Hilde'nin kızgınlığı geçmek yerine daha da artıyordu. "İşim yok, bu halde komisere iftira atacağım! Öyle mii?"
Bense meraktan çatlamak üzereydim, yatağımda öne doğru eğilerek, "Hildee ne oldu yaa! Çatlatma insanı!" dedim
Hilde, eliyle Doğan'ı göstererek, "Ne olacak! James Bond komiserimiz bize inanmayıp güvenlik kameralarını inceletmiş." dedi
Doğan, yanlış anladınız der gibi kendini savunmaya geçip, "Güvenmemek değil." dedi
Hilde, anladığının doğru olduğundan emin bir ifadeyle, "Ne o zaman nee?" diye bağırdı.
Doğan, bizi daha fazla kızdıracak bir savunmayla, "Belki başka arabalardan biridir!" deyince, Hilde'nin sinir kat sayısının daha çok yükselmesine sebep oldu
Hilde: "Aal işte, özrü kabahatinden büyük! Sen yaptın diyoruz! Eminiz ki dedik değil mi? Biz başka arabaya o kadar yaklaşmadık! Yazık yaa! Kız da aptal gibi sana güvendi, canından oluyordu!"
Gerçekten, Hilde çekmese, daha ciddi şeyler olabilirdi.
Filiz, yataktan kalkıp, "Ben de izleyeceğim!" diyerek telefona uzandığında, Hilde, sinirine alaycı bir ifade takınarak, " İzle izle! Nasıl yalan söylememişiz sen de gör!" dedi. Acınacak hâlde duran Doğan'a daha da acır gibi bakarak.
Doğan, ise bana dönüp, "Nurseli, gerçekten inanmadığımdan değil. Beeen, ben böyle bir hatayı nasıl yapabildim onu görmek içindi. Kafayı yemek üzereyim... Hatırlamıyorum o beni daha çok sinir ediyor. Ben de nasıl yaptığımı görmek istedim. Biliyorum bunun özrü de bahanesi de olamaz. Ama size inanmadığımdan değil gerçekten!.." dedi
Doğan'ın bu içten konuşmasına tebessüm ederek inandığımı gösterip, Hilde ve Filiz'e de konunun kapatılması için ricada bulunduktan sonra tekrar uzandım.
Çünkü benim şuan daha başka dertlerim vardı.
~~~~~~•~~~~~~•
İki saat sonra ameliyat olacaktım. Kızlar, eşya, yemek, izin olayını halletmek için yurda gitmişlerdi.
Onlar gelmeden işimi halletmeliydim, yoksa Hilde hayatta izin vermezdi... Doğan'a bakıp, yalvarma bakışlarına geçtikten sonra, "Abiiii!" dedim ama o ne isteyeceğimi biliyor gibi, başını telefondan kaldırmadan, sadece, "Hıııı!" diyerek ses tonuyla cevap verdi
İstediğimi almak için şansımı bir kere daha deneyip, bu sefer soru tarzında, "Abiiii?" dedim.
Doğan, bakmamakta ısrar ederek, "Efendim!" dedi
"Bir şey sorabilir miyim?"
Yine başı eğik: "Sooor!"
İstediğimi bu şekilde alamayacağımı düşünüp plan b'ye geçtim ve dikkati başka tarafa çekmeye çalıştım. "Nasıl tanıştınız?"
Doğan, kendini oyuna kaptırmış, boş dinlediğini belli eder gibi, "Kiminle?" deyince bu umursuzluğuna sinir olup, "Ebee-" dedim
Doğan, sözümün devamını merakla bekler gibi, başı eğik ama gözlerini kaldırarak baktı.
O bakışına önce mahçup olup, sonra içimden, "Oh bee, Nihayet!" dedim ve devam ettim, "Selim'lee, nasıl tanıştınız?"
Doğan, tekrar gözünü telefona indirip: "Haa o muu? Okuldan arkadaşız!"
Selim ile ilgili bir şeyler öğrenmek isteyerek, "Anlatsana biraz!" dedim.
"Kızım, yedi sekiz yılı iki saate nasıl sığdırayım. Selim iyileşince sana uzun uzun anlatır." dedi.
"Uzun uzun"dan Doğan, benim Selim'in hayatında uzun süre olacağımı düşündüğünü belli ediyordu.
Oysa bir yabancı gibi kapıdan içeri girememiştim...
Doğan'dan umduğumu bulamamıştım. Daha fazla dayanamayıp yerimden doğruldum ve doktorun "kımıldamaması lazım" dediği ayağımı aşağı indirdim.
Doğan, bu çıkışımı bekliyor gibi yerinden kalkıp, "Yat lütfen!" dedi ve bacağımı tekrar yatağa koymaya çalıştı. İstediği olmamış çocuklar gibi ağlamaya başlayıp, "Abi Lütfen! bir kereee!" dedim yalvarır gözlerle bakarak.
Doğan, "Kızım saçmalama! Onu mu getireyim seni mi götüreyim? Videosunu gördün işte, uyuyooor." dedi, sanki bana yetiyor gibi
"Abi, bu şekilde giderim. Sabah kızlar götürdü." dedim tekerlekli sandalyeyi kasdederek.
"Olmaz! Boşuna yalvarma, o gıcık arkadaşın beni öldürür." deyip, bir götürmeme sebebini daha söyleyince, "Abii, silahı olan sensin." dedim
"Aman yoook! O bakış ve çatal diline hiç bir silahtan çıkan kurşun yetişemez." diyerek, dört aylık arkadaşımı dört kere görmesine rağmen benden daha iyi tanıdığını gösterdi...
Yine mızmızlanarak, "İyiii, ben de hemşireyi çağırırım o götürür!" deyip düğmeyi aradığımda Doğan kolumdan tutup, sabrı kalmamış ebeveynler gibi, "Ne inatçısın sen yaa! Bak inadından ne haldesin, hâlâ akıllanmıyorsun." dedi.
Ricanın faydasını göremediğim için bende acıtasyona müracaat edip, "Aabii! Belki de bu narkozdan uyanamayacağım! Son kez göreyim, haa! Olmaz mı?" deyince Doğan, "yemezler" bakışıyla, bileğime dokundu.
"Demagoji yapma Nurseli, hiçbir şey olmayacak." deyince "Sen nereden biliyorsun?" der gibi baktım... Doğan, basit hünerlerinden bahsederek, "Ben polisim kızım! Bir bakışta bütün portreyi çıkartmak üzerine eğitim aldım. Bu da çok büyük ve hemen belli olabilecek bir detay." dedi
Merak ve üzgün bir ifadeyle, "Ne zaman fark ettin?" diye sordum.
Doğan, "Kelepçini çıkartırken!" dedi.
Doğan'ın aylar öncesinden anlamış olmasına şaşırarak, "Ne yaaaniii, ilk günden miii?! Ama kelepçemi sen çıkartmadın ki." dedim
Doğan, "Evet... O gün gördüm, kelepçeyi Pınar çıkarttı ve o da bana gördün mü diye baktı." deyince, "Peki Selim! O ne zaman fark etmiştir?" diye sordum, onunda mı ilk andan gördüğünü merak ederek
Doğan, "Onu bilemem, ama arkadaşımı biraz olsun tanıyorsam, seni yere yatırdığında görmüştür." deyince moralim bozuldu.
"Ne yani, bana acıdığı için mi o gün o kadar yardımcı oldu?" dedim üzgün bir şekilde
Doğan, içimi rahatlatmak ister gibi, "Selim çok merhametli biridir. Böyle olmasa bile, aynı şeyleri yine yapardı." dedi.
İçim rahatlamasa da başka kimin bildiğini merak ederek, "Bütün ekip biliyor mu yani?" diye sordum.
Doğan, "Sanmam, ama herkes bilse de belli etmez, konuşulmaz. Hele de bundan sonra." deyip göz kırptı... "Bundan sonra" ile, Selim'den sonrayı kastediyor olmalıydı.
Sırada, benim ölene kadar kimsenin bilmesini istemediğim şeye geldi ve, "Peki, neden olduğunu biliyor musun?" diye sordum
Doğan, beni araştırdığını itiraf ederek, "GBT mi? Evet yaptım öyle bir şeyler de dosya yok. Öğrenemedim." deyince, üzgün bakışım yerini şaşkınlığa bırakarak, "Nasıl dosya yok! Gizlilik kararı mı?" dedim
Doğan: "Hayır! Birisi senin dosyanı yok etmiş!"
"O nasıl oluyor?" dedim kimin böyle bir şey yapacağını merak ederek
Doğan: "Bu olay hiç yaşanmamış gibi oluyor."
"Bizim avukat gizlilik kararı getirecekti, o yapmış olabilir mi?" deyip aklıma gelen ilk kişiyi sordum
"Gizlilik kararı bize geçmez. Hem bu avukatlık bir iş değil! Hastane dosyaları, raporlar, ifadelerin yok edilmesi daha üst makamların yapabileceği bir şey. Ailenizde tanıdık milletvekili, hakim, savcı, üst rütbeli birisi varmı?" diye sorunca, "Benim yokta, buna sebep olduğu düşünülen kişinin eniştesi belediye başkanıydı. O yaptırabilir mi?" dedim
Doğan: "Arkası sağlamsa yaptırabilir."
Benim başaramadığımı yapmak için Doğan harekete geçip, "Gel seninle bir anlaşma yapalım. Uslu uslu otur. Ameliyattan sonra sana bir sürpriz yapabilirim." deyince, başka çaremin olmadığını bildiğim için kabul etmek zorunda kaldım. Bu, polislere mi hastı? Yoksa sadece ikisinde mi vardı?.. Nasıl bu kadar kolay kandırabiliyorlardı anlayadım.
Doğan komisere ilk günkü güven duygumu yeniden hissetmeye başlamıştım.
Anestezi doktorunun imzalarını da attıktan sonra ameliyathaneden bir görevli, Doğan'ın yardımıyla beni sedyeye yatırdı. Arkadaşlarım ve Doğan komiser ameliyathane kapısına kadar benimle gelirken, Filiz, elimi tutup, "Korkma! Biz buradayız... Tamam mı?" dedi.
"İlk ameliyatıma girerken de böyle mi gönderildim acaba?" diye düşündüm. Ailemin bu durumu öğrenmeden hallediyor olmak içimi rahatlatıyordu.
Filiz'e gülümseyip, "Biliyorum." dedikten sonra kapıdan girerken, avucuma öpücük kondurup el salladım.
Anestezi verilirken doktor, "Ondan geriye sayar mısın?" dedi ama ben "Son bir kez görseydim..." dedikten sonrasını hatırlamıyordum...
~~~~~~•~~~~~~•
...Bu karanlıktan uyanmak, uykudan uyanmaya benzemiyordu. Sanki göz kapatıp açmak gibiydi. Tek fark, göz kapatıp açana kadar saatler hatta günler geçiyor olmasıydı.
Tam olarak kendime geldiğimde akşama doğruydu. Ameliyattan sonra ilk anlaşılır sözüm, yine, "Son bir kez görseydim!" olmuş, Filiz'de o anlarımı videoya çekmişti... Merak ve tebessümle izlediğim video da Doğan kollarını yana doğru açıp, "Bu nedir arkadaş, biri operasyondan pişman olur onu sayıklar, değeri ameliyattan uyanır ilk sözü o oluurr." diyordu.
Bu sözüne, tebessümüm yerini gülmeye bırakırken, Filiz, Doğan'a cevap olarak, "Biz buna ilk görüşte aşk diyoruz. Yaşamayan bilmez!" demişti... Doğan, gömleğinin yakasından sallayıp, "Aman, aman! Allah korusun. Mümkünse en az yirmi otuz kere gördükten sonra aşık olayım." diyordu.
Hilde, burnundan nefes vererek, "Komiser, seninle hür iradesiyle otuz defa görüşecek kızın, akıl sağlığı olup olmadığını ispatlamak için rapor alması lazım!" deyince kamerada titreme olmuş, Filiz gibi bende içimden gülmüştüm. Sonra da Filiz'in; kamerayı, Doğan'ın dumur olan suratına tuttuktan sonra ki hâline kahkaha attığım yerde Filiz'de, Doğan'ın, Hilde'ye bakışına dayanamayıp kahkaha atmış ve kaydı durdurmuştu.
Doğan, odayı inleten, kulakları çınlatan kahkahamdan dolayı bana döndü ve kollarını bağlayıp, başını aşağı yukarı sallarken aynı senkronizasyon ile, "Ha ha haa çok komik." deyip gitmek için arkasını döndü. Kapıya doğru yürürken, "Gideyim de; bana, 'Kız olsam senin gibi biriyle evlenirdim' diyen adama bakayım." deyip gidince kızlara döndüm ve, "Alındı mı acabaa?" diye sordum
Hilde, aynı rahatlıkla, söylediğinden dolayı hiç bir pişmanlık belirtisi olmadan, "Alınsın bana nee, doğruyu söyledim yalan mı?" deyip devam etti, "O gece yaptıklarını düşündükçe hâlâ sinirlerim zıplıyor. Az bile yapıyorum!"
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Ameliyatın üzerinden iki gün geçmişti... Doğan, kapıya vurup içeri girdi ve ayak ucuma gelip, "Selim'i normal odaya alacaklar!" dedi, Heyecanlanla yatakta ani bir hareket yapıp ileri doğru atıldım... Hilde ayağa kalkıp, bir yandan beni sakinleştiriyor bir yandan da yine Doğan'a kızıyordu, "Yaa komiser, bir ortan yok haaa, bu haber öyle damdan düşer gibi mi verilir?!"
Doğan, Hilde'yi duymamış gibi yaparak, "Sana, ameliyattan önce, 'uslu durursan bir sürpriz yapıcam' demiştim yaaa! Hazır mısın?" diye sordu.
Heyecanım iki kat artarken, sanki bir organım, kalbimi ayağına almış sektiriyordu. Burnumla dudaklarımı iki elimin parmakları arasına alıp, başımı sallarken, "Eveeettt!" dedim
"Doktorun ile konuştum, Selim ile aynı koridorda yatacaksın. Ama yine kendi başına hareket etmemek şartıyla anlaştık mı?.." deyince, Gözlerim doldu ve çocuklar gibi sevinçle, "Anlaştık!.. Söözz!" dedim
Doğan, üç gün sonra taburcu olacağım için doktorun "olabilir" dediğini söylerken içimden, "O gün, içeri almayı bırak, haberini vermeyen adam şimdi bizi birleştirmeye çalışıyor." diyordum.
Selim, sağ koridorun sonundaki soldan birinci odaya, bense aynı koridorun solundaki dördüncü oda yerleşmiştim.
Selim'in odasına gidenler, benim kapımın önünden geçiyordu... Selim'in odası neredeyse hiç boş kalmazken, o odaya giren çıkanın sayısını bilmiyorduk.
Filiz, kapıdan gelip gidenleri görünce, "Of of oooffff!" deyip şaşırıyordu...
...Benim raporum olduğu için kızlar okuldan gelene kadar Doğan yanımda duruyor, onlardan birisi gelince de nöbeti kızlara bırakıp, sanki emniyetten geliyormuş gibi, Selim'in yanına gidiyordu...
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Doğan, durumu Ayhan amire anlatmış, süresiz izin almıştı.
Ayhan amirin ne zaman nasıl davranacağı belli olmuyordu. Doğan'ın, "Kesin kızacak" diye çekine çekine anlattığı olayda, Doğan'a kızmamış, aksine babacan bir tavırla destek olurken, (Nurseli'nin isteğiyle) bu durumu, Selim'e, iyileşene kadar söylememisini tembihlemişti.
~~~~~~•~~~~~~
***(Hilde'nin son dersi boş olduğu için erken gelmişti.)***
•~~~~•Nurseli,
Hilde odaya girip, "Ben bi elimi yüzümü yıkayıp geliyorum!" diyerek banyoya gitti... Arkasından da Doğan, elinde tepsiyle içeri girerek, yemek masasını önüme çekip tepsiyi üzerine koydu.
Kapıda karşılaştıklarını düşündüğüm için bir şey söylememiştim ama Doğan, "Nurseli, aç bakalım hadi... İlaç saatin yaklaşıyor. Çabuk! Yee!" diyerek kaşığı ağzıma götürmeye çalışınca, Hilde'nin burada olduğunu bilmediğini anladım... Israrla ağzımı açmak istemedim çünkü, fırsat verse, "Hilde burada sen gidebilirsin." diyecektim ama ille "aç ağzını" diye bir şeyler tepiştiriyordu.
Ben yemeyince, dışarıya seslenerek, sanki diğer odaya sesleniyormuş gibi, "Hildeee! Kızımız yemeğini yemiyor bir şey söyler misin lütfeeeennn!" deyince, sol elimi ağzıma kapatıp gülerken, sağ elimin işaret parmağını bıçak edasıyla, boğazımda soldan sağa götürerek "sen bittin" işareti yaptım. Hilde kapıyı açıp sinirli bir şekilde yanımıza gelirken,
Doğan panik olup, birden ayağa fırlayınca masa yan döndü ve üzerindekiler üstüme döküldü.
Ben çığlık atarken, Doğan, baltayı taşa vurmuş gibi, "Sen burada mıydın?" dedi.
Elimi yatağa sildim ve bir yandan gülerken bir yandan kamerayı açıp onların kavgasını çekmeye başladım.
Hilde, o kadar sinirlenmişti kii, sanki gözlerinden alevler fışkırıyordu, sert ses tonuyla, "Bana bak komiser, sen git orada arkadaşını iyi et, ben de burada kendi arkadaşımla ilgilenirim. Tamam mı?
Ayrıca seninle ortak sadece arkadaşımız olabilir. Başka bir şey asla olamaz... Seninle bir gün nikah masasına oturacak olsak bilee, bu en fazla şahitler koltuğunda olur. Anladın mıı?" dedi...
•~~~~•Doğan, yine azar yiyip, bir şey söylemeden, suratı beş karış dışarı çıktı ve içinden kendi kendine kızmaya başladı.
"Sen ne biçim adamsın lan! O kadar azılı haydut ile uğraştın, BİR KIZLA BAŞ EDEMİYORSUN!" son dört kelimeyi sesli söyledikten sonra, "duydu mu acaba?" diye panik olup, kontrol için arkasına baktı.
Sonrasında yine kendine kızarak, "BAK YİNE, YİNEEEE!.." diye kafasına vurup Selim'in odasına doğru yürüdü.~~~~~~•~~~~~~
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.