Elif, şarkıyı duyunca şok olmuştu. Belli etmemeye çalıştı.
Yarısına kadar dinleyip kapattı. Camdan dışarıya bakıyor, güldügünü belli etmemeye çalışıyordu.
Yanaklarının yandığını hissedip, camı açmaya çalıştı. Bir yandan da elleriyle yüzünü yelledi.
Engin, Elif'in camı açmaya çalıştığını görünce, "Sıcak mı oldu? Klimayı kısayım mı?" dedi
Elif, burnundan aldığı nefesi dudakları arasından çenesine aşağı vererek, "Evet! Sana da zahmet olacak. Bunaldım!" dedi
Engin, cam açma düğmesini arayan Elif'e, "Camı açma! Yüzüne soğuk gelmesin!" dedi.
"Gelirse ne olur kii?"
"Allah korusun, yüz felci olabilir, boyun da ağrı olabilir, kulak iltihabı olabilir, boğaz enfeksiyonu olabilir!"
Elif, Engin'in mimarlık okuduğunu bilmese, tıp fakültesinde okuyan öğrenci zannederdi, sonucunu anlamış gibi, "Tamam! Tamam! Çok zararlıymış!" dedi
"Yazın da uzun süreli cam veya klimayı yüze ayarlamak zararlı!"
Elif, merak ve heyecanın sabırsızlığı ile, "Onu da yazın söylersin!" dedi.
Engin, "İnşaallah!" deyip sustu.
Saat on'a doğru eve geldiler. Asansöre bindiklerinde Elif, anlamsız bir mide batması hissediyordu. Elini midesine bastırdı.
Engin, elini midesine bastırıp yüzünden de acı çeker gibi durması üzerine, "Ağrın mı var?" diye sordu.
Elif, şuan hissettiği ağrıyı bu zamana kadar yaşamadığı için, "Bilmiyorum kii!" dedi
"Ben buradan ayrılsam iyi olacak! Sen şimdiden hasta oldun!"
"Saçmalama lütfen, soğuktan değil gibi. İlk defa böyle bi ağrı hissediyorum!"
"Üşüttün herhalde?"
"Arabada bir şey yoktu ama!"
Daire katına geldiklerinde Elif zile bastı.
Kaan kapıyı açıp, "Hoşgeldiniz!" diyerek geri geri yürüdü.
Elif, "Hoşbulduk!" diyerek içeri geçti.
Selma hanım kapıya geldi, "Engin, oğlum hoşgeldin geç!" dedi salonu göstererek.
Engin içeri geçmek istemedi, "Geç oldu Selma teyze!" dedi "Başka sefere inşaallah!"
"Olur mu öyle kapıdan görüp gitmek? İçeri gel oğlum!"
"Peki! O zaman Yavuz amcayla Selim abiyi bi göreyim öyle çıkayım!"
"Geç geeeeççç, Hakan da var, geçen seni soruyordu!"
Engin, içeri geçince Yavuz bey ayağa kalktı.
Engin elini öpünce Yavuz bey Engin'e, "Hoşgeldin oğlum!" dedi
"Hoşbulduk Yavuz amca, nasılsın?"
"Elhamdülillah oğlum! İyiyim sen nasılsın?"
Elif, ilk defa o akşam, anne ve babasının Engin'e karşı daha samimi olduğunu farketti. Yavuz bey, isim vermeden "oğlum" demişti.
Engin, Hakan'la tokalaştıktan sonra Selim'le tokalaşırken, "Nasılsın abi?" dedi
Selim, oturduğu yerden hafif doğrulup,
"Ben iyiyim! Asıl sen nasılsın? Elin nasıl oldu?" dedi.
"Daha iyiyim abi sağol. Dün sargıları çıkarttık!"
Elif, telaşla, "Ne oldu kii?!" diye sordu.
Elif'in sorusunu Kaan cevapladı,
"Maçta biriyle çarpıştı, bileği çıktı!"
Elif, aynı panikle, "Neee? Keşke izin vermeseydim!" dedi.
Selma hanım, hemen Elif'e dönüp, durumu kurtarmak için, "Kızım sofra hazır, yengene yardım et, yemekleri getirin!" dedi Elif, sesini çıkartmadan banyoya gitti.
Hakan, Elif'in bu tavrına sinirlenmişti.
Bunu farkeden Selim, "Aabiii, iyileşeyim de şunlara maç nasıl oynanır gösterelim haa!" diyerek ortamın havasını değiştirmek istedi.
Engin, yüzünden de hissettirerek,
"Memnuniyetle abiiii! Ne zaman isterseniz!" dedi gülümseyerek.
Leyla, elinde çorba tenceresi ile içeri girdi. "Yemek hazır! Hadi buyrun!"
"Yavuz bey, ayağa kalktı. Engin'e işaret edip, "Gel oğlum, şöyle geç!" diyerek masada yer gösterdi.
Engin, ayağa kalkıp Hakan'la birlikte Selim'in kalkmasına yardımcı oldu.
Hakan, "Ben, hastanede sana teşekkür ettim mi?" diye sorunca,
Engin, merakla, "Ne teşekkürü abii?" dedi
"Abinle sen çok yardımcı oldunuz!"
"Aşkolsun aabii, ne demek?! Aramızda lafı mı olur?"
"Öyle ama olsun! Gözümden kaçmadı bil diye söylüyorum!.."
... Elif, banyoda yüzünü tokatlamaya başladı, "Şapşal, salak, kendine gel!.. Nazlı nişanlısı için üzüldüğünde şaşırmıştın ne olduu? O kız nişanlısı için endişe ediyo, sana ne oluyo aptaall!" dedi
"İnşaallah Engin anlamamıştır" diye dua etti. Elini yüzünü yıkayıp odaya geldi...
Önüne bakarak sandalyeye oturdu...
Servisi Selma hanım yaptı.
Engin, yemekte soru sorulmadan konuşmadı.
Elif'te başını kaldırmadan tabağındakilerle oynarken, "Ya şarkıda ki Elif ben değilsem" diye düşünüyordu. "Ben olmasaydım neden panik yapsın kii? Elif'i kendi üzerime alırım diye panik olmuş olabilir! Öyle olsaydı kız arkadaşım derdi! Açıklama yapardı!"
"OOOOOOOOFFFFFFF!"
Selma hanım, "Eliiff! Kızım iyi misin?" deyince dışından of'ladığını anladı. Masadaki herkes Elif'e bakıyordu.
Elif, annesine dönüp, "Nee?! Efendim annee?!" dedi
"Bir şey mi olduu?" meraklı gözlerle bakarak.
E:"Yok bir şey annecim, midem ağrıyor da, yemesem olur mu?"
Hakan, bir yudum su içip, "Neresi ağrıyor göster bakayım?" dedi
"Abi, durakta üşüttüm herhalde, önemli bir şey yok!" dedi ama sonrasında Engin üzülür mü acaba diye pişman oldu
Leyla, "Elif'ciğim, mide ağrıları basite alınmaz. Allah korusun, önemli bir şeyin habercisi olabilir!" deyince Hakan, "Ağrını tarif et bari!" dedi
Elif'in tarif edeceği bir ağrı olmadığı için basit bir hastalık düşünürken, Yavuz bey, olaya el koydu.
"Hakan tamam, yemekten sonra bakarsın! Kızım, sen de iyi hissetmiyorsan odana gidebilirsin!"
"Elif, masadakilere "Afiyet olsun!" diyerek odasına geçti. Şarkının devamını dinlerken daha fazla dayanamadı, banyoya koşup, kusmaya başladı. Selma hanım ve Hakan banyoya koştular.
Elif, elini yüzünü yıkayıp dışarı çıkınca,
Hakan, kızarak "Kızım sen ağrıyla bulantıyı karıştırıyor musun?" dedi şaşırmış gibi bakarak
Elif, neredeyse yemin edecek gibi, "Abiii, ağrıyodu, birdenbire geldi. Bende anlamadım!" dedi
H: "Sabah hazır ol! Hastaneye birlikte gidelim!"
E:"Gerek yok abii! Kusunca rahatlama geldi! Hatta acıktım yemek yicem!"
Selma hanımın arkasında beliren Leyla, "Olmaaazz! kustuktan sonra ilk 20 dk bir şey yiyip içemezsin! Zararlı!" diyerek yanına geldi.
Elif, isyan eder gibi, "Bu kadar doktor bi eve fazla değil mi yaaa! Ne yaaniii yirmi dakika beklicem mi?" dedi çocuk gibi mızmızlanarak.
Hakan, küçük bir çocuk gibi dudak büzen kardeşine, "Mecburen bekleyeceksin!" deyip sinirli bir bakış ile, odaya gitti.
Elif, abisinin bakışına bir anlam veremeyince, Leyla'ya baktı. Leyla da, "Bilmiyorum" der gibi kollarını yana açarak omuzlarını kaldırdı...
Hakan'ın peşinden odaya geldiler. Engin ayağa kalkmıştı, Elif'e "Geçmiş olsun!" dedi.
E: "Teşekkür ederim!" dedi yüzünde tam bir kontak kuramadan
Engin, "Yavuz amca, bana müsade! Geç oldu!" diyerek müsade isterken, Elif, gitmesini istemiyor gibi, "Çaaayyyy?" deyip kendine bakıttıktan sonra, "İçmicek misin?!" diye sordu
Engin, arabada ki hâlinden eser yok gibi ciddiyetini bozmadan "Geç oldu! Başka sefere inşaallah! Sende dinlen, zahmet olmasın!" deyince Yavuz bey, "Borcun olsun o zaman! En kısa zamanda daha erken gel, laflarız!" dedi
"İnşaallah Yavuz amca!.. Selma teyze, Leyla yenge sizinde ellerinize sağlık. Herkese hayırlı akşamlar!" deyip kapıya doğru yürüdü. Elif'te yolcu etmek için peşinden gitti.
Kaan'da onlarla birlikte kapıya yönelince, Selma hanım, kolunu kapıya uzatıp set çekti.
Hakan, hemen itiraz ederek, "Anneee! Erken değil mi?" dedi.
Selma hanım, masaya tekrar otururken, "Ne erkeni oğlum! Bu kız artık büyüdü, arkadaşlarından, komşulardan gelen oluyo, ne sözlü diyebiliyorum ne boşta, bir şey olmayacaksa bu şekilde olmasın, olacaksa da kızın gönlü kimseye kaymadan olsun!" deyip yemeğinden bir kaşık alırken Selim, abisinden yana olduğunu gösterir gibi, "İyi de anne, Engin abilerini beklemeyecek miydi?" dedi
Selma hanım, bu seferde Selim'e bakarak, "Evet, Engin bekleyecektee, Elif neden beklesin oğlum! Bir kaç defa görüştükten sonra ağzını bi yoklicam. Gönlü yoksa boşuna neden bekletelim! Kısmetlerini değerlendirelim!" dedi ağzına aldığı ekmeği yanağına sıkıştırarak.
Kaan, "İnşaallah gönlü vardır yaa!" diye dua edince Hakan, "Sana ne oluyo! Görende sen evlenicen zanneder!" dedi
K: "Öyle deme abii, ne demişler ev alma enişte al!"
Babası, gülümseyerek, "Onu öyle dememişler! "İyi damat; kazanılmış bir erkek evlattır. Kötü damat ise, kaybedilmiş bir kız çocuğudur!" deyince Kaan bir kere daha hayran olmuş gibi bakarak, "Vaaayyyy süpermiş! Engin abiyi sevdim baba yaa ne bileyim, olsun isterdim!" dedi
Yavuz bey, "Annen de bende, anne ve babasını çok iyi tanırız, imtihanları değilse, o ailede kötü bir evlat yetişmez!" diyerek Hakan'la Selim'in gönlünü rahatlatmak istedi.
Hakan: "Ne diyelim o zaman, Rabb'im haklarında en hayırlısı neyse onu nasip etsin!" deyince hep birlikte, "Amiiinnn!" dediler...
~~~~~~•
.... Elif, çıkarken geriye baktığında, annesinin odanın kapısını aralık bir şekilde kapatmış, peşinden gelmediğini gördü. Şaşkınlık içinde, odanın kapısına dalmış düşünürken Engin, "Allah'a ısmarladık, hayırlı akşamlar!" dedi
Elif, Engin'den tarafa dönerek, "Güle güle, Yine bekleriz." deyip sustu
Engin, asansörün kapısını açıp bir adım attıktan sonra tekrar çıktı,
"İnşaallah önemli bir şey yoktur!"
Elif, yüzünde merak ifadesiyle, "Ne için anlamadım?!" derken aklı ailesinin yaptıklarındaydı.
"Miden!"
*(Bütün yemek boyunca, buna dertlenmiş gibi bir hâli vardı.)*
Elif, hatırlamış gibi "Haaaa! Merak etme. Şimdiden geçti bile, sabah abimle gitmeyi düşünmüyorum!" diyerek Engin'i rahatlatmak istedi.
E: "Yooo, git lütfen! Zahmet olmazsa sonucu bana da bildir! Soğuktan mı oldu diye merak ederim!"
Elif, gideceğini göstererek, "Numaran bende yok kii?" dedi nasıl haber vereceğini sorar gibi.
Engin, cebinden telefonunu çıkarttı, Elif'in numarayı ezbere çevirdi, hoparlöre alarak çağrı yaptı. "Tekrar hayırlı akşamlar!" deyip asansöre bindi.
Asansör inmişti ama Elif hâlâ asansöre bakıyordu. İçinde büyük bir heyecanla,
"Beniiiim, o Elif beeniiiim!" diyerek odasına koştu, telefonu alıp numarayı kaydetti...
... Kaan ve Hakan, Selim'i odasına götürdükten sonra Hakan, Elif'in kapısına vurdu.
Elif, "Efendim!" diye seslenince müsade isteyerek, "Gelebilir miyim?" dedi.
Elif, abisinden önce ayağa kalkıp kapıyı açtı. Hakan'ın hâlâ sinirli olduğunu düşünerek, "Efendim aabii?!" dedi
Hakan, elini başına uzatarak, "Gel bakayım ateşin var mı?" diye sordu.
"Aaabiii! Büyütülecek bir şey yok, gerçekten iyiyim!" deyip alnını daha da abisine yapıştırdı.
"Olsun sen yine de sabah hazır ol! Kapıda ağaç etme beni!" deyip ateşinin olmadığından emin olup, elini indirdi. "Ben bazıları gibi sabırlı değilim, kızarım biliyorsun!"
E:"Aabii, biliyor musun kiii?!"
H:"Neyiii?!"
"Engin'in benim yüzümden bir saat soğukta beklediğini!"
Hakan, tekrar sinirlenmiş gibi bakarak, "Bilmiyordum ama öğrenmiş oldum. Aayrıcaaa, ben sabırlı derken Selim'i kasdetmiştim!" deyip Elif'in burnunu sıkınca Elif sustu, utanarak başını yere eğdi.
Hakan, "Hadi ben gidiyorum, sabah görüşürüz. Allah rahatlık versin!" deyip gitti, Elif, buna da bir anlam verememişti.
Bütün aile, sanki birlik olmuş, Engin'in damat geleceği günü bekliyor gibiydiler. Hakan'ın bile bu derece rahat olmasına inanamıyordu.
Nurseli'ye yoğunlaştığı için, bu önemli hadiseyi kaçırmış olmalıydı. Mutfağa geçti, süt ısıtıp Selim'in odasına geldi. Kapıya vurdu.
Selim, "Geeell!" diye seslenince önce kafasıyla içeriye bakarak odaya girdi.
Yatağa iki adım kalana kadar, "Aaaabiiilerin en tatlısı, en yakışıklısı, en sabırlısı, nerdeymiiiişşş?!" diye söylenerek yürüdü.
Selim, Elif'in arkasına bakıp, "Abii, sen çıkmadın mı?" deyince Elif, panikle arkasına baktı.
Hakan yoktu, Selim zarf atmıştı. Kaan, kahkaha atıp Selim'in yanına oturdu, "Nasıl yedi amaa?!" dedi.
Elif, gözlerini kısarak, "Aşkolsun aaabii!" dedi.
Selim, göz kırparak, "Gel hadi geeell! Tatlı pinokyooo!" deyip güldü.
"Dediklerime inanmadın mı? Biraz önce Hakan abim bile söyledi, 'Ben Selim kadar sabırlı değilim' diyee, sen bana inanmadın ama bak ben sana süt getirdim!"
"Ablaaa, hani banaaa?!" diyen Kaan'a, güldüğü için trip atarak, "Cezvede artmıştı git al!" dedi
K: "Yaa abii, siz bu kıza ne yaptınız? Söyleyin bende yapayım da bana da size davrandığı gibi davransın. Üvey kardeş muamelesi görüyorum bu evde resmeeennn!"
S: "Çık hadi çık, git sütünü iç!" deerken omuzunu pışpışladı küçük çocuk gibi
Kaan çıkarken Elif'te kapıya yönelince, Selim, "Elif, sen kal! Kapıyı kapat şuraya otur bakalım!" dedi ciddi bir ses tonuyla ciddi bir şey konuşacak gibi...
Elif, Kaan'ın arkasından kapıyı kapattı, abisinin yanındaki berjere oturup, "Efendim aaabii?!" dedi
"Miden nasıl?" derken soracağı sorunun rahatsızlık verip vermeyeceğinden emin olmak istiyordu.
"İyiyim abii! Kusunca rahatladım."
Direk konuya girerek, "Sen, sabah babamdan ne için izin almıştın?" dedi meraklı bakışlarına kırptığı gözünü de ekleyerek
E: "Arkadaşlarımla buluşmak için aabii!"
"Nerede buluştunuz pekii?!" polis değilde abi edasıyla.
"Sahildeee!"
"Hangi sahil?!"
"Bizim sahiiill, aaabiii?.."derken gelecek soruyu da az çok tahmin etmeye başlamıştı, Engin konusunda nihayet biri sert tepki verecekti ama bunun Selim olması şaşırtmıştı.
"Bildiğim kadarıyla, Engin'in, okul da ev de karşı da, siz nerede karşılaştınız kii, o kadar saat gelemediniz?"
"Engin anlatmadı mı aabii?!" dedi "yükü tamamen bana mı yıktı" der gibi
Selim o ana kadar sakinken birden gözlerini belerterek sert bir şekilde kızdı. "Engin neden anlatsın?! Onun anlatması ne demek biliyo musun?! Bacınıza sahip çıkmıyosunuz diye bizi küçümseyip, seni de şikayet etmiş olur! Söylesin ister miydin?!"
"Ben bu açıdan düşünmemiştim!" derken bir kere daha Engin'e hayranlık duymuştu
"İyii baaariii, ikiniz açısından da doğrusunu düşünen biri varmış?! Soruma gelelim?!"
"Aabii, arkadaşlarla buluştum, gerçekten! Sonra karşıya geçtim. Zeynep'le Pınar'ı görmek için!"
Selim bir vites küçültüp, "Madem izin aldım, bir günde hepsini aradan çıkartayım, demedin herhalde?!" deyince Elif "Biraz öyle oldu aabii!" diyerek izni aslında emniyet için alındığını ama Selim'e belli etmek istemediği için arkadaşları bahane ettiğini anladı.
S: "Senin gittiğin yer ile Engin'in yine bir bağı yok!"
"Aaabii, yemin ederim, üst geçitte karşılaştık, vallahiii! Yalan söylemiyorum!"
S: "Sana yalan söylüyorsun demiyorum kii, hesapta sormuyorum, hangi üst geçit, nerede karşılaştınız merak ettim!" dedi bir vites daha küçülterek
"Aabii, otobüse yanlış taraftan binmişim, tabelayı görünce indim, tam olarak neresi bilmiyorum!"
Selim, bir kaç saniye boş baktıktan sonra vitesleri tekrar arttırarak kızdığını belli etti.
"Eliiifff!.. İşte hesap sorma kısmına geldim, sen Zeynep ve Pınar'la ne konuştun kii, yanlış taraftan binecek hâle geldin! deyip telefonunu gösterdi. "Doğru söyle yoksa ararım!"
Elif, artık isyan bayrağını çekmişti, "Bu nasıl bir ev yaa, ne hasta olabiliyorsun ne aileni üzmemek için yalan söyleyebiliyorsun! Yeter ama yaa!"
Selim, gülerek, "Annemle babamı saymadın!" dedi kızgınlığa iki espiri arası vererek...
E: "Sen o kadar zekî ve açık gözsün kii, onları da kasdettiğimi anlarsın diye düşünmüştüm. Söylemeye gerek duymadım!"
Selim artık sadede gelmek istiyordu.
"Evet, şimdi konumuza geri dönelim, bu kadar düşünme yeter. Zeynep ile Pınar ne dedi!"
"Onlarla bir şey olmadı!"
"Doğan'ı mı gördün?" Aslında kendinin de ilk tahmin ettiği oydu ama yine de emniyette bir seçenek daha olduğunu bildiği için sormak istemişti.
"Eveeeettt!" deyip ağlamaya başladı
"Tamam! Dur ağlamaa! Elif ne oldu? Bir şey mi söyledi?"
"Aaaabiiii!.."
"Çatlatma adamı! Susta söyle? Ne oldu?"
"Aaabiiii... Doğan aabii! Çok kötü, ben onu hiç böyle görmemiştim!"
"Ne konuştunuz?"
"Sorgudan çıkmıştı, çok yorgundu! Üç gündür evine bile gidemiyormuş!" dedi burnunu çekerek
"Ne konuştunuz?"
"Beni görünce panik oldu! Abine bir şey mi oldu?! dedi. Yok dedim, o kadar ama hâli çok kötüydü. Bütün neşesi gitmiş gibiydi!" dedi asıl konuyu anlatmadan
"Sende kendini suçladın yine değil mii?"
Elif konuşmayınca, Selim daha fazla üzerine gitmek istemedi.
"Ağlama tamam! Gel bi sarılayım, geeell koca bebek, bir daha kafanı toplamadan yolculuk yapmak yoookk! Söz mü?"
"Sööözzz!"
Selim, kendinden korkması gereken kişinin yine aynı kişi olduğunu göstermek için, "Doğan beyin verecek bir hesabı daha oldu! Seni o halde nasıl göndermiş sorarım ona!" deyip başını salladı tehditkâr bir şekilde
Elif, yine ağlamaya yakın bir tonla, "Abiii, Doğan abi nasıl düzelecek pekii?" diye sorunca Selim derin bir nefes çekip, "Zaman güzelim! Artık sen de hiç bir şey için kendini suçlama lütfen!" dedi yanaklarından göz yaşlarını silerek.
"Aabii?"
"Efendiiimm!"
"Engin'le dönmeme kızdınız mı?"
"Engin'le dönmene değil, Engin'le bu saatte dönmene kızdık!"
"O söyledi ama ben kızarsınız diye arabasına binmek istemedim!"
"Annem söyledi. Oda ayrı bi salak, ne dinliyorsun kii, tut kolundan bindir!" derken, Elif konuşmanın başındaki beklediği tepkinin zıddını duyunca şok olmuştu.
Selim, Elif'in şaşkınlıktan gözlerinin fal taşı gibi açılıp kendisine dik dik bakması üzerine konuyu değiştirerek, "Bir şey daha? Konumu neden Kaan'a attın da bana atmadın?" dedi
"IIIIIII!..ŞEEYYY!.." (şaşkınlığı geçmeden.)
"Neeeyyy? Yoksa, hâlâ sana kızgın olduğumu mu düşünüyorsun?"
"Değil misin?"
"Değilim tabiii!"
"Ama bi kırgınlık var?"
"Ne sana ne Doğan'a ne de Nurseli'ye, kızgın da değilim kırgında değilim! Bu durumda, kendime kızgın olmam lazım ama ben kendime bile kızamıyorum. Ne yapmam gerekiyordu da yapmadım bilmiyorum! Doğan'a, bana bir şey olursa Nurseli'yi sakın yanından ayırma! mı demeliydim. Bilmiyorum! Ben Nurseli'nin duygularını da bu derece ummuyordum! Dersleri, okulu öncelikliymis gibi davrandı! Aylarca aramadı! Onun için bu kadar değerli olduğumu bilemedim ve ben bu kadar yoğun hislere karşılık verebilecek miyim acaba onu düşünüyorum!"
"Aabii, acaba bu meslekte olduğun için duygusal davranmış olabilir mi?"
"Bunu da düşündüm. Öyle olsa bile, kim kimi kendinden o kadar geçecek kadar önemser? Sen yapar mısın?"
Elif düşündü, "Haklısın galiba! İnsan, duygusal bir bağ kurduğu kişiye karşı daha duygusal davranıyor olabilir!"
"Meselaa?!" (göz kırparak)
"Buraya geldiler ya, Nazlı! Damat dayağı yiyecek diye sözlüsüne üzülüyordu!"
"Kınadın mı pekii!" (gülerek)
"Hemde nasıl?" (Acır gibi bakarak)
"Geçmiş olsun!" (seninde başına gelecek der gibi)
"Sağoll! bitti mi, çıkabilir miyim?"
"Söylediklerim anlaşılmışsa, tamam çıkabilirsin!"
"Anladım aabii! Eminim sende, Nurseli'nin hislerine karşılık verip, onu hayal kırıklığına uğratmayacaksın. Allah rahatlık versin!" deyip ayağa kalktı.
Selim, tebessüm ederek, "İnşaallah! Sana daa!" dedi.
Elif, bardağı mutfağa bırakıp odasına gitti. Yatağına yatıp şarkıyı tekrar dinlemeye başladı.
bir yandanda sosyal medyadan Sonnur'un resimlerine ve paylaşımlarına bakıyordu. Engin'le olan resimleri inceledi.
Engin'in sayfaya baktı ama hesap gizliydi, istek göndermedi. İçinden, "Bir erkek profilini neden gizler yaa!" diyerek kızıyordu...
... Selma hanım, erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamak için mutfağa geçince Elif, annesinin sesini duyup saate baktı, sabah olmuştu.
İnternette Engin'i araştırırken sabaha kadar uyuyamamıştı. Kalktı, banyoya gidip elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geldi.
Selma hanım, Elif'i görünce şok olmuş gibi "Kızım bu ne hâl!" dedi yüzüne dik dik bakarak
Elif, aynadan kendine dikkatli bakmamıştı, yanaklarına dokunarak, "Ne oldu ki anne?" diye sordu.
"Gözlerin kıpkırmızı olmuş! Sen sabahladın mı yoksa ne yaptın?"
zıddını söylerse konuyu toparlayam diye düşünerek, "Uyudum annee!" dedi ama annesi bunu da uzatmıştı, "Kızım o zaman daha kötü, çok hastasın demek ki!"
"Anne hasta değilim, geç uyudum ondandır! Biraz da kitap okudum gözüm yoruldu herhalde!" bu yalan daha inandırıcı ve doğruya yakındı.
"Ben sofrayı hazırlayana kadar biraz daha yat istersen!" dedi ana yüreğinin kıyamadığı bir ses tonuyla
Elif, gülümseyerek, "Yok annecim, iyiyim!" deyip dolaptan kahvaltılıkları çıkartmaya başladı...
... Yarım saat geçmeden Hakan ile Leyla, çocukları alıp aşağı geldiler. Itır ve Selim uyuyordu.
Selma hanım, Leyla'ya, "Kızım, her sabah her sabah böyle getirmeyin, yazık günah, çocuklar uyanana kadar ben yukarı çıkarım!" deyince Leyla ile Hakan birbirine bakıp güldüler.
Leyla, Selim'i yatırmaya gitti, Hakan ise gülmesini sürdürerek, "Anne, biraz önce Leyla aynısını söyledi, bende Selim'le babamdan dolayı çekinmiştim! İleride ki gelinlerin ne olur bilmiyorum ama kaynanasına bu kadar benzeyen bir gelin daha duymadım beenn!" deyip, Itır'ı odaya götürdü.
Selma hanım, Hakan'ın arkasından tebessümle bakarken Leyla, Selim'i yatırıp gelmişti,
"Kızım, sen kocana bakma! Ben burada kahvaltı hazırlarım, siz inip yersiniz ben çıkarım! Yazık, ser sefil süründürmeyin sabileri!" dedi
Leyla, kaynanasından bir öpücük alıp, "Aanneeemm! Seeenn varyaaa dünya da eşi benzeri olmayan bir kaynanasın! Acaba ben hangi güzel ameli işledim de Rabb'im seni bana bahşetti!" deyince Elif araya girdi
"Yengeciim sebebini söylim mi? Sen abimi sevdin evlendin yaa, bizim için bundan daha büyük bir şey olamaz!"
Leyla, gülerek, "Abin duymasııınnn?" dedi.
Hakan, Itır'ı yatırıp yanlarına geldi, "Ne oldu yine? Hakkımda ne atıp tutuyooonn bakiiiimmm?" dedi elinin parmak uçlarıyla gayri ciddi Elif'in başına vurarak,
E: "Yok abicim, ne atıp tutması, iyi ki benim abimsin onu diyordum!"
H: "Hadi ordan yalancı pinokyo senii! Sen Selim'cisin kızım bilmiyor muyuumm!"
Selim, yüzünü yıkayıp, Kaan'ın yardımıyla yanlarına geldi. Elif'e sarılarak, "Hooooppp orda dur bakalım, dokundurtmam bacımaa!" deyip alnından öptü. Bütün kardeşler konuşarak masaya geçti.
H: "Aman amann, aall senin olsun!"
S: "Oooo birileri yine kıskançlık krizine girmiiişşş! Abiciiimm! Nazar etme ne olur, çalış senin de oluuurrr!"
H: "Geçtii artık geçtiii, beni senden daha fazla sevecek bir kız kardeşimiz olamayacak maalesef!"
L: "Hayatım nereden biliyorsun, ya olursa!"
S: "Yengeee, göle maya mı çalıyoruz, ya olursa ne demeeekkk?"
L: "Seliiiimm! Annemin yaşında anne olan var! Annemin de en az 5 yılı var, 5 yıla kadar da bir şeyler olabilir yaanii neden olmasın?!"
S: "Aaanneee! Kulaklarım ne işitiyoo!" deyip annesine baktıktan sonra yengesine döndü.
"Hem annemin yaşı geçmese de tansiyonu falan var! Olamaz yaanii?!"
L: "Tansiyon ve şeker bebeğe engel değil!Sağlıklı beslenme ve doktor gözetiminde olursa sağlıklı bir kardeşiniz olabilir!"
Selma hanım: "Yeterr! Zevzek zevzek konuşmayın. Babanız gelmeden konuyu kapatın!" diyerek konuya el atmıştı...
... Yavuz bey, abdest alıp masaya geldiğinde
çocukların kıkırdaşmalarını farketti, "Ooo maşaallah baarekallah, bakıyorum da neşeler yerinde, Rabb'im bozmasın inşaallah, sevinciniz bol olsun! sizi sevindiren mutlu eden şeyler hayatınızdan eksik olmasın!"
Kaan: "Babaa! 5 yıl sonra olsa bile mii?" deyip kahkaha attı.
Y.b: "Neden zamanla sınırlandıralım oğlum? 5 yıl sonra da 10 yıl sonra da olsa olsun inşaallah!"
Herkes birbirine bakıp gülmeye başladı.
(Y.b) "Hayırdır inşaallah Selma hanım!
Bir şey mi kaçırdım!"
(S.h) "Boşver efendiii, bakma sen bunlara,
bu sabah hepsi zevzeklik tarafından kalkmış! Bizlik bir şey yok!"
Selma hanım'ın bu sözüne dayanamayıp herkes kahkaha atınca, Yavuz bey, "Anlaşılan tam olarak bizlik bir şey ama senin işine gelmiyor!" dedi
Selma hanım kaşlarını çatarak, "Hiçte bile, asıl senin işine gelmeyecek bir şey! Benlik sorun yookk!" deyince Hakan şaşırmış gibi, "Bir dakikaa!.. Anneee!.. Sen ciddi misin?.." dedi
(S.h: "Oğlum, susun da yemeğinizi yiyin hadiii! Geç kalacaksınız!"
Yavuz bey, öğrenmek için ısrar edince, konunun ne olduğunu söyleyebilecek tek kişi olan Selma hanım, yine ters ters bakarak, "Kendileri az gibi, başıma bir muzır daha istiyorlar! Oldu mu?" deyip manidar bir şekilde Yavuz beye baktı.
Yavuz bey, elini yumruk yapıp gıcık olmuş gibi, parmaklarına öksürdükten sonra, "Anneniz haklı çocuklar, bizden geçti artık, Rabb'im yemeğimizi ziyadesiyle verdi Elhamdülillah, şimdi sıra tatlılarda!" dedi.
Masada, gözlerin dolduğu tatlı bir tebessüm olduktan sonra Elif, araya girerek, sabaha kadar düşünüp kararlaştırdığı konu ile ilgili izin almak için, "Anneciğim, babacığım, müsadeniz olursa, sizden bir şey için izin istiyorum!"dedi
Y.b: "Söyle bakalım? Bu kadar yumuşak ve nahif istediğin için kabul edebilirim!"
"Babacığım, hüsnü hat sanatı kursuna yazılmak istiyorum!"
Hakan ile Selim, "Nereden çıktı bu!" der gibi birbirine baktı.
Y.b: "Kızım! Bu çok hoş bir istek, ben gitmeni isterim! Eminim annen de reddetmeyecektir! Değil mi hanım!"
S.h: "Hep böyle yap zaten, izni ver, sonra da bana 'reddetme' mesajı ver, bitir. Değil mii? Kursu abinlerden biriyle halledeceksen olur!"
Elif, babasıyla annesini öptü,
"Babaamm, anneeemm sizi çok seviyorum. Bir de son olarak, bu kursu buradakilerden başka kimse bilmesin olur mu?"
S.h: "Nedeeenn?"
"Anneciğim! Olur da beceremezsem yada sebat edemezsem mahcup etmek ve olmak istemiyorum!"
Y.b: "Kızım bu istediğin sanat, aşk gibi sevda gibi bir şey, bir kere tadını aldın mı bir daha vazgeçemezsin, tutkun olur!"
"İnşaallah babacığım! O zaman acemiliğim geçene kadar kimse bilmesin!"
H: "Anneciğim, biz kalksak mı? Siz daha devam edeceksiniz galiba?"
"Gidin, gidin! Ben toplarım ama sonucu hemen söyleyin!"
E:" Anneciğim merak etme şimdiden iyiyim, abim evham yapıyo işte, biiiir tanecik kız kardeşi olunca öyle oluyo demek ki!"
Hakan dudaklarını büzüp başını sallarken, "Ya yaa ne demezsiiinn!" deyip göz kırptı "Önümüzdeki beş yıl ne olacağını Allah bilir canım. Ayrıca hastaysan tedavi edeyim de anamın başına kalma diye uğraşıyorum!"
Elif, kapıda ayakkabılarını giyerken, "Kalmam kalmam merak etme! Bir bakışım yeter! Hem bu dünyada sana bile kısmet bulunduysaaa! Ooo!" deyince
Leyla, "Yoooo burada müdahale etmek zorundayım! Kocamın hakkını yediremem! Üniversitede abinle sevgili olmak isteyen kaç kız vardı bir bilseeenn!" dedi
Asansöre bindiler, Elif Leyla'ya, "Sen pekii?! Sen istemiyor muydun?" dedi.
L:"İstemez olur muyum?! İstiyordum ama abine layık o kadar kız varken ben imkânsızdım. Sınıfta abinin isteyeceği en son kişi olduğumu biliyordum, o yüzden de Rabb'im ve kalbimden başka kimseye belli etmedim. Abin diğerlerinden farklıydı, kimseye yüz vermiyordu. Ağır başlıydı ve yakışıklıydı. Zekasını anlatmama bile gerek yok! Biliyorsun!"
E: "Sahi yenge, ben sizi okuldan kafaları uyuşan bir çift olarak biliyorum? Nasıl oldu?"
Hakan, arabayı açtı, Leyla, "Bak yine heyecanlandım! Arkada oturup anlatıcam!" deyip, Elif'in yanına oturdu.
H:"Senin bu anıların da asker anısı gibi hayatım yaa!"
E:"Sen onu boşver yengee, anlaaatt!"
L: "Ben o zamanlar aşk falan umursamıyorum, varsa yoksa ders, ders. Bir hırs yapmışım, sınıfın zekisiyle yarışıyorum!"
E:"Yaaaniiii, abimleeee!"
L:"Yookk! Hayır abin o zamanlar ikinciydi. Birinci başka bir çocuktu!"
E: "Ben, abimi birinci zannediyordum!"
H:"Ben Leyla sayesinde birinci oldum!"
E: "Nasıl yaa?!"
L: "Dedim yaa! Bir ders çalışıyorum, sabahlara kadar! bir notlar alıyorum, birinciyle aramızda 4,5 puan farklaa
E:"Sen ikincisin o zaman!"
L: "Eveeett! O zamanlar abinle ikinciliği paylaşmıştık. Taa kiii! Bu kadar hırs beni ikincilikten üçüncülüğe geriletene kadar!"
E: "O nasıl oluyor yaaa?!"
L: "Biz o çocukla yarışırken bir baktık abin kaplumbağa gibi yarışı önde bitirmiş! Birinci oldu mu ikinci, bende doğal olarak üçüncü!"
E: "Eee, sonraaa?!"
L: "Bu çocuk gel zaman git zaman bana kapılmış! Bir gün geldi, açıldı... Dedim yaa, abin bana göre o kadar imkânsızdı kii, kabul ettim!"
E: "Hiiii'iii!"
L: "Sonra, babam sırayla arabaları bakıma verdi. Arabalar bakımdan çıkana kadar beni okula yakın yere bırakıyor, çıkışta da ben taksiyle eve gidiyordum.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.