Salacak sahile geldik.
Selim, arabayı aynı yerine park etti. Bir süre ikimizde konuşmadan kız kulesi'ni izledik.
Kadının yaptıklarını düşündükçe sinirlerim bozuluyor, Selim'in Seda'ya yaptıklarını hayâl edince kanım çekiliyordu, daha fazla içimde tutamayıp ağlamaya başladım.
Derin derin nefes alarak torpidoyu açtım, sağa sola bakındım. Selim, merak ve üzüntülü bir ses tonuyla, "Ne arıyorsun Nurseli?" dedi.
Zor nefes alıyor, elimle de göğsüme bastırıyordum. Bu seferki göğsüme hissettiğim baskı bambaşkaydı. Selim'i kaybediyorum zannettim, mış miş oyunu oynamaya çalıştıkça daha çok bağlandığımı farkediyordum...
"SU! SU!" diyebildim torpidoyu talan ederken.
Selim, hemen kendi tarafında duran suyu aldı, kapağını açıp bana uzattı.
"Yapma böyle Nurseli, lütfen!"
Suyu içtim, cevap vermeden sakinleşmeye çalıştım. Yapamazdım olmaz, Selim'in yanında bayılamazdım onu korkutamazdım. Benim yüzümden panik olsun istemiyordum.
Daha böyleyken panik olmuş gibi, camları açıp saçlarımı okşamıştı.
Hızlı hızlı nefes alıp vererek sakin, sakin, sakin diyerek kalbimi rahatlatmaya çalışıyordum.
Önüme gelen saçları kulaklarımın arkasına götürerek, "Gülüm, yapma böyle yalvarırım. Seni böyle görmeye dayanamıyorum." dediğinde akan yaşları yüreğime damlamıştı.
Gözlerindeki hüzün, ellerinin titremesi, camdan aldığım nefes ve suyun da etkisiyle biraz daha rahatlamıştım.
Elimi göğüs kafesime vurarak, "H.Hiç bir kız... E.Evleneceği günün hayalini kurduğu kişiyle... O.Olamayacağını... ilk yıldönümünde öğrenmeyi haketmez!.." dedim
"Saçmalama Nurseli, böyle şeyler getirme aklına lütfen. Ben sana demiştim."
"Selim!.. A.Asıl... ben sana böyle olacak demiştim... B.Başka bir yolunu bul demiştim... Yengen... yardım ederdi... beni istemediği hâlde... abin bile yardım ederdi... A.Arkadaşların da yardım ederdi... Ya en uzak ihtimal... Doğan... abim... bile yardım ederdi..."
"Sen yapma demiştin evet. Nurseli haklısın saydığın herkeste yardım ederdi ama benim içim rahat etmezdi. Buna ben sebep olmuşken cezasını da ben çekmeliydim."
Selim'in gözlerine baktım. Kendi durumumuzu ima ederek, böyle daha mı iyi, vicdanın daha mı rahat?" dedim, "Bugün orada gördüklerim hiçte ceza çekiyormuşsun gibi gelmedi. Gayet ehli keyftiniz beyefendi...Kusura bakmayın..."
"Ne söylesen haklısın."
"Haklı olmam bir şey değiştirmiyor ama!.."
Başımı koltuğa yasladım, kolumla kapıya dayandım. Dudaklarımı parmaklarıma bastırarak, konuşmaya devam ettim.
"Selim! Eğer bir gün söylemen gerekirse, buraya gelelim ve sen yine haklıydın de olur mu?"
"Nurseli saçmalama, öyle bir şey olmayacak."
Selim'e döndüm ve yüksek sesle bütün günün özetini söyledim.
"OLMUŞ BİLE SELİM, ANLAMIYOR MUSUN? BEN BUGÜN ORADA SİZİN MUTLU AİLE TABLONUZU GÖRDÜM. BİRAZ EMPATİ KURAN HEMEN ANLAR TAMAM MI? YAA BİR KERE EN BAŞTA BU KIZ, BÖYLE BİR ANNEDEN KAÇMAK İÇİN BİLE ELİNDEN GELENİ YAPAR."
Selim, benim aksime daha sakince,
"Nurseli ben sana söylemiştim, kadının nasıl bir yapısı olduğunu anlatmıştım."
"EVET! SÖYLEDİN, BEN KADININ DERDİNİN SENİNLE OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORDUM AMA SEN KADININ KIZINA DÜŞÜNDÜĞÜ KİŞİYMİŞSİN."
"Olmaz... Olamaz!"
"Ben hep ilk aşkının aramıza gireceğini düşünmüştüm. Benim yüzümden, ne benimle nede onunla olacaksın. Keşke o gün seninle gelmeseydim. O arabaya binmeseydim, benim yüzümden. O kıza borçlu oldun!" deyip ellerimi kafama vurmaya başladım.
Selim, ellerimi tutup vurmama mani olurken,
"Yanılıyorsun gülüm, Seda öyle bir kız değil. Bak, annesine söyle anlarım ama Seda biliyor, seni ne kadar çok sevdiğimi biliyor, aileme karşı seninle olmak istediğimi biliyor..."
"Nasıl ya! Sen ona anlattın mı?" dedim kendime acır gibi...
"Evet anlattım!"
"Ne yani ikilemde kaldığını biliyor öyle mi?.. Selim, gidecek yeri olmayana daha kolay yön verilir, tamam mı? Sen daha ilk aşkın mı, ben mi karar verememişken, o seni istediği tarafa götürür farketmezsin." derken arabada yaptığım nispet tavırlarımın da ne kadar gülünç olduğunu düşünüyordum.
"Nurseli, benim bir tarafa çekilmem söz konusu olamaz. Benim senden başka gidecek yerim de yolumda yok. Senden başkasıyla evlenmek istemiyorum."
"Selim bana bir şey söylemiştin hatırlıyor musun? Bana söylediğine kendin düştün. Hatta bana böyle bir durumda, karşılık verme hakkı vermiştin, hatırladın mı? Ben artık seninle ileriye dönük bir şey göremiyorum, artık seninle evlilik hayali kurmayacağım."
"Hayır!.. Hayır Nurseli aslaa, ben senden ayrılmam, seni bırakmam..."
"Biliyor musun aramızda ki farkta buu, ben senden ayrılamıyorken, seninle evlenmesem bile senden ayrı olmayı düşünemiyorken sen, ya tamam ya devam diyorsun."
"Nurseli, öyle olmak zorundayım, çünkü seninle olamazsam dostta kalamam. Senin yanında birini görmeye asla dayanamam, hayalini kurduğum şeyleri başkasının yapışını seyredemem... Başka birinin elini tutmasına, gözlerine bakmasına dayanamam... Ya hayatım olur yanımda kalırsın yada sonum olur mazi de kalırsın... Ama bil ki hiç kimseyi senin kadar sevmem."
"Desene varlığınla avunmak varken, yokluğunla kahr olacağım."
"Sana bunu söyledim, Nurseli birini aşırı sevmek bu işte. Sen aşırıya kaçtın. Sana kızamıyorum çünkü aynısını elimde olmadan bende yaşadım."
"Özür dilerim yaa, seni bu kadar çok sevdiğim için kusura bakma, birini çok sevmenin de yanlış olduğunu öğrenmiş oldum sayende. Teşekkür ederim."
"Nurseli, senin söylediğin şeyi bir insan kendine nasıl yapabilir. Sevdiği başkasına aitken, onun başkasıyla mutluluğunu izlerken nasıl mutlu olur, onun gözlerine nasıl bakar."
"Peki, ya onsuz nasıl yaşar, hiç özlemez mi? Onunla oturmayı, vakit geçirmeyi, yemek yemeyi, sesini, kokusunu özlemez mi?"
"Sen biriyle olduğumu düşünsene, şuan burada sen değilde onun oturduğunu düşün, sabah Seda'nın annesi öne onu oturt dediğinde bile ne hâle geldin. Arkada oturup Elif'in sana davrandığını eşime yapabilir misin? Onunla birlikte oturup vakit geçirebilir misin?"
Cevap veremeyince, Selim, konuyu uzatmamak için, "Şuan burada bu güzel havanın tadını çıkartıp yıl dönümümüzü kutlamak varken, biz ne konuşuyoruz yaa, inanmıyorum." dedi
"Selim, bana söz ver, biteceğini sen söyle bana, başkasından öğrenmim. Lütfen. Beni buraya getir ve sen söyle. Ben seni bu kız kulesine hapsedip gitmek istiyorum.
"Vermiyorum Nurseli, yok söz falan, bak beni sinirlendirmee, gider hemen şimdi nikah günü alırım." dedikten sonra saate baktı ve "Gerçi bugün olmaz, en erken yarın olur. Bak gülüm, sesim pek iyi değil, kusura bakma sen kaşındın. deyip şarkı söylemeye başladı...
Sensiz ben nefes alamam,
Buralarda hiç duramam,
Tek başıma yalnız kalamam,
Senin kokunu özlerim,
Hep yollarını gözlerim,
Götür beniii gittiğin yereee."
Bir yandan da başımı ellerinin arasına alıp, alnımdan yanaklarımdan öpüyordu.
"Bu ses bile ayrılmak için bi sebep olabilirmiş aslında! Neden önce şarkı söyletmedim kii?" dedim onun sildiği son yaşlar akarken gülmeye çalışarak...
"Nesi varmış sesimin gayet güzel!"
"Bir kere o şarkı öyle söylenmez!
"Sensiz ben neefes alamaaam...
Buralarda hiç duramaaaamm...
Tek başımaaa yalnız kalaaa-..." Telefonumun çalmasıyla, "Bak ben şarkımı bile bitiremiyorum." deyip Telefonu çıkarttım.
Arayan Elif'ti. Tekrar ağlamaya başlayıp telefonu açtım.
"Aloo."
"Nerdesiniz yaa, sizden haber bekliyorum, ne yaptınız yıl dönümü çocuklarııı."
Sesim titreyerek, "İlk ve son yıldönümümüz." dedim, *(olacakları hissetmiş gibi)* konuşamıyordum, telefonu hoparlöre alıp torpidonun üzerine koydum.
Elif, panikle, "Nurseli ne olduu? Abim gelmedi mi yoksaa?!" deyince Selim sinirini kardeşinden çıkartır gibi, "Buradayım be kızım! Saçma sapan konuşma!" dedi
"Abiii ne oluyor? Nurseli neden öyle?"
"Boş yapıyor işte, aylık kuruntu gününde herhalde."
"Elif, işin yoksa her zamanki yere gelir misin?"
"Nurseli, işim olsa ne olur, senden önemli mi? Hemen geliyorum!" deyip telefonu kapattı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Elif, hızlıca hazırlandı. Kapıdan çıkarken annesiyle karşılaştı. Selma hanım Hakan'ın evinden iniyordu.
"Kızım, nereye böyle? Soluk soluğa kalmışsın?!"
"Abimin yanına gidiyorum anne, onunla gelirim merak etme." deyip asansörü beklemeden merdivenlerden koşar adım indi.
Bina kapısını açıp sağa döndüğü anda, elinde koli olan Engin'le çarpıştı. Koli Elif'in göğüs kafesine vurup canını acımıştı.
Elif, Engin'i görünce duraksadı. Eliyle acıyan yerini sıvazlayarak, "Merhabaa!" dedi.
E:" Özür dilerim, görmedim! Çok acıdı mı?"
E)" Önemli değil dee, ne taşıyorsun sen, çok ağıra benziyor!" deyip kolinin üzerini açtı.
E)"Selma teyze annemden turşu ve bakliyat istemişti, onları getirdim."
E)"Sen köye gitmiştin değil mi? Kardeşimi de gördün mü? Gelmiş miydi?"
E)"Evet Gördüm. Gelmişlerdi!"
E)"Selamımı söyleseydin, onu çok merak ettiğimi söyleseydin?"
E)"Söylerdim dee, galiba o sizi bilmiyor."
E)"Nasıl yani?"
E)"Babası söylememiş. Ağzını aradık ama bir şey bilmiyordu."
E)"Ama babam söyleyecekti.
E)" O kadarını da bilemiyorum, bu ağırlığa kolum daha ne kadar dayanır onu da bilemiyorum.
E)"Pardon yaa kusura bakma geç."
Engin, bir adım içeri girince Elif seslendi. "Engin, şu turşunun tadına bi baksam?"
Engin, koliyi yere bıraktı, kavanozun kapağını mermere vurup havasını aldıktan sonra kapağı açıp Elif'e uzattı.
Elif, iki parmağıyla turşudan almaya çalıştı. "Kornişon da güzel ama ben daha çok lahana turşusu seviyorum." dedi
Bir tane ağzına atıp, bir tane de eline alarak, "Görüşürüz, teşekkür ederim." deyip yürümeye başladı.
Engin, arkasından, "Nereye gidiyorsun, bekle ben götüreyim." deyince, "Abimin yanına!.. durağa gidiyorum. Otobüs gelene kadar gelirsen gelebilirim." deyip hızlı adımlarla yürüdü.
Engin de aynı tempoda koliyi alıp yukarı çıktı. Selma hanım koliye uzanınca, "Sen dur Selma teyze, çok ağır, ben istediğin yere bırakayım." deyip mutfağa götürdü.
Selma hanım, Engin'e meyve suyu ikram etmek istedi ama Engin, koliyi bırakıp alel acele ayakkabısını giymeye çalıştı.
Bir yandan denge sağlayıp giyinmeye çalışıyor bir yandan konuşuyordu.
"A.Acelem var... Selma teyze, başka sefere inşaallah!.. ... A... Annemin... selamı... var... afiyet olsun!.."
Selma hanım Engin'in haline güldü. "Oğlum yavaş düşeceksin. Acele etmee, otobüs çabuk gelmeezz!" deyince Engin birden duraksayıp, "Anlamadım." dedi.
S.hnm:" Otobüse yetişmeyecek misin?"
E)"Ben arabayla geldim!"
S.hnm: "Haa pardoonn, ben seni otobüsle geldin zannettim, neyse hadi git. Ben anneni arar konuşurum. Seninde eline ayağına sağlık görüşürüz."
Engin, sakince asansöre bindi ama koşar adım dışarı çıktı. Durağa yaklaştığında, Elif'in otobüse binmek için sıra beklediğini gördü, kornaya bastı...
Elif, geriye bakınca Engin'in arabayı gördü. Otobüse binmekten vazgeçip sıradan çıktı. Arabaya bindi ve merakla saati göstererek, "Sen hep böyle dakik misin? Hattaa saniyelik!" dedi
E)"Şans diyelim, trafik olmuyor. İşim rast gidiyor vs, bende gideceğim yere vaktinde gidebiliyorum."
E)"Senlik bir şey yok mu? Hepsi işlerinin yolunda gitmesinden mi?"
E)"Bende acele etmeye çalışıyorum tâbii. Sonuçta zahmetsiz rahmet olmaz. Nereye gidiyoruz?"
E) Üsküdar'a, salacak sahile!"
E)"Tamamdır."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selma hanım, balkona çıkıp Engin'in arkasından baktıktan sonra, Asya hanımı aradı.
"Aloo, selamün aleyküm. Yolladıklarını aldım, 'Ellerine sağlık' demek için aradım."
A.hnm) "Afiyet olsun daa, sende bir şey var, sesin bi neşeli gibii?"
S.hnm) "Engin'in hareketleri komiğime gitti."
A.hnm) "Neden? Ne yaptı kii?"
S.hnm) "Elif abisinin yanına gitmek için çıkmıştı. Galiba Elif'e yetişmeye çalışıyordu!"
A.hnm)b"Aayy ne diyorsun! Hadi bakalım inşaallah."
S.hnm) "Hemen heyecanlanmamak lazım."
A.hnm) "Engin açılmaz Selma, ben oğlumu biliyorum. Keşke biraz babasına çekseydi."
S.hnm) "Oğlunun kendine benzediği için hayıflanıp, babasına çekmesi için dua eden ilk ve son anne olabilirsin?"
A.hnm) "Ne yapayım Selma, diğerleri de öyle ama Engin'de hepten kaplumbağa, Oğlum git konuş diyorum. "Konuşsam ne olacak, o yaz düğün mü yapabileceğiz. Ben sürünüyorum, kıza bari yazık olmasın" diyor. Ne yalan söyleyeyim bazen Elif birini bulup gidecek diye korkuyorum."
S.hnm) "Geçen yaza kadar bir şey diyemezdim ama şuan eminim, merak etme, biz sizden gelecek haberleri bekliyoruz."
A.hnm) "Babasını ikna etsem de bi söz kessek bari yaa!"
S.hnm) "Acele etme! Geç olsun güç olmasın, haklarında en hayırlısı hangi zamansa o zaman olsun."
A.hnm) "Normalde beni sabırlı bilirler ama bu konuda sabrım yok, şuan birlikteler mi acaba? Dur ben arayıp sorcam merak ettim!"
S.hnm) "Nasıl öğreneceksin kii?"
A.hnm) "Ben Engin'in kıvranmasından anlarım!"
S.hnm) "İyii, hadi bakalım. Ben eminim ama senin için rahat edecekse ara. Salih abiye de slm söyle. Kesenize bereket olsun. Zahmet oldu."
A.hnm) "Ne zahmeti estağfurullah, elimden gelse kilosu kadar altın yapacağım. Adak adadım kapımdan telli duvaklı girdigi gün fakir sevindircem."
S.hnm) "Asyaa, sen yaşlandıkça huyun değişmeye başlamış. Nerede o sabrı, sabır taşıyla yarışan Asyaa?"
A.hnm) "Elif doğduğu günden beri sabrediyorum ben, huyum değişmedi. Bana verilen sabrın sonu buymuş, bende yeni farkettim. Beni en iyi sen anlarsın!"
"Anlıyorum ama bak, bir şeyi çok istersen olmaz derler. Bizi gör neler çekiyoruz."
"Bende, sizin yaşadıklarınız başıma gelmesin diye bu zamana kadar sabrettim. Daha sabredecek gücüm kalmadı."
S.hnm) "İlahii sen beni güldürdün Allah'ta seni güldürsün. Hadi Allah'a emanet olun." deyip kapattı...
•~~~~~~•Asya hanım telefonu kapatır kapatmaz Engin'i aradı.
"Oğlum nerdesin?"
"Yoldayım annecim eve geçicem, bir şey mi oldu?"
A.hnm) "Ne yaptın diye aradım, kutuyu götürdün mü?"
"Anneee, gerçekten bilmiyor musun?"
A.hnm) "Elif i gördün mü?"
Engin Elif'e çaktırmamaya çalıştı,
" Hıııı hıııııı!"
A.hnm) "Konuştunuz mu peki?"
"Hıııııı hıııııı!"
A.hnm) "Nasılmış?"
"İyiiii!"
A.hnm) "Ne konuştunuz pekii?"
"Hiç bir şeeeyy!"
A.hnm) "Yaa neden, hani açılacaktın?"
"Annee, sonra konuşalım mı?"
A.hnm) "Aaa yanında mı yoksa?"
"Ne alakası var yaa?"
Elif'in telefonu çaldı. Çantadan telefonu çıkartıp şaşırarak Engin'e gösterdi. Arayan Sonnur'du. Engin, parmağıyla bir dakika yaptı. Sonra da "Tamam anneciğim, sende kendine iyi bak. Görüşürüz." deyip telefonu kapattı.
Elif, çalan telefonu göstererek, "Ne yapayım?" diye sordu. Engin, "Sen bilirsin." deyince Elif telefonu açtı. Hoparlöre alarak, "Efendim Sonnur." dedi
A.hnm) "Elif, kızım benim Asya teyzen, nasılsın?"
"İyiyim Asya teyzeciğim siz nasılsınız?"
A.hnm) "Annenle konuşacaktım. Engin size gelecekti. Paket gönderdim aldınız mı diye aradım."
Engin, sol elini alnına vurup parmaklarıyla saçını arkaya doğru tarayınca Elif, bir şeyler döndüğünü anlayıp, "Aldık Asya teyzeciğim, sağolun. Elinize sağlık!" dedi.
A.hmm) "Afiyet olsun kızım! Sen benim turşularımı çok severdin, sana da bir kavonoz lahana turşusu koydum."
Engin, içinden, "Kızla ben evlenmek istiyorum, nelerden hoşlanır annem biliyor. Hay Allah'ım yaa Rabb'im" diye söyleniyordu
Elif, "Asya Teyze annem evde, ben dışarıdayım, abime gidiyorum, acelem varda sonra görüşürüz!" deyip telefonu kapattı.
Elif, Engin'e bakmamaya çalışıyordu. Engin'den gelecek herhangi bir teklif planın bozulmasına neden olurdu.
Birlikteliklerinin, Engin'in doğum gününde hazırladığı hediyeyi vereceği gün başlamasını istiyordu. En alakasız bir soruyla dikkati başka yöne çekmeye çalıştı, "Eee dersler nasıl?"
Engin,"Ne alâka" der gibi baktı ama Elife, "Geçen senekiler güzeldi, bu senekilere de henüz başlamadık!" dedi.
Engin'de abilerinden önce evlenemeyeceği için Elif'le konuşmanın çok erken olduğunu düşünüyordu. "Sen neler yapıyorsun sınava girmiştin herhalde değil mi?"
"Evet, girdim. Ben üniversiteye gitmek istiyorum ama üniversite beni istemiyor. Bende zorla güzellik olmaz diye vazgeçtim."
"Sen istemiyorsun bence, istesen yaparsın."
"Bizim aile, totalde bir komiser, iki doktor, üç öğretmen, iki mimar olacağı için, bende ona göre bölüm seçmek istiyorum. İşletme ve muhasebe okumak istemiyorum."
"Diğerlerini biliyorum da, Kaan'dan başka mimar kim kii?"
Elif, kısa bir error verdikten sonra, "Kaan'ın sınıftan arkadaşı!" deyip toparladı. Engin içinden, "İnşaallah o mimarlar üç olur da, öğretmenlerle eşit oluruz." diye dua edip, gülerek sesli bir şekilde "Amiiinn" dedi.
"Anlamadım?"
"İnşaallah Kaan hayırlı olsun demek istedim."
"Bunu hiç anlamadım!"
"Devrik oldu galiba, Kaan'ın hakkında hayırlısı olsun, İnşallah demek istedim."
"Haaa, tamaamm! Amiinn."
Elif, abisinin arabayı görünce, "Oradalar." diye işaret etti. Engin, fazla yaklaşmadan durdu. Elif teşekkür edip arabadan indi...
~~~~~~•~~~~~~•
Elif koşar adım benim tarafima gelip kapıyı açınca, inip Elif'e sarıldım. Hıçkırıklarla ağlıyordum.
Selim'de şaşırmış bir şekilde aşağı indi, saate bakarak, "Ne çabuk geldin kız sen!" dedi
Elif ise abisine sert sert bakarak, "Sana nee, nasıl geldimse geldim, uçtuumm tamam mııı?" deyip elimi havaya kaldırdı, "Sen bu eli benden alırken bana ne demiştin haa?"
"Kızıım ortada bir şey yok anlayıp dinlemeden yorum yapmaa!"
E: "Nurseli böyleyse bir şey olmuştur ve ben senin tarafında olmam biliyorsun değil mi?"
"Kızım, uzatmayın da binin. Nurseli'nin karnı aç, bir yere gidelim!"
Selim, öyle söyleyince daha çok ağlamaya başladım. Elif'ten ayrılıp, "Elif...bi...sorsana, neden ikimiz... değil de... tek ben açmışım!.." dedim.
Elif, Selim'e bakıp, "Evet aabii?" dedi.
Selim, ensesini kaşıyıp, "Of"ladı.
Elif, ısrarla,"Dinliyorum aabii?" deyince
"Bende açım ama Nurseli kadar değil, Seda'yı bugün yengeme götürdüm."
Elif, abisinin yaptığı normalmiş gibi konuşmasına sinir olmuştu.
"Ne yaptın ne yaptıın? Bugün sizin ilk yıl dönümünüz rahat takılın diye msj bile yazmadım sen bütün gün onlarla mıydın?"
"Birlikte gittik!"
"Ne fark eder abii? Abileri babası neredeymiş?"
"Çalışıyorlardı, izin alamamışlar!"
"Haa, senin ki baba mesleği zaten istediğin zaman izin alıyorsun değil mi?"
"Benim izin günüm zaten Elif."
"Abiii, susta daha beter sıvama yaaa. İzin gününde ikisini de aradan çıkartayım mı dedin?"
İkisi de deyince ben daha çok hıçkırmaya başladım.
S: "Elif, sende yangına körükle gitme istersen, ben evlenmek için Nurseli'nin keyfini beklerken bana böyle davranamazsınız, tamam mı?"
Son akan yaşlarla beraber, hıçkırığımı dizginlemeye çalışarak, "Keyfimi mi?" dedim
Elif, bu konuşmanın sonunun kötüye gidecegini düşünmüş olacak ki, "Yeter bu kadar daha fazla uzatmayın!" dedikten sonra koluma girip oradan uzaklaştırdı.
Selim, arkamızdan seslendi.
"Nereye gidiyorsunuz yaa?"
E: "Senin olmadığın yere gidip karnımızı doyuracağız, gelme peşimizden."
İki yüz metre kadar gittikten sonra bir şey olmuş gibi durunca Elif'te benimle durdu. Arkasına bakıp, "Ne olduu? Neden durdun?" dedi
Hem gülüyor hem ağlıyordum.
"Nurselii, korkutma benii ne olduu?"
O kadar gülüyordum ki, gülmekten konuşamıyordum bile. Kelimelerimi hece ve harf olarak ben konuşuyordum Elif birleştiriyordu. "Ç...çaaann...taaaa...lar... Elif!.."
"Çantalar? Ne olmuş çantalara?"
"Çantaları... yi... ne... a...rabada unuttuumm...A.Ayrıca benim şuan gidecek bir yerim bile yook... Kalacağım eve de abin gööö... götürecektii!... a-ahahahahahhaahah..."
"Yaa inanmıyorum yaa, Şansa bak!"
Oradaki banka oturup birlikte gülmeye başladık.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim, bir süre onları izledi. Kızlar gözden kaybolunca arabaya yaslanıp düşünmeye başladı. İçeriden gelen müzik sesini duydu.
Arkasına bakınca Nurseli'nin çantasını ve torpidonun üzerinde çalan telefonu gördü, gülümseyerek aldı ve baktı. Arayan babasıydı.
Meşgule atıp telefonun kilidini açtı. "Baba müsait değilim arayacağım." yazıp gönderdi. Önce galerisine bakmak istedi. Ailesini ve gerçek ismini merak ediyordu. Bir süre öylece telefona baktıktan sonra vazgeçip çantayla telefonu alıp indi.
Arabayı kilitleyip, onların gittigi tarafa doğru yürüdü. Kızlar ileride durmuş kahkaha ile gülüyordu.
Selim, adımlarını daha da hızlandırıp yanlarına geldi...
~~~~~~•~~~~~~•
... Selim, pişmiş kelle gibi sırıtarak yanımıza geldi. Konuşmadan bana çantayı gösterdi.
Çantama uzanınca geri çekti. Bir adım attım ve "Versene!" dedim.
Selim, "Gel de aaalll!" deyip çantayı eliyle yukarı kaldırdı.
Gözlerimi kısıp, dudaklarımı yamultarak "Şaka mısın yaa, al bir yaz klişesi daha, boyumun kısalığından yararlanmaya çalışıyorsun ama yemezler ben yükseğe zıplayabiliyorum!" dedim ve çantaya uzandım.
Selim, kolunu daha da yukarıya kaldırdı. Sinirlenerek koluna asıldım ama uzanamayınca pes edip, "Seliiimm yaa, ver şunu!" dedim
"Hani zıplaya biliyorduuunn ne olduuu?"
dedi göz kırparak.
"İki buçuk metreye nasıl zıplayayım bee, ben Ronaldo muyum?"
"Ronaldo'nun rekorunu kıramazsın ama benim inadımı kırabilirsin." deyip yanağını gösterdi.
Elif'e dönüp, "Yürü yaa, zaten yorgundum, çanta taşıyacak halim bile yookk. Abinin de maşaallahı var. Seda'yı taşıyor, benim çantamı da taşısın ne var... Hilde, Doğan'a demiş kii, 'Ben sana bunu hiç yapmamıştım' bende hiç çantamı taşımadı dememiş olurum. Fena mı?" dedim ayrılacağıma emin bir şekilde...
Selim, çantamı Elif'e verip, "Tut şunu kız!" dedikten Sonra beni tutup kucağına almaya çalıştı. Kendimi ağırlaştırsam da Selim'e karşı koyamadım. Ve kendimi küçük çocuk gibi kucağında buluverdim
"Selim saçmalama indiirr!" diye bağırdım ama Selim, umursamadı.
"Elif çantayı ver, sende çırpınma düşersin. Ben seni de, her şeyini de bir ömür böyle taşımaya razıyım. Tamam mı?"
"Seliiimm! Sen deli misin yaa, indir benii, karşında çocuk yook, kıskanmışım da avutuyormuşsun gibi yapma lütfeenn!"
"Kıskanmadın mı?"
"Evet! Kıskanmadım!"
"Kıskanma zaten, gerçekten hiç kıskanılacak bir şeyi yok. Ben, en acınacak zavallı kendimi zannederdim o daha kötüymüş, yürümek istemiyor böyle rahatım diyor, ailesiyle ne yaşıyordu bilmiyorum ama bu durumuna şükrediyor sanki? Tanısan seversin, özünde iyi bir kız."
Beni yumuşatmaya çalışırken Elif araya girdi. "Aabii dramatize etme Allah aşkına yaa, her tarafı iyilik abidesi olsa ne yazar, ailesi kötü bir defa. Anasının babasının huyundan almıştır kesin."
Yaptığını yapmıştı artık, beni avuttuğunu zannetsin diye bir süre susmuştum ama artık bıraksın diye, "Yeter artık indir! Tamam!" dedim
"Sen Ronaldo'nun rekorunu kıramadın ama ben Naim Süleymanoğlunun rekorunu kırmak istiyorum. O yüzden indiremem GÜLÜÜÜMMM! Çırpınma rahat dur, sırtıma alırım yoksa!"
"Yaaa, herkes bize bakıyor!"
"Aa! Burada senden başka birileri de mi vaaarr, haniii? Ben görmüyorum. Çünkü ben senden başkasına miyop'um Gülüm!"
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.