...Selim, buluşma saatinden erken gelmiş Nurseli'yi beklemeye başlamıştı, arabadan indi, yurdun kapısına bakarken ilk gün ile şimdi ki heyecanını karşılaştırdı. "İlk hamle Nurseli'den gelmeseydi, ne zaman cesaret edip yaklaşırdım acaba" diye düşünüyordu.
Hırkasını unuttuğunu hatırladı... Boş fermuar çekme hareketini yaptığında ki şapşallığını anımsadığında yüzünde gülmeye yakın bir tebessüm oluştu...
~~~~~~•~~~~~~
... Kapıdan çıkınca Selim'de ayrı bir gülümsemeyle karşılaştım. Belgrattan beri ilk kez yüz yüze geliyorduk.
Her gördüğümde bir önceki gördüğümden daha fazla heyecanlanmaya başlamıştım. Alışmak yerine daha da çok...
Kendi kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Her adım da, "Sakin ol, sakin ol, sakin ol!" Her 'sakin ol' da bir nefes alıyordum.
Sanki düğün günümüzdü bende gelinlikle yanına yürüyor gibiydim.
Heyecandan bayılacak gibi hissediyordum ve Selim de bu durumun farkındaymış gibi her geçen gün daha sempatik bakıyordu. Bana yardımcı olmadığı için Selim'e kızıyordum.
Aramızda bir adım kalana kadar yürüdüm, karşısına gelince sesim titreyerek, "Merhaba, hoş geldin." dedim.
Selim, sanki ilk rabdevumuzmuş gibi, heyecanlı bir şekilde, "Merhaba... hoşbuldum, nasılsın?" deyip öylece bekliyordu.
"İyiyim! sen?!"
"Aynı, bildiğin gibi."
"Kapıdan çıktığımda gördüm! Neden gülüyordun?" diye sorunca yavaşça elini kaldırdı, alnıma doğru gelen bir kaç saç telini kulağımın arkasına götürürken, "Buraya ilk geldiğimiz günü düşünüyordum." dedi.
Başımı eğip, yere bakarken, "Şapşallığımı yani!" dedim
Selim, derin bir nefes çektikten sonra gülümseyerek, "Şapşallığımızı!" dedi.
"Sen ne yaptın kii?!" diye sordum.
"Anlatmadım değil mi? O gün olay yerine gittiğimde sahil soğuktu. Üşüdüğümü hissettim, üzerimde hırka varmış gibi fermuar aradım. Bulamayınca sana verdiğim aklıma geldi, gülmeye başladım. Doğan'da beni görmüş, göz kırpıp "Ne yapıyorsun" der gibi bakmıştı. Yanına gittim, "Ne yapıyorsun" dedi, yok bir şey olay ne dediğimde, 'Beni böyle şapşal yapacak aşktan sana sığınırım Allah'ım' deyip yukarı bakmıştı onu hatırlayıp güldüm."
"Bende sana anlatmadım değil mi?" Deyip devam ettim.
"Çantamı yerleştirip telefonumu şarja taktım. Yatağıma uzanıp odaya bakındım, bir süre kızları izledim. Onlarla konuştum, sonra banyoyu sordum. O zaman Hilde, "O üzerindeki ile iyi durdun ben piştim burada deyince üzerime bakıp hatırlamıştım."
Sustuk, sadece birbirimizin gözlerine bakıp gülümsüyorduk. Bu durumu, Selim'in sorusu bozdu.
"Ne yapıyoruz, bir şapşallığa daha imza atmadan binelim mi?"
"Olur." dedim
Arabaya oturduk, Selim kontağı çevirecekken, "Selim?" dediğimde Selim, elini anahtardan çekip bacağına koydu, yüzü asılarak bakıp,
"Hadii buyruun!" dedi.
Selim'in asık yüzüne karşılık üzgün bir ifadeyle, "Nasılsın?" dedim
"İyiyim demiştim ama sen onu sormuyorsun herhalde."
"E, yani!" dedim sormana bile gerek yok der gibi bakarak.
"Bilmiyorum, iyiyim galiba." Bir kaç saniye sustuktan sonra, "Aslında seni incittiğim için iyi değilim!" dedi
"Beni incittiğini nereden çıkarttın?"
"Hissettim diyelim."
"Seliim! Lütfen kendine yüklenme sen haklıydın."
"Hangi konuda?"
"Evlenirsek çelik çomak oynama konusunda."
Selim, panikle kendini ifade etmeye çalıştı, "Bak o, o gün söyledikleriimm, tamamen seni kışkırtmaya çalışmak içindi. Asla asla! böyle bir şey düşünmedim! Yemin ederim."
"Selim, sakin oll! Biliyorum ama bu, o sözlerin doğruluğunu değiştirmiyor. Bir şeyler düşünmemiz lazım."
"Ne gibi?"
"Sen dedin yaa psikolojik diye! Haklısın ve bu durumun düzelmesi lazım."
"Nurseli, her şeyin yeri ve zamanı var. Bu şeyin planını şimdiden yapmaya kalkarsam aklımı kaybederim. Zaten anlamsız bir şekilde seni özlememe mani olamıyorken, bir de o şeyi aklıma takarsam hepten mecnuna dönerim."
"Selim! Böyle gitmez! Ben seni her gördüğümde bir önceki gördüğümden daha fazla heyecanlanıyorum, bunu düzeltemezsem seninle görüşmemeye başlıcam, çünkü seni her gördüğümde hastalıklıymış gibi bayılmak istemiyorum."
"Nurseli?.. bir dakika, nasıl yani?! Sen, istemediğin için mi heyecanlanıyorsun,
yoksa heyacanlandığın için mi istemiyorsun?"
"İkincisi tâbi kii... Selim!.. Sana, karşı koyamadığım bir sevgi hissediyorum. Sanki seni sevmek zorundaymışım gibi... Sanki olmazsan olmazmışım gibi... Senin sevgin nefes gibi, uyku gibi, yiyip içmek gibi geliyor bana. Korkuyorum, sen olmazsan ölürüm diye korkuyorum. Bu aşırı sevgimin sana zarar vermesinden korkuyorum. Sana hissettiğim sevginin olması gerekenlerin önüne geçmesi söz konusu... Mesela beni anne ve babandan çok sevebilir misin?"
"Seninle bir başkasını çok yada az yarıştırmam kii, anne mi annem olarak, babamı babam olarak severim. Hiç bir kadını annemden öte annem görmediğim gibi, hiç bir adamı babamdan öte babam görmediğim gibi, seni de sevgilim olarak çok seviyorum! Yani seni, bana yabancı diğer kızlarla kıyaslarsam senden daha fazla kimseyi sevmem."
"İşte tam olarak söylemeye çalıştığım da bu! Ama ben öyle değilim, Sanki senden önce benim hiç bir şeyim yokmuş gibi, ben yokmuşum gibi!..
Bir annem yokmuş, sen geldin annemi hissettirdin, babam yokmuş babamı hissettirdin, kardeşlerimi hissettirdin!
Bir erkek kardeşin farkına seninle vardım, kız kardeşime yapmam gereken ablalığı senin abiliğini görerek yapmaya başladım. Sen bana, karşı cinsten en çok beni sevdiğini söylüyorsun, ama ben; hem cinslerimden bile en çok seni seviyorum...
Annemi düşünüyorum seninle tanıştıracağım günün hayali ile, babamı düşünüyorum seni nasıl karşılayacak hayalî ile, kardeşlerim aynı şekilde. Yemek yiyorum, yıllardır sevdiğimi değil, senin sevdiğini yemeyi istiyorum. Yaaa ben, yıllardır bamyadan nefret ederdim, önceden iğrenç, sümüksü şey gibi gelirdi ama şimdi yemekte bamya çıktığında benden mutlusunu göremezsin. Sonra, normalde çok uyuyamıyorum evet ama senden sonra bedenim kurulmuş saat gibi! Beş saati ne eksik ne fazla uyumak istiyorum. Bedenimde bir şey yapsam, en basiti duş almak, aklına en uç ne gelirse onu düşün, orada bile sen varsın. Ben bu zamana kadar nasıl yaşıyordum acaba diyorum." biraz sustuktan sonra, "Selim! Lütfen bana acıyor gibi bakma!" dedim.
Selim, sanki uçuruma düşmüş gibi bakıyordu. Öyle görünüyor ki duygularımı bu derece beklemiyordu, Aynı boşlukta gözlerime bakarak, "Sana acımıyorum Nurseli, kendime acıyorum!" dedi, "Sen bana bu duyguları biriktirirken ben nerede ne yapıyordum onu düşünüyorum ve karşılığını vermemiş gibi hissedip kendime kızıyorum! Özür dilerim!"
"Normal olmadığını anladın değil mi?" dedim acınacak hale geldiğimi söylemesini bekler gibi
Selim, karşı camdan dışarıya baktı, gözlerinden bir iki damla yaş akınca ağladığını bana farkettirmemek için, başını kendi camından tarafa çevirdi.
"Selim, inan bu benim elimde olan bir şey değildi ve bu derece olduğunu da ilk defa şuan seninle konuşuyorum. Bana ne oluyor bilmiyorum sanki buna mecburmuşum gibi hissediyorum!" dediğimde Selim, elini yumruk yaptı. Yarasına vura vura, hıçkırarak ağlamaya başladı. Kendimi çok kötü hissetmiştim, ağlayarak özür diledim. Selim'in kendine vurmasına engel olmaya çalıştım.
"Selim, özür dilerim, özür dilerim lütfen! Lütfen yapma!"
"Sen ne yaptığını bilmiyorsun?"
"Ne yaptıysam özür dilerim, yeter ki böyle yapma!"
"Senin elinde değil, o yüzden özür dileme ama bil kii, bu hislerinle ayrılık fermanımızı imzalamışsın."
"Anlamadım. Neden? Nasıl?!"
Selim, yana yatırdığı uzun saçlarının altında sakladığı yara izini göstererek, "Bu yarayı görüyor musun?" dedi
"Evet ne oldu?" dedim, şuan ki durumumuzla ne alakası var der gibi
"Ben bir kıza aynı senin hissetiklerini hissetmiştim, gözüm ne anne gördü ne baba! Hiç kimsenin hiç bir şeyin gözümde onun kadar değeri yoktu, hatta kendi canımın bile!"
"Ne oldu peki?" dedim, yüzümde mide bulantısı ve kötü haber almış gibi bir ifade ile
"Hayatım cehenneme döndü Nurseli! Bir anda onuda, ondan daha az sevdiğim kişilerin sevgisini de kaybettim. Herkes benden nefret etti. Evimden, ailemden oldum. Abim, babam, annem, sana da anlatmıştım o kızın annesi, babası herkes benden nefret etti.
"Sonra, sonra ne oldu, tamamen ayrıldın mı yani?"
Selim, asıl acınacak yere geldiğini farkettiren bir gülüşle, "Ne ayrılması, bu lanet yakama yapıştı bir kere, ailelerimiz bizi evlendirmeye çalışıyor ama ben onunla olmayı istemiyorum." dediğinde birden olaydan çıkıp, bulunduğumuz âna geri gelerek ciddileştim, "Ne demek o, bizi evlendirmeye çalışıyorlar ne demek?!" diye sordum.
Selim, kollarını yana doğru açarak, "İşte duydun bu koca adam ve onun beş para etmez hayatı, bir kızın iki dudağının arasında, o isterse olacak isterse olmayacak."
"Biraz önce dedin yaa, "sen bu hâle gelirken ben neredeydim" diye, o kızdaymışsın demek kii?" dedim yüzümde sinirli bir bakışla.
"Nurseli, ben onunla olmak istemiyorum."
"Olmak istemiyorsun ama hâlâ seviyorsun, bunu bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun söyler misin?
Davetiyenizi mi getirecektin yoksa?!"
"Nurseli, bir yolunu bulacaktım, bu iş olmayacak. Olmayacak bir şey içinde seni neden üzeyim!"
"Selim, en iyisi konuyu kapatalım olur mu? Ben gitsem iyi olacak!"
Selim, kapımı açmadan kilitleyip,
kolumdan tutarak, "Ne istersen yap Nurseli, arabadan in, yurda yürü, odana gir, yatağına yat, yemeğini ye, ne istiyorsan onu yap ama lütfen gitme yalvarırım gitme! Hiç bir yere gitme! Sana ihtiyacım var." dedi
"Ben senin sevdiğin olduğumu zannediyordum, oysa aşk çıkmazından kurtulmak için muhtaç olduğun kişiymişim. Lütfen kapıyı aç, buradan GİTMEK istiyorum! Yurda GİTMEK istiyorum! Yatağıma GİTMEK istiyorum! Yemeğe GİTMEK istiyorum!" derken Selim, ani bir hareketle beni kendine çekti. Dudaklarımdan öperken, "Gitme lütfen. Lütfen benden gitme! Gönlümün gülünü soldurma, sen iste yemin ederim annemden de babamdan da çok severim seni, yeter ki gitme!" deyip yalvarıyordu.
Selim'in öpmesine, karşılık vermeyip kendimi geri çektim.
Selim kilidi açınca kapıyı açıp, "Hoşçakal! Kendine iyi bak!" deyip ağlayarak yurda geri döndüm...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Hilde ile Doğan yemek yedikten sonra vapura binmiş dönüyorlardı, Hilde, "Eee komiser?" deyince Doğan gülerek, "Selim'e döndüm yaa! Ağzından çıkan soru işaretinin sonundan korkar oldum!" dedi
"Selim kendi için korkuyor, senin öyle bir durumun yok merak etme ama! biraz daha gelmek istediğim konuyu saptıracak olursan o zaman ne olur bilemeyeceğim!"
"Ah Selim ah! Bir gün senin gibi konuşacağımı söyleseler senden kilometrelerce uzağa giderdim!"
"DOĞAN!"
"Tamam tamam kızma, sakin ol! Diğer komiser daha iyiydi, ona geri dönelim!
Cevap veriyorum! Efendim eczacı hanım!"
"Selim'in derdi ne?"
"Hadi buyrun!.. Ne derdi?"
"Doğan! Üniversite sınavında notum tıbba yetmedi ama şuan sinir kat sayım yetmek üzere, anlatabildim mi?"
"Anlatmak ne kelime beynime kazıdın! Ne soruyorsun? Çünkü Selim söz konusu olunca dertlerini birleştirsen dünyayı üç tur atar?"
"Beni diğer iki tur ilgilendirmiyor! İlk turu anlat yeter! Nurseli'den ne istiyor?"
"Sadece Nurseli üç tur attırır aslında da neyse! Nurseli'yi incitmek istemiyor!"
Hilde, sesli kahkaha attı, "İnciterek, incitmemeye çalışmayı da sadece sizde görüyorum!"
"Bazen oluyor işte öyle maalesef, ilişki acemisi olduğumuz için!"
"Aaa unutmuşum, biz masterımızı Oxford da yapmıştık! Ne alâkası var yaa! Neysee, o gün ormanda sadece canlandırma yapmadı değil mi, ileride evlenince ne olacağının tatbikatını da yaptı? Neden? Hastalığı bahane etme sakın yemem!"
"Hilde, bence sen sınavda kaydırma yapmışsın? Çünkü bu zekâya sahip biri daha yüksek alırdı."
"Komiserr 487 puanla geçtim ve bu da bana yetti! İstediğimi aldım fazlasında gözüm yok, sende uzatma Selim'in derdi ne söyle?!"
"İntihar sebebini merak ediyor?"
"Ne demek merak ediyor? Araştırsın bulsun? Koca başkomiser değil mi? Kızdan ne istiyor?"
"Bulamaz! Çünkü bulacağı bir şey yok!"
"Nasıl yani?"
"Nurseli ve Atakan ne anlatırsa ondan başkasını bilemicez demek!"
"Atakan'ı biliyor musunuz?"
"Atakan'ın geldiği gün oradaydık, ufak bir yanlış anlaşılma olduğu için takip edip dudak okuyarak olayı biraz öğrendik."
"Doğan siz nesiniz ya, bu özel hayata saygısızlık biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum ama Selim'i dinleyip takip etmeseydim bu güne gelemeyeceklerdi. Aldatılmış hissetti."
"Şuan ne hissediyor peki?!"
"Belirsizlik aldatılmışlıktan daha iyidir!"
"Öyle mii? Baksen! Eee müfettiş gatget'lar ne buldunuz pekii?"
"Dalga geçme! Sahilde konuştular. Selim'i anlattı, beni anlattı. Atakan Nurseli'nin intiharı yüzünden 4 ay hapis yatmış!"
"Neden yatmış?"
"Onu bilmiyorum Nurseli'nin arkası dönüktü anlayamadım."
"Komiserr demek ki neymiş her anladığını çevirmeyecekmişsin!"
"O kadarını bende biliyorum, çoğunu çevirmedim zaten! Atakan bağırdı. Yüksek sesle konuşunca arabadan duyuldu!"
"Eee siz ne düşünüyosunuz?"
"Biz değil sadece Selim, ben onun aksini düşünüyorum."
"Evet?!"
"İntiharına sebep olan kişinin şuan hapiste olup olmadığını merak ediyor."
"Nasıl yani! Selim, Nurseli'nin tecavüze uğradığını mı zannediyor?"
"Evet!"
"Geri zekalı! Geri zekalı! Harbi mal, katıksız salak ya! Asıl sebebini söylemeyeceğim ama asla böyle bir şey yok, kızı bir daha boş boş şeylerle üzmesin diye anlatıyorum. İyi dinle!
Atakan, hele o, olaydan tamamen bağımsız! Onu anlatmak bile istemiyorum. Nurseli bir evde yalnız kalmış, kapıda bir kaç kişinin ayak sesini ve konuşmasını duymuş, kendisine bir şey yapacaklar diye intihar etmiş."
"Bu mu? Bu sebepten mi yani?"
"Söylerken bile sana basit geliyor değil mi? hem basit gelip hemde kadında ilk aradığınızın o olması nasıl bir ironi yaa."
"Sakın başkasıyla beni kıyaslama. Kasdettiğin şeyi, hayatımın bu anına kadar hiç bir zaman önemsemedim. Bundan sonra da aynısı olur diye düşünüyorum. İlk olduğumun sonu olamayacaksam, benim için hiç bir önemi olamaz, gözlerimi kiminle kapatırsam onun ilkiyim demektir. Bu sebeple de evet! benim için basit geldi. Değmeyecek bir sebepmiş ama Atakan'la ne alakası var?"
"Nurseli'nin yabancı zannettiği Atakan'mış. Atakan'ı, Nurseli'nin yanında buldukları için de tecavüz etti zannedip hapse atmışlar, ailesi de muayene ettirmemiş."
"Atakan, ben yapmadım dememiş mi?"
"O ayrı bir hikaye ona giremem uzun, sıra eeenn can alıcı şeyde hazır mısın? Nurseli'nin hastalığı ne zaman başlamış?"
"Uyandığında mı?"
"Hayır! Nurseli, dört ay boyunca yatak döşek tecavüze uğradığını düşünerek yatmış, sonra bir komşusundan Atakan'ın hapiste olduğunu duyunca o bir şey yapmamıştır diyerek muayene olmuş ve orada ilk senkop gerçekleşmiş."
"Muayene mi? İnanmıyorum! O yüzden Atakan'a elimdesin istediğimi yapmak zorundasın diyordu demek ki."
"Aynen! Çocuğa ızdırap olmuş resmen! Abisi gibi bir telefonuyla her şeyi yapıyor... yani, Atakan'ı, Selim'in değil senin kıskanman lazım!"
"Demek öyle, tüh! Bende Ayşe'nin abisi olurum o zaman!"
"Sizin bu üstün başarınızdan sonra Ayşe konusunda rahatladım! Sizin Nurseli'den çıkarttığınız profile göre Ayşe'ye de üzülmemem lazım!"
"Ben sana başta ne söyledim? Ben bu konuda Selim'in aksini düşünüyorum dedim değil mi?"
"Komiser? Ayşe'de de sadece Selim düşünüyor değil mi? Ben yine onun aksini düşünüyorum de lütfen!"
Doğan başını eğdi ve yere bakarak kafasını sağa sola salladı.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Okan: "Anne lütfen! Benim size böyle bir şey için yalvardığımı ne zaman gördünüz? Ona değilse de bana yardım edin lütfen size güvenerek bir şey yapacağım!"
+ "Yeter Okan! Annemi daha fazla sıkıştırma olmaz diyorsa olmaz!"
O: "Nedenmiş? Sen daha önce kaç kıza yapmadın mı? Farkı ne? Ayrıca bu daha gerekli?"
-" Okan, kardeşinin yaptığını asla savunmuyorum ama onunla senin istediğinin gerçekten farkı var!"
+"Hem senin derdin ne? Burada işi gücü bırakıp kriminalist olmakta neyin nesi?"
Okan, "Sen kes sesini, tamam mı? Annemle konuşuyorum!" deyip ağlar gibi yalvarmaya başladı, "Annem lütfen! Oraya gidiyoruz! Yardım et!"
+"Okan, yapma bunu! Anne inanma, senin duygularınla oynuyor! Başımız belaya girer sakın!"
O: "Başın belaya mı girer! Benim yüzümden mi? Peki tamam, öyle olsun! Anne hakkını helal et! Ben dediğimi yapacağım, sonu ne olursa olsun! Büyük ihtimalle bu son görüşmemiz! Dava açıp beni reddederseniz başınıza da bela olmamış olurum!"
Okan sandalyeden kalktı, kapıyı açınca annesi, -"Okan dur! Bekle! Sana bir karışım vereceğim! Eğer şüphelendiğin gibi bir şey ise sadece ona etki edecektir. kıza bir şey yapmaz ama onu buraya nasıl getirteceksin! Bir planın var mı?"
O: "Olmaz mı annem bir tek senin onayın kalmıştı! Teşekkür ederim!"
- "Deli oğlan, başını belaya sok ama çıkamayacak derecede değil anlaştık mı?"
O: "Annem bu pisliğe inat, bir gün alnımdan öpeceksin ve sana verdiğim bütün emeklerim helal olsun diyeceksin! Söz veriyorum!"
+ "İki göz yaşına kandırdın yine haa, bravo sana aabiciğim tebrik ediyorum!"
O: "Emin ol bir gün bu söylediğine sen de pişman olacaksın ama ben ağabeyim affedeceğim çünkü ağabeyilik bunu gerektirir!.."
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.