İki mola verip Sivas'a gelmiş, ertesi gün yapılacak düğün için dinlenmeye çekilmiştik. Ankara da erkek tarafı için misafirhane ayarlanırken, Doğan abilerin evinde yer sıkıntısı olmadığı için erkekler alt katta, kadınlar Asuman ablanın yedek evi olan üst katta kalmıştı.
Doğan abi, Hilde ile ayrı yatmak istemediği için midir bilemiyorum, otel ayarlamıştı. Ön balayılarına burada başlamışlardı.
Öğlene iki saat kala Selim, bizi kuaföre getirdi. Hilde çoktan gelmiş başı yapılıyordu.
Öğlene doğru düğün alanına geldik. Ben, Selim'in arabasında yolculuk yaparken, benim arabayı da Hilde'nin kardeşine vermiştik.
Selim, yol boyunca üzgün bakışının sebebini söylemek için boğazını temizleyip burnunu çektikten sonra, "Gülüm, sende Hilde gibi olmazsın değil mi?" dedi
Sanki saatlerdir bu soruyu bekliyormuşum gibi cevap verdim. "Bu kadar aşırı derecede bir düğün olursa, ben daha kötü olurum herhalde?, Hilde bu haldeyse beni ambulansla taşırsınız gibime geliyor."
Selim, "İyi dee Hilde neden bu kadar kötü?" diyerek benim de merak ettiğim şeyi sormuştu.
"Bilmiyorum canım, biz de anlamıyoruz... Duyguları bile bi tuhaf, bir gülüyor, biz de ona eşlik ediyoruz sonra bi bakıyorsun ağlıyor, güldüğümüze utanıp susuyoruz." diyerek bir haftanın özetini söyledim.
"Neyse, bugün son, bitiyor artık. Yarın sabah bu saatlerde denize girince unuturlar." diyerek hepimizin temennisini söyleyince, "Ayneeenn!" deyip manzaranın keyfini çıkarmaya çalıştım...
Sivas'ta salon tutulmamış, kır düğünü gibi dışarıda yapılmıştı. Hilde açık havada olmasından dolayı daha rahat bir dört saat geçirmiş gibiydi... Ara ara karnını tutsa da hâlâ regli gelmemişti. Gelin masasında otururken, ortamın havasını değiştirmek için ortaya laf attım. "Doğan abi, bu gelinlik kaç kilodur?"
Bir kaç saniye gelinliğe bakıp, gözüyle tattıktan sonra, "Ne bileyim kız, içindekine sorsana?" deyip Hilde'yi işaret etti.
Hilde, "İlk giydiğim de en fazla beş kiloydu ama şimdi yirmi beş kilo gibi geliyor." deyince, "Hıııımm... Şimdi, sen elli yedi kilosun bu gelinlikte beş kilo olduğuna göreee!.." deyip, sinsice hesap yapmaya başladım.
Bunu gören Doğan abi, "Gönder gönder, bu hesabın arkası boş değil ben anlarım." dedi.
"Doğan aabiii, mızıkçılık yoookk, kucağına alacaksıınnn." deyip, bir ritüeli daha yapmayı çok görmemesini söyledim.
Doğan abi, "Kızım burası babamın evi neden burada alayım?" diyerek kendince geçerli bir sebep söyleyince Filiz, "İyi dee, kendi evinize gelinlikle gitmeyecek, önemli olan gelinlikle kucağına alman." dedi yüzde yüz haklı olarak.
Hilde, "Biz eve bi gidelim şu işkence bitsin, ben kendi kendimi taşırım, kucak falan da istemem." diyerek yine dominant yapısını göstermişti...
Doğan abi, "Hay ağzın bal yesin Hilde hatun, bende hâl mi var, hatunu düşürür sakatlarım Allah korusun." diyerek kılıbıklık yapınca, "İyiii, öyle olsuuunn..." deyip sustum ve lafı daha fazla uzatmadım.
Doğan: "Bana baaakk, geçen gece ki gibi bir şey yapma bu sefer seni Selim bile kurtaramaz ona göre." deyince, "Hııımm... tamam tamam..." dedim, "Benim sağıma soluma belli olmaz." der gibi.
... Burada ki düğünün de sonuna gelmiş, misafirlerden önce oradan ayrılmıştık. Bir saat kadar Doğan abinin Hilde'ye göstermek istediği yerleri gezip eve geldik... Doğan abi, arabayı kapıya park edip Hilde'nin inmesine yardım etti.
Biz de arabadan inip Hilde'lerle bahçe kapısından içeri girdik. Selim, arkamızdan seslenerek, "Arabayı park edip geliyorum." derken, Doğan abi bina kapısını açmıştı bile...
Doğan abi önde, bir elinde anahtarları sallıyor diğer eliyle de Hilde'nin elini tutmuş merdivenleri çıkıyordu. Ayşe ile ben geriden hayran hayran onları izliyorduk. Filiz'e telefon gelince rahat konuşmak için geride kaldı.
Son katın merdivenlerine geldiğimizde Ayşe beni durdurup Filiz'in gelip gelmediğine bakmak için trabzanlardan aşağı baktı...
Doğan abi son bir basamak kala Hilde'nin elini bırakmış, anahtarla kapıyı açıyordu... O ân, Hilde'nin elinin duvarda anlamsız bir şekilde sürtündüğünü gördüm...
Panikle, "Aaaabiii!.. Hildeee!.. tuuuutttt!" diye bağırmamla Hilde'nin geriye düşmesi ve Doğan abi'nin, "Yemezler!" demesi bir olmuştu.
Ayşe'nin kolundan kendimi sıyırıp Hilde'ye doğru çığlık atarak atıldım... Hilde, merdivenlerden yuvarlanırken gelinliğin kabarık katları arasında kaybolmuştu...
Son iki üç basamak kala Hilde'nin altına yatmayı başarmıştım ama o basamaklarıda birlikte yuvarlanmıştık. Nerem acıyor, neremi vurdum bilmiyordum ama aklım sadece Hilde'deydi. Doğan abi'nin, "Hildeee!" diye bağırışları, kulaklarımdan beynime saplanan ok gibi hissettiriyordu.
Ayşe'nin normalde az çıkan sesi, attığı çığlıklarla binayı yıkıyor gibiydi. "Hilde ablaaa!"
Doğan abi, sırt üstü düşen Hilde'nin durumuna baktıktan sonra, eli titreyerek telefonunu çıkartmaya çalıştı. O kadar zorlandı ki neredeyse ben çıkartıp, "Al!" diyecektim.
Hilde, burnundan gelen kandan dolayı, ağzından yarıda kalan nefesler alıp veriyordu. Gözlerinden akan yaş, kulağında kanla karışıyordu.
Doğan abi 112'yi aramış, olayı anlatırken bizim bağrışlarımızdan konuşamamıştı. İkimizde Doğan abiyi, bize karşı ilk defa bu kadar sert bir şekilde bağırırken gördük,
"SUSUUUUNNN LAAAAAANNNN!"
Doğan abi, ağlayarak adresi verirken, Filiz ve Selim çığlıklarımızı duymuş, koşarak yanımıza gelmişti.
Filiz, Hilde'yi kanlar içinde görünce, ellerini ağzına kapatıp çığlık atarken duvardan destek alıp yere yığıldı.
Doğan abi, sağlık ekipleri ile konuşurken, Selim benim yanıma gelip, Hilde'nin kafasını çevirerek kulak arkalarına bakmaya çalıştı.
Hilde, gözünü açmadan kesik kesik, "b.bi...bir ş.şey... v.var mı?.." diye sordu. Selim de ağlamaya başlamıştı. Burnunu çekerek, "Y.Yook büyük baldız bir şey yok." deyip sustu.
Hilde'nin boğazından, hırıltılı bir şekilde, "hhıhh" "hhıhh" benzeri sesler çıkıyordu. Canım arkadaşım kan yutuyordu. Kendi kanı kendini boğuyor gibiydi.
Dudaklarında acı çektiği belli olan bir gülümsemeyle, "Iııığhh" diye inledikten sonra, "S.Se.Sen... T. Türk... çe büyk baa...bal...dız ... dediy...sen... vardır... kom...sere iyi... bak..."
Doğan abi, Hilde'nin yorulmasını istemediği için mi, yoksa Hilde konuştukça yüreğinden bir parça kopuyor gibi hissettiği için mi, onlara da bağırmıştı.
"KESİN LAAAANNN, KONUŞMAYIN! YETER ARTIK!"
Selim ve Doğan, ara ara kulak arkalarına bakmaya devam ediyordu. Doğan, bi kulağına bakıyor, Selim Doğan'a meraklı gözlerle bakıyor, Selim bakınca da Doğan abi meraklı gözlerle Selim'e bakıyordu.
Ambulans sesi duyulmadan bir kaç dakika önceki kontrole kadar Selim rahatlatıcı bir şekilde başını iki yana sallarken, bu sefer gözlerinden bir damla yaş ile dudaklarını sıkarak başını "olumsuz" gibi sallayınca Doğan abi, gelinliğin kana bulanmamış bir tarafını alıp, Selim'in baktığı kulak arkasındaki kanları temizledikten sonra tekrar baktı.
Hilde'nin kulak arkasında morluk oluşmuştu. Böyle bi morluk nereye vurmuştu da olmuştu merak etmiştim. Doğan abi o morluğu görünce ağzından tükürükler saçarak, NEREDE LAAANN BU S.KTİĞİMİN AMBULANSIII!" deyip, Selim'i omuzundan vurarak yanından kaldırdı.
Ayşe ve Filiz birbirine sarılmış ağlarken ben, Hilde'nin başında ileri geri sallanıyor, burnundan akan kanlarla yarış yapıyordum. Kanlar aktıkça Hilde'nin yüzü beyazdan mora çalmaya başlamıştı...
Ambulansın sesiyle Doğan abi, "Hatunum," diye başlayıp yalvarır gibi konuştu... "Çiçeğim, kıymetliiiimm, hanımım, ŞEKERİMMM, bitti bak, geldiler. İyi olacaksın, sen güçlü bir kızsın, gudubet! mendebur! yapma laann, beni bana bırakma, hele o Selim'e hiç bırakma! O beni kendine çevirir bak demedi demee! Gitme laaann, bak ben sana söz verdiiim. Nereye istersen kucağımda taşıycaaam, hatta söz veriyorum bu kapıdan da kucağımda girdircem, hatta yemin olsun hemde bu gelinliğin iki katı ağır gelinlikle. Söz veriyorum ama sen de gitmezsen..."
Doğan abinin bütün yalvarmalarına karşılık Hilde'de en ufak bir tepki yoktu. O hırıltılı seste kesilmiş, yerini ölüm sessizliğine bırakmıştı.
Selim, kapıda görevlileri karşılamış onlarla birlikte ekipmanlar ve sedyeyi taşıyordu... Hilde'nin başına gelince, "Sağ kulak arkası!" dedi. Görevliler oraya bakınca, birbirine bakıp dışarıda Selim'in söylediğini onaylamışlardı.
"EVET... BEYİN KANAMASI!"
Sağlık çalışanları, sedyeyi Hilde'nin yanına koyup, Selim'le Doğan abi'ye "Siz diğer yanına geçip tutun." dedi. Herkes el birliği ile Hilde'yi kolları üzerine alıp sarsmadan bebek gibi sedyeye koydu.
Sağlık çalışanlarının biri oksijen tüpü takarken diğerleri sedyenin bağcıklarını takmaya çalışıyordu. Gelinliğin kabarık yerlerini elleriyle bastırıp daha çok sıkıyorlardı.
Canım arkadaşımın canı yanıyor muydu acaba.
Sağlık çalışanının, "Biiirr, ikiii, üüüçç" demesiyle hep birlikte kaldırıp götürmeye başladılar.
Bağırmaktan Ayşe'nin sesi kısılmış, Filiz ise delirmiş gibi Hilde'nin başının altında bıraktığı kan yığınına bakıyordu. Onlar merdivenlerden inerken ben yine Hilde'yi izliyordum, ama bu sefer yüzümden akan mutluluk değil, hüzün yaşlarıydı. Hilde'ye bakıyordum, gözümü bir an olsun arkadaşımın yüzünden çekmeden.
Önüme set olan ne varsa başımı diğer tarafa eğip yine bakmaya çalışıyordum. Hilde'nin yüzünde bir mimik arıyordum, yaşam belirtisi sayılabilecek ufacık bir seğirti. İçimden kabul etmiyordum ama belki de son görüşüm olacaktı ve ben onun yüzünü hafızama kazıyıp, ömrümün sonuna kadar unutmamak istiyordum...
Aşağıya indiğimizde bir kaç arabanın yaklaştığını gördük. İçlerinde Nur teyze ve Hilde'nin annesinin olduğu araba da vardı. Ambulansın neden geldiğini merak eden bakışları Hilde'yi o halde görünce matem ifadesine dönüşmüştü.
Hilde'nin annesi ve babası koşup "Kızıııımm!" diyerek Hilde'ye sarılırken, Nur teyze ağıt yakarak bayılmıştı. Sağlık çalışanlarının önceliği Hilde olduğu için ambulansa koymuşlardı. Doğan abi yerine baygın olan Nur teyzeyi ambulansa almışlar, sırasıyla ikisine de damar yolu açmaya çalışıyorlardı.
Ambulansın kapıları kapanırken son bir defa baktım arkadaşıma. Elimi ağzıma kapatıp, göz yaşlarımı hızlı hızlı boşaltarak bakıyordum canım Hilde'me. Onu net görmek istiyordum...
Selim, arabayı getirdiğinde Doğan abi araba durmadan önüne atlayıp hemen binmişti. Bense biran önce binmek için ambulansın peşinden baka kalan Filiz'le Ayşe'nin kolundan çekip arabaya çektim.
Düğün konvoyu yapıp geldiğimiz bu yolları, şimdi gelin arabasının kornası yerine, ambulansın acı acı çalan sireniyle gidiyorduk. Doğan abi gözünü bir an olsun ayırmıyordu. Ben onu hiç ağlarken görmemiştim. Ben aslında hiç bir erkeği böyle ağlarken görmemiştim...
Arada bir de kapıyı yumrukluyordu...
Selim, daha güçlü gibi gözüküp ona moral vermeye çalışıyor, koluna dokunup destek dokunuşu yapıyordu. Doğan abi ambulansa bakarken, acı acı tebessüm ederek, "Selim, hatırladın mı?" deyince Selim, burnunu çekerek, "Suuussss!" deyip kendisi sustu.
Doğan: "Yavaş sürseydim, yetişemeseydik lan."
Selim: "Sssuuussss dediiimm "
"Böyle gideceğine öyle gitseydi, ağlasaydı laann, benim için ömrünün sonuna kadar ağlasaydı... Yaşasaydı da ağlasaydı. Seksen sene, yüz sene ağlasaydı laann, böyle ağlatacağına kendi de ağlasaydı... Yansaydık aşkımızdan, o otobüsün gidişi bu kadar yakmadı laaannn. "Doğan" dedi laaann!.. Düşerken "Doğan" dedi. "Komiser"den Doğan'a terfi ettim ama ben onun güvenini boşa çıkarttım, elini tutamadım... Yakalayamadım onu... Benim yüzümden düştü, ben elini bırakmasaydım düşmezdi. Ona inansaydım düşmezdi."
Selim'in dikiz aynasından bakışıyla, gözlerimi bir an olsun ayırmadığım ambulansa bakamaz olmuştum. Ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya başladım.
Benim yüzümden olmuştu. Ben kına gecesi yalan söylemeseydim, Doğan abi bana inanıp Hilde'yi tutacaktı... Benim yüzümden olmuştu...
~~~~~~•~~~~Ambulans ~~~~•~~~~~~
Ambulansta ilk müdahalesi yapılan Hilde'nin durumu ağırlaşınca hemşire Nur hanıma belli etmemek için şoföre, "İvedilikle gidebilir miyiz?" dedi... Nur hanım ivediliğin "acele git durum kötü" demek olduğunu biliyordu.
Serum takılı eliyle dizinin dibinde yatan gelininin kana bulanmış saçlarını okşamaya başladı. Hemşirenin kendi serumuyla ilgilendiğini görünce, "Sen beni boşver gızım, gelinime bak, ben çok bile yaşadım, gördüm geçirdim geride bırakacak bir şeyim galmadı, bu sabiyi kurtarın, o daha çok küçük. Daha haberini alamadığı bebesi var." deyince hemşire, "Hamile mi teyze?" diye sordu.
"He yaaa, gınalı gelinim benim. Danamın danasını taşıyor..."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Filiz, yemin ettiği halde yine Selim'in arabasında yolculuk yapıyordu. Selim, yine hızlı kullanıyor yine morali bozuktu. Ama bu sefer kendisi de hızlı kullanmasını istiyordu.
Kendi ve Seda ambulansla taşınırken hiç böyle hissetmemişti... Seda'nın durumu da ağırdı ama bu kadar üzülmemişti. O ambulansın sesi canını bu kadar acıtmamıştı.
Kendi kolu kırılmıştı ama bu kadar acımamıştı... Şuan sadece kolu değil, bütün vücudunun kemikleri sızlıyordu. "Keşke o telefonu açmasaydım." diyordu. "Hilde'nin kuyruğunu bırakmasaydım onunla yukarıya çıksaydım... Benim yüzümden..."
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Ayşe, yeni tanışmasına rağmen kendisiyle yıllardır birlikteymiş gibi ilgilenen Hilde ablasının düşüşünü ve yerde yattığı hâlini unutamıyordu.
Yine, yine, yine donup kalmış bir şey yapamamıştı. Oysa daha bir ay öncesinde Doğan abisi, olağanüstü bir durum da donup kalmamasını söylemişti. Demir ölmüş gitmişti ama eseri hâlâ Ayşe'yle yaşamaya devam ediyordu.
"Keşke" dedi, "Keşke Filiz ablaya bakmak için durmasaydım, Hilde ablaya daha yakın olurduk. Ben donup kalsam bile Nurseli ablam tutardı. Benim yapmadığım kardeşliği ablam yapardı... Benim yüzümden..."
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Sâriye hanım merak bir yandan ilk göz ağrısının en mutlu gününde böyle olması bir yandan kocasına yakınıyordu. "Neden Ali bey nedeeenn, neden olmuş?! Ne olmuş kızıma, biri birşey desin Allah aşkına dayanamıyorum artık. Kurban olduğum neden bu hâle geldi... Biliyorum, benim yüzümden oldu, kızımı, yavrumu dinlemedim. Keşke bu gelinlik olsun diye ısrar etmeseydim. Yavrum dediii, dediii, dinlemediimm, anne ben buna takılır düşerim dediii, ben yaptım benim yüzümden. Yatırın beni şu mezarlığa götürmeyin boşuna, ben öldümm gayrı bu saatten sonra benim yerim kara topraktır... Kalk kızım kaaalkk, kalk nolursun, kurban olsun annen saçının her teline, sen kalk anan yatsın kuzuuumm..."
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Asuman, başını koltuğa yaslamış camdan dışarıyı izlerken, eltisine ne olduğunu düşünüyordu. Parmak boğumlarını ısırıp, "Keşke onlara söyleseydim, bu belirtiler hamilelikten de olabilir dikkatli ol deseydim. O bana güvendi, 'ben acemiyim eltim' dedi, 'sen bilmediğimi bana öğret' dedii, dinlemedim, kendi öğrensin dedim. Benim yüzümden oldu, ya ona bir şey olursa, ben Doğan'ın yüzüne bir daha nasıl bakacağım..."
~~~~~~•~~~~~~
Ambulans, yolda hastaneyle iletişime geçmiş acil ameliyathanenin hazırlanmasını söylemişti. Hastaneye geldiklerinde Hilde'yi koşarak içeriye götürüyorlardı.
Hemşire bir yandan sedye ile koşuyor bir yandan acil doktoruna Hilde'nin durumunu anlatıyordu. "Teslim aldığımızdan beri bilinci kapalı," Doğan bilinç kapalı sözünü duyunca kınayı yaktığı elini sıktı... Sağlık çalışanı ameliyathane kapısından girerken elinde tuttuğu kan tüplerini acil doktoruna gösterip, "Tahlil için aldım hamile olabilirmiş." dedi.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Nurseli,
Hilde'nin, canım arkadaşımın sedyesinin arkasından koşuyorduk.
Doğan abi, görevlilerin "Girmeyin" dediği yerde Hilde'nin elini bırakmış kapanan kapıya bakıyordu. Ağzı açık, gözleri donuk, Selim'e dönüp,
"N.NNe... dedi... ooo.. du...duydunuz mu?" deyince Selim de bana baktı, bende ilk defa duyduğum için dona kaldığım yerden meraklı gözlerle bilse bilse o bilir diye Filiz'e baktım.
Filiz, ellerinde bir şey varmış da alınmış gibi avuçlarına baktıktan sonra kontak kurmadığı gözlerimize birer birer bakıp , "Hamile mii? O kadar kusması, bayılması, karın ağrısı ondan mıymış?" dedi
Doğan abi yine sinirlenerek, "İyi dee, bu kendi kafasından uydurmayacağına göre, o kanları neden aldı?" dedi boş gözlerle sağa sola bakarak...
... Nur teyzede arkadan sedye ile müşahede odasına alınmıştı.
Arabalar sırasıyla gelmiş, sâriye teyzeyi tekerlekli sandalyede Hilde'nin eniştesi getiriyordu. Çığlık atarak Doğan'a baktı, sesi Hilde'yi andıran bir çığlıkla, "Komiseeeerr, kızıma ne yaptııınn ne oldu benim yavrumaa, neden bu hâle geldii komiseeerr?" deyince Doğan abinin dizlerinin bağı çözülmüş gibi, duvara vurduğu sırtıyla yere yığıldı. Başını ellerinin arasına alıp dizlerini kendine çekerek cenin pozisyonunda oturdu.
Dakikalar bize saat gibi gelirken, saatleri nasıl geçirecektik?..
Annem ve babamı düşünmeye başladım, ben ameliyattayken onlarda mı bu hâle gelmişti. Babamın, "On yaş yaşlandım." derken ne demek istediğini anlamıştım. Hepimiz on'ar yaş yaşlanmıştık sanki...
Hilde'nin annesine sakinleştici verilip bir odaya alınmıştı. İçeriden haber yerine, bir poşete konmuş Hilde'ye ait takılar getirilmişti. Doğan abi ağlayarak, "Saçlarını da istiyorum." dediğinde hepimiz çığlık atıp bir tarafa savrulduk. Hemşire "hayır" dememişti. Başını önüne eğip sessizce gitmişti.
Giden hemşire biraz sonra, canım arkadaşımın, ıslandığında beline kadar uzanan bukleli saçlarını poşetle Doğan'a getirdi. Siyaha yakın koyu kahverengi saçlar, kandan kızılımsı bir renge bürünmüştü. Dokunmak isteyip elimi uzattığımda beynimde şimsek gibi çarpan bir acı hissedip, "Hiiii'iii" diyerek kolumu geri katladım. Doğan abinin merak etmiş bakışını görünce beni hâlâ sevdiğini hissettim...
Selim'e dönüp, "Ona baktır!" dediğinde koşup boynuna sarıldım.
"Abii, abiii!.."
Bu yakarışlarım, hem özür hem acı hem çaresizlik yakarışlarıydı. Küçük bir çocukmuşum gibi beni göğsüne bastırdı, saçlarımı koklayıp öptü. Ben onu teselli edecekken o beni ediyor gibiydi.
Selim, beni kontrole götürmek istedi ama ısrarla reddettim. Değil kolum, başım kopsa buradan gitmeyecektim. Selim de beni Doğan abinin karşısında bi koltuğa oturttu.
Koridor ağlayanların sesiyle yankılanıyordu. Bir ara oturduğum yerden Doğan abinin bi yere bakışını farkettim. Soru ifadesiyle kızgınlık karışık bakıyordu. Kime bakıyor diye baktığımda orada ki kişinin Asuman abla olduğunu gördüm.
Hemen ayağa kalkıp yanına yürüdüm, "HAMİLE MİYDİİİ?" diye çığlık attım. Gözlerinde yalan emaresiyle değil acı çeker gibi bakıp, "Bilmiyorum." dedikten sonra elini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı.
"ÇEK ELİNİ YÜZÜNDEN BANA BAAAKK!" diye kükredim. "O SARMALAR, SOFRA BEZLERİ, POŞETLER, SANA KARIŞIM HAZIRLIYORUMLAR NEYDİ?" diye hesap sordum.
Elini çekmeden: "Şüphelendim ama bilmiyordum. Hamileyse bebeğe zararı olur diye ilaç içirmedim. Sirkeli su yapıp getirdim."
"NEDEN SÖYLEMEDİN?" derkende dizimle dizine vurdum.
"Bu onun özeliydi, o hissetsin, varsa da kocasına, bize, o sürpriz yapsın dedim."
"İYİ HALT ETTİN!" deyip nefretle kapattığı yüzüne bakıp yerime oturdum.
Doğan abi, oturduğu yerden, "Yengee, bana söyleseydin, hasta deseydin, dikkat et deseydin, şunu yap yada bunu yapma deseydin." deyince Asuman abla yüzünü açtı, bu kadar söze sadece "Özür dilerim." deyip sustu.
"Özür dilerim" "özür dilerim" "özür dilerim" bu özürler arkadaşımı oradan kaldıracaksa sabaha kadar söylerdim...
Yavaşça ayağa kalkıp ameliyathane kapısına geldim, tek kolumla kapıya vurup avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
"Özür dilerim!" yanında olamadığım için.
"Özür dilerim!" Seni tutamadığım için.
"Özür dilerim!" Seni tutturamadığım için.
"Özür dilerim!" Herşey, herşey için.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doğan, kafasını iyice kendine gömüp çığlıkları duymamaya çalışıyordu. Selim, Nurseli'nin yanına gelip, sakinleştirmeye çalışsada başarılı olamıyordu. Nurseli'nin son özrü yarıda kalıp kucağına bayıldı... Nurseli'nin atak, ilk defa Selim'in yanında gelmiş ve kendisini yere yığmıştı.
Selim, Nurseli'yi kucaklayıp müşahade odasına götürdü. Kendisine bakmaya gelen hemşireye hastalığını söyledi.
Hemşire elinin üzerinden damar yolu açarken Selim'e bakıp, "Bu hastalık mıknatıs gibi, kendi yapışıp dertleri de kendine çekiyor!" dedi
Selim, Nurseli'nin yüzüne hüzünlü hüzünlü bakıp, "Kolu!" dedi. "Galiba koluna da bir şey olmuş?"
Hemşire elini bırakıp, "Hangi kolu?" diyerek kollarını açmaya çalıştığında, sol kolunda kemik çıkıntısını gördü ve hemen ortopedi doktorunu çağırdı.
Nöroloji doktoru bir taraftan ortopedi doktoru bir yandan muayene ettikten sonra, Nurseli'ye serum takıp film çektiler, kırık yoktu ama kemik daralması olduğu için yarı alçıya alınmıştı.
Nurseli'yi de, Nur hanımla sâriye hanımın yanına yatırmışlardı. İkisi de uyanık hâlde baygın olan Nurseli'ye bakıyordu. Nur hanım serumu ayarlayan hemşireye yalvarmaya başladı, "Gızım beni de uyutun, bayıltın gurban olayım."
Sâriye hanım, "Haber var mı?" diye sorunca hemşire kim olduğunu bildiği için hemen cevap verdi. "Teyzecim ameliyatı devam ediyor. Duyduğum kadarıyla kanama ilk evrede olduğu için hayati tehlikesi yok. Sadece size bakacak iki bebek oldu...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Nurseli,
Bayılırken, gözlerimin önüne gelen siyahlığın aksine, ayılırken gözümü kamaştıran ışıkla uyanıyordum.
Ama bu sefer tepemde ki lambalarında etkisi vardı. Gözlerimi kısıp beni rahatsız eden ışıktan kurtulmaya çalıştım, sağ elimin üzerindeki baskıdan damaryolunu oraya açtıklarını hissettim. O yüzden onu kaldırmak istemedim.
Sol elimi gözüme siper ederek kalkacaktım kii, onda da bir ağırlık hissettim, ağırlığın sebebine bakmak için döndüğümde dirseğimden bileğime kadar alçıya alınmış bi kol ile karşılaştım. İlk uyandığımda kötü bir kabus gördüm diye düşünürken alçıda ki kolum, aslında kabusa uyandığımı gösteriyordu.
Sağıma soluma bakınmaya başladım. İlk gördüğüm, yine zifiri karanlık bir gökyüzüne bakan pencereydi. Burası Selim'in kaldığı hastaneden daha karanlıktı, kendi odamın camı gibi sadece yıldızların ışığı geliyordu.
Diğer tarafımda ise Nur teyze ve kim olduğunu tahmin ettiğim biri daha vardı. Nur teyzenin gözleri kapalıydı ama elinde tesbih varmış gibi parmaklarını oynatıyordu. Sessizce yerimden doğruldum, tam tahmin ettiğim gibiydi, Nur teyzenin yanında yatan sâriye teyzeydi. Uyuyordu, acaba iyi haber alıp mı uyumuşlardı yoksa sakinleştirici ilaçlar yüzünden mi uyuyorlardı, bilemiyordum.
Artık iyice alıştığım için serumu kendim çıkarttım. Normalde damar yolumuda kapatabiliyorken, ne olur ne olmaz, ataklarıma güvenemediğim için damar yoluma dokunmadım.
Uyanmayacaklarını bilsem de sessizce odadan çıktım. Bilmem kaçıncı katın bilmem neresinde ki koridorda duvardan tutuna tutuna yürüyordum... Duvarlarda, sağda solda levha arıyordum...
Koridorun bitimine doğru bir odadan çıkan hemşereyi gördüm, yanına gitmek için davrandım ama benden daha hızlıydı, bu hemşirelerin bilinmeyen yerlerinde motor mu takılıydı. Nasıl bu kadar hızlı olabiliyorlardı.
"BAKAR MISINIZ!"
Onun adımlarına yetişemeyeceğime emin olunca koridorda yankılanan sesimi kullanmıştım. Sesimin yüksekliğinden rahatsız olmuş gibi geriye döndü.
"Afedersiniz, size yetişemedim. Ameliyathane ne tarafta acaba?"
Hemşire, önceki vardiyadan öğrenmiş olacak ki, direk Hilde'nin orayı tarif etmişti. Merdivenlere geldim, trabzanlardan tutunup inmeye başladım. Hilde'yi gönderdiğimiz kapı görüş alanıma girdiği anda içime yine bi kor düştü. Buradan nasıl bir haber alıp kahrolacaktım onu düşünüyordum.
Koltuklar, sadece birinci derece kardeşlerle doluydu. Filiz ve Ayşe de dahil... Adım attıkça kişiler daha da netleşmeye başlamıştı. İçlerinde Selim ve Doğan abi yoktu. Biraz önceki kor iki kat olmuş alev alev yakmaya başlamıştı. Doğan abi buradan gitmezdi, öldürseler gitmezdi... Ne olmuştu? Nereye gitmişlerdi? Bir iki adım daha attığımda Leyla ve Elif'in de geldiğini gördüm.
Bunların burada ne işi vardı?
Gelemeyeceklerinden değildi tabi ki, burası en az sekiz saatlik yoldu... Nasıl gelmişlerdi... Ya da ben kaç saattir baygındım... Bir iki adım daha yaklaşınca onların görüş alanına girmiştim... Leyla ablanın yüzüne bakmak istemiyordum. "Gelin ata binmiş ya nasip demiş" demesi kulaklarımda çınlamaya başlamıştı.
O gelin şuan ne haldeydi bilmiyordum. Elif, boynuma sarılmak ister gibi koştu ama alçımdan dolayı hamlesi yarıda kaldı. Sağ tarafıma geçip başımı omuzuna dayadı. Filiz'e bakıyordum bana bakmasını ve mümkünse iyi haber verecek şekilde bakmasını istiyordum.
Ayşe dedim, Ayşe de olurdu yeter ki biri iyi haber versin. Kardeşleri, onlar neredeydi. Annelerinin yanında değilse buradalardır. Doğan abinin kardeşi koltukta uyumuştu. İstediğim haberi istemediğim kişi vermek için yanıma yaklaşıyordu...
Ayaklarını kendime hedef aldım, daha yukarısına doğru bakmak istemiyordum. Yutkundum, gözümden iki damla yaşla birlikte buna hazır olmadığımı anladım, Leyla ablayı bırakıp Elif'e "Ne zaman geldiniz?" diye sordum.
"İki saat kadar oluyor ilk uçakla geldik."
"Ben ne zamandır uyuyorum?"
"Biz geldiğimizde abim dört demişti."
Yani altı saatti.
"Onlar nerede?"
"Ayhan amca, Alp, Emre, Kadir, Mert herkes burada Doğan abi de Hakan abimin yanında."
Bunun sonunda yine kaçamayacağım konuşmaya gelmiştik. İkimizde susunca Leyla abla sesini duyurmuştu.
"Geçmiş olsun."
Asuman ablanın, "Özür dilerim"i gibi Leyla ablanın da, "Geçmiş olsun"u kulaklarımı tırmalamıştı. Ağırlığımı elimde olmadan Elif'e verdim, oda bayılacağımdan korkmuş olacak ki yengesinden yardım isteyerek beni koltuğa oturttu. Elif, koşar adım yanımızdan gitti.
Leyla ablaya, "Nasıl?" diye sorduğumda bakmadığım yüzünün hüzünlendiğini hissedebiliyordum. "İyi olacak inşaallah." dedi.
"İnşaallah!"
Bu sefer bu "İnşaallah" ile bitirmeyip devam ettim.
"Hamile miymiş?"
"Değerlere göre evet."
"O ne demek?"
"Henüz çok başında demek net bir şey söylenemez."
"Bundan sonra ne olacak?"
"Ameliyatın sonunda belli olacak."
"Ameliyat kaç saat sürer?"
"Kanamaya bağlı."
"Sen hep böyle misin?"
"Nasıl?"
"İyi haber verirken bile kötü haber veriyor gibi."
"Canım benim, her ne kadar doktor olup bu durumlarla sürekli karşılaşsak da kim olursa olsun, bir hasta yakınına direk sonucu söyleyerek onu da tehlikeye atmayız, alıştırarak söyleriz."
"Bu, beni hazırlıyorsun demek mi oluyor?"
"Hıııııı hıııııı."
"Hazırım söyle!"
"Bence değilsin."
"Benden daha iyi mi bileceksin?! Hazırım!"
"Vazovagal senkopu senden daha iyi biliyorum."
"Selim mi söyledi?"
"Ne zamandır var?"
"Doktor olarak mı soruyorsun yoksa Selim'in abisinin karısı olarak mı?"
"İlerideki eltin olarak."
Burnumdan nefes vererek güldüm. Ne o "inşaallah" demişti ne de ben. Selim'in beni kontrol ettiği gibi kolumu uzatıp nabzımı gösterdim.
"Bak ve söyle."
"Ne söyleyeyim Nurseli, bence sen, Hilde'nin, bu kadar saat süren ameliyattan sonra bu kapıdan elini kolunu sallayarak çıkamayacağını tahmin edebiliyorsundur. Ne istiyorsun, bildiğini söyleyeyim de benden bir kere daha mı nefret et."
"Senden nefret etmiyorum."
"Bakışların öyle demiyor ama."
"Felç mi kalacak?"
"Daha ağır bi komplikasyon geçirmez ve kanama kontrol altına alınırsa en fazla bir yıl. Oda, eğer bebek varsa ve aldırmazlarsa."
"Gerçekten bu kadar kötü bi habere alışamamışım."
"Bak Nurseli, kaderde ne varsa kula onu yaşamak düşer. Bu duruma ölümü atlatmış kişi olarak bak. Daha kötüsü ne biliyor musun, ailenden bir ve daha fazla kişinin yaşadığını yada öldüğünü bilememek. Ben Hakan'ın her gün ameliyata girmesini eve yorgun argın gelmesini ve bir gece bile olsa kabus görmemesini istiyorum."
"Sizden birileri mi kayıp?"
"Selim'in sana söyleyecek gücü bulamayacağını tahmin etmiştim."
"Kiiimm? Neyi?"
"Bunun sırası değil. Hilde bi iyileşsin de Allah'ın izniyle. O zaman Selim sana anlatır. Yada evlenince sende öğreneceksin. Bazen Selim'in de kabus sonrası bağırmasını duyuyorum."
Selim ve Elif elinde su şişesi ile yanımıza doğru geldiği için konuşmayı sonlandırmıştık. Canım arkadaşım, ben sana bebekler gibi bakarım yeterki sen iyi ol diye dua ediyordum.
O kadar saat uyumama rağmen başım o kadar ağrıyordu ki, kolumu koltuğun koluna koyup yüzümü de omuzuma dayayıp destek alıyordum. Galiba en ağır organımız başımızdı, koca gövdem taşıyamadığına göre öyle olmalıydı.
Orada ne kadar oturduk bilmiyorum kapıdan Doğan abi ve sağında solunda koluna girmiş iki kişiyi gördüm biri Alp abiydi ama diğerini ilk defa görüyordum. Önümden geçerken Doğan abinin alçıma bakıp geçtiğini gördüm. Eminim oda içinden benim düşündüklerimi düşünüyordu. Hilde yaşasın ben ona gözüm gibi bakardım.
Uzaktan bir yerlerden ezan sesi duyuluyordu. O sabah ki ezan, sadece günün habercisi değil, ameliyatta ki Hilde'nin de habercisi olmuştu. Ameliyathane kapısı açılmış, son bir saatinde Hakan abinin de olduğu ameliyat bitmişti...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.