Selim'in kapısı kapalıydı. Doğan kapıya vurup,
Elif, "buyrun!" demesiyle derin bir nefes alıp, yavaşça kapıyı açarak içeri girdi.
Elif, Zeynep ve Pınar biraz önce çıkan sesler hakkında konuşuyordu.
Doğan, odaya girip kapıyı açık bırakarak, odanın ortasına doğru yürüdü.
***(Nurseli ile anlaşması vardı... Selim'in kapısı kapalı kalmayacak, Nurseli, koridorda yürüyüş yaptığı zaman göz ucuyla içeriye bakıp, içeriden Selim'in sesini duyacaktı.)***
Doğan, içeri girip kapıyı açık bırakınca Pınar, rahatsızlığını belli ederek, "Komiserim! Kapatır mısınız şu kapıyı lütfen, İnsanlarda hiç saygı yok. Etraf nerede olduklarını bilmeyen insanlarla doldu." dedi ama Doğan oralı bile olmamış gibiydi
Zeynep, Doğan'a bakıp, "Ne oldu moralin bozuk gibi?" deyince Doğan geçiştirir gibi, "İyiyim yaa! Yok bir şey!" dedi,
Zeynep, üstüne vazifeymiş gibi, "O sesler neymiş baktın mı?" diye sordu.
Doğan, "Evet! Hastanın üzerine yemek dökülmüş! Panik olmuşlar. Uyardım ben de. 'Bir daha ki sefere daha dikkatli olun, burası hastane!' dediimm." demişti ama söylediğine kendi bile inanmıyordu.
Elif, hasta üzerine yemek döküldüğünü duyunca irkilip, "Aaay adam yandı mı acabaaa?!" diye sorunca Doğan, Elif'e dönerek, "Adam değil! Kadın." dedi,
Elif de abisi gibi didiklemeye başlayıp, "Kadın kendisi mi dökmüş?" diye sordu
Doğan, sinirli bir şekilde, "Yavvv yoook! Yediren, ayağa kalkarken masayı ters çevirmiş." deyince öfkeden ilk potunu kırmıştı. "Kız da bağırmış işte! Yaa tamam uzatmayın! Burası neden havasız! Açın şu camları!"
Doğan'ın, sinirden yüzü kızarmış, hâlâ kendine kızıyordu. Camı açarak, kafasını dışarı çıkarttı ve derin derin nefes almaya başladı.
Selim, Doğan'ın halinden şüphelendi, "bu kadar ayrıntıyı nereden bilebilir" diye düşündü ama şüphelendiğini belli etmedi.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
•~~~~•Nurseli,
Hilde, hemşirenin yanına gidip doktoruma "Nurseli'yi yıkayabilir miyiz" diye sordurdu. Doktor "Ayağına su gelmemek şartıyla olabilir." demişti.
Filiz, okuldan gelince Hilde ile birlikte, beni yıkamak için hazırlık yapmaya başladılar
Filiz, klozetin kapağını kapatıp yıkadıktan sonra, Hilde'yle birlikte beni banyoya götürdüler.
Filiz, benim ayağımı yukarı kaldırırken, Hilde ise, hem söyleniyor hem saçlarımın arasındaki fasulyeleri temizliyordu.
Mesajla olayı anlatıp, belli etmemesini söylediğim için Filiz, bilmiyor gibi davranıyordu ama arada bakışıp, Hilde'ye belli etmeden kıs kıs gülüyorduk.
Ben, yıkanmış kızlarla banyodan çıkarken, kapı tıklamıştı. Doğan, biraz daha sakinleşmiş gibi odama geldi ve sağını kontrol edip, içeri girmek üzere hamle yaptı. Kızların beni banyodan çıkartmaya çalıştıklarını görünce hemen engel olup, "Heeeeyyy! Dur dur duuurrr! Ne yapıyorsunuz siz yaa? Bana neden söylemiyorsunuz?!" derken, beni onların elinden aldı ve bir koluyla belimi tuttuktan sonra, kendini önümde eğip dizlerimin altından tutarak kucağına aldı.
Filiz'e bakıp, "Genç yaşımda kara toprağa girmek istemiyorum tamam mı? Ben daha bu ayağın hesabını nasıl vereceğim onu düşünüyorum, siz ne yapıyorsunuz?!" dedi, göz kırparak.
Beni yatağa oturtup üzerimi örttükten sonra Hilde, havluyla saçlarımı kurularken Filiz, çantamdan tarağı çıkarttı.
Doğan, tarağa uzanınca Hilde kızarak, "Sanki yapabilecekmişsin gibi atlama hemen!" dedi
Doğan, kaşını kaldırarak, ters ters bakıp, "Birincisi ben sana verecektim zaten, İkincisi de neden yapamazmışım? Bal gibi de yaparım!" deyince Hilde, yapamayacağını düşünüp, bunu ona da ispatlamak ister gibi, "Yap hadiii! Yapta görelim" dedikten sonra tarağı tekrar Doğan'a uzattığında yalvaran gözlerle Hilde'ye baktım.
Belime kadar uzanan saçlarımı; yaşamı boyunca tarak kullanma süresi, yüzde bir veya iki seviyelerinde olan bir kişiye teslim etmesini istemeyerek, "Hildee! Acı banaaa, bu saçları kime emanet edeceksiiinn?!" dedim
Doğan, her sabah, en uzunu on cm bile olmayan saçlarını taramasından kaynaklanan öz güvenle, saçlarımı avuçlarken, "Sus kıızz, konuşmaa! Yaparım dediysem yaparım, Tamam mı?!" deyip, Hilde'ye tarağı geri uzatarak, "Al bi kere göster!" dedi.
Hilde, tarağı alıp saçımı ikiye ayırırken Filiz de, çantasından kendi tarağını çıkartıp, "Doğan, al sende benim tarakla tara." dedi.
Hilde, saçlarımdan bir tutam alarak Doğan'a, "Bu şekilde yapacaksın."deyip, saç diplerimden başlayarak, nazikçe takıldığı yere kadar tarağı götürdü ve devam etti. "Takıldığı yerde zorlama, tarağı kaldır! Karışan yerde uçtan başla!" dedi.
Filiz de yine video çekmeye başladı.
Doğan, saçlarımın ıslak olmasından dolayı tarağın; saçlarımın arasında, buz pistinde kayan puck gibi kaymasından aşırı derecede hoşnut olmuş gibi bakıyordu.
Boş yolda arabasıyla hız yapan sürücü gibi keyiflenerek, "Oooow çok iyiymiş yaaa! Acayip bir şey! Güzel stres atılır böyle." deyip, Filiz'e baktı.
Bizim ön yargılarımızın aksine, olayı kavradığını göstermek ister gibi, "Bak baak! yağ gibi kayıyooo, heeeyyyttt beee, babanda mı kuafördü." diyerek kendisini övdükten sonra, bu başarıyı, arkadaşının daha çok seveceğini düşünmüş olacak ki, benim utanacağım, Hilde'nin ise kızacağı şekilde, "Ama bir şey diym mii? Selim'in de çok hoşuna gidecek! Vallaa tam Selim'in yapacağı iş!" dedi.
Doğan, son sözüne kadar sakinliğini koruyan Hilde'nin, yine damarına basmayı başarmıştı.
"Selim ne alâka şimdi yaaa! Hem nerede ne zaman yapacakmış acabaa söyler misin?!" deyince, ben boğazıma bir şey kaçmış gibi öksürdüm.
Doğan, söylediğinde hiçbir art niyet olmadığını, kendisinin yaptığı gibi Selim'in de yapabilecek durumla karşılaşabileceğini belirtmek için, "Ne var yaaa, lafın gelişi söyledim!" dedi
Hilde, Doğan kadar masumca düşünmemiş olacak ki, "Sen lafın gelişine değil gidişine bak! Belli ki patavatsız bi yapın var!" dediğinde, Doğan hâlâ söylediğinin arkasında durarak, "Kime göre neye göre! Ayrıca patavatsız, doğru söyleyeni dokuz köyde barındırmamak için uydurulmuş bir kelime!" dedi.
Doğan, bir yandan konuşuyor bir yandan da saçımı zorluyordu. Bir süre kendimi sıkmaya çalışsamda daha fazla dayanamayıp , "Aaabiiiii! acıyoooor." diye sızlandım.
Hilde, Doğan'ın elinden tarağı çekip, "Şu kıza işkence yapmayı bıraksana, işine bak sen yaaa, çık git hadiii!" deyip kafasıyla mini bir tik yaparak kapıyı gösterdi.
Doğan, alnımdan öpüp kulağıma eğilerek, "Sana üzülüyordum ama şimdi daha çok acıyorum!" dedikten sonra Filiz'e bakıp, "Bir şey olursa çağırın, yerimi biliyosunuz!" dedi
Hilde, alaycı bakışlarla azarlayıp, "Bi gidemediiiiinnn biiii, neden acabaaa?!" diye sorunca, Doğan, kafasıyla Hilde'nin arkasında ki manzarayı işaret edip, "Buranın manzarası daha güzel, o yüzden!" dedikten sonra bana göz kırparak gitti.
*(Selim'in yanına gittiğini düşünmüştüm)*
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Pınar, Selim'le vedalaşıp gitmek üzere Selim'in yatağının yanına gelerek, "Bir şey ister misin? Yarın gelirken getireyim!" dedi
Selim, "Yok sağ ol! Her gün her gün zahmet etmeyin artık! Havalar soğuk, hasta olmayın. Bir de sizle uğraşmayalım." deyince, Pınar, ağlamaya başladı. Selim, Pınar'ın hâlâ kendini suçlandığını bildiği için, "Pınaaarrr! Kızacağım baaakk!" dedi,
Pınar, daha fazla dayanamayıp dışarı yönelirken Zeynep'e, "Arabanın orada bekliyorum gelirsin." deyip çıktı.
Zeynep, eli ve mimikleriyle birlikte, Pınar'a, "Tamam hemen geliyorum." deyip Selim'in ayak ucuna yaklaştı, "Komiserim, tekrar tekrar gelmiş gitmiş olsun. Yerinizden kalkmayın. Güzelce dinlenin ki bir an evvel iyileşip aramıza dönün. Lütfeeeennn!" dedi.
Selim, tebessüm ederek, "Tamam Zeynep, sen Pınar'a destek ol. Kendini daha fazla üzmesin." deyince Zeynep, "Emredersiniz komiserim." dedi
Elif, "Abii, ben arabaya kadar gideyim Pınar'a bi bakayım." deyip Zeynep'le dışarı çıktı.
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Banyodan sonra kendimi kuş gibi hafiflemiş hissedince yerimden kalktım, koridorda yürüyüş yapmak istedim.
Doğan'ın, Selim'in yanında olduğunu zannederek, oraya kadar yürüyüp içeriyi dinleyip geri dönüyordum.
Diğer koridoru yürüdükten sonra, sıra Selim'in odasına doğru ilerleyen tarafa gelmişti.
Filiz, geri geri yürürken parmaklarımdan tutarak kısık sesle, "Day day day." gibi sözlerle şirinlik yapıyordu.
Ben, zaten zar zor yürüyorken, bir de Filiz'in komikliklerine güldüğüm için dengemi zor sağlıyordum.
Selim'in odaya yaklaştığımda Filiz, ellerini uzatmış kısık sesle, "Gel gel, hadi bebeğim." derken odadan iki kız çıktı.
Filiz, geri geri gittiği için onları görmedi ve Selim'in kız kardeşine çarptı, sonra da dönüp, "Pardon!" dedi
Kızlar konuşmadan yürümeye devam edince, başım yerde, Filiz'i önüme siper edip, onlar geçerken görüş alanları dışında kalmaya çalıştım...
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Elif, sinirlenmişti, Zeynep'se, daha çabuk toparlayıp, "Kızı tanıdın mı?" diye sordu.
Elif'in kızgınlığı bir anda meraka döndü ve "Hangisini?" diyerek geriye baktı.
Zeynep'in, üçüncü defa gördüğü bu kızı unutması imkânsızdı, arkasına bakmadan, "Ayağı alçılı kızı." dedi.
•~~~~•Nurseli,
Filiz'e, "Bakıyorlar mı?" diye sorduğumda, Filiz, Elif'le göz göze gelmiş ve Elif'e çaktırmadan, sesiyle, "Hı hıııı!" demişti.
Bende, başımı yerden kaldırmadan, ağır adımlarla odama ilerledim... •~~~~~~•
•~~~~•Koridorun bitiminde Zeynep, nerede gördüğünü hatırlayarak, "Bu kız Furkan komiserin oradan çıkmıyor muydu?" deyip Elif'e bakınca, Elif, dilinin ucundaymışda hatırlamış gibi, "Aaaaa! Eveeett! Kolunda kan takılı olan kız! Hatırladım!" dedi.
Tekrar arkasına baktığında, onları göremedi, "Hangi odaya girdiler acaba?" dedi odalara bakınarak.
Zeynep, şüphelenip, "İşin enteresan tarafı, burası ortopedi bölümü değil. Neden burada!" diye sordu
Elif, Doğan'ın arabada konuşmasını hatırlayıp İçinden, "Nurseli, bu kız olabilir mi?!" diye düşündü, "Ama ne alaka yaa, ayağı alçılı değildi!" Zeynep'e duyurmadan, kısık sesle, "Nasılsa gece buradayım! Bakarım." dedi.
Zeynep ile hastanenin kapısına kadar yürüdüler. Zeynep, dışarıda karla karışık yağmur yağdığını görünce, "Yeter canım! Dön artık, ıslanma boşuna, ben Pınar'a selamını söylerim." dedi ve öperek dışarı çıktı.
Elif, yavaş ve düşünceli adımlarla odaya dönerken, bi kapıda Doğan ve Filiz'i görüp hemen direğin arkasına saklandı.
Doğan, odaya dönük bir şekilde kapının pervaza elini yaslamış diğerini de beline koymuş düşünceli bir şekilde boşluğa bakıyordu.
İçeriden alçılı kız çıkıp koluna girdi ve birlikte Selim'in odaya gittiler...
~~~~~~•~~~~~~ Doğan, Nurseli'yi kapıda bırakıp içeri girdi. "Ben gidiyorum kardeşim! Yarın görüşürüz! Uyu dinlen, bak doktoru duydun. Kapıya adam dikeceğim, ziyaretçi kısıtlaması getireceğim sonunda o olacak!" dedi
Selim'in aklında ise, Nurseli'nin o günden sonra gelmemek için türlü bahaneler uydurması vardı. Morali bozuk bir şekilde nefes alıp, "Haber var mı?" dedi
Doğan, Nurseli'nin bahanelerini bildigi için, "Aaay kardeşim yaaa, işin gücün arasında daldım, söylemeyi unuttum. Ben ona, 'gelme burası ana baba günü, ben sana haber ederim' demiştim. Of yaa tamamen aklımdan çıkmış. Bak hemen arıyorum." deyip telefonunu çıkarttı.
Bir yandan geri geri yürüyor, bir yandan da Selim'e aradığını göstermeye çalışarak, "Şimdi çevirdim! Şu an! Tamam! Hadi görüşürüz!" deyip telefon kulağında dışarı çıktı...
•~~~~•Nurseli,
Kızlarla karşılaştığımızı söylemek için Doğan'ı çağırdım, oda, Selim'in odada olmadığını kantine gittiğini söyleyip hemen yanımıza geldi.
Selim'in odasına gidip duruma bakacaktı, bizde kapıda merakla bekliyorduk.
İçeride usta oyunculara taş çıkartan bir şekilde rol yapan Doğan'ı dinliyor elimizi ağzımıza kapatıp gülüyorduk.
Doğan, dışarı çıkıp telefonu kulağından çekince sessizce alkışladık.
Doğan, önce içeri bakıp, Selim'in bakmadığından emin olduktan sonra, bizim alkışlarımıza, başını önüne eğerek tiyatrocu selamı ile karşılık verdi.
Sonra da işaret parmağını sus çizgisine bastırıp çektikten sonra, "Yürüyün" dedi.
Ben bir kere daha içeriye bakınca, Doğan, kolumdan tutup, "Hadi, ayağın şişecek!" diye kulağıma fısıldadı.
*(çok ayakta kalınca parmaklarım şişiyor alçı canımı acıtıyordu)*
Yüzümde oluşan hüzünle, istemsiz bir şekilde mecbur olduğumu bilerek, "Tamam" anlamında başımı aşağı yukarı sallayıp yine Doğan'ın koluna girerek, odama geldim... İçeri girerken Doğan'a, "Görüşürüz." dedik...
Doğan, Filiz'e, "Bu günlük yeter! Ben de sabah yürütmüştüm." deyip gitti.
•~~~~•Elif, direğin arkasından abisinin odada olanları duymamıştı ama, Doğan'ın kızlarla konuşmasını duyup şaşırmıştı.
Doğan, abisine "merkezden geldim yorgunum" demişti ama gün boyu hastanedeydi. Doğan, yanından geçerken saklandı...
...Doğan gittikten sonra saklandığı yerden çıkıp hemşirenin yanına gitti. Oda numarasını söyleyip kimin kaldığını sordu.
Hemşire, (Elif'in, Selim'in refakatçisi olduğunu bildiği için), önündeki dosyalara bakıp, "Nurseli Aktaş." dedi
Elif: "Neyi var?"
Hemşire: "Ayağından ameliyat olmuş! Tarak kemikleri kırılmış."
Elif: "Neden bu katta pekii?"
Hemşire: "Tam olarak bilemiyorum ama, Doğan komiser ilgilendiği için bu kata alınmasını istemiş olabilir."
Elif, "Anladım, kolay gelsin." deyip odaya doğru yürürken çaktırmadan odanın içine bakmaya çalıştı.
Filiz, koltuktaki kıza Doğan'ın yaptıklarını anlatıyordu... Hilde'yi de tanımıştı, o gün Nurseli'yi götüren kızdı.
Elif, odaya geldiğinde, abisi telefonu almış gülümseyerek biriyle mesajlaşıyordu. Bir şey unutmuş gibi, "Hay Allah'ım yaa, hemen geliyorum." deyip geri adımlarla tekrar çıktı.
Nurseli'nin odasının camından içeriyi görmeye çalıştı. Yatakta telefon ışığı görünüyor ama kız seçilmiyordu.
Belli ki abisi ile mesajlaşan Nurseli'ydi.
Tekrar odaya geldiğinde abisi oralı bile değildi. Cama doğru yürürken Zeynep'i arayıp Doğan komiserin gündüz ne yaptığını sorunca, Selim duraksayıp telefon elinde Elif'e bakmaya başladı.
Elif, bir yandan Zeynep'e soru soruyor, bir yandan da abisine duyurmak için Zeynep'in söylediklerini tekrar ediyordu.
"...Nee, izine mi çıktııı?!
...Ne zaman pekiii?
...Biiiir haftadııır!
...Allah Allaah! Ben onu emniyetten geliyor zannediyordum!
...Demek evden geliyormuuşş.
...Yani ne bileyim, sanki akşama kadar çalışmış gibi yorgun gelince öyle sandım.
...Tamam canım, görüşürüz, kendine iyi bak."
Kardeşiyle göz göze gelen Selim, bu bakışların; "Ben, bir şeyler biliyorum ama kendin bul bana ne." bakışı olduğunu biliyordu.
Hareketleri de aynı şekildeydi, telefondan bir şeylere bakar gibi yapıp gülümsüyordu. Selim, Nurseli'ye msj atıp, "Bu saatten sonra ziyaretçi gelmez, seni aldırayım mı?" diye sordu.
Nurseli, yine bahanelerinden birini yazarak, "Yanında kim kalıyor?" dedi
Selim: "Kardeşim!"
Nurseli: "Hıııımmm."
Selim: "Ne, 'hıııımmm' yaa?"
Nurseli: "Doğan abi ne zaman kalacak?.."
Selim: "Bilmiyoruuuum!.. Ayrıca senin Doğan'la ne işin var?!"
Nurseli: "Onu tanıyorum yaa, o yüzden!"
Selim: "Gelirsen kardeşimle de tanışırsın!"
"........."
Nurseli, görüldü atıp cevap vermeyince Selim, yazmamasına sinirlenerek, "Ne düşünüyorsun neee?!" Yazdı. (sinirli emoji ile)
Nurseli: "Hastane de biraz yoruldum. Grip oluyorum galiba! Sana da bulaşmasın."
Selim: "Öpüşmeyiz! Uzakta durursun! Maske takarsan da bir şey olmaz!"
Nurseli: "Daha önceden anlaşsaydık ona göre gelirdim!"
Selim: "Randevu defterinizin bu kadar kalabalık olduğunu bilseydim, vurulmadan önce sıramı alırdım!"
Nurseli: "Seliiimm, çok âni oldu. Hazırlık yapmadım."
Selim: "Bana da âni oldu biliyor musun?!. Halbuki o kadar da hazırlık yapmıştım!"
Gülen emojiden sonra Nurseli: "Öyle demek istemedim. Bu saatler müsait olduğunu bilseydim, okul çıkışı direk gelebilirdim, şimdi geç oldu."
Selim: "Kaç gündür erteliyorsun, ya sen gel yada sabah beni kapında bulursun ona göre!"
Nurseli: "Saçmalama! Yaran açılır! Daha yeni ayaklandın bir şey olur.
Selim: "Sen beni görmeden durumumu nasıl biliyorsun kiii?!"
Nurseli: "Doğan abi foto attı oradan gördüm."
Selim: "Öyle miii?"
Nurseli: "Seninle ilgili her detayı bana anlatıyor."
Selim: "Bir daha anlatsın bakalım anlatabiliyor mu?!"
Nurseli: "Kızma lütfen! Tamam itiraf ediyorum.
Ailenden biriyle tanışacak kadar cesaretli değilim."
Selim: "Ailem de vampir yok. Genelde normal besinleri tercih ederler. İnsan yediklerini görmedim. Bence sen ailemden değil benden kaçıyorsun!"
Nurseli: "Seliiimm."
Selim: "Efendiiiiiiiimmmm."
Nurseli: "Özür dilerim! Söz veriyorum bu günleri telafi edeceğim. Bana biraz zaman ver. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama olmuyor. Bana kalsa odana kimseyi almayıp, yatağımı da senin yanına koyacağım ama olmuyor işte."
Selim: "Tamam. Uzatmayacağım. Uyuyacağım biraz. Çabuk iyileşeyim de, senin elinden gelmeyeni ben yapayım. Görüşürüz."
Nurseli: "Tamam, görüşürüz. Uyanınca yaz!" (üç tane kalpli gülen emoji ile)
•~~~~•Nurseli,
Selim, "Bu saatten sonra ziyaretçi gelmez, seni aldırayım mı?" deyince beni ne kadar çok görmek istediğini anladım.
Yine bahanelerimden birini yazarak, "Yanında kim kalıyor?" dedim bilmiyor gibi.
"Kardeşim!" deyince, "Hıııımmm." Yazıp düşünme emojisi ile gönderdim.
"Ne, 'hıııımmm' yaa?" deyince kızmaya başladığını hissettim.
"Doğan abi ne zaman kalacak!.." deyince "Bilmiyoruuuum! Ayrıca senin Doğan'la ne işin var?!" dedi haklı olarak, onsuz gelemiyor muydum?..
"Onu tanıyorum yaa, o yüzden!" dedim geçerli bir bahane olmasada.
"Gelirsen kardeşimle de tanışırsın!"
Yatağımda yan yatıp sol ayağımı sallayarak düşünmeye başladım. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Acil başka bir bahane bulmalıydım.
Ben düşünürken, görüyormuş gibi, tekrar mesaj attı.
"Ne düşünüyorsuunn neee?" (Sinirli emojiyle)
"Hastane de biraz yoruldum. Grip oluyorum galiba! Sana da bulaşmasın." dediğimde, gelen mesaj yüzümde gülümsemeye sebep olmuştu.
"Öpüşmeyiz! Uzakta durursun! Maske takarsan da bir şey olmaz!"
Gülmemi sürdürerek, "Daha önceden anlaşsaydık ona göre gelirdim!" dedim
"Randevu defterinizin bu kadar kalabalık olduğunu bilseydim, vurulmadan önce sıramı alırdım!" yazınca, bir an koşup odasına gitmek istedim.
Doğan abi o kadar ısrar etmişti, keşke dinleseydim diyordum. Selim tekrar yazmadan, "Seliiimm, çok âni oldu. Hazırlık yapmadım." dedim
"Bana da âni oldu biliyor musun! Halbuki o kadar da hazırlık yapmıştım!" dediğinde deliler gibi gözümden akan yaşla birlikte güldüm.
(Elini ağzına kapatmış emojiyle) "Öyle demek istemedim. Bu saatler müsait olduğunu bilseydim, okul çıkışı direk gelebilirdim, şimdi geç oldu." diyerek kılık kıyafetimi kasdettiğimi söyledim.
"Kaç gündür erteliyorsun, ya sen gel yada sabah beni kapında bulursun ona göre!" deyince birden irkildim, ya "gerçekten yaparsa" deyip hemen mesaj attım, "Saçmalama! Yaran açılır! Daha yeni ayaklandın bir şey olur.
"Sen beni görmeden durumumu nasıl biliyorsun kiii?!" deyince, "Ahandan şimdi yandım." diye düşünüp, "Doğan abi foto attı oradan gördüm." yazdım
"Öyle miii?" yazarken ki yüz ifadesini görüp sesini duymayı çok isterdim.
"Seninle ilgili her detayı bana anlatıyor." dedikten iki dakika sonra Doğan ile ne kadar çok konuştuğumu itiraf ettiğimi anladım ama iş işten geçmişti bir kere...
"Bir daha anlatsın bakalım anlatabiliyor mu?!" derken, beni tüm bilgi kaynağımla tehdit etmişti, o an bunun olmasını istemediğim için çareyi yalanda buldum. "Kızma lütfen! Tamam itiraf ediyorum. Ailenden biriyle tanışacak kadar cesaretli değilim."
"Ailem de vampir yok. Genelde normal besinleri tercih ederler. İnsan yediklerini görmedim. Bence sen ailemden değil benden kaçıyorsun!" Neredeyse bütün gayretlerimi boşa çıkartıyordu, yalvarır gibi, "Seliiimm." yazdım
"Efendiiiiiiiimmmm." deyince, "Özür dilerim!.. Söz veriyorum bu günleri telafi edeceğim. Bana biraz zaman ver. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum ama olmuyor. Bana kalsa odana kimseyi almayıp, yatağımı da senin yanına koyacağım ama olmuyor işte." diyerek gerçek düşüncelerimi söyledim.
"Tamam. Uzatmayacağım. Uyuyacağım biraz. Çabuk iyileşeyim de, senin elinden gelmeyeni ben yapayım. Görüşürüz."
İkna etmenin yanı sıra, beni bu kadar görmek istemesine çok sevinmiştim. "Tamam, görüşürüz. Uyanınca yaz!" yazıp, üç tane kalpli öpücük emojisiyle gönderdim...
•~~~~•Selim,
Akşama doğru, etraf sessizdi. Selim "uyuyacağım" demiş ama bir türlü uyuyamamıştı. Nurseli'nin hastanede olduğundan şüpheleniyordu.
Bunu anlamak için de plan yaptı... Saate bakıp Elif'e, "Kapıyı açar mısın?" dedi
Elif, koltuktan kaltı, bedenini yay gibi sallayarak ayaklarıyla ritim tutup sağlı sollu yürürken kinayeli bir şekilde, "Açarım tabii! Havalar gelsin! Nuuur seli gibi ışıklar gelsin içeriye." dedi.
Selim, Elif'in Nurseli'yi öğrendiğine emin olurken nereden olduğunu merak ederek, "Ne dedin sen?!" dedi
Elif, Nurseli'yi bildiğinin mesajını vermiş olmasına rağmen, bir kız arkadaşı olduğunu abisinden öğrenmediği için kırılmıştı.
Nurseli'nin hastanede olduğunu kendi öğrendiği gibi öğrensin diye lafı değiştirip, "Işığın Nuru içeri girsin dedim." diyerek banyoya gitti.
Selim, arkasından, "Öyle demedin. Kaçma! Buraya geeell." diye seslenince yarası acıdı.
Elini yarasına bastırıp, Nurseli'ye mesaj yazdı.
"Konuşmak istiyorum."
Bir dakika geçmeden, Nurseli'den yine bahaneli bir mesaj geldi, "Kızlar yanımda ders çalışıyor, Hilde, ders çalışırken bölünmesine sinirleniyor."
Selim, artık daha sinirli ve sabırsız olduğunu göstermek için sesli msj attı, "Onunla değil seninle konuşacağım!"
Nurseli de, "Yaani, yanında biri konuşurken konsantre olamıyormuş!" diyerek normal mesajla karşılık verince, Selim, ne kadar kararlı olduğunu göstermek için, yine sesli mesajla, "Kalk odadan çık, sadece beş dakika! Çok konuşmayacağım... Hem sesli mesajlarım da onu rahatsız etmemiş olur..." dedi
•~~~~•Nurseli,
Ne söylediysem Selim'i ikna edememiştim, kızlar da, "Aç sessizce konuş." deyince, Bende, Selim'in dediğini yapacakmışım gibi, "Tamam, tuvalete geçip orada konuşayım baari." deyip aramasını bekledim.
Selim'in adını ekranda görünce, kaç ay sonra ilk defa konuşacağımız için heyecanlanırken, bir yandan da endişeli bir şekilde, "Efendim." dedim.
"Nasılsın?!" dediğinde kalbimin yerinden fırlayıp ağzıma geleceğini hissettim...
"Ben İyiyim! Asıl sen nasılsın?!" dedim, benden daha kötü olduğunu bildiğim için
"Kötüyümmm." deyince içim bir tuhaf oldu ve, "Nedeeenn?!" diye sordum ağlamaklı bir sesle
"Seni görmek istiyorum." dediğinde nefesimin kesildiğini hissedip sustum, ben konuşmayınca Selim, "Neden konuşmuyorsun?.." diye sordu
Ağlamamak için kendimi sıkarken, "Hafta sonu gelicem, Doğan abiyle konuştuk." dedim
"Doğan olmadan gelemiyor musun?" deyince yine karşılık veremedim, kendimi o kadar sıkıyordum ki, gözümden akamayan yaş burnuma inmişti, dışarı çıkmasına mâni olmak için burnumu yukarı çektim.
Ağladığımı anlamış olacak ki, Selim, "Bana söylemek istediğin bir şey varmı?" dedi.
Ağlamak üzere olduğumu gizlemeyen sesimle, "Filmlerde olur yaa! Söylemek ister fakat sevdiğini düşündüğü için söyleyemez ama öğrenince de kendisi kötü olur. İşte öyle bir şey." dedim
Selim, daha yumuşak bir sesle, "Kötü de olsan kendin öğren mi demek istiyorsun?" dedi.
"Ne cevap versem" diye düşünürken kapım tıklandı ve dışarıdan bir ses, "İlaç saatiii." diye bağırdı.
Selim, "O ses ne?" diye sorunca telefonun ahizesini elimle kapatarak, kızların kapıyı kapatmasını bekledim. Filiz dışarı çıkıp kapıyı kapatınca, "Hangi ses?!" diye sordum ne duyduğunu merak ederek.
"Televizyon sesi gibi?" deyince içimden, "Oh beee duymamış." deyip, Selim'e, "Ben bir şey duymadım. Dur bir bakayım." dedim ve iki üç saniye bekledikten sonra, "Burada ses yok!" dedim.
Çok geçmeden aynı ses bu sefer Selim'in telefonundan geldi. "İlaç saatiii!"
Sesi duyunca yatağa yaslanıp elimle alnıma vurdum.
Selim, "O ses buradanmış, ilaç getiren hemşirenin sesiymiş." dese de ağlamak üzereydim, Selim'in anlayıp anlamadığına emin olamamakla birlikte, "Bak gördün mü? Buradan değil demiştim..." dedim
~~~~~~• on dakika önce Selim,
Nurseli, "Tamam, tuvalete geçip orada konuşayım baari." yazınca, Selim kulaklığı takıp, saate baktı ve Nurseli'yi aradı.
"Efendim."
"Nasılsın?!"
"Ben İyiyim! Asıl sen nasılsın?!"
"Kötüyümmm."
"Nedeeenn?!"
"Seni görmek istiyorum."
" .........."
"Neden konuşmuyorsun?.."
"Hafta sonu gelicem, Doğan abiyle konuştuk."
"Doğan olmadan gelemiyor musun?"
"............"
Nurseli, konuşmayınca Selim, "Bana söylemek istediğin bir şey varmı?" dedi.
Ağlamak üzere olduğu sesinden belli olan Nurseli ,"Filmlerde olur yaa! Söylemek ister fakat sevdiğini düşündüğü için söyleyemez ama öğrenince de kendisi kötü olur. İşte öyle bir şey." deyince Selim, daha yumuşak bir sesle, "Kötü de olsan kendin öğren mi demek istiyorsun?" dedi.
Nurseli cevap vermeden, arkadaki ses, "İlaç saatiii." diye bağırdı.
Selim, duymamış gibi yaparak, "O ses ne?" diye sordu. Kısa bir sessizlikten sonra Nurseli, "Hangi ses?!" dedi.
Selim, anladığını belli etmemeye çalışarak, "Televizyon sesi gibi?" deyince Nurseli, "Ben bir şey duymadım. Dur bir bakayım." deyip, "Burada ses yok!" dedi.
Çok geçmeden aynı ses bu sefer Selim'in kapısından geldi, "İlaç saatiii!"
Selim, Nurseli'yi daha fazla endişelendirmemek için, "O ses buradanmış. İlaç getiren hemşirenin sesiymiş." deyince Nurseli, "Bak gördün mü? Buradan değil demiştim..." dedi, sesi titreyerek...
Selim, planın ilk aşamasını başarıyla uygulamış ve sonuçlandıracak gücü toplamak için dinlenmek istemişti.
"Tamam. Yarın görüşürüz. Kendine iyi bak. Derslerine de iyi çalış, tekrar bahane istemiyorum." dedi
Nurseli, "Tamam. Sende güzelce dinlen, çok ayakta kalma, gece ağrın olur sonra." deyince, Selim, bu son söylediğine bir anlam veremedi. Ağrısının ayakta kalmakla ne alakası vardı?.. Biraz düşündükten sonra, "Ayakta kalmaktan değil de, âni hareketlerden dolayı ağrım oluyor..." dedi
Nurseli, daha fazla uzatmak istememiş gibi, "Tamam. Kendine iyi bak." diyerek telefonu kapattı.
•~~~~~~Filiz, ilaçları almak için çıktığında, Elif'te abisinin ilaçlarını almaya geliyordu. Acele edip içeri girmek isterken Elif, gülümseyerek, "Geçmiş olsun!" dedi.
Filiz: "Teşekkür ederim, size de."
Elif: "Sizin hastanın nesi var?"
Filiz: "Ayağının üzerine darbe aldı. Kırık vardı."
Filiz, odaya girmek için her hamle yapışında, Elif, bir şeyler söyleyerek Nurseli hakkında bilgi almaya çalışıyordu.
Elif: "Benim de abim komiser, operasyonda yaralandı.
Filiz: "Evet, duymuştum. Çok geçmiş olsun. Allah bir daha yaşatmasın."
Elif: "Amiiinn, Allah kimseyi sevdiği ile imtihan etmesin, çok zor."
Filiz, "Amiiinn!" deyip, tekrar konuşmasına mâni olmak için ilacı sağa sola sallayarak içeri girdi...
Elif, abisinin yanına gelip, "Ne yabani insanlar var yaa, 'geçmiş olsun' diyorum 'sağol' demek için kılı kırk yarıyorlar." derken, ilacı uzattı.
Selim, kimden bahsedildiğini az çok tahmin ettiği için tavırlı bir şekilde ilacı alıp, "Çok konuşma, sinirim tepemde zaten." dedi. Öğrendiğini belli eder gibi.
Elif, bu kadar çabuk ve daha yerinden bile kalkmadan öğrenmesine şaşırmıştı...
•~~~~•Nurseli,
Filiz içeri girince panikle, "Ya anladıysa?" dedim
Filiz, kapıda Elif'in kendini oyalamaya çalıştığını söyleyince Hilde, "Komiseri ara durumu anlat!" deyince, hemen Doğan'a mesaj atarak, Selim'le olanları anlattım. Doğan, çevrimiçiydi ama cevap vermiyordu. Tekrar mesaj atarak, "Cevap bekliyorum!" dedim
Doğan, mesajı okuyordu ama cevap yazmıyordu.
Filiz'in aklına Elif gelmişti, "Kardeşi söylemiş olabilir mi?" dedi
"Kardeşi beni tanımıyor ki!" dedim.
Filiz de, dışarıda konuşulanlardan dolayı, "Bana öyle gelmedi Nurseli, bence bu kız seni biliyor." dedi...
•~~~~~•Doğan, ne bahane uydursam diye düşünürken, Selim, Doğan'ı arayıp, "Ne yapıyorsun?" diye sordu
Doğan: "İyidir kardeşim! Eve gidiyorum bir şey mi oldu?"
Selim: "Konuştun mu? Haber vermedin de, merak ettim!"
Doğan, Selim'in şüphelendiğini anladı. Nurseli, mesajla haber vermese kıvırırdı ama şu an kriz anıydı ve b planına geçmesi lazımdı.
"Konuştum daa, hastanedeyken doktor ilaç vermiş. Seni beklerken iki gün aç susuz, güçten düşmüş. O yüzden sana belli etmiyor! Yani sen üzülme diye bir şey söylemiyormuş ama kız bayağı yatak döşek yatıyormuş oğlum. Okula bile gidemiyormuş, o derece yaaniii! Ben de nasıl söylesem diye düşünüyordum."
Selim, "Ben de bir sorun olduğunu anlamıştım ama gelemeyecek kadar ne oldu diye düşünüyordum! Söylesene Doğan, ne oldu da gelemiyoo?!" dedi, asıl bilmesi gereken kendisiyken, onun bilmesine tepkili bir tavırla.
Doğan, "Seliiimm! Şarjım bitiyo, eve gidince arim mi kardeşim." dese de Selim umursamayıp, "Doğan, yarın arabayla getirsene, hem görürüm hem de muayene olur. Neyi varmış anlarız." dedi
Doğan, bir bahane daha uydurarak, "Kardeşim, emin misin? Senin gelenin gidenin oluyor, annenler gelecekti." dedi ama Selim, ısrarla, "Olsun olsuuunn, sen getir! Yan odaya aldır, ben o saatte kendimi odadan çıkarttırırım."dedi
Doğan, "Vallahi kardeşim söz veremem. Kızın yanında bir bodyguard var. Kafasını camdan çıkartmıyor! Düşman başına!İşin çok zor vallahi!" diyerek son kozunu oynadı
Selim, "Hilde mi bodyguard! Sana yapıyor olmasın! Bizim aramız iyi. Sen oraya gidince telefonu ona ver, ben hallederim. Hadi iyi geceler." dedi ve telefonu kapattı.
Selim, Nurseli'nin hastanede olduğundan emindi ama yanına nasıl gidecekti, ona ne olmuştu. Kaç gündür buradaydı. İçini bir korku sardı. "Yoksa, yine mi intihar etti?!." diye düşündü.
Elif, belli ki görmüştü, ayaktaydı ve sesinden de durumu iyi gibi geliyordu. Yine de "Sabaha kadar bekleyemem." dedi.
Ne olduğunu öğrenmek için Elif'in uyumasını bekledi...
...Başucundaki iki değneği alıp, Elif'i uyandırmamak için yavaş yavaş ayağa kalktı. Acısı en az nasıl oluyorsa o şekilde hareket ediyordu.
Kadının sesini duyduktan sonra, bir dakika bile geçmeden sıra kendisine gelmişti. İşi kolaydı. İlk beş odadan birinde olabilirdi. Odadan çıkınca, hemşirelerin orada iki polisin oturmuş konuştuklarını gördü. Birinin yönü Selim'e doğruydu.
Selim'i görüp, hızlı adımlarla yanına gelerek, "Komiserim bir şey mi istediniz?" deyince, Selim, "Doğan komiser ile konuşurken şarjım bitti! Telefonunu verir misin?" derken rica eder gibi emretmişti.
Doğan, bir işler karıştırıyordu ve belki de bu polislerde işin içindeydi... Onlara güvenemezdi.
Telefonunu aldığı polise, "Ağzım kurudu, sana zahmet kantinden çay getirir misin? Demli olsun! Yasak diye vermiyolar. Ufak bi kaçamaktan bir şey olmaz değil mi?" deyip göz kırptı.
Polis: "Olmaz inşaallah Selim komiserim!"
Selim: "O zaman çaylar üç olsun, karşılıklı içelim."
Polis, "Emredersiniz komiserim!" deyip gittikten sonra Selim, telefondan Doğan'ın numarayı arıyor gibi yaparken, diğer polise yaklaşıp, "Bir de tost söyleseydim yaa, tüühhh! Telefonu da bendee. Hastane yemeğiyle de doyulmuyo kii!" dedi
Polis, "Hemen telsizle söyliym komiserim!"
deyince Selim engel olarak, "Saçmalama, ne diyeceksin? Bütün herkes duyacak rezil olucaz?" dedi
Polis: "O zaman ben de gideyim, tostları alayım komiserim."
Selim, "Boş ver yaa zahmet etmee." dedi yarım ağız
Polis, "Zahmet olur mu hiç komiserim! Aşk olsun." dedi ve hızlı adımlarla, arkadaşının gittiği yöne doğru ilerledi...
Selim, yalnız kaldığına göre planı devreye sokabilirdi. Yan odasının boş olduğunu bildiği için en uzak ihtimalle başladı.
Kapıyı yavaşça açtı... Karşıda bir erkek silüeti görünce, "Burada olamaz!" diye düşünüp kapıyı kapattı.
Bu sefer yan odanın kapısını açtı, mini koridoru bir adım geçince yatağın ucunda sondayı görüp, "Bu da olamaz." diye düşündü ama yine de göz ucuyla baktı. Nurseli değildi. "Ooohhh şükürler olsun!" deyip dışarı çıktı.
Başka bir kapıyı daha açtı...
İçerisi karanlıktı.
Biraz ilerledi.
İki hasta vardı.
Yaşlı teyze kolunda serum uyuyordu.
Diğer hastanın perde çekiliydi, başını uzattı. Onun da yanındaki koltukta bir kadın yatıyordu. Hastaya bakmaya gerek yoktu, Nurseli değildi. Bir odaya daha baktığında orada da göremeyince morali bozuk bir şekilde dışarı çıktı...
Sondan bir önceki odaya doğru ilerledi. Kapı aralı bir şekildeydi. Burası da değildir diye çok dikkat etmeden direk odaya girdi.
Oraya da hemen bakıp çıkmak istiyordu.
Oyalanmamalıydı.
Odadaki küçük koridoru geçtiğinde, önündeki yatakta Filiz ve Hilde'nin uyuduğunu gördü. Yanındaki yatakta ise Nurseli yatıyordu.
Selim, şaşkınlık ve üzüntüyle bakarken, değnekleri sıkıyordu.
Nurseli'nin sağ ayağı alçılıydı.
Altına yastıkla destek koymuşlardı.
Ne olmuştu?..
Hızlı düşünmesi lazımdı... Onları uyandırmamak için, âni bir hareketle dışarı çıkınca yarası acıdı.
Kapıda yarasına bastırıp, diğer kolunu da duvara dayamış hızlı hızlı nefes alıp verirken, Polisler uzaktan göründü.
Selim komiseri öyle gören polislerden biri hemen koşup, sesli şekilde, "Komiserim iyi misiniz?" diye sorunca, Selim, polisin sesini içeriye duyurma çabasını fark etti.
Onlar, sadece kendisi için nöbet tutmuyor, Nurseli içinde bekliyorlardı. Hatta, Nurseli'yi kendinden koruyorlardı.
Selim, "İyiyim! Bağırma! Hastaları rahatsız etmeyelim." derken, telefonu sahibine uzatıp, Polislerin yardımıyla koridordaki deri koltuğa oturdu. Tostu ve çayı eline alıp, Nurseli'yi gördüğünü belli etmemeye çalıştı.
İkiye böldüğü tostun yarısını yiyip, çayı da yudumladıktan sonra yarasını işaret ederek, "Demek ki tam iyileşemememişiz, hâlâ zamana ihtiyacımız var." dedi.
Polisler kalkmasına yardım ederek, yattığı odanın kapısına getirdikten sonra Selim, "Tamam" işareti vererek "Siz gidebilirsiniz. Hayırlı nöbetler." dedi kısık sesle Elif'e duyurmadan,
Polisler: "Sağolun komiserim! Hayırlı geceler."
Selim içeriye girip, kapıyı kapatır gibi yaparak arkadan baktı. Polislerden biri Nurseli'nin kapısından içeriye her şey yolunda işareti verince, içeriden birisi kapıyı kapattı.
Selim de, kalktığı gibi yavaşça yatağa yattı... Bir yandan üzülüyor, Nurseli'ye ne olduğunu merak ediyor, bir yandan da seviniyordu.
Selim, gülümserken, sesini sadece kendi duyacağı şekilde, "Elimden gelse yatağımı yanına koyarım." dedi, Nurseli'nin dediğini söyleyerek...
Nurseli'nin, "Ayakta kalma ağrın olmasın." derken de ne demek istediğini anladı. Ayakta kalınca ağrısı olduğunu düşünüp burnunun direği sızladı, daha sesli şekilde, "Demek bunu söylemek istiyormuş." deyince, Elif, abisini duyup gözlerini açtı ve, "Bir şey mi istiyorsun abi?" diye sordu
Selim, "Yok kızım sana demedim. Kendi kendime söyledim. 'Sabah ola hayır ola' dedim..." dedikten sonra, kendisi de sabaha daha güçlü uyanabilmek için uyumaya çalıştı...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.