"O gün, "Kendinde değil!" lafını daha iyi anladım ama ben o an neredeydim? Bir ayağı kırık, tripota yerleştirilmiş kamera gibi hissediyordum. Acıkmadım, susamadım. Hatta ameliyat için tahlil verilene kadar tuvalete bile gitmemişim.Hemşire elime şişeyi verdi ben buna ne yapacağım dedim. Onu bile unuttum!.."
..Acınacak halime iç çekip Hilde'ye baktım
"Hatırlıyor musun, sonra ne olmuştu?!" dedim.
"Evet, hatırlıyorum güldürme yine!"
Bir süre bende güldükten sonra devam ettim, "Hilde, Mert komiserin arkasından; sizin Doğan komiserinizin gelmişinin de geçmişinin de ta-..." derken, Selim, ağzımı kapatıp işaret parmağıyla sus yaptı.
Söylediklerini söylemeyeceğimden emin olunca elini çekti.
"Doğan abi, bu yaşına kadar duymadığı bütün küfürleri, hatta bundan sonrakileri de tek bir seferde duymuştur. Ebesinden, dedesine, okul hocasından, polis yapanlara, bakkalına, kasabına, kapıdaki çöpünü alan adama kadar sövdü. Bi görseniz, Filiz ağzını zor kapatıyordu. Dalak, ciğer, iç dış organlarda nasipsiz kalmadı tabi..."
Selim ve Elif'te gülüyordu.
"Yukarı çıktık ya, en komiği de orasıydı, elinde idrar kutusu, dedim, 'Aha açıp suratına dökecek!"
"İçimden geçmedi değil ha! Kadına lazım olmasaydı yapacaktım. O yüzden vazgeçtim!" diyen Hilde'ye Selim, şaşırarak, "Ne kutusu ne?" dedi yüzüde da midesi bulanıyor gibi şekil alırken.
Olayın birazını ben, birazını Hilde birazını da Filiz anlatmaya başladı. Herkes kendi hissettiğini anlatıyordu.
Selim bizi dinledikten sonra, gülerek. "Desenize en iyisi benmişim ya!" deyince hepimizin suratı birden asılmıştı, kızarak bakmaya başladık.
Elif, "Saçmalama abi ya!" deyip omuzuna vurdu...
~~~~~~•~~~~~~
Doğan, Selim'e olanları az çok anlatmış,
"Kızların aşağıda olduğunu bilmiyordum, bilsem almaz mıydım?" demişti. "Hastaneyi bildiklerini bile bilmiyordum, biz hastane gizli kalacak demiştik! Onlar nereden öğrenmişse öğrenmiş. Kapıdaki görevli de beni aramış ulaşamamış. Alp'de bilmediği için izin vermemiş, öyle kalmışlar." demişti.
Selim, bu kadar olabileceğini düşünemedi, Nurseli'nin tepkisine hak vermişti... Nurseli ne söylese yerden göğe kadar haklıydı... ~~~~~~•~~~~~~
...Sonra içeri girip hastanenin içini gezdik. Doktorları ziyaret ettik.
Benim doktorum Selim'le daha önce konuşmuştu. Selim, hastanedeyken doktora bilgi vermesi için ricada bulunmuş, doktor hanım da, "Hastamın son arzusu olan kişi beni görmek istemiş" diyerek odaya gelmişti.
Odaya girince doktor, Selim'e, "Sizleri görmek ne güzel, nasılsınız?" diye sorunca şaşırarak, "Siz tanışıyor musunuz?" dedim
+)"Evet burada görüşmüştük. Beyefendi senin durumunu sordu ben de bilgi verdim." deyince aslında Selim'in beni merak ettiğini öğrenmiş ve yaptığıma yine pişman olmuştum...
Hastaneden sonra, rotayı Selim oluşturdu, restorana gittik. O gün akşama kadar Selim ve ben çocuklar gibi sevinç içinde vakit geçirdik.
Akşam giriş saati dolmadan yurda geldik. Selim, "Yarın görüşürüz. Okuldan alırım sizi." deyip gaza basmıştı.
"Tamam!" deyip Arabanın peşinden bakarak, içimden, "Emri vakilerini bile seviyorum senin." dedim. Hilde, omuzuma dokunup, "Sırada ne var?" diye sordu... Elif'e el sallarken, "Abim!.." dedim "Selim abim!.."
Yurda girerken Filiz, "Selim'i sana Allah gönderdi vallaa, o buldurur abini merak etme." deyince, "Ben önce kendimi buldurayım sonra sıra ona da gelir." dedim.
Ailemle görüşmeye başlamadan abimi bulması konusunda kendisine ricada bulunamazdım.
Ayrıca daha da önemlisi gerçek kimliğimi söylemek varken..
~~~~~~•~~~~~~
... Elif, kızlar görüşünden kaybolana kadar el sallayıp sonra camı kapattı. Derin bir nefes çekip yaslanınca abisinin anlam veremediği yüz ifadesiyle karşılaştı.
"Ne?!"
"Ne ne?!"
"Neden öyle bakıyorsun?"
"Sence neden olabilir, bir tahminin var mı?"
"Hayır tabi ki!"
"Ne zamandır görüşüyorsunuz siz?"
"Ha! o mu?!"
"Ha!.. o!.." dedi (kız sesi ile dudaklarını yamultup)
"Oluyor biraz!"
"Ne kadar biraz?!"
"Aşağı yukarı..."
"Bırak aşağısını yukarısını! Ne zamandır?!"
"Yarı tatilden dönüşte!"
Selim, şok olmuştu. "Siz iki aydır arkadaş mısınız yani?!" dedi
"Tam o kadar demeyelim de bir, bir buçuk falan. İlk zamanlar çok sık görüşemedik."
"Sen evden ne diyerek çıkıyordun peki?"
"İlk zamanlar anneme, Hakan abime gidiyorum diyordum, sonra Nurseli'ye demeye başladım."
"Annem Nurseli'yi biliyor mu?" dedi şaşırarak
"Babam bile biliyor! Abimle Kaan zaten biliyordu. Bir kaç defa da Kaan'la görüştüler!"
Selim, direksiyona vurarak, "Ulan arkadaş kızdan bi ben mi ayrı kalmışım! Babamla annem nasıl öğrendi peki?!" dedi
"Aslında ilk babamla annem öğrenmiş. Babam, Nurseli'yi senin arabada görmüş, oradan biliyor.
Annemle ben de, Doğan abi bizi eve getirirken telefonda Hilde ile konuştuğunda öğrendik.
Nurseli seni görmeye gelmiş, senin yanında açlıktan bayılmış.
Doğan abi, "Orada arkadaşları var gidip çağırın." deyip Doktorla konuştu.
"Doktor bey inat etti. Yemek yediremiyoruz. İki gündür serumlarla ayakta duruyor." dedi.
Annemle biz zaten hayal meyal gördük ama Furkan komiserin tanıdığı zannettik.
Hatta kardeşinin odasında kaldığı için onun kardeşi zannettik. Ben de, koridorda Filiz'le dolaşırken gördüm. Nurseli'yi ilk gördüğümde iyi duruyordu. Ayağı neden sargılı diye merak ettim hemşireden öğrendim. Öyle işte!.."
"Nasıl başladınız peki?"
"Abi, Vallahi... ben aslında ilk tekrar seninle görüşsün diye yalvarmak için buluştum ama Nurseli, "Bizim olgunlaşmamız lazım, henüz ham armutuz" dedi!"
"Neymişiz?!" dedi yanlış duymuş gibi...
"Ham armut! Dağ armutu! Yani misal... Sonra dedim biz görüşebilir miyiz?! Sonuçta biz armut değildik. "Olur!" dedi. Öyle başladık!.."
Selim, ailesi bildiği için bir yandan içten içe seviniyor bir yandan da içerisinde bulunduğu durumdan dolayı, Nurseli'yle ileride ayrılmaktan korkuyordu...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Ertesi günü akşamı iple çekmiştim.
Derste beş dakika da bir saatte bakıyordum. Kendimi biliyordum işte, dakka bir gol bir olmuştu.
Ders biter bitmez koşar adım dışarı çıktığımda Selim, çoktan gelmiş gibiydi. Arabanın içinde dosyalara gömülmüş oturuyordu.
Sessizce arabanın arkasından dolandım. Selim'in cam açıktı. Dosyada her tarafı delik deşik bir adam resmi görünce çığlık attım.
Selim, irkilerek dosyayı yan koltuğa atıp kapıyı açtı. "Ne oldu?!" dedi panikle...
...Şoktan titriyordum. Midem bulanıyordu. Selim, hemen su verdi. Bir iki yudum aldıktan sonra dosyayı işaret ederek, "Sen buna nasıl dayanıyorsun?" dedim
Selim, sanki daha kötüsünü gördüm der gibi, "Ne var ki?!" dedi
"Bunun gerçeğini gördün mü?"
"Evet!"
"Nasıl yemek yiyebiliyorsun ya, iğrenç!"
Kızlar lafa sonradan geldi. Hilde, geldiklerini haber vermek için, "Neymiş o iğrenç olan şey?" dedi
"Resimde bir tane adam var!.. ööğğkk!"
Selim, belimden tuttu. "Tamam artık düşünme! Hadi geçin." deyip benimle koltuğa doğru ilerledi. Selim'in alışacağını düşünüp şikâyet ederken, ben alışmıştım.
Selim, sanki göreviymiş gibi bir defa bile bağlamadan hareket etmemişti. Hatta telefonda konuşurken bile, telefonu başıyla omuzları arasında sıkıştırıp o halde yine kemerimi takmıştı.
Koltuğa oturdum. Selim'in yarasına dokunarak, "Bu o dosyayla ilgili değil dimi?" dedim
Selim, kötü haber verir gibi bir yüz ifadesiyle, "O dosyayla ilgili ama biraz farklı. Çoğunu Furkan'a devrettim. Bizden çıktı. Bu adamın katilini de bulursak, tamamen kurtulacağız inşaallah, tamam mı gülüm! Ücreti alayım!" deyince yüzümü asarak cama doğru döndüm. Selim öptü, "Asma yüzünü!.." deyip
direksiyona oturdu.
Önce ortaya, "Bakın, bizlere ani hareket yapmaktan sakının, bizler refleks olarak silaha davranıyoruz!.. Allah korusun ters bir şey olur!.." dedikten sonra, kimse karşılık vermeden, "Aç mısınız?" diye sorunca, üçümüz aynı anda, "Yok!" dedik
Selim, cevaplara üzülmüş gibi teker teker yüzümüze bakarak, "Hepiniz mi toksunuz ya?!" dedi
Hilde, başını ortaya eğip, "Sen sevgilinle vakit geçireceksin diye yüz kilo olamayız, kusura bakma. Son yılıma da büte girmeden geçmek istiyorum!" deyince Selim, "İnşallah sorunsuz mezun olursun baldız, yoksa iki yıl işimiz var!" dedi
"Allah Allah! Ben olmasam ne olurdu bi düşünebilir misiniz komiser bey?!" dedi kelimeleri vurgulayarak imalı imalı...
Selim, teslim olmuş gibi ellerini kaldırdı,
"Aman baldız biz arayı bozmayalım! Ben de merkezde ruh gibi dolanmayayım sonra! Sen ne dersen o!" deyince arabada sessizlik oldu.
Demek ki Doğan abi, hâlâ düzelememişti.
Selim, Hilde'ye göz kırptı. Hilde ise dikiz aynasının kadrajından çıkmak için kapıya yapıştı.
Selim'in söylediğine göre, ne kadar ısrar etse de Doğan'ın ağzından laf alamamıştı. Hilde, Doğan'a karşılık vermiş miydi? Ser verip sır vermiyor, lafı değiştiriyordu.
İki gün arayla Selim gelip bizi okuldan alıp yurda bırakıyordu. Hafta sonu içinde anlaşmıştık. Hilde ve Filiz çalıştığı için gelemeyecekti.
... Doğan abi, onların yerine katılacaktı. Elif, gülerek, "Resmen çocukları paylaşma gibi oldu haa! Bir hafta biriyle bir hafta diğeriyle vakit geçiriyorsunuz." deyince Selim, bana bakıp, "Sizin cephede durumlar nasıl?" diye sordu
"Berbat!" dedim. "Ben hiç bu kadar inatçı, kinci birini görmedim ya! odada "doğmak" fiilini bile kullanamaz olduk! "Doğ" dedik mi kızacak diye kelimeyi değiştirdik. Güneş doğuyor yerine yükseliyor! diyeceğiz o derece yani! Bir yandanda hak veriyoruz, Filiz söyledi, ilk öpücüğüymüş, boşa gitmiş gibi bir şey olmuş yani?" dediğimde, Selim: hem şaşırıp hem sevinerek, "Üzülmesin, bizim oğlanın da ilk, zaten acemi olduğu için bodoslama daldı. Birde herkesin içinde olduğu için pişmanlık duyuyor."
Elif üzülmüş gibi, "Desenize armut oluşmadan daldan düşmüş!" deyince derin bir "Of!" Çektim,
"Kızın iç dünyasını çözsek işimiz kolay da! Anlamıyoruz ki ne düşünüyor!"
Selim, tasdikledi, "Aynen! Tencere kapak!Doğan da öyle. Hafta sonu gel diyorum kılı kırk yarıyor! Kızlar gelmiyor, Nurseli de tek gelmek istemiyor, buluşma iptal o zaman dedim de, 'Tamam tamam sırf senin için geleceğim' dedi, bende yedim sanki ama ben kardeşimi biliyorsam kesinlikle aşık!"
E)"Belki Hilde de onu bekliyordur. Bir gelse konuşsa belli etse!"
Selim, öpüşmeyi ima eder gibi, "Belli etmedi mi sence?!" deyince bende "O başka!.. Bence!.. Yani o sayılmaz!.." dedim
Selim, arkadaşını savunarak,
"Karşılığını almadıysa nasıl gelsin?.." dedi
Hilde bize söylemediği için, "Vermemiş mi?" dedim merakla
"Bilmiyorum ki! Anlatmıyor."
"Ama bak! Hilde'nin orada, o kadar kalması bile mucize ve karşılık vermiş demek! Normalde tokatı patlatırdı!" dediğimde Elif, beni tasdikleyerek, "Kesinlikle katılıyorum. Şu iki ayda tanıdığım Hilde suratına yumruğu geçirirdi." dedi
Buluşacağımız yere Doğan abi daha önce gelmişti. Bizi görünce ayağa kalktı.
Masaya yaklaşıp, "Abi ya! Neredesin özletiyorsun!" deyince, sinirli sinirli, "Sevgiline Sor! Kaç yıl önceki dosyayı deşti, pisiyle biz uğraşıyoruz!" deyip başıyla Selim'i gösterdi. Selim susması için öksürdü...
"Nasıl ya?!" deyip sinirle soru karışık Selim'e döndüm, "Hani Furkan komsere devretmiştiniz?.." dedim sanki Selim'in ki candı da Furkan'ın ki başka bir şeydi...
D: "Sorma! O ekip daha fena! Organizeyle birlik oldular. Uyuşturucu var! Kadın ticareti var! Kaçak alkol, sigara, mülteci ne ararsan var!"
Birimleri detaylı bilmediğim için, "Alp abiyle mi oldular?" diye sordum
Selim, "Alp, asayiş büroda canım, onunla çoğunluk biz ortak çalışıyoruz!" dedi
"İyi de bu kadar suç varmış da neden dosya kapanmış?" diye sordum bundan sonrasından korkarak...
Doğan abi, "Usulüne uygun raporlarla kandırmışlardır yada onunla ilgilenen komiseri tehdit etmişlerdir!" deyince, "Furkan komiser tehdit almıyor mu?" dedim yine üzgün ve merak dolu gözlerle...
D: "Alıyordur almaz mı?! Ama bu inat bir,
Furkan iki!.. Ölürler de tehdide papuç bırakmazlar!" Selim, öksürükten anlamayan Doğan'a bağırınca, konuşması yarıda kaldı, "KARDEŞİM! SUSAR MISIN ARTIK?!."
...Ben artık bi ayrılığa daha dayanamam diye düşünüp ağlamaya başladım. Elif de morali bozulmuş gibi, "Ülkenin tek doğrusu siz misiniz abi!" dedi.
Selim, kızarak, "KIZIM SAÇMALAMA! O SUSSUN, BEN SUSAYIM. HAYDUTLAR SARSIN ÜLKEYİ! TÖVBE YA RABBİM YA! bir Selim gider bin Selim gelir güzelim. Bu iş böyledir. Aman bana bir şey olmasın diye korkup saklanırsam, sevdiklerimin yüzüne bakamam, ileride de canları yanar!" deyince, "Böyle de yanıyoruz ama!" dedim
Selim ısrarla, "Bu gurur yanması gülüm! Utanç yanmasından iyidir." diyerek yaptığını savunuyordu. "Neyse konuyu değiştirelim mi artık?!" dedikten sonra garsonu çağırıp yemek siparişini verdi.
Yemekler, ben ve Elif'in iştahsızlığından dolayı tatsız yenmişti. Doğan abi ile memleketi hakkında konuşup biraz daha sohbet ettikten sonra ayrıldık...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
O hafta sonu Selim, bir yere uğrayacağı için Elif'i yanına almamıştı. Kızlar da çalışıyordu. Selim ve ben ilk defa yalnız vakit geçirecektik...
Selim kapıda beklerken arabadan inip telefonundan bir şeyler yapıyordu. Yanına gelene kadar beni farketmedi.
Telefona eğilerek, "Hayırdır kime yazıyorsun?" dediğimde yazı okunmayacak şekilde ekranı kapatıp, "Bak bakalım kime?" dedi
Ekranda, "Mert" yazıyordu. "Ha!" dedim elimle yine Mert'in yaptığını yaparak. *(Ben mesaji merak etsemde okumazdım ama kesin operasyonla ilgiliydi ve bilmemi istemiyordu. O an bi kızla mesajlaşsa daha fazla mı üzülürdüm bilmiyorum ama şuan bütün modum düşmüştü...)
~~~~~~•~~~~~~
Selim, Mert'e anlatmıştı ama Mert hareketi hatırlamıyordu...
Selim, Nurseli'yi üzmek istemediği için: Dosyayı Furkan'a devretse de hepten elini çekmek istemiyordu. O yüzden Mert'i, Furkan'ın ekibine geçirmişti.
~~~~~~•~~~~~~
... "E?! Gülüm nereye gidelim?"
*(Selim neredeyse hiç Nurseli demiyordu. En çok gülüm ve canım diyordu. Neden gülüm diyorsun dediğimde "İlk gün kokunu güle benzettim o yüzden!" demişti.)*
"Hava çok güzel, acaba zamanında verilen sözümü yapsanız beyefendi!" dediğimde duraksayıp kısa bir error verince, "Unutmuşsun!" dedim üzülmüş gibi.
"Biraz yardıma ihtiyacım var sadece. Unutmuş olamam!" derken güvendiği hafızasına kopya istiyordu.
"Havalar kötüyken söz verdiğin bir-..."
Daha sözüm bitmeden beyimiz B12'sinin ne seviyede olduğunu gösterir gibi hareket etti.
"Anlaşılmıştır efendim! Rota kız kulesi!.."
...Tekne ile kız kulesine geldik. Biraz oturduktan sonra, "Karşıdan izlemesi daha zevkliymiş ya!" dedim
"Değil mi?! Peki, seni hem izlemesi hem de orada olması zevkli bir yere götüreyim mi?"
"Oluuur! Gidelim." dedim gözlerimdeki heyecanı sesimle de belli ederek.
"Hadi o zaman!" deyip kalktık ve yine geldiğimiz gibi karşıya geçtik...
Her zaman ki gibi koltuğa oturdum, Selim de kemeri taktı. Bende cama döndüm öpmesini beklemeye başladım ama Selim öpmüyordu...
Neden öpmüyor diye dönünce Selim'le göz göze geldim. "Kemer takmaya zam geldi küçük hanım! Bu sefer öpücük yeni tarifeden olacak!" deyip dudağımdan öptü.
İlk defa yaşadığım bu şeyin ne olduğunu biliyordum ama nasıl karşılık verileceğini bilmediğim için afallamıştım, hâlâ acemi aşıktım.
Selim, geri çekilip kapıyı kapattı.
Direksiyona oturup arabayı çalıştırdı.
Çok utanmıştım... Sürekli dudağımı ısırıyordum... O yumuşak sıcaklık kaybolsun istemiyordum...
Selim, gayet sakin bir şekilde,
"Karşılık vermemek böyle oluyor gülüm!" dedi.
Kala kalmıştım, "Ne yani ben karşılık vermedim mi?" dedim, halbuki yanağımı öptüğünde kendimi geri çekmiştim. Hatırlıyor olmalıydı.
"Hayır gülüm vermedin!"
"Ben doğduğumda yürüyemiyor muşum! Annem babam bir yılda öğretmiş!" diyerek bu şeyin ilk defa olduğunu kasdettim
Selim, gülümseyerek, "Hadi ya! Bir yıl da ancak öğrenirim diyorsun yani? Öyle olsun bakalım!" dedi.
"E! Rotamız neresi?" diye sorunca
Selim, başını omuzuma koydu. Eliyle, sol kolumu tutup kaldırdı. Karşıyı işaret ederek, "İşte oraya gidiyoruz!" deyince, çocuklar gibi alkışlayarak, "Galata kulesi!" dedim...
Birlikte, Galata kulesine çıktık...
"Of! Buradan manzara mükemmel ötesi!" diyerek şaşkınlığımı ve hayranlığımı belli ettim.
Galata'yı turladık, her yerinden, "Burası da çok güzel! Ay burası da! İnanmıyorum burası da!" diyordum. Hezarfen Ahmet Çelebinin atladığı yerde durup karşıyı izledik
"Mübarek ganadına gurban, nasıl uçtun buradan!" dedim
Manzaranın muhteşemliğine dayanamayıp, "Buradan gitmeyelim!" dedim
Biraz aşağı baktım sonra korkup geri çekildim. Sırtım Selim'in göğsüne değince durdum. Selim de kollarımdan tutup sarıldı, "Korkma! Ben hep burada olacağım!" dedi
"Seliiiimm?"
"He gülüm?"
"Kalbimin atışını hissediyor musun?"
Biraz, dinledikten sonra,
"Hissediyorum gülüm!"
"Sana bir söz vereceğim!"
"Ne sözü?"
"Sen beni bırakmadıkça, asla senden ayrılmayacağım!"
"Güzel! Evlenme teklifinden yırttık desene!" deyince dirseğimle karnına vurup, "Ya! Mızıkçılık yok! Hem teklifin güzelliği, düğün sürecini kısaltacak unutma!" dedim
"Ne diyorsun! Ne kadar kısaltır mesela, iki yıl kadar olabilir mi?"
"Aynen öyle! Okulun son senesine çekebilirim!.."
...Sonra aşağı indik. Titremeye başladım. Selim, yine arabanın kapısını açtı. İşaret ederek, "Geç bakalım!" dedi
Ayağımı sürüyerek minik minik hareketlerle arabaya binerken, hızlı hızlı nefes alıyordum. Selim kemeri taktı. Yutkundu, gözlerimi kısarak kendimi sıkıyordum. Selim, yine kıpırdamıyor, öpmüyordu.
Herhalde kendimi sıkarken ki komik hâlimi izliyordu. Selim öpmeden, elimle Selim'in yüzünü tutup alt dudağından öptüm ve hemen geri çekildim.
"Tarifeye tekrar zam gelmeden gidelim mi?"
"Fazla verdiniz küçük hanım üstünü vereyim!" dedi ve oda tekrar beni öptü. O dudağını çektikten sonra dudaklarımı yaladım.
"Sizde öğrenci indirimi yok mu acaba?" deyince Selim, "Bir dakika!" diyerek kapıyı kapattıktan sonra koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. "Aslında aylık abonman var! Size en uygun onu tavsiye edebilirim!"
"Şartları öğreneyim de uygunsa ondan aa-.." derken Selim'in telefonu çaldı.
arayan Mert'ti.
"Efendim Mert. Yoldayım. Tamam, sen neredesin. Galata'dan çıktık biz de. Seni alayım (bana göz kırparak) Nurseli'yi bırakıp devam ederiz! Tamam yarım saate oradayım, çık deyince çıkarsın."
Telefonu kapatıp devam etti, "Aferin zekiymişsin! Çabuk öğrendin!" dedi
Benim aklım telefona gitmişti. Selim ise benim dikkatimi kendinde tutmaya çalışıyordu.
"Ne anlamadım! Ha! Evet öyleyimdir..."
...Yarım saat sonra Mert'i evinin yakınından aldık. Mert, orta tarafa oturup, "M.Merhaba Nurseli ben Mert!" deyince sesinin titremesinden çekindiğini anladım, o yüzden bende yıllardır tanışıyormuşuz gibi espiri yaptım
"Merhaba, Mert komiserim!.. O gün sizin arkanızdan düşündüklerimden dolayı kaç yıl yerim!"
M:"Fiiliyata dökmediklerimizden sorumlu değiliz! Merak etme!" dedi gülümseyerek
Selim'e bakarak, "O zaman Hilde yandı desene! Ömrü hapiste geçecek!" dedim
Mert, Hilde'nin küfürlerini duymuştu,
"Evet maalesef ama Doğan komiserim davacı değil galiba?" dedi küfür kime edilirse onu ilgilendirir der gibi
"Sağolsun değil!" diyerek Selim'e göz kırptım.
Mert, benim rahat halimden dolayı kendisi de mahçup tavrını bi kenara bırakmıştı.
"Nurseli bilseydim kesinlikle orada öyle davranmazdım! Özür dilerim!"
"Sağlık olsun! Üzülme lütfen. Artık yapacak bir şey yok. Özre de gerek yok." dedim.
Beni içeri almayan kapıdaki polisler hariç herkes özür dilemişti, Ayhan Amir bile...Sonradan öğrendiğim kadarıyla birimdekilere nazikçe benim son olmam konusunda uyarıda bulunmuştu.
M: "Bir şey sorabilir miyim?!"
"Tabii!"
M)"Ben o gün bi hareket yapmışım."
Hemen gösterdikten sonra, "Bir de o gün başın mı ağrıyordu? Sürekli
Böyle yapıyordun!" diyerek üç parmağımı şakarda başlayıp ortada buluşturarak paralel olarak ileri geri hareket ettirip gösterdiğimde Mert, şaşırarak, "Evet! Yorgunluktan başım çatlıyordu ama sen nasıl bu kadar net hatırlıyorsun?!" dedi
"Bilmiyorum" der gibi kollarımı açtım...
Yurda geldik. "Görüşürüz!" deyip indim.
Mert'te ön koltuğa oturmak için benimle indi,
"Kendine iyi bak yenge! Görüşürüz!" deyince, "Sen de!" dedim.
... Onların gitmesini izledikten sonra gülerek içeri geçtim. Heyecandan kalbim duracak gibiydi. Odaya girdim. Gözlerim Filiz'i arıyordu.
Hilde'ye, "Filiz nerede?!" diye sordum. Arkamdan, Filiz tuvaletten çıkınca apar topar tekrar tuvalete geri götürdüm.
Filiz, afallayarak, "Ya ne oluyor?!" dedi
Kısık sesle, "Sana bir şey söyleyeceğim!"
derken Hilde arkadan geldi, kapıya elini dayayarak, "Ne oluyor, öpüştüğünü bana neden söylemiyorsun?" dedi.
Filiz çığlık atarak, "Ne? Nasıl? İnanmıyorum! Anlat çabuk!" derken ben Hilde'ye, "Nasıl anladı acaba" der gibi bakmıştım.
"Suratın kıpkırmızı olmuş!.. Bu halini kim görse anlar..." dedi sormuşum gibi.
Ellerimi, yüzüme kapatıp kısa kısa dokunuşlarla sıcaklığı kontrol ederek,
"Mert de anladı mı acaba?" dedim utanarak.
Hilde, aynı sert tavırla, "Neden söylemiyorsun? Soruma cevap ver, konuyu değiştirme!" deyince mahçup bir ifadeyle, "Yani ne bileyim, istemezsin diye!" derken başımı yere eğdim.
"Neden istemiyeyim kızım! Arkadaşımın acısı ile üzülüyorken, neden sevinci ile mutlu olmayayım!" dedi yengelerin bir tanesi...
"Hani sen!.. Doğan abi!.. Öyle işte ya!.." diyerek anlamsız bir şekilde anlatmaya çalıştım.
"Ne olmuş benle, Doğan abine?" derken bilmiyormuşuz gibiydi
"Seni öpmesinden dolayı!.."
"O komiserle benim aramda, onu neden karıştırıyorsun ki?"
Hilde, ilk defa bununla ilgili konuşmuştu. Durmasına izin vermemeliydim. "Seni zorlaması moralini bozmuştur, kızgınsındır diye!.."
"Beni zorladığını nereden çıkarttın?"
"Karşılık vermedin öyle kaldın ya!.."
"Karşılık vermediğimi nereden biliyorsun?"
Filiz'le aynı anda " VERDİN Mİ?!" diye bağırınca kızarak, "Bağırmayın! Evet verdim! Neden vermeyeyim?" dedi ne var bunda der gibi.
"İyi de sevgili olmadınız!" dedim her şey tam bi o eksik kalmış gibi.
"Her öpüşen sevgili olmak zorunda mı?"
"Ama birbirini seven öpüşür!"
"Demek ki biz o kadar seviyormuşuz! O kadar öpüşmüşüz! Oldu mu? Sorularınız bittiyse çıkalım artık şu tuvaletten!.." deyip içeri gitti. Bende heyecanlı heyecanlı olanları anlattım...
~~~~•~~~~~~•(◍•ᴗ•◍)❤•~~~~~~•~~~~
... Yıl sonu yaklaşırken, emniyette polis gecesi yapılacak Selim'le Furkan ödül alacaktı. Selim, ısrarla benim de gelmemi istiyordu...
"Sen de gelir misin?" dediğindeki hâli, alışverişte annesine istediğini aldırmak isteyen çokluklar gibiydi...
Yalvaran gözlerle bakarken, "Hilde'yi ikna edemem ki, Filiz de onu yalnız bırakmaz. Ben de tek başıma rahat edemem! Bensiz gideceksin maalesef!" dedim...
"Ya yapma! Hilde'yle bir de ben konuşayım. Belki beni kırmaz, gelmeyi kabul eder!" dedi. Hilde'ydi bu, ana baba dinlemez ki mübarek, seni mi kabul edecek der gibi baktım...
~~~~~~•~~~~~~
... Selim, yurdun önünde Hilde'ye adeta yalvarıyordu.
"Hilde! Baldızların en tatlısı, en güzeli, en iyisi, en! en! en!.."
Hilde, burnundan soluyarak, "Selim kes yağcılık yapmayı, hiç sevmem!" dedi
Selim içinden, "Doğan'lar ölmez şekil değiştirir" diyordu ama şuan Hilde'ye muhtaçtı.
"Hah! İşte bende bunu söyleyecektim!"
"Ne istiyorsun?"
"Hilde! Merkezde ödül gecesi ve eğlence düzenlenecek. Lütfen sen de gel!"
"Bana ne eğlenceden Selim, al sevgilini git!"
"Ama sen gelmezsen gelmiyor "tek gitmek istemiyorum" diyor. Gelmezsen yine vurulayım. Ölümü gör."
Selim, O kadar ısrar etti ki, Hilde dayanamayıp, "Bir gün biriyle evlenirsem ısrar etmeyen biriyle evleneceğim. Sen çok gıcıksın. Tamam!" dedi.
Selim, hâlâ yalvarıyordu.
"Lütfen! Lütfen!"
Hilde, sinirlenerek, "Ya tamam dedik ya! Ne uğraşıyorsun daha!" demişti.
Selim, inanamıyordu,
"Ne?! Sen bana tamam mı dedin?!"
"Yok, şuradan geçen martıya söyledim! Tabii ki sana söyledim!" dedi şapşallığına gülerek,
Selim, rahatlamış gibi nefes verip "Oh be! Baldız dile benden ne dilersen." dedi
Hilde, "Bir daha böyle yalvarma başka bir şey istemiyorum!" deyip vedalaştıktan sonra yurda girdi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Selim, ne kadar ısrar etse de alışverişe kızlarla çıkmıştım... Alışverişleri yapmış, yurda dönüyorduk... Otobüs çok kalabalık olmamasına rağmen bir adam arkadan bana çarpıp, "Pardon!.." dedi.
Sinir olmuştuk. Arkamda Filiz'in sırt çantası vardı. Bana değmeği için, "Önemli değil!" dedim ve biraz daha cama yaklaşıp o adamdan uzaklaştım.
... Yurda geldiğimizde çok yorulmuştuk. Hepimiz sırayla duş alıp yattık, ben uykum gelene kadar Selim'le konuştum.
"E! Gülüm yarın nereye gidiyoruz?"
"Çok yoruldum, yarın full yatmak istiyorum!"
"Pazartesi okul çıkışı olsa olmaz mı?"
Çok özledim ya!"
"Bende... Tamam pazartesi görüşürüz!"
"Hadi öptüm!"
"Ben de!"
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Pazartesi sabah bile iki gün önceki yorgunluğumuz devam ediyordu. Selim, erkenden yurda gelmiş kapıda bizi bekliyordu.
Şaşırarak yanına yürüdük.
"Sen hani çıkışta gelecektin?!"
"Dayanamadım ne yapayım, Uykum kaçtı, bende boş boş yatakta yatmaktansa, buraya geleyim gülümün kokusuyla güne başlayayım dedim!"
Filiz, midesi bulanıyor gibi bakarak,
"Selim! İğrenç ötesi birisin!" deyince Selim, "Neden baldız!" dedi şaşırmış gibi...
"On erkeğin romantizmini sadece kendine alıp gelmişsin. Diğerlerine bırakmamışsın!"
Filiz'in hakaretle başlayan iltifatına içi rahatladıktan sonra, "Yok baldız babamızdan ne görüyorsak o valla!" diyerek bu hâlinin müsebbibinin genler olduğunu söyledi.
"Sen kaç kardeştin ya?! Babanın geninden başka alan var mı?"
"Varda, senden geç gelmiş farkeder mii?"
"Hiç farketmez!"
Hilde ikili arasına girip, "Saçma sapan konuşma be yürü hadi!" deyip Filiz'i arabaya itekledi.
... Selim, beni yalnızken dudaklarımdan, biri varken yanağımdan öpüyordu. Bazen kızlar, "Hadi biz bakmıyoruz." deyip gözlerini kapatıyordu.
Arabaya bindik, Selim yine kemerimi taktı. Hilde, camdan dışarıyı söyleyip,
"A! Şuna bak Filiz!" deyince bende baktım
Filiz'de kendi camından dışarı bakıp, "Gördüm gördüm!" deyip Selim'e, "Biz bakmıyoruz! işareti veriyorlardı.
Bu sefer izin vermedim, Selim de yanak ve dudağımın arasındaki boşluğu öpüp, "Bu emeğe saygı için, kızlar o kadar uğraştı." dedi.
...Selim, okul çıkışı gelmediği için kızlarla direk yurda gelip, ders çalışmıştık. Ertesi sabah Filiz sırt çantasını alıp çıkmıştı... Otobüse bindik, kartları basıp ilerledik.
Hilde ve ben yan yana, Filiz ise arkamızdaki koltuğa oturmuştu...
~~~~~~•~~~~~~ Filiz, kartı koymak için çantayı açtığında bir zarf gördü, sesli bir şekilde, "Bu ne be?!" dedi
İçini açtığında bilgisayar yazısıyla,
"SERMAYEMİZ BİTTİ. SERMAYE OLMAYA HAZIRLAN." yazıyordu.
"NE SERMAYESİ YAA!" deyince
Hilde, geriye dönüp, "Ne diyorsun ya?!" dedi
F: "Ne bileyim, biri çantama bir şey koymuş!"
H: "Ne yazıyor?"
F: "Sermaye bitti sermaye almaya hazırlan!"
H: "Ver bakayım! Allah Allah ama burada olmaya yazıyor!"
F: "Yanlış yazıldı herhalde! Sermaye ben olmayacağıma göre!.."
~~~~~~•~~~~~~
... Bir yandan telefonda Selim ile konuşuyor bir yandan da Hilde'nin elindeki nota bakıyordum. Hilde'ye bakıp kaş göz işaretiyle, "Bu ne?" der gibi baktım.
Hilde, dudakları ile bilmem işareti yapıp, kağıdı Filiz'e verdi, "Al koy sonra bakarız!" dedi
Filiz, kağıdı buruşturup tekrar çantasına koydu.
S: "Gülüm sustun?!"
"Buradayım, bir kağıt vardı da ona baktım?!"
"Ne kağıdı?"
"Filiz'e not yazmışlar!"
"Ha tamam! E? Cevap vermedin!"
"Zahmet olmasaydı ya!"
"Ne zahmeti gülüm, ben sizi öyle süslü püslü taksilere bindirir miyim hiç?"
"Peki tamam!" Telefonu kapatınca, Hilde'ye baktım. Hilde, telefonu işaret ederek, "Ne diyor seninki!" dedi
"Bizi almaya gelecekmiş!" dediğimde sanki Selim'i tanımamış gibi "Taksiyle giderdik, o kadar yol gelecek." deyince "Söyledim ama Selim'i biliyorsun." dedim.
"Sayende biliyoruz!" dedi gözlerini devirerek.
"Elindeki kağıt neydi?"
"Bilmiyorum ki, Filiz'in çantasından çıktı."
Durağa yaklaştığımız için konu kapanmıştı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
Filiz'le sabah erkenden uyandık... Akşama doğru Selim, bizi almaya gelecekti.
Hilde'nin niyeti ise, sırayla öğlene kadar uyuyup sonra kalkıp duş alıp, kahvaltı yapıp üzerini giyip saçını tarayıp çıkmaktı.
Biz ise günler öncesinden plan yapmış, kuaförde randevu almıştık. Benim saçlarım kısa olduğu için kaynak yaptırmak istemiştim.
Selim, kuaförden yürümeyelim diye araba göndermişti. Yurda gelip elbiselerimizi giymeden karınlarımızı doyurduk.
Ben yine çok heyecanlanmıştım. İçim kıpır kıpırdı, midem yemek istemiyordu. Yanıma atıştırmalık aldım.
Selim gelmiş kapıda beklerken bizde son hazırlıklarımızı yapıyorduk.
Hilde, uzandığı yataktan kalktı. Kitabını kapatıp rafa koydu. Aynaya baktı, saçlarını parmaklarıyla tarayıp dışarı çıktı...
Uçlarına doğru bukleleşen siyah saçları yataktan kalkınca bile kuaförden çıkmış gibi nasıl durabiliyordu hayret ediyordum...
Saçlar, "bu kız bize bakmaz biz en iyisi kökten bakımlı gelelim" diyor olmalıydılar.
Galiba Doğan abinin gudubet dediği bu kızda kendini en çok etkileyen, bu tatlı buklelerdi.
~~~~~~•~~~~~~
Hilde, kapıda Selim'e iltifatlar edip kızları işaret ederek, "Sabahın köründe uyanıp da hazırlığı yetiştiremeyen biriyle birliktesin farkında mısın?" dedi
Selim, "Olsun! Yirmi yedi yıl bekledik bi yirmi yedi yıl daha bekleriz, sıkıntı değil... Yeter ki o olsun!" deyip göz kırptı...
~~~~~~•~~~~~~
... Kapıdan çıkarken Filiz'in koluna girmemiş olsaydım: Kesinlikle Selim'i karşımda o kadar yakışıklı görüpte, yürüyemez küt diye düşer bayılırdım. Bi erkeğe her kıyafet yakışabilir miydi yaa, bu olmayana haksızlık değil miydi.
Titreye titreye Selim'e yaklaştım, elimi bu seferde Filiz vermişti. Selim bu halimin farkında mıydı acaba. Kendisini her gördüğümde, yüreğimin yer değiştirip boğazımda attığını biliyor muydu çok merak ediyordum.
Arabaya oturduğumda, Selim gözlerini benden alamıyordu. Kemeri taktıktan sonra, "Kızlar üzgünüm ama ben dayanamayacağım! İkinci bir emre kadar buraya bakmayın!" dedi ve boynumdan koklayarak öptükten sonra, dudaklarımdan öpmeye yeltenince "Rujum!" diyerek geri ittim.
İlk defa ellerimle onun kaslı vücuduna dokunuyordum, onun etkisi daha fazla olmuş olacak ki, köpek dişiyle alt dudağını ısırırken, işaret parmağıyla alt dudağımı sıkıp, öptükten sonra dudaklarını yalayarak geri çekildi. Kapıyı kapatıp direksiyona geçti.
Aynamı çıkartıp dudağıma baktım. Ayrıca bu bakış, bayılmadan önceki son hâlimi merak ettiğim içindi...
Salona geldiğimizde Selim, bizi kapının önünde indirip arabayı park etmeye gitti.
Mert ve Alp kapıda bizi karşıladı. "Hoş geldiniz?"
"Hoş bulduk! Nasılsınız? Alp abi Mert komserim tanıştırayım Hilde, Filiz."
A: "Memnun oldum hoş geldiniz!"
Mert, "Nurseli seni değil ama Hilde'yi hatırladım. Hoş geldin!" deyip güldü.
Hilde de, "Hoş bulduk! Bende görünce hatırladım ama biz sıfırdan başlayalım bence, hepimiz için en hayırlısı bu olur." deyip güldü.
A: "Hoş geldin Filiz!"
F: "Hoş bulduk!"
M: "Sende hoş geldin Filiz! Hilde unutalım dedi ama, ben o akşam senin Hilde'yi susturmak için verdiğin çabayı unutamicam!"
Filiz, "Aslında çok da uğraşmadım, sonuçta Doğan onların çoğunu haketmişti!" derken Doğan abi merdivenlerden çıkarken, "Neymiş o hakettiğim şey!" diyerek yanımıza geldi.
... Selim, arabayı park ettikten sonra, Doğan, Zeynep ve Pınar'la geri dönmüştü.
Herkes birbirine bakıp susunca, Doğan abi konuyu değiştirmek için Alp abi'ye dönüp,
"Abi, o gün inanmamıştım ama haklısın galiba, bu kız nitelikli dolandırıcı olabilir!.. O gün nasıldı bugün nasıl, Böyle cinayet işlese kırk yıl bulamayız!" derken, beni kasdettiğini biliyordum.
"Aşk olsun abi alt tarafı kaynak!" dedim. İçimden de "Sen kendine bak" diyordum. Hilde'nin kalbinde Doğan'a ait olmayan azıcık bi boşluk varsa da onu bu hâlde görünce dolmuştur emindim.
Bu gecenin adı, polis gecesi değilde, best model of emniyetin en yakışıklısı yarışması olsaydı Doğan abi birinci olurdu kesin.
Selim bence Furkan'ı değil Doğan abiyi kıskanmalıydı diye düşünüyordum. Acaba abim olarak gördüğüm için mi bana bu kadar yakışıklı geliyordu. "Canım abiiimm"
Maşaallah'ım yine yerini bulmamış "canım abim" kafasına yumruk istiyor gibi gıcıklaşmıştı.
"Aklımızda bulunsun, eşgale "uzun saç" denilirse ne olur ne olmaz, bir de kısa saçlı robot resmi ayarlayalım millet!" deyince bütün söylediklerimi geri alarak Selim'e, "Seliiimm!" dedim bir şey söyleyecek gibi...
...Güzel yüzden kırk günde usanılır ama güzel huydan kırk yılda usanılmaz diye boşa dememişlerdi...
Selim, "Efendim gülüm?" deyince, "Aklıma bir şey daha geldi! O gece Doğan abi!.." dediğimde daha lafımı bitirmeden, "Yengelerin en güzeli, en rapunzel'i!" diyerek beni kolumdan tutup içeri götürdü.
Selim arkamızdan, "Deli bu ya! Gel lan buraya! Sevgilimi bırak lan!" diye bağırıyordu...
Hep birlikte gülerek içeri girdik...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.