İstanbul'a geleli üç ayı geçmiş ama hiç istediğim gibi gezememiştim.
Neredeyse dört ay önce yapayalnız oturduğum bu bankta, bu sefer dört kız arkadaşımla oturuyor, o gün yaşadığım olayı anlatıyordum.
Selim'in koşmasını, çelme takmamı, iki seksen yere düşmesini, kalkıp beni kovalamasını...
Hilde, "Mal mısın kızım? Madem yaptın bir halt neden kaçıyorsun. Otur oturduğun yerde!" deyince hâlâ nedenini anlamadığım şeyi söyledim.
"Ne bileyim yaa, O an korkudan ne yapacağımı bilemedim ki!"
"Haa, kaçmak daha iyi fikirdi. Hem de polisten!" dedi ve diğer kızlarla gülmeye başladı.
Etraftaki manzara eşliğinde fotoğraf çekindik. Ayasofya'yı ziyaret edip Gülhane'ye doğru yola devam ettik.
Gülhane parkını gezerken, iki üniformalı bir sivil polis arkamızdan yaklaştı. İçlerinden sivil olan, "Hanımlar bakar mısınız?" deyince hepimiz panik içinde geri döndük... Şaşırmıştık.
Sivil polis,
"Kimlikleri görelim lütfen!" dediğinde
Pelin, Filiz ve Özlem hemen çantadan kimlikleri çıkartmaya çalıştı ama Hilde,
"Ne sebeple acaba sorabilir miyim?" dedi
Hilde'nin kolundan tutup susması için sıkıyordum ama anlamıyordu.
Sivil polis, "Hakkınızda ihbar var o yüzden!" dedi
Hilde yine itiraz ederek,
"Ne ihbarıymış o?" deyince Doğan komiser bana bakarak, "Biraz sonra burada bir operasyona katılacağız. İhbara göre burada son operasyon bükücü varmış. Onu uzak tutmak için geldik. Sorun çıkartmayın ve kimlikleri çıkartın lütfen!" deyip göz kırptı.
Doğan komiserin, Hilde'ye çatmasının cezası bitmemişti.
"Polislik ciddi bir meslek, bu laçkalık size has olsa gerek!"
Doğan komiser birden ciddileşerek,
"Evet hanımefendi. Biz üzerimizde üniforma yerine buzdolabı taşıyoruz. Gülüp eğlenmek ve arkadaş gördüğünde espri yapmak, şakalaşmakta mesleğe aykırı!"
Sağındaki polislere bakıp,
"Merkeze gidip istifamızı çekelim beyler, gördünüz mü? Mesleği kötüye kullanıyormuşuz." dedikten sonra Hilde hariç hepimize, "Hoşça kalın" deyip yola devam etti.
Üç dört adım atınca bağırdım, "Komiserim, kim ihbar etti peki?"
Komiser döndü ve "İsmim Doğan," deyip elindeki tableti göstererek. "T.t.ye yakalanmışsın." dedikten sonra "Kendine iyi bak!" deyip baş selamı verdikten sonra yola devam etti.
Söylediği şeyi daha önce duymuştum ama hiç merak etmemiştim. Kızlara bakıp, "T.T. ne yaa?" diye sordum
Hilde, koluma girip, "Seninki seni gizli gizli takip ettirmiş, teknik takip, olay bu!" dedi
"Nasıl yani telefonuma çip mi takmış? Ama benim telefonu hiç almadı ki!" dedim, teknik takip sanki sadece çiple oluyor gibi.
Hilde, cahilliğimi söyleyerek, "Çipe gerek yok kızım. Polis istediği numarayı 7/24 takip ettirebilir!" deyince Filiz ile Pelin aynı anda,
"Ay çok romantik!" dedi ama Özlem ve Hilde aynı düşünmüyorlardı.
Özel hayata müdahale idi, ama benim yüzümdeki ifadenin güzelliğini bozmak ve beni etkilemek istemiyor gibiydiler.
Bense hâlâ Doğan'ın arkasından bakıyordum.
Doğan da bir yandan telefonla konuşuyor bir yandan da arkasına dönüp bana bakıyordu.
Filiz de fark etmiş gibi, "Ooohaaa! Onunla mı konuşuyor acabaaa?" dedi...
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
O günden sonra artık daha şen şakrak cıvıl cıvıl bir hal almıştım. Eskisi gibi telefona bakıp iç geçirmiyordum. Derslerim de daha iyiydi. Okul harici Hilde ve Filiz'den de yardım alıyordum.
Yarı yıl tatili belli olmuş, biletimi almıştım. Filiz ile birlikte yolculuk yapacaktık. Ben eve yakın yolda inecek, Filiz de kendi şehrine doğru devam edecekti.
Yemekhanede Filiz'le baş başa kaldım.
Yine telefona bakarken Filiz, "Aramak mı istiyorsun?" diye sordu.
"Ne diyeceğim ki?" deyip, dudaklarımı sağa yamulttum
Bahanemin olmadığını belirten bu sözümle, ne kadar çok aramak istediğimi de belli etmiştim.
"Bir düşünelim bakalım. Ne yazarsan hem seni alçaltmaz hem onu yüceltmez!" diyerek sesli düşünen Filiz'e, "Bilmeeem!" dedim
"Çalıştır saksıyı, hadi bakalım. Geçen Doğan komiseri gördüm desen?" diyerek ilk fikrini verince, "Bir hafta oldu neredeydin demez mi?" diye sordum
"Demez benceee!" deyip, Selim hakkında öngörüde bulunmuştu
"Ben gidiyorum, rahatça operasyon yapabilirsin yazayım!" dedim, bir saçma fikirde ben söyleyerek...
Birlikte önce bir kahkaha attık sonra Filiz, "Artık teknik takibe gerek yok! Bilecik'e gidiyorum de göz kırpma emojisi ile gönder. Ne diyorsun?" dedi.
"Aslında bir şey var!" dedim
"Ne?" deyince, "Biz ayrılırken bir vaka vardı. Katilini merak etmiştim!" dedim gerçekten de merak ettiğim için.
"E tamam işteee. Bahaneler hazır, ortaya karışık yaz bir şeyler." diyerek fikrimin mantıklı olduğunu söyleyince,b"Tamam." dedim ve telefonu aldım.
"Yirmi dört ocaktan, üç Şubata kadar şehir dışında olacağım, rahatlıkla operasyon yapabilirsiniz Selim komiserim." yazıp iki gülen emoji ile gönderdim.
O kadar heyecanlanmıştım ki, avuçlarım terlemişti. Telefonu masaya koyup avuçlarımın terini bacaklarıma sürterek kurutmaya başladım. Gözümü de telefondan alamıyordum. Mesaj gitmiş ama bir türlü görüldü atmıyordu.
Sinir olmaya başlamıştım.
On, on beş dakika bekledim.
Sabırsızlanıyordum.
Neden okumuyordu?..
Telefonu aldım ve mesajlara girip herkesten sil yaptım.
Filiz şaşırarak, "Neden sildin?.. Adam polis değil mi? Her an müsait olmayabilir. Ooofff Nurseli yaaa, mesaj orada gözükecek ama biliyorsun değil mi?" deyince, ani hareketime yine pişman oldum.
"Evet yaaa, ne yapayım bilemedim işte. OOOff yaa!" deyip, başımı masaya kapattım ve Of'layıp püf'lemeye başladım. Sildiğime de pişman olmuştum. Bir yandan da heyecandan bacaklarımı sallıyordum. İçimin kıpırtısının bedenime yansımasına mani olamıyordum.
Derken, telefonuma gelen mesajla fırladım.
Selim yazmıştı. "Ne o, gitmekten vaz mı geçtin? Neden sildin?"
Panikle elimi ağzıma kapatıp,
"Okumuuuuş!" dedim
Filiz, "ben demedim mi" edasıyla, "Aaalll!" dedi.
"Ne yazacağım şimdi yaaa!"
diye düşünürken tekrar mesaj geldi.
"Vazgeçmediysen söyle ona göre plan yapacağım!"
"Ne planı?" yazdım merakla
"Operasyon!"
"Katil arkadaşı mıymış?" dedim sanki kaç aydır sadece bunu merak etmişim gibi.
İki gülen emoji ile
"Hayır sevgilisiymiş!" Dedi.
Şok olmuş gibi, "Neee! Nasıl yaaa? Hani şehir dışındaydı?" yazdım, Gerçekten çok şaşırmıştım, detayları hemen öğrenmek istiyordum...
"Mobeseye yakalanmış, planlı cinayet yani."
"Neden öldürmüş peki?"
"Bizim şüpheli arkadaş vardı yaa, onunla aldatmışş!"
Ben ne yazacağımı düşünürken, Selim tekrar mesaj attı.
"Eeee?.."
"Ne eee?.." deyip bekledim,
"Ben demiştim!' demeyecek misin?"
"Hayır! Çünkü ben demiştimden nefret ederim!.. Ama istersen söylerim de sıkıntı değil!.. Söyliym mi?"
"Hayır söyleme!.." (dur emojisi ile)
"Evet sen söylemiştin!.."(El sıkma emojisi ile)
"Ben söylerim.(Alkış emojisiyle)
"Teşekkür ederim!"
"Neden teşekkür ettin anlamadım?"
"İki haftada olsa, başarılı operasyonlara imza attıracağın için."
Üzülerek, "Yaaa!.." yazdım (iki ağlayan emojiyle)
Filiz, benim hareketlerimi izlerken adeta çıldırıyor gibiydi.
Hilde, "Pişmiş kelle gibi sırıtan suratını da al hemen gelin buraya! Çabuk!" yazınca gizlice videomu çektiğini anladım.
Hemen kalkıp odaya gittik...
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
((4 ay önce Selim))
Nurseli'nin ardından eve gelen Selim, kimseye bir şey demeden odasına geçip hızlıca kapıyı kapattı.
Yavuz bey, Selim'deki değişimi anlamıyordu. Abisi de aşık olmuştu, onların da sorunları olmuştu ama bunu hiçbir zaman ailesine yansıtmamıştı.
Selim'in kapısının önüne geldi ve içeride bulunan hanımına seslendi. "Selma hanım, lütfen kendinize çeki düzen verin, bu evde yeni yeni adetler görmek istemiyorum. Şimdi odama gidip yatıyorum ve bir daha bu tarz bir olayla karşılaşmak istemiyorum."
Selim, kapıdaki bütün sözlerin kendisine söylendiğini biliyordu. Bu evde birine kızıldığında kibarca ikaz edilirdi. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.
Sabah kahvaltısı, Selim'in evden çıkma saatine göre ayarlandığı için Elif ve Selma Hanım kahvaltı hazırlıyordu.
Yavuz bey, ekmek almaya gitmiş Selim de yeni uyanmıştı. Mutfaktan gelen sesleri duydu, annesinin arkasından yaklaşıp yanaklarını öptü. "Kolay gelsin Sultanım! Ana kraliçem!"
Selma hanım, "Yürü be oradan pis çocuk, yüzünü yıka da gel!" dedi ve dirseğiyle Selim'in böğrüne vurdu.
Selim, dirsek yediği yeri ovalayarak, "Tamam burada bekle, hemen geliyorum!" deyip dudaklarıyla öpücük atarak geri geri mutfaktan çıktı.
Kapıda kardeşi içeri girmeyi bekliyordu. Onun da yanağından bir fıstık alıp banyoya girdi ve elini yüzünü yıkayıp çıktı.
Yavuz bey gelmiş, mutfak kapısında sıcak ekmekleri Elif'e veriyordu. Bu evin sabahları hiç değişmeyen manzarası bu olabilirdi. Ardından Selma Hanım çayları götürür abi yolda müdahale eder çaydanlıkları almaya çalışır ve çay servisi abiden olurdu.
Abisi evlendikten sonra bayrağı Selim devralmıştı. Mutfaktan annesinin çaydanlıkla çıkmasına fırsat vermeden mutfağa gitti. Çaydanlığı alıp masaya getirdi, akşamki halinden eser yoktu. Gayet şen şakrak etrafa gülücükler saçıyordu.
Selma hanım, "Uyumanın bedene iyi gelmesinin yanında, demek ki ruha da iyi geliyormuş." diye düşündü.
Selim, gece Doğan'la yazışmış içi rahat bir şekilde güzel bir uyku çekmişti. Bir de ailesinin içini rahatlatıp evden güzel bir şekilde çıkarsa operasyon başarılı olacaktı. "OPERASYOOOON!" dedi ve şapşik gibi güldü.
Masada meraklı gözlerle kendisine bakıldığını görünce sesli düşündüğünü fark edip toparlanmaya çalıştı, "Bir operasyonun detayını düşünüyordum da önemli bir şey değil yani!" derken başını sağa sola sağladı.
Elif, kinayeli bir ses tonuyla, "Güzel bir operasyon herhalde seni böyle gülümsettiğine göre!" Dedi
Kesin emniyetten diye düşündü, pası atmış gol beklemeye başlamıştı.
Abisinin, "Ben sana sorarım." bakışını biliyordu.
Selim, "Sen, bu sene de mi okulu kazanamayacaksın yaaa?" dedi. 'Sen kendine bak" der gibi.
Elif, "olay ne ara bana geldi yaa?." diye düşünürken, Selim, "Bak, senin yaşındakiler aldı başını gidiyor kaçıncı sınıfa geçtiler!" dedi.
Elif, ilk golü atmıştı,
"Kaçıncı sınıf abiciğim!" diye sordu.
Selim, çırpındıkça battığını görüp daha fazla uzatmamaya karar verdi. Kıvırarak,
"Ne bileyim, sınıf arkadaşlarını ara sor. Mezun olmadılarsa mezuniyet balolarına gidersin! Tebriğeee!" diyerek hızlı bir şekilde masadan kalktı. Arkadan Elif'in cevabını beklemeden dışarı çıktı.
Elif seslendi, "Kaç bakalım kaç elbet teslim olacaksın!"
İstediği kadar kaçsın acemi aşık abisini kıstırıp laf alacağını biliyordu. Bu günlük, şu an üniversite talebesi olduğunu, emniyetten olmadığı bilgisini almıştı.
Arkası yarın kitapları gibi yavaş yavaş tadını çıkarta çıkarta öğrenecekti.
Yüzündeki gülüşle içten içe nasıl zafer çığlığı attığı okunabiliyordu.
Selma Hanım, gözlerini belertip kendisine gelmesi için uyardı...
Selim arabaya bindiğinde diline bir şarkı dolandı.
Sen bir aysın ben kara gece
Gel derim gel derim gel derim
Bu can senin sersebil ettim
Al derim al derim al derim
Sorsan bağın yaresini de
Gül derim gül derim gül derim
Şerbet diye zehir de versen bal derim
-
Ben bozkırım sen yağmursun
Gel hadi gel hadi gel hadi
Kuru dalım bana da çiçek
Ol hadi ol hadi ol hadi
Ben ağlayım yeter ki sen gül
Gül hadi gül hadi gül hadi
Gitme sakın kal orda biraz kal derim
-
Kilim gibi ser beni yola
Ser beni ser beni ser beni
Garip çiğdem gibi de dağdan
Der beni der beni der beni
Bir keremden, köroğlundan
Sor beni sor beni sor beni
Anlatsınlar şu garibi bil derim
Emniyete kadar sürekli bu şarkıyı mırıldandı. Doğan, merkeze gelmiş, her zamanki gibi, iki poğaça ve meyve suyu kapıda Selim'i bekliyordu.
Selim arabadan indi,
"Sen bir aysın ben kara gece gel deeerimmm!.."
Sessizce arkadan yaklaşan Doğan, "Yürü be kardeşiiimm!" deyince Selim, Doğan'ı görmediği için ürktü.
Doğan, bunu fark edip, "Hoooppp kardeeeş! Orada dur bakalım! Bu kadar boşluk bizi ipe götürür haa! Etrafını görmüyorsun oğlum bu neee?." diyerek kızdı
Birlikte odalarına geldiler. Doğan masasına, Selim'de Doğan'ın karşısında ki sandalyeye oturdu.
Doğan, Selim'i akşam teselli etmiş, "Sabah konuşuruz iyice uyu, sabah ola hayrola." demişti.
Şimdi de hiçbir şey yok gibi höpürdete höpürdete meyve suyu içiyor, geviş getire getire poğaça yiyordu.
Sabırsızlıktan sabahı zor eden Selim, daha fazla dayanamadı, "Yeteeer!.." diye bağırırken bir eliyle masadaki poğaçaların olduğu poşeti bir eliyle de elindeki meyve suyunu aldı.
Pipet Doğan'ın ağzında kalmıştı,
"Bi dur abi yaa karnımı doyurayım!"
Selim de ne kadar sabırsız olduğunu gösteren bir bakış atınca, Doğan'ın teslim olmaktan başka şansı kalmamıştı. "Tamam, tamam! Anlat bakalım."
Selim bir an önce sonuca gelmek istiyordu, "Ne anlatayım, akşam anlattım ya!"
Doğan'ın planını merak ediyordu. Doğan, bir anda ciddileşerek öksürdükten sonra, "Bak kardeşim, öncelikle sen bu kızla ileriye dönük mü düşünüyorsun?" diye sordu
Selim: "Nasıl yani?"
Doğan: "Yani evlenmek mi istiyorsun?"
Selim: "Hayır yaa, ne alaka, yaniii belkii, düşünmedim, tanımıyorum ki. Tanımadan olmaz herhalde değil mi?"
Doğan: "Abiciğim, tanımak mı istiyorsun, o kolay."
Selim: "Oğlum kız görüşmek istemiyor nasıl tanıyacağım?"
Doğan, önceden hazırlıklı gibi sağındaki çekmeceyi açtı. Bir şapka çıkarttı ve masaya koydu. Kendi arabasının anahtarını uzatırken, "Gözlük de sende vardı zaten. Bir insanı tanımak için illa onunla görüşmek gerekmez ki! Abii, kız sana 'seni istemiyorum' dememiş. 'Dersime engel oluyorsun' demiş. Sen de uzak dur ama elini de hepten çekme! Hem tanımış olursun hemde ayrı kalmamış olursun. Bir zamanlar 'iki şeyi aynı anda götüremem' diye sen de üniversitede sevgili yapmadın yalan mı? O kadar ki kızlar sana teklif ediyordu. Kabul ettin mi? Belli ki kız da senin kafandanmış. Tencere kapak... Etrafta o kadar kız vardı neden bakmadın?"
Selim: "Yaa, benim o zamanlar durumum farklıydı biliyorsun."
Doğan: "Biliyorum abicim, o saçma muhabbeti! Ama sen 'başkasıyla evlenmek istiyorum' deseydin ailen de itiraz etmezdi değil mi? Tıpkı karşı tarafın itiraz etmediği gibi. Sen ve ben, kızları ikinci plana atmasaydık bu seviyeye zor gelirdik kabul et. Eee malûm, kız da o kadar çalışmış kazanmış, demek ki kendisini biliyor. Üzerine gitme sakın. Aynen dediğini yap. Bırak o arasın!"
Selim: "Hani hasta yaaa, sadece 'iyileştin mi' diye sorsam?"
Doğan: "Kardeşim takip ettiğinde onu da anlarsın."
Selim: "Hııımm!.. pekii, ne zaman nerede nasıl bileceğim,7/24 takip edemem değil mi?"
Doğan: "Orasını bana bırak, kızın numarayı ver bakayım."
Selim: "Ne! Aklından ne geçiyor oğlum?"
Doğan: "Ya sen kardeşine güven, bi bana bıraksana."
~~~~~~•~~~~~~ Selim, doğan'ın arabayı almış, kendi arabasını da Doğan'a vermişti.
Okul çıkış saatini öğrendiği için ilk bir hafta her gün uzaktan uzağa takip etti.
İkinci hafta acil çözmesi gereken olaylar olduğu için sadece iki gün takip edebilmişti...
~~~~~~•~~~~~~
Ayrılmalarının üzerinden bir ay geçmişti. Selim, son oturdukları kafeye gelmiş, iki dakika da olsa nasıl olduğunu görmek istemişti. Yol üzeri olduğu için hep buradan geçiyorlardı. Gelmelerine yakın kafeye girdi. Sokağı gören masaya oturup beklemeye başladı.
Çok geçmeden üç arkadaş kafenin önünde göründü. Nurseli, ani bir hareketle durmuş kafeye bakıyordu.
Selim, birden panik oldu. İçeri girecek zannetti ve elinde tepsiyle geçen garsonu kolundan tutup kendisine siper ederek tezgahın arkasına kadar gitti.
Orada gizlice Nurseli'yi izlemeye başladı, Nurseli içeri girecek gibi durmuyordu ama yerinden de kıpırdamıyor, öylece kafeye bakıyordu. İçeriye yöneldiğinde arkadaşı seslendi. Sese dönüp, geri çekildi ve yurda doğru ilerledi.
Selim, artık takip etmeyi bırakmış, onun hazır olduğunda arayacağı günü bekliyordu. Kendini oyalamak için eski dosyaları karıştırıyor, takipsizliğine yakın dosyaları tekrar inceliyordu. Belki zamanla bir durum gelişmiş olabilir diye düşünüyordu.
Bu durumu fark eden Ayhan amir, Selim'i odasına çağırdı. İyi olup olmadığını sordu.
Selim'in, "iyiyim amirim." cevabına karşılık, "Bak Selim, eskileri deşmek birimde veya kendinde kusur aramaktır. Sen gözden bir şey kaçtığını mı düşünüyorsun? Neden eski dosyaları açıyorsun?" dedi
Selim: "Bazı delilleri eksik olaylara tekrar bakıyorum amirim."
Ayhan amir: "Tamam yap, ama bunu, yeni dosyaları ihmal etmeden yap. Tozu, çamurlaşmadan kaldırmak daha kolaydır."
Selim: "Anladım amirim. Emredersiniz."
Ayhan amir: "Emretmiyorum oğlum. Büyüğün olarak uyarıyorum."
~~~~~~•~~~~~~
Bir yıl önceki bir dosyada kendisine anormal gelen şeyler vardı. Dosyayı tekrar açmak istedi ve Doğan komisere "Bunun üzerinde biraz duralım ama sadece ikimiz bilelim. Kafamı kurcalayan şeyler var." dedi.
İki ay delil toplamanın ardından sezgilerinde haklı çıkmıştı. Delil karartma vardı.
Ayhan amire gitti ve, "Amirim, onayınızla bu dosyayı tekrar açmak istiyorum." dedi
Ayhan amir: "Emin misin Selim?"
Selim: "Evet amirim eminim!"
Ayhan amir: "Tamam. Hadi bakalım kolay gelsin."
Dosyanın içine gömüldüğü bir gün telefonu çaldı. Arayan Doğan'dı. "Efendim kardeşim."
Doğan: "Neredesin abi."
Selim: "Merkezdeyim nerede olacağım?!."
Doğan: "Bil bakalım ben neredeyim?"
Selim: "Nerede olacaksın yaa, çocuklarla mekana gidecektin. Galericiyi sorgulayacaktınız."
Doğan: "Haaa, ona Sabah gittik, iflas etmiş.
Şehir dışına taşınmış. Esnaf bir yıldır haber yok dedi. Her şeyini satmış gitmiş. Bir yıldır da görmemişler!.."
Selim: "Bak seeen! O kadar işlek bir yerde iş yeri nasıl iflas etmiş acaba? Bir araştıralım bakalım, beyimiz nereye kapak atmış. Eee sen neredeydin?"
Doğan: "Yaa kardeşim izin vermiyosun kii söyleyeyim. Gülhanedeyim!"
Selim: "Gezdiğini mi haber veriyorsun oğlum? İşin bittiyse çık gel, oyalanma."
Doğan: "Oyy abi bir sus yaa! Arkamda da Nurseli şuan bana bakıyor. Bir dedirtmedin yaa!..
Alooo!..
Orada mısın?..
Selim!..
Doğan, ses gelmeyince, "Çekmiyor galiba?" deyip kapattı.
Doğan kapatmıştı ama Selim hâlâ telefonu kulağında tutuyordu. Bunu beklemediği için eli ayağı buz kesmişti... Konuşamadı... Öylece kalakaldı...
Pınar, odaya girip Selim'i öyle görünce telefonda konuşuyor zannedip dosyayı gösterdi ve usulca, "Buraya bırakıyorum." dedi
Selim ani bir hareketle kendine geldi ve "Ver!" deyip elini uzattı.
Pınar şaşırmıştı, "Telefon açık zannettim!"
Selim: "Yok!"
Selim'in yüzü bembeyaz olmuştu,
Pınar: "Selim komiserim iyi misiniz?"
Selim, "İyiyim Pınar, ne buldun?" diyerek konuyu başka yere getirdi...
~~~~~~•~~~~~~
Yorucu bir dört ayın sonunda nihayet dosyada sona gelinmişti. Rahat bir nefes aldı. Son bir baskınla şüphelileri gözaltına alacaklar ve içlerinden suçlu olanı bulup içeri atacaklardı. Bir hafta sonra ekip son bir toplantı yapıyordu.
Selim'in telefonunun ışığı yandı... Göz ucuyla ekranda Nurseli'nin mesajını okuyup, gülümsedi. Yapılacakların üzerinden kısa kısa özet geçip toplantıyı bitirirken, "Çıkabilirsiniz arkadaşlar! İyi akşamlar." dedi.
Ayhan amir bu olayda, Ahlak ve Kumar Büro ile ortak hareket etmişti. Kendi ekibinden Selim, ahlak ve kumar bürodan Furkan başkomiser ortak operasyon düzenleyecekti.
Toplantı bitip Selim telefonu almadan, Nurseli mesajı silmişti. Geç cevap verilmesine sinir olan ergen kızlar genelde böyle yapardı ama Nurseli neden böyle yapmıştı ki. Bir anlam veremedi.
Doğan iki çay getirip masaya bırakırken, "Ne diyor?" diye sordu.
Selim, "Kim? Nereden bildin?" diye sormadı bile. Çünkü yıllardır arkadaşı olan Doğan her halini ezberlemişti.
Selim, "Sildi!" dedi
Doğan: "Nurseli mi?"
Selim: "Yok ebesiii! Evet o, kim olacak başka."
Doğan: "Yaa ne bileyim kardeşim, o kadar zor olayları çözmek ve suçluyu anlamak, bu kızları çözüp anlamaktan daha kolay bence. En iyisi hepsinden uzak durmak. OOOOhhh mis. Kafa rahat."
Selim, bir yandan dinliyor, bir yandan da Nurseli'ye mesaj yazıyordu.
"Yarın bir operasyona çıkacağım, yurttan ya da okuldan başka bir yere gidecek misin?"
Nurseli, "Yaaa." Yazıp üç ağlayan emoji koyunca, onu üzmek istemedi.
Selim: "Tamam tamam üzülme, ama biraz ciddiyim. Zor bir operasyon olacak."
Nurseli: "Ne zaman biter peki?"
Selim: "Belli olmaz! Operasyon kısa sürsede gözaltılar sorgular geceyi emniyette geçirebilirim."
Nurseli, "Tamam. Dikkatli ol lütfen." diyerek merakını belli etmişti. Selim, dalgaya vurup: "Sen hala buradasın o yüzden ekstra dikkatli olacağımdan emin olabilirsin." (Gözlüklü emoji ile)
Nurseli: "Bitince haber ver! HEMEEEENNNN!"
Selim, Doğan'a dönüp, "Tam zamanında haaa!" dedi. Doğan, meraklı gözlerle bakınca:
"Annemlerden sonra rapor vereceğim biri daha oldu iyi mi?"
Doğan: "Ne bekliyordun oğlum. Bizim sevdiklerimizin imtihanı da bu."
Selim: "Operasyondan sonra olsaydı iyi olacaktı ama yaa."
Doğn: "Nasip kardeşim, bir şey olmayacak inşaallah. Hadi gidip biraz uyuyalım. Sabah işimiz zor!"
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Nurseli,
Selim, Operasyon ciddi olacak deyince korkmuştum bir kere. Beni rahatlatmaya çalışma çabaları boşunaydı.
Selim ne söylerse söylesin, ben hep operasyonla ilgili sorular soruyordum.
Bir polis ya da asker yakınının ne hissettiğini o an iliklerime kadar hissettim. İçimi bir korku sardı. Bütün gece uyuyamadım.
Filiz'le Hilde'ye bakıp duruyordum. İnternetten operasyonlar ne kadar sürer, nasıl olur, aşamaları nelerdir, gibi saçma şeylere bakıyordum. Güncel haberlere baktım. İstanbul son dakika haberleri. Gözümü telefondan ayıramıyordum.
İçimden, "Bugün okula gidemem." dedim.
Önce gidip Selim'i görecek sonra da vakit kalırsa okula öyle gidecektim. Sabahın beşinde yataktan kalktım ve uykum açılsın diye banyo yaptım.
Sonra da hazırlanıp kızlara, "Ben çıkıyorum, okulda görüşürüz." Notu yazıp masaya bıraktım. Alel acele yatağımı düzelttim eşyalarımı aldım ve çıktım.
Gün aydınlanmamış saat altı bile olmamıştı. İçim ürpere ürpere durağa yürüdüm. Birazda saçlarım kurumadığı için üşüyordum. "Herhalde ilk otobüse bineceğim." diye düşündüm.
Durağa gelip beklemeye başladım. Bir yandan da telefona bakıyordum. Yarım saatin ardından bir otobüs göründü. Beklemek beni çok sıkıyordu. Bir yere kadar otobüsle gidecek oradan aktarma yapacaktım.
Otobüse bindim, kartı basıp ilerlemeye başladım, Otobüste yedi sekiz kişi var, yoktu. Ön koltuklardan birine oturdum. Otobüs sıcak olduğu için artık üşümüyordum.
Telefon elimde dışarıyı seyrediyordum, uykulu ve endişeli gözlerle... Arada bir de göz ucuyla telefona bakıyordum. Yarım saat sonra telefonum çaldı. Arayan Hilde'ydi
Moralsiz bir şekilde açtım.
"Alo."
Hilde bağırarak: "NEREDESİN SEEENN!"
Ne söyleyeceğimi bilemeden: "Beeenn."
Hilde daha sakin bir şekilde: "Neredesin dedim?!."
Üzgün bir ifadeyle: "Onu görmeye gidiyorum!"
Bildiğine tasdik isterken: "Kimi Selim'i mi?"
"Evet Selim'i!" "başka kimi olacak" der gibi
Kızarak: "Kızım sen delirdin mi? Ne işin var orada?"
Yine üzgün bir ifadeyle, "Bugün operasyon var, merak ettim ne yapayım?.." deyince Hilde, "Hay Allah'ım yaa." dedi ve telefonu kapattı.
Hilde böyle şeylere çok anlam vermezdi. Bilmediği için onu da böyle kabul edip saygı duyuyorduk. Onun bize pek duymadığı türden.
İlk durağıma gelince otobüsten indim. Başka bir otobüse daha bindim. Selim'den hâlâ haber yoktu. Kırk beş dakika sonra nihayet emniyete gelmiştim. Caddede yavaş ve korkar adımlarla yürüyordum.
Binanın önü sakindi, etrafında dolaşmaya başladım. On dakika dolaşıp tekrar dönüyordum. Yukarı çıkıyor aşağı iniyor, göz hizası gelen camlardan içeriye bakıyordum. Ortalık hâlâ sakindi. "Biraz daha dolaşıp tekrar geleyim." diye yukarı doğru yürüyünce caddenin ilerisinde bir cami gördüm.
Kendimi oyalamak için avlusuna girip ismini ve tarihçesini okudum.
(MESİH ALİ PAŞA CAMİİ)
Bayanlar şadırvanına gidip, abdest aldıktan sonra caminin içine girdim.
Cami boştu. O yüzden bayanlar bölümüne geçmedim. Kıbleye döndüm ve elimi açtım. "Allah'ım, senden istediğim hayırlı haberi alana kadar buradan kalkmayacağım."
Ben ameliyattayken babamın yaptığını yapmıştım. Babam camide secdeye kapanmış, adak adamıştı. Söylediklerine göre benden haber alana kadar secdede kalmıştı. Hayırlı haberimi duyunca da kalkıp iki rekat Şükür namazı kılmıştı.
Şimdi sıra bendeydi. Sürekli yalvararak dua ediyordum.
~~~~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~
Bir gece önce
Selim, eve geç gelmiş, annesi her zamanki gibi onu camda bekliyordu.
İçeri girdi. Annesine şımararak yaklaşıp,
"Anneeemm, canıııımmm, Gülüüümmm, Sultanıııımmm, ana kraliçeeemmm. Sen daha yatmadın mı? oooyyy kıyamam sanaaa." deyince Selma Hanım, "Yarın operasyon var değil mi?" diye sordu.
Artık alışmıştı. Selim ne zaman böyle davransa sabah namazı evden çıkar Şafak operasyonuna giderdi.
"Anneeem, gözlerine kurban olduğuuum. Evet ufak bir operasyoncuk, öyle aman aman değil yaaa."
Selma Hanım sesi titreyerek, "Geçen seferkine de öyle demiştin." dedikten sonra dayanamayıp ağlamaya başladı.
Selim: "Anacığııımmm, yapma böyle ne olur. Üzme beniii."
Elif, odasında yatmış ama henüz uyumamıştı. Sesleri duyunca içeri gitmek üzere yataktan kalktı. Uzun yeleğini giyip kapıyı açtı. Holde, salona yakın yerde abisi ve annesi konuşuyordu.
Annesi ağlıyor, abisi sakinleştirmeye çalışıyordu.
Elif konuya hakim bir şekilde,
"Kaçtan kaça kadar abi!" dedi
Selim, sinirlenerek sitemli bir şekilde,
"Sen de mi kızım yaa, bari siz yapmayın.
Anneme moral verip teselli edeceğine yangına körükle gidiyorsun. Yaa, şehit olmaktan değil arkada sizi bu şekilde bırakacağım için korkuyorum. Sizin yüzünüzden her operasyonda çelik yelek giyiyorum yaaa, yeter yaaa daha ne yapayım." dedi
Elif'te gelip abisine sarılınca annesi daha çok ağlamaya başladı, "Allah'ıma emanet ol yavrum, canım yavrum, ayağına taş değmesin Gittiğin gibi gelirsin inşallah."
Hep beraber: "Amiiin."
Selim annesinin elinden, Elif'in başından öpüp banyoya gitti. âdet haline getirmişti. Her riskli operasyonda boy abdesti alıyordu. Sabah çok erken çıkacağı için bu seferkini akşamdan aldı. Yatağa yattı. Yine kafasından sabahki plan geçiyordu.
Sabaha doğru kalktı. Tekrar abdest aldı. Annesi ondan önce uyanmış, abdest alıp hacet namazını kılmış, duasını ediyordu.
Selim, yavaşça odaya girdi. Sessizce annesinin dizinin dibine oturup başını dizlerine koydu. İkisi de konuşmuyordu.
Bu sessizlik bir çok şeyi anlatıyor gibiydi. Selma hanımın gözünden akan yaş, Selim'in yüzüne damladı. Sonra da eliyle silip, oğlunun yanaklarını ve elinin içini öptü... Kokladı...
Selim de annesinin elini öptü. Yerinden kalkıp boynuna sarıldı. Hole çıktığında, babasını, kendisini beklerken buldu.
Yavuz bey, "Hazır mısın?" dedi
Selim: "Evet babacığım."
Yavuz bey: "Hadi o Zaman!"
Elif, kapıyı açtı, sessizce abisinin elini öpmeye çalıştı ama Selim izin vermeyip boynuna sarıldı. Yavuz bey ile birlikte evden çıktılar. Yavuz bey, Selim'le birlikte camiye kadar arabada gitmişti. Yavuz bey ve Selim indiler.
Selim, babasının yanına gidip elini öptü ve
"Hakkını helal et baba!" dedi
Yavuz bey: "Helal olsun oğluuumm! Allah'a emanet ol."
Yavuz bey, 'Allah'a emanet ol'un önemini çok iyi biliyordu. Bir seferinde Selim başka bir yerde kalmış ve babası onu o gün ne hikmetse Allah'a emanet edememişti.
O operasyonda da çatışma olmuş ve Selim yaralanmıştı. O günden sonra Selim'i evden uğurlamasa bile, her sabah; "Allah'ımm! Oğlumu, bugün de sana, senin himayene emanet ediyorum. Emaneti en iyi koruyup kollayan sensin, emanetimi bana sağ salim gönder!" diye dua etmeye başladı.
Selim, babasını camiye bırakıp devam etti. Saat 6'da herkes buluşma yerine gelmiş, son direktifler veriliyordu.
Selim ve Furkan birbirine bakıp herşey tamam bakışı yaptılar ve artık hazırlardı.
Selim, arkadaşlarına döndü
"Dikkatli olun! Yaralanan olursa acımam, döverim!" dedi
Polisler, "Emredersiniz başkomiserim!" dedi
Selim: "Haklarınızı helal edin!" dedi ve güneş doğmadan operasyon başladı.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.