Nur hanım, morali bozulmuş bir hâlde Hilde'yi aradı. Hilde, yanındaki kızlara "Susun!" deyip telefonu açtı.
"Efendim Nur anne!"
"Hilde, kızım müsait misin?"
"Evet Nur annecim, kızlarla oturuyoruz."
"Selam söyle."
"Aleyküm selam, onların da selamı var."
"Kızım, ne var ne yok, neler yapıyorsunuz bir şey lazım mı? Buradan istediğin bir şey var mı diye aradım."
"Sağol Nur annecim, şimdilik bir isteğim yok. Siz nasılsınız, babam nasıl?"
"Aaahhh kızım sorma, bu baban beni öldürecek!"
"Aaaa nedeeenn?"
"Oğulları da kendine benzemiş beni dinliyorlar ama anlamıyorlar."
"Öyle mii? Seni bu kadar üzen ne?"
"Bizim sarı öküz boğaya gelmiş."
"Orası neresi Nur anne."
"a-ahahahahahhaahah..."
"......."
"Allah iyiliğini versin kızım, yani kızgınlığa girmiş demek istedim, buralarda öyle derler."
"Anladım, pardon."
"Babana dedim ki, akşama bırakma, ahırda yalnız kalırlarsa kırar zinciri, ya kıza zarar verir yada anasına gider."
"Eeee ne yapmış pekiii?"
"Ne olacak, ineğe tutmamış, sarı öküz de önüne gelene saldırıyor, iş başa düştü. Ben yaptırcam neydiiimm."
"Nur anne öyle mi oluyor kii?"
"Olmaz mı kızım, insanı ayrı hayvanı ayrı zor. Burada ki fark insanlarda nikah kıyılması, hayvanlarda göbek bağı olmaması. Ben diyorum ki; göbek bağı olmayanlarla, nikah bağı olanları çiftleştir. Ama baban gibi oğulları da beni yanlış anlıyor. Misal abin, burada okulda bi kızı sevdi, son seneleriydi, gittik istedik, nikahlarını yaptık, okul bitince de abini iki aylık hamile eltini de aldım gittim evinde gelinliğini giydirip düğününü ettim. Abin safı ilk zamanlar düğünü beklemiş, dedim oğlum olur mu, düğün dediğin ney, üç beş saat milletin gönlünü hoş etmek, senin kapı gibi nikahın var, ne bekliyorsun. Haksız mıyım amaa?"
"Sen öyle söylüyorsan öyledir Nur annecim."
"Neyse ben seni daha fazla tutmim, yapacak işlerin vardır."
"Görüşürüz Nur annecim."
Hilde, telefonu kapatıp kızlara "biraz işim var.' diyerek yanlarından ayrıldı...
Eve gidip, salonda bir kaç volta atarken, Doğan'ın gelmesine iki saatten az vardı.
Nur hanımın Doğan'la da konuştuğunu düşündü, banyoya girdi ve vücut bakımını yapıp duş aldı.
Bir gün öncesinden yemek olduğu için ortaya salata yapıp yemekleri ocağa koydu. Doğan, mesajla, "Bir şey lazım mı?" diye sorunca eli titreyerek, "Yok." yazıp göndere bastı. Ellerini aşağı yukarı sallayarak kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Portmantonun önüne gelip, aynada parmaklarıyla saçlarını düzeltti, hoşuna gitmeyince de gidip tarakla taramaya başladı. Bir yandan da kendine söyleniyordu.
"Sen bu hallere düşecek kız mıydın, erkek gibiydin, şimdiyse şu girdiğin pozlara bak, ooofff."
Kendiyle kavgaya ara vermek için odadan çıktı. Koridorda, eliyle kendini serinleterek volta atarken, Doğan'ın telefonda konuşma sesini duydu. Heyecanı iki kat artmıştı...
Doğan, kapıda zili çalmadan, "Tamam kardeşim görüşürüz!" deyip telefonu kapattı. Eli zile gideli iki saniye olmuştu kiii Hilde kapıyı açtı.
Zil, kapının açılmasıyla birlikte susmuştu. Doğan da, neye uğradığını şaşıran gözlerle Hilde'ye bakıyordu.
Elini gizlemeye çalışarak içeriye bir adım attı, kafasını odadan tarafa uzatıp kızların sesini dinledi ama Hilde yalnız gibiydi.
Elindeki, ağzına kadar cips ve çekirdek dolu poşeti Hilde'ye uzatıp, "Kızlar balkonda galiba?" dedi.
Hilde, sakinleşemeyeceğini anlayıp, Doğan'dan uzaklaşmak için poşeti alıp mutfağa gitti.
"Kızların dersi vardı bugün gelemediler." diye bağırdı. Doğan, mutfağın kapısına gelip, pervaza yaslandı. "Selim'i arıym mı gelsin?" deyince Hilde, salataya tuz ve yağ döküp, "Sarı öküz bırak şimdi Selim'i, çok acıktım, al şu salatayı masaya götür." dedi.
Doğan, tabağı sol eliyle alırken, "Sen bugün annemle mi konuştun?" diye sordu.
Hilde, "Neden sordun?" deyince, "Normalde bana hep annem sarı öküzüm der de!" deyip tabağı masaya götürdü.
Doğan'ın hâlinden annesinin onunla Hilde'yle konuştuğu gibi konuşmadığını anladı. Yine de ağzını arayıp emin olmak istedi,
"Sen annenle konuştun mu?"
"Konuştum da işim vardı kısa sürdü!"
Hilde, içinden, "Oooyyy kaynana,
yıktın oğlunu bana, ben ne yapacağım şimdi bununla!" diye düşündü.
Doğan, iştahsız bir şekilde sol eliyle zorlanarak yemek yiyince, Hilde'nin dikkatini çekti. "Sen iyi misin?" deyip Doğan'ı baştan aşağı süzdü.
Doğan, aç olmasına rağmen, "Bugün öğlen yemeğine geç çıktık, o yüzden yavaş yiyorum." dedi
Hilde, akşamdan ne yapacağını bildiği için, "Ne oldu, katil hangisiymiş?" diye sordu.
Doğan, yine sinirli bir şekilde, "İkisi de! " deyince Hilde, Doğan'ı konuşturmak için, "Sonucu ne olur." diye sordu.
"İkisi de en az bir kere ağırlaştırılmış müebbet yer, çünkü kızın hamile olduğunu biliyorlarmış."
Bir süre sessiz yemek yedikten sonra Doğan "Eline sağlık canım." deyip masadan bir şeyleri eline siper ederek kalktı.
Mutfağa bıraktıktan sonra banyoya girip eline baktı, canının acısından ziyade Hilde'ye ne söyleyeceğini düşünüyordu.
"Bir gün bana da zarar verir misin?" demesinden korkuyordu. "En iyisi göreve diye evden çıkıp geç saatte dönmek." diye düşündü. "Elimi bir gün daha görmese kâr" diyordu. Odaya gelip, "Canım, Selim aradı ben çıkıyorum!" deyince, Hilde'nin anlamsız bir bakışa büründüğünü gördü.
Hilde, masadan kalkıp yanına yaklaştı, elindeki telefonu omuzu hizasına kaldırıp yalanını yakalamış gibi sallamaya başladı.
Doğan, sol eliyle başını kaşıyıp, bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünürken, Hilde'de aynı şekilde nasıl bir ifadede bulunacağını merak ediyordu.
Doğan, hızlı davranarak yarayı görmesine fırsat vermeden belini tutup kendine çekti. Hilde, aniden çekilmeyi beklemediği için telefonu yere düşürdü, almak isteyince de Doğan izin vermedi.
"Hilde, bu gece sensiz yürümek istiyorum. Ne zaman gelirim bilmediğim için seni götürmek istemiyorum."
Hilde, Doğan'ın kollarından kurtulmak için debelenirken, "Bunu yalana başvurmadan da söyleyebilirdin." dedi, Doğan'ın pes etmesiyle de kendini sıyırmayı başardı. İşaret parmağıyla koltuğu gösterip, "Yalan söylediğin için gitmene izin vermiyorum geç otur. Ben de çekirdekleri alıp geliyorum!" deyip mutfağa gitti.
Doğan'a ceza vermek için, aklından geçenleri tamamen unutmaya karar verdi. Odaya geldiğinde, Doğan sağı boş olmasına rağmen o tarafa kaymış Hilde'yi bir kere daha tedirgin etmeyi başarmıştı. Sürekli; eli, ya ensesinde yada yüzüne dayalı duruyordu.
Saat dokuz olmadan Doğan esnemeye başladı. Hilde, bunun da numara olduğunu biliyordu. Belli etmeden, "Sen bugün çok yorulmuşsun git yat istersen..." demeye kalmadan ,Doğan sanki dünden bekliyormuş gibi, "Sağol canım, gerçekten çok yorulmuştum. İyi geceler!" deyip yanından gidince, Hilde daha da işgillendi.
"Elbet kokusu çıkar" diye üstelemek istemedi. Kendisi de odasına gitmek için kalktı, televizyonu kapatıp etrafı toparladı. Doğan'ın kapısına gelince içeriyi dinledi.
Kulağı kapıdayken Doğan kapıyı açınca, ikisi birden "hiiii'iii" dedi. Hilde, elini yumruk yapıp, Doğan'ın karın kaslarına vurarak, "Yeter Doğan, yakalanan benim ama sen daha çok korkuyorsun! Ne oluyor?" diye sordu.
Doğan bu seferde iki haftadır şikayetçi olduğu şeyi bahane ederek, "Artık dayanamıyorum. Sana bu kadar yakınken ayrı uyumak canımı sıkıyor." dedi
Hilde, eliyle arayı gösterip, "Doğaaann, odalarımızın arasında sadece bir koridor var" dedi.
Doğan: "Odalarımızın arasında up uzun bi koridor var!"
Hilde: "Odalarımızın arasında iki adım var!"
Doğan: "Odalarımızın arasında iki kapı var!"
Hilde: "Odalarımızın arasında bir ay var!"
Doğan: "Odalarımızın arasında otuuuzzz gün vaaarrr."
Hilde, pes edip odasına gitti. Yatağa oturup düşünmeye başladı. İçindeki iki Hilde'yi de dışarı çıkartıp kavgalarını izlemeye başladı.
"Olmaz kızım saçmalama!.."
"İyide neden olmasın?.."
"Anneme ne derim?.."
"İyi dee onlar da bilmiyor mu?.. Karşı çıkacak olsalar ilk günden izin vermezlerdi... Evet yaaa... Hem ben söylemezsem kim bilecek..."
Nihayet bir tarafı ağır basmış ve yataktan kalkıp Doğan'ın odasının önüne gelmişti, kapıyı vurup içeri girmek isteyince, "Ne vurması yaaa, o senin kocan aptal!" deyip birden kapıyı açarak içeri girdi.
Doğan, yine basılmış gibi elini saklamaya çalıştı ama bu sefer yakalanmıştı. Hilde, bir anda odaya neden geldiğini unutup yatağa oturdu ve Doğan'ın elini tutup kendine çekti.
Doğan da, "Battı balık yan gider" deyip elini Hilde'ye teslim etti.
Hilde, akşamdan beri karın ağrısının sebebini öğrenip içi rahatlamış gibi bakıyordu. Gülerek, "Hangisinde bu hâle geldi?" dedi.
Doğan, "İkisine de eşit yapmak istemiştim ama babanın ki daha fazla oldu galiba?" deyince, Hilde yaraların üzerini öpüp, "Ooohhh, yumruğuna sağlık. Ellerin dert görmesin." dedi.
Doğan şaşırmış gibi bakınca, Hilde, şaşırmasına şaşırarak, "Neee neden öyle bakıyorsun." dedi.
Doğan, sabahtan beri "nasıl karşılayacak acaba" diye kafasını kemiren düşüncesini söyledi. "Nasıl bir kızsın sen yaaa, sana da yapmamdan korkmuyor musun?"
Hilde, "Neden korkayım kii, anne karnında bi bebeği ve annesini öldürene az bile yapmışsın, ben iyi ki polis olmamışım ilk olayımda meslekten men edilirmişim." deyince Doğan, "Ooohhh!" deyip yanağından öptü...
O an Hilde odaya giriş sebebinin dürtüsü ile kendine geldi ve "Doğaaaannn?.." dedi
Doğan: "Haydaaa, Selim aganın sözünün yeri geldi yine!"
Hilde: "Yaaa... bi dur... bir dakika... bir şey soracağım..."
Doğan: "Orasını anladık canım."
Hilde: "O zaman susta beni dinleee."
Doğan cevap vermeyince devam etti.
Hilde: "Biz seninle neyiz!"
Doğan: "Hoppalaaaa, Hildeee, bunu sormak için biraz geç kalmadın mı? Çünkü eczacı hanımdan, hanım'a terfi etmene bir ay var."
Hilde: "Hıııımmm anladım, pekii biz şuan neyiz?"
Doğan: "Ne demek neyiz beee, dinen karı kocayız bir hafta sonra da resmen olacağız işte!"
Hilde: "Yani 'hanım' olabilmem için düğünü mü beklememiz lazım, düğün olmadan eczacılığı geride bırakamıyor muyuz?"
Doğan, Hilde'nin böyle bi soru sormasına bir anlam verememiş boş boş sağa sola bakarak düşünmeye başlamıştı.
Daha ilk sorusuna yanıt veremeden ikincisi geldi, "Doğan şuan Ayşe nerede?"
Doğan, kısa bir panikle, "Ne demek nerede, Nurseli ve Filiz'le değil mi?" deyip soruya soruyla cevap verince Hilde soruyu değiştirerek, "Ayşe şuan güvende mi?" dedi.
Doğan, "Aklım bazen takılmıyor değil ama güvende herhalde?" deyince, Hilde artık sinirlenmeye başladı. "Ya huu!.. sen onu kurtardın mı kurtarmadın mı?"
Doğan, bu sefer istediğini vererek, "Kurtardım tabi kii!" dedi gururla belini doğrultup omuzlarını sallayarak.
Hilde: "İyiiii, ben sana bir söz vermiştim hatırlıyor musun? Ayşe'yi kurtardığın an seninim diye, gecikmeli de olsa sözümü tutmak istiyorum."
Doğan, küçük dilini yutmamak için kendi kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Meraklı bir partner gibi Hilde'den gelecek ilk hamleyi beklemeye başladı.
Hilde, yara olan elin, bu seferde içini öptükten sonra, dudaklarına gömülüp elini çılgınca kökleri kahverengiye dönen açık saçları arasında dolaştırmaya başladı.
Doğan, ilk hamlenin çılgınlığıyla yeşil ışık yakan Hilde'yi belinden tutup dudaklarını ayırmadan sırt üstü yatağa yatırdı.
Hilde, bir şey söyleyecekmiş gibi geri çekildi ve göğüs kafesi hızlı hızlı inip kalkarken, "Şuan boğanın neresindesin?" dedi yüzünde aptal bir sırıtışla.
Doğan, sol dirseğinin üzerinde ağırlığını Hilde'ye vermeden şaşırmış gibi bakıyordu.
Hilde'nin ne söylediğiyle ilgili en ufak bir fikri yoktu,
"O ne beee?" dedi, sol elinin serçe parmağının boğumunu Hilde'nin kulak kıvrımlarına sürterek
Hilde, kıvranarak, "Yani, ben en fazla ne kadar evde kalırım? Yataktaa?" dedi, bir an evvel cevap bekler gibi bakarak
Doğan, sağ el işaret parmağının sırtıyla yanağından başlayıp, çenesinin altında yoğunlaşan okşamayla, "Beni dinlersen, en fazla bir gün kalırsın oda uykusuz kalacağımız için." dedi
Doğan'ın tişörtünü belinden sıyırırken, Hilde , "Emin misin?" diye sordu sabırsızca.
Doğan da, Hilde'nin saçlarından kapanan boynunu açığa çıkartırken, "İnanmıyorsan gel göstereyim..." deyip bir ufak aşk öpücüğünden sonra kısık sesle kulağına, "Sana şimdiden söylüyorum istediğin an mola yada iptal diyebilirsin. Bana yapmamam gerekeni 'yapma' demen yeterli." dedikten sonra kontrolünü elinde tutma sözüyle kendini serbest bıraktı.
Boynuna sıcak ve nemli dokunuşlar yapılırken, Hilde abajura uzanıp ışığı kapattı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Ertesi sabah, Doğan banyodan çıkıp odaya giderken mutfaktan gelen sesle geriye döndü, Hilde'nin peynir dilimlediğini görüp arkadan yanına geldi.
Boynuna eğilip, "Alayım bir lokma!" deyince Hilde peynir uzattı ama Doğan başını çekip, "Iııı ıııhhh ben tatlı olanından istiyorum." deyip dudağından bir buse aldıktan sonra Hilde'yi kucaklayıp tezgaha oturttu.
Sonra unutmuş gibi meraklı gözlerle, "Acıdı mı?" diye sordu.
Hilde, "Hayır ama ben o kadar hafif değilim, sen beni nasıl yarı kilomdaymışım gibi kucaklayabiliyorsun anlamıyorum." deyince Doğan, "Sen benim hareketlerime uysan, yere düşmeyeceğini bilsem seni ayakta tepe taklak ederim... Kendini çok kilolu görme, ben senin kilon artı on daha taşıyabiliyorum." dedi çok iri cüsseli olmasa da kuvvetli olduğunu göstermek için.
Hilde, "Bazen unutuyorum." dedi dudaklarının arasından sus çizgizine fısıldayarak
Hilde'nin belini kendine çekti ve aralarında hiç boşluk kalmayacak kadar yaklaşıp, "Farkediyorum." dedikten sonra alt dudağından vakumlu bir öpücük aldı.
Hilde, inler gibi, "Doğaaann?" deyince gelen cevaba şaşırdı.
"Hıııığğğğ!.."
Hilde birden başını çekip, "Aaaa!.. Söyleyeceğim şeyden korkmadın." dedi
Doğan, pislik bir gülüş atıp, "Köprüyü geçtik artık Hilde hanıımm." dedi "bundan sonra hiç bir şeyden korku yok" der gibi.
Hilde, Doğan'a karşısındaki kişiyi hatırlatmak için, sert bir dille uyardı.
"Komiseeeerr kaşınma sabah sabaaahh!"
Doğan, bütün yetkisini kullanarak, "Kaşınırsam ne olur?" diye sordu
Hilde, "SS.kerimmm!" derken, kuru tehdit olduğu her halinden belli oluyordu.
Doğan, kalçalarından tutup, "Dua et şuan ne söyleyeceğini merak ediyorum, yoksa bu dediğini direk uygulayarak sana iade ederdim." deyip avuçladı.
Hilde, Doğan'ın blöf yapmadığını görüp geri vites atarak, "Kızlar bir saate burada olurlar diyecektim beee!" dedi
Doğan göz kırparak, "Haaa, ben sana söylemedim değil mi? Onlar gelemiyor canım." deyince Hilde merakla, "Aaaa nedeeenn?!" diye sordu.
"Sabah Selim'i aradım, kızlar bugün onunla olacak."
Hilde, "Yaaa sana inanmıyorum öğrendi mi?" dedi mızmızlanan çocuklar gibi surat asarak.
Doğan, yarı ciddi kızarak, "Bi sakin olur musun?" dedi "Birincisi hayır öğrenmedi. Bu ikimizin özeli kimseye söylemek gibi bi zorunluluğumuz yook. Ben, 'elimi kızların görmesini istemiyorum' dedim. O da 'tamam' deyip 'bi film çektir,' dedi o kadar. İkincisi ise öğrense ne olur, bir ay sonra ne yapacaksa onu yapardı."
Hilde: "Bilmiyorum kendimi rahat hissetmezdim."
Doğan: "Şuan rahat mısın? Ciddi anlamda soruyorum, yolculuk yapabilir misin?"
Hilde: "Bilmeemm yaparım herhalde, bi şey yok gibi."
Doğan: "Sapancaya gidelim miii? Ya da başka bir yerde olabilir. Sen nereye istersen, ben seni pazartesi okula yetiştiririm."
Hilde: "Hııığğmm kulağa güzel geliyor."
Doğan: "O zaman gel, seni indireyim de oyalanmadan çıkalım."
Hilde: "Tamam, o zaman ben bunları yola azık koyayım."
Doğan, kıyafetlerini giymek için odaya giderken, "Oluuuurrr." diye bağırdı.
Hilde, hızlı hızlı malzemeleri hazırlarken telefonu çaldı. Almak için odaya giderken Doğan'ın elinde telefonla kendine yaklaştığını gördü.
Ekranda yazan ismin ve o saatte aramasının şaşkınlığı yüzünden okunabiliyordu.
Hilde, telefonu alıp, "Efendim annecim." diyerek arkasını dönünce Doğan ağzı açık Hilde'nin omuz hizasından baka kaldı.
Nur h: "Hayırlı sabahlar kızım."
Hilde: "Size de anne."
Nur h: "Dün sesin hasta gibi geldi de merak ettim. Nasılsın?"
Hilde: "Evet annecim üşütmüştüm galiba, dün gece bi ilaç alıp terledim şimdi daha iyiyim."
Nur h: "İyi hadi geçmiş olsun."
Hilde: "Sağol... Haaa annee; bir dee, bence senin sarı öküz zincir kopartıp sağa sola saldırsa da ineğe zarar vermez. Senin emeğin geçmiştir merak etme."
Nur h: "Yerim ben o sarı öküzüüğğğ, küçüklüğünden beri öyledir ooo, sert görünür ama yumuşacık bir kalbi vardır. Oturup çocuk gibi ağlar, şaşırıp kalırsın."
Hilde: "Sen öyle söylüyorsan öyledir annecim. Herkese selam, görüşürüz."
Hilde, telefonu kapattıktan sonra elinin tersini dişlerine bastırıp ağlamaya başlayınca Doğan, kolundan tutup kendine çekti ve kulağına, "Hanımm, annem kalbini kıracak bir şey mi söyledi?" dedi.
Hilde, ağlamasını sürdürüp, başını aşağı yukarı sallayarak cevap verince Doğan, "Ne söyledi acaba?" diye düşünmeye başladı, eli ayağı titreyerek.
Hilde: "Seni üzdüğüm için ne kadar aptal olduğumu düşünmeme sebep oldu. Ananın bu yaptığını ömrümün sonuna kadar unutmayacağım."
Doğan'ın da kendisiyle ağladığını görünce, daha fazla kahroldu, "Bunu Nurseli, Ayşe, Filiz o kız bile gördü ben neden göremedim komiser, ben neden bu kadar taş kalpli oldum, o yumrukla gelip beni iki seksen neden yere sermedin, kendini benden neden esirgedin?"
Doğan: "Biz de kadına bir şey kalkar onu da kadın isterse indirir, yoksa havada kalır."
Hilde, ağlamasının arasına sahte gülümseme koyarak, "Pislik!" deyip, göğüs kafesine vurunca Doğan kendinden emin bir şekilde,
"İçin fesat Hilde hatun ben ne yapayım, evlenme teklifi ederken uzatılan yüzüğü kasdetmiştim." deyip devam etti, "O anladığın şey de, benim olacağından emin olana kadar olmadı... Olur da birlikte olamazsak başkasının namusu hakkında kötü düşünmek istemediğimden."
Hilde de, "Olmazdım, orada yemin ettiğim günden sonra, başka biri ile olma ihtimalini bile düşünmedim." dedi kendinden emin bir şekilde.
Doğan: "Pekiii, dün gecenin güzelliği, adı gibi Nurlu anamdan mıydı?"
Hilde: "Eveett."
Doğan: "Ne söyledi?"
Hilde: "Düğünü bir yıl sonra yapsak, bir yıl bekleyecek misiniz?' demeye getirdi. 'Benim sarı öküz boğaya gelmiş ineğe zarar vermeden halletmek lazım' dedi."
Doğan: "Canım anam yaaa!"
Hilde: "Sen öyle olmadın amaa!"
Doğan: "Ben polisim güzelim, biz sadece görevde değil normal hayatta da irademize hâkim olup kontrolü kaybetmemeyi öğreniriz."
Hilde: "Gööörrrdüüğğğmmm!"
Doğan: "Daha da çoooookk göreceksiniz Hilde hatun."
Hilde: "Aaa Hilde hatun mu? Kulağa çok güzel geliyor."
Doğan: "İyii, bende bundan sonra bu obanın hanımı olarak Hilde hatunu seçiyorum ve kendimi onun "Alp'i ilan ediyorum."
Hilde: "Alp'te mutabık mıyız?"
Doğan: "Mutabığız mutabığız. a-ahahahahahhaahah..."
Hilde: "Biliyor musun ben o gün kalkmadığım için pişman oldum."
Doğan: "Bende gelmediğim için."
Hilde susunca Doğan devam etti, "O değildee, ben pişmanlık duyduğum bir şeye iyi ki olmuş demekten kendimi alamıyorum."
Hilde: "Aaaa! Neymiş ooo?"
Doğan: "Nurseli'nin ayağını ezmem. Öyle olmasaydı, böyle olmazdı diye düşünüyorum pişmanlığım gidiyor."
"Bunu bana söylememeliydiiinn Doğan komiseeerrr bunu şantaj malzemesi olarak kullanabilirim haberin olsuuunn."
Doğan, "Canın sağ olsun laaann, al bi malzeme dahaa, iyi ki kıçını o soğukta dondurmuşum, elinde sidik taşıtmışııımm..." deyip odaya doğru koştu
Hilde, tezgahtan inip, "Seni gebertirim... Doğannnn... Kaçma gel burayaa!.." diyerek peşinden gitti...
•~~~~•Nurseli,
Bir süredir uyanık yattığım yataktan Selim'in aramasıyla kalktım. "Dün sorguda Doğan biraz kriz geçirip kontrolsüz güç uygulayınca eli incindi, bugün doktora gidecekler, siz evden çıkmayın ben geliyorum!" deyip kapatmıştı.
Ne olduğunu anlamaya çalışarak Filiz'in yanına gelip Selim'in söylediğini anlatınca, Filiz; "İnşaallah o kontrolsüz gücü gece de uygulamamıştır, doktor bizi ekmek içindir." deyip arkasına döndü "Selim gelene kadar biraz daha uyuyayım" deyince bana bi aydınlanma geldi.
Filiz, aklıma kurdu düşürmüştü bir kere, bırakma niyetinde değildim. "Sence olmuş mudur?" dedim ağzımda geviş getirir gibi yaya yaya,
"Bu zamana kadar olmaması saçmalıktı zateeenn. Dün Nur teyze arayınca Hilde şekilden şekile girdi görmedin mi? Bence annesi startı Hilde'ye söyledi. Ben arkadaşımı tanırım, yanımızdan giderken şüphelenmiştim ama önemli olan bu gündü, e şuan da burada olduğumuza göre!"
"Aaayyy, heyecanlandıımm!"
"Bana bak, sakın belli etme haa, Hilde sevmez öyle şeyleri biliyosun!"
"Bilmez miyiiimm!"
"Hadi şimdi git de biraz daha yatayım."
"Sence Selim anlamış mıdır?"
"Ben dört yıllık arkadaşımı tanıdıysam o sekiz yıllıkta nasıl olur?"
"Anladım!"
~~~~~~•~~~~~~•
O hafta yıl sonu parti hazırlıklarını bahane etmiş yanlarına gitmemiştik. Hilde de itiraz etmediği için okul harici görüşemedik.
Haziranın üçüncü haftası Hilde ile Doğan'ın düğünü, bir hafta sonra da Elif'in nişanı olacaktı. Nikah gecesi hep birlikte Hilde'yle kalmış sabaha kadar uyumamıştık.
Hilde'yi ilk defa bu kadar heyecanlı görüyorduk. Eli ayağına dolanıyordu, koyduğu bir şeyin yerini unutuyor bizlere aratıyordu.
Filiz, Ayşe'yi yanına çekti, ben ve Elif Hilde'nin kaybettiği şeyi ararken, "Bak Ayşeciğim bu hayatta hiçbir şey olmaz deme! Hilde ablana bunu yaptıran aşk sana bana ne yapmaz bir düşün!" diyordu. Ayşe'nin konuşması sonrasında onlara kulak kesildim.
"Filiz abla emniyette o kadar polis var birini de sana ayarlasınlar!" deyince Filiz teslim olmuş gibi ellerini yukarı kaldırıp bir adım geri çekildi.
"Aaman aman amaannn diyeyim Ayşe, Allah yazdıysa bozsun. Bu gözler neler gördü bir bilsen. Ben duygusal biriyim güzelim Nurseli ablan bile benim yanımda buzdolabı emin ol, ben polis ile olursam kafayı yerim. Bunlar da yedi aslında da bizi kandırıyorlar."
Hilde, onları konuşuyor beni de dinliyor görünce elindeki tokayı Filiz'e attı, "Ne duruyorsunuz orada, şunun eşini bulun çabuk!" diye bağırdı.
Bir yandan da tokayı arıyordu. Filiz, anne terliğinden antrenmanlı gibi tokayı havada tuttu. "İki saattir bunun tekini mi arıyorsunuz?" dedi ve Hilde'yi koltuğun önünden kaldırıp, Elif ve bana arkasını gönderip Hilde'nin saçları arasında kaybolmak üzere olan tokayla elindekini yan yana tuttu.
Ben artık isyan bayrağını çekmiş gibi, "E aşk olsun Hilde, sabahtan beri başındaki şeyi aratıyorsun ya." deyip kollarımı bağlayarak koltuğa yığıldım. Hilde'de, tokaları alıp banyoya saçlarını taramaya gidince kızlar kahkaha atmıştı
Doğan abi, kornaya basarak geldiğinde Hilde daha çok panik oldu. Banyo ve yatak odası arasında mekik dokuyordu, Doğan abi zile bastığında ise çığlık çığlığa koşuşturuyordu, oturduğum yerden geriye dönerek kapıya bakılıyor mu diye izlemeye başladım.
Hilde, koridorda kapıya bakmaya giden Ayşe ile çarpışmıştı. Ayağa kalkıp kapının pervaza yapışıp olanları seyre devam ettim.
Doğan abi çığlıkları duymuş gibiydi, Ayşe kapıyı açınca gülümseyip, "Hakkınızda şikayet var çevreye rahatsızlık veriyormuşsunuz!" dedikten sonra göz kırptı.
Elif, kapıya gelip, "Abim de geldi mi?" diye sordu.
Doğan: "Ben süslemecideyken köprüyü geçmişti!"
"Yazık ya her gün o yolu çekiyor ama bu sene son taşınıyoruz!"
"Hııığğğ öyleymiş, hayırlısı olsun inşallah."
Omuzumu yapıştırdığım pervazdan ayrılıp üçlünün yanına geldim. Hilde'nin olduğu odayı işaret edip, "Kendi nikahına geç kalma rekoru kimdeydi ve kaç dakika ile biliyor musun?" dedim
Doğan abi gülümseyip, "Geç kalmayız merak etme, hem kalsak bile salonu kapattırır yine de o nikahı kıydırırım!" diyerek Selim'in arkadaşı olduğunu belli ediyordu.
Hilde, telefonu kulağıyla omuz arasında sıkıştırmış annesiyle konuşurken yanımıza geldi. "Siz buraya gelip zaman kaybetmeyin, direkt salona gidin!" dedi ve telefonu kapattı. Doğan abi, elinden tutup kapının eşiğine kadar çekti. Beyaz elbisesinin kol düğmelerini takarken, "Bu kadar kontrolcü bir kızın kontrol dışı davranması hiç etik değil. Hadi artık çıkalım." dedi
Tebessümle onları izlerken telefonum çalmış, Selim, "Kapıdayım inin!" demişti.
...Doğan, Hilde ve Ayşe aynı arabaya, ben, Elif, Filiz Selim'in arabaya binmiştik. Filiz, özellikle Selim'in arabaya binmek istemişti. Elif'e bakıp, "En son böyle giderken kolum kırılmıştı, bir daha Selim'in arabaya binmem diyordum ama Hilde'nin o halindense buna razıyım!" deyip güldüler. Bende o kazada vardım ama nedense hiç korkmamıştım.
*(Hakan abi Seda'nın evine özel ekipmanlar gönderip fizik tedaviye evinde devam ettiriyordu, neredeyse tamamen kurtulmuştuk)*
Nikah salonuna geldiğimiz de Ankara ve Sivas'ta ki düğüne gelemeyecek olanlar oradaydı. Alp ve Filiz nikah şahidi olmuşlardı.
Nikahta, bir ara Furkan'ın annesi Gülbahar teyzeyi görmüş gibi olmuştum ama uzun zaman olduğu için emin olamamıştım.
Nikahtan sonra: hastaneden sonra olduğu gibi hep birlikte yemeğe gittik.
Düğüne iki hafta kala Selim ve Doğan abi evde boya yapmaya çalışmış beceremeyince de Doğan abi usta çağırıp, "İşi ehline vermek lazım!" demişti.
Ustalar çalışırken biz hep birlikte kent ormanına gittik. Salıncak yapıp sırayla sallandık. Teypten müzik açarak Hilde'ye halay çekmeyi öğrettik.
Hilde, halayı beceremeyince, "Şehirler arası evlenmeyin kızlar, fikir ayrılığı ve yöreler arası kutuplaşma gibi bu ne yaa, ben Ankara havası oynayayım" diyordu.
Akşama kadar vur patlasın çal oynasın, ip top mangal derken güzel bir günün sonuna gelmiştik
Selim, Ayşe'yi ve Elif'i almış kendi evlerine, ben ve Filiz de Doğan abilerle gitmek için ayrılmıştık. İki hafta boyunca aslında bildiğimiz şey o gece olmuş Hilde ve Doğan normal bir akşammış gibi odalarına çekilmişlerdi. Onların arkasından kıkırdayarak bakıyorduk.
O hafta Hilde hiç, ben ve Filiz de sadece iki gün okula gitmiştik. Hafta sonu Elif'e nişan eksiğine çıkılacağı için buluşma olmamıştı.
Atakan, cuma akşamından buluşalım demiş bende boş günüm olan cumartesiyi ayarlamıştım.
•~~~~~~ Birlikte çay bahçesine gittik. Bende farklı bir heyecan olduğunu anlayan Atakan, masanın altına eğildi, "Şişşşttt kız, nerede o ayakların haa, dur bakayım yaa, aaa şuan yerdeler hayreeett!" deyip bacaklarımı kontrol ediyordu.
"Offf, Atakan dur, heyecanlıyım zaten yaa, iki hafta sonra nişanlanmış biri olarak karşında durabilirim hazır ol." deyince Atakan, sevinmeden çok şaşırmış gibi, "İki hafta mı?" dedi.
Kendimden emin bir şekilde tekrar, "Evet iki hafta." deyince, Atakan morali bozularak, "Haydaa, Engin'in nişana gelmiyorsun yani haa?" deyince yerimde doğruldum.
Şok geçirecek gibi, "Nasıl yaa, onun nişanda mı iki hafta sonra, hangi gün?" diye sordum.
"Cumartesi?"
Bu sefer üzgün bir ifadeyle, "Saaattt?" deyince Atakan, "Öğlen iki ile altı arası!" dedi.
"Ooofff"layarak ne yapacağımı düşünmeye başladım. Engin'in nişanını asla es geçemezdim. Plan yapmaya başladım. Biraz düşününce Atakan, yardımcı olmak için, "Gideceğin yere, en geç kaçta gitmen lazım?" diye sordu.
"Dörtten sonra da gitsem olur yaa." dedim
"Tamam sen gel, yüzükler takılsın, geline merhaba de, ben seni oradan alıp kaçırırım ne dersin."
"Oluuurr, derim ne diym. Engin'in nişanlısını da merak ediyordum zaten, bizim köylüydü değil mi?"
"Evet bizim köylüler. Hattaa!.."
"Hattaaa?.."
"Sen benim nişanda birini görüp bayılmışsın yaa."
"Eeeee?"
"O adamın kızı."
Atakan'ın son sözüyle atak geçirmek üzereydim. Zoraki Yutkundum, Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Engin ikizimle nişanlanacaktı.
Bu nasıl olabilirdi. Bu birliktelik ya Engin'le bağlarımı koparmaya yada kardeşimle bir araya gelmeme sebep olacaktı. Ama şuan o aileyle karşılaşmak istemiyordum.
Bu düşüncelerimi Atakan'a belli etmemek için, "En iyisi şöyle yapalım," dedim "Cuma akşam buluşalım, eski günlerde ki gibi hep beraber olalım. Ertesi günü de konvoy yapıp gelini almaya gidelim. Ben oradan Engin'e özrümü dileyip diğer tarafa geçeyim olmaz mı?"
Atakan, atak geçirmemek için kendimi sıktığımı anlamış olacak ki, "Yani ne bileyim sen bilirsin dee, senin o aileyle derdin nee, Kezban sana ne söyledi." Diye sormuştu.
Elim ayağım titrese de belli etmeyerek, "Saçmalama beee, ne derdim olacak. Sana söylediğini söyledi işte, beni götürüp evlendireceklerdi bende istemedim. Ben senin nişanında zaten heyecanlıydım bayılmamın o adamla ilgisi yok. Neyse yaa sen boşver şimdi beni, sizin düğün ne zaman belli miii..."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doğan ve Hilde, Ankara'da ve Sivas'ta ayrı düğün yapacak, İstanbul'da arkadaşları ile Kına düzenleyip, Ankara ya gidecek, orada kına ve düğünden sonra Sivas'ta ki düğün ile nihayete erdireceklerdi.
Kına sabahı Hilde, uyanıp yastığı arkasına dayadıktan sonra kendini yukarıya kaydırıp oturdu. Bacaklarını kendine çekip yüzünü elleriyle ovuşturdu. Bütün gece huzursuz uyumuş uykusunu alamamıştı.
Ağlar gibi nefes verince Doğan "Ne oluyor?" diyerek kalktı.
"Doğaaaannn?"
"Hildeee ne olduu, berbat görünüyorsun?"
"Berbatım zateeenn!"
"Neden yavrum?"
"Yaaa ben bir düğünü bile istemezken iki kına iki düğün yapıyoruz nedeeenn? Ortada bi salon ayarlayamaz mıydık?"
"Oooyyy Hildeee yüreğim ağzıma geldi, tek derdimiz bu olsun Allah aşkına yat uyuu."
Hilde, "Gıcıksın Doğaaann." deyip ağlamaya başlayınca Doğan "Bu ne şimdi" der gibi dudak yamultarak baktı.
"Olay ne ara bana geldi yaa?"
"Git başımdan, akşama kadar da gelmee!"
"Tamam Hilde hatun, sen kızma yeter ki ben giderim."
Tam yataktan kalkıp giderken, "Git zaten git, kaç hemen, aman kalayım da bir şeyin ucundan tutayım deme emiii?"
Doğan, eli kapının koluna uzanmış bir şekilde kala kaldı. İçinden "Gideyim mi, kalayım mı acaba" diye gel git yaparken Hilde, "Git hadi giiiitt ne duruyorsun?" deyip kızgın kızgın bakınca. Doğan, eşofmanını çıkartıp yatağa geri döndü. Hilde'nin, "Dur Doğan, yapma ne yapıyorsun?" demesine rağmen dinlememişti...
Yarım saat, kırk beş dakika sonra kalp ritmi düzelince Hilde'nin üzerine tekrar yatıp, "Bir daha dengesizleşirsen işte böyle dengelerim. Şimdi banyoya gidiyorum. Geldiğimde iyice düşünmüş ol. Ona göre bir şey söyle." Deyip öptükten sonra ağırlığını Hilde'ye vermeden yataktan kalkıp banyoya gitti.
Hilde, kapının kapandığını düşünüp "Gıcııığkkk" diye bağırdı, Doğan, elinde bornozla imalı bir şekilde bakıp, "Bana mı söyledin?" deyince, Hilde telefonu gösterip "Mesaj, kızlar" dedi
Doğan, inanmış gibi yaparak, "Haağ tamam." deyip çıktı. Banyoda su akışını duyana kadar sesini çıkartmayan Hilde, musluk açılır açılmaz yastığı kapıya doğru attıktan sonra kendini yüzü koyun yatağa bıraktı. On dakika içine içine bağırdıktan sonra suyun kapandığını duyup, yastığı almak için ayağa kalktı.
Yerden kaldırdığı yastığı yatağa atınca başı döndü, gözlerini yumdu, eliyle kapıdan tutunmak için kendini ileriye atınca Doğan'ın kollarına yığıldı.
Doğan, panikle Hilde'yi sırt üstü çevirip ne olduğunu anlamaya çalıştı. Hilde'nin ilk konuşması, "K.Kapı... Yakın zannettim." olmuştu
Doğan, panikle Hilde'yi doktora götürmek istedi. Hilde, "Sabahın körü aç bi ilaç beni yorarsan benim de tansiyonum düşer." deyip oturdu. "İyiyim bir şey yok, bana biraz şekerli su getirir misin?"
Doğan, Hilde'yi yatağa yatırıp makineden bardak alıp şekerli su yaparak odaya geldi. Biraz karıştırdıktan sonra Hilde'ye verdi. Hilde, bardağı ağzına götürüp bir iki yudum aldıktan sonra, "Bu bardağı nereden aldın Doğan?!" deyince Doğan, yanlış bir şey yaptığını düşünmediği için "Makinedeenn!" dedi.
"Bu bardak kokuyo başka getir." Doğan makineden bir bardak daha aldı içini dışını koklayıp odaya geldi. Hilde'nin elindeki suyu, temizliğini gösterdiği bardağa koyup uzattı, Hilde ondan da bir yudum alıp, "Bu bardakta kokuyo Doğan, deterjan kokuyor, belli ki makine iyi durulayamamış!" dedi.
Doğan, hemen iki bardağı da götürüp dolaptan bardak aldı, sade suyla iyice çalkalayıp yeniden şekerli su yaptı. Hilde bu sefer sonuna kadar içti, "Makinenin haznesini temizleyeyim, ne kadar iğrenç kokmuş öyle yaa!" dedi.
"İyiyim!" demesine rağmen Doğan koluna girerek banyoya götürdü. Banyosu bitene kadar da yanında bekledi. Hilde'yi odaya bırakıp çayı koydu. Yumurta ve yağı çıkartıp tezgaha hazırladı. Masaya kahvaltılıkları hazırlayıp Hilde'ye bakmaya gitti.
Hilde uyuyor gibiydi. Saçlarını okşayıp uyuduğuna emin olunca, "Senin ilacın buymuş bilsem akşamdan yapardım!" deyip mutfağa gitti, çayın altını kapatıp Hilde'nin yanına yatarak uyumaya başladı...
*(Hilde'nin bu hâli bizzat kendi yaşadıklarımdır. Alıntı yada hayâl ürünü değildir.)*
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.