29. bölüm

Maziden gelen sır. (+18) (+21) 3196 words 2024-07-11 18:39:41

İlk olarak Ayhan amirin yanına gittik.

"Merhaba efendim nasılsınız?" dedim elini öperken,

"Teşekkür ederim kızım! Sen nasılsın?"

"İyiyim efendim teşekkür ederim!"

"Ayağın nasıl oldu?"

"Daha iyi efendim!"

"İyi iyi çok sevindim! Eee büyüklerle ne zaman tanışıyoruz!" dediğinde utandığım için benim yerime Selim cevap verdi.

"Amirim evlilikte okula takıldım maalesef! Gelin adayımız en az iki yıl diyor!" dedi belimden tutarak

Ayhan amca, "Aa! Nurseli kızım neden?" dedi hem şaşırıp hem üzülerek.

"Ev karşıda okul burada. Her gün o kadar yolu gel git zorlanırım diye düşünüyorum!" dedim, en önemli sebeplerimden birini söyleyerek.

"Kızım, sizde evi bu yakadan tutun!" diyerek onun bir bahane olmaması gerektiğini söyleyince, "Yok hayır! Asla!" diyerek, bir kere daha şaşırmasına sebep oldum.

"Neden?"

"O anneye yapılabilecek en büyük azap olur herhalde! Ben, alt katta oturmayı bile düşünmüyorum!" dediğimde, daha fazla ısrar etmedi, Ayhan amcanın genel mizacının bu olduğunu düşünmüştüm.

"Haklısın hayırlısı olsun. O zaman en kısa en güzel nasıl olursa öyle olsun!" deyip dua edince, biz Selim'le yüksek sesle, diğerleri kısık sesle, Amin!" dedikten sonra Selim, Mert'in kulağına eğildi...

"Kızlar size emanet biz biraz sonra geliriz!"

"Tamam komiserim sıkıntı yok."

Selim, elimden tutup ilerlerken yandan biri seslendi, "Ooo, Selim komiser!"

Selim ve ben o yöne dönünce, o gün Ayhan amirin yerine gelen kişiyle konuşmalarını dinledim...

"Amirim nasılsınız?"

"Biz iyiyiz, seni de iyi gördüm maşaallah!"

"İyiyim amirim!"

"Var mı bir sıkıntı?"

"Yok elhamdülillah."

"İyi hadi bakalım! Furkan nerede onu göremedim?"

"Konuştuk amirim yoldaymış."

"Siz bu sene ne yaptınız öyle ya?"

"Ne amirim?"

"Operasyon yarışına mı girdiniz?"

"Yok amirim."

"İkiniz de göğsümüzü kabarttınız. Bu sene ödüllere doyacaksınız."

"Bizler ödülünü ahirette bekleyenlerdeniz amirim! Bu yola gönlümüzü verdik!"

Teşekkür edip yanından ayrılırken, "Bu kim?" diye sordum.

Selim, "Cengiz amir, ahlâk büronun amiri, yani Furkan başkomiserin amiri!" deyince bunu şıp diye anlayıp, "Haa, Ayhan amcanın senin amirin olduğu gibi!" dedim...

"Evet gülüm, aynen öyle!" diyen Selim, aferin der gibi baktı...

Salonun terasına çıktığımızda, Selim manzaraya, ben de gururla aşkıma bakıyordum. Selim, bakışımı farkedince, "Ne oldu gülüm neden öyle baktın?" diye sordu

"Nasıl bakıyorum ki?" dedim, "acaba anlaşılıyor mu" diye düşünerek

"Ne bileyim! Böyle işte. Sen öyle bakınca ben bi hoş oluyorum!" dedi, içi kıpır kıpır şımarık çocuklar gibi...

"Bakmayayım mı?" derken ben de şımararak konuştum

"Bak, bak da!" derken bir şey söylemeye çalışır gibi bakınca, "Ee?!" dedim, merak ederek

"Yani işte!" deyişi, "sen anla" der gibiydi

Alkış ve ıslık sesleri duyulunca aşağıya  dönüp, "Ne oluyor?" dedim, konuşmayı sonlandırarak.

Selim de aşağı bakınca, "Furkan gelmiş!Ekibindekiler Furkan'ı karşılıyor galiba." dedi

Pek seçememekle birlikte, "Şu ortadaki uzun boylu olan mı?" diye sordum

"Evet o!"

"Pelerini yok! Evde unutmuş herhalde!"

deyip, Doğan'ın yapma dediği şeye doğru emin adımlarla yürüdüm...

"Dediğin şeyi anlamadım?" dedi, sesi çatallaşarak

"Senin üstüne atlamış ya, kahramanların da pelerini olur!" dedim, yangına körükle gider gibi.

Selim, kolumu cimcirip, "Biz pelerinsiz kahramanlarız Nurseli hanım!" dedi

"Aşağı insek mi? Furkan komiserle de tanışmak istiyorum, amiri öyle bir anlattı ki merak ettim!" dedim, kahvaltıda yürek yemiş gibi.

Selim, artık dayanamamış olacak ki, beni kolumdan tutup mermere doğru yatırarak, "Bana bak, oradan bakınca çok mu yumuşak gözüküyorum! Hareketlerine dikkat et! Ben anlamam öyle ağabeydir, kahramandır. Duyuyor musun?" dedi

Bir yandan altı kat aşağıya bakıyor bir yandan, "Selim, ne saçmalıyorsun yaa! Sen bana güvenmiyor musun?" diye kendimi ifade etmeye çalışıyordum.

"Bunun güvenle alakası yok! Usturuplu olmak, ağırbaşlı olmakla güvenin ne alakası var? Hem sana güvenmesem, bu kadar erkek arasına getirmem. Sen de ona göre davran."

Moralim bozuldu, neredeyse ağlayacaktım çünkü Selim bana, "şımarık," demek istemişti, ama ben sadece onun yanında çocuklaşıyordum.

Selim, gözlerimin dolduğunu fark edip beni düzeltirken, "Hiç asma yüzünü! Yok Furkan murkan! Benden başka kahramanın yok senin! Duydun mu? Senin bir tane kahramanın var! O da benim!" dedi...

Burnumu, yanaklarımı sıkıyor, şebeklik yaparak beni yumuşatmaya çalışıyordu, "Duydun mu? Haa duydun mu? İnşaallah duymuşsundur,o Furkan'ı sana bir metreden daha yakın göreyim, seni de onu da öldürürüm duydun mu? demedi deme!.." diyerek de tehditlerini savuruyordu.

İçimden kendime acıyarak Selim'in gözlerine bakıp, "Ama direk öldürme, kurtuluşum olmasın... Başkasına bakan gözlerimi oy, başkasını düşünen kafamı kopar, başka eli tutan ellerimi kır, başkasına giden ayaklarımı ez. Başkasıyla olursam bunları hak ederim. Hemen kafama sıkıp bırakma!" dedim.

Selim, bu sözlerimle yumuşayıp, "Sen benim başıma gelebilecek en güzel şeysin lan! Gidelim mi artık, hadi şu Furkan kahramanı görelim!" diyerek, biraz önce kızdığı şeyi şimdi kendisi söyledi. O an anladım ki bu tarz şeyleri benim yapmamı istemiyordu.

"Evet! O bir kahraman!.. Çünkü o, ilerideki kocamı kurtardı tamam mı?" deyince, bir eliyle belimden kendine çekip diğeriyle yüzümü tutarak, "Gelde ilerideki kocan bi öpsün seni!.." deyip, dudaklarını dudaklarımla buluşturdu...

•~~~~•Furkan komiser, içeri ıslıklar ve alkış eşliğinde girerken, "Yavaş arkadaşlar! Lütfen yapmayın böyle!" dedikten sonra Cengiz amiri ve diğer komiserleri gördü.

Hepsiyle tokalaşıp Mert'in yanına geldi ve Hilde ve Filiz'le tanıştı.

Biraz sonra telefonuna gelen mesajla yüzü değişti... Arkasını dönünce Mert, "Önemli bir şey mi Furkan komiserim!" diye sordu, Furkan telefonu Mert'e göstererek, "Çaktırma!" dedi.

Mesajda, "Kardeşine sana vermesi için bir mesaj ilettik. İyi oku, anla, ona göre davran!" yazıyordu...

Mert, tedirginlik içinde, "Komiserim?!" dedi "ne oluyor?" der gibi

Furkan: "Ben eve gidiyorum! Sen şu numarayı araştır, kimseye de mesajdan bahsetme."

Mert: "Tamam komiserim!"

Furkan, oradakilere, "Kardeşim sancılanmış!" diyerek çıktı ve yolda kardeşini aradı.

"Yasemin nasılsın canım?" diyerek hâl hatırla ağzını aramaya başladı.

"İyiyim abi?"

"Ne yaptın bugün?"

"Hiç çoğunluk evdeydim! Yatıyoruz dayısı, son zamanlarımız ya o yüzden!"

"Ahmet nerede?"

"Burada aabii?"

"Versene bi!"

Ahmet: "Alo! Kayınçoo!"

"Ahmet, çaktırmadan konuş!"

"Ne ooo özledin mi?"

"Aynen böyle!"

"İki gün sesimi duymadan yapamıyorsun haa!"

"Yasemin'e belli etme! Kapıları camları sıkıca kapat!"

"Ay ay yesinler!"

"Camlardan da uzak durun! Kapıya kim gelirse gelsin açmayın! ben geliyorum, zile basmayacağım! Sadece telefon edeceğim. Ona göre tamam mı?"

"Tamam, gel hadi bir yer sofrası kuralım da ifadeni alayım!"

Furkan, "Tamam görüşürüz! deyip telefonu kapattıktan sonra bilgi işlemi aradı...

"Mert aradın mı?"

"Evet komiserim?"

"Var mı bir şey?"

"Yok komiserim! Ölmüş birinin numarası!"

"Olsun araştıralım! Kimmiş! Neymiş?"

Furkan, kardeşinin de numarasını verip, "Bunu da teknik takibe alalım! Son kırk sekiz saatte gelen mesajlar aramalar ne varsa istiyorum!" deyince Mert, "Emredersiniz komiserim!.." dedi...

•~~~~•Nurseli,

Aşağıya indiğimizde kızların yalnız olduğunu görüp hemen yanlarına gittik. Selim, "Mert nerede?" dedi "sizi neden bıraktı" der gibi

Filiz, "Bilmiyoruz ki! Furkan komisere mesaj geldi çıktı, o da peşinden gitti!" deyince Selim belimden tutup, şakağımdan öptükten sonra, "Ben bir bakıp geleyim!" deyip gitti.

Selim gittikten sonra kızlara, "Furkan komseri gördünüz haa?!" dedim, "ne kadar şanslısınız" der gibi

Filiz, salyaları akarcasına, "Ayyy Nurselii! O kadar tatlı, o kadar yakışıklı ki, anlatamam, hastanede yatarken ağzı burnu şişti anlamamışız." deyince Hilde, Filiz'in çenesini yukarı kaldırıp, "Ağzını kapat suyu akıyor!" dedi

Filiz, etkilendiğini saklamak yerine, "Akıyor vallahi! Ya abi ben pert! 'İlk görüşte aşk yok' diyenin kemiklerini un ufak ederim!" dedi gayet ciddi şekilde.

"Tamam kız! Sana da onu ayarlayalım!" dediğimde Hilde, sinirlenerek, "Sana da' derken, başka kime kimi ayarladın ki?!" dedi

Ben, baltayı taşa vurmuş gibi kıvranırken, Filiz, kurtarmak için, "Harbi mi? Vallahi ölene kadar dua ederim!" dedi ön kolumdan sallayarak.

Hilde'yi daha da yumuşatmak için, "Hilde gerçekten öyle mi kız?!" dedim

Hilde, "Abartıyor be! İki komiser, bir Mert, bir Selim'in karışımı bir şey işte!" dedi dudak kıvırarak.

"Ne?! Ooohaa!.. Harbi mi?.. Kızım sen iyi misin? Bir de abartıyor diyorsun!.. Şimdi iyice merak ettim! Keşke burada olsaydım, tanışsaydık!.."

*(Doğan'dan daha yakışıklı bir erkek nasıl olabilirdi hafsalam almıyordu. Hilde ise iki Selim bir Doğan demeyerek Doğan abiyi Selim'den yakışıklı görmediğini düşünmemizi istiyordu ama yemezlerdi. Maalesef, sevgilim aşırı yakışıklı olsa da Doğan abi kadar değildi...)*

Hilde, "Bunu, bu şekilde Selim'in yanında söyleme bak, kıskanır! Hiçbir erkek yanında başka erkekten bahsedilmesini istemez! Duydun mu?" diyerek beni uyarınca, modum tekrar düşerek, "Duymak ne kelime, yukarı da bizzat yaşadım ama ben Furkan'ı bilmiyordum ki?" dedim

Filiz, "Yüzünden belli oluyordu zaten! Ne oldu tartıştınız mı yoksa!" derken salyalarını akıtmaya ara vermişti.

"Tam olarak değil ama çok zoruma gitti, neredeyse bayılacaktım!" dedim , başımın dönmesini kasdederek.

Hilde, "Çok mu üzerine geldi!" deyince "Hı hıııı!" dedim üzgün şekilde başımı aşağı yukarı sallayarak.

Hilde: "Neyse bir daha yapma, Selim'e de hastalığını söyle artık! O kadar üzerine gelmesin!"

Filiz: "Hilde haklı Nurseli, Selim'in hastalığını bilmesi lazım! Ne zamana kadar saklayacaksın, illaki öğrenecek."

"Tamam. En kısa zamanda söyleyeceğim."

•~~~~•Selim, kapıya çıktığında Mert telefonda konuşuyordu ve hareketleri çok gergindi. "Tamam görüşürüz! deyip telefonu kapattıktan sonra arkasını döndüğünde Selim'i gördü.

Selim, bir adım kalana kadar yaklaşıp, "Ne oluyor Mert?" diye sordu

"Bir şey yok komiserim!"

"Furkan nerede?"

"Kardeşi sancılanmış da eve gitti!"

"Senin kardeşin mi sancılandı, ne bu panik!"

"Şey!.. Komiserim aslında!.."

"Lafı dolandırmadan söyle!"

"Furkan komisere tehdit mesajı geldi!"

"Yine mi?"

"Evet ama bu sefer, 'Kardeşinle sana haber yolladık! Git mesajı al' yazmışlar, biz de onunla uğraşıyoruz!"

"Anladım, elimizde ne var peki!"

"Şuan hiç bir şey, Furkan komiser 'kimse bilmesin' dedi!"

"Benden de saklamanı söylememiştir. Gel haber gelirse birlikte bakalım..."

•~~~~•Hilde ve Doğan, göz göze gelmemek için uğraşıyorlardı.

Dans müziği çalınca Zeynep, "Komiserim dans edelim mi?" deyip, Doğan'ın koluna girdi.

Dans için piste çıktıklarında Hilde onları görüp telefonunu çıkartı ve biraz oynar gibi yaptıktan sonra, sanki biriyle konuşuyor gibi kulağına tutup dışarı çıktı...

•~~~~•Nurseli,

Hilde, yanımızdan giderken, Mert ve Selim içeri geldi... Selim elimden tutup, "Hadi gel, dans edelim!" dedi.

"Ben bilmem!" dememe aldırmadan çekiştirerek piste götürdü.

"Selim, ayağına basarım, gerçekten bilmiyorum." dedim, "rezil olmak istemiyorum" der gibi

"Bas!.. Antrenman olur ikimize de! Ben nikâhta başıma ne gelecek onu görmüş olurum, sen de acemi gibi ayağımı aramazsın!"

Mert de Filiz ile birlikte dans etmek için piste çıkınca, nereye gitti acaba diye Hilde'ye bakınıp, göremeyince Filiz'e baktım.

Filiz, çaktırmadan Doğan'ı işaret edince, o an tadım tuzum kaçmış şekilde, "Keşke gelmeseydik, Selim bize taksi çağırır mısın?" dedim

Selim, "Nurseli, saçmalama akşam akşam, yürüyün hadi birlikte gidiyoruz!" deyip dansı sonlandırınca, "Selim! Sen eğlenceni bozma. Daha ödül verecekler, biz gideriz!" dedim, ama Selim, beni duymamış gibi Doğan'a, "Biz kaçar kardeşim!" dedi

Doğan, arkamızdan, "İyi akşamlar!" dedi ama Filiz hiç cevap vermezken, ben de arkama bakmadan, "Sana daa!" deyip çıktım...

Kapıya çıktığımızda Hilde'yi biriyle konuşurken görüp şaşırdık çünkü bayağı samimilerdi.

Hilde, gülerek, "Kızlar, bir yere mi gidiyorsunuz hayırdır?" deyince içimizden, "Ne oluyor ya?!" dedik

Yine Hilde: "Tanıştırayım! Çağlar... Aynı liseden mezunuz! Polis olduğunu duymuştum ama nerede olduğunu bilmiyordum!"

"Biz çıkacaktık ama istersen biraz daha kalalım!" dedim, seçeneği tamamen ona bırakarak

Hilde, "Fark etmez!" deyince Çağlar yıllardır görmediği arkadaşından kolay kolay ayrılmak istemiyor gibi, "Hilde saçmalama! Bırakmam, yıllar sonra arkadaşıma kavuşmuşum. Hadi gel." deyip elinden tutttuğu gibi içeri geri götürdü...   

•~~~~•Müzik bitmiş Zeynep, Pınar'ın yanına gitmişti. Doğan da tekrar içeri giren Selim'leri görünce Mert'in yanına gidip, "Selim'ler gitmiyor muydu?" diye sordu

Mert: "Komiserim, Hilde'nin liseden arkadaşı, 'Bırakmam.' dedi o yüzden geri döndüler!"

Doğan, Hilde ile polisi gördü. Polis, Hilde'nin beline sarılmış arkadaşlarıyla tanıştırıyordu.

Hilde'nin de halinden gayet memnun olduğunu görünce, bu sefer Doğan'ın suratı asıldı...

•~~~~•Nurseli,

Uzaktan Doğan'ı izliyor içten içe "Oohh!" çekiyorduk...

Hilde'nin morali düzelmişti. Çağlar nereye gitse elini tutup, Hilde'yi de götürüyordu...

•~~~~•Doğan, Selim'e yaklaştı, "Kim lan bu kıl dönmesi?" deyince Selim, "Adı Çağlar'mış! Merkezden!" dedi

D: "Koduumun Çağlar'ı!"

S: "Nee?!"

D: "Yok bir şey, neden getirdin ki onları?!"

S: "Biri sevgilim, diğerleri de baldızlarım!  Yani yakınlarım. Ne oldu kıskandın mı yoksa?!"

D: "Ne kıskanacağım be! Kıl dönmesi Çağlar efendiyi, ben meyve suyu alacağım! İstiyor musun?"

S: "Seni meyve suyu kesmez, bir bardak soğuk su iç!.."

Doğan, elini arkaya savurarak hızlı adımlarla yanından ayrıldı. Meyve suyu alıp bir masadan onları izlemeye başladı. Çağlar, Hilde'ye yaklaşmış telefonundan fotoğrafları gösteriyordu.

Doğan sinirlenerek, "Yedin kızı yedin!" deyince arkasından gelen sesle irkildi.

+)"Kim? Ne yedi komiserim?!"

Doğan: "Ya Fidan, şu kıvırcık kafayı tanıyor musun?"

"Çağlar!"

"Her neyse! Kimdir, nedir, nereden?"

"Ankara'dan komiserim!.."

Onlar konuşurken, tekrar slow müzik başlayınca, Çağlar, Hilde'yi tutup piste çekti.

Hilde, "yok" dese de dinlemiyordu... Doğan ise sinirden titriyor belli etmemeye çalışıyordu.

Doğan, "Fidan, gel dans edelim!" deyip, ona, ne "olur." ne "yok." fırsatı vermeden piste götürdü.

Dansa başladıklarında, Doğan resmen Fidan'ı sürüklüyor gibiydi.... Şarkı bitmeden, pistin başından sonuna gelmeye çalışıyordu...

Çağlar ve Hilde'nin arkasına gelince çarpma numarası yaparak, "AA! pardon!" dedi.

Çağlar, arkasına dönerek, "Önemli değil komiserim!" deyince Doğan cevap vermeden, "Hilde sen nasılsın?" diyerek konuşmaya başladı.

Hilde, yüzüne bakmadan, "İyiyim teşekkürler!" deyip uzaklaşmaya çalışırken Doğan, "Sana bir şey söyleyecektim, gördüğüm iyi oldu ama böyle olmuyor, Çağlar siz Fidan'la dans edin! Aal!" dedi ve onları gönderdi.

Hilde'ye de fırsat vermeden belinden tutup kendine çekti.

~~~~~~• *(Nurseli ve Filiz onları izlerken şaşkınlıktan Küçük dillerini yutacaktı)* •~~~~~~

Hilde: "Ne oluyor Doğan? Ne yapıyorsun?"

"Bana ilk defa ismimle sesleniyorsun, biliyor musun?"

"Peki, seni şaşırtmayayım! Ne oldu. Ne istiyorsun komiser?!"

"Nasılsın?"

"Ben buraya geleli kırk beş dakikadan fazla oluyor, şimdi mi aklına geldi?"

"Korktum?"

"Neden, ben adam mı yiyorum?!"

"Yiyecek gibi bakıyorsun!"

"Bu zamana kadar yemedim yemem de! Ben yamyam değilim. Hem yamyam olsam bile seni yemezdim merak etme!.. Ne söyleyeceksen çabuk söyle!"

"Özür dilerim?"

"Ne için?"

"O gün hastanede olanlar için!"

"Hangi gün?"

"Son gün olanlar için!"

Hilde, kızmaya başlayıp hareketini durdurarak, "Hadi pişmanım de de, tokatı patlatayım o şapşal suratına!" dedi

"Değilim dersem bir şey değişecek mi?"

"Bu kadar kişinin içinde dayak yemeyeceksin! Daha ne olsun?"

"Vurursan vur umurumda bile değil! Şimdiden yapacağım şey için özür dilerim!.."

"Ne saçmalıyorsun! Anlama-... aaa-.."

Hilde, ne olduğunu anlamadan, Doğan yine ani bir hareketle Hilde'yi kendine çekip öpmeye başladı. Hilde, bu sefer koluyla Doğan'ı itiyordu ama Doğan o kadar güçlüydü ki karşı koyamıyordu... Son çare, dudağını ısırmak oldu...

Doğan, canının acısıyla kendini geriye çektiğinde dudağı kanıyordu. Yavaşça elini belinden indirdi. Sonunda ne olacağını bile bile yapmıştı bunu.

Hilde, "Aptal" diyerek yüzüne tokat attı ve oradan koşarak çıktı.

Selim, Hilde'nin peşinden giderken Doğan'a , "Geri zekalısın Oğlum!" dedi yanından geçerken.

Hep birlikte dışarı çıktılar...

•~~~~•Furkan, kız kardeşinin evine gelip eniştesini aradı.

"Kapıyı aç!"

Furkan içeri girdi, yer sofrasında çerez falan vardı ve Yasemin elinde çekirdek yiyordu. Abisi gelince kalkmaya çalışınca Furkan, "Dur kalkma!" deyip kendisi yanına oturdu.

Furkan: "Ne haber yarım dünya!"

Yasemin: "Aşkolsun abi!"

Furkan: "Asma yüzünü penguenim!"

Yasemin: "Sen görürsün, inşaallah sen de evlenirsin senin karında yarım dünya olur!"

Furkan: "Sen hala olmayı unut bacım! Ben karıma kıyamam bi kere!"

Yasemin: "Saçmalama abi!"

Furkan: "Hele sende gördüm hiç düşünmüyorum! Evlenirken kıza da söylicem. Evlat ediniriz!"

Yasemin: "Aaahhmeeettt, abim şaka yapıyor değil mi?"

Ahmet: "İnşaallah şaka yapıyordur canım, yoksa annenin bütün torun yükünü sen çekeceksin!"

Furkan, hem çocukluk arkadaşına hem eniştesine kızarak, "Ahhmeeettt, sen bana 'emanetine gözüm gibi bakıcam' demiştin hatırlıyor musun?" dedi sertçe

Ahmet: "Evet Furkan hatırlıyorum!"

Furkan, "Ama benim kardeşim ölümden döndü!" dedi sanki onun yüzünden olmuş gibi.

Kardeşi araya girerek, "Abii, Ahmet ne yapsın Allah aşkına, bebek benim karnımda ölmüş, beni zehirlemiş, Ahmet'in ne suçu var?" dedi kocasını savunur gibi

Furkan: "Daha dikkatli olabilirdi, hiç mi  merak etmiyo, bebek oynuyo mu hareket ediyo mu diye! Hadi biri gitti, daha bir yıl geçmeden ne diye ikinciyi yaparsın? Seni hiç mi düşünmüyor?"

Yasemin: "Aabii! Sen, ileride karın da benim gibi olur diye korktuğun için mi bebek istemiyosun? Burada Ahmet'in suçu yok, ille bir suçlu arıyorsan benim, doktor bile bana kızdı. 'Bebek kaç gündür oynamamış neden doktora gelmedin' dedi."

Furkan: "iştee, demek ki hazır değilsin! Neden ikinci?"

Yasemin: "Ben istedim abi! Eğer oğlum olmasaydı ben asla düzelemezdim, bunu kimseye anlatamam, yaşamayan bilemez, bir bebeği dokuz ay karnında taşıyıp her şeyini hazırladıktan sonra kaybetmenin acısını kimse bilemez!"

Ahmet: "Yasemin ağlamaa!.. Lütfen!.. Sen yüzünü hiç görmediğin, sesini duymadığın bir bebeğin acısını çektin! Oysa biz, yıllardır sevdiğimiz bildiğimiz kişinin acısını çekecektik, abine de hak ver.

Yasemin: "Sizin, hem erkek hem arkadaş dayanışmanızdan nefret ediyorum!"

Furkan: "Vay arkadaş olay nereye geldi! En yakın arkadaşıma aşık olup 'evlencem' diye tutturmasaydın. Bizim nasıl olduğumuzu bilmiyor muydun?"

Ahmet: "Yaa Furkan, sen de bi dur, hormonlar zaten almış başını gidiyor!"

Yasemin: "Bırak Ahmet! Onun hakkından Yeşim gelir!"

Furkan: "Aşkolsun! Yeşim ne alaka! Ben size konuyu kapatın demedim mi?"

Yasemin: "Bu gıcıklığınla sana kimse bakmaz! Evde kalırsın, madem senden hoşlanıyor kaçırma!"

Furkan: "Ahhmet! Bu yarım dünya hep böyle mi yaa, daldan dala! Kız ben seni penguen zannediyordum sen maymun çıktın?"

Ahmet: "Sen boşver onları, sezgilerini dinle!"

Yasemin: "AAHHMEEETTT! SEN KİMDEN YANASIIINN?"

Ahmet: "Kusura bakma hayatım, ama bu konuda arkadaşımdan yanayım. Bu zamana kadar onun sezgilerinin yanıldığını hiç görmedim."

Furkan: "Bazen 'bana mı öyle geliyor abartıyor muyum acaba' diyorum. Yanii, kimseye bi kötülüğü dokunmamış. Bilmiyorum yaa, ben büyütüyorum herhalde."

Ahmet: "Sakın kendine haksızlık etme, Allah herkese farklı kabiliyet vermiş. Benim annem senin arkandan ne diyo biliyor musun? Furkan'ın karşısındaki, yüzüne baktığını zanneder ama o özüne bakıyordur! Bu kızın hareketleri sana samimiyetsiz geliyorsa, sakın kafanı karıştırma. Ümit vermiş olursun."

Furkan: "Bende o yüzden dikkatli olmaya çalışıyorum!"

Yasemin: "BUGÜN POLİS GECESİ YOK MUYDU?"

Furkan: "Al! Bir dal daha, vardı!"

Yasemin: "ORAYA NEDEN GİTMEDİN!"

Furkan: "Gittim ama bir durum oluştu! Ayrılıp buraya gelmem gerekti!"

Ahmet: "Evet nihayet sebebi ziyaretinize geliyoruz!"

Yasemin: "Abi?! Ne oldu?!"

Furkan: "Bir şey yok, hemen panikleme. Bir şey sorcam sadece, bugün dışarı çıktın mı?"

Yasemin: "Hayır abi, dedim ya çoğunlukla yatıyorum!"

Furkan: "Peki, gelen giden oldu mu? Kadın veya erkek?"

Yasemin: "Hayır abi, biliyorsun normalde annem geliyor, bugün Ahmet evde diye oda gelmedi."

F: "Peki ya dün, ondan önceki gün?"

Y: "Aabii vallahi yok! Ne oluyor? Bir şey mi var?"

A: "Furkan ne varsa söyle, panik olmasın!"

F: "Benim operasyon yaptığım çete var ya! Onlar bana mesaj attı."

Y: "Nee?!"

F: "Korkma! Sana mesaj göndermişler, bana vermen için. İyi düşün ama panik olma!"

Y: "Bilmiyorum abi!"

F: "Tamam, sen burada otur biz biraz etrafa bakınalım!.. Ahmet, sen çantasına bak, zarf, kağıt ne bulursan, en ufak kağıtlara bile bak. Ben balkona bakacağım! Şebek maymunu, sen korkma sakın anlaştık mı? Ben buradayım!"

Y: "Gıcıksın abi, ben de diyorum akşam akşam ne saçmalayıp, sinirimi bozuyor..."

Furkan ve Ahmet evi aradılar, her yere baktılar ama hiç bir şey bulamadılar. Furkan içeri gelip, "Ahmet, Yasemin'i al eşyalarınızı hazırlayın... Hemen kardeşim çabuk! Kimlikleri, tahlil kağıtlarını hiç bir şeyi unutmayın!"

Furkan, eniştesi ve kız kardeşini alarak evlerine gitti...

Kapıya gelince, "Ben söyleyene kadar arabada kalın!" deyip silahını çıkarttı. Arabadan indi ve etrafı kolaçan etti. Blöf yapmayacak kadar ciddi bir çeteydi ama neden kardeşi bir şey bilmiyordu.

Furkan, önden kardeşi ve eniştesiyle birlikte eve girdi.

Furkan: "Annem! Gülüm! Baharım! Sen hep diyorsun ya, 'Şöyle bir memleket havası alsam kemiklerime iyi gelecek' diye!"

Annesi alaycı bir tavırla:

"Eee?!"

"Götüreyim mi seni, ister misin?"

"Oğlum saçmalama kızın doğumu geliyor, nereye gidelim?!"

"Onları da götüreceksin, onlarsız olur mu hiç Gülbahar hatuunn!"

Gülbahar hanım hüzünlenip, "Sen de gideceksin değil mi oğlum! Babana kavuşmadan durmayacaksın? Bu anan bir defa yandı, sen de kül edeceksin değil mi?" deyince Furkan sitem ederek, "Olur mu hiç öyle şey annem, senin dua'n gibi bir koruma kalkanım var! Kurşunu bile dize getiren dua'n! Sana söz annem, geleceğim... Şunu bi atlatayım, geleceğim! Bak, benden önceki komiser bırakıp gitmiş. Adamlar iki katı büyümüşler. Selim'le beni vurdular. Şimdi bende onun gibi pes edersem, korkup gidersem dört kat büyüyüp ileride başka anaların canını yakmazlar mı? Daha da vahimi benim kardeşime yeğenime göz dikmezler mi? Ne yapayım ben öyle canı tende?!"

G.h) "Tamam ne istiyorsan öyle olsun ama söz ver geçen seferki gibi boş bulunmak yok!"

"Söz annelerin en güzeli, söz altın kasem! Söz özü de yüzü de bahar kokulum!"

G.h) "Nereye gidiyoruz peki?"

"Benim devremin köyüne! İlçeye de yakın doğumu da orada yapar!.."

Furkan'lar gece kalktı, telefonları bırakıp eşyaları Mert'in arabasına koydular.

Furkan, sakin yollardan gittikten sonra, otobana bağlanan yolda bir araba daha dahil oldu. Tekirdağ yolunda takip edilemediklerinden emin olunca, Mert diğer arabaya geçti...

Selim, elini uzatıp, "Bol şans kardeşim Allah'a emanet olun!" dedi...

Author's notification:

bu bölüm bol diyaloglu bir bölüm oldu. Furkan komiserin bölümleri ileride daha detaylı geleceği için çok uzatmak istemedim, Doğan ve Hilde'nin de konuşurken ses tonlarına alışmışızdır diye düşündüğüm için araya girmedim. buraya kadar okuyan gözlerinize sağlık 🌹🌹🌹🌹🌹💐💐💐💐

Previous Next
You can use your left and right arrow keys to move to last or next episode.
Leave a comment Comment

Waiting for the first comment……

Please to leave a comment.

Leave a comment
0/300
  • Add
  • Table of contents
  • Display options
  • Previous
  • Next

Navigate with selected cookies

Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.