•~~~~~~• Nurseli, bu sene Selim'e karşı daha soğuktu. Selim ise ne yapacağını şaşırmıştı.
Bazı geceler, "Yatacağım" deyip telefonu kapattığında arkadaşlarına soruyordu.
Odada kitap okuduğunu söylüyorlardı.
Nurseli, iki ay geçmesine rağmen şimdiden o evden ayrılmak istiyordu. Nurseli evdeki kızları neredeyse hiç görmüyordu. Onlardan ayrı yiyor, ayrı oturup kalkıyordu. Hafta sonu da sabah çıkıp akşam yatma saatinde geliyordu. Arada bir yurdun oraya veya kızların çalıştığı yere gidiyor gizli gizli onları izliyordu.
Diğer kızlar da Nurseli'yi benimsemedikleri için umursamıyordu.
Selim, hafta sonu sürpriz yapmak isteyip kızların evine geldi. Nurseli uyuyacağım demişti ama evde yoktu. Elinde çiçekle kapıdan geri döndü.
Nurseli, göz göre göre yalan söylemişti. Yalan söyleyerek nereye gittiğini merak edip merkezden numarayı takip ettirmeye başladı. Sinyal yurdun yakınında bir yerde gözüküyordu.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
He zaman ki gibi arka sokakta inip yurda doğru yürüdüm.
İki gündür ara ara yoklayan karın ağrım şiddetlenmiş, neredeyse ayakta duramayacak hâle gelmiştim.
Sokağın başında karnıma kramp girmesi ile yandaki bahçe duvarına tutundum. Destek alarak yürümeye başladım.
Kramp hâlâ geçmemiş ama hafiflemeye başlamıştı... Arkamda kalan otopark kapısı açıldı. Arabada ki adam beni öyle görünce yanıma yaklaşıp camı açtı. "Geçmiş olsun, ağrın var galibaa!"
"Evet!" dedim, içimden "yok güneşleniyorum" demekte geliyordu ama kendime engel olup susmayı tercih ettim.
"Ben doktorum, istersen yardımcı olabilirim!"
Bu sefer içimden geleni söylemek istedim çünkü ağrının en çok sinir hücrelerimi etkisi altına aldığını düşünüyordum.
"Bu nasıl mahalle böyle bee, tabipler odasında bile bu kadar doktor yoktur herhalde. Bu mahallede kişi başına kaç doktor düşüyor acaba?" dedim başımı yerden kaldırmadan, alaycı bir şekilde gülerek
"Sen böyle cevaplar verdiğine göre önemli bir şeyin yok gibi!"
"Yok, yoookk, merak etmeyin, apandistim patlamadı yani! Ne olduğunu biliyorum." dedim Esengül'ü hatırlayıp.
"Belliii, apandist orada değil zaten!" derken alaycı tavrıma aşağılar gibi karşılık vermişti.
İntikamım acı olmalıydı.
"Sen nerede doktorsun ya?! Hani şuu doktorlarının hastalardan daha hasta olduğu hastane de mii?" deyip alaycı bir kıkırdamayla güldüm.
"Anlamadım ben! Neredeymiş o hastane?!" Sesinden ciddi sorduğunu anlamıştım
"Şu medocalin midir nedir, doktorun biri ayakta duramıyor, tutmasan düşecek, diğeri de kekemee! Düşünsene ameliyatta neşter diyene kadar hasta ölüüürrr bee!" dediğimde keyfim daha da yerine gelmişti.
"İnsanların hastalıkları ile alay etmen hoş bir davranış mı sence?" dedi morali bozulmuş bir sesle, görende o doktorların tanıdığı zannederdi. Meslektaşlarını aşağılayıcı konuşmama alınmıştı zaar...
"Amaa ne yapayım çok komiiikk, adamı ameliyata çağrılıyor, o değnekle gidene kadar hasta gitti gitti ruhuna fatihaaa!" Dedim gülerek
"Sen hasta falan değilsin. Ukala, şımarık, kendini beğenmiş bir kızsın." dediğinde gücüm olsa kapısına bi tekme vururdum...
"Sen nesin acabaa? Dönde kendine baakk, ne ooo zoruna mı gitti?" dedim sinirli bakarak
"Kapımda kıvranıyorsun diye yardım edeyim dedim ama maalesef senin hastalığının çaresi yookk, ziiraa ukala, kendini beğenmişliğin tedavisi bulunamadı!"
"Al baakk çektim elimi, yemedik senin evini de duvarını da, doktorluğunu daa, bas git şimdi ağzımı bozdurma. Tedavisi olan hastalara git!" yanımdaki ağaca tutunup oradan aldığım destekle yine sinirimden nasibini almıştı.
"Gidiyorum zaten! Haa bir dee, benden tavsiye, normal günlerinde ayaklarını üşütmezsen, bu günlerin geldiğin de bu kadar çok ağrın olmaz." Sinirimden regl günümde olduğumu anlamış olmalıydı.
"Bana tıbbi terimlerle konuş, bunu her ay annem de söylüyor." dedim. Doktor olduğunu kanıtlamasını ister gibi.
"Bir tavsiye daha, anneni dinle. Anneler çocuklarının tedavisinde en iyi doktordan daha iyi olabiliyor."
"Öyle miii? Öz annemi bulursam bu tavsiyeni dinlerim, şimdi ki de annem olmadığına göre, dinlememe gerek yok!" dedim göz devirerek.
"Sen yinede dinle, büyüten anne öz anneden daha iyi bilir!" deyip benim cevap vermemi beklemeden gaza bastı...
~~~~~~•~~~~~~•
Doktor, dikiz aynasından bakarak, "Allah kocana yardım etsin." diyerek uzaklaştı...
~~~~~~•~~~~~~•
Arabanın arkasından sinirli sinirli baktım. Araba gözden kaybolunca da saatime baktım. Hilde ve Filiz çoktan gitmiş olmalıydı. "Çok bilmiş doktor, oyaladı beni, geç kaldım off." diyerek tersi istikamette ilerledim. Durağa yakın bir camiye girip biraz oturmak istedim.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
...Nurseli'nin sinyal bir camiden geliyordu. Selim, camiye geldi. Görevliden izin isteyip hemen yanına gitti. Nurseli kadınlar bölümünde yatıyordu...
~~~~~~•~~~~~~•
Selim'i görünce doğrulup telefonuma baktım. "Yeter ama haaa! Sonunda iptal edeceğim, kullanmayacağım artık. Başka hat alacağım numaramı da sana söylemeyeceğim." dedim
"Ben yine de bulurum ki boşuna uğraşma." derken çok sinir bozucu bir şekilde tatlı tatlı gülümsüyordu.
Biraz önceki de erkekti bu da erkek. Aynı cins bu kadar mı zıt olabilir diye düşünüyordum.
"Senin kovalaman gereken bir katil yok mu?" dedim düşüncelerimin aksine.
"Var, şu an onun peşindeyim ve köşeye kıstırdım. Hem de seri katil." dede başını bana seğirtip gözleriyle de beni işaret ederek.
"Aaa, bak seen kaç kişiyi öldürmüş?"
"3 ölü 2 yaralı birinin durumu ağır!"
"Aralarında ortak bağlantı var mı?" dedim çakma komiserlik yaparak.
"Evet dördü de aynı yerde çalışıyor, farklı pozisyonlarda."
"Beşinci?"
"Haa o muu serbest meslek."
"ilk hangi elemanı öldürmüş pekii?"
"Görev başındayken bunları."(gözlerini göstererek )"Sonra bu." (başını göstererek) "Yaralı olanlardan durumu ağır olmayan bu!" (midesini göstererek).
"Beşinci?"
"Onun kimliği henüz tespit edilemedi!"
"Kayıp başvurusu yok mu?"
"yoook! En son nerede görüldüğü ile ilgili bilgi de yok!"
"Ölürse nereye defnedeceksin?"
"Kimsesizler mezarlığına."
"Hemen karar verme, belki bi tanıdık çıkar."
"Tanıdıkla fail aynı kişi, şu tek delikli kelepçeyi takarsam benden iyisi yok."
"Yakalarsan takarsın."
"Yakaladım zateenn, görmüyor musun? Teslim ol, kaçamazsın."
"Buranın sınırları içindeyken bana dokunamazsın, biliyorsun değil mi?"
"Ooo, arkam sağlam diyorsun."
"Her zaman Elhamdülillah!"
"İyiiii, ben de giderim buranın sahibine yalvarır yakarırım onun emriyle takarım o kelepçeyi, o zaman nereye kaçacaksın?"
"O zaman amenna başım gözüm üstüne."
Gözlerimizin bir biriyle sevişir gibi bakışını, telsizden gelen anons ayırmıştı, ferah evler 29/4 kadın cesedi. Selim ayağa kalktı. "Şom ağızlı gidiyorum, sende bensiz rahat rahat takılırsın artık." deyince bende peşinden kalkarak, "Ben de geleceğim!" dedim
"Saçmalama Nurselii." deyip beni vazgeçirmeye çalıştı.
"Ben neydiiim?"
"Oooffff keçisin keçiiii, arabada oturacaksın ama söz mü?"
Selim'i duymamış gibi merdivenlerden hızlı hızlı inerken, "Hadi hadi çabuk!" dedim.
"İnatçı keçi, bekle yavaş ol! Düşeceksin! Kime diyorum?!" diyerek arkamdan bağırdı.
Arabada Selim yalvarır gibi, "Lütfen arabada kal, yasak." dedi. Bende geçiştirerek kafa sallayıp camdan dışarıyı izlemeye başladım. Eve geldiğimizde Doğan'ın arabası da oradaydı.
"Bayağıdır görmemiştim, özlemiştim." dedim. Selim'in "Burada bekle!" sözü bitmeden inip eve doğru yürüdüm, kapıda bekleyen polislere, "Ceset nerede?" diye sordum. Savcı edasıyla.
Polisler, benim arkamda Selim'i görünce, "Komiserim?" dediler.
Selim, "Sorun yok!" deyip, çocuk gibi elimi tuttu, "Bırakma bak, kızarım." dedikten sonra kapıdaki polislere, "Savcı gelince bi haber edin olur mu?" deyip göz kırptı...
Kadın, girişteki şömine'nin 2 metre yakınında sırt üstü yatıyordu. Selim, bana dönüp, "Sakın kusma ikimizi de yakarsın!" dedi.
"Tamam ya!" dedim ama acayip midem bulanıyordu.
Doğan abi beni görünce Selim'e kızdı.
"Ne yapıyorsun sen yaa, işin çok yolundaymış gibi sevgilini olay yerine getiriyorsun."
"Abi, ben de o elbiselerden giyebilir miyim?" dediğimde kim olduğumu hatırlatır gibi, "Oldu! Delil torbası da ister misin? Eldiven falan?" dedi
Bu adamın alaylarını neden ciddiye alıyordum bilmiyorum ama, "Olabilir!" dedim hâlâ cesede bakarken
"Kızım, bölümünü değiştir. Beş yıl sonra gel, şimdi git arabada bekle başımı belaya sokma!" demesini anlamıştım, kızmıştı.
Neredeyse ağlayacak gibi dudak büzerek, "Doğan aabii!" dediğimde gözlerimi koluyla kapattı. "Sakın akıtma onları, olay yerine DNA'n bulaşır salak!"
"Tamam, tamam! Ağlamıyorum!"
Selim, çoktan cesedi incelemeye başlamıştı. Yanına geldim. Cesede biraz baktıktan sonra eve bakındım. "Aabii, bu ev bu kadının mı?" dedim kırk yıllık uzmanlar gibi
"Evet! Olay yeri inceleme uzmanı Nurseli hanım!" deyince bu seferki alay etmesini anlamıştım.
"Selim, beş dakika yatak odasına çıkalım mı?" deyince aynı sinir bozan bir ses ve bakışla, "Tâbi tâbi, çıkın siz. Rahatınıza bakın! Arkanızdan ne göndereyim, mum? Şampanya? Bir ambiyansınız var mı? yoksa akışına göre mi?" deyince
İkimizde Doğan'a surat asıp baktıktan sonra tekrar birbirimize döndük. Selim,
"Ne yapacaksın?" diye sordu.
"Beş dakika lütfen, hiçbir şeye dokunmayacağım söz!"
Üst katta bulunan yatak odasına gittik. Selim'e, "Şu çekmeceyi açar mısın?" dedim.
Selim, gözlerini belertince, "Eldivenim olsaydı ben açardım." dedim
"Tamam! Ben açarım, sen bir şeye dokunma sakın." demekten başka çare bırakmamıştım.
Şifonyerin, komodinlerin ve dolabın içine baktım sonra diğer odalara göz atıp aşağı indik. Kadının gözleri açıktı. Yüzüne eğilince, Selim omuzumdan tutup, "Çok yaklaşma." dedi
"Gözleri açık gitmiş, arkada bırakmak istemediği biri yada bir şey var demek ki!" dediğimde Selim "Çoğu maktullerde öyle oluyor, çok gördük." dedi refleks yada korkuyla olduğunu kasdederek.
"Bir insan, neden şömineye bakarak ölür ki? Bir de, bu fular bu kadının değil?" dedim
Selim ve Doğan aynı anda, "NEEE?!" dediler
"Bu kadın her şeyi renk kombini ile yapıyormuş, bazı kadınlar model kombinine, bazı kadınlar da renk kombinine dikkat ederler. Bak mesela, sen şu yakayı biraz kaldırsana, kesin morun tonları bir iç çamaşırı vardır. Hadiii biri açsınnn!" dediğimde Selim elini uzatınca, bir hışımla elini tuttum, "Sen hariç." deyip Selim'in parmağını geriye katladım.
Acı çeker gibi bakarak, "Ölü Nurseli ölüü!" dedi
"Beni ilgilendirmez, bir saat önceki yaralı hala yaşıyor, ben de yaşıyorum. Sen bakma!" dedim
"Bir de ayrılırsak arkadaş kalalım diyorsun, ölüden sakınıyorsun, diriye ne yaparsın kim bilir?" deyip ilerideki karısını düşünüyor gibi konuşunca, gözlerimi kısıp kızgın kızgın baktım.
Doğan Selim'i geriye göndererek,
"Çekil çekil ben bakarım." dedi.
Elbisenin yakasını kaldırdığında eflatun tonuyla birebir aynı tonlarda iç çamaşırı vardı. "Bu kadın, ya bu fularla öldürüldü ya da bunun altında bir şey saklıyor. Bu derece takıntılı kişiler, alakasız bir nesneyi, ya aniden gelişen bir durumdan dolayı mecburen takar, yada ölünce takar. E gördüğünüz gibi öldüğüne göre."
Selim, fulara uzanırken bana bakınca
Doğan, "O kadar da değildir herhalde!" dedi, bu hareketi gülmeme sebep olmuştu.
Selim, fuları gevşetince, "Bingoo aşk öpücüğü! Alın size süper ötesi DNA, yıkanmadıysa tâbii!" dedi
"Yıkanmamış!" dedim
Doğan abi, "Onu nereden anladın?" dedi şaşırmış gibi.
"İnanmayacaksın ama kadının saçları ter kokuyor, yıkansaydı şampuan daha ağır gelirdi!" dedim
"K-9 musun kızım seen!"
"Evet. Şu bir kaç gün K9 gibi dolanacağım maalesef!" dedim reglimin bana kattığı sinir bozucu koku hassasiyetimi kasdederek.
Yanımdan biri elini uzattı, "Aramıza hoş geldin, ben Okan! Ekibin başıyım!" dedi
Ayağa kalkıp, "Memnun oldum, bende Nurseli! Yalnız biz sizinle daha önce bir yerde karşılaşmış olabilir miyiz? Yüzünüz çok tanıdık geldi dee." dedim
"Evet, bir kaç kez emniyette karşılaşmıştık." desede bana öyle gelmemişti.
"Sanki ben başka bir yerde diye anımsadım." dedim
Israrla itiraz ederek, "İnsan insana benzer demişler." Dedi. "Neyse biz konumuzu dağıtmayalım, Selim komiserim, Nurseli hanımın dediği gibi, en az 12 saattir banyo yapmamışa benziyor, bu lekelerde en fazla 5-6 saatlik." dedi.
Üstün cesaret ödülünü hak edecek bir hareketle cesedin yanına doğru yattım, tam göz hizasına gelince onun baktığı yere doğru bakıp, Selim'e, "Karşıya geçsene, gözlerimizin aynı olduğu yerde dur de!" dedim
Selim, "Nurseli, buna gerek yok ışıkla yapabiliyoruz!" desede ben bu poliscilik oyununu sevmiştim ve biraz daha devam etmek istemiştim. Önce şöminenin üzerine baktım. Selim, göz devirerek, "Biraz daha aşağı, biraz daha. Tamam!" dedi
"Aynı bu mesafeden, bir çocuğa bakmıyorsa şöminenin içine bakıyordur!" dedim
Doğan: "Kaç yıldır yanan şöminenin içine neden baksın ki?"
"Göreceğiz!" diyerek ayağa kalktım. "Okan abi siz buranın içine bakacak mıydınız?"
"Evet ama sadece külleri inceleyeceğiz!"
"Tamam, ben de bir eldiven alabilir miyim?"
Eldiveni taktım, şömineye elimi sokup parmaklarımla taşlara vurup sürüklüyordum. Okan yanıma geldi, "Ben bakayım mı?" dedi
"Bu kadının boy ve kol hizasını tam tutturacaksan buyur ama yanılmışsam boşuna sizi uğraştırmaktan utanırım. O yüzden ben yapıyorum." dedim
O: "Önemli değil de, buradan bir şey çıksa da işimize yaramaz kii, çoktan sıcaktan erimiştir."
"Böyle bir evde şömine neden yakılır?
Biraz önce Doğan abinin söylediği ambiyans için mesela. E, bu kadın da belli ki artık buradan etkilenmiyormuş, çünkü odunlar iyice tozlanmış. Görünen o kii bayadır yanmıyormuş."
Derken birden durdum. Elim bir yere takılmıştı Okan'a gülümsüyordum, elimle de bulduğum şeyi yokluyordum. Ellerimi çıkarttım.
Temiz eldiven takıp ellerimi tekrar içeri götürdüm. "Bak şimdi!" deyip sağ elimin parmağını bir sağa bir sola yaparak "Bir iki üç! Şimdi bu, deyip sol elimin parmağıyla bir iki üç." dedikten sonra ellerimi çıkarttım eldivenin biri duman lekesinden simsiyah olmuş diğeri ise neredeyse temizdi.
Okan, hemen elini şömineye götürüp, taşı çıkarttı. Sonra da oradaki boşluktan bir kutu çıkarttı. Herkes şaşırmış bir halde bana bakıyordu. "Boşuna şaşırmayın yaa, köyde ben de yapmıştım. Oradan tahmin ettim, yani bir şey sakladığımızda öyle oynayan tuğlanın arasına saklardık. Bir bakabilir miyim?" dedim kutu kilitliydi.
Savcı gelmiş olanları izlemişti. "Merhaba Beyler, ne oluyor burada? Bu küçük hanım kim? Kiminle geldin?" diye sordu.
S: "Benimle savcım."
"O zaman, yarın masamda savunma tutanağı istiyorum Selim komiser."
"Emredersiniz sayın savcım."
Benim aklım kutudaydı. Savcıya çıkıştım. "O kutuyu ben buldum." dememe rağmen Savcı, Okan'a dönüp, "Sen deee!" dedi.
"O kilidi açabilirim, belki de katil şu an yurt dışına kaçıyor! Acil bakılması lazım, ya da o kutuda kadının sevdiği ile ilgili bir şey olabilir, onun hayatı da tehlikede olabilir." dedikten sonra Okan'a döndüm.
"Okan abi, lütfen yardım et! Ben o kilidi açabilirim!" diye ısrar ediyordum
Doğan itiraz etti, "Kilitte parmak izin kalır Nurseli saçmalama."
Okan, "Komiserim aslında kutu üzerindeki parmak izlerini aldıktan sonra dokunabilir sorun değil! Bir de Nurseli'den de parmak izi alırız!" dedi
Okan ve benim kilidi açma ısrarı netice vermişti. Savcı kabul etmiş, "Buradaki işler bitene kadar sana izin veriyorum, ben bilgiyi alıp gidene kadar açamazsan seni 24 saat gözaltına alırım. duydun mu?" demişti
"Duydum, çok teşekkür ederim ama bana biri lazım!" deyince savcı "Selim, Doğan siz benimle gelin bakalım. Okan, sen de kendine bu kadar çok güvenen küçük hanıma yardım et!" deyip dışarı çıktı. Bu kadına sinir olmuştum, şahsi değildi bekar ve Selim'le birebir iletişim halinde olanlara duyduğum bir gıcıklıktı.
Masaya oturdum. "Sen bu kilide asılacaksın, ben sayıları birer birer çevireceğim, doğru sayıda sende bi oynama olacak tamam mı? O zaman kendine doğru çekip bana söyler misin?" dedim.
"Tamam, anladım!"
Biraz uğraştıktan sonra kilit açılmıştı. Okan'a göz kırpıp, sus işareti yaptım. Savcı geldi, "Seni kelepçe ile mi götüreyim? Nasıl istersin?" dedi
Ellerimi uzatıp avucumu açtım. "Siz nasıl gidersiniz bilmiyorum ama ben biraz daha buradayım savcım." dedim
"Aferin!.. Selim, Okan! Savunmalar iptal, ne varmış kutuda?"
Okan: "En az on tane flash bellek savcım."
"Aç bakalım ne varmış?!"
"Üzerinde tarihler var, hangi tarih olsun savcım?"
"Tak birini fark etmez!" deyip sandalyeye oturdu. video açıldı, ilerleyen dakikalarda yatak odasına ait görüntüler vardı. Herkes şok olmuştu, kimse birbirine bakamıyordu. Savcı, "Okan kapat şunu." dedikten sonra Selim'le Doğan'a, "Kocası bu mu?" diye sordu.
Selim: "Evet savcım bu!"
Savcı ayağa kalktı. "Kocasıyla her hallerini kaydedecek kadar aşık bir kadının katilini arayacaksınız, hadi geçmiş olsun." deyip oradan ayrıldı.
Selim'e bakıp, "Nasıl yaa, bir kadın bunu neden çeksin? Manyak mı ne?" dedim
D:"Belli ki psikolojik sorunları var."
S: "Kocası da olabilir!"
"Seliiimm, erkekler bu kadar ince ayrıntıyla bir şey saklamaz. Şömine içine kilitli kutuda tarihleriyle. Bu bir kadın inceliği, ama neden?"
Selim'e baktım, Selim soru ifadesiyle bakarak, "Ne?" dedi
"İzlemek istiyorum!" dedim
Selim, kolumu sıkıp sabrının sonuna geldiğini belli ederek, "Yeter artık, ne saçmalıyorsun? Yüz verdim diye tepeme çıkma!" dedi.
Selim ne söylerse söylesin hâlâ ısrar ediyordum. "Lütfen, dinleyeyim o zaman! Belki bir şey söylüyordur."
"Nurseli, ısrar etme, olmaz dedim sana. Bu kadar şaklabanlık yeter, git arabada beklee!"
"Neden, onu ben buldum ama?!"
"Her delil bulan bulduğuna böyle sahiplenseydi işimiz vardı. Ayrıca sen bulmasaydın da biz bir şekilde bulurduk. Hemen kendine bağlama! Git arabaya bekle, geliyorum."
"Bana ne yaa bakacağıımm. söz veriyorum ekrana bakmam senin yanında dinlerim lütfen!" dedikten sonra Doğan'ı göstererek, "Onlar gibi mi olalım istiyorsun?" dedim.
"Hayır dedim Nurseli, bunu izletmedim diye ayrılacaksan ayrıl o zaman!" demişti.
Doğan, bağırmaları duyunca yanımıza geldi. Selim'e "Ne oldu?" der gibi baktı.
Selim, bana bilgisayarı işaret edip, "Arabadayım çabuk ol!" deyip dışarı çıktı.
İçimden sevinç çığlığı atarak, kulaklığı takıp dinlemeye başladım.
Fazla konuşma yoktu. Neredeyse bütün belleklerde aynı şey vardı. Karı koca yatakta biraz yatıyor, öpüşdükten sonra adam kalkıp banyoya gidiyor, sonra da geri gelip karısı ile birlikte oluyordu...
Her video aynı olduğu için bir yere kadar bakıp sonra kapatıyordum. Videoları arka arkaya izledikçe dikkatimi bir şey çekti... Emin olmak için ortaya bağırdım,
"Burada evli olan var mı?" Elinde delil torbası olan bir kadın, "Ben varım!" dedi. Okan'dan onay alarak kadını yanıma çağırdım.
Adamda dikkat ettiğim şeyi söyleyip, biraz daha izledikten sonra kadın bir şey farketti, biraz geriye sarıp "Benim gördüğümü sende gördün mü?" dedi
"EVET EVEEEETTTT!" diye bağırınca Doğan ve Okan yanımıza geldi. Kadın anlatırken ben, bir adım geriye çekildim. Doğan, Selim'i çağırttı.
Adam kalkıp, banyoya gidip geliyor ve kadınla birlikte oluyorlardı. Doğan'a bakıp, "Beni bunu izlemeye mi çağırdın, ne var ki bunda?" dedi.
Doğan abi, "Şu sandalyeye otur ve aynadaki yansımaya bak!" dedi
Adam banyonun kapısını açınca, kapının arkasında birinin silüetini gördü.
Selim, ekrana eğildi, şaşırarak, "İkiziyle yer mi değiştiriyormuş! Nasıl yaa?" dedi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Olay yeri işini bitirmiş, emniyete gelmişlerdi. Okan, kapıda kardeşinin arabasını görüp hemen yanına gitti.
"Senin ne işin var burada, neden geldin?"
"Telefonlarımı açsaydın gelmezdim!"
"Olay yerindeydim, telefon sessizdeydi duymadım, neden geldin. Senin havaalanında olman lazım değil mi? Uçağını kaçıracaksın!"
"Soruma hemen cevap verirsen yetişirim, merak etme."
"Ne soracaksan çabuk sor!"
"Bugün seni tanıyan bir kız gördüm, bizim evin önündeydi."
"Kimmiş? Ne oldu beni mi sordu?"
"Hayır! Kim olduğunu sen söylersin diye düşündüm!"
"Görmeden, kim olduğunu nereden bileyim!"
"Seni kekeletecek biri! Bu sana bir şey çağrıştırdı mı?"
"............" Okan konuşmayınca kardeşi daha da merak ederek, "O kız kim kii sen heyecanlanıp kekeledin? Haaa! Kardeşin mi yoksa?" dedi
"K.. k.. Kekelemedim!"
"Yaaa, hâline baaakk şimdi bile kekeliyorsun? Okan kim bu kız, kardeşin mi, yoksa aşık mı oldun!"
"Uçağın kaçacak, git hadii. Sen dönünce anlatırım! İşini halletmeden dönme!"
"Öyle olsun bakalım, görüşeceğiz. Bakalım kimmiş bu gizemli huysuz kendini beğenmiş küçük hanım.
"Huysuz, kendini beğenmiş mi? Hiç alakası yok, sana öyle gelmiş."
"Sana tavsiyem regl ağrısı varken yanına yaklaşma, bizimle de tanıştırma, barut gibi oluyor. Neyse anneme selam söyle." deyip arabasına binip oradan uzaklaştı...
~~~~~~•~~~~~~•
Selim'le, yemek yedikten sonra sahile gittik. Selim hâlâ bana kızgındı. Biraz kız kulesini izledikten sonra, koltuğumu yatırdım.
Selim, endişelenip ateşime baktı. Ateşim yoktu ama göz altlarımda morluklar oluşmuştu. "Sen geceleri uyumuyor musun?" dedi
"Uyumaya çalışıyorum! Bu gece biraz geç gitsek olur mu? Bu sesle biraz uyurum belki." dedim
Selim, bir şey söylemeden indi, bagajdan polar getirdi. Benim üzerime örtüp alnımdan öptü. "İyi uykular." deyip koltuğunu yatırdı...
İkimiz birlikte orada sabaha kadar uyuduk...
Ertesi sabahta Selim'le emniyete geldik...
Odanın kapısında Doğan abiyle karşılaştık. Doğan abi, "Çay alıp geliyorum siz oturun." dedi...
Odadan çıkacağı zaman, "Hilde'yi görüyor musun?" diye sordum.
"Hayır! Seeenn?"
"Yurttalar!"
"Filiz'le değil mi?"
" Hı hıııııı!"
"Bu travmayı nasıl atlatacağız?"
Doğan abi, "Bilmem!" deyip gitti...
Biraz sonra üç kahve ile geri döndü. "Bizi daha altı ayıltmazdı, alın bakayım. Afiyet olsun." dedi.
S: "Sağol kardeşim! Ne yaptık?"
Doğan, Selim'in şiş gözlerini işaret edip, "Yaptınız olacaktı herhalde, biz senin gibi uyku çekmedik valla, sabaha kadar buradaydık." dedi
S: "Bende bilmiyorum, en son ne zaman böyle deliksiz uyudum hatırlamıyorum."
"Yanında ben vardım canım o yüzdendir!" dedim
Selim, tebessüm ederek, "Hiç şüphesiz!" dedikten sonra Doğan'a dönüp, "Ne oldu, elimizde ne var." Dedi.
Doğan, tahtaya çıkan resimleri yapıştırdı. "Şimdi maktülümüz Gamze! Bu Erkan bu da Ertan ya da tam tersi bilemiyoruz!"
"Haydaa, dakika bir, gol bir!"
"Öyle maalesef, şimdi bu çocukları babaları, ki bence öz babaları değil, para karşılığı satıyor!"
Ben,"Oofff"layınca Doğan, "Neee?" dedi
"Yok bir şey sen devam et!"
"Oğlum siz ayrılın yaa, bu birlikten doğacak çocukları, isimleri ve nasıl olacaklarını düşünüyorum daaa!"
Sinirli bir sesle Selim: "Devam et dediim!"
"Bu kardeşler farklı şehirlerde yaşıyor, iyi güzel bunlar büyüyor, okuyor, İşler güçler derken bu Erkan batıyor. Bütün hisseler çakılıyor falan, babanın intiharı ile evlatlık olduğunu öğreniyor! Aile miras vermek istemiyor."
"Adam, oğlum battı diye mi intihar etmiş?"
"Burası bana da yatmadı bak, not aldım. Sonra araştırıyor ikiz kardeşini buluyor, bakıyor durumlar iyi hoş buna yavşıyor. Ertan Gamze'ye aşık üniversitede tanışıp evleniyorlar."
"Bu isimler nasıl uyumlu pekii?"
"Evlatlık veren babanın şartıymış isimleri değişmemiş."
"Alan aile de dinlemiş öyle mi?"
"Evet öyle gözüküyor."
"Baba, çocuğuna kendinden bir eser bırakıyor, vicdanını rahatlatmak için." dedim kendimden pay biçerek.
"Ertan hastane kayıtlarına göre trafik kazası geçiriyor ama gel gör ki Erkan ölüyor. Selim şaşırmış bakınca, Doğan devam etti. "Hastaneden açıklama bekliyoruz, trafik şube kimlik Ertan'a aitti diyor, ölüm raporunu imzalayan doktor ölen Erkan'dı diyor. Aslında ikisi de değil."
"O nasıl oluyor peki?"
"Çünkü kaza görüntülerden önce olmuş. Biz kimin peşindeyiz ben de bilmiyorum ama katil değilse bile sapık aradığımız kesin."
"Sıla ne oldu?"
"Sıla bildiğin gibi uyuşturucu komasındayken öldürülmüştü."
"Katilde ki şansa bak, zaten intihar etmiş, ölmek üzere olan kıza intihar süsü verip öldürüyor!"
"Aralarında her ne geçtiyse ikisi de Sıla'nın ölmesi gerektiğini düşünmüş demek ki?"
"Katil bebeğin babası mı acaba? Bebeği biliyor muydu dersin?"
"Bana öyle geliyor ki, Sıla bebeği söyledi. Baba da aldırtmak istedi. Sıla kabul etmedi ve ayrıldılar. Sıla, bunu kaldıramadı ve intihar etti. Baba da, hem bebekten hem Sıla'dan kurtulmak istedi. Evlerine girdi. Sıla'nın uyuduğunu düşünüp, bahçeye götürüp bileklerini kesip havuza attı..."
"Bence bu kadar tesadüfî olamaz yaa, atladığımız bir şey var, bi kere katil o gün evde kimsenin olmadığını nereden biliyordu. Bence iki katilimiz olabilir. Biri bir şekilde uyuşturucuyu veren, diğeri bileklerini kesen. Ya da, işini şansa bırakmayı istemeyen bir katil. Eğlence yerinde bir bardak alkol almayan kız neden evde uyuşturucu alsın?"
"Krizi tutmuştur belkii!"
"Üç aydır kullanmamış, belli ki bebeği istiyormuş! Bebeğin DNA ile eşleşen biri çıkmadı mı?"
"Çıktı, biri vaaarrrr!"
"Ne duruyorsun? Alalım hemen!"
"Dün sabah aldık merkezde, sorgu odasında bekliyor."
"Ne bekliyorsun? Neden ifadesini almadın?"
"Seni bekledim CANIM!"
"Canım derkeenn? Bu canımın altında ne yatıyor acabaa?"
"Merkeze aldıktaa, bir kadına, "maktulün karnındaki bebeğin babası senmişsin!" diye nasıl sorulur bilemediğim için sorguya senin girmeni bekledim CANIM."
Selim ve ben aynı anda, "Kadın mı?" dedik...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.