~~~~~~• ...Hilde, klozetin kapağını kapatıp oturdu. Doğan'a arka arkaya mesaj attı.
-Yoldasındır diye arayamıyorum.
-Rica ediyorum Doğan, lütfenn bir şey söyle.
-Saat kaç olursa olsun haber ver.
-Özür dilerim.
-Lütfen beni merakta bırakma.
-Senden haber gelene kadar bekleyeceğim.
Mesaj iletiliyor ama Doğan okumuyordu.
Akşama doğru duş alıp yurdun terasına çıktı. Ayın resmini çekip Doğan'a attı.
-"Bu gece uzun olacak galiba?"
Her saat başı ayın resmini çekiyordu.
-"Bir saatte ay buradan buraya geldi ama senden hala haber gelmedi." (üzgün emoji ile)
Sabaha karşı uyuya kaldı. Çok geçmeden şiddetli bir titreme ile uyandı. Kollarını elleriyle aşağı yukarı sallayarak içeri girdi. Odaya gelip yatağına yattığında dişleri birbirine vuruyordu...
~~~~~~•~~~~~~
... Hilde, sabaha karşı odaya geldi. Hastane odasında olduğu gibi olmasada Filiz'le beni uyandırdı.
Hem ağlıyor hem titriyordu. Filiz, pikeyi kaldırmadan, yanına yatıp Hilde'ye sarıldı. Sonra beni çağırdı. Bende Filiz gibi sarıldım. Hilde ağlayarak, "Aramadı, bir kere bile aramadı. Mesajlarıma bile bakmadı, ben bu kadar cezayı hak etmedim." deyince bende ağlayarak kalktım odadan çıkıp Selim'i aradım.
Gecenin bi vaktinde aradığım için Selim telaşla, "Nurseli, iyi misin?" diyerek telefonu açtı.
"Değilim Selim! Hilde çok kötü. Ben onu hiç böyle görmedim, sabaha kadar dışarıda beklemiş. Doğan abi yazmamış, bir şey yap lütfen!"
"Tamam, ben arıyorum bekle. Hemen döneceğim."
Bana söz vermişti bir şey olursa bunu düzeltmek için elinden ne gelirse yapacaktı...
O yüzden geceymiş, uykuymuş umursayamazdım...
~~~~~~•~~~~~~
... Selim, Doğan'ı aradı. Doğan cevap vermeyince, telesekreterden mesaj geldi.
- Şu an müsait değilim. Önemli ise mesaj atın, gerekirse size dönerim.
Selim, -"Doğan, acil dön çok önemli." diye sesli mesaj attıktan sonra Nurseli'yi aradı...
~~~~~~•~~~~~~
... "Nurseli açmıyor, annesi ile ilgileniyordur. Bacağın durumu kötüye gidince gece apar topar ameliyata aldılar. İki saat sürdü.
"Sen biliyor musun?" dedim. Doğan abinin katır inatlı olduğunu bilmeden.
"Evet, gece konuştuk, ben aradığımda ameliyattan çıkmıştı. Odaya yeni geçmişlerdi." deyip teselli eder gibi. "Benimle de çok konuşmadı. Bende bugün ayarlayıp yanına gideceğim." dedi
Hastanede düştüğümüz duruma bu seferde Hilde'yi sokmuştu. Bu adamın: bu huyuna bir son vermesi lazımdı yoksa çevresinde insan kalmayacaktı.
"Tamam, ararsa haber ver." deyip telefonu kapattıktan sonra Doğan'ı aradım. Açmamıştı...
Canım sıkılmış moralim bozuk bir şekilde içeri girdim. Hilde, ısınmış olacak ki pikesine sarılıp yatakta oturmuş dışarıyı izliyordu.
Camın yansımasından benim geldiğimi gördü. Başını çevirmeden, "Ne dedi?" diye sordu.
"Selim ile konuştum onun telefonunu da açmamış. Oda kardeşinden öğrenmiş, annesi geç saatte ameliyat olmuş. Ameliyatı da iki saat sürmüş. Şu an annesi ile ilgileniyormuş, müsait değilmiş yani."
Arkadaşıma yalan söylememe konusunda söz vermiştim ama yine söylemiştim Hemde taramalı tüfek gibi arka arkaya sıralayarak. Doğan abi beni buna mecbur bırakmıştı.
Hilde sustu, bizde yanına oturup bekledik. Telefon elindeydi. Doğan abi arada çevrimiçi oluyordu ama Hilde'nin mesajına bakmıyordu.
Filiz, bana, "Abartmıyor mu?! Ver şunu yaaa, arayacağım." deyip, yataktan kalkınca Hilde, başını çevirmeden yine dışarıya bakarak, "Arama Filiz! Eğer sizden birini açarsa o zaman hepten biter, asla geri dönüşüm olmaz!" deyip yattı...
O an iyi ki yalan söylemişim dedim. İlk defa yalan söylediğim için pişmanlık duymamıştım...
~~~~~~•~~~~~~
...İki saat sonra kalktılar, Nurseli ve Filiz okula, Hilde ise terminale gitti, en erken 18:00 e bilet aldıktan sonra okula geldi. Nurseli'den hangi hastanede yattığını sormasını ve oraya gittiğini söylememesini istedi.
Başının ağrısından duramayınca izin alarak yurda geri döndü. Ağrı kesici içerek yatağında dinlenmeye başladı. Uykuya dalıp otobüsü kaçırmamak için alarm kurup yattı.
İki saat sonra alarmın çalmasıyla uyanıp, kimliğini ve şarj aletini alarak odadan çıktı...
•~~~~~~• ... Selim'de yanında Alp, Zeynep ve Pınar ile Sivas'a gidiyordu... •~~~~~~•
Hilde, sabaha karşı indi. Taksi ile Hastaneye gidip, görevliden oda numarasını öğrendi.
Odanın kapısına geldiğinde gün ağarmıştı. Kalbini tuttu, derin bir nefes alıp kapıyı vurarak içeriye girdi. Doğan odada yoktu.
Yutkunarak, karşıda gördüğü kişiye, "Merhaba! Nur teyzeye bakmıştım." dedi
Doğan'ın Babası, "Burası kızım gel!" deyince içeriye girip kapıyı kapattı. "Geçmiş olsun. Ben Hilde. Nasılsınız?" deyip aldığı çiçeği komodinin üzerine bıraktı.
Nur hanım, "Daha iyi olacağız İnşallah kızım, aaa, kasımpatı! Benim en sevdiğim çiçek, bilerek mi aldın?" deyince Hilde, "Evet Nur teyzeciğim, Doğan söylemişti." dedi
Doğan'ın kardeşi, "Abimler de aşağıda!" diyerek camdan dışarıyı işaret etti.
Hilde cama doğru yürüdü. Kameriye de Selim, Alp, Pınar yan yana oturmuş, karşılarında ise Doğan ve Zeynep oturuyordu.
Zeynep, arkadan Doğan'a sarılmış, başını da omuzuna koymuştu. Doğan da başını Zeynep'in başına yaslamıştı.
Yutkundu...
Biraz izledikten sonra daha fazla dayanamadı, ağlamamak için kendini sıkarak, "Nur teyzeciğim, bana müsaade, kendinize dikkat edin." deyip annesinin ve babasının elini öptü. Kardeşinin elini sıkıp, "Tekrar geçmiş olsun." diyerek kapıya doğru yöneldi. Koşar adım dışarı çıktı...
Taksiye bindiği an start verilmiş gibi ağlamaya başladı. Doğruca terminale geldi...
İstanbul'a ilk otobüs 3 saat sonraydı. Bir an önce Sivas'tan gitmek istediği için başka yazıhaneleri dolaştı.
Ankara'ya ilk otobüse bilet aldı ve yarım saat sonra da hareket etti.
"Sivas ve Sivas'a ait hiçbir şey düşünmeyeceğim artık!" diye kendine söz verdi.
Bir saat sonra Doğan, Selim'lerle içeri gelince, annesinin başucunda kasımpatı çiçeğini gördü, "Anne, ziyaretçin mi vardı? Hayırdır." dedi.
Nur hanım, "Evet oğlum senin arkadaşınmış, o getirdi."
"Kimmiş?" dedi sesi çatallaşarak
Annesinin hatırlamadığını görünce kardeşi araya girdi, "Abi vallahi ismi acayip bir kızdı yaa! Söyledi de biz unuttuk."
"Hilde mi?" dedi o olmaması için dua eder gibi.
Nur hanım, "haahh haaahh Hilde!" deyince Doğan'ın yüreğinde kurşun yemiş gibi bir acı oldu.
Kalbi sıkıştı...
Nefesi kesildi...
Yutkundu...
"Şimdi nerede? Nereye gitti?"
Kardeşi, "Ben sizin yanınıza gelecek zannettim, buradan sizi izledi." der demez Doğan, koşarak odadan çıktı.
Selim, Alp'e anahtarı vererek, "Siz gidin, ben sonra geleceğim." deyip Doğan'ın peşinden gitti. Doğan, önce bahçeye baktı, sonra acil kapısına. Daha sonra da giriş kapısına...
Selim, yanına gelip kolundan tutarak, "Doğan bi dur sakin ol, telefonla arayalım." deyip telefonunu çıkartırken, Doğan, "Arama boşuna, açmaz. Benim sevgilimi benden daha iyi mi bileceksin. Açmaz o, Oofff Allah'ım lütfen." deyip başını kolları arasına alarak sıkıştırdı.
Arabaya doğru gittiler. Terminale gidip İstanbul'a giden otobüsleri sordular. ilk otobüs iki saat sonraydı, buralardadır diye terminale baktılar. Hilde yoktu.
Doğan, Selim'e, "Sen sağ taraftaki dükkanlara sor ben de buraya, hemen TC'sini atıyorum." deyip, Selim'le iki koldan aramaya başladılar.
İki üç yazıhaneye baktıktan sonra Selim Doğan'ı aradı. "Doğan, arabanın yanına gel çabuk! Ankara otobüsüne binmiş, plakayı aldım."
Arabaya bindiler. Selim, yazıhaneden görevli kaptanın numarasını almıştı, aradı.
Muavin açınca, "Ben komiser Selim! Kaptana söyle hızını azaltsın. Bir saat sonra size yetişmiş oluruz, bu numaraya konum at çabuk!" dedi.
Gelen konuma göre otobüsle aralarında 45 dakikalık mesafe vardı. Selim bir yandan kapının kolundan tutunuyor bir yandan da Doğan'a, "Abi yavaş, kaza yapacağız. Yetişeceğiz acele etme, çek sağa ben süreyim." diyordu.
Doğan, Selim'i duymuyor gibiydi. Otobüse yarım saat kala muavin aradı.
"Yol üzerinde sosyal tesis var, oraya girebiliriz."
"Tamam olur, yolculara belli etmeyin!" dedi Hilde'nin inip gitmesinden korkarak.
15 dakika sonra, otobüs yarım saat mola vermek için tesislere girdi. 10 dakika sonra da Doğan geldi. Arabadan indi tek tek otobüslerin plakalarına baktı. Ankara otobüsünü görünce, kapısına doğru koşup, bindi. Koltuklarda Hilde'yi aradı.
Hilde, kulaklığı takmış dışarıya bakıyordu. Doğan, yanına oturunca kısa süreliğine dinlendirdiği göz pınarlarını tekrar açarak, ağlamaya başladı...
Doğan, Hilde'nin elini tutmaya çalışınca Hilde çekti.
Doğan, bu seferde elinden telefonu alıp, kulaklığını çıkarttı. "Özür dilerim Hilde!"
Hilde, umursamaz bir ifadeyle, "Neden?" derken göz yaşlarını sildi
"Seni kızdırdığım için, her şey için."
"Ben bu özrü, o akşam o öpücük için kabul ediyorum ve seni affediyorum! Lütfen bir daha olmasın, artık seninle görüşmek istemiyorum."
Doğan, Hilde'nin yüzünü ellerinin arasına aldı. "Hayır, hayır. Değil aşkım! Hayır. Ben sensiz yaşayamam lütfen! Azıcık kızdık, evet ben çok abarttım özür dilerim. Lütfen, lütfen bitti deme!.. Ne olur yalvarırım, nefesimsin sen benim, kıyma bana. Daha ben sana eczacı yerine hanım diyememişken, komiserden, Doğan'a terfi edememişken, yapma bunu bize lütfen!"
Hilde, derin bir iç çektikten sonra, o kadar sözden etkilenmemiş gibi, yüzünü ellerinin arasından çekip, "Bitti mi?" diye sordu.
Doğan, ellerinden tutarak, oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi ağlamaklı bir sesle yalvarmaya devam etti. "Hayır bitmedi! Sen de söyle, bitmedi de. Sana kızgınım de ama bırakma beni."
Doğan, Hilde'nin eliyle kendi yüzüne vurmaya başladı. "Al vur yine, al al vur! İstediğini yap ama yalvarıyorum bitirme. Bırakma beni..."
Selim, otobüse binip, "Doğan! Kaptan gitmemiz lazım diyor, hadi inelim..." derken Hilde'yle ineceğini zannediyordu ama Hilde, "Selim komiser! Arkadaşını da al git." dedi kararında ciddi olduğunu göstererek.
Selim, yanına gelerek ikna etmeye çalıştı.
"Hilde yapma lütfen! Kendimi kötü hissettirme bana, benim yüzümden oldu zaten. Lütfen böyle yapma. Hatırım için."
H: "Senin buraya, arkadaşına teselli olsun diye getirdiğin başka kişiler vardı. Onların yanına gidin, benimle uğraşmayın boşuna!"
S: "Hilde lütfen! Tamam gel, seni ben götüreceğim söz!.. Böyle olmaz, hem onlar arkadaş."
H: "Tek taraflı arkadaşlık OLMAZ!" deyip yukruk yaptığı elinin işaret parmağıyla Doğan'ı işaret ederek, "Biz bunu komiserle konuşmuştuk, belli ki ciddiye almamış!.." deyip ayrılma sebebini ve kararlılığını göstererek, "Kendisi en yakın arkadaşını kıskanıp, başka kızlarla sarmaş dolaş oturabiliyorsa, orada büyük bir problem vardır." deyip Selim'in üstelememesi için bagından vurdu.
"Ayrıca sen karışma, tamam mı? Daha evlenmeyi düşündüğün kızın gerçek adını, kim olduğunu bile bilmiyorsun! Tecavüze uğradığını düşünerek acıdığın için de ayrılamıyorsun! (Burnundan verdiği nefesle karnını şişirip gülerek) Ama o bizim ayrılmamızdan dolayı, seni suçlu hissedip, senden ayrılacak! Yaz bunu bi kenara."
Sonra da Doğan'a bakıp, "Al yazmalımı izledin mi? Orada Türkan Şoray bir şey söylüyordu, 'Ben bunu hiç yapmadım' diye... Ben bugün onu yaşadım komiser, bir kere daha yaşamak istemiyorum... Senin yanında, senin de izninle teselli edecek biri varken bana gerek yok... Bizim gemimiz çürükmüş komiser... İlk darbede battık ve batan gemiden de hayır gelmez artık." dedi
Doğan, anahtarı çıkartıp Selim'e verdi
"Sen arabayı al git! Ben inmeyeceğim."
Hilde, "Komiser! Sende in, Git artık!" dedi.
Muavin yanlarına gelip, "Artık hareket etmek zorundayız. Kusura bakmayın!" deyince Doğan, muavine, "Bu koltuk dolu muu?" diye sordu
Muavin, "Hayır!" deyince cebinden para çıkartıp, "O zaman al şu parayı burada gideceğim!" dedi.
Hilde, Doğan'a; "Komiser saçmalamaa! Arkadaşınla git, in otobüsten!" deyince
Selim, Doğan'a göz kırpıp eliyle baş selamı vererek, "Arkandayım rastgele." dedi.
Hilde, bu sefer de Selim'in peşinden bağırdı, "Selim saçmalayın, Seliiimm!"
Selim, inince son olarak Doğan'a,
"Anneni bırakma! SAÇMALAMA! Bağırtma beni, in diyorum!" dedi
Doğan, inmeyince kollarını bağlayıp cama doğru döndü, tek omuzunu kaldırıp, "Bana ne ya, anne senin annen!" deyip sustu. Otobüs hareket etmiş Selim de otobüsün arkasından geliyordu.
Doğan, başını Hilde'nin omuzuna koydu. Hilde kendini çekip. "Bu omuz sana teselli olurken, senin omuzun başkasına dinlenme yeri oluyorsa, ben öyle işin içineee... limon sıkarım! Çekil!" dedi yüzüne bakmadan
Doğan, gözünü Hilde'den ayıramıyordu. bu, buzdolabı görünümlü kız, şimdi kendisi için gözyaşı döküyordu.
Yerinden kalkıp muavinden mikrofonu istedi.
"Sayın sakin tur yolcuları, affınıza sığınarak sizlerle kısa bir hasbihal etmek istiyorum, ben bir eşeklik ettim. Dün, kalbimin tamamının, hayatımın da ikinci yarısının sahibini üzdüm. Ahanda şurada, yolculuk yapan dünyalar güzeli kız var ya, işte o! Şu an burada, hepinizin huzurunda soruyorum, sen Hilde ballı, bu aptalın, seni bir daha üzmemesi için, son bir şans verip, benimle evlenir misin?"
Hilde, ayağa kalkıp Doğan'ın yanına geldi. "Sen, Doğan Bilgin. Sende biliyorsun kii seni çok seviyorum, bu kadar insanın şahitliğinde söz veriyorum. Senden başka kimseye, senin kadar aşık olmayacağım! Sen dahil, hiç kimsenin, aşkıma zarar vermesine izin vermeyeceğim, o yüzden seninle evlenemem... Lütfen, sen de benim yüzümden kendini daha fazla üzme. Hayatında seni üzmeyen, kıymetini bilenlerle olursun inşallah. Hoşçakal ilk ve son aşkım." deyip dudağından öptü.
Doğan, belinden tutup kendine çekti. Bırakmak istemiyor gibiydi. Çünkü biliyordu, bırakırsa bir daha bunun olmayacağını.
Hilde kendini çekip, "Bu dördüncü ve sonuncuydu. Çok mutlu olursun inşallah!" dedi
Hilde kararlıydı. Doğan, bu inadının kırılmayacağını anladı. "Müsait yerde indirir misin kaptan." dedi...
Otobüs 5 dakika sonra durup, Doğan indikten sonra devam etti.
Selim de arabadan inip, "Ne olduu? Hildee?!" diyerek otobüsün peşine koştu.
Doğan, arabaya doğru yürürken,
"Bittiii, gitme boşuna bitti!" dedi
Selim, bir süre otobüsün peşinden çaresizce baktıktan sonra şaşırmış bir şekilde direksiyona oturdu.
Doğan dışarıya bakarak, "Kendini en yakın yerdeki otogara bırakırsın herhalde!" deyip sustu.
Selim, arabayı çalıştırmadı, "Otogara gerek yok, buradan otostop çekerek giderim." dedi. Doğan, ısrar etmeyip inince, Selim de indi.
Doğan arabaya binerken, "İnşaallah bu olanları Alp öğrenmez, çünkü ben onu kıskanmadım." deyip arkasına bile bakmadan gitti...
Hilde, Ankara'ya, Doğan'da annesinin yanına döndü. Selim, olayı kızlara anlattı... ~~~~~~•~~~~~~
Filiz, artık benimle konuşmuyordu. İdareye gitti ve o da değişikliği istedi. Bende Selim'e tavır almıştım.
Haftada bir, bir saat buluşup, hemen dönmek istiyordum. Hilde ve Doğan'dan dolayı kendimi suçluyordum...
~~~~~~•~~~~~~
Hilde, sınav haftasına kadar rapor almış, Sınav haftası İstanbul'a gelmiş, yurt yerine akrabasında kalmaya başlamıştı. Sınavlara girip hafta sonu da tekrar Ankara'ya dönüyordu. Sene sonuna bir ay kalmıştı... ~~~~~~•~~~~~~
Ne yaptıysam Filiz'i ikna edememiştim, Filiz'in Hilde ile görüşüp görüşmediğini merak ediyordum. Filiz ısrarla "Senin yüzünden görmüyorum" diyordu. En son konuşmamızda, "Keşke hayatımıza hiç girmeseydin, seni hiç tanımasaydık." demişti.
Selim, beni mutsuz görmekten çok sıkılmıştı. Polis okulundan birkaç kızla görüşüp ev arkadaşı arayan var mı diye etrafa sordurdu.
"Bu sene mezun olacak bir arkadaşın yerine, gelebilir." diye bir yerden haber geldi dediğinde, önce kabul etmedim.
"Varsa bir cezam çekerim." demiştim ama Filiz'in de Hilde'den daha fazla ayrı kalmasını istemiyordum.
"Bir yıl Nurseli, sadece bir yıl, sonra ki sene tekrar devam edersin. Söz seneye ısrar etmeyeceğim."
"tamam, yazın düşüneceğim. Bana Hilde'nin adresi bulabilir misin pekii?" dediğimde, "Hilde, Ankara'da değil burada. Sınavlara girip dönüyor. Doğan'ın sana yaptığını yapıyorum. Hilde, abisi ile kalıyor." deyince, "Onun abisi yok kii!" dedim
"Kuzeni herhalde."
"Onu görmek istiyorum."
"Tamam yarın okul çıkışı gideriz."
Yeni oda arkadaşım, o gece yine içmiş gizli gizli odaya gelmişti.
+"Naber güzellik."
"İyidir. Aynı iştee." dedim ama yarın bu sorusunu hatırlar mıydı bilmiyorum.
+"Oooffff Nurseli bazen sana çok acıyorum."
"Neden?"
+"Çünkü insanları gereğinden fazla önemsiyor ve değer veriyorsun."
Ben bir şey söylemeden yatağa uzandı uyudu, bende düşüncelerle dersime döndüm.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim'le okul çıkışında bekliyorduk. Hilde, okuldan çıktı. Saçlarını boyatmış, kocaman bir gözlük ve hiç giymeyeceği bir elbiseyle tam anlamıyla değişmişti.
Durakta beklemeye başladı. Telefonla konuştuktan 10 dakika sonra Filiz geldi, öpüştüler. O kadar mutlulardı ki, bensiz eski neşeleri yerine gelmişti sanki.
Sonra beyaz sedan bir araba onları aldı. Selim arabayı çalıştırınca ben, "Gitme, dönelim, onları yine mutlu gördüm yaa, o bana yeter." dedim.
Bu halleri benim ayrı evi kabul etmeme sebep olmuştu...
"Emin misin?"
"Evet, yurda gitmek istiyorum..."
Selim, ısrar etmeden beni yurda bırakıp emniyete geri döndü ...
~~~~~~•~~~~~~
Doğan, bir haftalık izinden sonra göreve gelmiş, sınavlara hazırlanmaya başlamıştı. Selim'den ayrılıp başkomiser olmak için eğitim alıyordu...
Selim'le eskisi gibi olamıyor, vaktinin çoğunu olay yerinde geçiriyordu. Cinayet mahalline gidip, bilgi alıp dönüyor, tahtada kısa kısa bilgiler verip, eve gidiyordu.
Bir zamanlar Alp'in, Selim'e yaptığını şimdi Doğan yapıyordu. Selim ise içten içe pişmanlık duyup, Doğan'a hak veriyordu...
~~~~~~•~~~~~~
... Okulların tatil olduğu gün, son defa Selim'le buluştum. Otogara birlikte gittik... Otobüsü beklerken, dokuz ay önce çantamı unuttuğum yerde kalkış saatini beklemeye başladık.
Konuşma arasında, "Ailemden fırsat bulursam ben seni ararım. Sen beni arama tamam mı?" dedim
Selim, üzgün bir şekilde "Tamam." dedi ama ikimizde biliyorduk ki aramayacaktım. Belki de döndüğümde ayrılacaktık...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Eve geleli bir ayı geçmişti, moralimin bozuk olduğunu söylesem de mutsuzluğum bütün ailenin içine dert olmuştu. Babam ve annem, beni mutlu etmek için adeta çırpınıyordu.
Babam, "Kızım, ne istersin söyle yapayım ama lütfen böyle durma. Bak istersen nişana da gitmeyelim, o yüzden mi böylesin, istemiyorsan gitmeyiz kızım sen iste yeter ki, hem seni böyle görürlerse onlar da çok üzülürler." deyince "Hayır baba gidelim." dedim
"Ben iyiyim, bizimkileri görünce daha iyi olurum. Şuan tek istediğim Ankara'da bir arkadaşım var dönüşte ona gider miyiz? Onu çok özledim."
Babam söz verdiği gibi isteğimi kabul etti, bu isteğimle de platonik aşk yaşadığımı düşünmeyi bırakmış olmalıydı.
"Anlaştık kızım, yeter ki sen mutlu ol, yüzün gülsün." deyip alnımdan öptü.
Hafta içi hazırlıkları yapıp yola çıktık. iki yıl önce ayrıldığımız köye gelmiştik. Evimizi satmamıştık ama çok kirli olduğu için, ilk gün orada kalamadık...
Evin durumuna bakmaya geldiğimizde biraz toparladıktan sonra, "Baba diğer eve de bakalım mı?" dediğimde, "Orası dolu ama istersen gidelim." deyince gerçek ailemin kaldığını düşünerek birden yükseldim,
"Yok yok kalsın!"
..Nişan günü annem ve kardeşlerimle salona geldik. Bahçede çocukluk arkadaşlarımla konuşurken, babam bir arkadaşı ile yanımıza geldi. "Kızım bak, seni kiminle tanıştıracağım."
Onlara döndüğümde, babamın yanındaki adam, bana gülümseyerek bakıyordu.
"Senin doğduğun evin sahibi..." derken
bir anda başım döndü ve bayıldım...
~~~~~~• Atakan ile Barış Selin'i gelin odasına götürdü. Babası ve annesi kolonya ile ayıltmaya çalıştı...•~~~~~~
Kendime geldiğimde annem ve babam, eve gitmek isteyip istemediğimi sordu. Yüzlerine bakmadan, "Biraz yalnız kalmak istiyorum, müsade eder misiniz?" dedim.
Gerçek ailemle tanışma vaktim geliyordu ve ilk kişide kendini babam zanneden adam olmuştu...
On dakika dinlendikten sonra, annemle babama belli etmeden dışarı çıktım.
Salonun arkasında küçük bir park vardı. oraya gidip kameriyeye oturdum.
Karşı dağlara dalmıştım ki babamın tanıştırdığı adam yanıma yaklaşıp, "Merhaba! Biraz oturabilir miyim acaba?" dedi
Kalp atışlarımı ve kızgınlığımı kontrol etmeye çalışarak, elimle karşıyı işaret ettim.
Adam, gayet yumuşak bir tavır ve babacan bir edayla,
+"Nasılsın? daha iyi misin?" dedi
"Evet iyiyim, teşekkürler. Ömrümün sonuna kadar yaşamak zorunda olduğum, ufak bir hastalık. Önemli değil." dedim telaşlandırıp erken tanışmamak için.
+"Doktor bununla ilgili ne söylüyor?"
"Sana, bu anı yaşatacak sebep ve kişilerden uzak dur, diyor."
+"Öyle mii? Kötü hissediyorsan gidebilirim ama iyiyim dersen biraz konuşmak istiyorum."
"Dinliyorum!" dedim ne iyi ne kötüyüm demeden
+"Seni görmeyeli uzun zaman oldu."
"Siz beni tanıyor musunuz?" dedim ilk defa gördüğüm bu yüzün biyolojik babam olduğunu bildiğimi belli etmeden.
+"Tanımaz mıyım, ilkokul ve ortaokul mezuniyetine gelmiştim. Liseye nasip olmadı, inşaallah kısmet üniversite mezuniyetine. İyi ki geldiniz, Seni çok özlemiştim. Selma annen de öyle!"
Annen dediğinde birden sinirlenerek karşısımdaki adama devam etme fırsatı vermeden, "Benim bir tane annem var!" dedim
Benim bu âni çıkışımla sesi titreyip, yüzü aldan mora dönerek,
+"Evet kızım öyle! Kusura bakma, sen bize küçükken anne baba diyordun. O yüzden dedim!" dedi
"O, siz beni bırakıp gitmeden önceydi." dedim ama sonra keşke hatırlar gibi söylemeseydim dedim. Çünkü ben onları hayâl meyal hatırlıyordum. Arabanın arkasından ağladığımı günlerce rüyalarımda gördüğümü hatırlıyordum.
+ "Kızım, kimden duydun?"
"Çok şükür, bir iki tane de olsa sevenimiz var." dedim ama Kezban diyemedim.
+ "Bak kızım, hiçbir konuda seni zorlamayacağımızı bil, kararın her ne olursa olsun, arkandayız. Sen bizi iste ya da isteme, kızımız olduğun ve seni sevdiğimiz gerçeğini değiştirmeyecek. Biz seni burayla sevdik." derken kalbini göstererek devam etti, "Ölene kadar da böyle olacak."
"İleride ne olur bilmiyorum ama şuan sizinle ilgili hiçbir şey düşünmüyorum."
+"Canın sağ olsun güzel kızım."
"Gitmek zorunda mıydınız?"
+"Maalesef evet!"
"Hadi sen gittin, ya annen dediğiniz kişi o nasıl gidebildi. Doğup büyüdüğü toprakları, sevdiklerini, beni nasıl bırakabildi?"
+ "Çok zorlandı, hepimiz zorlandık ama mecburduk!"
"Sizin dört çocuk vardı değil mi?"
+ "Beş ama biri vefat etti."
Kezban'ın bir söylediği daha doğru çıkmıştı.
"Dört ile beş arasında çok büyük fark var herhalde?"
+ "Olmaz mı? Her çocuk ayrı sorumluluk demektir."
"Neyse ki benimle beş olup sıkıntıya girmemişsiniz, benim yüzümden zorluk çekmenize gönlüm razı olmazdı."
+ "Anlamadım? Ne zorluğu?"
"Neyse boş verin, bu konuştuklarımız aramızda kalabilir mi? Annemler bildiğimi bilmiyor."
+ "Anladım kızım. Tamam söylemem. Aramızda!"
"Teşekkür ederim." deyip oradan ayrıldım. Bu yükü de atlatmıştım.
Elim ayağım titriyordu, şuan Selim'in sesini duymaya çok ihtiyacım vardı. Yine teselliyi onda bulmak için eski okuluma doğru yürürken Selim'i aradım.
Selim, sesimden endişelenmişti.
"Nurseli, iyi misin?"
"Hayır çok kötüyüm!"
"Neredesin? Ne oldu?"
"Boş boş dolaşıyorum, görüntülü konuşalım mı?"
"Olur!" deyip görüntülüye geçtik.
"Nurseli, bu ne hâl?!"
"Söyleyeceğim ama üzülmek yok!"
"Ne oldu söylesene, çıldırtma beni?"
"Biraz önce bayıldım!"
"Ne diyorsun sen yaa! Neden?! Ne olduu?"
"Biriyle yüzleşmem lazımdı."
"Kötü geçti galiba?"
"Kötü de laf mı, berbat-ı muazzam, ayrılırken arkamdan bir bakışı vardı, koşup boynuna sarılmak istedim. Sarılsaydım, o kokuyu alsaydım, bir daha ayrılamazdım."
"Nurseli, korkmalı mıyım?"
"Neyden?"
"Ayrılmak zorunda olduğun kişi, ileride kendini affettirirse, biz ne oluruz?"
"Ne olacakmışız, anlamadım?"
"Beni bırakır mısın?"
"Aaayy Selim yaaa, saçma sapan konuşma!.. a-ahahahahahhaahah... Güldürdün valla sağol. Allah'ım ya Rabb'im. Aslında düşünecek olursak, olabilir gibii? Seninle evlenmemi istemezse ayrılabiliriz, hazırlıklı ol!"
"Bana baak! Kızım, o her kimse öldürtme bana!"
"O kim biliyor musun? O beniiim-..." derken arkadan bir kız sesi duydum. "Selim! O ses nee?" dediğimde, "Nurseli kapamam lazım! Seda'yı fizik tedaviye getirmiştim, bitti dee, çıkıyoruz." dedi
Arkadan el çırpma sesi ile beraber Seda'nın sesi geliyordu, "Dondurma! Dondurma! Dondurma!"
Selim, Seda'ya gülerek, "Tamam suss! Gidiyoruzzz! Bağırmaa!" dedikten sonra,
"Nurseli görüşürüz, ararım sonra." deyip telefonu kapatmıştı.
Selim, kapatmıştı ama ben hâlâ telefona bakıyordum.
"O benim babam diyecektim, aslında benim adım Nurseli Aktaş değil, Selin TAŞKIN! Diyecektim!.."
Kim bilir bir daha ne zaman bu cesareti bulacaktım...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.