"Kim!.. Ben mi sana aşık mışım?!" dedikten sonra kahkaha ile konuşma karışık, "Ay bir dakika! Abi! bi dur ya!.. Ben o bütün saçmalıkları bu yüzden mi yaşadım!" dedim...
Sinirlerim bozulmuştu, "Benim bile haberim olmayan aşkımı sana kim söyledi acaba. O şeyi bir tarafından kim uydurdu, söyler misin? Çok merak ettim de." dedim, komik bir fıkrayı çözmeye çalışır gibi...
"Sen, kezban teyzeye söylemişsin!" deyince, biraz düşündüm... Bu kadın çok olmaya başlamıştı artık...
Kezban, "Kimseye söyleme, benden duyduğunu bilmesinler" demişti. Demek ki söylediğini gizlemek için herkese yalan söylemişti.
Kısa bir sessizlikten sonra, kollarımı bağlayarak geriye yaslandım ve Atakan'a dik dik bakarak, "Nasıl yaptın peki?!" diye sordum
Atakan kekeleyerek, "A.Anlamadım!" dedi
Aynı rahat tavrımla, "Gayet açık sordum, ben hatırlamıyorum, nasıl yaptın?!"
"Selin!.."
Çantamdan zarfı çıkartıp masaya koyduktan sonra parmaklarımla zarfın üzerinde ritim tutarken, gözlerimle işaret ettim.
"Ne aptal ne?! Senin yaptım dediğin şey, burada yapılmamış yazıyor. Doktor mu yalan söylüyor sen mi?" diyerek, gözlerine dik dik baktım.
Atakan, zarfı açmadan ne olduğunu anladığı için, bana kızarak, "Selin, sen neden kendine böyle bir şey yaptın?!" dedi
Kayıt yaptığım için daha fazla konuşturmaya çalışarak, "Bırak şimdi onu. Neden çamaşırlarımı çıkarttın?!" dedim
Atakan, dört aydır sakladığı cevapları bir çırpıda söylemeye başladı, "Kızım gömleğimi yırttım! Bileklerine bağladım. Kanın durmayınca 112'yi aradım. Sağlıkçı kadın da, 'Tampon yap, bir şeylerle sıkı sıkı bağla, ellerini yukarı kaldır.' dedi. O karanlıkta bir şey bulamazdım, benimde aklıma çorabın geldi. Ne yapsaydım? Pantolonumu mu çıkarsaydım? Bende çorabını çıkarttıp bileklerini bağladım ama başka neyin çıkmış yemin ederim bilmiyorum. Ayrıca ben, ayaklarından tutup çektim, belinden çıkartmadım."
"Peki bacaklarımdaki yaralar neydi?!"
Atakan, üzgün ifadeyle, gözlerini belerterek, "Bacaklarında yara mı var?!" deyip sustu. Biraz düşündükten sonra, "Karanlıkta önümü göremiyordum, bende seni odadan sürükleyerek çıkarttım. Tahta çıkıntıları yada çivilerden dolayı olmuş olabilir."
Artık sorulacak bir şey kalmamıştı. Masadan kalkıp, zarfı aldım.
"Tamam bu kadar yeter! Geçmiş olsun... Bunu yaptım ama sana aşık olduğumdan değil, seni çookk sevdiğimden!.. Aramıza nifak tohumları serpmeyelim olur mu?!" dediğimde Atakan, ayağa kalktı, bana yaklaşıp, kollarını açarak,
"Seni nasıl sevdiğimi biliyorsun değil mi?" dedi
"Biliyorum! Aptal!" dedim gülerek, "Biliyorum."
"Ama bu saatten sonra hâle ve Duygu neyse, sen de benim için O'sun. İyi gününde de kötü gününde de bir abin oldu artık kızım..."
Sarılırken, "Yandık desene! Sen beni evlendirmezsin de!" dedim. Hâle'ye yaptıklarını bana da yapacağını düşünerek...
"O! Ayıp ettin! Yanında erkek sinek bile görmeyeyim, kırarım kafanı!"
"Son bir işimiz kaldı." dedim ve Atakan'ın yanından çıktım.
Seçkin ve hâle ile birlikte ilçeye indik. Atakan'ın eniştesi belediye başkanı ile konuşmuştu. Köylerin merkezi sisteminde bu kayıt yayımlandı.
Atakan gibi, köyümüz de aklanmıştı. Köyün hemen hemen hepsi arabalara binmiş, konvoy yapıp kornalarla ilçeyi turlayıp benim yanıma gelmişlerdi...
Atakan'ın babası ve annesi arabadan inip beni bağırlarına bastılar. Yine aynı konvoy ile bu sefer Atakan'ı almaya gittik.
Avukat, benim raporumu mahkemeye vermiş ve beraât ettirmişti.
Dava düşmüş, Atakan aklanmıştı. Dışarı çıktığında askere uğurlanma gibi karşılayan arkadaşları havaya atıyordu.
Köyden çoğu kişi gelmişti ama aralarında Nazlı ve ailesi yoktu. Köye varana kadar kornalar susmadı.
Çevre köylerden geçerken dilden dile olayın detayları konuşuluyordu.
*(Ben Atakan'ı kapşonlu hırkası yüzünden tanıyamamış, amcayı da onunla birlikte olan birisi zannetmiştim. Salaklığıma doymayayım...)*
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Günümüz
•~~~~•Selim, kalkmış, banyosunu yapıp kahvaltının hazırlanışını beklerken, saçlarını kuruluyor bir yandan da şarkı söylüyordu...
"Altın gümüş pırlanta zümrüt sedef yakutla kim mutlu olmuş dünyada!.."
Elif kapıyı çalınca, Selim, "Lay lay lay lay lay gel!.." dedi
"Kahvaltı hazır beyefendi buyurunuz."
"Meyve suyum sıkıldı mı?! Omletim?!" deyip odadan çıkarken, hem şarkı söylüyor hem de önüne gelenle dans ediyordu. Elif, Nurseli ile barışmadıklarını bildiği için, "Acaba başka bir şey mi var?" diye içinden geçirdi.
Selim, kahvaltıyı da, şen şakrak yaparak evden çıktı.
Elif de aynı şekilde, annesinden izin alarak, Nurseli'yle buluşmak için, hızlıca masayı toplayıp çıktı...
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Selim, yurdun önünde Nurseli'ye sürpriz teklif düzenlemişti. Son ses müzik açtırıp, kızların çıkmasını uzaktan izlemeye başladı. Yurtta sesi duyan kızlar dışarı çıkıp dans ederek eğleniyordu...
•~~~~•Nurseli,
Elif, "Yurda yaklaştım, çıkın." diye mesaj atınca bende mesajla, "Yurdun önüne gelir misin? Burası cümbüş yeri gibi." dedim...
•~~~~•Selim, uzaktan Elif'in yaklaştığını görünce şaşırıp sesli düşünerek, "Nasıl ya! Bunun burada ne işi var!" dedi.
Elif'in koşup Nurseli'ye sarıldığını görünce de, "Bunlar ne ara böyle samimi olmuş ya?!" dedi şaşkınlığı iki katına çıkarak.
•~~~~•Nurseli,
Elif, dev hoparlörü gösterip, "Size sürpriz yaptım. Nasıl ama?!" dedi...
Çalan şarkı bitene kadar eğlendikten sonra, "Hadi gidelim!" deyip, gülerek yola koyulduk.
Bir iki adım gitmiştik ki; Elif, başlayan şarkıyla yerinde durup, "Nasıl ya?!" deyince bende "Elif, ne oldu? Neden durdun?" diye sordum yüzüne bakarak.
"Bu şarkıyı sabah abim söylüyordu." deyince, birlikte geriye dönüp dinlemeye başladık.
(Sezen Aksu olmaz olsun.)
Olmaz olsun cüzdanımda milyonlar
Kalbimde sevgin oldukça
Zenginlik mal mülk para neye yarar
Yanımda sen olmayınca...
Bazen neşe bazen keder
Hayat böyle geçip gider
Tatlı günler acı günler
Bir yastıkta hep beraber...
Altın, gümüş, pırlanta
Zümrüt, sedef, yakutla
Kim mutlu olmuş dünyada
Bir tek içten gülüş
Bir tatlı söz, bir öpüş
Sevdalı bir tek bakış yeter bana
Olmaz olsun tek dikilmiş ağacım
Kalbimde sevgin oldukça
Neye yarar olsa da altın tacım
Yanımda sen olmayınca...
Karşıdan Selim'in, elinde çiçekle bize doğru yürüdüğünü görünce, şaşkınlık ve heyecandan bayılacak gibi hissetmeye başladım. Bacaklarım titriyordu.
Elif, durumumu farkedip, "Sakin ol... Ailemize hoşgeldin." dedi.
Elif, bir eliyle belimden, diğeriyle kolumdan destek olmasa kesin düşerdim herhalde, abisine düştüğüm gibi...
Selim yaklaşıp, elindeki çiçeği uzatarak, "Hayatımın merkezine bir biletim var, kabul eder misin?" dediğinde neredeyse kalp krizi geçirecektim. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyordum.
(üniversite sınavına ilk girdiğimde de bayılmıştım ama bu daha farklı bir heyecandı)
Sesim titreyerek, "CAM kenarı ise olabilir!" dedim, ama kalbime kalsa, teker üstü, koridor dinlemez bagajda bile olsa giderdi yaa, neysee!..
Selim, gülümseyerek, "CAN kenarı!" dedi.
Teşekkür ederek çiçekleri alıp kokladım. Bayılmamak için dikkat değiştirmeye çalışıyordum.
Selim, elini uzatıp Elif'e, "Teşekkür ederim, alabilir miyim artık?" dedi, elimi işaret ederek.
Elif, kız tarafıymış gibi, "Bir daha bırakmayacaksan tabi alabilirsin." dedi.
Çiçeğimi alarak elimi abisine uzattı. Selim, parmak uçlarımdan tutup kendine çektikten sonra parmaklarımızı bir birine kenetledi.
Bende başımı Selim'in göğsüne dayadım, gözlerimi kapatıp kalbini dinlemeye başladım.
Selim, hastanedeyken makineden duyduğum ve özlediğim bu sesi artık yanıbaşımda kulaklarımla duyuyordum...
O kadar huzurlu o kadar mutluydum ki, şu an ölsem, "Keşke şunu da yapsaydım." demezdim. Bizim sarılmamızla konfeti patlatılınca sesden korkup sıçradım.
Ben sıçrayınca Selim, kolunu daha fazla sıkıp, "Korkma, ben buradayım!" dedi
"Biraz kalabilir miyim?" dedim kısık sesle yalvarır gibi.
"İstediğin kadar kalabilirsin. Hatta hep kal, hiç ayrılma oradan!" dediğinde içimde bir kuş kanat çırpmaya başladı.
Biz o haldeyken, son şarkı iki defa çalınca, içimden, "Artık yeter, 'görmemişin sevgilisi olmuş' diyecekler," deyip yavaşça geri çekildim. Elif'e, "Alabilir miyim?" deyip çiçeğe uzandım.
Selim, kızlara bakarak, "Nereye gidiyordunuz? Ben de gelebilir miyim?" deyince Filiz, "Belli bir yer yoktu. Havaya göre gidecektik." dedi
Selim, "O zaman arabada belirleyelim, hadi." deyip elimi tuttu, öptü. Sonra da arabaya doğru yürüdük.
Selim, arabanın kapısını açtı, ben oturduktan sonra kapıyı kapatıp direksiyona geçti.
Otururken canı acıyınca, elini yarasına götürdü. Ben de elimi Selim'in elinin yanına götürüp, "Ne oldu yaran mı acıyor?" dedim
Selim, (kesinlikle beni telaşlandırmamak için,) "Bazen unutuyorum, dışta bir şey yok. İç dikişler acıyor sadece. Biraz da seni gördüm nazlanasım geldi." dedi
Daha acısı geçmeden kemerime uzanmak isteyince, kızarak, "Ne yapıyorsun, yaran acıyacak." dedim sertçe.
*(şuan, ilişkimizdeki ilk bağırmamı yapmıştım bile, vatana millete hayırlı olsun.)*
Selim, eli ve gözleriyle kemeri gösterip, "Kemerini takıcaamm!" derken, sanki yapması gereken bir şeymiş de boşu boşuna oyalıyormuşum gibi söylemişti bunu.
"Neden? Ben takamıyor muyum? Bozuk falan mı yoksa?" dedim, Polis otosundakini kasdederek.
"Yo! Hani hep öyle oluyor ya, filmler de
kemeri erkek takıyor hani, birliktelikler öyle başlıyor." deyip, eliyle arkayı işaret ederek, "Elif, geçen sene bi dizi de izliyordu, 'Ayy çok romantik falan' deyince, bende oradan gördüğümü sana yapmak istedim!" deyince, gülerek, "Yaz dizisi miydi?!" diye sordum
"Evet!" dedi oda mecburen izlemiş gibi.
"Ay bi dur! Bir iki üç deyip aynı anda ismini söyleyelim olur mu?" deyip saymaya başladım. "Bir iki üç!"
Selim, ben ve Elif aynı anda,"Yaz'ın günlüğü!" dedik.
Ben isyan edercesine, "Ay inanmıyorum. O işkenceye sende mi maruz kaldın? Ay o Yaz varya, başıma ne geldiyse onun salaklıklarını kınadığım için geldi. Ya alt tarafı kemer ya! Bak şöyle çekiyorsun, mandalı var takıyorsun.
Eviriyor çeviriyor, mağara kadını bile o kadar zorlanmazdı ya." deyince Selim, hayal kırıklığı içerisinde, "E! Ne yani! Ben boşuna mı hayal kurdum! yapamayacak mıyım?" dedi
Hilde, araya girip, Selim'e, "Pardon, bölüyorum ama sen tam olarak neyin hayalini kurdun?" diye sorunca, Selim, ani hareketle, bana doğru yaklaşıp, benim panikle bıraktığım için geriye kaçan kemeri tuttu.
*(Bu hızına bile aşık olabilirdim.)*
Gülerek gözlerime bakıp, "Tam olarak böyle olmasada, bunun hayalini kurdum baldız!" dedi.
Benimse aklım Selim'in yarasındaydı. Elimi yaraya götürüp, "Selim! Ne yapıyorsun acıyacak?!" dedim
"Kaç aydır bu ânın hayalini kuruyorum sen biliyor musun? Yaram acıyacak diye vazgeçer miyim?" deyince bir an önce yapsında düzelsin diye ellerimi yukarı kaldırdım, "Tamam pes!.. Al tak!.. Hevesini al da rahat otur hadi!" dedim.
Selim, kemerimi takıp geri çekildi. Kendi kemerine uzanırken, benim kemeri geri çıkarttığımı görüp merakla, "Ne oldu? Neden çıkarttın?!" dedi
"Sıra bendeee!" dedim, karşılık vermek için.
"Ne sırası?" dedi, merakla bakarak...
"Kemer takma sırası!" dedim gülerek...
Selim'in kemerine uzandım, zorlanıyor gibi yaparak, "Böyle mi yapılıyormuş?!. Bu!.. Ya!.." dedim...
•~~~~•Selim,
Nurseli'nin saçları Selim'in yüzünü okşuyor gibiydi. Selim, bu koku için ömrünü bile verebilirdi ve Nurseli de tadını çıkartırcasına ağırdan alıyordu...
•~~~~•Nurseli,
Kemerin tokasını tutup çekilirken, Selim sol yanağımdan öptü... Deli mi nee, çok utanmıştım.
Arkama baktığımda, Filiz ve Elif ıslık çalıyordu. Bir şey söylemeden önüme dönüp kemerleri taktım. Selim, "Eee, hanımlar nereye gidiyoruz? Rota oluşturdunuz mu?" diye sorunca arkadaki yolcuların hepsi farklı yer söyledi,
Kızlar, yok orası yok burası derken anlaşamayınca, Selim, başını eğip, kulağıma, "Sen nereye gitmek istersin?" dedi, "Boşver onları" der gibi göz kırpıp.
Yıllardır bu soruyu bekliyormuşum gibi, "Başladığı yere!" dedim
Selim, besmele çekip arabayı çalıştırırken, arkaya, "Tamam artık susun! Rotamız belli oldu. Sultan Ahmet camii!" dedi
Arkadakiler pek mutlu olmamıştı ama gezmek olunca, "Fark etmez, olabilir" diye düşündüler.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
---- Yarım saat önce -----
+)"Alo!"
-)"Evet!"
+)"Abi! Sana bir şey göstereceğim!"
-)"Neredesin sen? O sesler ne?"
+)"Fizik tedaviden döndük, annemleri bıraktım! Yurdun önündeyim!"
-)"O sesler ne peki?"
+)"Arka kamerayı açayım gör abi!"
-)"Ne oluyor orada?.. O kız Nurseli mi?!"
+)"Evet abi! Nurseli."
-)"Nasıl ya?!"
+)"Karşısındaki kim tahmin et?"
-)"Fatih deme sakın!"
+)"Maalesef O abi! Fatih Selim Gürdal!"
-)"Oğlum saçmalama, bunlar nasıl bir araya geldi!.. Fatih, İstanbul'un bir ucunda. Ben bu kızı ondan uzak tutmak için neler yaptım. Onlar nasıl?!.. Of!.. Aklım almıyor!.. Nasıl olur?!"
+)"Kader abi!.."
-)"Bana bak! O yürümeden bu işi çözmemiz lazım! Duyuyor musun beni?!"
+)"Nasıl yapacağız peki?!"
-)"Gerekirse kızı ortadan kaldır!.."
+)"Abi ne diyorsun?!."
-)"Duydun? Bana bırakmadan kızı hallet!"
+)"Abi, Fatih selim? O ne olacak?"
-)"O bize lazım! Şuan tek engel o kız ve ben, önümde ki engelleri hiç sevmem... Anladın mı?!"
+)"Tamam abi! Anladım..."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Nurseli,
Sultanahmet tüm ihtişamı ile sanki, "Hoş geldiniz!" diyordu. Selim, banklara doğru giderken, ben elinden çekerek, "Oraya değil!" deyip camiye doğru yürüttüm.
İçeri girdik, abdest alıp geldim. Selim'e yanımı göstererek, "Buraya oturur musun?!" deyip başımı örttüm. Babam gibi İki rekat Şükür namazı kılıp, selam verdikten sonra secdeye kapandım.
Hıçkırarak ağlıyordum.
~~~~~~•~~~~~~
Selim, önce kaldırmak istedi ama eli havada kaldı. Rabb'iyle arasına girmek istemedi.
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Rabb'im'e sayısız hamd ettim, dualar edip uzun uzun teşekkür ettikten sonra kafamı kaldırdım, gözyaşlarımı silerken, "Benim adağım vardı. Sen iyi olunca bunu yapacaktım!" dedim.
Selim, alnımdan öptükten sonra, "Gidebiliriz! Bir yer daha var!" dediğimde Hilde ve Filiz aynı anda, "VATAN'A!" dedi.
Selim, başıyla birlikte, "Hadi o zaman!" dedi. (Biz ailecek hint geleneğini sürdürecektik belli olmuştu.)
Emniyete geldiğimizde Selim, sanki o yolları ilk defa geliyor gibi, bana, "Buradan mı?" diye soruyordu.
Bende o gün yaşadıklarımı hatırlayıp, "Buradan sağa ileriden sola." diyerek yönlendiriyordum.
Camiye geldiğimizde, avluya doğru gittim, yine ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Orada da iki rekat namaz kılıp çıkarken, caminin temizlikçisi beni görünce tanıdı.
"Sen o kızsın!" deyince Selim, selam verip elini sıktı. "Sen de duasında 'ölmesin' diye yalvardığı kişisin herhalde?!"
"Evet!"
Selim, öğlen namazını cemaatle kılıp,
caminin imamı ile de sohbet etti.
Orada da yarım saat kadar kaldıktan sonra bana dönüp, "Şimdi nereye?" deyince, bu sefer Elif de kızlara eşlik ederek, "Tabi ki hastaneye!" deyip gülüştüler.
Selim, eliyle arabayı işaret ederek, "Hadi bakalım! Yürüyün o zaman." dedi, Arabaya bindik, merkezin arka caddesini işaret ederek, "Şuradan inelim mi!" dedim.
Telefonumu çıkartıp yine aynı fotoğrafı Doğan'a gönderdim... Aşağıya indiğimizde Doğan abi, elinde dosyalar ile yeni dışarı çıkıyordu.
Benim yanımda Selim'i görüp gülümseyerek yaklaşırken, Selim, ben ve iki kız arabadan indik.
Hilde, arabada (bir şeyler söyleyerek) telefonuna bakıyordu.
Doğan, Selim'in elini sıkarak, "O! Selim bey! Hayırlı olsun! Maşallah ya kitledin işleri, kendin geziyorsun!" deyip, salladığı dosyaları Selim'e vererek bana sarıldı.
Selim, yarı ciddi, "Yarın geliyorum lan!
Sabret bir gün daha!" dedi
Doğan, benden sonra Filiz ve Elif'e,
"Naber? Nasılsınız?" diye sordu.
Kızlar, aynı anda, "İyiyiz." dedikten sonra, Filiz, "Sen nasılsın?" deyince Doğan, "Selim beyimizin can sıkıntısının cezasını çekiyoruz!" dedi, başıyla dosyayı işaret ederek.
Selim, dosyayı üstten üstten kontrol edip, "Galericiye ulaştınız mı?" dedi
Doğan: "Ulaştık abiciğim, Ölmüşşş!"
Selim: "Ölmüş mü?.. Öldürülmüş mü?.."
Doğan: "Ailesine göre, battıktan sonra depresyona girmiş, sonrada intihar etmiş!"
Selim: "Ama?!"
Doğan: "Adli tıp'a göre cinayet."
Selim: "Şansa bak! Baş şüphelimizin katilini mi arıyoruz şimdi?"
Doğan: "Ortağını aldık, bakalım nasıl battı, neden battılar? Öğrenince ipin ucu gelecekte, işin zoru Furkan'da!"
Selim: "Biliyorum. Dün konuştuk, beraber üstesinden geliriz evvel Allah. Neyse kardeşim yarın görüşürüz!.."
Doğan abi, Selim'e, "Görüşürüz!" dedikten sonra kızlara, "Kızlar görüşürüz!" deyip, bana da, "Yenge kardeşime iyi bak!" deyince hem şaşırıp hem üzülerek, "Doğan Abi! Yenge mi?!" deyip dudaklarımı büzdüm.
"A! Tamam tamam! Ben kız tarafıydım.
Damat gözüm üzerinde, bana bak akıllı ol, almayayım paçanı!" deyip göz kırpınca, gülerek arabaya bindim .
Selim, oturmamı bekledikten sonra bu sefer kemeri dışarıdan takacakken, "Yine mi Selim?" dedim "Abartıyorsun!" der gibi
Selim, "Ne yine mi gülüm?!" deyince, başımı bir kere geriye seğirtip gözlerim ve dudaklarımda mini tebessümle şaşırarak bakmaya başladım.
Ben daha, "Gülüm" sözünün şokundayken, Selim, firsattan istifade kemerimi takmıştı bile. Aramızda on beş santim, ya var ya yoktu. Selim uzaklaşsın diye, "Yok bir şey." deyip camdan tarafa döndüm.
Selim de yine sol yanağımdan öpüp, kapımı kapattı.
(Bunu âdet hâline getirecek diye korkmaya başlamıştım.)
Yüzümün kızarıklığı kesinlikle onun sakalının battığı yerlerdi eminim, o kadar sertti ki, diğer yanağımı da kızartıyordu.
Doğan'la tokalaştıktan sonra arabaya yürüyüp, bu sefer daha dikkatli bindi.
Ben, o binene kadar gözümü ayırmayınca, tebessüm ederek, "Bazen boş bulunup unutuyorum. O yüzden acıyor, sonra onu bir daha yapmıyorum. Merak etme!" dedi
Ailem gibi içim ikna olmasa da, dilim ile, "Tamam." dediğimde, onları daha iyi anladım...
Doğan'a selam verip, ilerledik.
~~~~~~•~~~~~~
Doğan, arkalarından baka kalmıştı. O günden sonra Hilde ile hiç konuşmadıkları için arkalarından bakarken, gülümseyip, "Ben de nemrut! Ben de!.." dedi.
•~~~~•Nurseli,
Hilde, çaktırmıyordu ama Doğan'ı görünce heyecanlanmış gibiydi. Hilde, burnunu çekince arkamı döndüm, ağlamıştı.
Selim'le göz göze geldiğimde, "Üzülme!" der gibi gözlerini kapattı.
Filiz, ortaya seslenerek, "Böyle sessiz mi gideceğiz ya! Müzik yok mu?" deyince
Selim teybi açtı. Elif, öne doğru eğilip, bana, "Şuradan sesi açsana!" dedi
*(simge aşkın olayım)*
Teypte çalan şarkıyı dinleyerek yola devam ettik.
Taksiyle geçtiğimiz yerlerden geçerken nefes alamadığımı hissettim. Elimi göğüs kafesime bastırıp nefes almaya çalıştım.
Selim camı açıp, elimi tuttu. Bayılmamak için sık sık yutkunmaya başladım.
Buraya üç dört kez daha gelmiştim ve hepsinde de aynısı oluyordu. Burada kalbim sıkışmaya başlıyor, nefes alamıyor gibi hissediyordum.
Selim, o gece ne yaptığımızı bilmediği için kızlara baktı.
Filiz, "Sağdan devam, İlerideki mavi arabadan da sağa." diyerek kopilotluk yaptı.
Acil kapısına yaklaştığımızda, Hilde, Selim'e, "Fazla yaklaşma burası ambulans girişi hemen çektiriyorlar!" dedi
"Durur musun lütfen?.." dediğimde, artık iyice kötüleşmiştim, camın açık olması bile fayda etmiyordu, arabadan indim. Kızlarda hemen inip yanıma geldiler.
Belimi eğdim, düşmemek için dizlerimi sıkıyordum.
Hilde, "Bu şekilde rahat nefes alamazsın canım! Doğrul!" deyince, bacaklarımı daha çok sıkarak, "Tutmuyorlar ki? Ne yapayım?" dedim
Filiz: "Canım yeter ama, bak biz buraya kutlamaya geldik! Değil mi? Neden böyle yapıyorsun?"
Selim, arabayı otoparka bırakıp yanıma geldi. Bir eliyle elimden, diğeriyle de belimden tutup doğrulmama yardım etti.
Acile doğru yürürken, bizi böyle gören hasta haberi almış zannederdi. Acil kapısına geldik...
Bu kapıya o akşamdan sonra ilk defa gelmiştim. Daha önce bu kadar güçlü olamamıştım. Bu halime de güçlü demek ne kadar doğru olabilirdi ki?
Selim'e bakmadan, "Seni de bu kapıdan aldılar değil mi?" dedim, acil kapısını gösterip
Selim: "Bilmiyorum, öyledir herhalde!"
"Bu kapının kamera kaydı yok mudur?"
Selim: "Vardır ama izlemesek daha iyi olur. Hem bu zamana kayıt kalmamış da olabilir."
"Doğan abi seninle buraya kadar gelmiş! Seni ameliyat kapısından içeri gönderip merkeze gelmiş... Gıcık! O da kayıtları istemedi. Ayhan amcaya söyledim o da, 'Geldi geçti kızım' dedi. Neden kimse izletmiyor ki? Yaa! belki ben izleyince düzelicem." dedim, durumumun vehametinin farkında olduğumu bilerek...
Elif, yanıma yaklaşıp, "Abimin kıyafetlerini gördüğümde, iyi ki onu o hâlde görmemişim dedim, anneme hiç göstermedik düşün." dedi
Yine Selim'e sarılıp kalbini dinledim. Şuan beni tek sakinleştiren bu sesti.
Bankımıza oturmak için baktığımda, iki delikanlı oturuyordu. "Oraya oturmak istiyorum!" deyince Selim, beni oraya götürüp, "Müsaade eder misiniz?" dedi
Gençler, "Tabi buyurun." deyip kalktılar.
Oturup elimi uzatarak, "Hilde?" dedim ağlayarak...
Hilde: "Efendim canım."
"Elimi tut..."
Hilde'yi diğer yanıma oturtup elini tuttum ve kapıya bakarak, "İki ön, iki arka, üç dışarısı, yedi polis buraya bakıyordu. Yüz yetmiş iki kişi bu kapıdan girdi. Sadece kırk üçü akrabaydı. Onlardan da yarısı odalarda değildi! Bilgi alıp çıkmıştı herhalde. Diğerleri kimdi bilmiyorum ama onların yanında ben hiçtim!.. İlk polis üç saat kırk beş dakika nöbet tutmuş. Onu kendisi söylerken duydum! ikincisi iki saat yirmi beş dakika, ama haksızlık değil mi, neden o daha fazla diğerleri daha az tutmuştu?.. Üçüncüsü kaç saat tuttu acaba?! Onun, iki saat on sekizinci dakikasında içeri girdik. Hatırlıyor musun?"
Hilde: "Evet ama senin kadar değil canım."
"ilk Ayhan amca geldi. Onu o zaman tanımıyordum. Hepsi 'amirim amirim' diyordu. O girdi. İki saat sonra, o zamanlar bilmiyordum, Alp abi, 'il emniyetten geliyorlar. Burayı boşalttır.' diyerek içeriden geldi. Burası, birden kalabalık oldu. Bir koşuşturmaca, Ayhan amca onu karşılamaya geldi. Adam iki koruması ile içeri girdi. Yani koruma da olsam içeri girebilir mişim değil mi?"
Yanımda Selim oturmuyor gibi Filiz'le Hilde'ye bakarak anlatıyordum bunları.
"Sonra vali geldi! Valiyi karşılamaya Ayhan amca gelmemişti! Alp abi, sarışın dalgalı saçlı çorabı yandan kaçmış bir kadın ve kabanının arkasına çamur sıçramış kır saçlı bir adamla gelmişti. Diğer adam validen daha mı üstündü acaba?"
Elif, "Ayhan amca hastanede değildi. Babamla camiye gitmişler." diyerek sorumu yanıtladı.
Birden kısa bir kahkaha attım ve, "Onun korumasının biri babet çorap giymiş. Bu havada babet çorap giyilir mi ya! Hasta olacak sonra!.." dedim
•~~~~•Selim,
Bu sözünden onun o geceyi tam olarak tekrar yaşadığını anladı. Çünkü hava çok güzeldi. Ne çok sıcak ne üşütüyordu... ılık bir hava vardı ama Nurseli üşüyordu...
~~~~~~•~~~~
•~~~~•Nurseli,
"Birinci polis giderken, ikinciye bizi işaret etti gördün mü?"
Hilde, sinirli sinirli, "Evet gördüm." dedi
"Ne dedi acaba?.. Sonra bir komiser geldi, 'Buraya iki kişi daha yerleştirin! Arkadaşlar lütfen nöbetleri sıkı tutun.' E haklı tâbi, önüne gelen içeri giriyordu." Hilde'ye bakıp, "Biz hariç!.." dedim
"Sonra dış caddeyi gösterip, bu yolu tek yönlü geçiş yapalım! Üst cadde çıkış yolu olsun! Arabalar buradan gelip, indirip devam etsin ve üst caddeden çıksın!"
Bir yandan da elimle o hareketi yapıyordum.
Filiz, Hilde'ye, "A! O hareket o muymuş?" dedi
Hilde, Elif'e bakıp, "Nurseli narkozdan uyanırken bunu yapıyordu!" dedi
Üç gün sonra bile o geceyi yaşıyormuş gibiydim.
"Altı emir verdi ama sekiz 'emredersiniz Mert komiserim' dediler, acaba ben hangisini kaçırmıştım. 'Buraya iki kişi daha koyun,
kuş uçmasın!.. Bir.
İçeriye hastayla birlikte bir refakatçiden baskasi alınmasın!..iki
Alt giriş geliş yolu, üst giriş çıkış kapısı yapılsın!..üç
tek cadde usulü yapılsın!.. dört
gelen insin, araba beklemeden otoparka gitsin!.. Beş
anlaşıldı mı?..' altı... ama onlar sekiz kere 'emredersiniz komiserim' dedi. 'Emredersiniz Mert komiserim!..' Mert komiser! miydi?
mert! komiser miydi?.."
Sorumu, nefes alıp vererek yine Elif cevapladı, "Mert, isim olarak yani!"
"Sonra içeri girecekken ikinci nöbet tutan polis arkasından durdurdu. 'Mert komiserim! bi bakar mısınız?' deyip kulağına bir şeyler söyledi gördün mü?"
Hilde: "Evet canım!"
"Filiz, sen gördün mü?"
Filiz: "Gördüm canım! Bizi işaret etti."
"Mert, önce bize bakıp sonra orada olan bütün polislere, arkadaşlar Doğan komiser ne emrettiyse o! Asla zafiyet, gevşeklik istemiyorum! Yakınlar harici bu kapıdan kimse girmeyecek! Girdi ama!" deyip Hilde'ye baktıktan sonra, "O gece yakın olmayan tek bizdik galiba!" dedim...
~~~~~~•~~~~~~
İçlerinde sağlıkla en alâkadar Hilde'ydi. O yüzden Selim, ona bakarak, "Bu kadar ayrıntıyı hatırlaması normal mi?!" diye sordu.
Doğan, Selim'e söylemişti ama Selim abartıyordur o kadar da olamaz diye düşünmüştü. Durum Doğan'ın söylediğinden daha vahimdi.
Hilde de şaşkındı, "Söz konusu Nurseli ise mümkün!" dedi...
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Filiz de Hilde'yi onaylar gibi, "İki gün kırık ayak durabiliyorsa?" deyince Hilde, "O gece hava çok soğuktu. Soğuk kompress kırıklarda ağrı azaltır. Kırıklar üstte olduğu için basmada problem olmaz! Zaten o gece hem sakinleştirici hem de kendi ilacını içtiği için, uykuda da çok acımamıştır ama neden o gece her şeye bu kadar dikkat kesilip her ayrıntıyı ezberlemiş onu bilemiyorum!" deyince, bunun cevabını ben verdim,
"Hani iki kişi bir yere oturur da, karşıda olanları seyrederler yaa! Biri dondurma yiyen çocuklara bakar mesela, diğeri ise bisiklete binene!.. Ben her şeye bakmak istiyordum. Hiç bir şey kaçırmak istemiyordum!.. Ben o gece, Selim'in yerine de gördüm, o gözlerini açınca bunları anlatmak istedim ama düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum ben neredeydim?!."
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.