... Arabaya bindiğimizden beri dalıp dalıp gidiyor, gülümsemesi bile yarım ağız ve yapmacık duruyordu.
Moralini bozan şeyi merak etmiştim.
"Selim."
"Efendim."
"Neyin var?"
"İyiyim bir şey yok."
"Hayır var. İnkar etme. Neden bana gülüm demedin?"
"Özür dilerim gülüm, kafam bi olaya gitti dee."
...Selim ne zaman morali bozuk olsa topu dosyaya atıyor, benim ısrarımdan öyle kurtuluyordu.
Ama bu sefer karşımda parçalanmış cesette görsem sebebini öğrenecektim.
"Olay neee?" diye sorduğumda, şaşırmış gibi baktı. Normalde midem bulandığı için olaylarla ilgili bir şey sormazdım ama bunu merak etmiştim.
Muhtemelen aklına ilk gelen, en son ki dosyadan bahsederek,
"Gülüm, baraj yolunda arabada bi erkek cesedi bulduk, onunla ilgili." dedi
Devamını dinlemek ister gibi baktığımı görünce, "Buu yani, omuzdan yaralanmış kan kaybından dolayı ölmüş."
"Faili meçhul herhalde?" dedim olayın her ayrıntısını merak eden bir ifadeyle.
"Evet."
"İyi dee omuzun neresinden vurulmuşta kan kaybından ölmüş?"
"Kafamızı kurcalayan da o! Çünkü yara ölümcül değil. Kalp krizi falan mı geçirdi. Ne oldu bilmiyoruz. Otopside belli olacak."
"E yanii, 'dur hazır vurulmuşum arabada su izleyerek öleyim' demediyse bir şey olmuştur değil mi?"
"Senin bir tahminin var mı?"
"Olsa ne işine işine yarayacak deli, sen koca komiser bir şey bulamamışkeenn" diye düşünsem de, Selim'e, "Ben yaşayan olarak bakıyorum...Yani daha doğrusu, şuan ölen olarak!" dedim gülerek...
Sonra devam ettim, "Vuruldum diyelim, arabada oturarak ölmeyi beklemezdim, hastaneye giderdim herhalde."
"Değil mi? Biz de öyle düşünüyoruz."
"Yanii birisi o ölene kadar beklemiş olabilir mi?"
"Neyse ya konuyu kapatalım artık. Sevgilimle iyi hoş bir hafta sonum var onu da teoriyle tahminle mi geçireyim. Hadi yine şarkı açalım, bu sefer benden sana gelsin."
"Tamam." deyip teybi açtım. Çalan şarkıda ki sözler Selim'in hiç hoşuna gitmemişti,
"Değiştir şunu yaa, ne biçim şarkı bu. Ne demek lan başka yar bul, öldürürüm lan... Senin yanında birini göreyim varya, son duasını ettirenin aaa-"
Selim'in ağzından ilk defa böyle bir şey duyuyordum. Şaşırmıştım. "Selim, sen küfür mü ediyorsun?!" dediğim iftira atıyormuşum gibi bakarak,
"Hayır canım ne küfürü, ben küfür etmiyorum, ediyor gibi yapıp yarıda bırakıyorum. Anlayan anlıyor oda bana yetiyor." deyip konuya geri döndü.
"Bana bak kadın başkasına bakacağına, al şu silahla kafama sık razıyım. Kılım kıpırdarsa şerefsiz olayım."
"Pekiii, yaa sen başkasıyla olursan!.
O zaman ne yapayım."
"Öyle bir şey ooo... laaa... maaazz!.."
"Ya ooo... luuuur... saaa!.."
"Olursa ne yap biliyor musun? İstediğinle geel, gözümün içine baka baka, karşımda istediğini yap. Hakkıdır derim."
"Ben onu sormadım kii ama söylediğin iyi oldu yaa, haklarımı öğrenmiş oldum."
"Ne hakkı?.."
"Ne hakkı olacak sen başkasıyla olursan bana başkasıyla olma hakkı tanıyorsun.
Bu demek oluyor ki, ben başkasıyla olursam; Sende gözümün önünde başkasıyla olacaksın."
Selim, biraz düşündükten sonra, "Yaa ne alâka, o kadar sözümden bu sonuca mı vardın?" dedi
"Ayrıca ben başkasıyla olursam sen, ya beni yada o kişiyi öldürüyosun. Kendinle alakalı hiç bir şey yok. Oysa ben: senin başkasıyla olmanı geçtim, yanında birini görmeyi bile düşünemiyorum. Olurda bir görürsem varya, kimse beni tutamaz. Bak hazır yaralar da var, tecrübe sahibiyim de, tak bitiririm."
Selim, hüzünlenmiş yüzüyle birebir ses tonuyla, "Tamam gülüm lütfen böyle söyleme, ikimiz de birbirimizden başkasıyla olmayacağız anlaştık mı? Bunları düşünüp, konuşup bir birimizi üzmeyelim AŞKIMIN GÜLÜ." deyip elimi koklayarak öptüm.
Uzun bir "OH!" dan sonra "MİİİSS!" dedi..
Bir birimize armağan etmediğimiz şarkıları dinleyerek yurda geldik... Selim'in yanağından öperek arabadan indim...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
Selim, yolda Doğan'ı arayıp, buluşma ayarladı. İkili kafede buluştuğunda, Doğan Selim'in bakışlarından tedirgin oldu.
"Nee? Ne bakıyon öyle dik dik."
Selim: bir şey yok gibi, soruya soruyla cevap verdi, "Nasıl bakıyormuşum kii?"
Doğan, Selim'in bu bakışını ve yüz ifadesini biliyordu ama yine de üstelemenin bir faydası yoktu. Kısa keserek, "Var bir şey de nasılsa kokusu çıkar yakında." deyip çayını yudumladı.
Selim de imalı bir şekilde, "Aaynenn öylee kardeşim. Hiç bir şey gizli kalmaz, elbette ortaya çıkar." deyince Doğan, Hilde ile birlikte olduğunu anladığından şüphelendi.
İçtiği çay genzine kaçmıştı, bir yandan öksürüp bir yandan sinirli bir ifadeyle, "NE İMA EDİYORSUN LAN SEENN." diye bağırdı.
Selim gayet rahat, "Ne iması kardeşim, şu cinayeti diyorum. Fazla mı düşünüyoruz. Nasılsa er geç ortaya çıkacak."
Doğan, inanmadı ama inanmış gibi yapmak zorunda kaldı, "Anca mı anladın, bi otopsi raporu gelsin diyorum sana değil mi?" diyerek bozuntuya vermedi.
"Haklısın kardeşim, zamana bırakacağım, en iyisi bu bence de. Mevla görelim bakalım neyleyecek..."
Selim, hâlâ imalı konuşuyordu, Doğan'ın ortamı değiştirmekten başka şansı kalmamıştı.
Çayını bitirip, "Kardeşim bana müsade, bir iki yere bakacağım." deyip kalktı.
Selim'in arkasından, "Dur, nereye gidiyorsun?" demesine fırsat vermeden masadan uzaklaştı.
•~~~~~~•Doğan, yolda Hilde'yi aradı. Gergin bir şekilde, "Alo!" deyince Hilde, ses tonundan sinirli olduğunu anlayıp, "Komiser?" dedi "Bir şey mi oldu" der gibi
Doğan, aynı tonla, "Sana kaç defa bana komiser deme demedim mii?" deyince bu sefer de Hilde sinirlendi.
"BANA BAK DOĞAN BEY SANA HAKARET EDİYORMUŞ MUAMELESİ YAPMA, BENİM DE TEPEMİN TASINI ATTIRMA. DERDİN KİMİNLEYSE GİT ONUNLA HALLET!" diye karşılık verince Doğan daha sakin bir şekilde,
"Ne yükseliyosun hemen ya?" deyip vites küçülttü.
Hilde de, tonunu düşürüp aynı sinirle,
"Sende üstüme gelme, komiser demek hoşuma gidiyor." deyince Doğan daha da yumuşayıp neden aradığını unuttu.
"Öyle mi? İyi o zaman hoşuna nasıl gidiyorsa öyle söyle. Bende sana eczacı hanım mı desem?" dedi gülerek.
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır dediklerinde olduğu gibi Hilde de gayet yumuşak bir tonla, "İki kelime çok uzun değil mi? Birini söyle." deyince, öneri Doğan'ın da hoşuna gitmişti.
"Bence de, eczacı hanım uzun oldu. Ben direk hanım diyeyim."
"KOMİSER, YEMEZLER!.. Anladık ağır abiyiz. Cıvık cıvık şeylerden hoşlanmıyorum dedim ama o teklif edilmeden de o kutsal kelimeyi bana söyleyemezsin..."
Bu sözler Doğan'ın daha da hoşuna gitmişti, "E tamam o zaman, sayın Hilde Ballı sana evlenme teklifi etmek istiyorum kabul eder misin?" diye sordu.
Hilde, Doğan'ın şaka yapmadığını biliyordu. "Doğan emin misin? Acele etmiyor musun?"
"Ne demek acele etmiyor musun?.. Böyle şeyler tekil konuşulmaz bi kere... Sana, arkamda nişan düğün haberimi(Zİİİ) bekleyen bir yığın sülale gösterebilirim... Hele annemi hâl hatıra bile arayamaz oldum. Anne nasılsın diyorum, 'senden hayırlı haber duyarsam daha iyi olacağım diyor' Ayrıca hayırlı işler uzatılmaya gelmez. Tamam acele etmeyelim diyorsan da bir söz nişan yapalım düğün de senin istediğin tarihte olsun."
"Benim aileme göre nişan söz ne demek biliyor musun?.."
Doğan, alaycı bir tavırla, "Ne demekmiş?" diye sordu.
"Ben Ankara bebesi olabilirim ama aşiret kızıyım. Daha söz değil isteme bile olsa bizim aile için bitmiştir."
Doğan'da, aydınlanmış gibi, "Bir dakika, bu demek oluyor ki sen benimle ciddi düşünmüyorsun." Hilde'den bunu beklemiyordu.
Hilde, gülerek, "Bunu benim sana söylemem gerekmiyor muydu?" diye sorunca Doğan'ın hepten morali bozuldu ve daha fazla konuşmak istemedi,
"Tamam sonra konuşuruz."
Hilde, bu şekilde kapatmasını istemiyordu, "Heey bi dur yaa ne oldu?"
"Arayan var açmam lazım görüşürüz."
Doğanın bu şekilde kapatmasına, Hilde'nin de morali bozuldu, mesajla, "Konuşman bitince ara konuşalım." dedi
Mesaj Doğan'a gimişti ama okumuyordu...
(Bu da böyle gıcık bir yapıda işte)
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
...Ertesi sabah Selim yine erkenden yurda geldi. Üçümüz birlikte çıktık.
Hilde, kapıda bekleyen Selim'e yaklaştı. Selim, bir şey soracağım ama cevabının "Evet" olmasını o kadar çok istiyorum ki anlatamam!" dedi ve devam etti,
"Senden bir tane daha yok değil mi? Yada gittiğin yere bu hâlini bulaştırmıyorsun değil mi?"
Selim, bana sarılıp öperken, "Sana da günaydın great sister-in-law! (Büyük baldız) Maalesef evet diyemicem, çünkü benim ki nesilden nesile sürecek bir durum ve en yakın arkadaşlarıma da bulaştırdığım doğrudur." deyip göz kırptı.
Filiz, sevinmiş ama sitemli bir ifadeyle,
"Şu bulaştırdığın kişilerden bi ben göremedim Selim ya, aşk olsun." deyince,
Selim: "Sana da günaydın little sister-in-law. (Küçük baldız) Bulsam ne olacak, sende okulu bahane etmeyecek misin?"
Filiz, "Sen bul, ben okulu bahane etmediğim gibi bırakırım bile." derken bana göz kırtı.
Hilde, itiraz ederek, "Selim! Lütfen! Ben okulu bitirene kadar dur, olur mu? Bu bünye bir Selim'i ve bir Nurseli'yi daha kaldıramaz."
Selim ciddi bir şekilde, "Tamam ama hayırlı bir kısmeti kaçırırsa senin yüzünden olur, bu vebali alabilecek misin?" diye sorunca, Filiz dudaklarını büzüp,
"Evett Hildee, saadetime mâni olursan geceleri nasıl uyuyacaksın ha?" deyince Hilde geyet ciddi bir şekilde, "Bu gece gör bak nasıl uyuyacağım! Yürü hadi bin şu arabaya. İşe geç kalmayalım. Bizim, şuan için önceliğimiz iş hayatımızın saadeti olsun." deyip kolundan arabaya doğru ittirdi.
Selim, kemerimi takıp koltuğuna oturunca Hilde merakla, "Enişte, sorması ayıp bu kemer faslı daha ne kadar devam edecek?" dedi sanki kemer ona takılıyormuş gibi... Başkasının yaşadığı romantizme bile sinir oluyordu...
Canım ağabeyim de ondan farksızdı ama o, karışmadığı gibi karşısındaki beklerse yapacak bir yapıdaydı.
"Ne kadar devam edecek ne demek baldız, Nasıl başladıysa öyle devam eder, bilmiyon mu sen?.. Bizim de ilk geceden başladı son günüme kadar devam edecek inşaallah."
"Hayır şimdi merak ediyorum, ananın babanın yanında da takabilecek misin?"
"Eğer annem yada babam "Nurseli, sen öne otur derlerse" oda oturursa evet takacağım."
Araya girerek, "Sen boşver onu canım, kendisi ölür yine de yaptırmaz ya o yüzden bize de çok görüyor." dediğim de Hilde beni, kendi silahımla vurmayı tercih etmişti.
"Neyi çok göreceğim kızım, sen bile daha ilk gün ben istemiyorum demedin mi?.. Sana da saçma gelmişti, ben takamıyor muyum beceriksiz miyim demiyor muydun? Ne değişti, o yüzden soruyorum?"
"Hilde, valla haklısın, ilk gün öyle söyledim ama ne bileyim kendimi değerli hissediyorum, kapımın açılması, binmeme yardım edilmesi, belki size çok basit gelecek ama kendimi önemli biri gibi hissediyorum." dedim bütün samimiyetimle
Selim, "Sen önemlisin zaten!" deyinc de, bunun romantizmden olmadığını anlatmak istedim.
"Hanii başbakana, eşine, çocuklarına hürmet ediliyor yaa, Selim de bana yapınca bende kendimi onlardan biri gibi hissediyorum, bu zamana kadar başkasından beklemediğim biraz da kınadığım şey şimdi olmayınca eksikliğini hissediyorum."
Filiz, bu sebebimin büyük konuşmamdan olduğunu düşünüp, "anneanem, 'dilediğin kaf dağının ardında kınadığın kapının ardında' derdi. Bırak Hilde onlar nasıl mutlu oluyorsa öyle yapsınlar, sende kaynanalık görümcelik taslama." Deyince,
Selim itiraz ederek, "Annem bilseydi, bu durumdan hoşnut olurdu. Elif'i zaten anlatmama gerek yok, ona kalsa birde içeriden Nurseli'ye bir şeyler yapacağım. Akşam eve gidiyorum yaa, "Bugün hangi çiçeği aldın? Nereye götürdün? Hakkında yeni ne öğrendin? darlıyor da darlıyor. O yüzden Hilde'yi başka bir akrabaya benzetelim. Kıskanç elti diyeceğim de, Leyla yengem de öyle biri değil." diyerek, bu halinin gerçekten gen aktarımından ileri geldiğini göstermişti,
Filiz: "Ben diyorum işte Selim...aabimm!.. senin ailenin gelini olmak bir ayrıcalık."
"Kız küçük baldız, bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş, ha gayret otuz sekiz kaldı." deyince Filiz, gülerek, "Yaa, bi tesbih falan yok mu? Verinde sayıp bir an önce bitireyim." deyip kahkaha attı.
Filiz'in, bu yarı ciddi espirisine Hilde hariç hepimiz gülmüştük... Kızları işe bırakıp, sahile geldik... Selim çayını yudumlarken, "Sen haklıymışsın." dedi
Konudan bağımsız gelen bu söze,
"Hangi konu da anlamadım?" diyerek karşılık verdim.
"Hilde ilk sefer ki gibi değil, Doğan da aynı şekilde. Yarın Doğan'la konuşayacağım. Bakalım arkamızdan ne dolaplar dönüyor."
"Hayır! Sakın haa!" deyip hemen itiraz ettim. "Öyle bir şey yapma lütfen, onlar bizim gibi değil... İçlerinde o kadar fırtınalar koptuğu hâlde belli etmeyen cinsler... Dün kitap almak için dolabını açtım, kitabın arasında gül vardı... Aralarında bir şey varsa ve bizim yüzümüzden ara verir, mesafe koyarlarsa ben dayanamam." dediğimde yine içimi ısıtacak bir gülümseme ile (kii benim ki artık kaynamaya doğru gidiyordu)
"Sen nasıl güzellikte bir insansın yaa, yaşından büyük, olgun düşüncelerine bayılıyorum. Bir insan kendine daha ne kadar aşık edip hayran bırakabilir haa? Sınırları zorluyosun Nurseli öğretmen." diyerek beni can kulağı ile dinlediğini gösteriyordu.
"Söz alayım lütfeen, abimi sıkıştırmak yok!"
"Söz sööz! Biraz daha bekleyelim bakalım. Ama intikamım acı olacak. Sözümüzü çiğnedi köpek!.. Eee, bugün ne yapıyoruz?"
"Biraz önce ki söylediğin şeyin olabilmesi için, ben yurda gidip ders çalışıyorum canısı? Seni bilemeyeceğim." dedim "dudaklarımı sıkıştırıp başka çaremiz yok" der gibi.
"Bugün de bir açım bir açım yiyorum yiyorum doymuyorum nedense."
Selim, oyalanmak için bütün şansını deniyordu. Ama ben izin veremezdim, ilişkim de derslerim de yolundayken bi aksaklık yaşamak istemiyordum. Böyle dengede tutmaya devam etmek için Selim'e azla yetinmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım.
"Birden o kadar yiyip mideni ağrıtma, hadi kalk biraz da iki saat sonra ye."
Selim, mecburen kalkmak zorunda kaldı. Beni yurda bırakıp devam etti...
~~~~~~•~~~~~~
Selim, Eve yakın yerde Elif'i arayıp, "Bacım ne yapıyorsun?" diye sordu
"Evdeyim abi."
"İşin var mı kaçırayım seni."
"İşim yok da, sen akşama kadar kendini kaçırırken, canın sıkılmasın diye beni de kaçırmak istemiyorsun değil mi?"
"Ya sen geliyor musun? Gelmiyor musun? Bir şey söyle."
Elif, "Geliyorum abi." deyip telefonu kapattı, "Şu evden kaçma sebebini bi anlat bakalım neymiş." diye söylendi...
... Annesi, Selim'le konuşmasını duymuş
"Gelemiyor değil mi? Kaçsın bakalım kaçsın." demişti
Elif: "Aanne haklı değil mi? Tam da kafa dengini bulmuş, sevmiş sevilmiş, evlenme hayali kuruyorlar senin yaptığına bak."
Selma hanım, "Durumun tek suçlusu ben miyim" der gibi, "Ne yapmışım ben söyler misin?" dedi
E: "Anne, orada ben olsaydım abimin görüştüğü var derdim. Sen neden söylemediin kii?"
"Birincisi, o zaman görüşmüyordu. İkincisi, bunu o kadına benim söylemem ne demek sen biliyor musun? Ben, o kız doğmadan gelinim olacak hayaliyle yaşarken şimdi nasıl söylerim istemiyorum diye."
Elif: "Anne birincisi, abimin başka şansı olsaydı Nurseli'yle görüşürdü kii kendini iyi hisseder hissetmez görüştü, gördük!..
İkincisi, bu iki annenin hayali, yani evlenecek olanların değil. Ayrıca o kadın abimi sevmiyor anne sende biliyorsun? Olmamasını abimden çok o istiyordur eminim, kim sevmediği birine kızını verir."
Selma hanım, pası kendinden atarak,
"İyi git konuş abinle, konuşsun babanla, ben başkasıyla evlenmek istiyorum desin, ben karışmıyorum." deyince, Elif, "yapma anne" der gibi başını yana doğru eğip, "Annee, yapabilseydi zaten şimdiye kadar yapardı... Bu işin sende bittiğini hepimiz biliyoruz." deyince Selma hanım, yılların biriktirdiği acıya daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladı.
"Ben babanızla yıllardır aynı odada iki yabancı gibiyim biliyor musun? Sizin, bende bittiğini düşündüğünüz şeyin sebebi olarak beni görüyor. Onunla bu konu hakkında konuşmayayım diye başından atıyor. Sizde dediğimi yapıyor zannediyorsunuz."
Elif, ailesini bu derece etkileyen olayın ne olduğunu tam olarak bilmediği için yorum yapamıyordu. Selim, "Geldim in!" diyerek arayınca, annesi "git" diye işaret verdi.
Elif, annesini bu şekilde bırakmak istemeyip,
"Annecim gitmeyeyim boşver çokta gidesim yoktu zaten." deyince, Selma hanım, arada kaldığını göstererek, "Git kızım, ona da destek lazım, ana oğul yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz, yürü hadii bekletme." dedi
Elif, hazırlanıp aşağı inince Selim, Elif'in yüzünden bir terslik olduğunu anladı.
"Ne oldu?"
"Bir şey yok dememe gerek yok değil mi, "yüzünden anladım diyeceksin" en iyisi uzatmamak, abi annem çok kötü, babasıyla konuşsun diyor."
"Öyle mii? Ne diyeceğimi de söyledi mi bari, baba kusura bakma yaa, senin istediğin kızla evlenmek istemiyorum. Biliyorum söz verdik ama ben umurumda değilmiş gibi başkasına aşık oldum... Oldu mu?.. Oda hemen Nurseli'yi ister düğünümüzü yapar değil mii?.."
"Abii, bu kadar kalp kırıcı kelimeler kullanmayarak anlatsan olmaz mı?"
"Kızım, ne kadar süslesem de, boya fıçısına da batırsam sonuç aynı değil mi?"
"Tamam abi öyle olsun, bir yaz bi düğün yaparsın babamın istediği kızla evlenirsin, vicdanını rahatlatırsın... Diğer yazda Nurseli ile evlenirsin gönlünü rahatlatırsın."
"Saçma sapan konuşma be!.."
"Ben saçmalıyorum öyle mi? Peki, sen bu durumu Nurseli'ye söyledin mi?"
"Söylemedim söylemiyorum da."
"Neden?"
"Hastalığı var, vazovagal senkop! O yüzden söyleyemiyorum!.."
"O nasıl bir hastalık ki, ne oluyor?"
"Sinir, stres, üzüntü, heyecan anında bayılma hastalığı, sınav stresinden başlamış ve hâlâ devam ediyormuş!"
"Ooyy oooyyy, ben artık susuyorum."
Kısa bir sessizlikten sonra Elif, "Annem bir şey söyledi." deyince Selim, meraklı gözlerle baktı.
"Babanla yıllardır aynı odada iki yabancıyız' dedi." üzgün bir ifadeyle
Selim, yutkunup biraz düşündükten sonra, "Aramızda kalsın, bildiğimi bilmiyorlar, annem Yunus'u istememişti, babam da annemi doktora götürmüş, aldırmak için, doktor "Geç kalmışsınız alamayız" demiş, babam da, "Bunu da dünyaya getir, söz veriyorum bu sana son eziyetim" demişti, demek ki hâlâ sözünü tutuyor."
"Sen, nasıl öğrendin?"
"Hasta olduğum da annem yanımda yatıyordu, o gece seccade de karnına vurarak istemiyorum al diye dua ederken babam duymuş. Yunus ölünce de, biliyorsun işte."
"Annemin emzirmek için ağladığını hatırlıyorum, babam neden vermiyor diye kızıyordum. Yunus ağlarken annem de ağlıyordu. O zamanlar babamdan nefret etmiştim."
"Yunus, annemin istemsiz dünyaya getirdiği tek çocuktu. Annemlerin en zor günlerinde doğmasına rağmen çok güçlü bir bebekti, doktor en fazla bir kaç gün yaşar demiş, o bir yıl sonra vefat etti.
"Zaten ölecekmiş, annem biraz daha sabretse bu hâlde olmazlardı belki de, değil mi?"
"Onu bilemicem ama babam anneme o kadar aşık ki, annem ne yaparsa yapsın bırakmadı, başkası olsa annemi kaç defa boşardı. Yemin etmesine rağmen hâlâ aynı yatakta yatabiliyorsa anneme hâlâ ilk gün ki gibi aşık olduğundandır."
"Bebek mevzusunda 'Senden dolayı olmaz' demişti. Onu kasdetmiş demek ki."
"Aynen."
"Peki, bundan sonra düzelirler mi?"
"O kızla evlenirsem, düzelme şansları olabilir."
"Bu kadar zorluklarla nasıl mücadele edebiliyorsun abi? Sana hayran olmamak elde değil."
"Beni yaşatan bir ümit, yıllardır kaybetmediğim bir umut!"
"Babam bile kabullendi, yoksa sen hâlâ?.."
"Benim de kabullenmem demek ölmem demek Elif, vurulduğum da bile son düşüncem, onu göremeden ölüyor olmaktan duyduğum pişmanlıktı..."
•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doğan mesajı almış ama hâlâ okumamıştı. Hilde, bir bahane bulup, konuşmak istiyordu... Yurdun kapısından girince, "Aayy ben şey alacaktım yaa, unuttum siz geçin ben hemen geliyorum." diyerek, kızlara "Nereye? "Neyi unuttun? diye sorma fırsatı vermeden hızlı adımlarla yürüdü...
Markete gidip Doğan'ı arayınca, Doğan meşgule atıp, "Müsait değilim!" yazdı.
Hilde, hâlâ kendisine trip atıyor zannedip, "Komiser, ya o telefonu aç yada bir daha karşıma çıkma." diye yazdıktan sonra sinirlenmiş emojisi koyup gönderdi...
... Doğan, mesajı okuyup Selim'e bakarak izin istedi... Sorgu odasından sinirli bir şekilde çıkıp odaya gitti... Kapıyı sertçe kapatıp Hilde'yi aradı.
"Oo komiser sen yaşıyor musun ya?!"
Doğan, Hilde'nin espirili açısına sinirli bir şekilde karşılık vererek, "Bana bak Hilde hanım, o komiser dediğiniz kişinin sorgusu oluyor, olay yeri oluyor, otopsisi, adli tıpı oluyor, ha deyince müsait olamadığını biliyor olman lazım diye düşünüyorum... Ayrıca beni bir daha kendinle tehdit etme, ben zaten kendimi senin yokluğuna alıştırmaya çalışıyorum." dedi.
Hilde, bir süre sessiz kaldıktan sonra kendini toplayıp, "Kusura bakma rahatsız ettim, bir daha olmaz. Özür dilerim." deyip telefonu kapattı...
... Doğan, tekrar aradı, bu sefer de Hilde açmayınca daha fazla üstelemedi, "Seninle mi uğraşacağım ben yaa?" diyerek sorgu odasına tekrar geri döndü...
... Hilde, deterjan reyonunun oraya oturup elini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Biraz rahatlar gibi olduktan sonra kalkıp yurda gitti.
Kafasını dağıtmak için ders çalışmaya çalıştı...
... Ertesi günü de başının ağrısından derste duramadı ve izin isteyerek bahçeye çıktı...
Kameriyeye geldi, aldığı çayı masaya koyup oturdu.
Kolunu masaya, başını da eline dayadı. Bir süre dalgın dalgın çaya bakarak karıştırdı. Telefonuna gelen mesaj sesiyle çayı karıştırmayı bıraktı.
Cebinden telefonu çıkartıp mesajlara girince, "O gudubet suratınla, çaya işkence yapmayı bırak ve buraya gel." yazıyordu.
Hilde, heyecanla sağına, soluna, arkasına bakınınca, Doğan tekrar msj attı,
"Beni görmek istiyorsan dediklerimi yap."
Hilde, telefon elinde bir sonraki mesajı bekledi, "Ayağa kalk ve kameriyeden çıkıp sağa dön."
Hilde, kalktı, kameriyeden çıkıp sağa dönerek sonra ki komutu bekledi.
"Çöp kutusuna doğru yürü!"
Hilde, koşar adım gelip, kovanın yanında durdu.
"Sağa dön ve yetmiş üç adım ilerle!"
"Hilde, sağa döndü ve saymaya başladı bir iki üç dört... Okul binasının arka tarafına döndü, kısık sesle saymaya devam ediyordu. "Otuz bir, otuz iki, otuz üç, otuz dört, otuz beş, otuz altı, otuzz... derkeen, Doğan; arkadan beline sarılıp duvara yapıştırdı ve gülümseyerek, buradayım gudubet, gerçekten ciddi ciddi sayıyor muydun yoksa?" deyince Hilde, elini yüzüne kapattı. Derin derin sık sık nefes alıyordu. Doğan, Hilde'nin bu hâline alışık değildi...
...Sarıldı... Yutkundu... Kulağına kısık sesle, "Sıkma kendini, içinden ne yapmak geliyorsa yap, söz veriyorum kendim dahil kimseye söylemem." deyince Hilde, ellerini açmadan hıçkırıklarla ağlamaya başladı...
... Doğan, ikinci defa buzdağının arkasındaki pamukşekeri yüzünü görüyordu. Hiç bir şey konuşmadan sadece sarılıp bir çocuk gibi saçlarını koklayıp okşuyordu.
Hilde, biraz daha sakinleşince, kulağına;
"Gitmem lazım, ilk defa bir maktulün ölmesine sevinirken, katil olduğundan şüphelendiğim kişiye üzülüyorum ve onu aklamaya çalışıyorum... İnşaallah hafta sonu çalışamayacak kadar hasta, benimle gelecek kadar iyi olursun..." dedi ve Hilde'den karşılık beklemeden saçlarından öpüp oradan ayrıldı.
Hilde, arkasından bakarak tebessüm etti. Göz yaşlarını silerken, "Bakalım bu gudubetle nasıl bir ömür geçireceksin komiser." deyip sınıfına doğru gitti...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Selim, hafta sonu Elif'i alarak yurdun kapısına geldi. Ben yalnız gelince, arabadan inip, "Ne oldu, ikna edemedin mi?" diye sordu.
"Yok canım bu hafta işe gittiler."
"Canın kurban olsun sana." deyip alnımdan öpünce Selim'in sözünden dolayı heyecanlanarak, "Neeee?!" dedim
Elif'te inip bana sarılırken, "Ne haber yengeee?" deyince bu seferde Elif'e "Neee?!" dedim.
Elif, Selim'e bakıp gülerek, "Abi bugün kulağına su kaçmış galiba hiçbir şey duymuyor!" dedi
Selim, omuzumdan tutup koltuğa yönlendirirken, "Duyuyordur, duyuyordur daa işine gelmiyordur!" deyince önce Selim'e sonra da Elif'e dönerek, "Bugün iyi misiniz? Ayrıca ne yengesi!.." dedim
Selim, kemerimi takarken dudaklarıma yaklaşıp, "Göstereyim mi ne yengesi olduğunu!" Dediğinde alt dudağımı ısırıp parmak uçlarımla alnından iterek, "Hayır tâbii ki!" deyip tekrar Elif'e döndüm
"Sen de yenge demeyeceksin değil mi? Adımı söyleyeceksin. Yaşıtız ya hani, yengeye gerek yok yani." deyince Elif, "Arada söylerim yaa güzel oluyor!" dedi sanki yenge hitabını çok seviyor ve hiç kimseye söylemiyormuşcasına...
Çok uzatmadan, "Öyle olsun bakalım!" dedim uykusuz ve moralsiz bir hâlde.
Bu durumum Selim'in gözünden kaçmamış gibi, "Gülüm! Sen bugün iyi misin? Seni sinirli gördüm!" deyince sebebi oymuş gibi bir çırpıda söyledim.
"Hilde'ye bir şeyler oluyor Selim, anlamıyoruz. Dört gün morali bozuk ceset gibi dolandı!.."
Selim, dalga geçerek, "Sen hayatın boyunca kaç ceset gördün de morali bozuk yada düzgün biliyorsun bakayım?" dedi
Ben ne derdindeydim, o ne derdinde
"Öyle demek istemedim, morali bozuktu noktaaa, ceset gibi dolanıyordu etrafta."
Selim, kahkaha atınca yine absürt bir şey söylediğimi anlayıp sustum...
"Neyse yaa boşverin, ee? Bugün ne yapıyoruz?!" diyerek konuyu değiştirdim.
Selim, Elif'e göz kırparak, "Seni bizimkilerle tanıştıracağım." deyince birden panikle, "Ne! Sakın! Lütfen!" dedim ağlayacak gibi bakarak...
"Korkma ya şaka yaptım. Abim aradı onlarla buluşacaktık ama istemiyorsan arayayım vazgeçelim."
"Tamam tamam iptal etme, ağabeyine gidebiliriz."
"Annemle babam genelde sığır, tavuk, balık eti ile beslenirler."
"Yanii?!"
"Yani seni yemezler!"
Elif, gülmeye başlayınca, Selim, dikiz aynasından bakarak, "Sus kız sende oradan." deyip bana döndü,
"Neden ailemle tanışmak istemiyorsun?" dediğinde artık dayanamayıp ağlayarak, "Ben dayanamam." dedim, ellerimi yüzüme kapatıp annesinin hastanedeki halini düşünerek...
Selim de benim ağlamama dayanamadı, "Nurseli, ağlama tamam unut, sormadım farz et! Özür dilerim gülüüm."
Tanışmak istememe sebebimi söyleyip, neden hazır olmadığımı göstermek için, "Seliimm... daha annenin adını duyunca kötü oluyorum... yüzüne hiç bakamam... Furkan komiserin annesiyle bile zor yüzleştim... Senin annenin yüzüne hiç bakamam!.." dedim hıçkırıklarımın arasında boş bulduğum kadarıyla.
Selim, büyük ihtimalle bayılmamdan korkuyordu ki, "Tamam ağlama, düşünemedim özür dilerim. Biraz daha zaman geçsin." deyip susmam için yalvarıyordu.
"Annenin hastanedeki halini unutamıyorum. Gözümün önünden gitmiyor. O yüzden kendimi tutamam ağlarım, anneni de üzerim diye korkuyorum." deyince Elif omuzuma dokunarak, "Nurseli seni çok iyi anlıyorum, lütfen kendini sıkma, sen ne zaman hazır olursan o zaman tanışırsın. Sen bakma abime, seni bizim eve ben götüreceğim tamam mı? Benim arkadaşım olarak!" dedi..
...Elif ve Selim'in ısrarıyla sakinleşmeye çalıştım ve konuyu değiştirdim...
Son akamayan yaşlarımı burnumdan yukarıya gönderirken: annesinden dayak yemiş ama yine de konuşmak zorunda olan çocuklar gibi hıçkırarak, "Elif, bende hat kursuna gitmek istiyorum ama nasıl yapacağım bilemiyorum." dedim avcumun içiyle son ve benden bağımsız akan yaşlarımı silerken.
Elif, bir şey söylemeden, Selim araya girip, "OOOLLLMAAAAZZZ!" diye bağırınca, Elif, abisinin koluna vurarak, "Neden olmasın yaa sana nee?!" dedi
"Kızım, hafta da sadece iki gün görebiliyorum, bir de kursa giderse ben ne yapcam. Kafayı mı yedirtceksiniz banaa... Ben okul bitene kadar bekliyorsam, hât'da bekleyebilir... Evlenince birlikte gidersiniz." deyince Elif, kollarını bağlayıp geriye yaslandı. Telefonunu çıkartıp bana mesajla, "Üzgünüm yengeciğim ama benden bu kadar. Canım abiciğim yerden göğe kadar haklı." dedi
Bende Selim'e çaktırmadan, "Görümceciğim bence de haklı, o yüzden sustum. Şuan yüzüne bile bakamıyorum, o dereceyiim yani." yazdım...
Selim, bizim yazıştığımızı görüp, "Ne oo ne konuşuyorsunuz? deyip telefonuma uzandı ama ben, "Görümcemle benim aramda sanane." deyip göstermedim...
...Restorana geldiğimizde, yengesi ve abisi gelmiş bekliyorlardı. Kaan'la da kapıda karşılaştık. Hep birlikte gülüşerek içeri girdik. Titreyerek masaya yaklaştım,
"Merhaba! Ben Nurseli." dedim abisine elimi uzatıp
"Ben de Hakan, tekrar memnun oldum."
"Ben de Leyla, hoş geldin canım. Bu aileye sonradan transfer olanlar ekibinin ilk ferdiyim, sana da bu zorlu süreçte başarılar dilerim."
Elif, araya girerek, "Aaa yenge aşk olsun. Ne zorluğumuzu gördün?" deyince Leyla abla, "Sizin ailenin zorluğunu kastetmedim güzelim, aileye girene kadar ki geçen günlerin zorluğunu kastettim." deyince şimdiden o zorluğu çekmeye başladığımı ve Leyla ablanın ne demek istediğini anlatır bir ifadeyle,
"Aaa, gerçekten mi? Ben de o durumun bana has olduğunu zannediyordum. Başta okul bitsin diye düşündüm ama şuan günlerimin üstüne öküz oturmuş gibi hissediyorum." deyince, Selim beni sandalyeye yönlendirirken, kulağıma eğilip, "Sen iste, ben o öküzü kaldırırım gülüm." dediğinde masada ufak bir kahkaha tufanı koptu...
Garson gelip, siparişi verdikten sonra Kaan, saçlarıma bakarak, "Abla barıştığınıza göre uzatırsın herhalde değil mi?" diye sorunca şaşırarak, "Anlamadım!" dedim
Kaan, Saçlarımı işaret edince daha da şaşırarak, "Barışmakla saçlarımın ne alakası olduğunu anlamadım?" dedim
"Hakan abim o gün, ayrılan kadın kafasında bitirince ilk saçını keser. Saç kesildi ise işin zor demişti de, siz de barıştığınıza göre uzatırsın diye düşündüm."
Kaşlarımı kaldırıp indirerek şimdi oldu der gibi baktım, "Anladım, kuaför de öyle söylemişti ama sizin eksik bildiğiniz bir şey var. Benim kafamda bitireceğim bir şey yoktu ki? Hiç başlamayan bir şeyin bitmesi de saçlarımı kesecek kadar derin yaralar açmaz herhalde."
Selim, sevinçle, "Nasıl yani saçlarını benim yüzümden kesmedin mi?" deyince, aylardır gerçeği bilmeyen Selim'e üzülür gibi gülümseyerek, "Hayır tâbii ki!" deyip hastanede saçlarım yüzünden çektiğim sıkıntıları anlattım.
Sonra da, Doğan'la, Hilde'nin saçlarımı taradığı videoyu açıp Selim'e verdim, onlar videoyu izlerken, "Bir daha bu durumu yaşamamak için saçlarımı kestirdim. Hatta ben daha da kısa istedim ama kuaför bu saç sana daha çok yakışır deyip omuzlarımda bıraktı. Hepsi bu. deyip tekrar Kaan'a dönerek, "Sen beni uzun saçla ne zaman gördün ki?" dedim.
Kaan, "Ne söyleyeceğim" der gibi Selim'e bakarken videoyu izleyen Leyla bize dönüp, "Bu ikisi sevgili mi?" diye sordu
Selim, "Bilmiyoruz ama olabilir diye tahmin ediyoruz." deyince, devam etti.
"Aralarında aşırı negatif elektrik var. Aynı kutup insanlar bir araya zor gelir ama geldi mi de çok mutlu olurlar. Sevgili olurlarsa eğer, birinin artı kutba geçmesi lazım yoksa bu birleşme imkansızlaşır..."
Selim'le birbirimize bakınca ilk tahmin benden geldi, "Doğan abi geçer." dedim bir ümitle...
Selim, imkansız gibi konuşarak, "Doğaan derken? Bizim Doğan'dan bahsetmiyorsun değil mii? Çünkü ben yedi sekiz yıllık arkadaşımın bu zamana kadar müdürün karşısında bile burnundan kıl aldırdığını görmedim de." dedi
Birden üzülerek, "Allah'ım lütfen Hilde'yi yanlış tanıyor olayım. Lütfeen, lütfeenn!" diye dua etmeye başladım. Çünkü Hilde, Hilde'ydi...
Hakan abi, eşinin sezgilerine çok güveniyor gibi, "Canım sence hiç umut yok mu?" diye sordu.
"Umut onların kalplerinde hayatım. Biri ateşken diğeri su olmazsa, biri volkan gibi patlarken, diğeri toprak gibi örtmezse, birinin ak dediğine diğeri kara derse kalplerindeki umut zamanla gider, onlar ayrıldığını düşünür ama kalpleri bir atar ve kimseyle de birbiriyle olduğu gibi mutlu olamazlar."
Kollarımı bağlayıp geriye yaslanınca Leyla abla devam etti, "Amaa gördüğüm kadarıyla, böyle yakın arkadaşları olduğu sürece onlar ayrılamaz, hadi ama Nurseli moralini bozma." deyip dirsek ve el arası kolumu tutup destek dokunuşu yaptı.
Yemekler gelmiş, büyük bir keyifle yerken, Selim gibi Hakan abininde bana bakıp daldığını gördüm. Sonunda dayanamayıp, "Hakan abi bir şey mi var?" dedim "neden öyle bakıyorsun" der gibi
O da daha fazla içinde tutamamış gibi,
"Nurseli sen bana çok tanıdık geliyorsun, daha önceden karşılaşmış olabilir miyiz diye düşünüyorum." deyince Selim, araya girdi, "Değil mi abi? Ben de ilk gördüğümde öyle hissetmiştim?" dedi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Hilde, o gün işe gitmiş, Sonra da "Midem bulanıyor." diye izin almıştı. İşten çıkınca Doğan'a mesaj atıp "Komiser, CV hazır mı?" diye sordu
"Her zaman Hilde hanım."
"Nereye geleyim."
"Orta bir yerde buluşalım."
"Tamamdır."
... Buluşup, meslek lisesinin önüne geldiler.
Doğan, "Aslında buraya dördümüz gelsek daha güzel olurdu ama neyse onlarla yine geliriz." dedi...
Burası Selim'le Doğan'ın ilk tanışıp arkadaş olduğu yerdi. Okula girip öğretmenler odasına geçtiler. Hocası Doğan'ın ricasını kırmamış Hilde ile tanışmak için okula gelmişti.
Öğretmen, "Doğan, edi yok mu?" diye sorunca,
Doğan, "Yok hocam başka bir büdü buldu onunla birlikte." deyip ortamda gülüşmeye sebep oldu.
"Ooo öyle mii? Ne güzel çok sevindim."
Öğretmen elini uzatıp, Hilde'yi daha fazla merakta bırakmamak için, "İlk zamanlar Doğan'la Selim yapışık ikiz gibiydiler. O yüzden onlara edi ile büdü derdik. Daha sonra aralarına Alparsalan'da katıldı. Sınıfta, tenefüste, her yerde yan yanaydılar, bu seferde onlara üçü bir arada demiştik." Sözü bitince Doğan'a dönerek, "Doğan hâlâ öyle misiniz?" diye sordu.
Doğan, "Evet hocam, Alp'ten ayrıldık gibi, Selim'le de ayrılmayayım diye sınavlara girmiyorum." dedi
Öğretmen, "Evet biliyorum ama bak sen de yaşın geçmeden eğitime başlasan iyi olur." deyince Doğan, "Yok hocam ben böyle iyiyim üstü düşünmüyorum." dedi
Öğretmen: "iyi düşündün mü?"
Doğan: "Evet hocam..."
... Öğretmen, Doğan'ın ısrarına rağmen yemeğe katılamayacağını söyleyip, bir saat sonra vedalaşıp yanlarından ayrıldı.
Hilde ile okulu gezdiler. Yatakhanede yataklarını, sınıfta sıralarını gösterdi. Yıllıktan da kendisiyle ilgili bilgiler vermişti.
Doğan, Sivaslı bir ailenin ortanca çocuğu olarak doğmuştu... Abisi Ziraat fakültesi mezunu, erkek kardeşi makine mühendisliği ikinci sınıf talebesiydi...
Doğan, "Bir tane de kız kardeşim var. Anne babamız ayrı. Ailede sadece onunla anlaşamayacaksın gibi ama olsun." deyince Hilde meraklı gözlerle baktı
Doğan, göz kırparak, "Adı Nurseli, kız kardeş ne hissettirir bilmiyorum ama kime sorduysam Nurseli'ye hissettiğimi tarif ediyor." dedi...
Birlikte gülüştükten sonra Hilde, "Her kardeş Nurseli gibi olsun razıyım." dedi
... Hilde, öğretmenin gir dediği sınavı merak etmişti.
Doğan: "Üçümüzün hayali de başkomiser olmaktı, ilk Alp oldu biz de yanındaydık, sonra Selim eğitimlere katıldı, sınavı geçti, sicilde temiz olunca başkomiser oldu. Ben ikisinin arasında kaldım. Ekip olarak Selim'le cinayet masadayım ama istediğim şekilde Alp'le de takılabiliyorum ama onlar öyle değil. İkisininde sorumluluğu çok fazla, bende üçe ayrılmayalım diye başkomiser eğitimlerine ve sınavına girmiyorum."
"Ben rica etsem girer misin?"
"Neden isteyesin kii? Ben komiserken bile kendimi tutamadığım durumlar oluyor. Başkomiserken hiç düşünemiyorum."
"Karar değiştirmek için kaç yılın var?"
"Üç!"
"İyi yaa, daha varmış sen hemen kestirip atma, hocanın dediği gibi iyi düşün."
"Bana baak sen gerçekten başkomiser olmamı istermiydin."
"Farkı tam olarak ne bilmiyorum ama evet olmanı isterdim."
"O zaman ilk eğitimlere katılıyorum. Senin için deneyeceğim."
"Komiseerr, benim için değil kendin için, hayallerin için dene. Bir dee, kazanırsan sana başkomiser demem haa, yine komiser derim ona göre."
"Ben senin gözünde Doğan'lığa terfi edemedim kii, başkomiserliğe terfi edeyiim!.."
... Okul çıkışı, Hilde Nurseli'yi arayıp nerede olduklarını sormuştu...
Yemekteyiz, cevabı üzerine Doğan'la sahile inip vapura bindiler...
Doğan, Hilde'yi bir türlü ikna edemediği için Hâlâ gizli görüşüyorlardı.
Vapurdan indiler. Doğan, Hilde'nin elinden tutarak iskeleden inmesine yardım etti. Sonra da el ele yürümeye devam ettiler...
~~~~~~. ~~~~~~.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.