..."Şimdii, Ayşe ile ilgili hiçbir şey söylemeyeceksin, 'Bana kendi silahını verdi, silah tutmayı öğretiyordu, silahın ruhsatsız olduğunu bilmiyordum. Ben tarifiyle önce başına tuttum ama elim titreyince onur kırıcı şeyler söyledi, ben de kendimi ispatlamak için boşa sıktım. Yaralandığını düşünmedim.' diyorsun. Bu ifadelerin hiçbirinde Ayşe olmasın. Tamam mı?"
"Peki, abimi gerçekten ben mi öldürdüm."
"Hayır desem inanacak mısın? Abin Ayşe yerine hastaneye gitseydi, şu an o yaşıyor, sen ya da Ayşe ölmüş olacaktınız. Ya da teyzen yine onu vuracaktı.
"Yine mi? Abimi teyzem mi öldürdü?"
"Hayır, o da senin gibi yaralamış ama omuzdan, onun kurşunla değil senin kurşunla ölmüş."
"Teyzem neden vurmuş peki?"
"Ayşe'ye ateş edecekmiş, kızını korumak için. Şimdi, fazla zamanımız yok, benimle misin?"
"Evet komiserim."
"Tamam, bekle sana bir avukat isteyeceğim. Ayşe yok, avukat ne derse o, anlaştık değil mi?"
"Evet anlaştık..."
...Selim, odaya girdiğinde, Okan bekliyordu, Selim'i görüp ayağa kalkınca, Selim aynı zamanda eliylede işaret ederek, "Otur, otur." dedikten sonra, kendi de oturup sandalyesini masaya yaklaştırarak, "Okan bu dosyanın otopsi sonucunda sana göre çıkan sonucu bana söyler misin?" dedi
"Komiserim yaranın oluşumuna göre maktul vurulduktan 7-8 saat sonra ölmüş."
"Peki kurşun ilk girdiğinde hastaneye gitseydi, kurtulma şansı yüzde kaç olurdu."
"Komiserim %90ın üzerinde bir olasılıkla kurtulurdu.
"Peki, bu pisliğe intihar etmiş gözüyle bakabilir miyiz?"
Okan, "Komiserim, intihar değil miymiş?" deyince Selim güldü. "Evet, intihar!" deyip elini uzattı. "Teşekkür ederim."
O: "Ne demek komiserim... Komiserim bir de dosyada medocalin hastanesi ile ilgili bir rapor vardı. Yavuz bey'i tanırım size yardımı dokunabilir. Her türlü!"
S: "Anladım, müfettiş bizim raporlarla ikna olmazsa onun ifadesini de alacak zaten. Tekrar teşekkür ederim, sen çıkabilirsin."
Doğan, Selim'in talimatını yapıp gelmişti, "Ayşe Tamam abi, evlerine bıraktım."
S: "Halı?"
D: "Ne halısı? Abi o eşyalar değişti ya, bir hayır sever sağ olsun."
S: "He orası temiz diyorsun yani."
D: "Aynen!"
S: "İlk siz gideceksiniz biliyorsun değil mi?"
D: "Aman be abi, varlığımız ne işe yarıyor ki yokluğumuz koysun, biraz tatil yaparız birşey olmaz."
S: "Başkomiserlik de yalan oldu."
D: "Çok da istekli değildim ya, üçüncü ay da pişman oldum ama çaktırmıyordum."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
İki gün sonra dosyada usulsüzlük olduğu gerekçesiyle inceleme başlatılmış, davaya müfettiş atanmıştı.
ilk incelemeler sonucunda, Doğan ve Pınar açığa alınmıştı.
Medocalin Hastanesi'nin doktoru da ifadeye çağrıldı. Yavuz bey, yurt dışındaydı ve en erken bir ay sonra gelecekti.
Doğan, rozetini ve silahını teslim ettikten sonra Alp'in odasına geldi. Arkasından Selim'le Zeynep odaya girdi. Zeynep, Doğan'a sarılıp, ağlamaklı bir sesle, "Aşkım!" deyince Doğan, göz devirdikten sonra gayet sakin bir şekilde, Zeynep'i kendinden ayırarak, "Tamam Zeynep, bir şey yok, sakin ol." dedi
Alp, olaya el atarak, "Zeynep, sen bize çay getir, hadi işimiz uzun. Hadi kızım!" dedi
Zeynep gidince Doğan, "Off"layıp, "Bıktım ya!" diyerek isteksizliğini belli etti.
Alp: "Hayırdır, ilk aydan!"
D: "Abi boğuluyorum, aşkım aşkım, aşkım aşkım. Bana yapmacık geliyor, bunaltıyor."
A: "Aşkım denmesi mi, Zeynep'in demesi mi?"
Doğan susunca Selim de Alp'e, 'sus' işareti yaptı. Bir süre sessizlikten sonra Alp, Selim'e aldırmadan devam etti.
"Doğan, yazık ediyorsun oğlum, bu bir ömür, üç beş gün, bir iki yıl değil. Kendine de bu kıza da bunu yapmaya hakkın yok, onu mutsuz etmek reva mı?"
Doğan: kendinden emin, itiraz etmeden, "Ya abi biliyor, bile bile kabul etti." diyerek Alp'in söylediklerini reddetmemişti.
"Şimdi ona basit geliyordur, yarın evlenip çocuk doğunca kafasına dank eder. Sevilmediğinin acısını her gün yaşar. Bak doğacak çocuğa yazık lan, yol yakınken-..." derken Zeynep, kapıya vurdu.
Çayları getirmişti. İlk olarak Doğan'a "Afiyet olsun aşkım." deyip çayın birini sehpaya bıraktıktan sonra Selim'in çayını verdi. Sıra Alp'e gelince, "Buyurun komiserim!" dedi ve sert sert baktı.
Alp, bakışında ki sertliğe yumuşak bir şekilde, "Sağ ol Zeynep." dedi
"Bana söyleyecek başka bir şeyiniz yoksa işime döneyim komiserim."
"Yok kızım yok, sadece Allah akıl fikir versin." dedi imalı imalı bakıp
Zeynep aynı sertlikle, "Çok şükür benim aklım bana yetiyor komiserim." deyince. Alp "Belli belli, günü kurtarıyor." dedi, saygısızlığına sinir olarak.
Zeynep, cevap vermeden dışarı çıktı. Selim, Alp'e, "Duymuş galiba." derken Doğan'ın umrumda bile değildi, omuzunu kaldırarak, "Gördün mü? Kendi düşen ağlamaz!" dedi...
...Ertesi gün, Ayşe ve annesi tutuklandı, Sıra Selim'in sorgusuna gelmişti.
Alp'in yanına gelip elindeki kağıdı uzatarak, "Abi bu Nurseli'nin kaldığı evin adresi, Bu civardaki olayları sana emanet ediyorum." dediğinde, Alp sarılıp moral vererek, "Merak etme sen, bunu da atlatacağız." deyip gülümsedi.
"Bu sefer zor abi, müfettiş aksi çıktı, her şeyi didikliyor."
"Siz sakin olun, panik yapmayın."
S: "Öyle yapmaya çalışıyorum, başka çarem de yok zaten, hadi görüşürüz."
... Selim çıktıktan sonra Alp, adresi Bora'ya vererek, "Bu adresi al, kaydedin. Buranın bir kilometre çevresi bizde, kuş ötse biz bakacağız, anlaştık mı?" dedi
Bora, kağıdı alarak, "Anladım komiserim." deyip dışarı çıktı.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
... Müfettiş Zeynep'i sorgulamış sıra Okan ve Selim'deydi.
Sorgu sonucunda Zeynep de açığa alınınca Okan'ı çağırdı, "Okan, sana bırakıyorum kardeşim. Asla, ben ya da Doğan bir şey demeyiz, kızmayız." deyince, Okan "Komiserim Necati olsa ne yapardı?" diye sordu
S: "Necati'ye bakma sen, onunla bizim hukukumuz geçmişe dayanıyor."
O: "Üzüldüm o zaman, keşke ben de sizin gibi birini daha önce tanısaydım, bu davada hiç bir şeyi zorla yapmadım, içimden geldiği gibi davrandım, benim vicdanım rahat komiserim. Bu dava bizim ebedi dostluğumuzun ilk nişanı olsun, sonuna kadar sizinleyim. Onursuz bir meslektense, onurumla tostçuluk yaparım daha iyi!"
Selim gülerek, "Tost mu? Biraz daha yaratıcı olsaydın olmaz mıydı? Tost nedir ya?!" deyince Okan gülerek "Komiserim, tost deyip geçmeyin, kaşarın orantısı, sucuğun kaç dilim olması, hepsi ince işçilik."
Selim yine espiriyle karışık, "Garsona ihtiyacın var mı?" deyince Okan, cafe işletmecisi edasıyla, "Komiserim, getir götürü Doğan komiserime düşünüyorum, siz temiz iş yapıyorsunuz, o yüzden sizi mutfağa bulaşığa alırım." dedi
Selim göz kırparak , "İltifatın için teşekkür ederim, bu teklifini değerlendirip sana dönerim." deyip sandalyesine yaslandı.
Okan, son çarelerinin doktorun ifadesi olduğunu bildiği için, "Komiserim Yavuz bey'den haber var mı?" diye sordu
Selim dudaklarını gererek, "Önümüzdeki ay gelecekmiş." dedi morali bozularak
Okan sanki içine doğmuş gibi, "Belki daha erken gelir, belli olmaz." deyince Selim, "İnşallah Okan inşaallah, bütün ekip onun kalemine ve ifadesine kaldık." dedi, oda doktordan başka Ayşe'yi kurtaracak kimse olmadığını biliyordu.
Okan, Selim'in moralini tekrar düzeltmek için. "Komiserim atılırsak onun hastanede yemek yapalım, kantin işletelim. Ne dersiniz?" deyince Selim, "Vallahi süper fikir, sen boşa çıkınca bi konuş bakalım, bize ne verir. Güzel menemen yaparım." deyince Okan kafasını yana yatırıp bakışıyla "Ne yaptın!" der gibi, "Özel hastane komiserim, ne menemeni?" dedi
Selim farkı bilmediği için, "Ne, özel hastane de ıstakoz mu yapılıyor, hastane yemeği işte." dedi
Okan yine gülerek, "Menemen bir hastane yemeği değil komiserim." dedi "ıstakoz gibi!"
Selim espiriye devam ederek, "Gidem de anamdan yemek öğrenem." deyince Okan, "OOO! Yavuz beyin en sevdiği, anne yemeği!" diyerek onun hakkında bilgi verdi
S: "Sen Yavuz beyi tanıyor musun?"
O: "Yani biraz!"
S: "Hadi hayırlısı, Doğan bayağı sevdi. O herkese kolay kolay adam gibi adam demez, seçicidir ama bu doktoru sevdi."
O: "Tanısanız sizde seversiniz, size daha çok benziyor. Doğan komiserime de o yüzden sıcak geldi herhalde."
S: "Olabilir. Bende merak ediyorum, inşaallah gelince tanışırız..."
~~~~~~•~~~~~~•
...Selim, biraz kafa dağıtmak için dışarı çıkmıştı, sahile gidip kıyı şeride geçmeden denizi seyrederken uzaktan Nurseli'nin geldiğini gördü.
Nurseli, elini kalbine bastırıp banka oturunca panik oldu. Arabadan inip yanına gitmek istedi.
Kısa süreli kararsızlıktan sonra vazgeçip karşı yolda çay satan genci çağırarak iki çay istedi. Nurseli'nin atacağı kadar şekerle çayın parasını vererek, genci Nurseli'nin yanına gönderdi.
Kendisi de çayını alıp arabaya bindi...
Nurseli çayı alıp etrafa bakınca, ona gözükmeden merkeze doğru gitti...
~~~~~~•~~~~~~•
... Alp, dosyaları incelerken, kapısı çaldı, "komiserim."
"Efendim."
"Bir adres vermişsiniz, oraya yakın yerde silahlı kavga ihbarı var, ne yapalım?"
"Ne demek ne yapalım, koş koş! Yengeler önemli!"
"Yengeler derken komiserim?"
"Yürü oyalanma!.."
... Ekipler olay yerine gelmiş, güvenliği sağlamışlardı. Alp, kalabalığın arasından Nurseli'nin "Abi" dediğini duyup işine devam etti...
Ekipleri gönderdikten sonra kalabalığa dağılın çağrısı yaptı. Sonra Emre'ye, "Benimle gel sakın pot kırma." dedi.
Nurseli ve Hilde Selim'in ekibinin durumunu bilmiyorlardı. Alp, anlattı.
Nurseli, "Haber bekliyorum." dedi ve ayrıldılar.
Emre, "Komiserim, Nurseli'yi tanıdım da diğeri kiminleydi çıkaramadım." dedi
"Şimdilik boşta ama biz bulduracağız, merak etme."
"İnşaallah komiserim..."
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Müfettiş Selim'e sordu, "Demir Beydere cinayetinin baş komiseriymişsiniz?"
S: "Evet efendim, gece vaktiydi. Arabanın içinde bulduk, görünüşe göre sağ omuzdan vurulmuştu."
"Etrafta kaç kovan buldunuz?"
S: "Bir kovan, omuzundan çıkan kurşunla uyumlu."
"Diğer kurşun?"
S: "O başka bir silahtan atılmıştı, bizde otopside öğrendik, olay yerinde, yaranın durumuna göre kan kaybından ölemez, kalp krizi sonucu hayatını kaybetti diye düşündük."
"Allah Allah, hangi yaradan ölünüyor, anlayabiliyor musunuz?" *(Alaycı bir bakışla)*
S: "Hafta da en az bir ceset görünce insan alışıyor, adli tıp doktorunu abimden çok görüyorum. Ayrıca fikir yürütmek çoğu zaman bizim katile daha erken ulaşmamıza sebep oluyor." *(Aynı tavırla)*
"Bu olayda neden öyle olmadı peki?" *(Dosyayı sallayarak)*
S: "İfadeler..." *(sözünü kesip)*
"Hangi ifadeler?"
S: "Ailenin, olay yeri..."
"Komşuların ifadesi peki?!" *(Merakla)*
S: "Komşuların da tâbii!"
Müfettiş, bacak bacak üstüne atıp, dirseğini koltuğun koluna dayadıktan sonra, üç barmağıyla yüzüne tripod gibi destek olurken,
"Burada bir komşu ifadesinin alınmadığını söylüyor, Hatta, katili gördüğünü söyleyen kişi! Onu neden sorgulamadınız?"
Selim de kolunu, koltuğun koluna koyup, eli bacağının kaba etinde bazı kelimelerde kaldır bırak yaparak
S: "Öncelikle katili değil, çünkü o da net görmemiş. Gördüğünü söylediği kişinin elindeki silah mı çapa mı emin değil. Bizim çapraz sorgumuzla ortaya çıktı. O kişi baş şüphelimizdi, maktulle en çok husumeti olan kişi oydu ama olay saati şahidi olduğu için tevkif edemedik."
"Neden sorgulanmadı? dedim."
S: "Annesini köye götürmüştü, şehir dışındaydı, ETS kayıtları da doğruladı..."
"Dönünce neden sorgulanmadı?"
S: "Şüpheliler listemizden elendiği için."
"Şüpheliler listesinden elenmiş olabilir, bu sorgusu alınmayacak anlamına gelmez, neden sorgulanmadı?"
Müfettiş, Selim'i köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu,"Evet, komiser Selim, neden sorgulanmadı."
S: "Diğerleri ile aynı ifadeleri verir diye düşündüm, tamamen benim hatam, sorgulamalıydım."
"Doğan komiser sana hatırlatmadı mı? Arkanızı kollarmış, çok yakın arkadaşmışsınız!" *(Alaycı bir tavırla)*
S: "Evet hatırlattı, adam köyden gelince ben sorgularım demiştim."
"Geldiğini sana söylemediler mi?" *(kafasını soru edasıyla kaldırarak)*
S: "Kadir komiser söylemiş."
"Söylemiş derken, haberiniz yok mu?
Kime söylemiş, Doğan komisere mi?"
S: "Hayır, bizzat ben ilgilendiğim için bana söylemiş." *(Burnundan sesli nefes vererek)*
"Peki, neden sorgulamadınız?"
S: "Otopsi raporuna göre vurulduğu an, ya da ikinci vurulduğunda hastaneye gitseymiş yaşama olasılığı %90'ın üzerindeymiş, belli ki intihar etmiş diye düşündüm."
"Peşin hüküm verdiniz yani. Kuzeni Ayşe ile ilişkisi varmış."
Selim, sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak, "Asılsız iddia, maktulün ailesinin katil bulma çabasıydı. Sorguladık sonuç çıkmadı." dedi
"Hastanede kadın doğum bölümünde yatmış, neden?"
S: "Kadın doğumda yatmış olması neyi gösterir ki? Yakın zamanda ortopediden ameliyat olmuş birini başka bölümde yatırdıklarına şahit olmuştum, o neden başka bölümde yatmasın ki?"
"İntihar edip çocuk düşürdüğü söyleniyor!"
S: "Basit bir deterjan zehirlenmesinden bebek düştüğünü ilk defa sizden duyuyorum."
"Ben de birçok şeyi ilk defa bu davada gördüm." *(Dosyayı sallayarak)*
S: "Maalesef, hayatın karşımıza ne zaman ne çıkartacağı belli olmuyor, olaylar ve zaman da herkese bilmediği şeyleri gösterebiliyor."
"Öyleymiş... Pınar komiser hastanın yanında kalmış."
S: "Evet."
"Neden?"
S: "Hastanın güvenliği için."
"Kimden koruyordu?"
S: "Maktulle ilişkisi olabileceğini düşünecek bütün herkesten, başta babası eniştesi ve Ahmet'ten."
"Ahmet ile sözlülermiş!"
S: "Evet ama doğrulayacak ne yüzük ne resim hiçbir şey yoktu. Aile arasıymış, kimse bilmiyor.
"Maktul en son kiminle konuşmuş?"
S: "Teyzesi ile."
"Ne konuşmuş?"
S: "Havadan sudan."
"Teyzenle en son ne zaman konuştun?"
S: "Sorgu benim aile ilişkilerime neden döndü ki?" *(Merakla ve anlamamış gibi bakarak)*
"Sadece basit bir soru? Empati kurmaya çalışıyorum diyelim. Yaralanmış, kan kaybeden biri teyzesini neden arar?"
S:" Benim annem tek çocuk, halamı da on bir yaşındayken kaybettim. Eğer bi teyzem yada halam olsaydı, inanın buraya girmeden konuşmuş duasını almış olurdum. Annemden iki kat dua istemezdim. Madem empati kuruyorsunuz siz söyleyin, son saatlerinde teyzesi ile ne konuşmuş olabilir?"
*(Dosyaya bakarak)* "Bir dakika kırk beş saniye de sadece, teyze evde misin? yanına geliyorum derim, o da yerini söyler."
S: "O da teyzesinden helallik istemek için çıkmış ama yetişememiş demek ki!"
"Maktulün araba teyzesinin tersi istikamete dönük bulunmuş, geri geri mi gidiyordu sence?"
S: "Gitmiş ama evde bulamamış olabilir."
"Teyzem, 'gel bekliyorum' dese beni görmeden bir yere gitmez!"
S: "Teyzenin evinde iki kapı var, kapıyı çalmıştır ama açan olmayınca gitmiş olabilir."
"Teyzenin iki kapısı olsa, bilsen, duymayacağını düşünüp telefonla arayıp sormaz mısın?"
S: "Ağır yaralı ve kan kaybeden birinin bu kadar ince düşünebileceğini zannetmiyorum, hatta bilinç kaybı yaşadığı için doktor yerine teyzesine gittiğini düşünüyorum, yolu karıştırmış bile olabilir."
"Yarayı sarmış, arabada da üzerine oturuyorsa nasıl kan kaybetsin?"
S: "Kılcal damarından vurulmuş, dosyaya dikkatlice bakarsanız eğer!"
"Bakıyorum merak etmeyin hatta çok dikkatli bakıyorum ama beni tatmin edici bir şey göremiyorum. Demir, vurulduktan 7-8 saat sonra ölüyor, bu adam ilk iki saat nerelere gidiyor, raporda neden yok. Sonra da barajda ölü bulunuyor, kovan var silah yok, nasıl oluyor onu merak ediyorum."
S: "İzin bekliyoruz, baraja bakacağız ama orada vurulmuş silah atılmış bile olsa, ölüm sebebi ilk kurşundan oluşan kan kaybı."
"Katil bunu bilmiyor ama değil mi?"
S: "Belki de biliyordur, sersemletmek için vurmuştur."
"Kardeşinin ETS ve annesinin ifadesi ile evden ayrılmadığı görülüyor."
S: "Evet, fırından ekmek almış, kamera kaydı var. Hareketleri de gayet sakin, yani her gün bir abisini öldürmemişse, öldürdüğünü düşündürecek hali yoktu."
Müfettiş köşeye sıkışmak üzereydi, son çırpınışlarıydı ve Selim geri adım atmak niyetinde değildi.
"Bu olayda duygularınızla hareket ettiğiniz konusunda şüphelerim var."
S: "Şüpheler gerçekleri değiştirmez, o sizin düşünceniz saygı duyuyorum."
"İnisiyatifinizi kullanmışsınız ama!"
S: "Bence bunda bir sorun yok, yeri geldiğinde siz de yapıyorsunuzdur diye düşünüyorum, yanılıyor muyum?"
"Suç varsa, deliller ortadaysa işime asla inisiyatifimi ve duygularımı karıştırmam!"
S: "Belli. Bizim, bunları kullanmadığımız olaylarda aldığımız sonuç yüzünden biz de boş verebiliyoruz işte."
"Mesela?"
S: "Mesela, öldü süsü vererek, ikizinin kaçırdığı adam: karısının kardeşine aşık olduğunu öğrenmesi üzerine İntikam almak için, karısını öldürdükten sonra kendini evin mahzenine kitleyerek, olayı kardeşine yıkıyor, sırf deliller onu gösteriyor diye suçsuz birinin hapse atılması gibi... Keşke şu inisiyatifi üst mercilerde kullansa, o zaman bize gerek kalmazdı. Biz de işimizi tam yapardık. Son olarak, bahane değil belki ama kendimi savunma olarak adlandırın, ben bir sapığın kardeşini kurtarma çabasındaydım. Kadir bana söylediğinde, daha önemli işim var dedim. Bana göre yaşayanlar ölülerden daha önceliklidir. Mesela, Yaşayan mağdur kimsenin, ölmüş mağdur ediciden öncelikli olduğu gibi."
"Tecavüz mü var?"
S: "Ben öyle bir şey söylemedim."
"Ama ima ettin?"
S: "İmalar delil ve ifade niteliği taşımaz. Siz işinizi yapın müfettiş hanım."
"Hazan!"
S: "Her neyse!"
H: "Kuzeniniz ölüyor ve siz dip köşe temizleyip zehirleniyorsunuz?"
S: "Kadın aklı işte, Başak burcuysa demek! İnanır mısınız, benim annem de öyle. Ben operasyona çıkıyorum, o cam silip evi baştan aşağıya temizliyormuş. Buradan çıkıp, 'anne paydos yeter diyeceğim' mesela, canım annem daha fazla yorulmasa iyi olur, yaşlı kadın sonuçta!"
H: "Tamam çıkabilirsiniz! Annenizi daha fazla yormayalım, böyle giderse sizinle daha çok konuşacağız zaten."
S: "Kolay gelsin Hazan hanım."
H: "Teşekkürler, size de bol şans!"
Selim, "Ondan ben de çok var, emin olabilirsiniz. Anne duası tavsiye ederim!" deyip odadan çıktı...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.