Selim ve Doğan eve gelip, sırayla ellerini yıkadıktan sonra balkona yanımıza geldiler...
~~~~~~• Selim, bildiğini belli etmemek için Doğan'ın taktiğini uygulayarak kızların gözlerine bakmaya başladı, içlerinde en çürük elma olan Ayşe gözlerini kaçırınca, "Ayşe, iyi misin?" diye sordu... •~~~~~~•
Ayşe, yüzünden belli eden tek ben miyim acaba der gibi Hilde'den başlayıp hepimize sırasıyla baktıktan sonra, "İ.İyiyim abi!" deyince Selim bu sefer yanında oturan ve içinden, "Bana değil bana değil" diye yalvaran bana dönüp, yüzümde kendimizi ele verecek bi ifade aradı.
Olayın yeni olması ve Ayşe'nin de kekelemesinden dolayı panik olup gözlerimi kaçırınca, Selim ayağa kalkıp sandalyemi tekmeledi.
Son bir şansımı deneyip sanki bilmiyormuş gibi kafamı kaldırıp, "Ne istiyorsun" der gibi bakınca, göz kırpıp içeriyi gösterdi.
Ayşe'ye "yaktın beni" der gibi baktıktan sonra çaresizce omuzlarımda ağırlık varmış gibi yürüdüm.
Diğer odaya geldiğimizde Selim kollarını bağlayarak "Eveett seni bekliyorum!" der gibi bakmaya başladı.
Selim'in yüzüne bakıp tebessüm ederken içimden, "Ne güzel bir çift olduk biz yaa, bakışlarla bile anlaşabiliyoruz, tıpkı annemle babam gibi" derkeenn Selim elinin birini bağladığı yerden çıkartarak, "konuş" der gibi parmaklarını şıklattıktıktan sonra tekrar geldiği yere götürdü.
Bilmediğini düşünerek oyalama taktiğine geçtim, "Bir şey yok Selim, bugün çok yorulduk, acayip dolaştık. Ben Hilde'yi hiç bu kadar pimpirik bilmezdim. Aaayyy çıldırttı bizi." desemde Selim yemedi ve "Nurseli, bak... ben Ayşe'yi hasta da gördüm, yorgunda gördüm, korkmuşta gördüm. Hangi bakışı ne, çok iyi bilirim. Şimdi söyle gülüm ne oldu?" dediği anda sonda gelen gülüm dilimin bağlarını çözdü.
"Özür dilerim tamamen benim hatam!.."
deyip devam ettim.
"Ben Ayşe'nin kolundan tutmuştum, siz kapıda kalmayın diye hızlı yürümek istedim, sola baktım ama sağdan gelen arabayı görmedim oda üzerimize geldi. Kızlarda araba bana vuracak diye korktu."
"Bu kadar mı?"
"Evet!"
"Plaka?"
"Yoookk, almadım!"
"Hadi Ayşe'le sen korktmuşsunuzdur alamamış olabilirsiniz, Hilde yada Filiz kesin almıştır onlara sorayım!" deyip dışarı yöneldiğinde kolundan tutup gitmesine engel oldum.
"Hilde plakayı almış ama adam beni birine benzettiği için ben aramasını istemedim!"
"Ne söyledi?"
"Saçma sapan bir şey işte yaaa!"
"Sen söyle, saçma mı değil mi ben karar veririm." Suçluların üzerine de böyle mi gidiyordu acaba diye düşündüm ama bu benim için kötüydü, her ifadesine vuruluyordum. Bi meslekte en kıskanılmayacak sorgudur belki ama ben şuan onun sorguladığı kızları da kıskanmaya başlamıştım. Listeme isimlerini bilmediğim kızlarda eklenmişti.
Derin bir nefes çektim, bu söyleyeceğim şeyin kötü olduğunu anlaması için değildi, ona duyduğum açlık hissindendi. Bu konuşmanın sonu yine göğüs kaslarında bitecekti eminim...
"Sen bize lazımsın dikkat et dedi."
Selim, çaresizce kendini yığar gibi koltuğa bırakınca bende yanına oturup elini tuttum,
"Seliimm, gerçekten önemli bir şey olmadığı için söylemek istemedim. Bu koşuşturmaca da bir de bununla uğraşmayın diye!"
Selim, yine o içimi gıdıklayan bakışıyla olayı bildiğini, araştırıp sonuca da ulaştığını söylerken neredeyse ağlayacak çocuk gibiydi.
"Nurseli; araç çalıntı, adam kendini gizlemek için şapka gözlük takmış, sizi korkutmuş ve tehdit etmiş, bu kadar önemli şeyler varken benim gözüm başka bir şey görebilir mi?"
"Araba çalıntı mıymış?!" Cümle de o kadar önemli ve güzel şeyler varken ben arabanın kime ait olup olmadığını sormuştum, bazen bu adamın beni gerçekten çok sevdiğini düşünüyordum. Sevmese bu saflıkla beni ne yapsın.
"Evet. Lütfen gülüm bu son olsun. Bir daha, hele de buna benzer bir şey olduğunda lütfen beni ara, gizleme. Bak Furkan'ın kardeşi tehdit edildi kaç aydır onun korkusunu yaşıyorlar. Hadi ben üzülmeyeyim istiyorsun, Doğan'ı ara. Onu da istemiyorsan Mert'i Kadir'i ara, Pınar'ı ara, merkezi ara. İlla ara yani anladın mı?"
"Anladım tamam, özür dilerim." deyip bakışlarımı üzüntü bakışından sevgi bakışına çevirip, "Hilde söyledi değil mi? İyi de nasıl?" diyerek, olayı nereden öğrendiğini merak ettiğimi söylediğimde, gelen cevaba çok şaşırmıştım.
"Bende seninle onu konuşacaktım, kendimize bir parola belirleyelim, bir şey olduğunda onunla haberleşelim olur mu?"
"Kim kime şifreli mesaj verdi kii?"
"Hilde Doğan'a, Doğan bana!"
"Doğan abi sana ne yaptı kii, sen onu alıp gittin?.."
"Üçümüz parmak hareketleri ile anlaşıyoruz. Seninle de sözlü ve hareketli parolamız olsun!"
"Ne mesela?" dedim heyecanlanmış ses tonu ve oturduğum yerden debelenip bacaklarına dokunarak.
Selim'in, beyni ile midesi aynı anda istemiyormuş gibi, üst dudağı seğirerek, "Şekerim olmasın daa! O kapılmış." deyince şaşırarak elimi ağzıma kapattım, bende tiksinmiş gibi baktıktan sonra, "Hilde yaa, inanmıyorum." dedim. "Biliyor musun, arkasından acır gibi bakmıştık, Hatta Filiz dedi ki bir kelime bir insana bu kadar mı yakışmaz, kusucam..."
"Sen bir de Doğan'dan duysan, ülkeyi terk edersin."
"Biz ne yapcaaazz peki?" derken üzülüyordum çünkü her şey ona yakışıyordu.
"Şimdi gidelim de daha müsait bir zamanda uzun uzun düşünürüz, sen kendince bir şey bulursan oda olur, bana her türlü uyar. Bak mesela benim bu yaram var yaa, ben burayı ovalıyorsam, o an acayip moralim bozulmuş o ortamdan kaçmak istediğim anlamına gelir." deyince bende göz kırparak, "Benim de kalbim hızlı hızlı atınca o ortamdan kaçmak istediğim anlamına geliyor!" deyip kahkaha ile güldükten sonra son bir özürle günü kurtarmıştım...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Nurseli ve Selim içeriye gidince, Filiz ve Ayşe birbirine baktı. Onların da bir şey söyleme niyetinde olmadığını anlayan Doğan, dua eder gibi ellerini kaldırıp, gök yüzüne bakarak, "Ya Rabb'im, dört kız içinden en akıllısını bana nasip ettiğin için sana şükürler olsun! Amiiinn?" deyip yüzüne kapattı.
Hilde, hoşuna gitmiş gibi gülümseyerek, "Komiseeerrr!" deyince Doğan, Hilde'yi muhatap almış ama kızlara bakarak, "Ne eczacı hanım neee? Şunlara bak. Şeytan diyo çek kulaklarını uzat." dedikten sonra gözlerini Ayşe de sabitleyip, "Kızım, hadi içeride ki bana, sevgilisine, kendine güveniyor, seeenn, sen neden böyle yapıyorsun. Yarın bir gün polis olacaksın, böyle önemli şeyleri saklayarak bi cacık olamazsın söylim! Saklamakta değil saklamaya çalışmak, onu da beceremiyorsun. Bir daha olmasın.. Adamı tarif et bakayım?"
"A.Abii... ben... bize vuracak diye gözlerimi kapadıımm!"
Doğan, bir elinin tersini diğer elinin içine vurarak Hilde'ye, "Hadi buyur. Gelde kızma, gelde sakin kal!" deyip ellerini açıp masadakileri rahatsız etmeyen uyarıcı bir vuruştan sonra, "Sen o psikoloğuna söyle, her olağanüstü durumda gözlerini yummaman gerektiğini aşılasın sana, duydun mu?" dedi
Ayşe, neredeyse ağlayacak gibi, sesi titreyerek, "Tamam." deyince Doğan üzerine daha fazla gitmemek için Filiz'e dönüp "sıra sende" der gibi bakarak, "Hiç öyle arada kaynarım, ikisi bacısı birisi karısı diye sevinme! Sen bu kızla üç dört yıldır beraber değil misin? Az buçuk bir şeyler kapmaz mı bir insan yaa?!" deyince
Filiz; Ayşe gibi sus pus "tamam" diyecek bir kız olmadığını, aksine Hilde gibi üste çıkacağını göstererek, "Öğrendim öğrendiiimm, onu da ilk firsatta koskoca komiserle savcıyı ayarlayıp emniyeti ayağa kaldırarak gösterdiğimi düşünüyorum. Ayrıca, Ayşe'yle beni yıldırmak için çeneni boşa harcama, git içerideki bacına söyle, bize kasti yapılmış gibi geldi dedik, o inatçı keçi dinlemedi ne yapalım, bizde o an ki korkudan erteledik." Dedikten sonra Ayşe'ye bakarak, "Bana bak kız, sende biraz bizimle takılsan iyi olacak, ne pısırık kedi gibi "tamam"tamam" diyorsun kendini savun azıcık." diyerek Ayşe'ye direktif vermişti...
...Masaya gelince Filiz, bakışını Ayşe'den bana çevirip, "Gel buraya gel tescilli keçi, senin yüzünden şamar oğlanına döndük burada." deyince Doğan, "Sıra ona da geliyo beklee!" deyip eliyle kulağımı işaret ederek, "Beni yorma da gel şuraya." diyerek çekeceğini ima etti.
Selim, göz kırpıp, "Sen burayı hallettiysen sıkıntı yok abisi, biz hallettik." deyip beni korudu.
Sonra da belimden tutup avuçlayarak, "Değil mi tescilli keçi, bundan sonra ne yapıyor muşsun?" deyince gözlerimi belertip artık uzatmak istemediğimi söylemek ister gibi bir sesle, "Biri yanımda osursa size söylicem oldu mu? Yeter daa, tamam anladuk!" dedim
Selim, şaşırarak, "Daaa" mııı? Karadenizli misin kız seeenn, daa nereden çıktı?" deyip yanaklarımı mıncırdı. Hâlâ kim ve nereli olduğumu bilmediği için arada bana taş vuruyordu ama ben kendimi hazır hissettiğimde Seda'yı bana tercih etmesinin cezasını veriyordum.
"Yoktaa ne bileyim sanki arada bi içimden geliyor, bazen diyrum ilk hayatum da laz miydum ne idum daa. bi komşumuz var, onların konuşması hoşumuza gidiyor bizde evde öyle konuşuyoruz." dedim
Hilde, daha önce duyduğu için, "Güzel yapıyorsun bilmesem laz derdim." diyerek ortamın havasını tamamen değiştirmiş ve laz olmadığımın sinyalini Selim'e vermişti.
Masada, bir demlik çay bitene kadar yapılacakların üzerinden tekrar geçmiştik. Bardağındaki son yudumu da içen Selim bize dönüp, "Bugün zor bir gündü, gidelim de bunlar da dinlensin." Dedikten sonra ayağa kalkıp, "Doğan sen yarın Piraye'in babayla amcayı bi al gel!" deyince, Doğan tahmin ettiği şey mi diye sorarak, "Namus cinayetinden mi şüpheleniyorsun" dedi.
Selim, aylar öncesinden Doğan'ın aklına gelenin delillerine yeni ulaştığı için, "He oğlum hee, bunda da haklı çıktın, ama bu bana bir ders oldu. Ekibimde senin gibi biri varken nasıl gitmene izin vermişim bilmiyorum ama şimdiden söylim artık sınav falan yookk, başkomiserliği unut!" deyince Doğan Hilde'ye bakıp, "Kusura bakmayın komiserim bu saatten sonra eczacı amirim ne isterse öyle olacak, bi sormam lazım, ne diyor." dedi.
Selim, Hilde'ye yalvarır gibi bakarak, "Great sister-in-law ayırma bizi Lütfen."
dediğinde ayak üstü herkes kahkaha atmıştı...
Selim, bizi eve bıraktıktan sonra kendi evine doğru yola koyuldu...
~~~~~~•~~~~~~•
... Ertesi sabah Selim, emniyete girerken Furkan'ı gördü, halinden sıkıntısı ve acelesi olduğu anlaşılıyordu. "Furkaann" diye bağırdı. Furkan, dalgın olmasına rağmen ismine aşina olduğu için durup arkasına baktığında Selim yanına yaklaştı.
"Naber?"
"İyii!"
"Dayılık nasıl gidiyor alıştın mı?"
"Alışmakta laf mı, elimden gelse buraya getircem, masamın üzerine oturtup akşama kadar onunla oynayacağım."
"Itır doğduğunda bende öyleydim, akşamı iple çekiyordum."
"Alıştın mı pekii."
"Yok canım ne alışması, buradan eve, o kadar yolu bazen sadece beş dakika yüzlerini görmek için çekiyorum vallaa."
"Değil mi, bende öyleyim, şimdi küçük azıcık büyüsün diye bekliyorum."
"Haa büyüyünce yapacaksın yani?"
"Hemde neleeerr neleeerr, birlikte parka gidip dayı yeğen kız tavlicaz."
"İyiymiş. Ya aslında ben sana bir şey söyleyecektim ama..."
"Söyle!"
"Seni teh-" Yeşim elinde bir kaç dosya ile yanlarına gelerek, "Komiserim Yılmaz ile ilgili gelişmeler var." deyince Selim'in konuşma yarıda kesilmişti.
Furkan, "Devam et." demişti ama Selim'de anlatacak mod kalmamıştı, Yeşim'e sinir olmuş gibi, "Sonra konuşuruz acelesi yok, sen bak işine" deyip odasına gitti.
Furkan, arkasından bakarken, "Bir daha konu ne kadar acil olursa olsun, ben biriyle konuşurken sakın araya girme!" diyerek Yeşim'e kızdı.
Dosyaları alıp odaya geldiler, kapıyı kapattıktan sonra sandalyeye oturup, "Şimdi söyle ne var?" deyip Yeşim'e kulak verdi...
~~~~~~•~~~~~~•
... Selim, endişeli bir şekilde odasına girerken Pınar'ı yanına çağırdı. Pınar, odaya gelip, "buyurun komiserim" deyince karşı sandalyeyi gösterip, "Oturur musun? Sana bir şey soracaktım, Zeynep'ten haber var mı?" dedi
"Evet komiserim, önümüzdeki pazartesi geliyor ama Ayhan amirimle konuşmuş, başka birimde devam edecekmiş."
"Onu biliyorum, Ayhan amir bana söyledi. Durumu nasıl pekii?"
"Nasıl olsun komiserim, er geç beklediği şeyin bu kadar erken ve arkadan iş çevrilerek olmasına üzülüyor. Elbet bir gün geçecek."
"İnşaallah, onun için en hayırlısı neyse o olsun."
"İnşaallah komiserim."
"Tamam çıkabilirsin. Haa bir de dün bi çalıntı araç plakası vermiştik bi araştırır mısın?"
"Hemen bakıyorum komiserim!"
Selim, Doğan'ı arayıp nerede olduğunu sordu. Doğan, "Piraye'in amcasını almaya gidiyorum, babasını da Kadir getirecek, birinden biri kaçmaya kalkmasın. Bir de merkezde ayrı ayrı sorgulayalım biri fire vermiş gibi olsun!" deyince Selim; içinden, "Bu adam varken benim sırtım yere gelmez" deyip dışından "İyi yapmışsın benim de gece aklıma geldi ama müsait değilsindir diye aramak istemedim." dedi.
Doğan atarlanarak, "Oğlum manyak mısın, Keşke arasaydın ben akşam ikisini de alırdım." deyince Selim evden kaçmak istediğini anlamıştı.
"Doğan, iyi hissetmiyorsan kızlar yanınızda kalsın."
"Kardeşim kalsalar ne olacak, ben aynı olduktan sonra!"
"Hilde'yi nasıl idare ediyorsun?"
"Sabaha kadar çekirdek çitlemekten dişlerimiz yontuldu. Ben bu kadar zorlanacağımızı bilsem evi boşaltmazdım o derece. Sizde yalnız bırakıp erkenden gittiniz, bende baktım olacak gibi değil aldım hatunu sahile indim, kıçım üşüyene kadar dolandım."
"Lan kızın ne suçu var yürütüyon o kadar, hasta olursa ne yapcan?"
"Beeenn, gıymatlımı yürüteceğiiimm haa, ona arabayı veriyorum, ben arkadan tazı gibi peşinden koşuyorum."
"Hilde'ye ne diyon pekiii?"
"Bir şey dememe gerek kalmıyo kii, gözlerim kırmızı görmüş boğa gibi bakınca anlıyooo, kendisi bir şeyler yapmak istiyoo, bende el mecbur ona uyuyorum ne yapayım."
"Az kaldı aaazz! Otuz gün daha sık dişini."
"Otuz gün deme laaann, o zaman çok geliyor, bir ay dee."
"Tamam hadi, öyle söylim, bir aycık kaldı sabret!"
"Haaah, bak bu daha iyi oldu."
"Oğlum bir şey söylicem lan, Hilde'yle konuşsan da Nurseli'ye söylese yaa... ulu orta bana yaklaşmasa!"
"Oooowww senin durumlar daha fenaa!"
"Herkesin derdi kendine büyük işte."
"Tamam tamam ben söyletirim. Yaklaştım ben kapatıyorum."
"Tamam, görüşürüz dikkatli ol..."
Pınar, kapıya vurup elinde bir kağıtla içeri girdi. "Komiserim araç bulunmuş bu adreste ama..."
"Amaaa?"
"Araç yanmış!"
Selim, "Araç yanmış" sözünden sonra alnını; baş, işaret ve orta parmaklarıyla ovuşturup aşağı kaydırdıktan sonra üst dudaklarında tutarak düşünmeye başladı...
~~~~~~•~~~~~~•
Elif, okul çıkışına geldi. Beş kız bu sefer Elif'le benim nişan günü giyeceğim kıyafeti almak için çarşıya çıkmıştık. Ben ne kadar sade kıyafet baksam da Elif ve diğer kızlar abartıya kaçıyorlardı.
Kendime tuttuğum bir elbiseyi önce aynaya bakıp sonra da Hilde'ye göstererek, "Hilde Allah aşkına şuna bi bakar mısın, gelin Elif mi ben mi olacağım?" deyince Elif, "Canım kusura bakma, nişanda seni gelin adayı olarak tanıtacağımız için bu abartılı olmaz, o yüzden bi giy gel hadi." deyip kabine gönderdi.
Benim aşırı derecede abartılı bulduğum, Hilde'nin, "Yaaaniiii!" dediği diğer kızların ise çok yakıştırdığı bir elbiseyi alarak kasaya geldik.
Elbiseyi verip parayı çıkartacakken Elif bir kart uzatıp kasadaki görevliye, "Buradan çeker misiniz?" dedi. Cüzdan elimde boş boş bakıp ne olduğunu anlamaya çalışmış sonrasında ise Elif'i mahçup etmemek için bir şey söylememiştim.
Elbiseyi alıp takı ve ayakkabı bakmaya giderken, Elif'in koluna girerek, "Eliiiifff, ne oluyor neydi bu şimdi?" diye sordum.
"Valla yengeciğim abim artık seni nüfusuna yazdırmaya karar vermiş, bu kartı da sana çıkartmış, akşam vermeyi unutmuş o yüzden benimle gönderdi." dedi
"Bana baaakk, abin bir şeyler mi planlıyor."
"Ne gibii?"
"Teklif falan?"
"Güzelim, sizin artık tekliflik bir şeyiniz mi kaldı, bizim bütün aileyle tanışma merasimine geliyorsun, o saate kadar ne yapar bilmem ama o saatten sonra ki teklifte yaanii ne bileyim anca adet olsun yerini bulsun diye olur."
"Ben kartı alsam ama diğerlerini kendim ödesem? Yani sonuçta ortada fol yok yumurta yok!"
"Nurseliiii, hayırdır sen abimi reddetmeyi mi düşünüyorsun yoksa!"
"Aaaayyy eveeett, var öyle hain bi planım. Yüzünün alacağı şekli görmek istiyorum."
"Sakın haaa, şakasını bile düşünme, abim yıkılır bak."
"Tamam tamam şakaydı..."
~~~~~~•~~~~~
Doğan, Piraye'nin amcasını sorguya almış konuşturmaya çalışıyordu. Amca ısrarla suçu itiraf etmiyor, Doğan'ın sabrını zorluyordu. Sonunda dayanamayıp bir yumrukla yere düşürdüğü adamın yanına gelerek sandalyesini kaldırdı.
Çaresizce camın arkasına bakıp yardım ister gibi bakan adamın kulağına eğilip, "Bana bak aslanım, bir yıldır yolunu gözlediğim, uğruna öldüğüm kadın iki haftadır karşı odamda bacım gibi yatıyor, anlıyor musun? Sence bende nasıl bir enerji birikimi vardır bi tahmin et. Ona yapmayı hayâl ettiğimi sende uygularım,"
Adam camın arkasından yardım isteyince de, "Ne yardımı lan, orada ben şahit bırakır mıyım haa zırtooo. Gerçi orada biri olsa da tınlamam p.s sapık, ya şimdi adam akıllı konuşursun, yada abini buraya getiririm, piraye'ye yaptıklarını bir bir anlatırım silahımı da eline verir arkamı dönüp kulağımı karıştırırım ne dersin?" dedi
Adam, son tehdit ile köşeye sıkıştığını anlayıp, "Tamam tamam konuşacağım" deyince, Doğan; dişlerini sıkıp, yumruğunu kafasına geçirmemek için kendini zor tutmuştu.
Diğer taraftan Selim, babayı sorguluyordu. Bir süre tiksinme ve acıma karışık baktıktan sonra, "Benim adım ne biliyor musun?" dedi.
Aylardır kızının katilinin peşindeki polisin Selim olduğunu bildiği için, "E.Evet k.komiserim, s.siz S.Selim komisersiniz!" deyince Selim yaslandığı sandalyeden öne doğru gelip sert bir şekilde bakarak, "Hayır, ben şuan Selim değilim. O gece, "Kızımın katilini bulun, diye yalvardığında karşında duran Selim'di ama bu; kendini kandırılmış hisseden Fatih. Benim iki tarafım var. Birini o gece, masum rolü oynayarak kızını öldürdüğün gibi öldürdün. Merak ediyorum o gece neredeyse kriz geçirecek gibi ağlayan sen miydin yoksa başka tarafın mıydı."
Adam, Selim'in öfkeli bakışlarından kendisini rahat bırakmayacağını anlayarak, salağa yatmaya çalıştı.
"N.Ne diyorsunuz Selim komiserim ne öldürmesi. Bi yanlışınız var."
Selim, sabrının da sınırlarının olduğunu belli ederek ellerini masaya vurdu. "Keeeğğss laaaann, hâlâ yalan söylüyorsun. Bitti artık bittiii, kardeşin öttü, anlamıyor musun?"
"Ne ötmesi komiserim, benim bi suçum yok. İftira atıyor."
"İftira öyle mi? Sen bana, o gece hanımla kardeşimin evindeydik demedin mi?"
"E.Evet komiserim, oradaydım. Hâlâ söylüyorum, oradaydık."
"Ulaaann hâlâ yalan söylüyorsun. Pekii, cevap ver bakalım, siz oradayken; kardeşininin arabası, nasıl evinizin yakınında, yasak yerde durduğu için ceza alıyor."
"Komiserimmm yeğen bir ara ablasına bakmak için çıkmıştı..." derken Doğan odaya girdi, kardeşine geçirdiği yumruğun iki katını bu sefer köşeye sıkıştığını anlayan abiye vurdu. Ağzı burnu kan içinde yere yığılan adam ne olduğunu anlamaya çalışırken, Selim Doğan'ı sakinleştirmeye çalışıyordu.
Doğan, Selim'in ellerinden kurtulup, "Abi boşuna uğraşma, kardeşinin ifadesini verelim okusun, sonrada bunun eline bir silah kaptır, gönder yan odaya, madem o kadar namus derdinde; kardeşinin öz yeğenini nasıl para karşılığı ilişkiye zorladığının hesabını da sorsun. İçeride iki pislik bakana kadar birini atarız."
Adam, kırılan iki diş ve burnunun acısını unutup, duyduklarının gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Yüzündeki kanı elinin tersiyle silip doğruldu. Selim, yanına gidip oturduğu yerden kaldırdıktan sonra sandalyeye oturttu.
Doğan da karşı sandalyeye oturdu, "Yaaa Nazım efendiii, ne olduu, namus namuuss, öz kardeşin kızını 15 yaşından beri zengin bebelere pazarlıyormuş, piraye'de, hamile kaldığından zaar artık dayanamamış ve sana söylemekle tehdit etmiş, hadi bakalım bundan sonrası da sende. Doğru dürüst anlat, parmaklarım da kırılmayan yer kalmicak yoksa."
Baba, bir süre elini yüzüne kapatıp ağladıktan sonra, "Yıllar önce kız kardeşimiz kocaya kaçtığında diğer kardeşlerimiz kabullenmiş ama ikimiz affedememiştik, ikimiz de bir fırsatını bulsak öldürcez diye konuşuyorduk. Bir gün yanıma geldi, kızında halasının yolundan gitmiş, ya namusunu temizle yada bir daha benim yanıma adamım diye gelme dedi. Bende önce inanmak istemedim, sonra o zibidiyle karşıma geçip biz birlikte yaşayacağız bu çocuğu da büyüteceğiz deyince kan beynime sıçradı. O an dedim keşke adam olsaydı, belki bacım da olduğu gibi insan içine çıkmazdım, taşınır giderdim ama komiserim iki kadın nasıl olurdu... Kardeşime söyledim, şerefsizi konuşma bahanesiyle eve çağırdık, piraye'yi odaya kilitleyip bunu bir güzel dövdük. O günden sonra Piraye'nin yanına yaklaşmak istemedi... Kardeşim de bi plan yaptı, kömürlüğe gidip intihar süsü verecektik ama daha farklı şeyler oldu. Biz arabayı o yola bırakıp piraye'yi almaya gittiğimizde evde yoktu. Galiba o partiye gitmiş, şerefsizle konuşmaya... Eve girdik beklemeye başladık, pislik kızı getirdi meğer plan yapmışlar kaçacaklarmış. Piraye'nin önceden kullandığı hapları saklamıştım, ben çok yalvardım komiserim, insanın canı olunca daha insaflı davranıyormuş, ama piraye ısrarla o hapları kullanmaya devam etmişti. Eve gelip eşyalarını hazırlamak için dolabı açtığında yanına girdik, ağzına zorla hapları tıktık. Kapıda o it bekliyordu, kardeşim," gelirse kurtarabilir" deyip bileklerini de kesti. Sonrada havuza attık. Geldiğimiz gibi arka taraftan çıktık. Sizin de bulduğunuz gibi gelmiş piraye'yi suda kanlar içinde görüp kaçmış, koca olamayacağı gibi babalığı da o kadarmış!" *(maalesef gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır)*
Adam, her şeyi anlatmış kardeşinin ihanetini sindirmeye çalışıyordu. Doğan ayağa kalktı. Ellerini masaya vurdu. Bunları yüzleştirelim abi, kardeşi bileklerini ben kesmedim babası kesti diyor," deyince adam inkar etti, yemin ederim ben değilim o kesti." Bıçağı da yolda ormana attık. Yalan söylüyor ben yapmadım o yaptı."
Selim ve Doğan kapıya çıktı, adam hâlâ yalvarıyordu. Selim, Doğan'a bakıp, "Gerçekten amca satıyor muymuş?" deyince Doğan, yakalanmış gibi bakarak, "O kadar da değil bee, bunlar da namus denince, işte böyle ana, bacı, evlat, yeğen tanımıyorlar. Ona da kızı sen mi babası mı pazarlıyordu dedim öttü şerefsiz ama dediğim gibi bileği kabul etmiyorlar ne yapcaz. Yüzleştirelim mi?"
"Bıçağı bulsak daha iyi olacak yaa!"
"Tarif ettirelim, ekip baksın?"
"Olur... Bu arada yine iyi iş çıkarttın, ben bu adamı nasıl dövsem de konuştursam diye kara kara düşünüyordum."
"Seliiimm, sen neden polis oldun laaann, oğlum yaptığına karşılık: doktor olsaydın, hemşir olsaydın baban gibi öğretmen olsaydın, ne bileyim işte her şey var, ama neden polis?"
"Küçükken, ben doktor olmak istiyordum, Abimle O'da polis olmak istiyordu. Oyun oynarken onlar polis olup suçlu peşinde koşuyor, bense yaralı tedavi ediyordum, hasta da Elif'le Selin oluyordu. Abim, "Ben O'nsuz polislik yapamam" dedi. Gitti doktor oldu. Bende, ben diyim vicdanımı rahatlatmak, sende onu ve katilini bulmak için polis oldum. Yada aslında içimde ki Fatih'i öldürüp onu yaşatmak istediğim için. Babamın Fatih'i olamayacaktım bende Selim'i olayım dedim."
"Tamam abi tamam, sormadım farzet, deştin yine böğrümü?"
"Hadi gel, elin kanıyor onu tedavi edeyimde içimdeki doktoru seninle yaşatayım."
Selim, baticon döktüğü pamukla Doğan'ın elini temizlerken, Doğan'ın telefonu çaldı.
"Efendim anne... Ne olduuu? Nee, aaağğghhh yavaş lannn... Sana demedim anneee... İyiyim anne, sayende çok iyiyim, süperim hattaa, bir ay boşuna kira verme deyip evi boşalttırdın, beni mahvettin... A.ına kodumun bir ayı da geçmek bilmiyor. Başımı duvara vurup ortadan ikiye yarmak isteyecek kadar iyiyim tamaaamm..."
Doğan, karşıdan ses gelmeyince önce "Aloo" deyip sonra telefona baktı, "Kapatmış!" deyip telefonu masaya fırlattı.
Canının acısına daha fazla katlanamayınca, "SENDE YAVAŞ YAP LAAAANN, iyi ki doktor olmamışsın, elin ne kadar ağır, bu ne laaann!" deyince Selim, pamuğu kucağına atıp, "Yürü git lan, çok biliyorsan eczacın yapsın!" dedi.
~~~~~~•~~~~~~•
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.