Selim, Seda'ya söz vermişti. Fizik tedavide zorlansa bile, bitene kadar sabrederse, dondurma alacaktı...
Arabaya bindirdi, Maraş dondurması satan bir yere gelince Seda'ya, dondurmayı neyli istediğini sordu. Seda, "Ben kendim görüp almak istiyorum. bana nee?" dedi çocuk gibi mızmızlanarak.
"Tamam, hadi bakalım!"
Arabayı park ettikten sonra, tekerlekli sandalyeyi alarak, Seda'yı oturttu.
Dondurmacıya girdiler. Seda, 5 top karışık dondurma isteyince Selim, "Ee yuh yani! O kadarını nasıl yiyeceksin, ya boğazın şişerse ne olacak?" dedi.
Seda: "O zaman da KBB götürürsüünn!"
Selim: "Oldu canım! başkaa?!"
Seda dudaklarını büzerek, "O zaman bende ölürüümm!" deyince Selim, "Saçmalama bee, Allah korusun! Bari külahta yeme, kâseye koysunlar!" dedi
Seda, şımarık çocuklar gibi omuzlarını kaldırıp indirerek, "Bana nee, bana nee, mızıkçılık yookk! Ben ne istersem o olacak!" deyince el-mecbur, "Ona da tamam bee! Ne yapalım elimiz mahkum!" dedi
Selim, dondurmaları alıp, Seda'ya verdi. Masaya geçtiler. Selim, Sandalyesine otururken, kendi dondurmasından yiyen Seda'ya, "Yuhh beee yuhh! Gözün doysun!" diyerek dondurmasını aldı.
Konuşmadan bir süre yediler. Selim, kasede dondurmayla oynarken Seda farketti. Bir süre Selim'i izlerken, dondurması üzerine damlayınca panik oldu.
"Yaaa vişne lekesii!"
Selim, hemen peçeteyi alıp üzerini silmeye çalıştı. Seda, biraz izledikten sonra, "Seliim ne yapıyorsun?" diye sordu,
"Siliyorum, ne vaarr?"
"Babama ve abilerime göre evlenme sebebii! Bacaklarıma dokunuyorsun!"
Selim, irkilerek ellerini çekti.
"Bu kadarla evleniliyorsa sıraya geç!"
"Nasıl yani? Kaç kız var kii?"
"İkii! Birini ailem istiyor, birini de gönlüm istiyor!"
"Bir de ben üç oldu yani?"
Selim, (alaycı bir gülüşle), "Hıı! Ne demezsiinn!"
"İnanmayacaksın ama ben ilk zamanlar bana acıyıp evlenmek istersin diye düşünmüştüm!"
"Hadi yaa, dur bi düşüneyiiim!" dedi ve parmaklarıyla çenesini sıktı, biraz düşündükten sonra. "I ıııhh! Yoookk! Acınacaklar da da üçüncüsün maalesef!" dedi
"Engellilere öncelik tanınmıyor mu?"
"Olabilirdi ama ailem inadından vazgeçene kadar, Nurseli de benden bıkana kadar, sen yürürsün, o engelin kalkar!"
"Nurseli'yi çok mu seviyorsun?"
"Onun beni sevdiği kadar değil!"
"Sevgisine karşılık vermek zorunda hissettiğin için birlikte değilsin değil mi?"
"Aslında istesem sevgisine karşılık verebilirim ama ben kendimi dizginleye biliyorum. Bir zamanlar bi komşumuz vardı, kız Ali isminde birine aşık olmuş, her fırsatta Allah'ım Ali'yi bana yaz Ali'yi bana yaz diye dua edermiş. Gerçekten de evlendiler. Bir yıl kadar evli kaldıktan sonra, babası Ali amca ve damadı Ali abi balığa gitmişlerdi. Denizde fırtına çıkmış tekne alabora olmuştu. İkisi de vefat etti. Hiç unutamıyorum, abla ağlarken, "Ben bir Ali istedim, Allah'ım iki Ali'mi de aldı" diye ağlıyordu. Nurseli'nin sevgisine karşılık verirsem öyle olmaktan korkuyorum." dedi başında ki yarayı ovalerken...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Yakup Bey, Nurseli'nin kameriyeden gittiğini görünce arkadaşının yanına geldi.
"Abii iyi misin?"
+ "Evet Yakup haklıymışsın, öğrenmiş. Biliyor ve benden nefret ediyor."
"Ne yapalım pekii?"
+ "Öncelikle, bildiğini bildiğinizi belli etmeyin. İstanbul'a taşınma işini de bir yıl erteleyin bakalım. Gerekirse ben orada onunla ilgilenirim.
"Peki aabiii, sen nasıl istersen öyle olsun. Rabb'im sonunu hayr etsin inşallah."
+Aamin, inşaallah."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Bir hafta köyde tatilden sonra, Ankara'ya doğru yola koyulduk...
Selim, Hilde'nin adresi bulup bana atmıştı. Navigasyonla yolu bulup adrese geldik.
Doğan'a yaptığım gibi sitenin giriş resmini çekip Hilde'ye gönderdim. Hilde hemen aradı, "Neredesin sen?!" Dedi şaşırmış bir ifadeyle
"Sitenin kapısına gel."
... Hilde, kapıyı açtırdı. Karşısında beni ve ailemi görünce çok şaşırdı.
"Kızım sen delisin."
"Evet deliyim. Delirttin lan beni!"
Hilde ve ailesiyle tanışıp kahvaltı yaptıktan sonra, iki kız odaya geçtik. Biraz sessiz oturduktan sonra ciddileşerek, "Filiz nasıl?" dedim
"İyidir herhalde, bilmiyorum." deyince Hilde'nin gözlerine yalan söyleme der gibi baktım,
"Görüşmüyoruz demee!"
"Bu aralar görüşemiyoruz."
"Sorarsa selam söylersin."
"Olur!"
"Çok sevilesi olduğumu sanmıyorum da, bu kadar nefreti de hak etmedim diye düşünüyorum."
"Seninle ilgisi yok biliyorsun, kendine yorma lütfen."
"Üstelemeyeceğim, her şey için özür dilerim. Bu sene yurtta olmayacağım. Onu söyleyip, sana veda etmeye geldim."
"Ne vedası be, saçmalamaa, bir çırpıda bırakmak o kadar kolay mı?"
"Hocam sağ olsun, bir çırpıda bırakmayı ondan öğrendim."
"Nereye gidiyorsun peki?"
"Selim bir ev ayarladı, üç polis adayı ile kalacağım."
"Dikkat et de seni dövmesinler."
"Hak edersem dövsünler, sıkıntı değil. Siz yurtta yine birlikte olun lütfen. Benden önceki düzeninize geri dönün. söz mü?"
"Bakarız."
"Tamam bu kadardı." dedikten sonra yutkunarak, "İçeri geçebiliriz!" deyip ayağa kalktım. Kapıya yaklaşınca Hilde kolumdan tutup kendine çekti.
Sarıldık... ikimizde ağlıyorduk... Hıçkırıklarla ağlıyorduk... Beş dakika boyunca aralıksız sadece ağladık... İkimiz de benim yurda geldiğim ilk günden bu zamana kadar olan anılarımızı düşündük... Benim göz yaşlarım, Hilde'nin omuzunu ıslatmıştı.
Herkesin katı kalpli olarak gördüğü Hilde, neredeyse ağlamaktan yerlere kapanacaktı... Yumruğunu sıkıyor, bileğini ısırıyordu... Yaşları badisinin koluna akıyordu. Hilde, kendini toplamaya çalıştı. Eminim içinden sayısız kelimeler geçiyordu ama o sadece, "Kendine iyi bak!" diyebildi.
Burnumu çekip, elimin tersiyle yüzündeki yaşları silerek, "Sen de, sizde. Ben sizi ve benim için yaptıklarınızı asla unutmayacağım. Yolunuz açık olsun, hakkınızı helal edin." dedim
Hilde, hıçkırıklarının arasında sadece
"Sen de." diyebildi.
Hilde'nin omuzundan öpüp, bileğimle gözyaşlarını sildim. Son defa "Hoşça kal." deyip içeri geçtik. Herkes o halimize şaşırmıştı ama kimse nedenini sormadı
"Baba çıkalım mı?" dedim
"Tabii biz de seni bekliyorduk." deyip hemen ayaklandı.
Aileler vedalaştıktan sonra Bilecik'e geldik...
... Aileme, eve çıkacağımı söyledim. "Evde benimle birlikte üç polis adayı olacağını bir arkadaşımın abisinin komiser olduğunu, evi de onun ayarladığını söyledim." Eminim babam ve annem ev arkadaşlarımın polis adayı olacağı için daha kolay ikna olmuştu.
Doğan'la sadece telefonla görüşüyorduk. Başkomiserlik eğitimlerine gidiyordu. Bir yıl sonra oda Selim ve Alp gibi başkomiser olacaktı.
...Okulların açılmasına iki gün kala İstanbul'a geldim, bir yıl önce olduğu gibi, otobüsten inip çay içmiş ve büfeden su almıştım. Geçen seneyi tekrar yaşıyor gibi hissediyordum.
Yüzümde buruk bir tebessüm vardı. Çantamı unuttuğum sandalyeye koymayıp, masanın üzerine koydum. Bu dalgınlıkla yine unutabilirdim. Otogardan taksiye bindim, yine SultanAhmet'e gelip aynı banka oturdum.
Biraz manzarayı izledikten sonra telefonumu çıkarttım, Gülsüm teyzeyi arayacak, aynı bankta oturduğumu söyleyecektim. Rehberden gülsüm teyzeyi buldum.
Tam ararken, solumda birini hissettim, başımı kaldırınca karşımda Selim'i, elinde bir buket çiçekle görünce şaşırdım.
"Merhaba hanımefendi, çelme takmazsanız, önünüzden geçip yanınıza oturmak istiyorum." dedi.
"Seliim, unutmamışsın." deyip çiçeği aldım.
"Hâlâ bir şey söylemediniz, oturabilir miyim?"
"Tamam tamam, bu güzel çiçeklerin hatrına izin veriyorum. Korkma, geç otur." dedim gülerek.
"Bu kadar kolay olacağını bilseydim, o günde bir demet gül alır verirdim."
"O zaman da sapık var diye bağırırdım."
"Ay yok, yok, bu daha iyi olmuş o zaman."
"Tam bir yıl ha, geçmez dediğimiz bir yıl bitti bile, kaldı iki yıl."
"Sana göre bir yıl geçmiş olabilir, gel bide bize sor."
"Siz kim?"
Selim önce kafasını kaşıdı. Sonra da hiç inandırıcı olmayan bir ifadeyle,
"Elif, Kaan, yengem!" dedi.
Bende bozmamak için, "Onlara selam söyle, sayılı gün çabuk geçer merak etmesin, yani etmesinler." dedim.
"Tamam söylerim, kalkalım mı?"
"Neden, işin mi vardı?"
"Bugün Seda'nın kontrolü vardı, yengeme götüreceğim."
Bu durumdan artık sıkılmaya başlamıştım. Seda'yı kıskanmıyordum ama Selim'inde abartılı davrandığını düşünüyordum. İtiraza kapı aralamadan, "Bende gelicem, Seda'ya da mahcup oldum hiç evine gidemedim." dedim ve ayağa kalktım.
Selim, kem küm etse de, itirazın ikimiz içinde kötü olacağını düşünüp kabul etti. "Hadi bakalım." deyip eliyle önden yürümem için işaret etti.
Arabaya doğru el ele yürüdük. Selim, valizimi bagaja koydu. Selim'in kilidi açmasını bekliyordum. Selim, benim yanıma yaklaşıp, kilidi ve kapıyı açtı.
Şaşırmıştım. Şaşkın bakışımı farkeden Selim, "Ne? Neden öyle bakıyorsun? Binsene." dedi.
Arka koltuğun kapısına yaslanıp, Selim'in gömleğinden tutup kendime çektim. Selim boş bulunmuş, birden bana doğru hızlıca gelmişti.
...Bir yerime çarpmaktan korkup sol elini cama dayadı.
Ayaklarımı kaldırıp Selim'in boynuna yaklaştım, dudaklarımı değdirerek konuştum, "Bayadır yapmıyorsun daa, o yüzden şaşırdım." dedim.
Selim de, kendisine ilk defa bu kadar yaklaşmama şaşırmış olmalıydı. Belimden sarılıp, kulağıma eğildi, "Biraz daha binmezsen, senin bayılma hastalığı bana geçecek." dedi.
Umursamaz bir tavırla gömleği biraz daha sıkıştırıp diğer elimle Selim'in yüzüne dokundum. Baş parmağımı, Selim'in dudağında bir sağa bir sola gezdirdim ve yine dudaklarımı boynuna değdirerek, "Bu yılımızda böyle geçsin ister misin?" dedim.
Selim, camda ki elini alıp sırtımdan belime doğru indirip dudaklarıma yaklaştı.
"Bu yılımız böyle başladı ama böyle geçmez, geçemez! Biz nereye kadar sabrederiz bilemem." dedi.
Kendimi yavaşça geriye çekip, koltuğa oturdum. Selim, kemerin tokasını çekip, "Ee, bu sene yaz dizisi saçmalığından hangisini yapıyoruzz?" dedi ve göz kırptı.
"Bu sene dizi izlemedim yaa, Yaz'ın saçmalığı ile devam edelim."
"Olur."
Selim, koltuğuna oturdu. Arabayı çalıştırıp gözünü yoldan ayırmadan arada "of"lar gibi nefes verince dayanamadım ve sordum.
"Seliimm, iyi misin? Ne oldu? Neden modun düştü?"
"Yok bir şey, sadece seni götürmek ne kadar doğru onu düşünüyorum ve canım sıkılıyor."
"Selim, beni neden uzak tutmaya çalışıyorsun söyler misin lütfen?"
"Nurseli, annesi biraz, şey. Nasıl desem... Karşısındakinin de insan olduğunu unutan bi yapısı var. Kırılır, gücenir diye hiç bakmıyor. ben üç aydır alıştım daa seni düşünüyorum."
"Merak etme, benlik bir durum yok kii, kadının derdi seninle, sana öyledir." dedim olacaklardan habersiz...
"Yokk gülüm yaa, keşke öyle olsa, bende ilk zamanlar öyle zannediyordum. Tanıdıkça anladım, yapısı o, Doktor dinlemiyor, çalışan dinlemiyor, gelene gidene laf atıp duruyor."
"Anladım tamam!" dedim gülerek
"Nee neden güldün?"
"Altı aydır bana ilk defa gülüm dedin."
Selim hatırlamaya çalıştı ama o kadar olamaz diye düşünmüş olacak ki, hemen itiraz etti, "Hayır gülüm sana öyle geliyor!"
"Seliimm, bana tarih bakıtma istersen! Altı aydan fazla bile olmuştur."
"Kazadan sonra biraz saldım galiba, özür dilerim, Söz bundan sonra telafi edeceğim."
"Seliimm, aslında ben bu durumun bir süre daha devam etmesini istiyorum."
"Ne diyorsun yaa saçmalama."
"Bir süre dedim Selim."
"Konuyu kapatalım olur mu GÜLÜM. Geldik çünkü." deyip arabayı durdurdu. Oturduğum yerden eve baktım. Seda'ların evi iki katlıydı. Merakla, "Seliim? Kaçıncı katta oturuyolar? diye sordum.
"İkinci kat GÜLÜMM!"
"Asansör yoktur herhalde değil mi?"
"Evet yookk!"
"Pekii, nasıl gelecek?"
"Ben gidip alıp geleceğim." dedi ve stop etmeden aşağıya indi.
Bende peşinden indim, sinirden dişlerimi sıkmaya başladım. Nasıl olabilirdi. Üç aydır Selim her seferinde onu kucağında mı götürüp getiriyordu.
...Arabaya yaslanarak destek aldım.
Bu kalp atışını biliyordum, sonu karanlıktı...
Beş dakika sonra kahve rengi demir kapı açıldı. Seda'nın kız kardeşi kapıyı tuttu. Önce annesi sonra da Selim'in kucağında Seda çıktı.
Seda'nın annesi arabaya yaklaşınca kendimi sakinleştirmeye çalıştım, elimi uzatarak, "Merhaba ben Nurseli, kusura bakmayın gelemedim, geçmiş olsun." dedim.
Annesi, Seda'yı göstererek, "Bak bakalım geçmiş mi?" deyip Selim'e döndü. "Çabuk bindir, sıcaktan çıktı hasta olmasın." dedi, söylerken de ön koltuğu işaret etti.
Kapıya doğru elimi uzatınca, Seda'nın annesi kolumdan tutup geri çekti, "Hey ne yapıyorsun, oraya Seda oturacak."
Sinirden kıpkırmızı olmuştum. Selim bana yaklaşıp, "Gülüm bir dakika, müsade eder misin lütfen." dedi.
...Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
...Başım dönmeye başladı.
...Bayılmamak için kendini sıkıyordum.
Selim, önüme geçti, Seda'ya kapıyı işaret edip, "Açar mısın lütfen, kolum koptu artık." dediğinde bir karar verdim.
...Asla arkaya binmeyecek gerekirse oradan tek gidecektim.
...Selim'e, Seda'nın annesinden daha çok sinirlenmiştim.
Seda kapıyı açınca, Selim bana dönüp. "Gülüm, koltuğuna oturur musun lütfen!" dedi.
Ben dahil hiç kimse Selim'in böyle bir şey yapacağını düşünmüyorduk. Herkes şaşırmıştı. Titrediğimi belli etmemeye çalışarak bindim.
Selim, bana kapıyı gösterip, "Beklee!" dedi. Sonra kardeşine arka kapıyı açtırdı. Seda'yı koltuğa oturtup kollarını aşağı yukarı sallayarak, "Sen bir haftada kaç kilo aldın yaa?" dedi ve cevabı beklemeden, kapısını kapatıp öne doğru bir adım attı.
Benim kemerimi takıp yanağımdan öptü ve işaret parmağıyla kendi yanağını gösterdi. O an bu yaptığı diğerlerinden daha çok hoşuma gitmişti.
Neredeyse inip Selim'in boynuna sarılacaktım. Sol elimle Selim'in kafasını çekip, kokulu ve uzunca öpüp istemeyerek geri bıraktım. O an bana dünyaları verse bu kadar hoşuma gitmezdi diye düşünüyordum...
~~~~~~• Selim kendi koltuğuna geçerken Seda'nın annesiyle göz göze geldi. Kadın dudaklarını büzmüş intikam yemini eder gibi bakıyordu. ~~~~•~~~~~~•
...Selim oturdu, Seda'nın kardeşine bakıp,
"Eda, orada kemer var. Ablana tak!" deyince Seda'nın annesi, "Eda bırak, ablan bi kemeri takamayacak kadar salak mı? Kendi taksın." dedi
Selim'le kadın kılıç kuşanmış gibiydiler.
"Kendi kemerini takabiliyor olsaydı, o gün kazada camdan fırlamazdı. Babası gibi sadece hafif yaralanırdı." dedi.
Seda, ağlamaya başlayınca Selim aniden geriye döndü, "Seda, özür dilerim." dedi.
Annesi, arkadan Selim'in koltuğuna vurup, "Dön önüne de bas gaza hadii, zaten geç kaldık!" dedi.
Selim, kendi kemerini takarken bana, "Beni anladın mı?" der gibi bakış attı.
...Hastaneye geldik, Selim hastaneden tekerlekli sandalye alıp geldi. Seda'yı bindirdi. Odaya geldiğimizde Leyla abla, beni görünce ayağa kalktı...
~~~~~~• Leyla ilk olarak Nurseli'ye sarılınca, Eda, ablasının kulağına eğilip; "Ne Nurseli'ymişş arkadaş!" dedi.
Eda'yı duyan annesi, kolundan tutup, "Bu devran geçici, ona bu günlerini arattıracağım, sen merak etme!" dedi ve sinsice bir gülüş attı.
Seda'nın annesinden, Leyla da nasibini almıştı ama Leyla da Selim gibi alıştığı için takmadı...
~~~~~~• Muayeneden sonra Leyla abla ile vedalaşıp arabaya bindik. Seda'nın annesi, Selim'e duyurmak ister gibi sesli bir şekilde,
"Kızım çok aç mısın? Eve kadar sabredemezsen şuradan simit alayım haa, ne diyorsun?" dedi
Selim, dikiz aynasından Eda'ya bakarak, "Evde işiniz var mı?" diye sordu.
Eda, "Yok Selim abii, neden sordun?" dedi. Selim cevaplamadan, "Tamam." dedi.
Hastaneye yakın bir yerde ki restorana geldik, Selim yine Seda'yı kucağına aldı.
Önüm sıra içeriye girdiler. Onlar tam bir menü siparişi verirken ben sadece su istemiştim. Sinirden hiç iştahım kalmamıştı.
Kadın masada Seda'yı, Selim'in karşısına oturttu, yemekler yendikten sonra Eda tuvalete gitti, annesi de bir süre oturduktan sonra tuvaleti bulamam bahanesiyle beni de masadan kaldırdı ve Selim'le Seda'yı başbaşa bıraktı.
Restorandan da çıktığımızda Selim yine kemerimi takıp öptü. Bende Selim'i tâbi ki.
Normalde karşımdakini kıskandıracak yapıda biri değildim ama kadına çok sinir olmuştum ve sanki inadına yapıyordum. Selim de beni kimseye karşı ezdirmek istemiyor gibiydi. Gözünü sevdiğim...
Seda'ların evine geldik. Selim, yine Seda'yı kucaklayıp eve çıkartı...
Aşağıya inip arabaya binince, arabayı sürene kadar konuşmadım.
Seda'nın evleri geride kaldıktan sonra, sanki taksiye binmişte yer söylüyormuş gibi, "Kız kulesine!" dedim ve Selim'e bakmadan, kollarımı bağlayarak "Sen görürsün" mesajını verdim...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
Selim, başına geleceği biliyordu. O yüzden Nurseli'yi onlardan uzak tutmaya çalışmıştı.
Suçu olmadığı halde arada kalmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu düşündü.
Çaresiz, düşünceli bir şekilde kız kulesine doğru arabayı sürdü.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.