Hafta sonu sahile gidip, denize girecektik. O gece regl olmuştum. Sabah moralsiz ve ağrılı bir şekilde Ayşe ile buluşma yerine doğru gittim...
Selim, Elif ile, Doğan da, Zeynep ve Pınar ile birlikte gelmişler, sahilin o bölümünü kiralamışlardı.
Ayşe, Selim'i seviyordu ama Doğan abi onun kahramanı gibiydi. Doğan'ı her gördüğünde koşup boynuna sarılıyordu.
Doğan abi, Ayşe'yi görünce kollarını açtı. Ayşe koşarak yine boynuna sarıldı, "Abiciğim, seni çok özledim."
"Bende, fıstık burun. Bende. Ne haber, nasılsın bakalım. Son üç ayım kaldı. Üç ay sonra hep birlikteyiz. Bu kadar ayrılmak yok. Söz."
"Abii, siz evlenince beni üzerine yazdırsana. Sizinle kalayım."
D: "Nurseli ablan izin verirse olur."
"Kahramanının yerini kimse tutamaz, seninle yarışacak değilim." dedim omuz seğirterek.
D: "Son olarak, Zeynep ablana da soralım, kabul ederse olabilir."
A: "Zeynep abla söz, hiç yaramazlık yapmam. Ne söylersen yaparım."
Z: "Bir düşüneyim. Pınar, Ayşe hastanede söz dinlemiş miydi?"
P: "Evet evet, ne söylersek yaptı."
Z: "Tamam. Yemek ne biliyorsun? Ben eve geldiğimde yemekler hazır olsun isterim."
A: "Nurseli abla bana öğretiyor. Düğüne kadar daha çok öğrenirim. Sen hangi yemeği seversin, en iyi onu öğreneyim."
"Selim, bak yaa nasıl da sattı bizi." dedim
Ayşe bana dönüp, "Abla sürekli sizinleyim, aranızda salça oluyorum. Biraz da onlarla olayım. Anlarsın ya!" deyip göz kırpınca Doğan abi, Ayşe'nin omuzlarından sıkıp, Zeynep'e, "Ooo bunun plan başka, kabul etmeyelim Zeynep!" dedi.
Zeynep, "Bence de erken fark ettiğimiz iyi oldu!" dedi.
•~~~~~~• Pınar, biraz kaldıktan sonra izin isteyip ayrıldı. Herkes suya girmiş Selim'le ben sahilde oturuyorduk. Güneş ışınlarının denize vuran yansımasına bakıyordum.
Takip ettiğim her ışık süzmesini, dalgalar arasında kaybolana kadar izliyor, sonra tekrar yeniden bir ışık daha takip ediyordum. Selim, dirseği ile vurup, daldığım yerden kendime getirdi.
"Biz girmeyecek miyiz?"
Bir an daldığım yerden Selim'e bakıp tekrar manzaraya döndüm ve Selim'in sorusunu cevapladım. "Sen gir, benim keyfim yok."
"Neden moralin mi bozuk?"
"Hayır!"
"Hasta mısın?"
"Hayır!"
"Yüzme bilmediğin içinse ben seni yüzdürürüm merak etme!"
"Selim, ısrar etme, istemiyorum dedim yaaa!"
"Neden o zaman. Dün çok istekliydin. Bir günde ne oldu ki?"
"Düşün bakalım. Bir günde ne olmuş olabilir?" deyince biraz düşündü...
"Oooo anladııımm. Pardon ya kusura bakma. Tamam üzülme. Seninle de haftaya geliriz!"
"Haftaya da olmaz!"
"Neden kaç gün ki?"
"Bazen sekiz bazen dokuz."
"Yuuuh kaç günde biiirr!"
"19-23 değişiyor!"
Selim sustu. Bir gözünü hafif kısıp, başını, sağlı sollu aşağı yukarı yaparak, aklından hesap yapmaya çalışır gibiydi. "Selim, ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Senede kaç gün sahalardan uzak kalacağım onu hesaplıyorum. 8'de çokmuş beee. Bende sorguları ve rapor hazırlamaları o günlerde yapayım bari. Yoksa zaman geçmez." deyince elimle Selim'i kolundan itekledim.
Selim, bacaklarını karnına doğru çekmiş, kollarını bacaklarına dolamış olduğu için dengesini kaybedip yana devrildi.
Utangaç bir gülümsemeyle, "Yaaa git şuradan aptal. Gir denize. Yürü, salak şey bende ciddi ciddi dinliyorum yaa, çık git şuradan!" dedim. Yüzüm güneşin ve utanmanın etkisiyle kızarmıştır diye düşünüyordum.
"Yoook gitmem. Seninle oturacağım. Biz de iki hafta sonra geliriz olur mu?"
"Havalar soğuyor farkında mısın? Şuan bile ne kadar soğuk. İki hafta sonrası olmaya bilir. O yüzden sen git, şimdi gir. Hadiii!" dedim
Elif, biraz yüzdükten sonra çıkıp yanımıza geldi, "Aaabii, hadi sen de yüz nöbeti ben devralabilirim." dedi.
Selim, Elif'in yanağından makas alarak,
"Kız dayanışması, bayılırım." dedikten sonra ikimizi de öpüp Doğan'ın olduğu yere doğru yürüdü.
Benim dalgın bakışım Elif'in gözünden kaçmamış gibi sebebini merak ederek,
"Eee nasıl gidiyor?" diye sordu.
Aynı dalgınlıkla, "Biz aynı kaplumbağayız." dedim.
"Artık Seda yok biliyorsun, neden hâlâ böylesin?"
"Evet, Seda bedenen yok ama ben negatif enerjisini hâlâ hissediyorum."
"Sence de biraz abartmıyor musun? Boşuna evham yapıyorsun bencee."
"Evet, Selim geçici bir çözüm buldu ama Seda yürümeden Selim'in içi rahat etmeyecek. O öyle olunca da ben mutlu olamayacağım... Baksana bu yaz evlenelim dememe rağmen hiç oralı bile değil. O konuya girmiyor. Evlilik hayali var, yok demiyorum ama yakın gelecekte düşünmüyor gibi davranıyor... Ve içimdeki sıkıntı hâlâ devam ediyor... Bu güzel günün atmosferini bozdum kusura bakma. Konuyu değiştirelim lütfen. Sizin durumlar ne alemde onu söyle."
"Kapatalım demekle olmuyor Nurseli, senin sıkıntıya bir çare bulmamız lazımm... Bizim durumlarda da bir şey yok. Yarın doğum günü, bir şekilde buluşup hediyesini vereceğim ve başlarsa devam ama ben abimden önce evlenmek istemiyorum. Yengeciğim ile zaman geçirmek istiyorum.
Acı çeker gibi güldüm. "Ben de abi ile kardeşi ayırmak istemiyorum. O anneyi oğlundan ayırmak istemiyorum." dedim
"İyi deee, 2 yıl, ne var ki. Artık alıştın araba da kullanıyorsun, sabah birlikte gidersiniz akşam da birlikte dönersiniz."
"Tamam. Sen yarın bir konuş, sizin durumlara göre bizde bakarız. Şimdi annenin iki ayağı bir papuca girmesin."
"Ayyy sizin nişan da Doğan abi ile aynı zamana denk gelse çok iyi olur yaa."
"Bence iyi olmaz. Benim olmayacağım bir nişan ve düğüne denk getiremem."
"Gelmeyecek misin?"
"O gün özellikle hastalanmak gibi bir planım var."
"Doğan abi çok üzülür ama."
"Evlendiği için duyduğu hüzün, düğünde benim olmayışımdan daha fazla olacağı için, takmaz bence."
"Bir konuda haklı olabilirsin ama Doğan abi de Zeynep konusunda çokta isteksiz değil gibi. Görmüyor musun, sürekli dip dibeler."
"Bu, Zeynep'in sülük gibi yapışmasından olabilir mi?" dediğimde Elif'in sert tavrıyla karşılaştım. Benden önce tanıdığı kızı bana tercih etmişti.
"Aşkolsun Nurseli, Zeynep benim kaç yıllık arkadaşım. Senden bu tavrı hiç beklemezdim!"
"Söz konusu Doğan abi ve Hilde'nin bizim yüzümüzden birlikte olamayacağı olunca bende kendime yakışmayacak şeyler konuşuyorum. Ne yapayım?"
"Nurseli, nasipten ötesi yok. Bunu sakın unutma!"
"Biliyorum haklısın. Neyse, bu konuyu da değiştirelim mi. Sana bir şey sormak istiyorum ama cevap vermek istemezsen anlarım... Dikkat ettim dee sen varsan Alp abi yok, sanki özellikle kaçıyorsunuz. Neden?"
Biraz uzaklara gidip geldikten sonra, "Abimin başkomiserlik sınavının başarıyla geçtiğini öğrenince, kutlama yapacaktık. Sahile gittik. Otururken "Yıldızlar çok güzel" dedim. O da "Evet" dedi. Bana bakarak, "Yakından bakınca daha da güzel"
"Sanaaa!"
"Evet banaaa!"
"Herkesin içindeee! Sen ne dedin peki?"
"Ayyy abi kuzguna yavrusu ceylan gelirmiş. Doğan abiyle sana da ben öyleyim galiba dedim. İkimiz için de mesafenin başlamasına sebep oldu."
"Alp abi de iyi birii."
"Ayneenn çok iyidir ama abimle aralarına girmek istemedim. İllaki tartışırdık, abim aramızda kalırdı."
"Nasıl ya, karşılığı var mıydı?"
"Aslında benim duygularımın karşılığını vermişti. Gençlik işte ilk ben hoşlanmıştım... Oda halimden hissetmiş olacak kii, karşılık verdi... Sonra ona mesaj attım. "Hislerimi karşılıksız bırakmayan Rabb'ime ve sana teşekkür ederim ama ben abimin en sevdiği arkadaşını elinden almak istemiyorum. Aranıza girmek istemiyorum. Gençlik heyecanımı mazur gör. Ergen bir kızın hisleriydi. Şımarıklığıydı deyip ileriye bak. Başka kalplerde teselli bulunca tekrar görüşürüz. Kendine iyi bak" dedim bitti."
"OOfff sinir oluyorum yaa, karşılığı olduğu halde olmayan ilişkilere sinir oluyorum."
"Sen bir de evliliği boşu boşuna erteleyenlere bak. O daha sinir bozucu değil mi?"
"Beni sayma, benim sebeplerim var. Sen neden aralarına girecek gibi hissettin kii anlamadım."
"Bak şimdi abim gelsin ona soracağım ne demek istediğimi anlayacaksın."
"İyi hadi bakalım. Acayip merak ettim..."
...Doğan ve Selim ayrı yerde yüzüyor, kızlar ayrı yerde yüzüyorlardı. Doğan'la Selim geldi. Kurulanırken, Selim, "Ne konuşuyorsunuz bakayım?" diye sordu. Elif, bana sarıldı, sağa sola sallanıp, "Sizi çekiştiriyorduk." dedi
D: "Kulaklarımız çınladı da geldik zaten."
S: "Ne diyordunuz arkamızdan."
E: "Abiii, Nurseli'nin bir fikri varmış. Ben evlendikten sonra evlenmek istiyormuş. Kendince evin gelini değil kızı olacakmış."
Selim, bana bakıp "Desene beş yıl sonra yani!" dedi.
Elif kaşını kaldırıp, "Gördün mü?" işareti yaptı.
S: "Ne kızım en az üç yılın var. Okulunu bitir ne yapıyorsan yap. Değil mi Doğan?"
D: "Abin haklı canım."
E: "Tamam tamam sustum. Sen bilirsin. Bekle beş yıl."
S: "Canım benim. Merak etme, ben işimi hallederim." deyip Doğan'a döndü. "Ben de ciddi ciddi sevindim görüyor musun?.."
... Havanın soğuması ve yağmur bulutlarının birikmesinden dolayı, Deniz keyfimiz yarıda kalmıştı. Denize girenler duşlarını alıp gelmişti.
En yakın restorana girdik. Belli etmesem de Zeynep'e içten içe sinir oluyordum ama Doğan'ın hatrına sabrediyordum.
Doğan abi nereye gitse kuyruk gibi peşinde dolaşıyordu. Yemekler gelmiş herkes gülüşerek yemeklerini yiyordu.
Onlara eşlik etmediğimi Ayşe dahil herkes farketmişti. Zeynep'te benim kendinden hoşlanmadığımın farkındaydı. Yaklaşmaya çalıştıkça, benden ters tepki görüyordu.
Bir süre sonra, Zeynep'te beni takmamaya başlamıştı. Yemek esnasında da esprilerin çoğu Zeynep'ten geliyordu. Üzerimdeki durgunluktan bir tek Zeynep etkilenmiyordu ve bunu da açıkça belli ediyordu. Sanki, Doğan abiyle beni kıskanıp nispet yapıyor gibiydi...
Yemekler yendikten sonra, otoparkta vedalaşıp geldiğimiz gibi arabalara binip oradan ayrıldık...
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
Ertesi gün Elif, Engin'in geleceğini bildiği için hazırlanmış pencerede bekliyordu. Engin'in araba caddenin başında görünür görünmez çantaları alıp dışarı çıktı. Hızlı adımlarla koşarken kapıda Engin'le karşılaşmış numarası yaptı.
Engin, Elif'i durdurup, "Hayırdır ne bu acele nefes nefese kalmışsın?" dedi.
Elif, elindeki çantayı gösterip, "Ortaköye gidiyorum. Çok önemli bir randevum var. Çok heyecanlıyım. Kusura bakma. Bana şans dile!" dedi.
Engin, Elif'in heyecandan kızaran yüzüne üzülerek baktı. Elif'i bu kadar heyecanlandıran randevunun kiminle olduğunu merak ediyordu. Elindeki zarfı gösterip, "İstersen bekle, bunu annene vereyim seni bırakırım." dedi.
Elif, biraz düşündü. "Otobüs gelene kadar sen yetişeceğine göre, aksiyona gerek yok. Ver gel, bekliyorum. Annem abimin dairesinde." dedi.
Engin, hareketlerinin sertliğine mani olamıyordu. Orantısız güç ile asansörün kapısını açtı ve aynı şekilde 6'ya arka arkaya iki üç defa bastı.
Elif, Engin'in kabinde tuşa arka arkaya basma sesini duyup arkasından gülerek,
"Eee Engin beeyy, demek ki sizinde sabrınız bir yere kadarmış." dedi.
Engin, abisinin nişan davetiyesini verip "Oof" layarak aşağıya indi. Elif'i, yine aynı heyecanla beklerken görünce, annesini dinlemediği için pişman oldu.
Arabaya bindiler. Elif, çok heyecanlıydı ama yine de Engin'in hâli hoşuna gittiği için onu oyalamak istiyordu.
Elif, kucağında tuttuğu çantaya sıkı sıkı sarılmış yolu izliyordu. Yine midesi ağrımaya başladı.
Engin ise yol boyunca hâlini belli etmemek için konuşmadı... Sahile geldiler. Bir süre ikisi de sessiz oturdu. Elif, inmek için teşebbüs etmeyince, Engin Elif'e bakıp, "Burası herhaldee?" dedi.
"Elif, elini midesine bastırarak, "Benimle gelebilir misin? Ben iyi değilim galiba." dedi.
Engin, hiç memnun olmamış gibiydi. Belli etmemeye çalışarak, "Tamam. Arabayı bir yere park edeyim." dedi.
Arabayı ara sokağa park edip indiler. Sahile doğru yürürken Elif'in midesi daha da şiddetli ağrımaya başladı.
Destek almak için Engin'in koluna girdi. Engin, Elif'in titremesini hissedebiliyordu. Telaş içinde, "Bugün olması şart mı, bak çok kötüsün. Gel abine götüreyim, belki önemli bir şeydir." dedi.
Elif, "İdare edebilirim." der gibi elini sallayıp Engin'i yola devam ettirdi. Sahile geldiler, deniz kenarında bir cafeye girdiler.
Elif oturunca biraz daha iyi hissetmişti, Toparlanmaya çalıştı. Engin, Elif'i daha iyi görünce oradan uzaklaşmak istedi. Elif, saatine bakarak, "Biraz daha bekler misin?" diye sordu...
Engin'in içinden sayısız düşünceler geçiyordu ama Elif'i de bu hâlde bırakmak istemiyordu...
Yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle geri oturdu. Saat tam 15:45 olunca, garson elinde pasta ile masaya geldi...
Engin, garsona şaşırarak bakıp, "Bi yanlışlık var galiba?" desede garson pastayı bıraktı, "Afiyet olsun." deyip gitti.
Elif, titreyen elleriyle masaya koyduğu hediye çantasını alıp Engin'e uzattı. Heyecanı ses tonuna yansıyarak, "Doğum günün kutlu olsun. Nice mutlu yıllara." dedi.
Engin, şok olmuştu, yol boyunca alıp parçalamak istediği paketin, kendisine uzatılması ile neye uğradığını şaşıran bir bakış attı.
Oda elleri titreyerek paketi açtı. Tabloda yazan yazıyı görünce, ağzı açık kaldı.
Tabloda arapça Elif harfine dolanan sarmaşıklarla Türkçe Elif yazıyordu.
Elif'e heyecanlı gözlerle bakmaya başladı. Elif, boğazını temizleyen bir öksürükten sonra,
"İlk defa ismimi yazarken bu kadar heyecanlandım. İnşaallah beğenirsin!" dedi.
"Nasıl yaaa, seeen, bunuu, banaa,
Benim içiiiinnn?!"
"Ben bu cümleden de bir şey anlamadım!"
"Şarkıyı duymadığını zannetmiştim!"
"Ufak bir yerini duydum sadece, çok şükür oda bana yetti."
"Senin Hüsnü hat kursuna gittiğini bilmiyordum."
"Çok olmadı. O gece karar verdim, hafta sonu da yazıldım. Beğenmedin mi yoksa, bir şey söylemiyorsun?"
"Beğenmemek ne demek, çok hoşuma gitti. Kalbimde yazan ismi, alnımda da yazılı olması için dua ederken, şuan elimde tutuyorum... Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Beni mazur gör. Bir saattir korkudan neredeyse kriz geçirecektim... Ben şuan nasıl konuşuyorum ona bile şaşırıyorum...
Ne diyeceğimi de bilmiyorum... Teşekkür ederim!" dedi ve elini alnına vurup devam etti. "Galiba başında söylemem gerekeni en son söyledim... Özür dilerim..."
Elif, tebessüm ederek, "Önemli değil, aslında tepkini merak ettiğim için bilerek yaptım." dedi.
"Bilerek mi yaptın? İçimden neler geçti biliyor musun? Neredeyse seni alıp kaçıracaktım. Sinirden kafayı yemek üzereydim."
"Sonnur bana, 'Engin abim diğerlerinden daha sabırlıdır' dedi!"
"Sende test mi ettin? Sonnur, o zamanlar, söz konusu sen olunca, bende o sabrın zerresinin bile olmadığını bilmiyordu. O yüzden öyle söylemiştir..."
Pasta ve meyve suyundan sonra, oradan ayrıldılar. Engin'in evinde biraz vakit geçirdikten sonra Engin, Elif'i eve bıraktı.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Ayşe ile okul çıkışı alışverişe gidecektik. Arabayı Ayşe kullanmak istedi. Bende ısrarına dayanamayıp ana yola kadar izin verdim. Hızımız fazla olmamasına rağmen karşımıza çıkan bisikletli bir delikanlıya vurmaktan kurtulamamıştık.
Ayşe duramayıp çarpınca arkadaki arabada bize çarpmıştı. Kimse ne olduğunu anlamamış, ikimizde şoka girmiştik.
Çevredekiler su getirip, ambulans çağırdılar. Çantadan telefonu aldım. Doğan'a, "Doğan abi Selim'e belli etme, biz kaza yaptık!" diye mesaj attım.
Doğan abi hemen arayıp nerede olduğumuzu sordu. Yarım saat geçmeden yanımıza geldi. Önce bana, sonra Ayşe'ye baktı. Ayşe hala şoktaydı. "Aaabiii!" diyerek Doğan'a sarıldı.
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
Sokağın başında Hilde ve Filiz kazayı görmüştü. Kaza olunca Filiz koşmak istedi ama Hilde izin vermemişti.
Orada izlemeye devam ettiler. Doğan gelip bir Nurseli'ye bir Ayşe'ye sarılınca Hilde Filiz'e döndü,
"Herkes sarıldı da, o kucağa bir ben kavuşup sarılamadım. Herhalde ölmem lazım!" dedi ve devam etti. "Hisseder miydim acaba?"
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
Doğan, yaralının durumuna baktı. Hafif sıyırıklar vardı. Kulağına eğildi. Nurseli'yi işaret edip, sana vuranın bu kız olduğunu söyle yoksa kamera kayıtlarını inceletirim, bu yolda bisiklet sürdüğün için sen hatalı çıkarsın!" dedi.
Trafik polisine, arkadan çarpan aracın kimliğini verdi. Yerde doğrulmaya çalışma hareketi yapan genç, trafik polisine, "Ben aniden çıktım, şikayetçi değilim!" dedi. Trafik polisi, "Size kim çarptı gördünüz mü?" diye sorunca da
"Evet, bu kızdı!" diyerek, Nurseli'yi işaret etti...
~~~~~~•~~~~~~•
... Ambulans gelmiş, genci götürmüştü. Arabalar çekildi ve etraftakiler dağıldı. Doğan abi, ilk şoku atlatmış, Ayşe'nin kollarından tutup sallamaya başlamıştı.
"Neden Ayşe, Neden? Ne istiyorsun? Aal al bunları mı istiyorsun, al. Bunu da al!"
Bir yandan bağırıyor, bir yandan da polis kimliğini, telsizi ve silahı Ayşe'ye tutturmaya çalışıyordu. "Kızım, senin bir olaya karışman beni ipe götürür. Anlamıyor musun?"
Ayşe ağlayarak, "Aabii, özür dilerim!" deyince Doğan abiyi sakinleştirmeye çalıştım. Silahını alıp Doğan'a verirken, "Aabi gidelim lütfeeenn!" dedikten sonra başımın arkasında şiddetli bir zonklama hissetim ve orada bir atak geçirdim...
~~~~~~•~~~~~~•
Nurseli yere yığılınca Doğan'ın eli ayağı bir birine dolandı. Nurseli'nin ilk defa bayıldığını görüyordu. "Nurseli, Nurseli!"
Nurseli'yi ayıltmaya çalıştı. Nurseli kendine gelmeyince, Ayşe'den telefonu aldı. Acil ambulans istedi.
Nurseli'nin başını koluna alıp yalvarmaya başladı. "Nurseli, aç gözünü. Saçmalama kızım. Kendine gel lan lütfen. Öldürtecek misiniz beni yaa, ben sizden ne çekiyorum. Yalvarırım uyaaann!"
Çok geçmeden ambulans geldi. Nurseli'ye hava takıp sedyeye aldılar. Ambulans gittikten sonra, Doğan da Ayşe'ye, "Geç geç, çabuk!" dedi. Onlarda arabaya binip ambulansın peşinden gitti.
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
Hilde ile Filiz şaşkındı. Nurseli bayılınca Filiz yanına gitmek istemişti ama Hilde yine izin vermedi. Filiz, "Senin bu inadından ve gururundan nefret ediyorum!" deyip yanından ayrıldı...
Filiz, dört yıldır Hilde ile arkadaşda olsa Nurseli'yi çok sevmişti...
Nurseli'nin kaldığı yeri bilmiyordu. Ertesi günü okulda arkadaşlarına sordu. Nurseli Raporluydu. Okula diğer hafta gelecekti...
O Hafta sonu iş yoktu. Filiz'de erkenden yurttan çıktı. Hilde, uyandığında Filiz'i yanında göremeyince Telefon etti. Filiz açmayınca, "Of ne halin varsa gör!" deyip duşa girdi...
Hilde'nin o gün iş görüşmesi vardı. Ara tatilde eczanede çalışmaya başlayacaktı. stajını da aynı eczanede yapacaktı. Hazırlandı yurttan çıktı. Staj yapacağı eczanenin yurtla okuldan daha farklı bir yerde olmasına özen gösteriyordu...
Doğan'la karşılaşmak istemediği için böyle bir yer bakmıştı. Eczaneye dönen sokakta, navigasyona bakarak yürüyordu. Doğan'ın arabayı bir binanın önünde gördü. O tarafa doğru yürüdü. Sonra ara sokağa saklandı.
Biraz sonra Doğan, binadan Zeynep'le çıktı. Doğan binaya dönüp el salladı. Zeynep de Doğan'ın koluna girip yukarıya el salladı...
Birlikte arabaya binip uzaklaşınca, Hilde, gizlendiği yerden binanın önüne gelip Ayşe'yi gördü. Üçüncü kattan Doğan'ın arabayı izliyordu...
Sokağın başına geldi eczaneye girip, "Yol uzak!" diyerek orada çalışamayacağını söyledi. Yakındaki bir parka geldi...
Doğan'ın bir kızla olacağını biliyordu ama kendisini bu kadar etkileyeceğini düşünememişti. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kafasını kollarının arasına alıp, saçlarını çekmeye başladı...
... Filiz, otobüsten indi... Elindeki adrese bakınırken, parkta Hilde'yi gördü. Panikle koşup yanına gitti. "Hilde, ne oldu?" dedi.
Hilde, ağlamaktan konuşamıyordu... Filiz, Nurseli'ye mi geldin?.. diye sordu. Hilde, başını sağa sola sallayarak, "Hayır!.." dedi.
Sonra gözlerini silip, saçlarını parmaklarıyla geriye tarayıp, "Sen, Nurseli'ye mi geldin?" dedi.
"Evet!"
"Adresi kimden aldın?"
"Elif'ten!"
"Elif'le görüşüyor muydun?"
"Numarası vardı ama ilk defa bugün mesaj yazdım. Oda adresi yolladı!"
"Hadi git gör arkadaşını. Ben de gidiyorum!"
"Pekii, sen neden buraya geldin. Sen de özledin işte Hilde kabul et artıııkk."
Hilde, parkın arka çaprazda kalan eczaneyi göstererek. "Tesadüf!" dedi.
Filiz, Hilde'nin iş için ağlamayacağını çok iyi biliyordu, "İşin olmadı diye bu halde değilsin herhalde değil mi? Ne oldu söyleee!" dedi
Hilde, Doğan'ı gördüğünü söylemek istemedi, "Bak ne biliyorsan yap tamam mı? Ben gidiyorum. Benden bahsetme dee ne yapıyorsan yap, umurumda değil!" dedikten sonra ayağa kalktı. Bacaklarının titremesinden adım atamıyınca, Filiz ayağa kalktı, koluna girip karşı durağa doğru götürdü...
Hilde, okul bitmeden ayrı eve çıkmak istedi. Ev bakarken üç katlı, alt katı kullanılmayan, üst katında dul bir kadının oturduğu orta katta bulunan bir ev çok hoşuna gitmişti. Biriktirdiği parayla evin depozitosunu verdi.
Eve yürüme mesafesinde eczane buldu. Cumartesi ve nöbetçi günlerde orada çalışmaya başladı. Yarı dönemden sonra da Filiz yanına taşınacaktı...
~~~~~~. ~~~~~~. ~~~~~~.
... Okullar tatil olmuştu. Ayşe ile birlikte Bilecik'e gittik. Ayşe'yi yanımdan ayırmıyordum. İki hafta bizim oralarda gezdik...
Her gün vur patlasın çal oynasın eğleniyorduk. Ayşe'nin dersler dönem başında olduğundan daha iyiydi. Doğan ve Selim'e verdiği sözü tutmuştu.
Okulların açılmasına iki gün kala, Doğan abi bize geldi. Zeynep'le sözlenmişti. Bir ay sonra nişan yapacaklardı...
Bir zamanlar doktorummuş gibi konuşturduğum Doğan abiyi, bu sefer Ayşe'nin kuzeni olarak tanıtmıştım.
Bu bir günahsa Doğan abiyle ortaktık... Tek taraflı asla kabul etmezdim...
Bir gün bizde kaldıktan sonra vedalaşıp hep birlikte İstanbul'a geldik...
~~~~~~•~~~~~~•
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.