Doğan şaşırdı, bir yolunu bulacağım demişti. Demek ki Okan'la işbirliği yapmıştı.
"Okan başka ne söyledi?"
"Selim abin evinize geldiğinde banyonuzda bir böcek görmüş. Bu böceğin bir daha gelmemesi için çamaşır suyu ve tuz ruhu ile temizlemen lazım. O böcekler, bunların kokusunu sevmez ve bir daha gelmezler" dedi. Ben de öyle yaptım beş dakika geçmeden gözlerim yanmaya başladı, boğazım acıyordu, nefes alamadım. Sürekli öksürmeye başladım, kendimi kapıya zor attım. Gözümü açtığımda buradaydım. Ne olduğunu bilmiyorum! Sonra da bi abi geldi. Bana her şeyin yolunda olduğunu aslında bebek olmadığını benim yanlış anladığımı söyledi!"
Doğan, arama motorundan özel MEDOCALİN hastanesi sahibi diye arayıp Yavuz'un resmini buldu, "Yanına gelen bu muydu?" diye sordu.
A: "Evet buu? Annem! Annem kendini katil zannediyor! Gidip teslim olacakmış, lütfen yardım edin."
Doğan, Ayşe'nin yanında Selim'i aradı. "Selim, yarın erkenden Ayşe'nin evine git, annesini al. Kendini katil zannediyor, bir delilik yapmasın! Ben hastaneyi ayarladım, sorun yok! Bir de abisi, Ayşe intihar etmemiş, merak etme senin söylediklerini yapmış!"
Selim şaşırarak, "Anlamadım! Ben ne söylemişim kii?" deyince,
Doğan da aynı şaşkınlıkla, "Çamaşır suyuyla tuz ruhunu karıştır temizle demişsin ondan olmuş?!" deyince Selim kızarak, "Saçmalama Doğan, ben öyle bir şey söylemedim haberim yookk!" dedi
Doğan Ayşe'ye belli etmeden, "Tamam, Ayşe'nin de sana selâmı var! Görüşürüz!" deyip telefonu kapattı.
Sonra Ayşe'ye dönüp, "Ayşe, o gün Okan başka bir şey söyledi mi?" diye sordu.
A: "Sonra cebinden ufak ilaç kutusu çıkarttı, "Bunu her gün içeceğin suya kat annenlere de söyleme" deyip annemi yanımıza çağırdı. Benim ağzımdan örnek aldı, ben daha önce vermiştim dedim ama aldığı örneğe duvar yazdığını görünce uzatmadım. Sonra parmağıma şırınga batırıp kanımı aldı, ona da halı yazdı. Sonra da anneme hiçbir kızı ailesi zorla evlendirmemeli! Kızı evlenmeyi istemediğinde ona vurup kanını duvara ve halıya akıtmamalı, bunu babasına da söyle olur mu?" dedi. Ben hiç bir şey anlamadım. Hepsi bu kadar. Sonra da gittiler."
D: "Tamam Ayşeciğim merak etme, her şey geçti, sen uyuu, dinleenn! Pınar ablan seninle kalacak merak etme. Bu anlattıklarını da kimseye söyleme tamam mı?"
Doğan, dışarı çıktığında, Pınar gelmiş kapıda bekliyordu. İyi geceler dileyip hastaneden çıktı.
Sevinçten ayaklarını iki sürü bir zıpla yaparak yürüyordu. Arabaya binip Selim'i aradı. Okan'ın neler yaptığını anlatırken çocuk gibi heyecanlıydı, "Ben sana ne dedim abii, ben bu adama güveniyorum demedim mi? Lan, adam ters köşe yaptı bize, şok oldum. Oooffff çok mutluyum Selim, şuan gidip birilerini öpmek istiyorum. Hazırlan geliyorum..."
Selim kızarak, "Saçmalama lan, git karşı cinsini öp, bana sulanma boşuna. Bana özeti söyle yeter..." dedi
D: "Ya neyini anlamadın kısacası annesi itiraf etmezse iş bizde ama teslim olmak gibi bir niyeti varmış. Yarın sabah git konuş ikna et!" dedi.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Selim, ertesi sabah erkenden Ayşe'nin annesiyle konuşmaya gitti. "Bak ablacım Demir'i sen öldürmedin. O buraya geldiğinde zaten yaralıymış." dedi
Ayşe'nin annesi ağlayarak, "Ama buraya gelmeseydi hastaneye giderdi ve kurtulurdu." dedi
S: "O zaman da tecavüzden yargılanırdı. kendisini vuranlarla hesaplaşır, kardeşini öldürtür, üç bilemedin beş yıl sonra çıkıp tekrar Ayşe'nin peşine düşerdi. O zaman da senin canına tak eder, öldürmek isterdin, değil mi?"
Ayşe'nin annesi konuşmayınca Selim devam etti, "Bak ablacığım, Ayşe intihar etmemiş! Raporda tuz ruhu ve çamaşır suyundan zehirlendiği yazıyor. Bir de Ayşe kendini hamile zannediyormuş, bununla ilgili bir şey biliyor musun?" diye sorunca, Annesi şaşırarak, "Değil miymiş?" dedi.
S: "Hayır değilmiş! Siz hamile olduğunu nereden çıkarttınız kii?"
"Bilmiyorum kendisi söyledi, mide bulantısı falan vardı."
S: "Ablacığım dört çocuğun var. Hamilelik belirtisi nasıl olur senin daha iyi bilmen lazım değil mi? Ayşe sinir ve stresden reflü olmuş demek ki. Kendini de hamile zannetmiş, hepsi bu! Şimdi, eğer kabul edersen size yardım edeceğim. Ne diyorsun?"
Annesi inanamıyordu. "Bize neden yardım etmek istiyorsunuz anlamadım, benim size verebileceğim bir şeyim yok kii." deyince Selim, tebessüm ederek,
"Ablaa, içten samimiyet ile bir Allah razı olsun'unun da mı yook!" dedi
"Allah şimdiden razı olsun ama ben yine de bilemiyorum."
S: "Ablaa, Ayşe okusun lütfen! Sen ona lazımsın. Biz bunu yapmasak bile sadece üç dört yıl yatar çıkarsın! Bu süre de Ayşe dışarıda tek başına ne yapacak bir düşünsene! Hâkim sana en fazla yedi yıl ya verir ya vermez ama ben seni, Ayşe okulunu bitirip mesleğini eline alana kadar serbest bırakmayacağım, anladın mı? Ayşe ne olmak istiyordu?"
"Polis!.."
S: "İşte bak, ben size yardım edeyim ikinizin de siciline işlemesin kii, okuyup polis olabilsin!"
Annesi istemese de kabul etmek zorunda kaldı. Ayşe iki gün sonra taburcu oldu.
Selim'le Doğan emniyette sorgulayıp serbest bırakmıştı...
...Selim'le Doğan odada konuşuyordu,
Doğan, yine sevinçle, "Ben sana ne dedim! Bu Okan güvenilir birine benziyor dedim değil mi? Bir kere daha hislerimde yanılmadığımı gördüm. Oohh bee hâlâ eski formumdaymışım ama bi gidip gelmedim değil haa!.. Özellikle elinde o tüpleri gördüm yaa, başımdan aşağı kızgın yağ dökülmüş gibi hissettim!"
S: "Okan nerede, bi çağır da teşekkür edelim."
D: "Aradım da bugün dısarıdaymış, gelince yanıma gelsin dedim!"
S: "Şu MEDOCALİN Hastanesinin sahibine de ayrıca teşekkür edelim, tuttum bu herifi, mertmiş! Bak korkmadı! Helal olsun."
D: "Evet, ben de şaşırdım! Bundan sonra bir şey olursa oradayız."
S: "Aynen! Adı ne? Bir çiçek gönderelim!"
D: "Yavuz!.. Yavuz ASLANER!"
S: "VAAAYYY arkadaş! Adamın adından soyadından bile asalet fışkırıyor. Ne diyeyim ki, analar ne Aslan er'ler doğuruyor. Maşaallah!"
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Okan, kapıya vurup içeri girdi. Çocuklar gibi neşe ile koşarak annesine sarıldı, "Anneeemm! Teşekkür ederim! Sen olmasaydın ben bunu tek başıma halledemezdim!"
Yavuz, annesine bakarak, "Görüyor musun anne? Bana bir teşekkür yookk!" deyince Okan, "Yoo bugün bütün teşekkürler anneme, kıskanma. Annem! bana böyle bir kardeş doğurduğun için önce Allah'a sonra sana teşekkür ederim!"
Y)"O o ooo ooo, ben övülürken bile teşekkür anneme gidiyor, bu ne yaa?!"
Okan, kardeşine yaklaştı. Avuçlarını bir birbirlerine vurarak sarıldıktan sonra, "Anne Ayşe ne oldu?" diye sordu.
"Buraya geldiğinde bebeğin kalp atışları durmuştu, aldık. Sonra daa, kızlık zarını diktim. Yanii, Ayşe ileride evlenirse bu yaşadıklarını anlatmadıkça kimse ona ne olduğunu bilemeyecek!"
O: "Annem sen var yaa bir tanesin! Senden bir tane daha yok!"
"Hadi oradan yağcı seniii! Bir daha başını belaya sokma, yoksa bu yaştan sonra dayak atmaya başlarım. Duydun mu benii? Yeri gelmişken, sen ilk görüşte o kızın sana güveneceğine ve o karışımı içeceğine nasıl güvenebildin hâlâ aklım almıyor!"
O: "Anne ilk gün evlerine gittiğimizde o kadar savunmasız ve çaresizdi kii? Gözleriyle oradaki komiserlere yalvarır gibi bakıyordu. Bende o bakışından adamı onun vurmadığını ve annesini kurtarmak istediğini anladım. Öyle de oldu."
Y: "Pekii hamile olduğunu nereden anladın?"
O: "Yürürken karnını gizlemeye çalıştı. Sadece ben değil hepimiz gördük ama bir birimize belli etmedik."
Y: "Bana Baaakk! Bir şey soracağım! İki yıl önce hastaneden ilişkini kesmende böyle bir sebepten dolayı mıydı?"
O: "Evet!
Y: "O kız da mı Ayşe gibiydi, adı ne, kardeşin mi yoksa?"
O: "Evet kardeşim, iki yıl önce de çaresiz bir kıza yardım etmem gerekiyordu. O zamanlar senden çare yoktu, Abimle birlikte yapmıştık!" tebessüm ederek, "Adıda NURSELİ!" dedi.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Hafta sonu Selim yurda gelmiş mesaj atarak aşağıya çağırmıştı.
Kapıya çıkınca koştu, kucaklayıp döndürmeye başladı, "Ne haber inatçı keçii! Seni çok özledim!"
"Ben dee!" dedim.. "Selim! Başım döndü indir."
Selim indirdi, düşmemem için de kolumu bırakmadı.
"Ne oldu, çok mutlusun?" dedim, bende mutluluğuna sevinerek.
"Seni gördüm, daha ne olsun?"
"Katili de buldun!"
"Evet buldum daa o iş biraz uzun sürecek gibii, dosyaya koyacak delil yok! Katilin, o gün birlikte olduklarını söyleyen şahitleri var. O yüzden en az 5-6 yıl sürer bu dava."
"Ayşe ne oldu?"
"İyi taburcu oldu?"
"Oh oh iyi! Çok sevindim, Seda ne oldu pekii?"
"Oda iyi olacak inşaallah! Taburcu oldu. Onların arabayı pert ettiğim için fizik tedaviye ben götürüp getiriyorum!"
Duyduğum şey karşısında birden yüzüm asıldı.
Selim, toparlamaya çalışmak için, "Eee, şu operasyonumuzun ikinci raundu olan Doğan beyi kıskandırmayı yapsak mı ne diyorsun?" dediğinde bozuk moralimle, "Sen hala orada mısın? Üstünden kaç hafta geçti, unutmadın mı?" dedim
"Ben planımı asla unutmam! Ne diyorsun yapalım mı?" deyince "Tabii ki yapalım, o gün benim arkadaşım ne çekti, biraz da o sürünsün!" dedim
"Tamam o zaman arıyorum.
...Alo Doğan.
...Ne haber?
...Yarın ne yapıyorsun?
...İyi tamam, sana gidelim dediğim yer var yaa, oraya tek gider misin?
...Benim başka bir işim çıktı daa, hayırlı bir iş! Onu yapmam lazım, tamam görüşürüz."
Merakla, "Ee bunda plan ne?" diye sordum.
"Şöyle kii, yarın Doğan'ı arayıp yanımda emniyetten biri varmış gibi konuşacağım. Hilde gelip oturunca, bir arkadaşımın gelip bize eşlik edeceğini, onun için sorun olup olmayacağını soracağım. Hilde'de büyük ihtimalle Doğan'a haber gönderecek. Doğan da aynı Hilde gibi yanımıza gelecek ve Doğan da bir kere daha arkamdan iş çevirilmeyeceğini anlayacak."
"Anladım, pekii hangi arkadaşını söyleyeceksin. Doğan çocuğu öldürmesin yazık olur!"
"Bana kalsa Çağlar derdim ama o kadar uzun boylu değil! Kimse gelmeyeceği için isim de vermeyeceğim, o işi Hilde yapacak, tamam mı?"
"Tamam." dedim ve kızları arayıp nerede olduklarını sordum. Kızlar inince birlikte AVM ye gittik, yemek yiyip biraz gezdikten sonra Selim bizi yurda bırakıp gitti. Arabanın arkasından baka kaldığımı gören Hilde, dirseğiyle koluma vurarak, "Nurseli ne bekliyorsun? Yürüsene." dedi
"Farkettin mi? Bana eskisi gibi değil." deyip ağlamaya başladım.
Hilde kolunu omuzuma atarak sarıldı.
"SAÇMALAMA! Sana öyle geliyor!"
"Hayır Hilde, hiç dikkat etmediniz mi? Ya Nurseli diyor, ya da inatçı keçi, bugün bir kere bile gülüm demedi!"
Hilde, daha sıkı sarılıp omuzumdan salladıktan sonra yüzümü avuçları arasına alarak, "Bana bak Nurseli, kendine gel. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Sen karşındakine, senden vazgeçemem izlenimi verirsen gözünde ki değerini düşürür ve nasılsa çantada keklik deyip, istediği zaman istediğini yapar! Dizginlerini eline verme, ondan başka çaren yokmuş gibi davranma... Kalbine göre öyle bile olsa; bedeninle, dilinle öyle değilmiş gibi yap! Mış miş oyunu oyna. Anladın mı? Böylece, hem kendini değersizleştirmemiş olursun, hemde onu ederinden fazla değerliymiş gibi hissettirmemiş olursun. Buda benden sana abla tavsiyesi olsun!" deyip koluma girerek yurda götürdü...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
...Ertesi sabah kalkıp hazırlandık, Filiz ağrısı olduğunu yatmak istediğini söyledi.
Hilde, Filiz'le kalmak isteyince bende, "O zaman arayıp söylim gelmesin! Bugün benim de hiç gidesim yok!" dedim.
Filiz, bize kızarak, "Saçmalamayın, gidin hadi. Benim yerime de gezin, ben zaten yatacağım kalıp ne yapacaksınız kii?" deyince Hilde de hazırlandı, merdivenlerden inerken, "Mış miş oyunu oyna dedik tee bu kadar da yap demedik, bir ortan olsun. Suratın beş karış." dedi.
"Hilde içimde bir sıkıntı var, gerçekten gitmek istemiyorum." dedim
"Sevgilini görünce geçer hadi!" diyerek önden indi.
Binadan çıkınca, yine Hilde'yi durdurup, "Hilde sana bir şey söylemem lazım-" derken Selim kornaya basınca sözüm yarım kaldı.
Hilde, "Gelince söylersin." deyip koluma girerek arabaya doğru yürüttü. Arabaya binip Doğan'la gittiğimiz yere gittik...
~~~~~~•~~~~ Hilde oturur oturmaz Selim'lerin bir şey karıştırdığını anladı. Nurseli'nin söylemek istediğinin bu olduğunu düşündü. Bozuntuya vermeyip beklemeye başladı. Halinden gayet memnunmuş gibi davranıyordu... ~~~~•~~~~~~
... Selim, "Hilde, bir arkadaşım gelecekte, dosya vermek için, çok oturmaz ama senin için sıkıntı olursa arka masada da oturabiliriz." dedi
Hilde, gayet rahat bir şekilde, "Yooo ne sıkıntısı olacak, istediği kadar oturabilir."(gülerek) "O gıcık komiser değilse sorun yok!" dedi
Yarım saat kadar oturduk. Selim'le: Hilde'nin Doğan'a mesaj atmasını bekliyorduk ama Hilde gayet rahat tostunu yiyip, çayını yudumluyordu.
Selim, kulağıma eğilip, "Neden mesaj yazmıyor?" diye sordu.
"Bilmiyorum kii, arabada mı yazdı acaba?" dedim
"Sen bir şey söylemedin değil mi?"
"Hayır ama vazgeçtim Selim, yapmayalım."
"Peki tamam! Tostları yiyip kalkalım."
"Tamam olur. Tesekkür ederim"
Hızlı hızlı tostları yerken Hilde, birden arkayı işaret etti, "Gelecek arkadaşın şu galiba! Buraya bakınıyor! Alp miydi? deyince Selim'le birlikte aniden arkamıza döndük.
Karşıdan gelen gerçekten Alp abiydi. Selim'e dönünce, Selim; 'Haberim yok' der gibi baktı. Alp, yaklaşınca da, "Alp! Burada ne işin var?" dedi
A: "Geçiyordum uğradım, şaka şaka bana verdiğin görev vardı yaa, hâlâ ona devam ediyorum maalesef ama daha ilk randevuda çuvalladım galiba, acil işi çıkmış, senin anlayacağın ekildim. Ee, ne yapalım, sağlık olsun." deyip elini Hilde'ye uzattı, "Merhaba Hilde nasılsın?"
H: "İyiyim teşekkür ederim..."
~~~~~~•~~~~~~...Hildenin birden morali bozuldu, içinden Selim'e kızıyordu. Nurseli'ye de Selim'e ortak olduğu için kırılmıştı... ~~~~~~•~~~~~~
... Alp abi, biz teklif etmeden oturup hâl hatır sorduktan sonra muhabbet etmeye başladı. Selim'le birlikte talebelik zamanlarından konuşuyordu.
Selim'in kulağına eğilip, "Hani kimse gelmeyecek demiştin?" dedim
Selim'de Alp ve Hilde'ye çaktırmadan,
"Yemin ederim haberim yok! Hattaa şuan Doğan'ın duymaması için Allah'a yalvarıyorum! Ben böyle bir şey yapar mıyım?" dedi...
~~~~~~•~~~~~~
Doğan, Hilde'ye mesaj attı.
"Nerdesin ciğerim!"
"İşkencedeyim!"
"NEEE?"
"Ben seni kurtarmıştım, şimdi de gel sen beni kurtar."
"Ne oldu Hilde söyler misin?"
"Bunlar biliyor Doğan! Sana yaptıklarını bana da yapıyolar, bir şey düşün, buraya gel."
"Sen neredesin? Kim var?"
"Geçen sefer sizin geldiğiniz kafedeyiz,
Nurseli, Selim, ben ve Alp!"
"Alp miii?!"
"Evet Alp! Selim'in verdiği görev varmış da, falan fişman, geldi yanımıza oturdu. Çık gel hadiii?"
"Hilde gelemem! Alp'i Selim çağırmamıştır. Bir bahane bul ve hemen o masadan kalk. Konum atacağım, gel hemen."
"Sen gelmiyorsan bende gelmiyorum, burası daha eğlenceli, ayrıca bana emredemezsin. Ne yapıp yapmayacağıma ben karar veririm!"
"Hilde gelemem, ayrıca emretmiyorum, rica ediyorum. Hatta yalvarıyorum, kalk oradan."
Hilde, telefonu sessize aldı. Doğan'ın mesajlarına cevap vermedi... ~~~~~~•~~~~~~
... Muhabbet iyice ilerlemişti. Üç saatin sonunda kalktık ve Alp'ten ayrıldık.
Arabaya doğru yürürken Hilde Selim'e, "Gardını al Selim yarın dayak yiyebilirsin?" dedi
"Sorun değil! Arkamdan iş yapana işin kralını yaparım!"
H: "Bu ağır oldu bence."
S: "Hildee, sana göre ben neysem, Alp'te o. Sakın aklına bir şey gelmesin, sizi biliyor?"
H: "Nasıl yani?"
S: "Buraya ben çağırmadım, tevafuk. Alp, masaya da sizi bilerek gelmişti, Nurseli neyse sen de onun için oydun yani."
H: "İğrençsiniz, bende Doğan'a yaptığınızı yapıyorsunuz zannettim. Soracağım sana gıcık!" deyip benim kolumu cimcirdi.
"AH! Ben bir şey yapmadım ki." dedim
Selim, beni göğsüne çekip kolumu ovaladı, "Onun suçu yok, ben yapmak istedim. Benden gizlemesinin intikamını aldım. Sen değil başkası da olsa yapardım ama Alp hesapta yoktu, o hepimize sürpriz oldu."
H: "Nasıl yaa, o bana masadan kalk dedi ama."
S: "Bak sen, Alp duymasın canına okur. Doğan seni yanına istemiştir başka sebebi olamaz? Tartışmadınız değil mi?"
H: "Sen ne diyorsun? Ayrılmış bile olabiliriz!" deyip mesajları açtı, en sonunda, "Bu sondu... Hilde benden bu kadar!.. Eyvallah!.." yazıyordu.
Hilde, şaşırarak, "Nasıl yaaa? Ne sonn?"
deyince Selim, hemen Doğan'ı aradı, açmayınca Hilde içten içe pişman olmuş gibi bakmaya başlamıştı. "Keşke dinleseydim!" dedi ama iş işten geçmişti.
Selim sinirlendi. "Hadi binin gidiyoruz!"
İkimizde aynı anda, "Nereyee?!" dedik
"Doğan'ın evine, malın bir kini vardır, öyle böyle değil, onu kırmaya."
Eve geldik. Selim zili çaldı, kapı açılmadı. Selim ev sahibinin de ziline bastı, kadın balkona çıkınca Doğan'ı sordu.
Kadın, "Elinde ufak bir valiz vardı, 'Ben Sivas'a gidiyorum, ne zaman gelirim belli olmaz, buralar sana emanet!' dedi gitti." deyince Hilde, "Nee! gitti mi? Bitti mi yani?!" Diyerek ağlamaya başladı.
Selim'le ben onu ilk defa ağlarken görüyorduk. Doğan'ı bu derece sevdiğini düşünememişdik. Meğer Hilde de kutup değiştire biliyormuş...
S: "Bir dur! Dur ağlama, ne bitmesi, o kadar kolay değil. Arayacağım bekle."
H: "Siz bilmiyorsunuz, o bitti dediyse dönmez? Selim'in dediği az bile onda deve kini vardır..." ~~~~~~•~~~~~~
... Selim tekrar aradığında, Doğan telefonu açtı, "Efendim!"
S: "Lan nerdesin sen?"
D: "Köye gidiyorum!"
S: "Mal mısın oğlum! Ne bu tavır alt tarafı şaka yaptık! Bu mu yani?"
D: "Seninle ve iğrenç şakalarınla uğraşamam şimdi. Annem merdivenlerden düşmüş, bacağı kırılmış, ameliyata alınacakmış! Ona yetişmem lazım!"
S: "Nee, Tamam! Ben de geliyorum."
D: "Hayır! Gelmene gerek yok, kapatıyorum telefonu meşgul etmeyeceğim, hastaneden haber bekliyorum!.."
~~~~~~•~~~~~~
... Selim telefonu kapattıktan sonra, kollarını çaresizce yana doğru açıp, "Annesinin bacağı kırılmış köye gidiyor." dedi.
Hilde, "Oofff!" layıp iki eliyle saçlarını geriye tarayıp köklerinden çekmeye başladı.
Selim'le birbirimize baktık.
"Abartmadık mı sence dee?" dedim
S: "Ne bileyim ya normalde bir şey olmazdı, dur bir kardeşini arayayım.
...Aloo!
...Abiciğim nasılsın?
...Neredesin?
...Geçmiş olsun?
...Durumu nasıl?
...Abin yolda geliyor!
...Var mı bir isteğiniz, yapabileceğim bir şey?
...Tamam kardeşim, ararım yine. Tekrar geçmiş olsun, selam söyle!" deyip telefonu kapattı.
Saçlarını çekerek, "Bacağı iki yerden kırılmış, bacak şişken ameliyata alamıyorlarmış, şişin inmesini bekliyorlarmış!" dedi
H: "Doğan nasıl gidecek yaa oofff! Arayamam da."
S: "Arama, O şimdi deli gibi gidiyordur! Sekiz saatlik yolu beş saatte gider."
Arabaya bindik, Selim'le yaptığımız şaka elimize yüzümüze bulaşmıştı. Hilde'ye bakıp, "Hilde...ben... özür dilerim! Söz... arayacağım anlatacağım..." dediğimde Hilde, yüzüme bakmadan cevap verdi.
"Siz karışmayın, bu bizim gemimizdi ve maalesef ilk darbeyi çok şiddetle aldık. Batacak mıyız yoksa limana demir mi atacağız bekleyip göreceğiz!" dedi
Yurda geldiğimizde Hilde selam vermeden arabadan inip içeriye girdi...
Odaya gelince, çantadan telefonu alıp banyoya girdi.
Filiz, uyanmış yatakta telefonla oynuyordu. Hilde'yi öyle görünce telaşlandı, "Ne oldu ya? Neden böylesiniz? diyerek bana baktı
"Filiz, biz çok kötü bir şey yaptık, yardım et!" dedim yalvarır gibi.
"Ne oldu anlat!"
"Şaka yapalım dedik elimize gözümüze bulaştı."
"Çatlatma adamı da söyle!"
"Hilde ile Doğan çıkıyorlarmış."
"NEEE?! Ne zamandır?"
"Polis gecesinden beri."
(şaşırarak)"Yaaa?!"
"Selim geçtiğimiz ay görmüştü. Şaka yapalım dedi. Hilde'ye, Doğan'a kız ayarlama şakası yaptık, bugün Hilde'ye diye Doğan'a yapacaktık."
"Kavga mı ettiler?"
"Hayır! Doğan gelmedi, masadan kalk demiş Hilde de inadına kalkmamış!"
"Sen bilmiyor musun o gıcık burnu yere düşse kaldırmaz! Eee sonra?"
"Doğan, bir sürü mesaj yazmış, onlara da cevap vermemiş, birde üstüne Doğan'ın annesi kaza geçirmiş, oraya gidiyor. Ne olacaklar bilmiyoruz."
"Adam kimdi pekii?"
"Aslında hiç kimse gelmeyecekti ama tevafuk, Alp abi geldi."
"Kim kiiim? Siz adamı en yakın arkadaşıyla mı kıskandırdınız yani? pes! O Selim'e de aşk olsun yani, başına gelse ne yapar acaba?"
"Hiçbir şey! Çünkü başına geldi. Doğan'la benim resmimi gördü. Bir şey yapmadı. Hilde, Doğan'a gel demiş. Doğan da Hilde'ye... Hilde, Doğan gelmedi diye, Doğan'da Hilde gelmedi diye kızmışlar?"
"Ne diyeyim ki söz konusu Hilde ve Doğan. İkisi de burnundan kıl aldırmaz. Hadi bakalım pislediğiniz gibi temizleyin de görelim!"
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.