Dalgın dalgın masada duran şeker tabağına bakarken bir an İstanbul'a gitmiştim.
Aynı bu şekilde oturmuş çay içiyorduk, tek fark Elif ve Ayşe yerine Hilde ve arkada çalan şarkının son kısımlarını dinliyor oluşumuzdu.
Hilde, dinlerken şarkıda geçen, "Duman" kelimesini "Doğan" anladığını söyleyip gülmüştü.
İçlerinde en güzel sesli ben olduğum için şarkının sözlerini açıp, "Bunu söyle ama duman yerine Doğan desene." diyerek bana vermişti. "Sonra yaparım" demiştim.
Bir iki deneme sonrası yapmaya çalışmıştım ama ona söylemek kısmet olmamıştı. Kim, durup dururken "Gel sana şarkı söylim" derdi kii, keşke söyleseydim...
Hilde'nin "yapalım" yada "yap" deyipte yapamadığım ne varsa yapmak istiyordum.
Bi ablanın babası vefat ettikten sonra kalp sıkışması şikayetiyle doktora gitmiş, doktorun ilk sorduğu, "Babanız ile nasıldınız, size bir şey söyleyipte yapmadığınız yada ertelediğiniz bir şey varmı?" Olmuştu.
Kendisi düşünürken hemen beyi cevap vermiş, hayır asla, dediğini anında yapan biriydi.
Doktor o zaman, "Güzel!" demiş "Eğer böyle bir şey olsaydı vicdanınızdan olacaktı ve benim size yapacak bir şeyim olmazdı ama üzüntü çarpıntısının tedavisi var." (Gerçek alıntı)
Bende şimdi vicdan yapmaya başlamıştım herhalde. Kısık sesle, sadece iki masaya duyuracak bir sesle şarkıyı mırıldanmaya başladım.
Denizin ortasında mavi bir sandal gibi
Ben sende kaybolmuşum da nerdeyim bilemedim.
Hiç mi beni sarmaz ki, adaletli bir rüzgar
Savruldum vira vira da azizce sevilmedim
Çok zor firar firar gizli saklı biri var
Her dem Doğan Doğan vay halimiz vay anam
Ben nerede sen nerede yorulmuşuz seve seve
Ben ellerde sen ellerde hiç olmuşuz bile bile
Ben nerede sen nerede yorulmuşuz seve seve
Ben ellerde sen ellerde hiç olmuşuz bile bile
Doğan abinin arkamdan, "Bilerek yapıyor abiii bırak!" deyişini duyup sustum. Elimi yüzüme kapatıp ağlamaya başladım.
Selim, yine arada kalmış gibiydi. Diğerleri Doğan abiyle giderken Selim beni kendine çekmişti, ayakta olduğu için başım, karın kaslarına değiyordu...
Selim'ler, akşama doğru iki arabayla yola çıktılar. Elif kalmak istemiş, "Nişanı erteleriz." demişti ama Selim kabul etmemişti.
Büyük ihtimalle ben gidemeyecektim ve umduğum teklifte ertelenecekti. Şuan en son istediğim bu teklifti, Hilde olmadan içim buruk olur zevki çıkmazdı...
Nur teyze tam bir Osmanlı kadını gibiydi. Gelin kaynana toprağından yaratılmış sözünü ilk kez bu kadar bariz görüyordum. Resmen, Nur teyze Hilde'nin yaş almış hâliydi. Asuman abla da benziyordu ama Hilde kadar değil. Nur teyze, Hilde'nin annesinin ben yapamam, dayanamam diyerek yapmadığı besleme görevini üstlenmişti...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Hilde, ertesi günü Nur hanımı görünce ağlamıştı ama kayınvalidesi kendine has yöntemle susturmayı başarmıştı.
"Hele helee toprağhh başımaa, Allah beni elden ayağa düşürmeyeee, demek ben böyle olsam benden yükleneceeğnn hee, Allah gelin verüse de hayırlısını versin, gı bu yaştan sonra gızım olacağı kesin olsa doğurudum, bittek kendi doğurduğum bahar baağğ anladık."
Hilde, itiraz eder gibi. "ııııığğğğhhh" desede Nur hanım dinlemedi.
Ben Asumana da güvendiydim emme sen olunca beni bu gız pekler dediydim. Neydiiimm benim de gaderim böyleymiş, Allah'ım da bi gız vermedi ki yük olmayayım."
İtiraz eder gibi. "Iııığğğğhhh..."
"Heee, ne diyoonn... Ben anan gibi olamam onu mu diyon?"
Üzülür gibi. "Iıııığğğğhhh..."
"Yoğh muu?"
İtiraz eder gibi. "Iııığğğğhhh..."
"O zaman uslu bi gız ol ve beni dinle. Bağh orada oğlum yanına gelmeyi bekliyor. Sarı öküzüm ineğini özlemiş..."
Kabul ederek. "Iıııığğğğhhh..."
"Benim kızım olmadı hiç, çok istediydim. Saçlarını örem, elbise dikem. Ellerine gınalar yaham. Ben iki gına yaktım biri eltine biri sana, o bana evlat oldu. Sen bana gız ol bende ona olduğum gibi sana ana olayım olmaz mı. Benim göşemde başına bu bela geldi benim göşemde iyileş olmaz mı?"
Kabul eder gibi. "Iıııığğğğhhh?.."
"Ben sarı öküzü de ananları da hallederim, sen iste yeter ki."
"Iıııığğğğhhh..."
"İyii, şimdi sana bunu vereyim, ananın sütünün yerini dutmaz ama bende seni bebek gibi besleyeyim olmaz mı?"
"Iıııığğğğhhh..."
"Kendi gibi huyu da güzel gızıımm, ha bu anan gurban olsun sanaa..."
~~~~~~•
Doktorun muayene etmemiz lazım dediği Hilde'ye bebek haberini de yine Nur hanım vermişti.
"Sen şimdi dedikodu sevmezsin he mii?"
"Iıııığğğğhhh..."
"İyii ben yapayım sen dinle o zaman."
"Iıııığğğğhhh?"
"Bu eltin var ya bu eltiinn..."
"Iıııığğğğhhh?!."
"Gelin gaynana eltini çekiştirek biraz, bunlar beni hiç dinlemezdi. Başına buyruk. Yap diyom yapmiiğğ yapma diyom yapiğğ. Gız bacım neydiiim, ellerine hapı neyim de mi ben vereyim."
"Iıııığğğğhhh?.."
"Bunlar ilk günlerinde, dedim gençde olsa bilirleerr, bizim gibi deeller kii okumuş mektebini görmüşler. Yooohh! ben öyle dememişim, siz bostana danayı salın sonra da annee ben çok kötü bir şey yaptım."
"Iıııığğğğhhh!"
"He hee, o eltin benim gibi gaynanayı zor bulur. Ben eccük beklerler dedim, üstlerine gitmiym dedim. Arkalarından atlı govalıyo gibi daha okul bitmeden yüklendi buzağıyı."
"Iıııığğğğhhh."
"Gız diyom yaa, bilirler sandım, ne bileeemm, normalde sabah okula akşam yanıma gelirlerdi. Bi baktım gız getti gelmiiğ. Dedim Aslan bu gız nerde. Dedi ana burada inek gohuyo diye midesi bulanıyormuş. Gız etmen eylemen, ilk geldiğinde gül mü gohuyodu yine mayıs gohuyodu. Dedim, bu gız ya köprüyü geçene gadar dedi yada o köprüyü birileri geçti..."
"Gülerek) "Iıııığğğğhhh."
"Gülme gülmeee, düşman başa, ha buralara yahın yerde amcanlar oturuyoo. Oraya gidtim. Güzelce yıhandım ahlandım pahlandım gidtim ohula. Gantin midir nedir oturdum.
Eltin geldi. Dedim yemeğe gidek, şu yemek listesi yoh mu, neye bahsa "ööğğhh" neye bahsa "ıııyyy" dedim galk oradan! Sağa yemek memek yohh! sen almışsın alacağını! doğru götürdüm dohtora, dedim bahh buna.
Demez mi iki aylık, gız gızım insan gendini de mi bilmez, gecihmedin mi diyom, yoh benim ki düzensiz oluyo diyoo, e diyom miden neyim de mi bulunmadı. başında mı dönmedi, beş yaşındaki çocuklar bile filmden göre göre ezberliyo sen bi de ohumuşsun..."
"Iıııığğğğhhh... ııııığğğğhhh... Iıııığğğğhhh..." Hilde, inliyor bir yandan da gözüyle karnını gösteriyordu.
"Şiiiişşşş sakin ol. Kızım dur helee!"
"Iıııığğğğhhh... ııııığğğğhhh..."
"Bir şey mi var, karnın mı ağrıyor?"
Kaşlarını kaldırıp, "ııııığğğğhhh... ııııığğğğhhh..."
"Tuvaletin mi var?"
Kaşını kaldırarak, "ııııığğğğhhh!"
"Bağğ baahh yoksa bir şeyden mi şüpheleniyosun?"
Gözlerini yumarak. "Iıııığğğğhhh..."
"Tamam, ben gideyim bi sorayım seni muayene etsinler olur mu?"
"Iıııığğğğhhh..."
"Hadi sen canını sıkma varsa da başımızla gözümüzle he yavrum..."
"Iıııığğğğhhh..."
~~~~~~•~~~~~~
Hilde, bu kadından daha çok şey öğrenecekti. Bi bebek haberi bu kadar dolandırılarak ve kendi hissetmesi sağlanarak verilemezdi. Şanslı olduğunu düşünüp kendi kendine, gülerek, "ııııığğğğhhh." demişti.
Doktor Hilde'yi muayene etti, döllenme olmuş ama bebek rahimde yoktu. Doktor tahlilerine bakarak Hilde'ye durumu anlattı.
"Evet, Hilde'ciğim kan değerlerine göre hamilelik var ama henüz rahimde kese oluşmamış, bu da bebeğin hâlâ yumurtalık kanalında olduğunu gösterir. En geç bir iki hafta sonra netleşir, o zaman tekrar görüşürüz tamam mı? Moralini yüksek tut. Her hastalıkta olduğu gibi bunda da moral çok önemli."
"Iıııığğğğhhh..."
"Güzel, anlaştığımıza göre bana müsade iki hafta sonra görüşürüz."
"Iıııığğğğhhh."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doktor yanımıza geldi, herkes merakla sonucu beklerken, Doğan abinin yüzünde bi hoşnutsuzluk vardı.
Ona bunu yapanın kendi ve kendinden bi parça olduğu için vicdan yapıyor gibiydi.
"Öncelikle geçmiş olsun. Hilde hanımda gebelik söz konusu ama buna bebek demek için çok erken..."
Doğan abi midesi bulanıyor gibi, "Ne dememiz lazım peki?" diye sorunca doktor devam etti.
"Öncelikle, Hilde hanım sizin gibi karşılamadı bunu söyleyeyim. Kendisini gayet güler yüzlü ve heyecanlı gördüm. Sizin aksinize."
"Aaaa, ben öyle mi duruyorum, hâlbuki mutluluktan ağlamak üzereyim. Havalara uçacağım neredeyse."
"Bu günler geçtiğinde ve eğer hamilelik devam ederse..."
"Etmicek, boşuna çenenizi yormayın. Alın."
"Ben anlaşılamadım herhalde, Şuan rahimde alınacak bebek yada başka bir şey yok."
"Ne demek o yaaa, hani hamileydi?.."
Asuman abla geldiğimiz günden beri Doğan abinin yanına gelip onunla ilk defa konuşmuştu.
"Doğan, hamileliği on katlı bir bina düşün. Asansörle çıkıp merdivenlerden inilen bir bina. O şey her neyse asansörle çıkmış, merdivenleri inmeye başlamış, girişe gelmeden de bebek mi başka bir şey mi olduğu anlaşılmaz, onu demek istiyor."
"Ne olabilir mesela?"
Doktor: "Dış gebelik olabilir, boş gebelik olabilir, normal gebelik olabilir. Bazen sadece kese olur bebek oluşmaz, o zaman keseyi alır hamileliği sonlandırırız."
"Yani her türlü hamile?"
"Aynen!"
"Ne zaman alabilirsiniz peki?"
"Hilde hanımın durumu kötüye giderse, hamilelik olması gereken seyirde gitmezse yada siz Hilde hanımı ikna ederseniz o zaman gebeliği sonlandırabiliriz. Şuan kendi kararlarını verebilecek durumda olduğu için tek başınıza karar veremezsiniz."
Doğan abinin yüzündeki sinir bile, karşısındakini dövmeye yetiyordu. Biliyordu ki bu durumda hiç bir şekilde kendi istediği olmayacaktı. Obanın hatunu ne derse o olacaktı.
Üçüncü gün olmuş hemen hemen herkes Hilde'yi kısa kısa ziyaret etmiş ama Doğan abi hâlâ girmemişti. İkisi de hazır hissetmiyor gibiydi. Hilde'nin bulanık gören sol gözü de net görmeye başlamıştı. Artık camın arkasından onun silüetini görüyordu. Doğan abi Hilde gözünü açana kadar izliyor, Hilde uyanınca arkasını dönüp cama yaslanıyordu...
... O gün bakışını benden kaçırmıştı ama sonrasında eski hâline dönüyor gibiydi.
Bu adamın da gel gitleri olduğunu düşünmeden edemiyordum. Bu sefer de Filiz'e çatıyordu. İstanbul'a gidip evi kapattırmak istiyor, Filiz ise o eve girmek istemiyordu.
Aslında kimse istemiyordu.
"Doğan! kendi yapamayacağın şeyi bize yıkamazsın. Hilde'nin en büyük hayali o evde, o balkonda çiçek yetiştirip çocuk büyütmekti. Sen en yakın arkadaşımın hayalini benim aracılığımla yok etmeye çalışıyorsun."
"Abi Filiz haklı, Hilde o ev satılsa kredi çeker alırım diyordu. O bağı kopartma!" demiştim ama kaderin bağladığı kollarını, kendide bağlamış oturan abim yine dudaklarının içini kemiriyordu. Son ve itiraz edilmeyen fikir Aslan abiden gelmişti.
"Peki, tamam kızlar, evi kapatmıyoruz. Birlikte gidelim alınacak ne var ne yok
getirelim, bende ev sahibiyle konuşayım satarsa alırız yatmazsa bir yıllık kirayı verir geliriz."
Abim: "Abi, nasıl alacaksın yaa, para mı var?"
"Burada senin arsan yok muydu?"
"Vaaarrr?.."
"Ona talibim, eve karşılık arsayı bana ver. Merak etme seni madur etmem üstü neyse de veririm."
"Abi, gözüm ne yerde ne toprakta, al istiyosan hiç bir şey verme."
"Tamam bu sözü anlaşma olarak kabul ediyorum. Yarın ne Perşembe, bu gece sabaha karşı çıkalım, size iki gün yeter mi?" dediğinde içim ürpermişti.
"Abi bende mi gideceğim!" dediğimde muhatabım olan Doğan abi kızgın kızgın bakmıştı. Önceden ara ara sade abi dediğim Doğan'a artık sadece abi diyordum. Ben isimsiz abi diyorsam sadece o bakıyordu. İkimiz de bu durumdan çok hoşnuttuk.
"Ne demek bende mi gideceğim, özellikle sen gideceksin."
"Ama nedeeenn?"
"Nişaaann?"
"Abi, nişanın sırası mı şimdi?"
"Hayat devam ediyor kızım, tamaam. Ya hem gidin de hatunumla bi baş başa kalayım. Balayımızın tadını çıkartalım."
Abim, başını önüne eğdi, burun duvarlarında birleştirdiği baş parmağı ve işaret parmağını göz altlarında açıp kapatarak masaj yapıyordu, artık bizim yanımızda ağlamadığı için göz yaşlarını bu şekilde götürüyor olmalıydı. Yada ağrısını bu şekilde azaltıyordu...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim İstanbul'a gelir gelmez duş almış üzerini giyip merkeze gitmişti. Acele bir şekilde Doğan'ın "aç" dediği dosyayı incelemeye başlamıştı. Maktul Nergis Yıldırım ve katili Mustafa yıldırım.
Selim, dosyayı inceleyip ertesi günü hemen olay yerine gitmişti, Doğan'ın dediği gibi orayı gören ne bir kamera ne de görgü tanığı vardı. Çevre binalara bakındı, olayın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişti.
Belki de taşınan, yeni gelenler bile olmuştu, ona rağmen bütün dairelerin ziline basıp görüşmek istedi.
İki günü sırayla komşularla görüşerek geçirdi. İki dairenin ev sahipleri olaydan sonra taşındığını söylemişlerdi.
Önceki oturanların adresine ulaşmak istedi. Bir tanesi emekli bir memurdu ve evini kiraya verip memlekete gitmişti.
Diğer evin sahibi ise olaydan altı ay sonra taşınmış izini de tamamen sildirmişti. Selim isimlerinden arattırıp yeni adreslerini buldu.
Ertesi sabah eve gitmiş ama kapıyı açan olmamıştı. Komşuları bebeklerinin hasta olduğunu doktora götürmüş olabileceğini söyledi.
Selim, o günde eli boş merkeze gelmişti. Doğan'ı arayıp Hilde nasıl diye sorduğu an "Bir şey var mı?" diye soruyordu.
Bugün de bir şey yok diye aramak istemedi ama iğne ile kuyu kazmak gibiydi. Belki de o komşulardan da bir şey çıkmayacaktı.
Mustafa ve Nergis'in yakınları ile görüştü.
Nergis'in babası damadı içeriden çıkar çıkmaz öldürecekmiş gibi kinliydi. "Bize söylemedi alçak, sorunları varmış, Allah'ın belası kızıma kıydı, bende onu geberteceğim." diyordu.
Mustafa'nın ailesinin evine gittiklerinde onlar da oğullarının böyle bir şey yapmayacağını söylemişti.
Selim, Mustafa'ya ait eşyalara bakındı, ikisinin de eskiye ait sadece resimleri kalmıştı. Ortak bir nokta bulma ümidiyle, resimleri alıp merkezde incelemeye başladı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Perşembe günü sabaha karşı Aslan abi ve Filiz'le yola çıkmıştık. Planımızda direk eve gidip kıyafetleri toplamak, eşyaları çarşaflamak dolabı boşaltmak vardı ama kapıya geldiğimizde ikimiz de merdivenlere oturup içeriye girememiştik.
Filiz benden, ben Filiz'den destek almaya çalışıyorduk ama ikimiz de bunu birbirimize yapacak güçte değildik.
Filiz, belki de beş gündür içinde tuttuğu, haykıramadığı şeyi hıçkıra hıçkıra söylüyordu.
"Keşke karışmasaydım, keşke sebep olmasaydım. Çok pişmanım."
~~~~~~•~~~~~~
Bizi eve girdiremeyince Aslan abi Selim'i aramıştı. Selim, merdivenlerin başında bizi öyle görünce bir süre bir şey söylemedi.
Sonra da birlikte ev sahibi ile görüştük. Ev sahibi teyze Hilde'nin öyle olduğunu duyunca fenalaşıp bayılmıştı.
"Benim kimim kimsem yok yavrum, git bi emlakçı çağır, evin ederi neyse verin yeter. Ben o kızlar gibi kiracı bulamamıştım şimdi de komşum olsun. Benim emeklim bana yetiyor. Fazlasında gözüm yok." deyip evi satmayı da kabul etmişti.
Daireye indiğimizde: Selim, anahtarı sallayıp "Arkadaşının evine ilk kim misafir olmak ister." deyince ağlayarak el kaldırdık.
Kapıyı Filiz açtı.
Daha kıdemli olduğu için onun önden girmesine müsaade ettik.
Biz Hilde'nin kıyafetlerini öpe koklaya valizlere yerleştirip odadan çıktıktan sonra Selim'le Aslan abi de abimin eşyalarını toplamaya girdiler...
Kim bilir bir daha ne zaman bu evde bu balkona çıkıp yine mutlu mesut çay içip çekirdek çitleyecektik.
O gece, o evde kalamayıp bizim eve gittik. Selim, Aslan abiyle oturma odasında yattı. Cuma sabah yine erkenden kalkıp dört elden eşyaların üzerini kapattık.
Bozulacakları kutuyla bagaja koyduk. Ev mobilya ve şarküteri mağazası gibi kalmıştı. Anahtar ikimizde de vardı ve Aslan abi ev sahipleri gelene kadar bizde kalmasını istedi.
Hafta sonu yollar kalabalık olur diye, Pazartesi için tekrar plan yaptık.
Aslan abi de Elif'in nişanında bulunmak istiyordu.
Başım çatlar bir halde eve gelip sırayla duş alarak oturduk. İkimiz de hasta olmak istiyor gibiydik.
Ertesi günü nişan vardı ve Selim bizi almak istediğini söylemişti. Galiba biz nişana gitmemek için hastalanmak istiyorduk.
Yine benim duam kabul olmamıştı, Filiz nezle olmuş bense turp gibiydim. Neden istemediğim zaman hasta olup, istediğim zaman olamıyordum kii, bedenim bile benimle maytap geçiyordu.
Teke düştüğüm için ilk planıma geri döndüm. Atakan'ı arayıp sabah beni almasını istedim.
Engin'in nişanlısını, yani maalesef benimde kardeşimi alıp salona bıraktıktan sonra, ailemle görüşüp Elif'in nişanına gidecektim...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Cuma günü gelin evinde bir telaş hâkimdi. Elif, her ne kadar ertelemek istese de abileri kabul etmemiş Doğan'a hak vermişlerdi.
Hakan'da nişandan bir hafta sonra tekrar Hilde'nin yanına gidecekti. Elif, türbanını ütüleyip tek asacak yer olan abisinin odasına geldi. Diğer odalarda babadan olan büyük kuzenler vardı.
"Abi gelebilir miyim?"
"Gel geeell."
"Bunu asıp çıkacağım."
"Rahat ol, sıkıntı yok."
"Nasılsın?"
"İyiyim."
"Ne yaptınız, nasıl geçti?"
"Bitti gibi, bittik gibi desem daha doğru olur."
"Hıııımm, zor olmuştur."
"Öyleee!"
Elif, çıkıp çıkmamakta kararsız kalınca Selim yanını işaret ederek, "Otursana!" deyip devam etti... "Sen nasılsın?"
"Boşlukta gibiyim abi, sanki bi uçurumdan düşüyorum ne şekilde ineceğim bilmiyorum. Yere çakılacak gibi hissediyorum."
"Heyecandandır. Yarın akşama bir şey kalmaz."
"İnşaallahhh..."
"Sen bir şey daha söylicek gibisin."
"Teklif iptal değil mi?"
"E yaaaniii!"
"Üzüldüm. Üç heyecanı aynı anda yaşarım zannediyordum."
"Üç?!"
"Nişan, teklif vee..."
"Veee?!"
"Selin!"
"Selin mi?"
"Evet abi, Selin de geliyormuş. Engin söyledi."
"İyi, gelsin bakalım. Yengesiyle tanışırlar."
"Küçüklük resimlerimizden başka bir şey yok, yüzünü hatırlamıyorum bile!"
"Gözler değişmez demişler, bakalım değişmiş mi?"
"Ben onu bile hatırlamıyorum kii!"
"Ne olacak Melek teyzenin kini, inadı yüzünden. Kızı uzak tuttu bizden, yoksa birlikte büyüyebilirdik. Babam alt katı Selin'e yaptı biliyorsun."
"Oooffff yaa, bazen süt annemi de anlamıyorum ne bu nefret..."
"Bende anlamıyorum demek isterdim ama..."
"Neyse, Nurseli ile Filiz geliyor mu?"
"Filiz hastaymış da Nurseli gelicem dedi."
"Sen mi alacaksın?"
"Yok, bi arkadaşıyla birlikte gelecek."
"Anladım. İyi geceler abi."
"Sana da güzelim Allah rahatlık versin."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
İsteksizlik her bir zerreme yayılmış, gece gördüğüm kabuslar da üstüne tuz biber olmuştu. Kına günü hissettiğim acının bir benzeri ve daha şiddetlisi bütün benliğimi çepe çevre kuşatmıştı.
İlk işim abimi aramak olmuştu.
"Abiii?"
"Ne var üvey evlat! Rüyanda mı gördün bu saatte?"
Acaba gerçekten üvey evlat olduğumu bildiği için mi söylemişti, Hilde söylemiş olabilir miydi diye düşünmüştüm.
"Alooo, konuşsana kız dilini mi yuttun?"
"Abi Hilde nasıl?"
"Daha iyi, kulaklarının ikisi de duyuyor."
"Neeeğhhh gerçekten mi çok sevindim." dedim yine ağlamaklı bir sesle
"Sen iyi misin?"
"Abi nasıl söylicem bilmiyorum içimde çok kötü bir his var. Kötü şeyler olacak gibi hissediyorum"
"Kızım! beni kanser etme, git o hislerinden kurtul. Köprüden mi atarsın ne yaparsın bilmem, benim karımdan uzak tut. Üvey öz dinlemem bacılıktan men ederim seni."
Bu sözüyle "üvey evlat" diye kendilerini kasdettiğini anlamıştım. Sırrım hâlâ Hilde'de saklıydı. Derin bir nefes çektim,
"Aman abim amaaann, ben siz olmadan yaşayamam. Sizin aileye evlat olma şerefini kaybedemem. Tamam ben gideyim de nişanda kurtlarımla birlikte hislerimi de dökerim." dedim
"Haaahh şöyle, benim karımın yanında yalancı çoban yok, o güvende." diyerek bana hâlâ o yüzden kızgın olduğunu göstermişti. Bazı kaçışlarının, yaptığı yanlışlıkla alakası olmadığını anlamıştım.
Atakan'ın, "Geliyorum hazırlan!" mesajıyla yataktan kalktım, nişana yada sevgilimin ailesiyle tanışmaya değil de normal bi yere oturmaya gidiyor gibi hazırlandım.
Kızlarla aldığım elbise yerine Selim'in bana hastanedeyken aldığını giymiştim.
Aynı kötü hislerle arabaya oturdum. Yol boyunca Atakan'a hız yaptırmadım. İçimdeki hissin kaza yaparak gerçekleşmesini istemiyordum. Bir kazaya daha katlanabiliceğimi zannetmiyordum.
Hafta sonu trafik ve bizim yavaş seyretmemizden dolayı epey bi gecikmeli varacağımızı düşünen Atakan bana çatmaya başlamıştı bile.
"Bu ne kız böyle, başka elbisen yok muydu?"
"Neyi varmış elbisemin bee, gayet güzel bi kere."
"Elbisen kötü demedim kii, nişana uygun mu sence?"
"İnan bak şuan en son düşündüğüm bana ne giymiş gözüyle bakacakları."
"Buradan direk salona mı gitsek acaba diyorum, biz eve varana kadar akşam olacak, kız alma değil eve geri bırakma yapcaz bu gidişle."
"Ooofff Atakan tamam, biraz hızlan ama dikkatli ol. İçimde bi sıkıntı var..."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Engin, Elif'i kuaföre götürmek için kardeşi Sonnur ile gelmişti.
Selim, altında gri eşofman üzerinde siyah tişörtle banyodan çıkmış havlu ile başını kuruluyordu.
Engin'in kapıda beklediğini görünce içeri çağırdı. Engin girmek istemeyip Elif'i beklediğini söyleyince, kafasını dışarı uzatıp, kendini içeri duyurmayacak kadar kısık sesle,
"Oğlum kadın milleti beş dakika derse onun üzerine elli beşi de sen koy. Ben bu zamana kadar bu kız da dahil beş dakika deyip beş dakika da çıkanı görmedim. Bir tane var diyodum oda nikah günü tezimi çürüttü."
"Selim abi, bu engin bilgiyi neden kaçarak kısık sesle söylüyorsun pekii?"
"Suuusss! orasını karıştırma! Sen kuaförden dönerken de beni dinle beş dakika derse en az yarım saat sonra git."
Elif, arkadan abisinin kolunu sıkıp, "Sen sakın bunu dinleme, bana da dün akşam "emin misin? bir daha düşün" diyordu. Onu dinleyip geç kalırsan kendim gelirim bir daha da... anladın inşaallah!"
Engin, üzülmüş gibi bakarak, "Yaktın beni abi aşk olsun "diyerek elbiseyi alıp aşağı indi. Elif'te Selim'e bakıp, "Nurseli seni ne zaman bekletti de dert yakınıyorsun. Nankörlük etme ki elindeki nimet gitmesin abicim." deyip çıkmıştı...
Engin, elbiseyi arka koltuğa koyup direksiyona oturdu. Heyecandan elleri titriyor gibiydi. Dizlerine sürterek teri siliyordu.
Elif, arabaya binince durumu farketti. Kendi heyecanının üstüne çıkılması hoşuna gitmemişti. Onu rahatlatmak için konuşturmaya çalıştı.
"Engin?"
"Efendiiimm!"
"Selin geliyor değil mi? Bi değişiklik yok?"
"Yok canım yoookk, geliyor, Atakan almaya gitti. Az daha sabret bacına kavuşacaksın."
"Yaa, ne bileyim çok merak ediyorum."
Sonnur kendini öne atıp, "Elif yenge, biliyor musun Selin ablam Atakan abimin nişanında Yavuz amcayı görünce bayıl-..."
Engin, Sonnur'un sözünü öksürükle absorbe edip aynadan kaşlarını kaldırmış ama Elif'in görmesinden kurtulamamıştı.
"Ne oluyor Engin, ne bayılması. Bana neden söylemedin?"
"Öyle anlık bi bayılma Elif, babanla alakası yok, bizimle konuşuyordu. Yakup amca, bak seni kiminle tanıştıracağım diye gelince oda birden irkildi, aniden dönünce de başı döndü. Yol yorgunluğu da vardı zaten."
"Olsun bana söyleyebilirdin."
"Baban söylemedi mi?"
"Babaaamm!.. Selin'in bir şeyini bize söyleyecek haaa?!. Aslaa..."
"Neden Eliiif?"
"Selin, babamla annemin bam telide o yüzden."
"Ayrı büyüdüğü için mi öyleler."
"Hem evet hemde başka bir şeyden dolayı."
"Bak şimdi, kuaföre de yaklaştık ama kısa söyleyip bırakacağım, iki sene önce Kezban teyzeniz Selin'e bir şey söylemiş, ne olduğunu bilmiyoruz ısrarla söylemiyor. Hatta: biz, bayılınca da şaşırdık. Atakan'la geçen konuştuk yine aynısını söylüyor, Kezban sizinle ilgili bir şey söylemiş olabilir, kız zoraki geliyormuş."
"Pislik, annemin yerinde olsam saçını başını yolardım iyi bile sabrediyor. Bütün ailemizi mahvettiği yetmedi, şimdi de kardeşleri birbirine düşürmek istiyor demek ki?"
"Oooo, sen ne diyorsun, oda bir şey mi? Atakan'a Selin sana aşık demiş, Yakup amcalara da, sizin evde gizli gizli görüştüklerini söylemiş, "bunlar birbirini seviyor evlendirin" demiş. Komşuyu komşuya kırdırdı. Atakan dört ay hapis yattı o yüzden. Yaanii, o zamanlar babana kim inanmışsa intikamını çok kötü aldı. En çokta Yakup amcadan, yerinden yurdundan evladından oldu adam."
"Aman Allah'ım neler olmuş öyle."
"Annem Selim abi yaralanınca üstü kapalı anlatmış."
"Annem o yüzden ağlıyordu yanii."
"Neyse hadi, bu günü bi atlatalım, bi hafta sonu birlikte gezmeye gideriz, kaynaşırsınız."
Elif, morali bozuk bir şekilde kuaföre gitti...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Evin önüne geldiğimde yüreğimin yerinden fırlayıp ağzıma geleceğini hissetmiştim. Zihnim, gözüm, kulaklarım, neredeyse bütün bedenim hepsi birlik olmuş beni öldürmeye çalışıyordu...
Nefes!.. Nefes almak neydi?.. Ben şuan onu unutmak üzereydim. Yaptığım bu hareketler kesinlikle nefes almak değildi, kafeste çırpınan kuş gibi can çekişiyordum...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.