~~~~~~•~~2 yıl sonra ~~•~~~~~~
Gülbahar annem, "Çocuklar ben yatıyorum. Siz de çok beklemeyin yatın... Nurseli kızım, üşürsen hırka alırsın... Yasemin'in dolabında bir iki tane olacaktı!" deyip başının gözüktüğü camı kapatırken, "Tamam Gülbahar annem, alırım sen merak etme. Allah rahatlık versin." dedim.
Oturduğum iskemlede yine uzaklara daldığımda, Furkan koluyla dürtüp, "Dünyadan Nurseli'ye! "Dünyadan Nurseli'ye!" deyince gülüp, "Nurseli dinlemede!" dedim
Furkan, "Daldın yine?" deyip soru ifadesiyle bakınca, "Kendimi dinliyorum, sessizliği dinliyorum. Yaprak hışırtılarını dinliyorum." dedim bir böceğin yükünü sırtlayıp yuvasına gidişini izlerken.
Furkan, "Dinlediğin şeylerden kendin ne diyor?" dedi, yine beni ürkütmeden ifademi almaya çalışır gibi.
"Ne bileyim, boş boş konuşuyor yine!" dedikten sonra Furkan'a döndüm, sessizdim ama içimin volkanı gözlerimden okunabilirdi.
Furkan fark etti, elimi tutup avucumu öptükten sonra gözlerime bakarak, "Lütfen artık unut, lütfen, bak sana hiç iyi gelmiyor!" dedi,
Acınacak halime burnumla gülerek, "Sen unutabiliyo musun?" diye sordum.
"Kurban olduğum, o gözlerine bakınca unutuyorum tabi. Sen bana bütün dertleri mi unutturuyorsun, çünkü sen benim uğurumsun!.." deyince tebessümle karşılık verdim ve, "Sen de benim kahramanımsın." deyip başımı omuzuna koydum. Gerçekten kahramanımdı, övgü yada birini kıskandırmak için değildi...
Furkan, "Ama sen böyle olunca korkuyorum... Sana dokunursam, o günleri hatırlatırım... Canını acıtırırım diye korkuyorum, bak şimdi bile yüzün ne oldu!" dediğinde yaşadığım onca şeyi kasdederek, "Furkan! Ben çok yoruldum, hiç bir şeyden tat almıyorum artık... Sen de olmasan hepten yitip yok olacakmışım gibi hissediyorum." dedim.
Furkan, "Nurseli, Sana söz veriyorum seni hiç bırakmayacağım." deyince, Üzgün bir gülümseme ile yine burnumdan nefes vererek, "Söz verme Furkan, insan o kadar aciz bir yaratık ki, verdiği sözü tutamayınca kendini işe yaramaz hissediyor." dedim, yanaklarımdan aşağıya doğru iki damla yaş süzülürken,
Yaşlarım Furkan'ın koluna düşünce konuyu değiştirmek istedi ve, "Eee, söylemedin kendin ne diyor yine?" dedi
"Bu sefer bayağı boş konuştu galiba ya,
öyle böyle değil!" diyerek nefesimle güldüm.
Furkan: "O derece diyorsun?"
"Hem de ne!" dedim ama bu sefer ki başkaydı, ifade vermeyecektim, altı ay önce yarım yamalak hatırladığım o geceden bahsetmeyecektim.
Furkan: "İyi, söyle bakalım şu boş şeyi, ilk onda kaçıncı bakayım!" dedi, yine ifadem ya da zırvalamalarımdan biri zannederek
"Bak şimdi bizim bir komşumuz vardı, camimizin hocası, o bize geçmiş olsuna geldi. Babamla anneme dedi ki Allah bir kulunu ya canıyla ya malıyla ya da evlatlarıyla imtihan edermiş!"
Furkan: "Bunun neresi boş, doğru düşünmüşsün?"
Aynı tebessümle, "Düşüncem bu değil ki, oraya daha gelmedim!" dedim...
Furkan, "Haa pardon, devam et o zaman!" deyip sustu ve beklemeye başladı...
"Şimdi düşündüm dee, benim malım var mı?"
Furkan: "Yok mu?"
Ciddileşerek başımı kaldırıp gözlerine baktım, "Var mı Furkan?" dedim sert bir sesle,
Furkan, "Yok herhalde, ne bileyim, mali durumuna mı baktım?" deyince tekrar başımı omuzuna koyup, "Evet yok! Üzerimde bu elbiseler var, bunlar bile benim paramla alınmadı!" dedim.
Furkan, "Tamam ya anladık!" dedi, elbiselerin mali kaynağı olduğunu bildiği için...
"Sonraa, çocuğum var mı?" dedim ilk ciddiyete geri dönerek.
Furkan, "Yok!" deyince, "Nereden biliyorsun?" dedim, tebessüm edişim belli olan bir sesle.
Furkan'da gülerek, "Çünkü medeni halini araştırmıştım?" dedi
"Oof gıcık, Evet yok! Pekii geriye ne kalıyor?"
Furkan: "Canın?!"
"Evet canım, ama canım da gitmiyor!"
Furkan: "Boş yapmaya başladığın yere gelmişiz galibaa, gazamız mübarek olsun." deyince, elimi koluna götürüp pazısını sıkarak, "Dinleee," dedim, bir yandan da Furkan'ı sağa sola sallayıp beni dinlemesini sağlayarak, "Şimdi, kişi sevdiği ve çok değer verdiği şeyle imtihan olurmuş yaa!"
Furkan, diğer tarafında duran ve bacaklarına sürtünen vesileyi kucağına alırken, "Kızım sen bunları duyma, geliyor gelmekte olan!" deyip, kedinin kulaklarını kapattı.
Furkan'ın kolunu bırakıp eline vurdum. Gülerek, "Saçmalamaa! bak dinle! Gerçekten çok düşündüm, aklıma başka bir şey gelmiyor. İkidir aynı şeyle imtihan ediliyorum. Acaba aşırı mı sakındım?.. O kadar da önemli bir şey olmayabilir mi diye düşünüyorum?.. İki kere canımdan olacak kadar korumaya, sakınmaya gerek var mıydı sence?.." dediğimde; Furkan, artık dayanamadı ve sinirli bir ifadeyle, "Bu boşa puanım yüz üzerinden yüz aa otur..." deyip devam etti...
"Nurseli, sen ne saçmalıyorsun, biz bu canımızı ne için feda ediyoruz? Analarımızın bacılarımızın sevdiklerimizin namusu için değil mi? Basitleştirmeye çalıştığın şey için her şeyini verecek olanlar var biliyor musun? Yuvası yıkılan bile var?"
"Nasıl yaa, karısı tecavüze uğrayan boşanıyor mu?" dedim küçük dilimi yutacak gibi şaşırarak.
"İstisnalar hariç boşanıyor tabii, sadece karısı tecavüze uğruyan mı? Uğramayan ama kocası uğradığını düşünen bile boşanıyor.
(Yaşanmış bir olaydan özet)
Bak şimdi, bir ablamız vardı. Evli ve iki çocuğu vardı...Bir gün genel eve kadın bulan bi şerefsiz bu ablayı görüp beğeniyor ve takip edip kaçırttırıyor!.. Arabaya zorla bindirmişler, ayakkabısını yolda bulmuştuk... Bu şerefsiz kaçıranlara da, "İlk ben yapacağım, siz dokunmayın" diyor... Bu ablamız odada yalvar yakar dua ederken adam odaya geliyor ve kadına her yaklaştığında, sara krizi gibi kriz tutuyor!"
"Aaa İbrahim peygamber gibi!" dedim, şaşırmaya devam ederek.
Furkan: "Evet! Sare annemizde nemruta olan
gibi, sonra adam yanındakilere, 'siz yapın bakayım' diyor. Onlarda deniyor ama yaklaşamıyor ve 'bu kadın büyülü' diyerek kadını tekrar aldıkları yere yakın bir yere bırakıyorlar. Kadın ifadesinde bir şey yapmadılar dese de kocası onu boşamıştı, iki çocuğundan ayırmıştı."
"Ama bu ona verilen en büyük ceza olmaz mı?" dedim kendimden pay biçerek.
Furkan: "Olur tabii olmaz olur mu?"
"Ben yaşayamazdım herhalde, dayanamazdım!"deyince tekrar kızarak, "Büyük konuşma, çocukları için toparlanmak zorunda. Hayat devam ediyor!" dedi
Furkan'ın gözlerine baktım ve hiç ummadığı yerden vurdum, "Sen peki, ilk olmak ister miydin?.."
****Furkan, bunu beklemiyordu... Yutkundu... Laf ne ara ona gelmişti... Kadınların bu ani geçişlerini bir türlü anlamıyordu...
İki tarafı keskin bıçak gibi soru sormuştu. "Evet"i ayrı bir dert, "hayır"ı ayrı bir dert olan soru...
Nurseli'ye biraz daha yaklaştı, gözlerine bakarak kısık sesle, "İsterdim, hem de her şeyden çok ama olmasaydı da fark etmezdi. Seviyorsam ve seviliyorsam hiç bir şey umurumda olmazdı." dedi
~~~~~~•~~~~~~
*****Furkan'a biraz daha yaklaştım ve, "Öğrenmek istiyorum Furkan." dedim, ve devam ettim, "İlk misin öğrenmek istiyorum!.."
Furkan'ın şaşkın ve ne dediğimi anlamaya çalışan yüz ifadesine rağmen dudaklarını öptüm... Furkan, bir süre hiç tepki vermemişti ama kısa sürede toplayıp vesileyi bırakmış ve yüzümden tutarak karşılık vermişti.
Kalbim yine deli gibi atmaya başlamıştı, o gecenin aksine yine bayılacak gibi hissediyordum...
Furkan, kendini çekip ayağa kalktı,
beni de elimden tutup kaldırdıktan sonra, kucağına aldı ve içeri girip ayağı ile kapıyı kapattı...
~~~•~• üç saat önce •~•~~~~
•~~~~•Selim, akşama doğru sevinçli haberi almıştı, hemen Doğan'ı aradı, "Buldum oğlum buldum Selin'i buldum!"
Doğan heyecanla, "Nasıl? Nerede? Yanında mı? İyi mi?" deyince "Hayır abi yoldayım gidiyorum! Şile yakınlarında bir bağ evinde!" dedi heyecandan kalbi duracak gibi.
Doğan: "Emin misin? Kaynak doğru mu?"
Selim: "Eminim, emin olmasam böyle olur muyum?"
Doğan: "Selim beni bekle hemen çıkıyorum!"
Selim: "Bekleyemem Doğan!.. Gidiyorum!"
Doğan: "Selim! bi dur acele etme sakın, ben gelmeden bir şey yapma! Bak üç aydır peşindeyiz... Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Bekle beni çıktım evden, geliyorum. Ben gelene kadar eve yaklaşma! Adamlar Selin'e bir şey yapabilir!"
Selim: "Tamam gel bekliyorum, eve yakın yerde duracağım!.."
•~~~~~~Selim, geleli yarım saat olmuştu, daha fazla dayanamadı ve, "Nasılsa akşam oldu." diyerek kapıya yaklaştı...
Selin ve Furkan, bahçede oturuyorlardı.
Furkan'ı görünce şaşırdı... Bu nasıl olabilirdi... Neredeyse üç aydır gündüzleri Selim'le birlikte aramıştı ama Selin şu an Furkan'ın yanındaydı ve aşırı yakınlardı.
Selin, Furkan'ı öptüğünde ilk öpüşmelerini hatırladı. Nasıl da utanmış karşılık verememişti ama şimdi ilk hamleyi yapacak kadar cesaretlenmişti...
Furkan, Selin'i içeri götürüp kapıyı kapattı ama Selim'in gözleri kapıda kalmıştı...
Ağlamaya başladı... Beş dakika sonra da Doğan gelip silahını çıkarttı, arabada kapıya bakıp ağlayan Selim'e, "Bu ev mi? Hadi alalım!" dedi.
Selim, gözlerini yumdu... Akan yaşları ile birlikte yutkunarak... "Asılsız ihbar!.." dedi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Sizce,Selim burada hangi şarkıyı dinlemeli.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
İki yıl önce polis gecesi
Arabaya bindiğimizde hiç kimse konuşmuyordu. ilk defa Selim, kemeri yan koltuktan takmıştı. Demek ki böyle durumlarda bile kemeri o takacaktı. Hep merak etmiştim, yaşayarak öğrenmiş oldum.
Hilde, camdan dışarı bakarken, "Bu gece olanlarla ilgili bir tek laf edeni gebertirim!" dedi
O geceden sonra Selim ne zaman arasa "Bugün gelme." Erken çıktık." Biz dönüyoruz!" deyip görüşme talebini erteliyordum... ~~~~~~•~~~~~~
Nurseli yine, "Okulda değilim" deyip telefonu kapatmıştı. Selim, masanın üzerinden kalemi aldı, dosyaya gömülmüş olan Doğan'a attı.
Kalem kafasına vurunca, Doğan
"Aaaah! Ne oluyor lan!" diye bağırdı.
Selim, sinirli sinirli bakıyordu. "Lan sen kızı her öptüğünde ceremesini neden ben çekiyorum! Kim bilir bu kaç ay sürecek!"
Doğan, kafasını ovalarken, "Sizinle ne alakası var yaa!" dedi
"Lan oğlum, seviyorsan çıkarsın adam gibi seviyorum dersin! Başlıyorsa başlarsın, kızın ayarıyla neden oynuyorsun? Yazık değil mi?!"
"Gitmedim mi zannediyorsun? Gittim. Kabul etmedi!" diyerek yaptığını savunmaya başladı.
"O kadar insanın içinde beni de öpsen ben de istemem. Lan insan sevgilisini mahcup etmemek için öpmüyor, senn!"
"Ya tamam abi! Unut. Ben Nurseli'yle konuşurum!"
"Sağol! Kız beni görmek istemiyor, seninle mi konuşacak! Sakın öyle bir hata yapma, kıtır kıtır keser vallahi!"
"Sen de ne desem bir şey buluyorsun bee, gidiyorum ben, ayrıca Nurseli de ayrılmaya bahane arıyor gibi bu ne ya?!" Dosyayı alıp çıkarken, arkadan gelen zımba makinesinden son anda kurtuldu.
Selim, son çare Elif'i aradı.
"Canım benim. Biricik kız kardeşim, dört yıl sonra gelen ikizim!"
Elif, hoparlöre alıp, "Ne istiyorsun abi!" dedi.
"Bir şey yok seni özledim bir sesini duyayım dedim!"
"Abi, tanıyorum seni ne istiyorsun söyle."
"Aşk olsun, o ne demek, sesini duyayım dedim!"
"Söyle ne var?!"
"Kızım ya, şu Nurseli'yi bi arasan da hafta sonu buluşalım desen olur mu?"
"Sen neden söylemiyorsun, kavga mı ettiniz?"
"Görüşemiyoruz ki kavga edelim!"
"Aaa neden?!"
"Sorma orasını kızım yaa, saçma sapan şeylerin ortasında kaldık yine!"
"Tamam ben konuşunca ararım seni!"
"Akşama ne alayım sana ne istersin!"
"Görüşürüz abi öptüm. Kendine İyi bak!"
"Sen de k.i.b. Görüşürüz!"
~~~~~~•~~~~~~
Elif, telefonu kapatıp bize baktı, "Sürünüyor adam ya! Benim ağabeyimin suçu ne Nurseli? Bana yalvaracak kadar özlemiş ya! Uzatma artık!" dedi
"Tamam tamam hafta sonu buluşalım!" dedim müjde verir gibi.
"Tamam mı yani, oh be!" diyerek içi rahatlamış gibi nefes verdi
"Hemen arama ama tekrar ararsa söylersin!" dedim, Elif'in yanımızda konuştuğunu anlamasını istemeyerek
"Bak, şu an bir dosyayı uzatıyor olabilirsin. Dalgın dalgın, katiller senin yüzünden dışarıda olabilir!" deyince Gülerek, "Abartma Elif yaa!" dediğimde, "Ne abartması, geçtiğimiz aylarda tam tersi dosya açmıştı hatırlatırım!" dedi ve benim her hatırladığım da yaptığım şeye şahit oldu.
Ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya başlayınca Elif söylediğine pişman olmuş gibi, "Nurseli, özür dilerim. Niyetim seni üzmek değildi. Gerçekten kusura bakma!" dedi biraz daha ağlarsam ağlayacak gibi bir sesle...
Yaşlarımı silerken, "Özür dileme Elif, Selim ve Furkan'da o kurşunların izi nasıl kalacaksa, benim de kalbimde öyle kalacak. Ömrümün sonuna kadar asla unutmayacağım! deyip Filiz'e döndüm.
"Hilde'yi arar mısın? Gelecekse bekleyelim, yoksa kalkalım. Başım çok ağrıyor." dedim
Elif'in hâlâ üzgün olduğunu görünce ortamı yumuşatmak için, "Ee, kurs nasıl gidiyor!" diye sordum
Elif, üzgün bir şekilde cevap verdi.
"Kurs iyii, güzel!"
Elif'in yüzünü güldürmek için, göz kırpıp "ee Elif yazmaya başladın mı?" diye sordum.
Elif, yarım yamalak tebessüm ederek, "Elif'e daha var, ben şuan NurSelim yazmasını öğreniyorum!" dedi
"Anlamadım!" dedim merakla bakarak.
"Yani, nur ve lim harflerini siyah sel harflerini kırmızı ile isminizin birleşiminden bir tablo hazırlıyorum. Odanıza ararsın belki!"
"Sen onu bitirir bitirmez bana ver, lütfen. Ben çeyizimle gelirken getiririm!"
"Gerçekten mi?"
"Evett! İnanmıyorsan yalvara bilirim!"
"Ne yalvarması canım, sen iste yeter ki. Tamam olur sana veririm. Affettin mi beni?"
"Küsmedim ki!" deyip yanağından öptüm. Sonrada Filiz'e bakıp, "Aradın mı?" dedim
Filiz, "Yo, konuşuyorsunuz diye aramadım! Arayayım mı?" deyince gerçekten dinlenmeye ihtiyacım olduğunu gösteren bir sesle, "Ara ara!" dedim
Filiz, çantadan telefonuyla birlikte buruşmuş zarfı da çıkarttı. "Ay buda burada kalmış yaa!"
Elif, zarfı alıp, "Bu ne?" diye sordu
Filiz, Hilde'yi ararken, Elif'e, "Boşver ya sipariş listesi gibi bir şey!" diyerek zarfı Elif'ten alıp eliyle yuvarlayıp masanın üzerinde ki kül tablasına koydu.
Hilde, işinin olduğunu geç geleceğini söylemişti. Filiz telefonu kapatınca hesabı ödeyip kalktık.
Elif eve bizde yurda gitmek üzere ayrıldık...
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
Hilde otobüsten indi. Gideceği yere doğru ilerlerken, kendi kendine söyleniyordu.
"Aptalsın kızım malsın! malsın! Geri zekalısın! Salaksın! Herkes akıllanır sen akıllanmazsın! Of kafanı kıracağım senin." dedi ve arabanın kapısını açıp oturdu.
Doğan, "İki dakika boş kalıyorsun, onda da kendinle kavga ediyorsun pes yaa!" deyip güldü
Hilde, şaşırarak bakınca Doğan, devam etti.
"Sen neden bu kadar kavgacısın yaa?"
"Bu benim dördüncü senem komiser, başka şansım yok! Bu okulun bitmesi lazım. Bir an önce işimi elime almam lazım! Hem sen nereden çıkarttın benim kendimle kavga ettiğimi?"
Doğan, gülerek, "Yani şizofren değilsen, 'aptalsın kızım, salaksın'ları kendine söylüyorsundur, değil mi?" deyince Hilde, çantasına bakarken, "Sen benim çantama dinleme cihazı falan mı koydun yoksa!" dedi.
Doğan, kolundan tutup durdurdu. "O kadar da değil, sakin ol. Bi dur ve sessizce bir şey söyle!"
"Ne gibi?"
"Herhangi bir şey, mesela Selim'lerle geldiğinde telefona bakarak söylediğin şey olabilir!"
Hilde, utanç ve şaşkınlık karışık,
"Sen dudak okuyabiliyor musun?!" dedi
Doğan, tebessüm ederek. "Ne oldu neden söylemiyorsun? Bende seninle kavga etmeyi bile özlemiştim!" dedi.
Hilde, dudaklarını yamultup, kızarak, "Görmüşsün işte daha ne." deyip konuyu kapatmak için, "Nereye gidiyoruz, artık söyler misin lütfen." dedi
Doğan, gidecekleri yeri Hilde'ye söylememişti. "Çok sevineceksin, söz. Hem belki ateşkes imzalarız" demişti.
Yine, söylemeden arabayı çalıştırıp, "Sürpriz, az daha sabret." dedi.
Geldikleri yer huzur evinin kapısıydı. Hilde merakla, "Buraya neden geldik ki? diye sordu.
"Seninle burada yaşayacağız, hadi gel."
Hilde, binaya bakarak, "Saçmalama ya, hiç komik değil. Mal mısın nesin?" deyince Doğan, kendi kendine söylenerek, "Ya huzur evine geldik, burada bile huzur yok birader. Bu nedir ya?" deyip Hilde'nin elinden tutup binanın basamaklarına doğru götürdü.
Doğan'ın, eli o kadar sıcaktı ki elini bırakmasın diye gelmek istemiyormuş gibi yaptı. "Bırakırsan giderim" der gibi: zorla götürülüyormuş gibi, kolunu gerdiriyordu.
İçeri girdiler. Danışmanın orada durdular. Doğan, sağ eliyle sol cebinden kağıt çıkarmaya çalışınca, Hilde elini işaret edip, "Bırakıp da alsan daha kolay olmaz mı?" dedi.
Doğan göz kırparak, "Zoru severim, imkansıza hayranım." dedi ve elinde kağıdı göstererek, "Başardım" der gibi burnuna dokundurdu.
Danışmadaki görevliye, "Merhaba!" deyip kağıdı verdi. görevli, Hilde'ye bakıp ayağa kalktı.
"Buyurun efendim!"
Büyük bir salondan geçip balkona çıktılar. *(Balkondan bahçeye geçiliyordu.)* Merdivenden indiler, elinde kitap olan bir kadının yanına yaklaştılar.
Kadın seslerin yanında duruşundan kendisi için gelindiğini hissetti, arkasına baktı.
Hilde, sevinçten çığlık atarak, "Hocam!" dedi.
Nesrin hoca, Hilde'nin en sevdiği hocasıydı. Lise son sınıftayken Hilde'ye, "Sen doktor ol" demişti ama Hilde'nin puan eczacılığa yetmişti.
Nesrin öğretmen Hilde'nin elini avuçlarına alarak, "Ben biliyordum senin başarılı olacağını, talebeliğinden belliydi." dedi. İki saat vakit geçirdiler. Yemek saati gelince Hilde ile Doğan oradan ayrıldı.
Hilde, kapıda binaya bakıyordu. İçinde tarifsiz bir mutluluk vardı. Derin bir nefes çekti. Doğan, Selim ile konuşurken, Hilde bir şey söyleyecek gibi oldu. Doğan, eliyle ağzını kapatıp işaret parmağını kaldırarak dudağıyla sus işareti yaptı.
"Tamam abi yarın bakarım, şimdi işim var. Ya abi çıktım eve varmak üzereyim, dönderme beni tekrar. Yarın bakarım dedim ya!..
...Huzur arıyorum kardeşim, anladın mı? Biraz huzur." deyip telefonu kapattı. Doğan, elini çekince Hilde, "Yakalanıyorduk!" dedi.
Doğan, sitemle merak karışık, "Biz neden gizli saklı görüşüyoruz ki?" dedi
"Kızlar benimle nasıl dalga geçerler bir bilsen."
"Ne var benimle de geçerler."
"Onlara, okul bitmeden yapmayın dediğim şeyleri benim yaptığımı görseler şamar oğlanına dönderirler."
"İyidee, senin son senen. Bitmesine ne kaldı kii."
"Olsun bir süre bilmesinler."
Doğan, memnun olmamış bir ifadeyle,
"Öyle olsun bakalım!" dedi.
Hilde, kapıyı açıp oturunca, Doğan önüne eğilip göz kırptı, "Kemerini takayım mı?" deyince Hilde elini gösterdi. "Sakın, sakın öyle bir hata yapayım deme? Ergen ergen."
Doğan, torpidoyu açtı. Bir gül vardı, "Şunu bi tut ya!" deyip Hilde'ye verdi. Altında ki dosyadan bir sayfa alıp torpidoyu kapattı.
Hilde'nin kapısını kapatıp kendi tarafına doğru kağıda bakarak yürüyüp oturdu. Hilde, gülü koklarken, "Ne o bana çiçek mi aldın? Liseli aşıklar gibi!" dedi
Doğan, kemerini takarken, "Huzur bize haram galiba." deyince Hilde, "Aynen bünyemize ters bir kere. Hem sen beni böyle istemedin mi? Katlanacaksın vallahi kusura bakma." dedi omuzunu yukarı seğirterek.
"Kendi düşen ağlamaz diyorsun yani?"
"Aynen! tam olarak öyle söylüyorum."
"Hocaya almıştım ama çenen bir susmadı ki, ben de unuttum!"
"Komiser kaşınma, çenemi bahane etmee!"
"Ya ne?!"
"Sen varken ben kendimi bile unutuyorum desene!"
Doğan, kendinden emin bir şekilde,
"Kim! ben mi? Asla! Aşk başka, iş başka!"
Hilde ise aksini iddia ederek, "Gördük!" dedi.
"Ne gördün?"
Alaycı bir tavırla,
"Telefonun nerede?" diye sordu.
Doğan, duraksadı. "Cebimde" diyecekti ama hissetmiyordu. Eliyle kontrol etti,
"Yok! Sende mi?"
"Bana verdin mi?"
"Yo!"
"E?! O zaman bende nasıl olabilir!"
"Ne bileyim, torpidoyu aç bakayım!"
Hilde, gülü kucağına bırakıp açtığında telefon yoktu.
Doğan, "Çaldırsana bi arabaya mı düşür müşüm!" dedi
Hilde, gayet rahat, bir eli dışarıda biriyle gülü koklayıp gülüyordu. Gülü tekrar kucağına bıraktı, sol eliyle sağ cebinden telefonu almaya çalıştı.
Doğan yavaşladı, sabırsızlıkla, "Şu elinle alsan olmuyor mu?" dedi.
Hilde, kopyala yapıştır gibi, "Ben zoru severim komiser, imkansız da biraz zamanımı alır!" dedi ve göz kırptı.
Telefon çalıyordu ama ses uzaktan geliyordu. Doğan, dörtlüleri yakıp sağa yaklaştı. Ses dışarıdan geliyordu. "Nasıl ya telefon dışarıda mı?"
Kapıyı açtı, dışarı çıkacakken, Hilde kolundan tuttu. "Gel gel!" deyip dışarıdaki kolunu içeri aldı. Telefon elindeydi. Doğan biraz düşündü. Telefonu kapatıp arabanın tavanına bırakmış sonra torpidoyu açmıştı...
... Hilde, kapısı kapanınca Doğan'ın elinde telefonu görmemişti. Eliyle telefonu yokladığın da telefon eline gelmeseydi arabayı çalıştırtmayacaktı. Telefonu parmaklarının ucunda hissedince kendini düzeltme numarasıyla telefonu elinin altına almıştı.
"Ee? Komiser ne diyorduk, aynen haklısın! Aşk başka iş başka!" deyip alaycı bir bakışla telefonu uzattı.
Doğan, karşısındaki Hilde olduğu için, "Neyle uğraşıyoruz bir bilsen, nasıl aklınızı kaçırmıyorsunuz diye şaşırıp kalırdın." deyince Hilde merakla, "Neler oluyor?" dedi
"Sorma, Furkan'ın peşinde olduğu çete kız kardeşiyle tehdit mesajı göndermiş, Kız kardeşini, kocasını, annesini bi yere götürüp bıraktı, gece gündüz merkezde. Selim belli etmiyor ama bizde onunla tâbi!"
Hilde'nin yüzü birden bozarınca, Doğan farketti, "Hey! Sen güçlüsün diye söyledim pişman etme, ne bu surat!" dedi
Hilde, gülmeye çalışınca, "Kendini zorlama Hilde, acayip çirkin oluyorsun, anlaşıldı senden de gizleyecegiz!" deyip devam etti. Yol boyunca Doğan ne söylediyse Hilde'nin yüzü düzelmedi.
Doğan, hocasıyla ilgili şeyler soruyor Hilde ise kısa kısa cevaplar verip susuyordu. Restoranda da iştahsız yemek yiyip yurda geldiler.
Doğan, arabayı yurdun arka sokağında durdurdu. Hilde'ye bakıp, "Bu suratla inmeyeceksin değil mi?" dedi
Hilde, "Yine operasyon yapacak mısınız, yani yarın yada sonraki gün operasyon yok değil mi?" deyince Doğan Hilde'nin elini tutup, "Hilde! Sende mi? Biliyorum çok zor günlerdi ama hep böyle devam edemeyiz, diken üstünde oturuyormuş gibi davranamayız. Vakit gelmişse operasyonsuz da gideriz unutma!" dedi
Hilde, önüne bakarak, "Ben hastane de sana çok kızmıştım, Selim'in yanına yatıracağım gibi laflar ettim, şimdi seni öyle düşününce-..."
"Şşşşş! Tamam, o günler geçmişte kaldı. Biraz daha inmezsen yurda alınmayacaksın." Doğan, Hilde'nin inmesini bekliyordu. Hilde, ise moralsiz ayrılmak istemiyordu.
Hocasını ve orada olduğunu nasıl öğrendiğini sorarak ortamın havasını değiştirmek istedi, "Nasıl öğrendin Çağlardan mı?" dedi
Doğan sinirlenerek, "Ne çağları be! O kıl dönmesine mi soracağım! Ben kendim öğrendim."
Hilde, anlamamış bir ifadeyle,
"Kıl dönmesi?!" deyince Doğan söylediğinden pişman olmayıp tekrar ederek, "Evet, kıl dönmesi kılıklı kodumun çağları!.." dedikten Sonra Hilde'nin çenesinden tutup, "Asabiyetin ankara şubesi, ben polisim. Bak bu da rozetim. İstediğim kişiyi istediğim şekilde araştırıp bulurum. Tamam mı? Son yürek bükücü Hilde ballı. Ankara bebesi, evin en büyük çocuuğ, iki erkek bir kız ablası, baba adı Ali, anne adı..."
Hilde, sözünü bitirmesine izin vermeden, "Sen manyaksın!" dedi
Hilde'nin yanağından makas alarak,
"Herkesin manyağı olmam kıymetini bil!" dedi
"Yedi ceddimi araştırdığına göre, ailemin gbt temiz kii, benimle çıkıyorsun!"
"Hım! Evet. Dayının reşit olmayan kızı kaçırması ve kardeşinin ufak defek protestolarda göz altına alınması dışında yüz kızartıcı eylemleri yok gibi! Hem olsa da farketmezdi, senin yapman bile farketmediyse."
"Ben ne yapmışım ki?!"
"Görev başındaki polise mukavemet, tehdit, hakaret, öldürmeye teşebbüs!"
"Öldürmeye teşebbüs nereden çıktı!"
Doğan, gülerek, "Diğerlerini kabul ettin yani?!" deyip yaralamasının açıklamasını yaptı, "Kalbimden vurdun daha ne olsun, kaç aydır can çekişiyorum." dedi
Hilde, saçlarını kaşırken, konuyu değiştirmek için, "Dayım yengemi kaçırdığında yengem 18 yaşından küçükmüymüş?" dedi.
"Bilmiyor muydun?"
"Hayırr!"deyip sinsice gülerek
"Vay âdi dayım, düştün elime!"deyince
"Kimden öğrendin derse, sen de onun eline düşmüş olmaz mısın?" deyip uyarmıştı
"Bende ona göre plan yaparım!"
"Dayınla işin ne kii, ne yaptırmayı düşünüyorsun?"
"Dayımın burada eczacı bi tanıdığı var, okul biter bitmez staj için kendimi oraya aldırmak için yalvarıyodum, şimdi rahat bir nefes alabilirim!"
"Normalde ne olacaktı kii?"
"İyi misin komiser, tâbi ki babam Ankara'da yer bakıyordu. Ben şimdiden ayarlamış olacağım ve okula bildireceğim. Oda bir şey diyemeyecek."
"Bu yaz sizinkilerle tanışırsam, gerek kalmaz ki!"
"Nasıl ya? Komiser sen ciddi misin? Ne yani ileriye dönük mü düşünüyorsun?"
Doğan, sertçe, "Ne demek ileriye dönük mü düşünüyosun? Senin bitirmek gibi düşüncen mi var yoksa?!" dedi meraklı gözlerle bakarken
"Yani şuan yok da, ileri de ne olur bilmiyorum!"
"İyi Hilde hanım, sizin niyetiniz belli oldu. Duygularımla oynayıp beni kötü emellerinize alet edip bırakacaksınız!"
Hilde, kahkaha attı, "Verdiğim içecekleri içmezsen bir şey olmaz merak etme!" dedi
"Şaka bi tarafa da, ben göründüğümün tersi biriyim. Beni güçlü zannetme. Olurda beni bırakırsan, bedenim gezer, yer, içer belki ama inan ruhum can çekişir!"
"Ay komiser sende ha! Dereyi görmeden paçayı sıvama, ne biliyorsun belki de sen beni bırakacaksın!"
"Ben ayrılmayız demiyorum ki, ayrılırsak bir yanım hep eksik kalır diyorum!"
"Komiser, bence yaşayarak görelim ama lütfen bir birimize bel bağlamayalım, kaderimiz de ne yazıyor ise onu yaşayalım!"
Doğan, üzgün ve hayal kırıklığı ile,
"Amennaa Hilde hanım!" dedi
Hilde saate baktı,
"O! Ben gideyim komiser, son on beş dakika."
"Düz, yalın, komisersiz sadece Doğan!"
"KOMİSER!"
"Tamam tamam! Sen nasıl istiyorsan öyle de. Haa bir daha ki benim geçmişime yolculuk olacak. Tamam. Ona göre, merak ediyorsan buluşmayı erken ayarlarsın!"
Hilde, "Tamam! deyip kemeri çıkartmaya çalıştı. İtti, çekti, bastırdı. "Doğan sıkışmış galiba! Açamıyorum!" dedi.
Doğan, şaşırarak, "Aaa! Dur bakayım! Bak burası işşş-..."
Doğan, kemerin dokasıyla uğraşırken Hilde, Doğan'ın başını iki eli arasına alıp öpmeye başladı.
Doğan, neye uğradığını şaşırmıştı ama çabuk toparlayıp Hilde'ye karşılık verdi. Hilde, kendini çekene kadar ayrılmadı. "Hazırlıksız öpüşmek nasıl oluyormuş beyefendi?" dedi gülerek
"Kısasa kısas diyorsun yani?"
"Aynen öyle, bir tane daha var!"
"İlkini saymam, hastanede gözlerin beni öp diye yalvarıyordu."
"Saçmalama be! Hiçte bile. Ben sinirlenmene şey yaptım."
"Ne yaptın?"
"Üzüldüm? O tepkiyi beklemiyordum."
"İnkar etme! O yalvaran gözleri herkes anlardı."
Hilde, saate baktı, "Son beş dakika yetişmem lazım. Görüşürüz. Bugün için tekrar teşekkür ederim." dedikten sonra kapıyı açıp, inerken, "Son olarak bu ilk ve son kemer fantazisi sakın tekrarı olmasın." deyip kapıyı kapattı.
Doğan'ın, arkasından, "Dikkatli git" dediğini duymayacak kadar hızlı adımlarla yürüdü, sokaktan dönüp gözden kaybolmuştu.
Doğan, kemerini takarken, "Hadi yine iyisin, kaptın öpücüğü köfte hor seni."
deyip arabayı çalıştırdı. Hilde'nin tam tersi istikamete geri geri giderek gözden kayboldu...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.