Medocalin hastanesinin doktoru, aynı zamanda ortaklarından olan Yavuz bey gelmiş, ifade için bekliyordu.
Selim'den sonra müfettiş doktoru odaya çağırttı. Yavuz bey odaya girince, eliyle karşı sandalyeyi gösterip, "Buyurun, oturun lütfen." deyince Yavuz, "Teşekkür ederim." deyip elini uzattı.
H: "Ben hastaneye gelirdim zahmet oldu." *(Tebessümle)*
Y: "Önemli değil, zaten yurt dışında olduğum için yeteri kadar geç kaldım. Bir an önce bitirelim istedim."
H: "Doğan komiseri tanıyor musunuz?"
Y: "Hayır, ilk defa hastanede bir hasta ile ilgili bilgi almak için gelmişti, orada gördüm."
H: "O bilgiyi bana da verebilir misiniz?"
Y: "Tâbii! İsim?"
H: "Ayşe..."
Yavuz tebessüm ederek, "Ben sizin isminizi sormuştum, hitap edebilmek için." dedi.
Hazan, Yavuz'un tebessümüne karşılık gülerek, "Hazan!" dedi
Y: "Hazan hanım!"
H: "Sizden önce sorguladıklarım böyle incelik göstermediği için şaşırdım, kusura bakmayın." *(tekrar gülerek)*
Y: "Onlara da hâk vermek lazım. Kim bilir bir aydır ne durumlarla uğraşmışlardır."
H: "Herkes işini doğru dürüst yapsa, bu durumda olmazdık." *(Ciddileşerek)*
Y: "Öyledir tâbii de, tam yapılmadığını düşündüğünüz ne. Ben neden buradayım."
H: "Ayşe ile ilgili!"
Y: "Evet, deterjan zehirlenmesi!"
H: "İntihar olabileceğini düşündünüz mü hiç?"
Y: "Evde kimyasal temizleyiciler kullanan her kadının intihar ettiğini düşünmüşümdür." *(Ciddi bir şekilde tebessümle)*
Hazan, kısa bir kahkaha attıktan sonra, "Yok öyle değil, içmiş olabilir mi?" dedi
Yavuz, cevap verirken bir yandan da çantasından dosyayı çıkarttı.
"Kullandığı kimyasalı içmesi halinde... şöyle dosyayı çıkarayım raporla konuşalım daha anlaşılır olsun... İçmesi halinde, dil ve boğazda başlayarak mideye kadar ciddi bir tahriş olurdu, ama soluduğunda kana karışırsa böyle olur. Yani Ayşe bunları içseydi, şu an hapiste değil, ya mezarda ya da sayısız ameliyatlar geçirmiş ve tedavisi hâlâ devam ediyor olurdu."
H: "Anladım."*(Dosyayı incelerken)* "Peki ailesi hamile olduğunu söyleyip yatış yapmış sonradan değiştirilmiş neden?"
Y: "Evet biz hastayı acilden hamile ve intihar diye aldığımız için rapor etmemiz gerekiyordu. Hemen benim eşliğimde endoskopi çekildi, mide muhteviyatında kimyasallara rastlanmadı. Biz de hemen serum takviyesine geçtik. İkinci olarak hamileliğine baktık doktorumuz kendisinin hamile olmasının imkansız olacağını söyledi."
H: "Neden?"
Y: "Çünkü Ayşe bakireydi."
H: "Aaa!" *(Şaşırarak)* O doktora ulaşabilir miyiz?"
Y: "Geçen yaz hastaneden ayrıldı ama rapor burada."
H: "Neden ayrıldı acaba?"
Y: "Her yıl hastanemiz doktorlarımızla zam sözleşmesi yapar, fiyatta anlaşamadık."
H: "Öyle mii? Hastaneniz bayağı köklü bir hastane, neden anlaşamadınız ki?"
Y: "Şu aralar yurt dışından doktor transferi için uğraşıyoruz."
H: "Yanlış bilmiyorsam doktorlar giderken hasta da götürüyor."
Y: "Evet doğrudur ama onun götürdüğü yirmi hasta, doğum yapıp tekrar bize döndü ve onun yerine aldığımız doktorun beş hastası yirmi hastaya denk gelir."
H: "Ooo! Ciddi mi? Ne doktoru?"
Y: "Alanında uzman beyin cerrahı."
H: "İyiymiş."
Y: "Reklam yapıyor olmak istemem ama size kartımı takdim edeyim, kartın arkasını gösterirseniz size yardımcı olacaklardır."
H: "Bunu tekrar görüşmek için de kullanabilir miyim."
Y: "Tâbii ki arkasında numaram var."
H: "Olayla ilgili tekrar görüşebiliriz de."
Y: "Ne zaman isterseniz Hazan hanım, bu kadar mıydı?"
H: "Evet!"
Y: "Kısa sürdü sanki."
H: "Başta da belirtiğim gibi işini doğru yapanları çok yormuyorum. Bir şey daha sorabilir miyim?"
Y: "Tâbii buyurun?"
H: "Ayşe neden kadın doğum katında kaldı?"
Y: "Ailesi giriş yaptırırken hamile olduğunu söyledikleri için... Ben genel cerrahım, o bölümde Ayşe ile bizzat ben ilgilendim. Sonrasında da benim gözetimimde yoğun bakım odasına geçirttim"
"Neden?"
Y: "Yaş on altı, hamile ve intihar vakasını normal bir doktora bırakamazdım. Malûm hastanemizin adının temiz kalması lazım."
H: "Anladım peki. Son olarak, konudan bağımsız şahsi bir şey sorabilir miyim? Yavuz bey, acaba sizinle daha önce karşılaşmış olabilir miyiz?"
Y: "Bilmeemm, olabilir. Sizde bana çok tanıdık geldiniz."
H: "Yol yorgunusunuz sizi daha fazla yormayalım. Tekrar görüşürsek daha detaylı konuşuruz. *(Ayağa kalkıp elini sıkarak)*
Y: "Tamam."
H: "Tekrar teşekkür ederim."
Y: "Ben teşekkür ederim, hoşça kalın. Görüşmek üzere..."
... Yavuz odadaki görevlilere de selam vererek çıktı. Telefonunu çıkartıp, en son arayan numaraya geri döndü.
O: "Yavuz? Nerdesin?"
Y: "Sorgudan yeni çıktım eve gideceğim."
O: "Sesin kötü geliyor, bir şey mi oldu?"
Y: "Evet ama dosya ile ilgili değil."
O: "Oğlum çatlatma adamı, ne oldu söyle?"
Y: "Müfettiş! Hazan'mış abi!"
O: "Hazan! O Hazan mıydı?" *(şaşırarak)*
Y: "Evet abi o Hazan'dı! Ama beni tanımadı. Sadece anımsadı."
O: "Şuan ne diyeceğimi bilemiyorum, eve geçiyorum orada konuşuruz."
Y: "Tamam. Görüşürüz."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
...Selim, sorgudan çıkışta tuvalete gitmişti, aynada kendine bakarak nefes nefese müfettiş ile kavga ediyordu, sinirden lavaboyu yumruklayıp, "Hazan'mış, geri zekalı! Duygusallıkmış, mal oğlu mal, duygusallığın ana kraliçesi bana posta koyuyor. Sen kimsin lan..." derken Furkan içeri girdi, Selim'i öyle görünce, "İyi misin?" diye sordu.
Selim, yarasına basmış gibi dert yandı.
"Sorma ya, vallahi bir kadına vur, hayatın da bir kerelik iznin var deseler aha ona vururum!"
F: "Çok mu zorladı?"
S: "Çok da laf mı kan ter içinde kaldım. Allah kocasına sabır versin..."
F: "Bekarmış!"
S: "Ona bekar denmez, evde kalmış denir. Onu alacak hıyarın kafasına tüküreyim..."
F: "Deme bee, sevgilisine yapmaz bence!"
S: "Yaa bi git, yılan gibi lan, bir dili var çatal dil mübarek. Konuşmuyor sanki tıss'lıyor, tıııısss!.."
F: "İlahi Selim haa!.. Ne oldu şimdi, son durumlar ne?"
S: "Ne bileyim doktor gelecekti, onu sorgulayacaktı."
F: "Hayırlısı olsun."
S: "Allah adama yardım etsin, karı karnımı ağrıttı ya ishal olmuşum."
F: "Sen de bir daha işini tam yap, bu gevşekliğini aşk sarhoşluğuna yoruyorum. İnşaallah olmaz ama olur da bir daha böyle bir durumla karşılaşırsan paslaşalım tamam mı?"
S: "Sende de oldu mu?"
F: "Olmaz mı? Kaç kız kurtardım, tecavüze uğramış, ailesi öğrense mahvedecek. Benim de bir doktorum var, yapıştırıyor raporu gönderiyor."
S: "Sorun olmuyor mu?"
F: "Ya huu, hayır dua'nın sorunu olur mu hiç, bir de teknik takibi bırakmıyorum. İrtibatı kesmiyorum."
S: "İyiymiş, inşaallah bu son olur ama olursa sana geleceğim söz!"
F: "Gidelim mi?"
S: "Sen git, şimdi karşılaşırız sıçarım, 'Beni gördü korkudan altına kaçırdı' demesin."
Furkan, kahkaha atıp Selim'in omuzuna vurduktan sonra, " Tamam kolay gelsin." deyip çıktı...
... Doktor gitmiş, müfettiş notlarını dosyaya aktarıyordu. Selim, tuvaletten çıktı, kağıt havlu ile ellerini kurularken koridorda bekleyen Kadir'e, sesini değiştirerek, "Kadir, neden adamı sorgulamadın? Hâ hâ söyle, Neden? Neden?" diyerek içeri girdi.
Hazan, Selim'in odasında: dirseğini masaya dayamış, elini de yarı yumruk yaparak şakağına destek yapmış yazısını yazarken, Selim'in taklitini duyup, sadece gözleriyle Selim'e baktı.
Selim, içeriye girince Kadir, iki tarafa da mahçup olmuş gibi, "Komiserim, müfettiş hanım sizi bekliyor, diyecektim." dedi
Hazan, on saniye kadar Selim'e baktıktan sonra yazısına geri döndü. İfadelere bakıp defterine not yazıyordu. Başını kaldırmadan, "Kadir!" dedi
"Efendim müfettiş hanım."
H: "Ayşe'yi buraya getir."
K: "Ama izin!"
Yine elini çekmeden, bakarak, "Ne izni ya, emrediyorum. Ayşe'yi getir."
K: "Annesi?"
H: "Bu algı kıtlığı bu birimde ki erkeklere has galiba, sadece Ayşe!"
Selim, eliyle engel olup, Kadir'in konuşmasına fırsat vermeden, "Ayşe on sekiz yaşından küçük olduğu için ailesi olmadan sorgulayamazsınız, bu cahillik de sizin birimin kadınlarına has herhalde?" deyince, Hazan, Selim'i muhatap almadan," Kadir, sorgulamayacağım. Sadece tanışacağım." dedikten sonra Selim'e bakıp, "Bu ön yargı da sadece erkeklere has herhalde!" deyip yazısına tekrar dönünce, Selim, dudaklarını büzüp başını aşağı yukarı sallayarak hareket yaptı.
Hazan, cam masadan Selim'in hareketini gördü, sinirli bir ses tonuyla, "Seni görüyorum! Dua et ki, ne inisiyatifimle ne de duygularımla karar vereceğim, yoksa yanardın!" deyip karşı sandalyeyi işaret etti, "Otur!"
S: "Emredersiniz."
Hazan, çenesini avucuna yasladı, kalemi kağıttan çekmeden, masanın üzerinde duran resme bir süre baktıktan sonra, "Şansın kaynağı mı?" diye sordu.
S: "Evet!" Dedi annesine sevgiyle bakarak
H: "Gerçekten çok şanslısın, ben de ondan yok. Kıymetini bil!" dedi ve yazısına devam etti.
Selim, bir saat önce söyledikleri için pişmanlık hissetmişti, Mahçup bir tavırla, "Affedersiniz, bilmiyordum." dedi
Hazan, cevap vermeden yazısına tekrar devam etti, yarım saat sonra Ayşe geldi.
H: "Ayşe, gel güzelim, otur. Abisi su verir misin? Ayşe, nasılsın?" dedikten sonra Selim'e dönüp, "Bu sorguya girmiyor, değil mi?" diye sordu. Selim, başını iki yana sallayarak olumsuz cevap vardi.
H: "Ayşe, okul bitince ne olacaksın."
A: "Polis." *(Üzgün bir suratla)*
H: "Aaa, ne güzel, ben de polis olmayı çok istemiştim ama şartlar..."
A:"Polis olamıyorum, ben de polislerle uğraşayım mı dediniz?" *(Abilerini korur gibi)*
Selim, üst dişleriyle sıktığı alt dudağını eliyle kapatıp çaktırmadan gülmeye çalışınca, Hazan yine, "Hâlâ görüyoruumm!" deyip Ayşe'ye döndü, tebessüm ederek, "Ben gelmesem de başkası gelecekti. Tamam, seni çok kızdırmayacağım, sadece sana, (resmi Ayşe'ye çevirip) arkası çok güçlü bir kişiye denk geldiğini ve çok şanslı biri olduğunu söylemek istiyorum. İleride Doğan ve Selim abinden sonra, beni de ablalarının arasına almanı çok isterim."
Ayşe, gözlerini silip gülerek, "Adın ne?" diye sordu
"Hazan!"
A: "Güzel isimmiş."
H: "Teşekkür ederim, Ayşe benim annemin adıydı. Seni o yüzden görüp tanışmak istedim... Abinler kurtuldu, bu sevindirici haberi Doğan abine sen ver, onu biraz üzdüm kusura bakmasın. Sen de özrümü kabul eder misin? Annene de selam söyle, kendini üzmee..." derken Doğan elinde dosyalarla içeri daldı, "Buldum abi buldu...m..mmm Müfettiş hanım..."
"Ne buldun bakalım Doğan komiser?"
"Yani... aslında ben değil... arkadaşlar... görevli arkadaşlar buldular..."
Hazan, Ayşe'ye bakıp göz kırpınca Ayşe ayağa kalkıp Doğan'a sarıldı, "Abi göreve tekrar döndün." dedi
Doğan, "Vallahi mi kız?" deyip Ayşe'nin alnından öpünce, Hazan, "Doğan, teşekkür ederim, şu tablo beni çok duygulandırdı. Evet, gel otur bakalım, ne buldun anlat." deyince, Doğan heyecan ve sevinçle birlikte, arada Hazan'a arada Selim'e bakarak anlatmaya başladı.
"Müfettiş hanım, olay günü Demir, hız sınırı olan yerde radara yakalanmış, yanında da bakın kim var!"
H: "Aaa!" *(Resme bakıp şaşırarak)*
S: "Kim?"
Hazan, dosyayı Selim'e uzatarak, "Sizin sorgulamayı önemsemediğiniz kişi Selim komiser." dedi
S: "ETS ?!"
D: "Şöyle ki: katil, Demir'in vurulduğunu görüyor, Demir'den Ayşe'ye gideceğini de duyuyor. Yani... teyzesine... Annesini otogara götürüyor, iki bilet alıp, telefonları değiştiriyor.... Tâbii bu durumda ets'ye göre katilin telefon köy yolundayken annesininki baraj yolunda gözüküyor."
H: "İyi de en son teyzesi ile konuşmuş?"
S: "Başka bir hattı olduğunu düşünüyoruz, pis işlerinde kullandığı. Babası eşyalarını teslim alırken beyaz telefon yok demişti."
D: "Annenin o gün konuştuğu numaralara baktırıyorum abi, yani komiserim!"
S: "Katil telefonu biliyorsa onu da baraja atmış olabilir."
Doğan, "Ayneenn, temiz iş vallahi, başkasının vurduğunu tenhaya götürüp, ölene kadar bekliyorsun." deyince Ayşe ağlamaya başladı. Selim, alttan Doğan'ın bacağına tekme attı, gözlerini belertip dudaklarını büzerek, "Yaptığını beğendin mi?" der gibi baktı.
Hazan, "Ayşeciğim ağlama, erkeklere has patavatsızlık işte, mazur gör. Alış bunlara bence." deyince Doğan taşlamayı hissedip, Selim'e baktı. Selim'in, göz devirdiğini gören Hazan, yine, "Seni hâlâ görebiliyoruumm!" dedikten sonra, masadan destek alarak ayağa kalktı.
"Evet, benden bu kadar, Ayşe'ciğim kendine iyi bak, başka bir sebeple tekrar görüşürüz inşallah, düğün dernek gibi güzel işlerde mesela, ya da haber verirsen mezuniyetine gelirim." dedi
A: "Yakında Doğan abi evlenecek, ona gel."
H: "Davet edilirsem neden olmasın?"
A: "Selim abim de evlenecek."
H: "Öyle mii? Allah herkese bir eş veriyormuş demek ki, aman ayrılma son şansın olabilir."
S: "Allah'tan bende var, hiç olmayanları da duyuyoruz."
H: "Nasip!"
S: "Öyle müfettiş hanım."
Hazan, dosyaları çantasına koyduktan sonra, "Tekrar geçmiş olsun." deyip çıktı. Doğan meraklı gözlerle, Selim'le Kadir'e bakarak, "Lan, alt tarafı bir kaç gün yoktum, ne yaptınız oğlum kadına?.." deyince Selim, ayağa kalktı, Doğan'ın kolundan tutup kendine çekti... "Boşver lan şimdi onu, geldi gitti çok şükür, hadi gözümüz aydın..." deyip kucaklaştı.
Haber alan herkes sevinç çığlıkları atarak odaya gelip birbirini kutladı...
Alp, Furkan, Mert, Bora, herkes oradaydı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Alp'in, Selim'in yanında olduğu saatlerde, Filiz, ofise geldi. "Merhaba, Alp komiser ile görüşecektim."
E: "Kim diyelim!"
F: "Kim olduğumu ben söylesem, biraz özelde."
Emre, Selim'in ofise gelip, Alp'in kulağına, "Komiserim, bir kız geldi, sizinle görüşmek istiyor, çok önemliymiş." dedi
A: "Geçen ki kızlardan biri mi?"
E: "Yok komiserim, ilk defa görüyorum."
A: "Tamam geliyorum, sen odaya al kapıyı kapat, kimse görmesin."
E: "Emredersiniz komiserim..."
... Emre, Filiz'in yanına geldi, "Sizi buraya alayım, komiserim, 'kapıyı kapat' dedi, izninizle." deyip kapıyı kapattıktan sonra çıktı. Çok geçmeden Alp gelip, "Beni görmek istemişsiniz, buyurun?" dedi
"Ben, Nurseli ve Hilde'nin arkadaşıyım. Adım Filiz."
A: "Onlar iyi mi?"
F: "Berbatlar ve beenn artık bıktım!"
A: "Gel bakalım, ben de bizim enkaz yığınlarından bıktım, kafa kafaya verip bir plan yapalım."
F: "Ne plan yapacaksak birlikte olsun, yoksa Hilde inanmaz, dördüne de aynı şeyi yapmamız lazım!"
A: "Evet, sen de bir öneri var galiba?"
F: "İmkanım olsa, birbirlerinin başı belâda ya da ölü yaralı gibi bir şey yapardım, normal buluşma bunları bir araya getirmiyor."
A: "Vaktin var mı? Dışarı çıkalım seni burada görmesinler."
F: "Olur, çıkalım."
A: "Numaranı ver, beni dışarıda bekle."
F: "Tamam."
Alp, "Sen Emre ile gidip bir yerde beni bekle, ben de hemen gelmeye çalışacağım." deyip Emre'yi çağırdı, "Emre, bu hanımı al, üst caddeye götür. Kimse görmesin dikkat et."
"Tamam komiserim."
Alp, koridoru kontrol ettikten sonra onlara çıkmalarını söyleyip, kendi hareketi olan, işaret ve baş parmağıyla silah yaparak, "Operasyon başlasın." dedi
Filiz ve Emre arabayla üst caddede beklerken Alp geldi, arabaya binip, birlikte adliyeye gittiler.
Alp, telefon ederek savcıyı çağırdı. Arabada tanışma faslından sonra kafeye geldiler.
Masaya oturduktan sonra Alp, "Evet savcı hanım, yardımınıza ihtiyacımız var. Sizden başka bu işi yapacak kimse yok. Bana, etseniz etseniz bir tek siz yardım edersiniz." dedi.
Savcı Burçak, "Bitti mi?" dedikten sonra Emre'ye, dönüp, "Emre, beni çok iyi dinle, Alp komiserle birlikte Kocaeli'ye gidiyorsun, kandıra ilçesine bağlı bir mahalle var, 'Burçak hanımın buradan olduğunu düşündüğü birini getirdim' de! Hadi kalk! Acele et, komiserini yağcılar da bırak gel." dedi.
Emre: savcı, 'Hadi kalk, acele et' deyince ayağa kalkmış, yağcıları duyunca da gülerek geri oturmuştu. Filiz de, içinden kıkırdayarak gülüyordu.
Alp, kızmış gibi bakarak, "Bende ciddi ciddi dinliyorum ya!" deyip, hâlâ gülmeye devam eden Emre'ye döndü, "Emre, al telefonu kendine ilçe bak yavrum." dedi
Burçak, Alp'e bakarak, "Bakma!" deyince aralarında, bir süre, "Bak!" , "Bakma!" sürtüşmesi geçtikten sonra Burçak son sözü söyledi, "Bir daha 'bak' de, gör bak ne oluyor?"
Alp, geri vites atarak, "Emre, git bak bakalım garson falan yok mu? Susadık burada yav, dilimiz damağımız kurudu." dedi.
B: "Çok konuşursan böyle olur!"
A: "Savcı olmasaydın, şimdi bir şey yapardım daa."
B: "Şu an değilim, Ne yaparmışsın göster bakayım?"
Alp, teslim olmuş gibi elini kaldırdıktan sonra dudağına fermuar çekme hareketi yaptı.
Burçak, elini kaldırıp Filiz'e, "Çak, heyt be, kadının fendi erkeği yendi." deyince Alp ayağa kalktı, "Hanımlar, o zaman bana müsaade, operasyonu birlikte yapın." deyince Filiz korktu.
"Abi lütfen, bu işi tek başıma yapamam."
Burçak, Filiz'in elini tutup, rütbesine güvenerek, "Ben yardım ederim de ettiririm de sen merak etme." deyip Alp'e emir verdi, "Alp, otur anlat sen de, ama yalakalık yapmadan!" dedi
Alp, trip atarak, "İyii, madem ısrar ediyorsunuz oturayım ama sadece sizi dinleyeceğim." dedi
Filiz sustu, Emre'nin işaretiyle garson geldi. Siparişleri verdiler, savcı diğerlerine bakarak, "Kim anlatıyor hadi." dedi
Filiz, Alp'e bakınca Alp, "Doğan'la Selim!" dedi
B: "Ne olmuş onlara?"
A: "Bu kızın arkadaşları onlara aşık."
B: "Doğan geçen ay nişanlanmadı mı?"
F: "Evet, nişanlandı ama geri zekâlı gözümün önünde yine Hilde'ye yalvardı, hem de nişan sabahı!"
B: "Hilde, farklı bir isimmiş. İyide, Hilde istemiyorsa biz ne yapabiliriz?"
F: "Dün akşam konuşurlarken duydum, ben ayrıldığıma pişmanım, imkanım olsa hemen dönerim' dedi."
"Peki Doğan?"
Alp: "O neredeyse köprüden atlayacak."
"Hııımm! Anladım, pekii plan ne?"
F: "Benim arkadaşım da eşek inadı var!"
Emre: "Katır inadı değil miydi o yaa?"
F: "Katırda bile o kadar inat yoktur, ölür de gururu bırakmaz. Ancak! Karşısındaki ölecek olursa o zaman inadı kırılır."
B: "Doğan'ı ölmeden öldürelim mi yani?"
F: "Mümkünse evet ama aynı şekilde Hilde için de aynısını yapmamız lazım, yoksa yine olmaz."
Burçak, "Ay böyle kızları da hiç sevmem haa." deyince Alp, "Ben sevdim ama." dedi
"Hadi oradan sen de, ben öyle biri miyim?"
Alp lafı değiştirmek için, "Plana gelelim hadi, saksılar çalışsın bakalım." deyince Burçak, "Konuyu dağıtmak istemediğim için üstelemiyorum ama bunun sorgusunu sonra yapacağım. Sen devam et Filiz." dedi
F: "Öncelikle, Hilde ve Nurseli aynı anda öğrenmeli, Doğan'a bir şey olacak olsa Nurseli Hilde'yi boğar, Nurseli'ye bir şey olsa Selim Doğan'ı boğar."
Alp: "Aynen, Selim'le Nurseli'ye bir şey olmadan olsun.
E: "Doğan cepte ya, operasyona gitti. Öldü."
F: "O kadar kolay değil işte, Hilde'nin inanması için başkasından duyması ve teyit edilmesi lazım."
E: "O! sert kayaya çarptık desene."
F: "Maalesef, otobüste ilanı aşk etmiş kabul etmemiş. Gözümüzün önünde Nurseli kaza yaptı yine de oralı olmadı."
E: "Kimden duysa ikna olur?"
F: "Ayhan amirden mesela!"
A: "Yok o kadar ileri gitmeyelim, Zeynep'ten duysun, nasıl olur?"
B: "Nasıl ya, adamı sevgilisiyle barıştırmak için nişanlısını mı kullanacaksın?"
A: "Aynen öyle, hak etti çünkü."
F: "Bence olur, Nurseli de inanır. Ben Ayşe diye düşünmüştüm."
Alp: "Ayşe olmaz, o daha yeni çıktı. Şimdi, önümüzde en müsait gün bize cuma, size de uygun mudur?"
F: "Evet, hem sonrasında hafta sonu olması iyi olur."
A: "Tamamdır, şimdi hastaneyi ayarlayalım."
B: "Hastane bende, ailecek görüştüğümüz bir başhekim var, gerekli izinleri ben hallederim. Doğan'ın boyuna yakın kim var?"
E: "Bizde ben!.."
F: "Hilde ile ben arkadan yan yana iken, Mert'e benzetmiştik."
Alp: "Mert de bende o zaman."
F: "Siz gelene kadar bende onları okulda oyalarım."
Alp: "Zeynep ile Pınar'ı hastaneye kim getirecek?"
E: "Ben getiririm komiserim."
A:"Selim'le Doğan'ı da Bora getirir."
E: "Hilde'ye ne oldu diyeceğiz?"
Alp: "Kaza! Ama telsiz ayarları içinnn..."
B: "Telsiz izinleri de bende."
A: "Önce Hilde'nin hastaneye gelmesi lazım."
F: "Aynen."
E: "Komiserim üçümüz konferans yaparız, siz hastaneye vardıktan beş dakika sonra Bora, onlardan beş dakika sonra da biz geliriz."
F: "Zeynep'te hallerini görsün diyorsunuz yani?.."
Alp: "Aynen, kızın aşktan gözleri kör olmuş gibi. Görsün ki Doğan'dan ümidini kessin."
Burçak, "Plan tamam olduğuna göre, oyalanmayalım, herkes işinin başına, keyif kahvesini cuma akşam içeriz." dedikten sonra Emre, Filiz'i eve bırakmak için, Alp'te Burçak'ı adliyeye bırakmak için ikiye ayrıldılar...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.