... Otobüse binip oturduğum da son bir haftamın muhasebesini yaparken Selim aradı. Bi on saniye kadar ekranda yazan isme bakıp memnuniyetsiz bir şekilde telefonu açtım.
"Efendim Selim!"
"Okul çıkışı buluşalım mı diye aradım ama sen zaten dışarıdasın herhalde. Arkada ki sesler ne? Neredesin?"
Derin bir nefes çektim, "İlk ders boştu senin gibi hastaneye gittim!" dedim, onu gördüğümü bilmesini istiyordum
Selim'den karşılık gelmeyince tekrar devam ettim, "Ne oldu sustun! Bir şey söylemeyecek misin?"
"Nurseli ne söyleyebilirim kii! O kızlar benim yüzümden o halde, biri neredeyse ölüyordu!" derken görende kendini suçladığını zannederdi.
"Selim!.." deyip tekrar bir nefes daha çektim. "Sen kaç gündür beni aramadın... Kendini kandırabilirsin ama beni aslaa!.. Sen kendini değil aslında beni suçluyorsun. O kızın durumu iyiye gitmeseydi beni arayacak mıydın?" diye sorduğumda hiç inandırıcı gelmeyen bir sesle, "Aramayacaktım direk yurda gelecektim, çünkü seni çok özledim!" dedi
"Sen en zor anında teselliyi başkasında aradın Selim! Rahatlayınca da beni özlediğini anladın. Benim senden başka sığınacak dalım yokken sen beni yüz üstü bıraktın."
"Benim için kolay mı zannediyorsun Nurseli! Ne hâle geldim sen biliyor musun?"
"Bilmiyorum işte Selim! Söylemek istediğim de bu. Senin, ne hâle geldiğini bilmem gerekirken, sen benden uzaklaştın... Evlenmeyi düşündüğün kızla kötü gününde birlikte olmadın! Bende şimdi iyi günümde yalnız kalmak istiyorum!"
Selim, "Sen bilirsin, hoşçakal!" deyip telefonu kapattı.
Bir haftada bu kadar değişmiş olabilir miydi. Selim ısrar etmemiş "Sen bilirsin" deyip kapatmıştı.
Bu kazada telefonuyla birlikte bazı duygularıda mı kaybolmuştu nee?..
~~~~~~•~~~~~~
... Selim, merkeze geldiğinde Doğan Selim'in moralinin bozuk olduğunu gördü, telaşlı bir şekilde, "Ne oldu?" diye sordu.
Selim Doğan'ı rahatlatmak için, "Bir şey yok merak etme! Hatta şuan diğer dertlerim olmasa zil takıp oynayacağım o kadar mutluyum." deyince şaşırmış gibi bakarak, "Diğer dertlerim derken?.." dedi... "Sen artık Nurseli'yi de mi dert olarak görüyorsun?"
"Öyle demek istemedim!"
"Söylediğin o manaya geliyor ama!"
"Bak çok mutluyum ve bu mutluluğumu bozacak bir şey istemiyorum, ben hastaneye gidiyorum. Acil bir şey olursa msj at!"
"Git bakalım giiitt, Hilde'yi haklı çıkart!"
Selim, alkışlarla, "Evettt en haklı Hilde!.. Dünyada Hilde'den daha haklı kimse Yok!.. Yılın en haklı insanı ödülünü verelim tamam mı?" deyip geri geri yürüyerek odadan çıktı.
Doğan, hemen Nurseli'yi aradı...
"Efendim abii?"
"Ne haber, nasılsın?"
"Selim kötü değil mi?"
"Ne oluyor Nurseli? Sekiz yıllık arkadaşımı tanıyamaz oldum!"
"Belki de tam olarak buydu ama size belli etmiyordu."
"Bu kadar kişiyi kandıracak kadar usta bir oyuncu değil!"
"Ya öyleysee?"
"O zaman ona ilk sırt dönecek kişi ben olurum."
"Öyle olduğunu bilsem bile, asla sırtımı dönmeyecek kadar seviyorum onu!"
"Saçmalama Nurseli yaa! Hiç kimse vazgeçilmez değildir!"
"Aabi, kapatmam lazım sonra görüşelim mi?"
Doğan, "Tamam görüşürüz! Dikkat et!"
deyip telefonu kapattı ve burnundan nefes vererek güldü.
"Ulaann koduumun eczacısı yine haklı çıktın! Kendi ağzımla sana hak verdirttin yaa daha ne diyeyimm..."
~~~~~~•~~~~~~
... Selim, heyecandan kanat takıp uçacak gibi hastaneye gelip Leyla'nın yanına gitti.
Leyla, Selim'i görünce yatan hasta servisini arayıp, "Seda'nın yanında kim kalıyor bi bakar mısın?" diye sorduktan sonra Selim'e, "Gel otur! Annesi kalıyorsa yapacak bir şeyim yokk ama kardeşleri kalıyorsa onları bir süre uzaklaştırabilirim. Öğle arasına az kaldı, seninle biraz konuşmak istiyorum!" dedi
"Nurseli ile ilgiliyse yenge lütfen karışma."
Leyla hayâl kırıklığına uğramış gibi baktı.
"Nurseli yada bir başkası, benim; senin hayatına karıştığımı ne zaman gördün?"
"Bugün sinirlerim çok bozuldu, kalbini kırdıysam özür dilerim!"
"Dün bana bir şey söylemiştin yaa, psikoloji bölümü okusaydın diye. Onunla ilgili bir şey sormak istiyorum. Sen Nurseli ile tanıştığında boşluktaydın değil mi? Yani sözlünden ayrılmıştın!"
Selim, konuşmanın devamını beklemeden, sinirle; "NE DEMEK İSTİYORSUN YENGEE?" dedi
"Maalesef şuan ki tepkinden cevabımı almış gibi hissediyorum. Benim asıl merak ettiğim aynı durumu şuan Seda içinde yapıp yapmadığın!"
Selim, biraz önceki çıkışının aksine daha yumuşak bir şekilde, "Anlamadım? Nasıl yaanii?" dedi.
"Selim, bazı kişiler acıyla beslenir, acaba sen, boşlukta olduğun zamanlar da, çaresiz kızlara mı ilgi duyuyorsun?"
Selim, burnundan verdiği nefesle gülerek, "Evet yengee! Ben, o kadar karakteri bozuk, ne istediğini bilmeyen omurgasız sürüngenin tekiyim! Beni çok iyi tanımışsın bravo!" dedi
Leyla'nın Telefon çalınca konuşmaları yarım kaldı, Seda'nın yanında refakatçi olarak abisi kalıyordu
"Şimdi oraya birini göndereceğim abiyi benim yanıma gönder, benim gönderdiğim kişiyi de gizlice odaya al tamam mı? Görüşürüz sağol! Kolay gelsin!"
Leyla, Selim'e bakmadan eliyle kapıyı gösterdi. Leyla, içten içe üzülüyor Nurseli'nin sonunu merak ediyordu.
Selim ayağa kalktı, odadan çıkarken geriye dönüp, "Teşekkür ederim yenge sağol!" dedi ve Seda'nın yanına gitti.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Hafta sonu, berbat bir güne uyanmış gibi kalktım, sessiz sakin elimi yüzümü yıkayıp tek başıma kahvaltı yaptım.
Hilde, hâlâ benimle konuşmuyordu. Filiz'in ise raporu bitmiş okula dönüş için gün sayıyordu.
Odaya geldiğimde Hilde çıkmıştı. Bende giyinip yüzüm somurtuk bir şekilde çıktım. Demir kapıdan çıkınca, karşı kaldırımda Selim'i gördüm. Yavaş adımlarla yanına gidip başımı göğsüne yasladım.
Hangi şartta bu limanda dinlenmeyecektim çok merak ediyordum.
Bana bir gün "Derdini Selim olmadan halledeceksin" derseler o gün kendime şaşırıp "ben ne zaman bu kadar güçlü olmaya başladım" derdim ama şuan Atakan'ın söylediği gibi berbat bir psikolojiye sahiptim ve hiç güçlü bir portre oluşturmuyordum.
Selim, ellerini kaldırıp sarılacakken,
"Yapma Selim! Lütfen bana sarılma." dedim
Birlikte arabanın yanına doğru yürüdük. Selim, arabanın kapısını açtı. Ben oturduktan sonra kemerin tokasına uzandığında ikimizde aynı anda tuttuk.
Selim'e bakarak, "Bir süre bana müsaade eder misin? Ben takayım!" dediğimde, Selim, ağzımdan çıkmasını bekliyormuş gibi, "Sen bilirsin!" deyip koltuğuna oturdu.
Bunda bile ısrar etmediyse durum vahimdi ve ben kendime üzülmeye başlamıştım bile.
Yüreğime oturan öküzün yanına bir öküz daha bağlanmış gibi hissediyordum. Bu yük bana çok fazlaydı ve bir acıya daha dayanacak kadar gücümün olduğunu zannetmiyordum.
Acı çeker gibi yutkundum...
Selim, anahtarı takarken, "Sen bu aralar ne kadar çok 'sen bilirsin' diyorsun, bu değişimin nedenini öğrenebilir miyim?" diye sordum
"Bir nedeni yook! Ben zorba mıyım istemediğini neden yapayım?" derken ki sözü bu zamana kadar öyleymiş hissi uyandırıyordu.
"Yok yaanii bileyim dee... Alışırsam vazgeçemem ondan dedim!" dedim, eski Selim geri dönecek mi bilmeden söylemiştim bunu
Selim cevap vermedi.
Bir süre sessiz yolculuk yaptıktan sonra: Eksiğini fark edip mi, yoksa sessizlikten sıkıldığı için midir bilmiyorum, bana bakmadan, "Nasılsın?" diye sordu.
En çok kendime acır gibi gülerek, "Neredeyse yirmi dakika olacak, şimdi mi nasıl olduğumu sormak aklına geldi?" dedim
Selim, yine cevap vermedi ve tekrar arabada sessizlik oldu. Konuşmadan yola devam ettik. Selim, gözünü yoldan ayırmıyor, ben ise kendi camımdan dışarıya bakıyordum.
Selim, "Nereye gidelim?" diye sorarak ikinci defa sessizliği bozdu.
"Kız kulesini gören herhangi bir yere!" dedim,
Selim, "Tamam." deyip teybi açtı müzik eşliğinde, salacak sahile geldik.
Arabayı stop edip, "İnelim mi?" dedi
"Böyle iyi, biraz dalgaların sesini dinlemek istiyorum!" dedim, şuan tek ihtiyacım buymuş gibiydim ama ben içimdeki fırtınaları, o dalgaların kıyıya vuruşunda ki çırpınma sesine benzetiyordum.
Görenin farklı düşündüğü ama gidecek yeri olmadığı için kıyıya vurup geri döndüğü bir dalgaydım.
"Filiz'den haber var mı?" dedi hâlâ vicdanlıyım göstergesiyle.
"Evet, pazartesi ya da salı geliyor."
"Durumu nasılmış?"
"İyiii, çok şükür, dikişleri alınacakmış, sonra da bir süre daha alçıda kalacak. Onun bana yaptığını şimdi ben ona yapacağım. Onun kadar iyi bir hemşire olabilir miyim bilemiyorum."
"Hilde nasıl?"
Bu soğuk ve resmi konuşmaların sonu nereye gidecekti merak ediyordum.
"Hâlâ aynı, benimle konuşmuyor, yüzüme bakmıyor. Bir yere gidecekken bile söylemiyor, kötüyüz yani. Seda nasıl, kendine geldi mi?"
"Neden bana soruyorsun kii? Sen gitmedin mi? Bilmiyor musun?"
"Senin kadar yakınına gitmedim! Bilgi alamadım! Sen daha iyi biliyorsundur diye sordum?"
"Ne ima ediyorsun?"
"Bir şey ima etmiyorum." dedim, "Leyla abla ile senin kadar sık görüşmüyorum. Seda'nın doktoru ile akraba olduğun için sen daha iyi bilirsin diye sordum, hepsi buu!" dedim dudaklarımı yana doğru kıvırarak.
Selim yine eski Selim olmadığını göstererek, "Öyle olsun bakalım! Kendine geldi ama hâlâ toparlanamadı, normal odaya alacaklardı!" deyince şaşırdım.
"Alacaklardı derkeen? Sen bilmiyor musun, konuşmadınız mı?" dedim söylediğine inanmayarak.
"Hayır annesi yanına yaklaştırmıyor." derken ağlayacak çocuk gibiydi
"Öyle mi? Yazık olmuş!" demekten başka bir şey düşünememiştim.
"Benim de çok görmek istediğim söylenemez, yüzüne nasıl bakacağımı bilemiyorum."
"Filiz'i hiç görmeyecek misin?" dedim ona, yaptığının vicdandan uzak olduğunu göstermek için...
"Anlamadım ne alâka?"
"Yani diyorum kii Filiz'i hiç görmeyecek misin? Ha Seda'ya bakmışsın ha Filiz'e bakmışsın ne farkı var?"
"Ne demek ne farkı vaarr Nurseli. Filiz'in sadece kolu kırıldı ama Seda bundan sonra benim yüzümden yürüyemeyecek. İşte aradaki kocaman fark bu."
"Bazen inanılmaz derecede vicdan yaptığını görüyorum ve bir şey merak ediyorum, bundan sonra ne olacak ne yapacaksın? Ayşe'ye yaptığın gibi abilik mi yapacaksın? Yoksaaa?.."
"Yoksa ne?! Nurseli ne demeye çalışıyorsun?"
Düşünmek bile korkuturken, nasıl söylerdim kii, "Merak ediyorum bundan sonra ne yapacaksın, nasıl bir yol izleyeceksin?" deyip susmayı tercih ettim
"Hiçbir yol izlemeyeceğim, aynı böyle devam edeceğim. Bu konuyu da kapatalım?" deyip arabadan indi.
Arka koltuktan dosya alıp, "Şuan yapacağım daha acil şeyler var, bunları incelemem lazım!" deyip dosyayı gösterdi.
Bende çantamdan kitabımı alıp aşağı indim. Selim'in yanına oturup test çözmeye başladım.
Ne kadar çok eksiğimiz vardı. Ona sarılmak kokusunu içime cekmek, tedaviye başlamak, evlenme teklifi etmesi, şaşırmış gibi yapmam, birazcık düşünme numarası, sonra kabul etmem, ailelerin tanışması... ama şuan başka derdimiz yokmuş gibi o işini bense dersimi yapıyordum...
~~~~~~•~~~~~~
... Elif, Nurseli'yi görmek için yurda gelmişti, Nurseli'nin çıktığını öğrenince eve dönmek üzere geri döndü.
Durakta Hilde ile karşılaşıp selamlaştılar. Hâl hatırdan sonra Elif, Nurseli ile nasıl olduklarını sordu, Hilde, "Kötüyüz ama gıcığın muhabbetini özledim. Konuşmak için bir bahane arıyorum ama bulamıyorum!" deyince Elif, "Öyle mii? O zaman benimle gel!" dedi ve Hilde'nin itirazına fırsat vermeden kolundan tutup gelen ilk otobüse bindirdi. Yolda Selim'e msj atıp yerlerini sordu...
... Elif, Hilde'ye kazanın detaylarını sordu.
"Selim'le Nurseli bir gün önce bi kız yüzünden tartışmış herhalde. Sen biliyosundur, eski nişanlısı mı neymiş?"
"Aile arası sözdü, o taraf geçen sene bozmuştu."
"Bozmuştu derken, tekrar mı başladı, nee?"
"Kızın ailesi bizde değişen yok deyip bize bırakmış."
"O ne biçim şey öyle yaa, çocuk oyuncağı mı bu, istedikleri zaman sözlü istedikleri zaman ayrı, öyle şey mi olur?"
"Maalesef öyle ama abim bir yolunu bulacak inşallah. Eee sonra ne oldu?"
"İşte, ertesi sabah da Nurseli trip atarak 'ona ne diyordun, evlenince ne söyleyeceksin, adı ne?' falan deyince Selim sinirlendi. Kırmızı da geçtik, diğer tarafta ecele gider gibi hızla gelince sol tarafa girdi. Kızın kemeri takılı olmadığı için camdan fırlamıştı. Nurseli'yle bende bir şey yoktu şoku atlatır atlatmaz hemen camdan çıkıp kıza müdahale ettik. İşte böyle, hep söylüyorum onlar birbirine iyi gelmiyor. Bence kaderle inatlaşmak iyi değil. Olmuyorsa vardır bi hayır, yada sebebi."
"Evet, abim hatalı, Nurseli de yersiz kıskançlık yapmış ama unutma kader de gayrete aşıktır. Bir iki olumsuzlukta hemen kesip atmamak lazım bence..."
... Sahile geldiklerinde Selim'le Nurseli'yi görüp yanlarına doğru yürüdüler. Selim, dosyaya gömülmüş Nurseli ise ders çalışıyordu.
Hilde, Elif'in koluna girip, "Bu tabloda ki gayrette ne görüyorsun?" diye sordu ve Elif'in, üzülmüş gibi, "Üçüncü yeğenimin de Hakan abimden olacağını görüyorum!" demesiyle gülmesine eşlik etti.
Selim'lerin yanına geldiler.
"Merhaba oturabilir miyiz?.."
~~~~~~•~~~~~~
...O kadar dalmıştık ki: arkamdan bize yaklaşanların, konuşana kadar varlığını hissetmedik.
Elif'in sesiyle arkamı döndüm ve karşımda Hilde'yi görünce ayağa kalktım. Yıllardır görmüyor gibi Hilde'yle sarıldıktan sonra Elif'e sarıldım.
Selim, Hilde'nin elini sıkıp. "Hoş geldiniz!" dedikten sonra Elif'in yanağına dokunup, "Buraya ne oldu? diye sorunca şaşırmıştım.
"Kızartma yaparken yağ sıçradı."
S: "Kötü olmuş!"
"Evet aabii, bir hafta oldu, artık geçiyor!"
Hilde, Doğan'dan Selim'in haberini almış olacak ki gayet normal bakıyordu ama ben şaşırarak, "Siz kazadan beri ilk defa mı görüşüyorsunuz yoksa?" diye sordum.
E: "Evet Nurseli, abim o günden beri eve hiç gelmedi ve ben de ilk defa görüyorum, biz de en çok abimi gören Leyla yengem oldu!" dedi ağzını yamultup gözünü yana devirerek şikayetçi gibi.
Selim ters ters bakıp, 'sus' der gibi,
"Eliiif!" dedi.
Elif'te aynı yüksek tonla, "Ne var aabii? Senin yaptığın kazanın, annemle, babamla, abimle, hadi onları geçtim, çocuklarla ne ilgisi var. Itır her gün seni soruyor, amcam ne zaman gelecek diyor. Kazayı sen yaptın, faturayı bizlere kestin. Yalan mı?"
~~~~~~• *(Elif, evde en son konuşulan konuyu unutmuş gibi konuşuyordu)* ~~~~~~•~~~~~~
Selim, bizim tahmin ile birlikte merak edeceğimiz şeyi söyledi.
"Elif! Sebebinin ne olduğunu gayet iyi biliyorsun, lütfen çarpıtma ve sus." dedi
Elif'e bakıp, "Benden daha kötüleri de varmış demek ki, hiç olmazsa benimle görüşmek istemişti ama ben kabul etmedim..." dediğimde daha sözümü bitirmeden Selim'in telefonu çaldı.
S)"Aloo!..
...Efendim!
...NEEEEEE?!
...Durumu nasıl?!
...Hangi hastanee?
...Tamam hemen geliyorum!"
Telefonu kapattı, alel acele dosyalarıyla benim kitabı kaldırarak, "Kalkın, kalkın çabuk. Acil işim çıktı gitmem lazım." dedi. Konuşmasından ve panik olmasından anlamıştık ama biz Seda ile ilgili zannetmiştik.
"Yaa ne oldu söylesene?" dedim kitabımı elinden alıp çantama koyarken
"Ayşe intihar etmiş!"
Hilde boş bulunup, "NEEE!" diye bağırdı.
Belli ki Doğan ona anlatmıştı ve kurcalayacak zaman değildi, acelemiz vardı.
Elif, "Ayşe kim ya?" diye sordu hepimize bakarak.
Selim, "Hadi sizi taksi durağına bırakayım!" deyip arabaya bindirdi...
Selim'e yalvarır gibi, "Biz de gelelim lütfen?" dedim
Selim, bana cevap vermeden Doğan'ı aradı.
"Doğan, Ayşe intihar etmiş, hastaneye gidiyorum. Çabuk sen de gel! Pınar'ı da ara gelsin."
Taksi durağına geldigimizde benim yalvarmama kayıtsız kaldığını anlamıştım...
Hilde ve Elif indi. Selim, benim de inmemi bekliyordu, "Hadi Nurseli."
Ama ben inmedim, "Ben de geleceğim bana ne." dedim kollarımı bağlayıp daha fazla koltuğa gömülerek...
"Çocukluğun zamanı değil Nurseli lütfen!"
"O zaman inatlaşma da sür, hani 'sen bilirsin' diyordun!? Eski haline geri mi döndün yoksa! Ya sen götür ya da ben taksiyle seni takip ederim, hangisi?" Selim ciddiyetimi görünce pes etti
"Of ooooffff inatçı keçii!" deyip dışarıya seslendi, "Binin hadii."
Hilde şaşırmış gibi, "Ne oldu yaa?" diye söylene söylene arabaya bindi.
Arkaya dönüp, "Biz de gidiyoruz." dediğimde Hilde Selim'den taraf gibi, "Ooofff Nurseli, bazen saçmalıyorsun haa." deyince Selim aynadan bakıp, "Değil mi great sister-in-law, inatçı keçi ne olacak." dedi...
...Hastaneye geldiğimizde etrafa bakındım, Gülsüm teyzenin ameliyat olduğu hastaneydi.
Selim kemerini açarken, benim de kemerimi açtığımı gördü. Bileğimden tutup, "Sakın ben gelmeden inmeyin, duydun mu inatçı keçiii?" dedi
Nazlanır gibi mırıldanarak, "Duydum yaa, tamam git hadi." dedim...
Selim, Hilde'ye döndü, "Buradaki aklı başında bir tek sen varsın sakın inmeyin." deyip gitti.
Hilde, bana bakıp, "Sayende Selim'den üst üste iki defa iltifat duydum yaa pees!" dedi...
... Selim, gideli yirmi dakika olmuştu.
Ne olduğunu merak ediyordum, daha fazla dayanamayıp, "Ben de gideceğim." deyince Hilde, hemen kolumdan tuttu, "Saçmalama Nurseli, Selim'i zor durumda bırakırsın!"
"Yaa ne olacak alt tarafı hastaneye bakıp çıkacağım bırak!" deyip aniden kapıyı açtığım da yandan geçen adama vurdum, adam canının acısı ile, "Ne oluyor bee?" diyerek geriye döndü, kolunu tutuyordu.
"Pardon yanlışlıkla oldu!" dedim
+"Dikkat etsenize biraz hanımefendi!" dedi sanki özür dilememişim gibi çıkışarak.
Hilde, dışarı çıktı.
"Özür diledi yaa ne uzatıyorsun?" diye aynı ses tonuyla karşılık verdi
+ "Hem suçlu hem güçlü böyle oluyor demek ki?" deyip benden Hilde'ye yoğunlaştı.
"Sen de ne arabanın dibinden dibinden yürüyorsun?"
+ "Yanımdan araba geçiyordu, ezilmemek için olabilir mi acaba?"
Hilde'yi tutup, "Hilde tamam, ben yaptım, sus." dedim, Selim'in duymasından korkuyordum.
+ "Bak arkadaşın senden daha saygılı! Hiç olmazsa suçunu biliyor!" Deyince Elif arkadan gelip, "Durun yaa, ne uzatıyorsunuz abimi arayalım!" deyince adam, "Ara küçük hanım ara, ben de çıkıp bi darp raporu çıkartayım! Ne dersiniz?" dedi üste çıkarak.
Bağrışları duyan güvenlik görevlisi yanımıza gelip, "Yardımcı olabilir miyim?" dedi
Hilde, "Bu beyden şikayetçiyiz!" deyince
güvenlik, "Beyefendi bir sorun mu var acaba?" diye sordu
+"Evet var! Adın ne senin?"
Güvenlik, şaşırmış gibi "Pardoon?" deyince
+"Size isminiz ile hitap edeyim isminiz ne?"
" Mehmet."
+"Bak Mehmet! Sen yenisin anlaşılan!" deyip cebinden kartviziti çıkartıp, "Al bunu muhasebeye git. Sana kim olduğumu söylesinler, sonra gel öyle konuşalım." dedi.
Adam karta baktıktan sonra başını kaldırıp, "Yavuz bey! Özür dilerim!" dedi
Hilde, adamın elinden kartviziti aldı, yırtıp, yere attı ve üzerine bastı. "Bana bak Yavuz musun nesin, ne karın ağrın varsa git belanı bizden bulma!"
Adamın telefonu çaldı, sinirli bir şekilde, telefonu açıp, "Ne var, Ne oldu? Bir şeyi de bensiz halledin bee! Çöpe atın gitsin, bana ne soruyorsunuz? Geliyorum tamam, tamam!" deyip telefonu kapattıktan sonra bize dönüp, "Dua edin işim var yoksa bu iş karakolda biterdi!" deyip hızlı adımlarla gitti.
Ben ve Elif ellerimizi havaya kaldırıp vurduk. Elif, "Çak bee, nasıl mors oldu ama!" dedi...
~~~~~~•~~~~~~
...Yavuz, binadan girerken arkasına baktı. Kızların zafer kutlamasını görüp sinirlendi.
Önüne baktığı an Doğan'la çarpıştı.
D: "Hop hop hooop!.."
Y: "Pardon! Kusura bakmayın!"
D: "Önemli değil!" deyip devam ettiler...
~~~~~~•~~~~~~
Selim ve Doğan geldiğinde dışarıda oynuyorduk.
Selim, Hilde'ye bakıp, "Ne oluyor?" deyince ben, "Yok bir şey?" dedim
Doğan, Selim'e ters ters bakıp, elini beline koydu. Bu hareketi ve bakışı bile Hilde'nin kalbini hoplatıyor olabilirdi.
"Bunların burada ne işi var?"
Selim beni şikayet ederek, "İnatçı keçi kardeşine sor bana ne söylüyorsun?" dedi
Doğan abim ise bana kızmak yerine yine Selim'e atarlanarak, "Öyle mii?" dedi. "Direksiyondaki kimse ona sormam lazım değil mi?"
S: "Senin keçi kardeşin direksiyondaki kişinin kim olduğuna mı bakıyor, geçmişi hatırlatma bana! Hiç değilse ayağı sağlam geldi."
Doğan, Selim'e acır gibi bakarak,
"Karşındakinin canını nasıl acıtacağını çok iyi biliyorsun?" deyip sustu, arabaya doğru giderken, bir şey hatırlamış gibi, "Ne yapıyoruz! Babayı aldıralım mı?" dedi
S: "Hayır bekle! Bunda acele etmeyeceğim! Bir Ecem olayı daha yaşamak istemiyorum!" deyince Elif'in yüzü asıldı, olayı biliyor gibi
"Hiiii'iii, Allah'ım sen koru!" dedi
Selim, Doğan'a, "Atla, gel! Bir yere gidip konuşalım! Dönüşte seni buraya bırakırım!" dedi...
Yakındaki bir kafeye geldik, içeri geçip masaya oturduk.
Selim, o kadar kötü duruyordu ki ben Seda da bile Selim'i böyle görmemiştim. "Her olayda bu kadar etkileniyor mu acaba." diye düşündüm
Selim, konuşurken bizim tarafa hiç bakmıyordu. Sanki biz yokmuşuz gibi kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı.
"Hastaneye gidince sor bakalım raporu biraz erteleyebilirler mi veya hiç açmayabilirler mi?"
D: "Abi herifler gıcık tiplere benziyor, özel hastane sonuçta başını belaya soksun istemezler!"
S: "O zaman kriminalden güvenilir birini bulalım... Odaya da annesi bile alınmayacak Pınar'a söyledin değil mi?"
D: "Söyledim abi merak etme."
S: "Demir'in kardeşiyle tekrar konuşalım, Ayşe ile ne zaman sözlenmiş, isteyerek mi, yoksa ailelerin istemesiyle mi?"
D: "Abi kızı bilmem ama Ahmet Ayşe'ye aşık gibi."
S: "Bana da öyle geldi, Demir bu kıza bir kötülük yapmışsa, ikisinin de öldürme sebebi var demektir."
D: "Aabi Ayşe sıktı diyelim onun sıkacağından korkmaz mıydı? Geri çekilmez miydi?"
S: "Silahı boş zannediyorsa..."
D: "Mantıklı ama öyle olsa bile o silah Ayşe'nin eline nasıl geçti, Demir durumu biliyor muydu? Vee bacağındaki kurşun, peki onu kim sıktı? Neden doktora gitmedii? oooofff! Ben halletmek için uğraştıkça daha beter çuvallıyorum!"
S:"Kardeşim sen iyi misin? Neden acele ediyorsun kii! Az sabret bekle biraz!"
D: "Bilmediğin şeyler var, bir an önce halletmem lazım. Konuyu dağıtma! Şimdi emin olduğumuz, ikisi de öldürmek niyeti ile sıkılmamış değil mi? Demir'in boyu biraz kısa olsa kurşun boşa gidecekmiş!"
S: "İlk kurşunu Ahmet sıktı diyelim, bu dengesiz de pantolonunu değiştirdi ve hastaneye gitmek yerine Ayşe'ye gitti.
Yine Ayşe'ye yaklaştığı esnada Ayşe silahı aldı ve kendini korumak için rastgele ateş etti.
D: "Ayşe'nin annesi evdeyken mi? Demir teyzenin telefonuyla aranmış."
Hilde, Doğan'a bakıp, "Demir'i Ayşe arayıp çağıramaz mı?" dedi
D: "Annesinin telefonuyla mı?"
H: "Lise son sınıfa kadar babam hiç birimize telefon almadı. Annemin telefonunu almak içinse, babamın işten gelmesi ve derslerimizin bitmesi gerekiyordu!"
D: "Ayşe'nin annesi çalıştığı için telefonu varmış ama!"
"Doğan abi! Bizim okulda bi kız vardı bi erkekle konuşuyor diye ailesi telefonunu almıştı. Oda annesinin telefonuyla konuştu."
Elif, şaşırarak, "Annesi anlamamış mı?" diye sordu.
Hilde, Elif'e, "Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış!" dedi.
Hilde'ye hak vererek, "Aynen öyle." dedim "bir yıl kimse anlamamış!"
Konu birden o kıza dönmüştü. "Bir yıl sonra ne olmuş?" dedi Selim geldiğimizden beri ilk defa bana bakarak
"Evlendileeer" dedim "Şimdi de kocası annesiyle babasıyla konuşturmuyormuş, ben ne yaşadım görsünler diyormuş."
Selim ve Doğan aynı anda, "HAKLIIII!" dediler.
Hilde, sinirli bir ifadeyle Doğan'a,
"Haklı mıııı?" dedi ve Selim'e dönüp, Doğan'ı göstererek, "Hadi bunun kız kardeşi yok anlamaz, ya sen? Elif'in evlendiği kişi sizi görüştürmezse ne yaparsın?" deyince Selim Elif'e,
"Hemen yüz bulma!" deyip Hilde'ye döndü, "Sen Doğan'ın kız kardeşi olmadığını nereden biliyorsun" demek yerine, "Bütün ailem adına söylüyorum. İstediğinde vereceğimiz kadar güvenilir biriyle görüşmesine mâni olursak,
onları ayırmaya çalışırsak, oda intikam alacak olursaa; eveett haklıdır." deyip Sonra da tekrar Elif'e bakıp,"Tekrar söylüyorum yüz bulma haa!" dedi ve göz kırptı.
Doğan, Hilde'ye karşı kendini savunmak istemediği için bir şey söylememisti. Galiba kutup değiştiren Doğan abi olacaktı böyle anlaşılıyordu.
Tost ve çayları bitirip kalktık...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
...Doğan hastaneye yakın yerde inip Ayşe'nin odasına gitti. Pınar'dan durumu öğrenip yetkili biriyle konuşmak için oradan ayrıldı.
Hastanenin sahiplerinden biriyle özel olarak konuştu. Adam, Doğan ne söylerse kabul etmişti. Doğan şaşkınlığını gizleyemedi ve adama teşekkür etti.
Çıkışta Pınar'ın yanına gidip telefon etti,
"Koridordayım, istersen biraz dinlen!"
Pınar, odadan çıkıp, "Yarım saat yeterli komiserim!" dedi
D: "Tamam, Git hadi!"
Ayşe sayıklamaya başlayınca Doğan, yaklaştı, "Ayşe bir şey mi istiyorsun?" diye sorunca gözünü açtı. Doğan,
"Ayşe, korkma benim Doğan!"
A: "Korkacak bir şeyim yok, bir ölüm korkum vardı onu da yendim."
On altı yaşında bir kız, yaşından büyük laflar ediyordu.
D: Sana yardım edeceğim, sen de bana yardımcı olursan!"
A: "Biliyorum, Okan abi söylemişti!"
D: "Okan mı? Ne söyledi sana?"
A: "Hiç kimseye güvenme, sadece Selim ve Doğan abine güven ve onlar ne söylerlerse onu yap' dedi!"
D: "İyi demiş, sana bir kaç soru soracağım. Demir'i sen mi vurdun?"
A: "Hayır!"
D: "Ahmet mi?"
A: "Onu bilmiyorum!"
D: "Demir'i en son ne zaman gördün?"
Ayşe susunca, Doğan yardım etmek istediğini belli etmek için, "Bak burada söylediğinin hiçbir anlamı yok! Bu ifade yerine geçmez. Bana sır veriyorsun farz et, ben çok iyi sır saklarım." dedi
Ayşe, tavana baktı, gözünden bir iki damla yaş akarak, "Demir de çok iyi sır saklıyordu." dedi
D: "Özür dilerim Ayşe! Öyle söylemek istemedim. Beni ona benzetme olur mu? Ben sadece sana zarar verecek şeyleri saklayacağım!"
A: "Öldüğü gün gördüm, annemin telefonu çaldı, odadaydı. Yetişemedim sonra ben aradım. Konuşmak istediğimi söyledim."
D: "Neden?"
A: "Hamileydim!"
D: "Ayşe, ağlama seni üzmek için sormuyorum, her şey geçti. Bundan sonra biz yanındayız. Bebek onun muydu?"
A: "Evet!"
D: "Pekii, Ahmet'le sözlendikten önce mi sonra mı?"
Ayşe, "Üç yıldır sürekli!" dedikten sonra susup ağlamaya başladı.
Doğan, yumruğunu ve dişlerini sıktı, gözleri doldu. Burnunu sıkıp nefesini çekti ve sesi titreyerek, "Kimse anlamadı mı?" dedi
A: "Teyzem anlamıştır ama umursamadı."
D: "Annen? Baban?"
A: "Annemi "Teyze nasılsın" bahanesiyle arıyormuş, annemin temizliğe gittiği günlerde eve geliyordu. Ben yalan söylüyordum. Komşuda gelecek diye ama bildiği içinnn..." sustu derin bir nefes alıp verdikten sonra, "Yaşın tutsun evleneceğiz diyordu, Ben ondan çok kaçtım! Sonra bir gün Ahmet geldi, annemle konuştu.
Annem "o daha çocuk" dedi. Onun çocuk gördüğü ben neler yaşamıştım bilmiyordu bile! Annemin temizliğe gittiği bir gün demir geldi. Adı gibi kendide demirdi, kalbi de bedeni de soğuktu! Yine direndim. "Yeter artık alacağım seni neden hâlâ istemiyorsun" dedi.
O kadar güçlüydü ki karşı koyamıyordum! işini bitirdi, giderken de yüzüme tokat attı. "Bir daha ki sefere bana direnme, yoksa daha fena yaparım, duydun mu?" diye bağırdı.
Annem normalde akşama kadar gelmezdi. O yüzden istediği saatte çıkıyordu. Bazen banyoyu bile bizde yapıyordu. O gün ev sahibinin misafiri gelmiş, onlar varken temizlik yapamadığı için erken çıkmış.
Kapıda ayakkabıyı görünce işkillenmiş, zile basmamış. Kapıyı açmış, sesimizi duymuş. Bizim kapının arkasında küçük bir oda var. O odaya saklanmış. Demir gitti, ben kalktım ağlaya ağlaya banyoya gittim. biliyor musun? Bana nasıl banyo yapacağımı bile gösteren oydu!"
D: "Sen ergenliğe ne zaman girdin?"
Ayşe, "Geçen sene!" deyip yine ağlamaya başladı
D: "Devam edebilecek misin?"
Başını aşağı yukarı sallayarak devam etti. "İçim o kadar yanıyordu ki, her seferinde soğuk su ile yıkanıyordum, dışarı çıktım annem koltukta oturmuş ağlıyordu. Yavaşça yanıma geldi, ben titriyordum. "Neden titriyorsun yavrum" dedi.
Annem bana ilk defa o zaman "yavrum" dedi. Üzerime polar battaniye örttü. Yüzüme baktı. "Buraya ne oldu kızarmış gibi" dedi. Yerden başımı kaldırmadan annee, en acımayan yerim orası dedim, sarıldı. Ağlamaya başladı, Sonra da işi bıraktı.
Ahmet'i aramış, "Hâlâ Ayşe ile evlenmek istiyor musun?" diye sormuş. O da "Evet" demiş! O zaman al, ama tek şartım var benimle oturacaksınız demiş. Ahmet, önce kabul etmiş ama teyzem kızıp vazgeçirmiş, bilmeseydi neden vazgeçirsin ki değil mi?
Annem de bakmış Ahmet vazgeçiyor, annesini aramış gördüklerini anlatmış. "Ya Ahmet'le evlenmesini kabul edersin ya da o pislik oğlunun yaptıklarını bir bir ortaya dökerim" diye tehdit etmiş. "Evlat acısı çekersin babası duyarsa ne yapar bir düşün demiş' Annem telefonumu almıştı, evden de hiç gitmiyordu.
Bir gün telefonu çaldı, bilmiyormuş gibi konuştu. Annem evdeydi ama "işteyim" deyip kapattı. Demir geldi, bizim evin anahtarı vardı, açıp içeri girdi. "özledim kız" deyip üzerime yürüdü..." Ayşe ağlamaya başlamıştı, konuşamıyordu.
Doğan, sesi titreyerek,
"Ayşe devam et! Hadi, sonra ne oldu?"
A: "Yine zorlarken annem sopayla omuzlarına vurdu. Neye uğradığını şaşırmıştı. Bir güzel dövdü. Demir bir defa bile karşılık vermedi. "Bir daha seni Ayşe'nin etrafında görürsem daha kötü olur duydun mu? babasına, babana, Ahmet'e söylerim" dedi. o da önce yalvardı. "Ayşe'yi seviyorum, evleneceğim" dedi. Annem, "kendini öldürtmek mi istiyorsun kaybol buradan" dedi.
O günden sonra annem nereye giderse beni de götürdü. Sürekli annemi arıyordu. "Teyze ver kızını namusunu temizleyeyim" diyordu, Benim namusumu o kirletmemiş gibii! Sesini duyuyordum, yalvarıyordu.
Annem asla yanaşmadı. Teyzem aradı istemeye geleceğiz demiş, Ahmet babasına söylemiş. Demir de duymuş! Annesine kızmış sonra annemi aradı. "Beni kardeş katili yapmayın o kız benim! Hepinizi öldürürüm!" diyordu. Kayıt aldık. Annem polise veririm diye tehdit etti. O gün ne oldu bilmiyorum annemi aradı. Telefona yetişemedim sonra ben arayıp hamileyim gel konuşalım dedim!
Bir saat sonra geldi. Yüzü o kadar beyazdı ki, yardım et bebeği aldıralım dedim. Diz çöktü yalvardı, "Aldırma gel evlenelim" dedi. ben olmaz dedim! O kadar içten yalvarıyordu kii bir an değişti zannettim sonra bana yine tokat attı, "Seni de Ahmet'i de o p..çi de öldürürüm" dedi.
Sırtında silah varmış, çıkarttı bana doğrulttu. "Bu dünyadan sensiz gitmem" dedi. Annem kapıyı açtığında elinde silahı görünce yalvardı. "Tamam sana vereceğim" dedi. Ne olduğunu anlamadık başını tuttu, silah yere düştü.
Annem bir hışımla silahı eline aldı, sonra düzelir gibi oldu, güldü, "Ne o teyze beni mi vuracaksın" deyince annem, "Sen beni vurdun, hem de en can acıtacak yerimden" dedi.. Demir, ayağa kalktı, vur O zaman sen de beni vur hadi deyip kollarını yana doğru açtı. Annem, git belanı bizden bulma dedi ve silahı indirdi.
Yanıma oturdu, bana sarılırken, Demir benim üzerime doğru tekrar hamle yapınca, annem korkutmak için ateş etti. Baktık omuzundan yaralanmış, annem bana, "Hemen ambulansı ara" dedi, telefonu aldım ararken demir "arama" dedi. "Başınızı belaya sokma, ben hastaneye giderim" dedi. Annem buzla bez parçası getirdi. Omzuna bastırdı. "Çabuk doktora git!" dedi. "Tamam gidiyorum ama sakın bebeğimi aldırmayın onu annem büyütsün teyze lütfen" diye yalvardı.
Annem bilmiyordu, şok oldu. Biz bilmiyorduk meğer bize geldiğinde yaralıymış, vasiyet gibi anneme yalvardığı için, o ölünce de annem pişman oldu. Bebek doğacak deyip durdu. Demir'in ölümünden kendini suçluyor. Beni odaya kilitledi, "O bebek doğacak" dedi ama ben istemiyordum, sonra Okan abi geldi. Selim, ağebeyinin selamı var. Onun dediklerini yaparsan, bütün dertlerinden kurtulacaksın. Ona güven olur mu dedi. ben de bana söyledikleri her şeyi yaptım!.."
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.