...Selim, Doğan'a içten içe kızıyordu. Merak bir taraftan sinir bir taraftan sabaha kadar uyuyamamıştı.
•~~~~•Nurseli,
...Sabahın erken saatlerinde, bebekler gibi uykusunu almış, güne mutlu uyanmıştım.
Karnım tok, altım kuru olduğu için değildi. Doğan; akşam, "Sabah halledicem." dediği içindi.
Kızlar kahvaltımı masaya bırakıp okula gitmişler, Doğan ise, henüz gelmemişti.
Hastanenin en sessiz ve en güzel olduğu saat bu saatti.
Güneşin doğuşu direk odalara vuruyordu... Mevsimin kış olmasından dolayı, yer yüzünü ısıtmasa da, görüntüsüyle insanın içini ısıtıyordu. Kar, Yalova'nın ve Bursa'nın dağlarını bembeyaz yapmış, deniz mavi tondan gri tona bürünmüştü. Kızların severek izlediği Yalova-Eskihisar seferleri, hava muhalefeti sebebiyle gecikmeli yapılıyordu.
Saate baktım, Doğan'ın gelme saati yaklaşıyordu. Banyoya gidip Doğan gelmeden bütün ihtiyaçlarımı gidermek istedim.
Kızların bile "bilmese iyi olur" dediğim şeyi ona hiç belli etmek istemiyordum. Hâcetimi giderip ellerimi yıkadıktan sonra aynaya bakarken kurulandığım kağıt havluyu çöpe attım.
Temizlik saati olduğu için, odaların kapıları açıktı. Yavaş adımlarla odadan çıktım... Sessizce Selim'in odasına bakıp dönecektim. Duvardan tutuna tutuna yürürken, temizlik yapan abla, Selim'in odayı temizleyip çıkarken ona yaklaştığımı gördü ve beni tek görünce panikleyip, "Kızım dikkat et! Allah korusun düşersin! Oraları yeni sildim!" dedi.
*(...Selim, kadını duyup, kapıyı dinlemeye başladı. Nurseli'nin konuşmasını bekliyordu...)
...Yine hint genlerimi devreye sokarak başımı aşağı yukarı sallayıp, gözümü aç kapa yaparak, dudaklarımla, "Tamam." dedim.
Bu gidişle, bu boyun sallamada hintlilerden bi farkım kalmayacaktı.
Odama geri dönmek için arkamı dönerken, banyo kapısı açıldı ve Selim'in kardeşiyle göz göze geldik.
İşte buradan kaçamayacağımı biliyordum... Başımla selam verdim, ayağımdan değil de ses tellerimden ameliyat olmuş gibi kısık sesle, "Geçmiş olsun!" dedim...
*(...Elif, abisinin kız arkadaşıyla tanışmanın hayalini kurmuştu ama böyle olacağı aklına gelmemişti...)*
... Selim'in kardeşi, "Sağolun! Size de geçmiş olsun." deyip, gözleriyle ayağımı gösterdi.
Minik bir tebessümün ardından, bende gözümle ayağımı gösterip, aynı ses tonuyla, "Yürüyüş yapıyorum daa, doktor söyledi!" dedim, "Doktor bunu, bu kadar sessiz mi yap, dedi?" diyecek diye ödüm koparak...
*(...Selim, Nurseli'nin kısık sesini duyuyor, ama ne söylediğini anlamıyordu. Kardeşinin, Nurseli'yi içeriye getirir ümidiyle, "Elif, kiminle konuşuyorsun?" deyince, Elif, "Ayağı alçılı bi kız abi! Koridorda yürümesi lazımmış. Doktor söylemiş!" dedi...)*
... Selim'in sesini duyunca, hızlı atışını sadece benim hissettiğim kalbim, kendini Elif'e de göstermişti.
Elif, göğsümün üzerindeki saçların hareketlerine bakıp gülümsüyordu. Heyecandan kalpten gideceğimi görmüyormuş gibi eliyle odayı işaret edip,
"Buyurmaz mısınız?" dedi
Şu, arka arkaya giden tükürüklerim bi dursa, belki bir şey söylerdim. Yutkunma refleksimin bu kadar sık olduğu çok nadirdi. Aşırı aç ve susuz olduğumda bile boğazımda kalır korkusuyla hep yavaş yerdim.
Ayağıma bakarak düşünmeye başladım. Belli ki beni biliyordu ve oda bir kızdı. Empati kurup saygı duymasını bekliyordum. Erkek arkadaşım olacak kişinin beni böyle görmesini istemiyor olabilirdim. Gözlerim doldu.
Abisine olayı anlatmadan, karşısına bu şekilde ansızın çıkmak doğru olur muydu? Kardeşi olmasına rağmen onun sağlığını ben daha çok düşünüyordum. *Allah kardeş verirse de hayırlısını versin.*
Müspet yada menfi bir cevap vermeden, arkadan polislerden biri odaya doğru geldi.
Benim önüme geçerek, Elif'e, "Selim komiserime bakmaya gelmiştim. Görebilir miyim?" dedi
Elif, eliyle geçmesini işaret edip, "Buyurun!" derken beni bırakmak istemiyor gibiydi ama polis de ısrarla, "Önden siz geçin lütfen!" diyordu.
Polisin ne yapmaya çalıştığını bildiğim için sessiz bir şekilde izliyordum ve biliyordum kii polis beni o odaya kendim istemedikçe girdirtmeyecekti.
Arkam sağlamdı, muhtemelen Doğan hastaneye gelmiş, Selim'le, Elif'in odada olduğundan emin olmadan, yanıma gelemiyordu...
Belki de şuan koridorun başında beni izlerken polisi o göndermiş olabilirdi.
*(beş gündür böyle oluyordu. Nöbet değişimi bahanesiyle, polisler Selim'in odasına geliyor, Doğan'dan "tamam" mesajını alınca çıkıyorlardı.)*
Elif, polisin ısrarına sinir olmuş gibi bakıp, "Ooofff" layarak içeri geçti... Yatağın ucuna gelip kollarını yana açarak, "Elimden geleni yaptım" der gibi bakınca, Selim'in de bildiğini düşünmeye başladım...
Tam tahmin ettiğim gibi geriye doğru yürürken; Doğan, koridorun başında gözüktü.
Odamın kapısında buluştuk. Doğan'ın sabaha kadar uyumamış gibi bir hâli vardı. Konuşmadan, eliyle "geç" işareti yaptı.
Görevli kadın üçüncü odadan çıkarken de bu sefer Doğan'ı görüp, "Günaydın komiserimm. Hoş geldiniz." deyince, Doğan, beni sırtımdan içeriye itekleyip, "Sana da günaydın ablacım. Nasılsın?" dedi
"İyiyim, çok şükür. Sabah temizliği işte..."
*(...Doğan, "Kolay gelsin." diyerek içeri girip, Selim'in odasındaki polise, "Kadının sesini duydular mı?" diye mesaj attı
Polis, kendisinin çok net duyduğu konuşmayı duymak için; ikisinin de, kulak kesildiğini görmüştü, "Evet komiserim." yazarak cevap verdi .
"Allah kahretmesin! Tamam. Çıkabilirsin!..")*
Doğan'a olanları anlattım, Elif'in beni içeriye götürmek istediğini ve abisine yaptığı işareti gösterdim.
Doğan, ben söylemiştim demek yerine, "Karnını doyurdun mu?" diye sordu
" Hı hııı. " dedim, bir yandan da başımı aşağı yukarı sallayarak
"İlaçlar?" deyip, rutinimi sorunca, "İçtim." dedim
"Tamam, sen yat! Burada olduğumu biliyorlar, ben bi gidip bakayım." deyince, üstelemedim, belli ki sinirliydi. "Tamam!" deyip, yatağa yatarken, Selim'e, "Hafta sonu geleceğim" dediğimi söyleyip, ağız birliği yapmak istedim.
Doğan, parmak ucunu göstererek, "Selim'i şu kadar tanıyorsam, kesin öğrenmiştir. Hatta şuan bu odada olduğunu bile biliyodur!" deyip, oda başını, benim kadar olmasa da hintliler gibi sağa sola sallayarak odadan çıktı.
Bu sallayışı "bittim" der gibiydi...
~~~~~~•Doğan, Selim'in kapıya vurup odaya girerken, "Vayyy! Kardeşim ayaklanmış. Taburcu oluyormuş, onu almaya geldim. Kanka çok acil operasyon var. Hemen hazırlan!.." dedi
Doğan'ın hâli, Selim'in gözünden kaçmamış gibi, "Ölü gibisin oğlum, bu ne hâl! Sabaha kadar uyumamış gibisin?" dedi
Doğan, bakışlarını kaçırarak, "Sen olmayınca merkezin tadı tuzu yok oğlum." dedi.
Selim, Doğan'ın kendine ne derece yalan söylediğini anlamak için, "İzin al!" dedi
Doğan, "Ayhan amir salsa alacağım da, birimin beyni yok, ayağı da gitmesin diye izin vermiyor." diyerek Selim'in daha fazla sinirlenmesine sebep oldu.
Selim, sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak yutkundu...
Elif de içinden, "Ne kadar rahat yalan söyleyebiliyor" diye şaşırıyordu. Selim, Doğan'a kaş göz işareti yapınca Doğan, nedenini bilmiyormuş gibi, "Nee?" diyerek karşılık verdi.
Selim dişlerini sıkarak, "Bugün kimi getirecektin?" dedi
Doğan, saati gösterip, "Aabi, bu saatte mii?" deyince Selim, imâlı bir şekilde başıyla Nurseli'nin odasını işaret ederek, "Sen oraya gidene kadar öğlen olur. Yürü istersen. Hem sen sabahın bu saati neden geldin kiii? Bir şey mi oldu?" dedi
Doğan: "Bu tarafta bi işim vardı, gitmeden seni görmek istedim."
Selim: "Gördün işte, İyiyim. Hadi git. Bir daha ki sefere de yalnız gelme!"
Doğan, Nurseli'yi yalancı çıkartmamak ve Selim'i bir gün daha oyalamak ümidiyle, "Az bi sabredemedin haa, sürpriz yapacaktım. Yarın getircektim. Bozdun işte." deyince Selim, ne kadar ciddi olduğunu gösteren bir şekilde baktıktan sonra, sesini yükselterek, "DOĞAN!.. BEEENN BUGÜÜNN O'NU GÖRMEDEN UU...YUU...MA... YA...CA... ĞIIMM... TAMAM MI?" dedi
Doğan, pes ederek, "Tamam abi, tamam gidiyorum." deyip odadan çıktı ve sağını kontrol ederek Nurseli'nin odasına girdi...
•~~~~•Nurseli,
Doğan, yüzü ilk günkü gibi bir hâlde odaya gelip, banyoda elini yüzünü yıkadıktan sonra cama doğru yürüdü. Denizle karşıdaki dağlara bakıyor gibiydi.
Kar ve denizin muhteşem manzarasından ziyade, ne yapacağını düşünen bir ifadesi vardı. Berbat bir haldeydi. Dokunsalar patlayacak balon gibi duruyordu.
Bir süre sesimi çıkartmadan izledikten sonra Selim'in bağırmasını duyduğum için merak ederek, "Hep böyle sinirli mi?" diye sordum.
***Yaanii, ileride böyle bağıran biriyle birlikte olmak istemezdim. Eğer öyleyse o gece ki ve şuan ki halime üzülürdüm.***
Doğan, burnundan nefes verip gülerek, bana bakmadan, "Sadece arkasından iş çevrildiğini anladığı zamanlarda!" dedi.
Sonra da kararını vermiş gibi koltuğa oturup, "Kendini hazırla! Kızlar gelince seni odaya götürcem!" dedi
"Neee? Nasııllll?.." diye bağırdım, Selim kadar olmasada...
Telefonunu çıkartıp, beni cevaplamadan birini aradı, "Okula gidip bekle! Hilde ve Filiz'i alıp direk hastaneye getir." dedi.
Doğan'ın bu âni tavır değiştirmesine şaşırarak, "Abiii! Ne oluyooo?" diye sordum
Doğan'ın yüzü, sinirden kızarmıştı ama sesine hâkim olmaya çalışarak, "Ne olacak, Selim'in inadı tuttu. İlle de seni istiyor." dedi
Orasını anlamıştım...
"Sen ne dedin pekii?" dedim, beni kurban edip etmediğini merak ederek.
"Ne diyeyim?.. 'Aha burada ayağını kırdım, yatıyor' mu diyeyim. 'Tamam' dedim... Dediğim çıktı. Selim bu yaa! Onu kandırmak kolay mı?"
"Beş gündür idare ediyoduk, ne oldu ki şimdi?" dedim, biri mi söyledi diye merak ederek
Doğan: "Adam beş gündür yarı baygın yatıyordu Nurseli, aklı başına geldi işte. Ne söylersem söyliym inanmıyor. Haklı, ben olsam ben de inanmam kii! Beni dinleseydiniz, daha ayaklandığı ilk günden direk buraya getirirdim! Görürdü. Ne olacaksa olurdu."
Yine Selim'i düşünerek, "Ama ya kötü olsaydı. Dikişlerine bir şey olsaydı. Doktor demiş yaa 'ani duygu değişimi olmasın' diyee!" dedim
Doğan ise doktorlara inat, "Kızım, cahil cahil konuşma. Görende kalp krizi geçirdiği için, âni duygu değişimine girmemesi gerektiğini zannedecek. Alt tarafı ayağın kırık. Adam gözlerini açtığında anasına babasına bir şey olmadığına şükretti. Bende önceden bi konuşup hazırlardım. Damdan düşer gibi getirmezdim herhalde." dedikten sonra, "Neyse yaa, yürüyen asabiyet gelmeden biraz dinlenicem." deyip, lafı değiştirirken, koltuğa kurulup telefonla oynamaya başladı.
Arkama yaslanıp, ne olacağı ile ilgili biraz düşündükten sonra, kafamı dağıtmak için, "Aabi, sana bir şey söylicem. Biliyor musun? Hilde, gece 'komiser' dedi." dedim
"Ne var bunda. Hep dediği şey!" dedi "İlgi çekecek bir şey değil," der gibi
"Amaaa, uykusunda sayıklıyordu." dedim göz kırparak.
Doğan, telefonu diğer elinin avcuna vurarak, pes etti, "Wayy arkadaşş, kıza bak yaa! Rüyasında bile benle uğraşıyor. Hasbinallah. Tövbe ya Rabbim ya."
"Yaa öyle demee! Aslında seviyor seni." dedim, ama bu söylediğimde ben bile samimi değildim, sonuçta karşımdaki Hilde idi.
"Yaa ne demezsin, bayılıyor!" dedi dudaklarını gererek
"Ama aabi, sen de huyuna gitmiyorsun ki, gıcık ediyorsun!" dedim, tek suçlunun Hilde olmadığını söyleyen bir tonla
Doğan, "Kızım ne yapayım, şebeklik mi yapayım?.. Neyse yaa, zaten iki gün kaldı. Çok şükür bitiyo bu zulüm. Sonra o saağğğ ben selamet. Yurdun semtine gelen ne olsun. O bölgede suç olsa gelmem! O derece." deyince, içim cız ederek, "Hakkını helal et. Bende dikkat ederim emniyetin oraya gelmem." dedim, tüm samimiyetimle
Sinirlenerek, "Siz kızlar hep böyle misiniz, ne yani senin için söylemediğimi üzerine basa basa söylemem mi gerekiyordu?" dedi
"Ama bu, 'zulüm' dediğin şey de ben de varım, benim yüzümden buradasın." dediğimde elini havaya kaldırıp, ilk kelimesine uydurarak yavaşça aşağı indirdi. "Haaaahhhh!.. tencere kapak!.. Selim, 'bulamam' diye korkuyodu ama bulmuş lâyığını... Bak kızım ben çekemem öyle tripleri, duygusallığı falan, bana ters. O işlerden Selim komiser anlar, ona git. Sana söylemedim diyorsam uzatma."
"Bana söylemediysen, bundan sonra görüşeceğiz mi demek istiyorsun." dedim, gülümseyerek,
"Evet, evet, evveeettt! Tamam mı! Bitti mii? Uyicam biraz yaa!" dedi izin ister gibi
"Aabii, o zaman numaranı versene kaydedeyim." dedim, elime telefonumu alarak
"Tamam, ben sana sonra msj atarım." dese de sabırsızlıkla, "Olmaaazzz! Hemen yollaa." Dedim
Arkadaşına acır gibi, "Ooooyyyy, Selimimmm ooooyyyy! Başına geleceği bilsen var yaa." deyince, "Aabiii!" dedim hem kızıp hem triple.
"Nee, nee, neeee! al gönderdim!." derken mesaj yazıyordu.
"Slm inatçı (keçi emojisi) naber. (Göz kırpma emojisi)"
Mesajı okuyunca, "Aşkolsuuuunnnn!" dedim, "Nerem inatçı keçi." der gibi
"Aman amaaannn! Aşkı da meşki de benden uzak olsun! Ben böyle iyiyim. Şimdi, rahat bırak uyuyayım benden mutlusunu göremezsin." deyince, "Abiii, son bir şey söyliceeemm." dedim
Doğan alnına vurup, memnuniyetsiz bir ifadeyle, "söyle" der gibi bakınca, mızmız çocuk gibi, "Yaaa abiii sözzz, bu sooonnn!" dedim
"Söyleeee!" dedi, "söyle de kurtulayım der gibi.
"Videoyu ben de izleyebilir miyim?" dedim, ayağımın bu hâle gelişini görmeyi isteyerek,
"Ne yapacaksın kızım? Mallığıma mı bakacaksın?" derken hâlâ kendini kötü hissettiğini gösteriyordu.
"Yaa lütfen, öyle demee? Görünmez kazaa! Hadi ver bakayım." dedim, elimi telefonuna uzatarak,
Doğan, videoyu açıp verdi ama benim isteklerim hâlâ bitmemişti.
"Abiii! Acıktım tost alır mısın?" dedim, onu odadan çıkartmak için,
"Yeni yedim' dedin yaa?!" demesi, "Beni Selim'in sınırlarına yollama" der gibiydi
"Yine acıktım!" dedim, geleni yiyemeyecek kadar tokluk hissederken
"Ooooyyyy, kafasına kuşlar edesice Doğan oooyyy!" deyip, Selim'in odasına bakınarak çıktı.
Ben de fırsat bu fırsat diyerek, Doğan'la Hilde'nin videosunu, Doğan'ın telefonuna gönderip, telefonu baş ucumdaki tek çekmeceli komodinin üzerine bıraktım.
Doğan, on dakika sonra tostla gelince, tosttan bir parça alıp, kalanını ona verdim, "Al ye, belli ki kahvaltı yapmamışsın!" dedim göz kırpıp gülümseyerek.
Doğan, önce kızarak bakıp, sonra da tostu alırken bulaşıcı olan gülmeme karşılık gülerek, "Numara mı yaptın kızz, döverim seni haaa." dedi
Gülmesine sevinerek, "Afiyet olsun." dedim
Doğan, bir ısırık alıp, "İyi yiyelim bakalım." dedi...
Tostu bitirdikten sonra, ellerini birleştirip dua pozisyonunda yalvararak, "Artık bitti mii? Âzat edildim miii?" dedi.
Prenses edasiyla el sallayarak, "Evet bitti. Çekilebilirsin! Benim de çok uykum geldi, güzellik uykusuna yatacağım." dedim...
***(Doğan, kalkıp, "Hadi Allah rahatlık versin!" diyerek perdeyi Nurseli'nin ayak hizasına kadar çektikten sonra tabancasını düzelterek kendisi de koltukta uyumaya çalıştı...)***
•~~~~•Selim'in, abisi Hakan ve kardeşi Kaan gelmişlerdi. Elif ile Hakan muhabbet ederken, Selim Kaan'a banyoyu işaret etti. Kaan yanına gelip, Selim'in kalkmasına yardım ederek banyoya götürdü.
Selim, "Abicim senden bir şey istesem, yapar mısın?" dedi
Kaan, "Tâbi ki aabii?" dedi meraklı gözlerle...
Selim:"Ama aramızda kalacak! Kimse bilmeyecek."
Kaan, "Oluuurrr." dedi başıylada onaylayarak.
Selim: "Seni bir odaya göndericem, sessizce kapıyı tıkla gir, içeride bi hasta var, onun yanında biri kalıyor mu bana söyle?"
Kaan: "Olur aabii!"
Kaan banyodan çıkıp, "Abimin işi biterse yardım edin!" diyerek dışarı çıktı.
Nurseli'nin odaya gelip, parmak ucuyla kapıya vurduktan sonra yavaşça içeri girdi, Doğan'ı koltukta uyuyor görünce hemen telefonunu çıkartıp, fotoğraflarını çekti ve sonra da geldiği gibi sessizce odadan çıktı.
Selim'in odaya geldiğinde, Selim hâlâ banyodaydı, kapıya vurup, "Abiii işin bitti mi? Geleyim mi?" deyince Selim kapıyı açarak, "Gel!" dedi
Kaan, içeri girip kapıyı kapattı. Selim, merak ve heyecanla, "Eee ne yaptın?" diye sordu.
Kaan, çekinerek, "Aabiii!" dedi
Selim: "Efendim? Ne gördüysen söyle!"
Kaan, "Görmekle kalmadım fotoğraf da çektim. Odada ayağı alçılı bi kız uyuyordu. Doğan abi de koltukta uyuyordu!.."
Selum: "Uyusun uyusuuuunnn! Bundan sonra o uykuya hasret bırakıcam onuuu! Fotoğrafı ver bakayım."
Kaan: "Aabii, benim anlamadığım o kız kim?
Doğan abinin neyi?"
Selim: "Şimdilik bir şeyi değil dee, ileri de yengeniz olabilir!"
Kaan: "NEEEEE! VALLAAAA MIIII?!"
Selim: "Oğlum bi dur yaa bağırma! Aramızda kalacak dedik değil miii?!"
Kaan, "Tamam tamam sustuuummm!" dedi üç maymundan susmayı yaparak.
Kaan bağırınca abisi telaşla kapıya gelip,
"Selim iyi misin? Kaan ne oluyoo?" dedi
Selim, Kaan'a gözlerini belertip "yaptığını beğendin mi" der gibi bakarken, abisine cevap verdi, "İyiyim aabii! Bir şey yok çıkıyorum."
•~~~~•Nurseli,
Burada bu saatte ki uykuya çok hoşuma gidiyordu... Tam dalmasam da aşırı dinlendirici bir uyuma oluyordu. Saatin kaç olduğunu bilmediğim bir anda birden bir hışımla kapı açıldı ve olduğum yerde sıçradım.
***Hilde, sinirle içeri girdi.***
Kapının çarpması ile Doğan'da sıçrayarak silahını çıkartıp Hilde'ye doğrulttu.
Bende her iki korkuyla çığlık atmaya başladım.
Doğan, "NE OLUYOR BEE?!"" diye bağırınca, Hilde de aynı serlikte karşılık verdi. "Bana bak komiser, sana kaç defa 'işime burnunu sokma' dedim. Ekip otosuyla okuldan aldırmak ne yaa! Ben kendim gelip gidemiyor muyum? peşime adam takıyorsun! Bir de emri vaki yapıp buraya getirtiyosuuunn, sen kimsin yaaa! Bu hakkı sana kim veriyoo?!."
Korku ve şaşkınlıktan titriyordum. Filiz, Doğan'ın arkasından sıyrılıp yanıma gelerek beni sakinleştirmeye çalıştı. Ayağa kalkıp, Filiz'e sarıldığımda susmuştum ama hâlâ titriyordum.
Doğan, elleri titreyerek tabancayı yerine koydu ve sabrı taşmış gibi bağırmaya başladı, "NE OLUYOR LAN, NE OLUYOR?!. YETER! DUYDUN MU BENİİİ YETEEER! BEŞ GÜNDÜR KÖPEĞİNİZ OLDUM LAN BURADA!"
Doğan, Hilde'nin kolundan tutup duvara doğru itti. Diğer eliyle de çenesinden tutarak duvara sıkıştırıp bağırmaya devam etti.
"GEL DOĞAN! GİT DOĞAN! GETİR DOĞAN! GÖTÜR DOĞAN! BU MU LAN KARŞILIĞI, NANKÖR MÜSÜNÜZ LAN SİZ?!"
Hilde, şok olmuş gibi bakıyordu. Herhalde bu aşırı tepkiyi beklemiyordu. Doğan da kendince haklıydı, kaç gündür bir dediğimizi iki etmemişti. * *Her ne kadar o soğukta mabadımızı dondursada**
Hilde, cevap vermeden, gözünü de Doğan'dan ayırmadan ağlıyordu. Sadece ben değil, Filiz bile onun ilk defa ağladığını görüyor gibi bakıyordu...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.