Beş dakika sonra geleceğim diyen Leyla abla, yarım saat olmuş hâlâ gelmemişti.
Hilde, benim ona alıştığımdan mı yoksa kendini o zaman mı hazır hissetti bilmiyorum, odaya girdikten on dakika sonra gözlerini açtı. Hangi gözünün görmediğini biliyor gibiydi. Bazen,'ııııığğğğhhh'larken göz kırpıyordu.
Muhabbetin en koyu yerinde Leyla abla gülümseyerek içeri girdi.
"Naber kızlar, muhabbetinizi bölmek istemezdim ama biraz dinlenmen lazım, biz şimdi çıkalım daha sonra senin istediğin kişiyle tekrar gelirim tamam mı?"
"Iııığğğğhhh."
"Aferin sana, böyle söz dinlersen daha çabuk toparlayacaksın İnşaallah."
"İnşaallah inşaallah." dedim bir Leyla ablaya bir Hilde'ye bakıp.
"Hadi bakalım Nurseli biz çıkalım."
"Hildee, iyi dinlen... O kadar kişiden sıra bana bir daha ne zaman gelir bilmiyorum, o yüzden bir ay sonra görüşürüz." dedim üzgün bir şekilde
"Iııığğğğhhh :)." derken gülüyordu benim aksime...
"Gülme yaaa, ciddiyim." diyerek yalvarmaya başladım, "Biran önce toparlan odaya geç orada görüşelim."
"Iıııığğğğhhh." deyip sol gözünü kapattı.
Leyla abla, "Hadi Nurseli." deyince yavaşça ayağa kalktım... Geri geri yürürken Hilde'nin gülen gözlerinden ve yüzünden kendimi alamıyordum. Dışarıya çıktığımda meraklı gözler beni gülerken görmüştü. Benim ise kalabalıkta gözlerim Selim'i aradı. mutluluğumu onunla paylaşmayı istiyordum...
Onun yerine, bana yaklaşan Elif'in kollarına attım kendimi.
Hilde'ye belli etmemek için kendimi o kadar sıkmıştım kii, Elif'e sarıldığım an zangır zangır titremeye başladım. İçeriye duyurmamak için, sessiz sessiz çığlık atıyordum. Elif ve Leyla ablanın koluna girip yürümeye başladım... Başımı Elif'in omuzlarına yatırmış, odama giderken, içeriden Selim'i ve net göremediğim Furkan'ı çıkarken gördüm.
Furkan, Doğan abiye bakmış olmalıydı. Selim, yanıma gelip beni kolumdan tutarak odaya götürürken, Furkan, "Görüşürüz." deyip devam etmişti.
Selim, Elif ve Alp abiye heyecanla olanları anlattım. Doğan abi, ara ara sayıklamaya başlamıştı. Onun yanına oturup, "Abii, Hilde iyii, seni bekliyor." dedim duymayacağını bile bile.
Elif, kadınlara ayrılan yere, Selim de bana su getirmek için dışarı çıktı...
Doğan abinin gözlerini kırpıştırdığını görünce, "Alp abi, uyanıyor." deyip yanına oturdum... Elini tutup, "Abii." dedim sevinçli haberi vermek için sabırsızlanarak.
Doğan abi, "Hildeee..." diye sayıklıyordu.
Elimi yüzüne dokundurdum. "Abiii, abiii, Hilde iyiii..."
Doğan abi yavaşça gözlerini araladı, gözleri beni duymuş gibi parlıyordu (yada ben öyle zannetmiştim) elini yüzüme koydu, gözlerime baktı, sabah sıktığı yüzümü bu sefer şefkatle tutuyordu.
Gözleri dolu doluydu. Yine, "Hildee!" deyince ağlayarak kafamı aşağı yukarı salladım "Evet abi iyii-..." derken Doğan abi beni tutup kendine çekti ve "Abiii-..." dememe fırsat vermeden dudaklarımdan öptü...
Alp abi koşup Doğan abiyi, bende kendimi geri çektim. Alp abi, "Çık çabuk seni görmesin!" deyip beni odadan çıkarttı.
...Kapıya çıktığımda elim ayağım titriyordu ama ben abime üzülüyordum. Halüsinasyon görecek kadar kötüydü. Ben o hâlde ağlarken, Selim'i de koridorda endişeli gözlerle yaklaşırken gördüm. Hemen kendimi toplamaya çalıştım. Selim, daha yanıma gelmeden, "Ne oldu?" diye sordu.
"Yok bir şey, Doğan abi yine sayıklamaya başladı bende dayanamadım." dedim çünkü biraz önce olan şeyi söylemenin bir anlamı yoktu. Tıpkı olan şey gibi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Alp, Nurseli'yi Doğan'dan ayırıp dışarıya gönderirken Doğan'a su veriyordu. Doğan, araladığı gözleri arasında hayâl meyal Nurseli'nin çıktığını görüp. "O Nurseli mi?" diye sordu...
"Evet Nurseli."
"Ben ne yaptım?"
"Hiiiiçççç."
"Doğru söyle Alp, ona dokundum mu?"
"Saçmalama oğlum, ne dokunması?!"
"Oooffff Aalppp! Ben neden yaptım bunu?!"
"Unut Doğan tamam, geldi geçti, büyütülecek bir şey yok, kendinde değildin. Sayıklıyordun zaten, çok kısaydı, ben hemen çektim seni merak etme."
"Selim... Selim nerede... Oda gördü mü?"
"Hayır Doğan, o burada değil. Sadece bizdik. Tamam unutuyoruz. Oğlum o haldeyken adam öldürsen ceza indirimi veriyorlar bilmiyo musun."
"Of Alp ooofff, kız ne hâle geldi kim bilir, ben bi daha nasıl yüzüne bakacağım."
"Oğlum saçma saçma konuşma, benimde bazen yanlış yönelme ile kardeşime dokunduğum oluyor, uzatmanın bi anlamı yok. Sen demiyor muydun Selim olmasa bile o benim dünya ahiret bacım oldu diyee. Kardeşler arasında ufak yanlış davranışlar büyütülmez. Sen hatırlamıyor gibi yap, ona da belli etme ki oda senden kaçmasın."
"Nasıl olacak ooo?!"
"Hemen söylüyorum iyi dinle, o neden senin yanında durup sana dokunuyordu biliyor musun?"
".........."
"Hilde'nin yanından geliyor."
"Neeee!"
"Evet, sevincini seninle paylaşıyordu. Biran önce toparlan sende yanına git diyordu."
"Hilde, Hilde nasılmış?"
"Nurseli'nin demesine göre Hakan'ın söylediği kadar kötü değil. Konuşulanı anlıyormuş, göz kırpıyormuş..."
"Görüyor muymuş?"
"Şimdilik tek gözüyle evet, ama diğeri de düzelecek inşaallah. İnleme gibi bi sesle cevap veriyormuş, Nurseli yarım saat kalmış lan, düşün artık. Hemen alışılıyor diyo. Anladın mı şimdi nasıl unutacaksın."
"Alçı, alçısına üzülmemiş mi?"
"Bak onu bile görmemişsin. Nurseli alçısını çıkartmış."
"Nedeenn?"
"Arkadaşının yanına girmek için, kalk sende bi duş al toparlan, görmek isteyen bal gibi bi yolunu bulup görüyoo. Hadiii..."
"Selim... Selim'e söylicekmiyiz? Saklamak istemiyorum."
"Neyiii?!"
"Ooofff AAAlp!"
Selim, kapıya vurup, "Oooo, günaydın beyefendi. Hasta iyileşti taburcu olacak sen hâlâ uyuyorsun." diyerek, Nurseli ile birlikte içeri girdi.
Doğan başını tutup, "Konuşma laaann, o yaptığınızı da unutmicam... Hele Furkan... Gözüme gözükmesin parçalarım." dedi
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Selim elimden tutup içeri götürmese, bir daha Doğan abinin yanına gelebilir miydim bilmiyorum.
Odaya girdiğimizde Doğan abi bacaklarını kendine çekmiş başını sıkıyordu.
Selim'le Furkan ne yapmıştı da benimle olan durumundan çok onu düşünmüştü bilmiyorum, belki de yaptığını hatırlamıyordu.
Bana dönüp, "Senin alçın nerede?" diye sormasından da anlaşılacağı üzere gerçekten Doğan abi hatırlayamayacağı bir şey yapmıştı. Uzatmak istemedim. Kolumu çok oynatmadan camdan dışarıyı göstererek "Addaaa." dedim.
Her şey on dakika önceki gibi olmuştu. Ve ben buna çok mutlu olmuştum.
Alp abi, "Selim biz seninle şu herife bir şeyler alsak, oda yıkansın, karısı bu hâlini görmesin yazık kaçar gider yine başımıza kalır." deyince ben tersini düşünmüştüm, acaba Doğan abi Hilde'yi bundan sonra eskisi gibi sevecek miydi.
"İnsan yükü ağır olur" derlerdi, Doğan abi bu yükü sırtlayabilecek miydi?..
Üçümüz dışarı çıkarken Doğan abi sırt üstü yatağa geri yatıp tavana baktı. Sonra da başını yana çevirip bize bakarken göz göze geldik, göz kırpmasına karşılık tebessüm ederek karşılık verdim.
~~~~~~•~~~~~~
Kadınlar bölümü hastanenin misafirhane gibi kullandığı yerdi. Nur teyze, sâriye teyze, Elif, Leyla abla Asuman abla üç yaşındaki oğlu Hilde'nin kız kardeşi, teyzesi, kuzenleri vardı. Hilde'yi görmeden gitmek istemiyorlardı. Gözüm Ayşe ve Filiz'i aradı.
Elif, "Dışarı çıktılar, biraz hava almak için." dedi.
Hilde'yi gördüğümü bilmeyenler, kolumdaki alçının nereye gittiğini merak eder gibi bakıyordu.
Nur teyze ve sâriye teyze varken, "Hilde'yi gördüm, yanından geliyorum." demek istemediğim için Leyla ablaya baktım. İyi ki de bakmışım. Leyla abla, "Rahat edememiş, çıkartmış." deyince uzun zaman ayağı alçıda kalan Nur teyze, "Aaayy bilirim onu çok kaşındırıyor. Bende çok çıkartmak istemiştim." dedi. Açıklama yapma zorunluluğumu elimden aldığı için yüzüne minnetle baktım.
Koltuğa oturup beklemeye başladım. Biraz sonra Elif bana telefonunu uzattı. Dudaklarıyla "Kulağına tut" dedi.
"Alooo..."
"Gülüm..."
"Efendim."
"Hazır gelmişken sana da bir şeyler alalım senin üzerinde kanlı, kaç beden ne alayım?"
"Normalde bu üzerimdeki otuz sekiz beden!"
"Haaa! O zaman ben kırk alıyorum."
"Aşk olsun Selim."
"Ne gülüümm, hayalini kurduğum yerlerin dış görünüşü beni daha çok tahrik ediyo."
"Alp abi yanında değil mi yaa, nasıl konuşuyorsun öyle!"
"Saçmalama kız, o erkek reyonunda."
"Ben değilim ama."
"Sende çık o zaman, rahat konuş."
"Bekleee..."
"Beklerim yavruuumm, beklerim gülüüümm, beklerim öömrüüüümm ölene kadar beklerim hemde."
"Selim, beni sinir etmee, bizde onlar gibi olmayalım."
"N.Nasııılll?!"
"Böyle değil, Öylee... Oofff yaaa, Hilde bana kızdı zaten saçma sapan şeyler."
"Hıııımmm, bak seeenn, kızı hasta hasta kızdıracak ne söyledin bakayım haaa?"
"Of Selim sussanaaa!"
"Biz tek düğünle halledeceğimiz için öyle olmicak merak etme. Bir de ben ilk zamanlar kuru sıkı atmayı düşünüyorum."
"Anlamadım?"
"Yani hemen çocuk yookk!"
"Seliiiimm!"
"Neee, o kadar bekliyorum tadını çıkartmadan olmaz. Kusura bakma."
"Selim dediiimm!"
"Ne be neee, yapamıyorum hayalini de mi kurmayalım. İstiyorum işte gülüm, hemde çok istiyorum. Bak şimdi kısık sesle bir kere söylicem kulağını aç iyi dinle. İçine boşalmak istiyoruumm..."
"Seliiimm ataaakk!"
"Yengem yanındaa, hastanedesin dee, atağını da s.kerim seni de s.kerim."
"Yaaa, sen hani küfür etmiyodun."
"Bu küfür değil ki, sana yapacaklarımı söylüyorum... Peki tamam sen söyle, ne söylim?"
"O şeyin bir sürü adı var onlardan birini söyleye bilirsin."
"Meselaa?"
"Iıııımm, şeeeeyyy!"
"Neeeyy!"
"Şey işte, şey!"
"Haaağ, atağını da şeydim seni de şeydim!"
"Oooffff tamam bu da kötü, sen hiçbir şey söyleme."
"Neden yaa, karıma... ileride ki karıma bunları söyleyemicek miyim yani?"
"Onu o zaman düşünürüz şimdi söyleme."
"Nedeeenn?"
"İstemiyorum da ondan."
"Sulanıyor musun?"
"Selim, gerçekten biraz daha uzatırsan kusucam, rahatsız oluyorum yapma lütfen."
"Tamam tamam özür dilerim."
~~~~~~•~~~~~~
Telefonu kapatmıştım ama hala kapalı ekrana bakıyordum, ben neden böyleydim. Düşüncelerim de O'nu çok arzulamama rağmen konuşurken neden rahatsızlık duyuyordum.
Oysa çevremde iki haftalık sevgililer bile neler yaptığını anlatıyordu. Evet onlar gibi olamazdım aile örf ve adetlerimize uymazdı ama konuşup hayalini kurmak neden beni rahatsız ediyordu. İçim daralmış bir şekilde telefonu sahibine verip, "Dışarı çıkıyorum" dedikten sonra oradan ayrıldım.
Elif'te yengesine haber verip yanıma geldi.
Elif'i, Selim'in kardeşinden ziyade arkadaş gibi gördüğüm için konuşmak istemiştim ama sonra harflerim dilimin ucundayken geri yutmuştum.
Elif anlayıp, "Ne oldu?" diye sordu. Her ne kadar inkar etsem de ısrar etti.
Bende üstü kapalı abisinden utanmaması için, "Siz Engin'le ne kadar ileri gittiniz?" dedim, bir yandan da inşaallah bunu ikinci defa söyletmez diye dua ediyordum. Her zamanki gibi bu duam da kabul olmamıştı ve Elif "Anlamadım" dedi.
İkinci defa söylemek istemediğim için "Unut gitsin boşver." deyip geçiştirmek istedim ama o söylediğimi değil ne maksatla söylediğimi anlamadığını söyledi.
"Ne konuda ne kadar ileri gittik, anlamadım?"
"Yani yakınlaşma ve konuşma."
"Hıııımm, şimdi anladım. Yakınlaşma hiiiçç olmadı. Konuşma da üstü kapalı bir iki defa."
"O bir iki de çok özel değilse neydi?"
"Değil canım. Ben dini nikahı hemen istedim, onun yanına rahat çıkmak için. O da 'beni şuan dizginleyen o, düğüne kadar erteleyelim.' dedi diğeri de 'yatak çok dar olmasın, ben deli gibi yatıyorum sana vururum' dedi."
"Bu muu?" dedim küçümser gibi bakarak, "Bu kadarcık mı?"
"Biz daha yeniyiz yengecim, sizin gibi iki yıllık değiliz belki de o yüzdendir.
"Yani Engin'de konuşur mu ileri de."
"Abisi evlenmez siz öne geçin derse ilerisi olmadan direk düğün olacağı için bilmiyorum ama şuan gördüğüm kadarıyla benden çok utanıyor, abim gibi değil."
"Abin?"
"Selim abim, o ilk zamanlar böyle değildi ama şuan anneme ve bana rahat konuşuyor."
"Mesela?"
"Aramızda kalsın mı?"
"Tâbi kii."
"Geçen yatakta otururken bi iki zıpladı, anneme de bunu değiştirelim dedi."
"Hiiii'iii!"
"Sen hâlâ annemlerle oturma konusunda kararlı mısın?"
"Tâbi kii, yani inşaallah abin pişman etmezse."
"Ama pişman edecek gibii?"
"Sormaya utanıyorum ama nedeenn?"
"Onun odasının balkonu var, geçen gün burası banyo olsa oda rutubet alır mı diye sordu."
"Yookk ebesi-..."
"Bizde erkekler sabah banyo yapmaz bilmem biliyor musun?"
"Biliyorum."
"Yanii banyolar sıklaşınca anlaşılsın istemiyor gibi."
"Banyo annenlere mi yakın."
"Evin planını söylersem üzülürsün."
"Yaaa hayır yaaa,"
"Salonun yanı mutfak, onun yanı banyo, onun yanı annemlerin oda, onun yanı Kaan'ın oda onun yanı Selim abimin oda yanda dış kapı sonra ufak bir koridor var, orada bir misafir odası bir VC li banyo, alaturka tuvalet ve benim odam var."
"O ne yaa, tren lokomotifi gibi."
"Sıralı değil yaa, kapılar çaprazlı kare evde olduğunu düşün. Babam İstanbul'a gelince özel yaptırmış, benim koridora kapı takılsa ayrı bir daire olabilir."
Hastanenin çevreyi iki tur dönmüş sonunda yine girişe gelmiştik, "Gel bi Hilde'nin oraya bakalım." dediğimde "Benim de aklımdaydı gidelim." dedi.
Sıramı savmıştım ama doyamadığım için yüzsüzlük ediyordum. Aslan abi kapıda bizi görünce yanımıza geldi.
"Naber kızlar?"
"İyi abi. nasıl, var mı bi gelişme?" diye atladım Elif'in de yerine...
"Biraz önce beslediler." derken üzüntülüydü
"Nasıl yemek mi yedi?" dedim onun aksine sevinçle.
"Yok kızım bee nerdee, inşaallah bir gün oda olur. Burnundan..." derken üzgün ifadesi devam ediyordu.
Elif, "Burnundaki şey o muymuş?" diye ortaya sorunca ben cevapladım. "Ya boğazını deliyorlarmış yada burnundan hortum."
Elif: "Offf, neden bağlı peki?"
"Titreme olur, o kabloları çıkartır diye falan." deyip Leyla abladan duyduğumu söyledim.
Biz artık konuşacak hâlden düşmüş önümüzdeki fayanslara bakıyorduk .
"Üzülmeyin helee, çok şükür canı tende, bu da geçer ya huu!" diyen Alp abiye baktım...
Ben artık ağlamak istemiyordum.
"Ayşe'ler nerede?" diye sordum
"Kantine gittiler." dedi
Birlikte kantine yürüdük yavaş ve düşünceli bir hâlde.
Kantine girdiğimizde yüzümüze bakan, yine Hilde'nin yanına gittiğimizi anlardı. Filiz'lerin oturduğu masanın yanında Selim Alp ve Doğan abi oturuyordu.
Doğan abi homurdanıp bakışını kaçırmıştı. Ne oluyordu yaa, vicdan mı yapmıştı. Unuttuk işte be adam ne bu trip.
"iyii" deyip, bende başımı önüme eğerek ilerlemeye çalışırken, elinde üç bardak çay olan biriyle çarpışmadan, onun refleksi sayesinde kurtuldum.
"Hop hop hooopp, ammaann! dikkaaatt!"
Bana dökülmediğinden emin olunca devam etti.
Yansam nasıl olurdu acaba, azıcık ucundan yansam, istediğim kadar burada kalabilir miydim. Kafamı "bu kimdi" diye kaldırdığımda Selim'in meraklı bakışları ile karşılaştım.
Merakımı içime saklayıp Elif'le masaya yaklaştık. Doğan abi bize dönük olduğu için Elif'i onun karşısına gelen sandalyeye yönlendirdim bende erkeklerin arkasında kalan sandalyeye oturdum.
İlk kaçan Doğan abiydi, yapacak bir şey yok, kendimi bu hâlinde gözüne gözüne sokmaya ne gerek vardı.
Elif'e biraz önce beni yakmaktan son anda kurtaran kişiyi işaret ederek, "kimdi?" diye sordum. Kısık sesle, "Furkan abi" desede, Furkan arkadan duymuş, "Efendim." diyerek bize dönmüştü.
Selim'in kıskanıp bir metre yakınında görürsem öldürürüm dediği adam ile şuan neredeyse sırt sırta oturuyor gibiydik. Aramızda da bir metreden az vardı.
Elif bana söylemiyormuş gibi, "Nasılsın abi?" dedi
"İyiyim Elif'ciğim sen nasılsın?"
"Aynı işte... Yasemin nasıl?"
Yasemin'mi? son zamanlarda bu ismi bir kere daha duyduğum ve kötü bir şekilde duyduğum için afallamıştım, başımı sağa çevirdim, çenem köprücük kemiğime dokunacak kadar geriye döndüm, ne cevap verecek diye Furkan'ı dinlemeye başladım.
"İyii, ne olsun. Bebek mi onu büyütüyor o mu bebeği bilmiyorum, geçen onunla ağlıyordu." dedi
Elif: "Kıyamam yaa, daha yeni ya o yüzden, ileride alışır merak etme."
Bildiğim kadarıyla hastanede bekardı, ne ara evlendi dee çocuğu oldu diye düşünmüştüm.
"Selam söyle."
"Aleykümselam."
Filiz, karşımda somurtuk bir şekilde oturuyordu. Büyük ihtimalle, Hastaneden sonra onunla telefonda görüşmemiz de sıklığını kaybedecek ve tamamen bitecekti. Onun bakışlarından bunu hissediyordum.
Beni kıskandığını düşünmek istemiyordum kii zaten hiçte kıskanılacak bir hayatım yoktu...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doğan, banyosunu yapıp Selim'lerin aldığı kıyafetleri giydikten sonra Hilde'nin yanına gitti. Hakan'a perdeyi aralamasını söyledi. Nurseli onun yanında yarım saat kalabildiyse herkes görebilirdi.
İlk defa onu perde arkasından uyanık görüyordu. Hilde, perde arkasını seçemediği için normalde yaptığı gibi sorulara "ııııığğğğhhh!" diye karşılık veriyordu.
Hemşire, büyük bir şırıngayla çırpılıp sulandırılmış yoğurdu Hilde'nin burnundaki hortumdan içeriye gönderiyor Hilde boğuluyor ve kusuyor gibi zorlanıyordu.
Doğan dişlerini sıktı, ellerini camın üzerine koyup başını cama dayadı. Kafasını cama vurmamak için kendini sıkıyordu. Selim ve abisi omuzuna dokunup güçlü olması gerektiğini söyler gibi sıkıyorlardı.
Doğan, abisine dönüp, "İnanmadım abii, ona inanmadım, bana 'tut' dedi tutmadım yalancı çobana inanmadım. 'Yemezler' dedim. Oysa ki kına gecesinin sabahında kucağıma yığılmıştı. Ben Hilde'ye inanmak yerine ona inanmadım. Ben bu vicdan azabıyla ne yapacağım." dedi
Selim, inatla kendine bakmayan Doğan'a, "Bi kadın varmış, bu kadının bi bebeği olmuş. Bu kadın bu bebeği o kadar çok sevmiş o kadar çok sevmiş ki, kendinden bile geçmiş. Herkesten herşeyden çok sever olmuş..." deyince Doğan, "Senin gibi mi?" dedi
S: "Benim gibi, Nurseli gibi, senin gibi."
D: "Sence ben kendimden geçecek kadar mı sevdim."
S: "Bunu bana değil kalbine sor."
D: "Aaabiii sen söyle, ben öyle mi sevdim."
A: "Doğan, bunca zamandır kardeşimsin ben seni ilk defa böyle görüyorum."
D: "Sen ne bileceksin ki, sanki kaç yıldır yüzümü gördüğün mü var "
S: "Ben kaç yıldır seni görüyorum ama."
D:"Sen sus da devam et, ne olmuş sonra."
S: "Bu kadın bir gün yine kendinden geçmiş aşk ile yavrusunu sevip koklarken birden içine bir ürperti gelmiş ve ya Rabbi bu evladımın sevgisi senin sevginin ötesine geçmişse al onu benden, bu günah şirk vesilesini hz İbrahim'in talebesi benim de şefaatçim eyle. Demiş."
D: "Eeee sonraaa?!"
S: "Bir bakmış bebeği kucağında yavaş yavaş ruhunu teslim ediyor. Hemen Tevbe edip secdeye kapanmış."
D: "Doğru mu lan buu?"
S: "Babam anlatmıştı. Ona sor. Onu, bizden daha çok sevdiğini herkesten çok sevdiğini söylemişti. 'Rabb'im de onu benden aldı, siz siz olun kimseye aşırı derecede bağlanmayın' dedi."
İleriden Furkan yanlarına gelince Doğan tekrar matem havasına girip oradan ayrıldı. Selim'in yüzüne bakamıyor gibiydi. Selim ise olanlardan habersiz peşlerinden gitti. Kantine geldiklerinde Alp masada oturmuş yan masadaki kızlarla konuşuyordu. Furkan, Selim ve Doğan'a, "Siz geçin ben birer çay alıp geliyorum." dedi.
Doğan, dalgın dalgın bakarken Alp alttan ayağını dürtmüş kendine gelmesini işaret ediyordu. Kapıdan Nurseli'nin girdiğini görünce, "Haahh yalancı çoban da geldi." deyip başını eğdi. Şuan ona karşı mahçup olsa da içinden hâlâ kızıyordu.
Furkan, Elif'le konuşup önüne bakınca Doğan Selim'e, "Ben galiba çok kötü bir şey yaptım Selim, suçsuz olabileceğini düşündüğüm biri şuan hapiste. Git o olayı aydınlat." dedi
Selim: "Ne olayı hayırdır?"
"Sen vurulduğunda bir vaka gelmişti, olay yerine biz gittik. Adam şoktaydı karısı ölmüş. Ev darma dağınık komşular bağırma sesleri duyduklarını falan söylediler. Adamı nezarete attık, sustu sustu sustu sonra da ben öldürdüm dedi bende mahkemeye sevk ettim."
Alp: "Eee ne var bunda itiraf etmiş atmışsın işte."
"Öyle mi Alp, iyii 'yaptım' dedim diye beni de atın hapse, delil yok bulgu yok şahit yok sadece benden bir an önce kurtulmak için yapılmış bir itiraf var. Selim git olayı aydınlat."
"Hilde biraz daha toparlansın giderim."
"Nişan yok mu zaten git işte."
"Ertelemeyi düşünüyoruz."
"Saçmalama, nişanı ertelemeyin. Bir de gençlerin hevesini kırmayalım."
"Bu şekilde nasıl gideyim kii?"
"Nişanı ertelerseniz bi iş iki olacak, o yükten kurtul ki oraya bağın kalmadan gel git."
Furkan: "Doğan haklı Selim, erteleme ki bir ayağın burada olsun. Hem içinde rahat eder, kendimden biliyorum vallaa."
Selim: "Eee ne yapcaaazz bu yalancı çoban gelmez ki."
Alp: "Sen onu bırak, biz gidelim sonra Doğan bindirip gönderir. Değil mi Doğan aabisii?"
"Hıııııı aynen!.."
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.