Ayhan amir odaya girdiğinde oturanlar kalkıp, ayaktakilerle birlikte selama durdu.
Selim de toparlanmaya çalışınca, Ayhan amir eliyle omzuna dokunup, "Dur oğlum! Kıpırdama, rahat ol!" dedi
Selim ile tokalaşma faslından sonra koltuğa oturdu. Elif, hemen kahve ve tatlı ikram etti. Ayhan amirin, uzun kalacak gibi oturduğunu gören arkadaşları fazla kalmayıp izin isteyerek oradan ayrıldılar. Elif sandalyede, Ayhan amir koltukta, Selim ise biraz daha uzanmış halde bir süre sessizce oturdular.
Ortamın sessizliği, biraz sonra Ayhan amirin fırtınalar kopartacağının sinyalini veriyor gibiydi. Ayhan amir önce yutkundu. Yaslandığı koltuktan toparlanıp, boğazını temizleyen bir öksürükten sonra; "Lafa nereden başlamalıyım bilemedim ama haddim olmadan bir nasihat vermek isterim." dedi
Selim ve Elif, aynı anda, "Estağfurullah!" dedikten sonra, Selim devam etti, "Buyurun amirim! O nasıl söz, sizin nasihatiniz bizim için emirdir!"
Ayhan amir: "Sağolun evladım, sizin samimiyetinize güvenip söylüyorum ben de. Yoksa ne haddime. Öncelikle bu sözüm sadece sana değil... Elif kızım, sana da olsun.
Bir gün bir ağaç görürseniz yanına dikkatli varın! Belki meyvesi hassastır, dökülebilir. Hele hele sonunda bırakacaksanız, hiç bir dalına uzanmayın! Belki sizin tuttuğunuz o dal, onun tek sağlam dalıdır. O ağacı, bir daha çiçek açmaz, meyve vermez hale getirmeyin olur mu?.. Nasihatım bu kadardı... Selim, şimdi sana, söylemeye benden başka cesareti olmayan, benim de yaşıma ve rütbeme sığındığım bir şey söyleyeceğim!.."
Selim, konuşmadan merakla dinliyordu.
Ayhan amir: "Öncelikle, gelirken koridorda Nurseli kızımı gördüm. Hâli bayağı kötüydü. Taburcu olmuş!"
Elif, şaşırarak "NEEE!" diye bağırdı.
Selim, Elif'e dönüp, "Buraya mı geldi?" deyince Elif, "Evet abii, seni görmek istedi." dedi, üzgün şekilde
Selim, "Sen ne dedin pekii?" dedi sinirden gözü seğirerek
Elif, "Aabiii! Ben!" deyince, Selim anlamış gibi bakıp yutkunduktan sonra, "Suss tamam!" dedi
Elif: "Aabii, taburcu olduğunu bilmiyordum!"
Selim: "Suss dedimm!"
Elif: "Özür dilerim!"
Selim: "Elif, suss artık!"
Selim, ısrarla susmasını söylüyor ama Elif dinlemiyordu, sonunda ağlayarak banyoya gitti. Elini yüzünü yıkayıp, elini ağzına kapatarak sessizce ağlamaya başladı.
Ayhan amir, Selim ile konuşmasına kaldığı yerden devam etti, "Kapıda biraz konuştuk ve anladığım kadarıyla, bu gidişin geri dönüşü biraz zor olacak. 'Bir haftadır tanıdığın birini nasıl bu kadar iyi bilebilirsin?' diyebilirsin, yaşlı kurduz evlat. Bu saçları değirmende ağartmadık."
Selim, morali bozulmuş ve bir an önce Nurseli ile bilgi almak ister gibi, "Estağfurullah efendim." dedi
Ayhan amir: "Şimdi oğlum, Nurseli kızımızın o gün yaptıklarını, öyle basit bir hoşlantı duyan kişi yapmaz! Duygusu yoğun olacak ki, o günün sabahı erkenden gelip, geceye kadar kırık ayak bu soğukta arkadaşlarıyla dışarıda beklemiş... Kırık ve yalın ayak o kadar yol koşmuş... Akşam geç saate kadar da o soğukta senden güzel haberler beklemiş. Senin iyi olduğunu görüp giderlerken, merdivenlerde acısını hissetmeye başlamış. Doğan yanıma gelip, bana derdini anlattı. Nasıl söyleyeceğim bilemiyorum ama, merkezden, annenleri almak için çıkarken-" (öksürükten sonra devam etti,) "Nurseli'nin ayağını ezmiş!"
Selim, gözleri yerinden fırlayacakmış gibi baktıktan sonra, önüne dönüp ağlamaya başladı. Ağladığını Ayhan amire belli etmek istemiyordu...
Ayhan amir, Selim'e bakmadan biraz bekledikten sonra ayağa kalkıp, omuzlarına destek dokunuşu yaparak devam etti.
"Doğan bana, 'Ne yapmamı emredersiniz?' dedi... Ben de, 'Nurseli kızım ve sen ne uygun görüyorsanız onu yapın ama Selim duymadan halledin!' dedim. Doğan, daha en başından anlatmak istedi ama Nurseli kızım ile ben, sen toparlanmadan duymanı istemedik... Bunu da, sayılı polis ve hemşireler biliyordu. Şimdi, eğer bir kalp kırmana sebep olduysam, özür dilerim! Yaşlılık alameti işte! Bazen bizler de hata yapabiliyoruz. Doğan'ın, senin için çabalaması ve benim sözümü dinlemesi dışında hatası yok. Senden defaatle özür diliyorum!"
Selim, yutkunarak, "Estağfurullah! Amirim!" dedi
Elif, banyodan konuşulanları ağlayarak dinliyordu.
Ayhan amir, müsaade isteyip, "Hadi Allah'a emanet ol." dedikten sonra kapıya doğru ilerledi. Çıkarken banyoda onları dinleyen Elif'e, "Tekrar geçmiş olsun! Hayırlı günler kızım." dedi.
Elif, arkasından kapıyı kapatıp, ağlayarak abisinin yanına geldi ve boynuna sarılıp ağlamasını sürdürdü. İkisi de hıçkırarak ağlıyordu. Çok geçmeden Doğan bir mesaj gönderdi, "Bu video, sana bir arkadaş kaybettirmiş olabilir ama bana bir kız kardeş kazandırdı!"
*(Ayhan amir, komiser Doğan'a "videoyu at" demişti)*
Selim, videoyu açtı... Nurseli, o kadar kötüydü ki, oradan oraya koşturuyordu. Herkesin yüzüne çaresizce, medet umar gibi bakıyordu. Nefes alamadığı her halinden belli oluyordu. Elif de, videoyu ağlayarak izliyordu. Doğan'ın, Nurseli'nin ayağının üzerinden geçerken ki yeri görünce Elif çığlık attı.
Hilde'nin, Nurseli'yi çekmesini, Nurseli'nin yere düşmesini, Nurseli'nin, sanki hiç bir şey olmamış gibi kalkmaya çalışmasını, Hilde'nin onu kolundan tutarak kaldırmasını, koşmalarını, hepsini hıçkırarak izlediler.
Selim, bir şey söylemeden, Elif'e arkasını dönerek pikeyi kafasına geçirip ağlamaya devam etti...
•~~~~•Nurseli,
Yurda yaklaştığımızda yine ben ve yine ani kararlarımla önünden geçtiğimiz kuaförde inip, saçlarımı kestirerek yurda geldim.
Okul saati olduğu için kızlar yoktu. Doğruca yatakhaneye gidip, doktorun tarif ettiği gibi banyoya girdim... Ağlayarak banyomu yaptıktan sonra çıkıp üzerimi giydim ve yatağıma uzandım. Çok yorulmuş olmanın yanı sıra, sıcak banyonun da etkisiyle uykum gelince gözlerimi kapadım...
•~~~~•Okul çıkışı, kararlaştırdıkları üzere, Filiz hastaneye, Hilde yurda diye ayrılmışlardı. Hilde yatakhaneye geldiğinde, Nurseli'yi uyurken görünce hemen Filiz'i görüntülü aradı... Filiz otobüsteydi...
Nurseli'yi yatakta uyurken görünce, hemen düğmeye basıp ilk durakta indi. Karşı yola geçip yurt istikametine doğru giden otobüsü beklemeye başladı.
Filiz'de yurda gelince, Nurseli'yi uyandırmamak için sessizce ders çalışmaya başladılar...
•~~~~•Nurseli,
Bir ara, sanki hastanede uyuyormuş gibi hissedip bocaladım ve gözlerimi açtım. Hilde ile Filiz'in masa lambası ile ders çalıştığını gördüm.
Uzandığım yataktan, ellerimle kendimi yukarı doğru çekip toparlandım. Komodinin üzerindeki saate baktığımda, saatin gece yarısına yaklaştığını gördüm, "Ooofff annemler merak etmiştir!" diyerek telefonu elime aldım
Filiz, bana bakıp, "Ben annenle konuştum, bence arama, saçların ıslak uyuduğunu görünce çok sinirlendi!" dedi.
Sesinden, sitem ve sinirli olduğu belli oluyordu. Belli ki kendisine haber vermeden geldiğim için tepkiliydi. Sanki geçmiş bir hafta hiç yaşanmamış gibi kızlara gülümseyip, "Yemekte ne vardı?" diye sordum. Filiz, hâlâ tavırlıydı, cevabı vermesi için Hilde'ye baktı.
Hilde'de, taburcu olduğumu haber vermediğim ve kendi başıma hareket ettiğim için kızgındı. Bakışları ve ses tonuyla uyumlu olarak, "Dayak vardı yer misin?" diyerek elini gösterdi.
Bu tavırların sebebini bildiğim için sormadan, suçumu kabul edercesine, "Ooo, Tokat'ın meşhur beş kardeşiii, bayılırımm!" dediğimde, Filiz ve Hilde, bu çıkışıma gülerek, koşup boynuma sarıldı...
Telefonumu şarja taktırdım. Filiz, hâlâ kızgın olduğunu belli ederek, kolumu çimdikleyip, "Seni kaç defa aradım biliyor musun?" dedi
Bir yandan kolumu ovalarken kendimi savunmaya geçip, "Yaa kaç gündür yıkanmaya yıkanmaya taze fasulye gibi kokmuşum! O koku kaç saatte gitti biliyor musun?" dedim
Aramızda yine gülücükler koparken, içimden, "OHHHH BEEEE!" dedim, Hilde eskisi gibiydi. Belki de beni üzmemek için numara yapıyordu. Ama olsun ben numaralara alışkındım.
Hilde, ilaçların içinde ateş düşürücü olduğunu görünce, "Sen ateşlendin mi? Bunları neden verdi ki?" diye sordu... "Evet ateşlenmişim, hemşire de serum takmış." dedim
Hilde: "Yanında kim kaldı peki?"
Elimi enseme götürdüm, boynumu kaşırken, gözlerimi boşluğa çevirip yalan söylemeye hazırlanıyordum kii; Hilde, elimi tutup aşağı indirerek sert bir şekilde, "İki gündür yalnız mıydın yoksa?" dedi.
Boşlukta ki gözlerim doldu... Boynumu, cami dilencisi gibi eğip başımı aşağı yukarı salladım. Hilde, Filiz'e dönüp soru ifadesi ile bakınca Filiz, beni aradığında duyduğu sesin doğruluğunu teyit etmek için, "Ben seninle konuşurken yanındaki kimdi?" diye sordu.
"Yanımdaki hastanın refakatçisiydi." dediğimde Hilde, daha da sinirlenerek, "Yanına hasta mı aldılar?" diye bağırdı
"Hayır! Ben ortopedi servisine tekrar geri çıktım." dedim
Bu sefer Filiz merak ederek, "Nedeeenn?" diye sordu. Selim bile beni bu kadar sorgulamamıştı, kendimi çapraz sorguda gibi hissediyordum.
"Ne demek nedeeenn? Tek başıma koca odayı meşgul mü etseydim?" dedim en önemli nedeni ve açıklamayı söyleyerek.
Kızlar susup, biraz düşündükten sonra, Filiz, "Selim'in kardeşi, seni pek bi merak ediyor gibiydi. Yanına gelmedi mi?" dedi.
Dudaklarımı sağ yanağıma doğru gererek, "Neden bilmiyorum, bugün bana tavırlı gibiydi. İlk karşılaşmamız da beni odaya almak ister gibiydi. Neredeyse kolumdan tutup zorla içeri çekecekti. Bugün ise tam tersi, odaya almadı!" dedim
Hilde, kendini öperken Doğan'ın tükürüğünü yutmuş gibi, "Sen ne yaptın pekii? Öylece çıkıp geldin mi? Selim'i görmedin mi?" diye çıkışınca, "Ne yapsaydım Hilde, hâlimi görmüyor musun? Bu haldeykende mi ben koşsaydım, o gün gördü, öğrendi. Bir defa yanıma gelmedi, merak etmedi. İlk gün yaptığım şeyler için pişmanlık hissediyorum zaten. O gün yaşadıklarım aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyor. Saçmaladığımı düşünüp kendime kızıyorum. Bundan sonra yok öyle ahlanıp vahlanmak, onun gözünde ne isem, gün geldiğinde o olurum, yoksa o sağ ben selamet!" dedim
Hilde, Filiz'e dönüp kollarını yana doğru açarak, "Yine başa döndük, iyi mi? Hadi geçmiş olsun!" dedikten sonra ellerini bacaklarına vurdu...
~~~~~~•~~~~~~•
Ara dönemin girmesine bir haftadan az kalmıştı ve ben köye alçılı gitmek zorundaydım. O gün kontrolüm vardı. Çıktığım günden kararlaştırılmış olmasa, bu hastaneye bir daha asla gelmezdim. Hastaneye, Filiz'in sınıftan arkadaşı Burak ile geldik.
Alçım kirlenmesin diye normalde galoş takıyor, yurtta yatak sıkıntısı çekmiyordum. Arabaya binerken galoşum yırtılınca Hilde,
"İnince değiştiririz merak etme," dedi
Hastaneye geldiğimizde, benim kalp bana oyun oynamaya başlamıştı bile. Arabadan indiğimizde Burak, "Arabayı park edip geliyorum. Beni bekleyin." deyip devam etti.
Filiz, önüme eğilip yırtık galoşu çıkarttıktan sonra yenisini çıkartmak için çantamı açtı.
Galoşu arayıp bulamayınca, "Nerede bu yaa?" diye söylenmeye başladı.
Hilde, sabırsızlanarak, "Filiz, bugün bulabilecek misin?" derken, bu sözü ile
buradan hemen gitmek istediğini belli ediyordu.
Bir an önce gitmek için de, "Yaa hadi gidelim yurtta altını sileriz!" dedi, alçıyı kasdederek...
Filiz, hâlâ arıyordu... Ben ise, içimdeki fırtınaları arkadaşlarıma yansıtmıyor sadece izliyordum. Filiz, sonunda galoşu bulup, savunmasıyla birlikte çıkarttı, "Kitapların altına kaçmış ne yapayım?"
Filiz, galoşu çıkartıp, iki eli arasında göstererek, "Benimle bu galoşu giymek ister misin?" dedi
Bir anda modum değişti ve kahkaha attım. Nereden geliyordu, bu kızın her türlü gergin ortamın havasını değiştirme hâlleri.
Piyese devam ettim ve sanki şaşırmış gibi, "Aaaa!" deyip elimi ağzıma götürdüm. Hem başımı sallıyor hem de, "Evet!.. Evet!.. Eveett!" diye bağırıyordum.
Bu şımarmalarımız bu sefer Hilde'yi de güldürmüştü... "Hay Allah'ım yaa, akıl fikir ver şu kızlara!" deyip elini yüzüne sürdü...
•~~~~•Selim, taburcu olmuş hastaneden çıkıyordu... Arabayı Hakan götürürken, Selim geriye dönüp, omuzu üzerinden abisine bakarak, "Küçükken, köyde bizi el arabasıyla taşıyordun yaa, aklıma o geldi!" deyişi gülüşmelere sebep oldu.
Kaan, kapıda Nurseli'yi görünce, "Hakan abi az durur musun?" diyerek kolundan tutup, başıyla da karşı tarafı işaret eden bir bakış attı.
Selim, Kaan'ın işareti ile karşıya bakınca, Nurseli'yi ayakta, Hilde'yi onu tutarken, Filiz'i de önünde bir şeyler yapmaya çalışırken gördü.
Birlikte onları izlemeye başladılar... Belinden aşağıya kadar inen saçlarını, omuz hizasında kestirmesine rağmen; Kaan, Nurseli'yi ilk görüşte tanımış ve şaşırmıştı. "Aaa, saçlarını kesmiş!" dedi
Selim bilmiyordu ama, ailesinden babası hariç herkes Nurseli'nin olayını öğrenmişti.
*(Elif, abisine Nurseli'yi anlatmış ama Hakan, Nurseli'yi hatırlamamıştı. Elif ısrarla, "Abi gördüün! Uzun siyah saçlı!" diye anlatmıştı. Hakan ise, "Kızım hatırlamıyorum işte uzatma!" demişti.)*
Karşısında, Elif'in anlattığının tersi bir kız durduğu için, Hakan, "Bir kadın, değişime saçlarını kestirerek başlamışsa erkeğin işi zor demektir! Çünkü kadınlar kalbi ve aklındaki kaosu saçlarını keserek durdurmaya çalışırlar! Yani işin zor oğlum! Bu kız kafada bitirmiş!" dedi ve eliyle sağ omuzuna teselli dokunuşu yaptı.
Selim, yüzünü asıp, "Sağol abi yaa, acayip moral veriyorsun, süpersin!" dedi.
Hilde, onları görünce ayağı ile Filiz'i dürttü Filiz, yaptığı şakaya kızıyor zannederek, "Ne ya neee?" diyerek Hilde'ye baktı...
•~~~~•Nurseli,
Hilde, konuşmadan gözüyle ileriyi işaret edince, Filiz ile birlikte o yöne doğru baktım. Karşımda Selim ve iki kişi duruyordu.
Birini daha önce hiç görmemiştim, diğeri de ilk gece Selim'in annesini taşıyan kişiydi.
Burak gelip, "Hadi gitmiyor muyuz?" demese, bizi oradan hiçbir şey oynatamazdı. Burak, sağ tarafıma geçip kucağına almaya çalışınca, Selim'in gözlerinde ki özlem, bu teşebbüsü görünce kızgınlığa dönmüştü. Burak'a izin vermeyip, koluna girdim ve o gece Selim'e söylediğim gibi, "Yürüyebilirim!" dedim. Burak'ta, bir eliyle belimden, diğeriyle de kolumdan tutarak yürümeme yardımcı olmaya çalıştı... Bu çocuk eceline doğru yürüyordu, bilmiyordu.
Birlikte yürümeye başladık. O gece, bunu Hilde de yapmıştı. Nereye gitsek beni o götürmüştü. Yine öyleydi, kendim yürüyemiyor, adeta sürükleniyordum.
Üçlüye yaklaşırken Burak bana, "Üşüyor musun? Neden titriyorsun?" dedi.
(Ebesinin önünde saygıyla eğildiğim, bunu söylemenin yeri miydi.)
Hava soğuktu ama, o kadar üşütecek gibi esmiyordu. Hilde, sus işareti verirken, "Seni beklerken donduk bak!" deyip kendi elini Burak'a test ettiriyordu.
Ben üşümemiştim, kanım çekilmiş gibiydi. İlk ayrıldığımızda böyle hissetmemiştim. Çünkü ilkinde kavuşmamız benim elimdeydi, biliyordum ama bu sefer Selim'den gelecek adımı beklemek zorunda olduğum için; İçin için yanıyordum.
Biz geçene kadar abisi arabayı sürmeyip, yanlarından geçerken de, "Nurseli, geçmiş olsun!" deyince, arabayı bir adım geçip durdum. İsmini bilmediğim ama ismimle hitap eden kişiye dönerek, "Teşekkür ederim!" dedim.
Tanıdık yabancı, elini uzatarak, "Ben Hakan! Selim'in abisiyim!" dedi
Eceline susayan Burak'ın ısıttığı kadarıyla soğuk elimi Hakan abiye uzatarak, "İsminizi bilmiyordum ama sizi o akşam görmüştüm!" deyip Kaan'a baktım ve "Sizi hatırlamıyorum!" dedim.
Kaan, elini uzatıp, "Ben de Kaan, ben o gece çok duramadım abla, haber gelene kadar kendimi sahile attım!" deyince şaşırarak, "AAAA! oluyor mu öyle yaa? Gerçi yakında olup haber alamamaktansa, her dakikasını bilip uzakta olmak daha iyidir herhalde, değil-" deyince Hilde, üşütmüş gibi öksürerek sesimi bastırdıktan sonra, Selim'e dönüp, "Nasılsın Selim?" dedi
(Hani Doğan'ı şikayet edecektin ne oldu? öpüştün unuttun mu? demeyi çok istesem de sustum...)
Selim, moralsiz bir tonlama ile, "İyi olacağız inşallah!" dedi.
Hilde, elini Selim'in omuzuna götürüp,
"İyisin iyi! Seni daha iyi gördüm!" deyince, Selim, gözlerini kısan mini bir tebessümle, "Teşekkür ederim!" dedi.
Hilde, hastaneyi işaret ederek, "Hadi geç kalıyoruz!" deyip Selim'e bakarak,
"Kendine iyi bak, tekrar geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin inşaallah!" dedi
Ben hariç herkes, "Aaamiiinnn!" diyerek karşılık verdi. (Benim amin'im dışarıdan duyulsa yürek dağlardı. İçimden söylemiştim)
Selim, *(benim amin dememem üzerine,)* yutkunarak, modu düşmüş gibi, "Sen de kendine iyi bak!" deyip sustu.
Söylemek istemediğimi düşündü herhalde, oysa ki ben onun bir daha o hâle gelmesindense her şeyi yapardım bilmiyordu.
Başımı hafif arkaya dönüp ortaya,
"Geçmiş olsun"u bırakıp yürümeye başladım.
Hiç kimse "sağol" dememişti. Çünkü herkes bunun aslında kime söylendiğini biliyordu.
Muhatabım ise, bu sözün, bu kadar araya sıkıştırılmasını istemiyor olmalıydı...
•~~~~•Selim'ler devam etti... Eve geldiklerinde Selim, daire katına baktı. Bir daha buraya gelemeyeceğini düşünmüştü ama öldürmeyen Allah öldürmüyordu.
Annesi en sevdiği yemekleri yapmış, Selim'i, düğün, bayram havasında karşılamışlardı. Ev adeta ana baba günüydü.
Selim, odasına yatıp, başını yastığa koyar koymaz, "Ev gibisi var mı beee? İnsanın kendi yatağı gibisi yokmuşş!" dedi
Annesinin gözleri buğulanarak, "Rabb'im daha iyi etsin oğlum! Sağlığını daim etsin! Bir daha kaza bela göstermesin inşaallah!" diye dua etti.
Selim hariç hep bir ağızdan "Amin!" dediler. Yavuz bey, "Yeter artık, çıkın hadi dinlensin biraz!" deyip eliyle odayı boşaltma işareti verdi.
Selim, normal de olsa, "Dursunlar baba iyiyim!" derdi ama şu an yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Annesinin elini tutup öptü...
Selma hanım dışarı çıkınca, Hakan'ın kolundan tutup mutfağa götürdü. Elif ve Kaan da peşlerinden geldi... Selma hanım bütün çocuklarını çok iyi tanıyordu. Direk, "Ne oldu? Neden morali bozuk?" diye sordu.
Hakan, "Çıkışta Nurseli'yi gördük anne!" dedi
Kaan, ablasına, "Saçlarını kestirmiş, neredeyse tanıyamıyordum!" deyip sanki durumun vehametini gösteriyordu. Annesi, Hakan'a dönerek sen devam et der gibi, "Eeeee?" dedi.
Hakan: "Eee'si anne, konuşmadılar. Ortaya bi "geçmiş olsun" dedi! Onu da kime dedi bilmiyoruz!"
Selma hanım: "Madem konuşmayacak, hastaneye neden gelmiş o zaman?!"
Hakan: "Kontrolü varmış anneciiim!"
Selma hanım: "O saatte mi?"
Hakan, doktor olduğu için, "Evet anneciğim! Servis ve taburcu kontrolleri sabah erken saatte yapılır. Sonra polikliniğe gidilir. Hem o dakikayı o saati bilse bile, bu derece denk gelemezdi! Bu hadise, tevafuk zincirinde bir halkadan başka bir şey olamaz!" dedi
Kaan, tekrar Elif'e, "Çok kötüydü! Ayakta Zor duruyordu. Arkadaşı kolundan tutmasa düşecek gibiydi!" dedi.
Kaan, resmen Nurseli'yi acındırıyor gibiydi.
Mutfağa Hakan'ın karısı girince, herkes bir anda sustu... Leyla, sitemle karışık, "Ne oluyor yaa, ne konuşuyordunuz? Ben gelince sustunuz!" dedi
Elif, "Yok yenge yaa, bu zevzek konuşuyor biz de dinliyoruz!" diyerek Kaan'ın başına vurup dışarı çıktı... Banyoya gidip kapıyı kilitledikten sonra musluğu açarak ağlamaya başladı. Bu durumdan kendini suçlu hissederek, "Aptal!" dedi ayna da yansımasına bakarak: "Bu işi sen bozdun! Sen düzelteceksin aptal!.."
~~~~~~• Elif çıktıktan sonra Hakan karısına,
"Hayatım, Selim'in kız arkadaşını gördük onu konuşuyoruz!" dedi
Leyla, detayı merak ederek, "Aaaa! Eee?"
deyince Hakan, hasta yakınına "olumsuz" der gibi, dudaklarını gerip, başını sağa sola salladı.
Leyla, Selim için üzülerek, "Hadi yaa kötü olmuş!" dedi.
Selma Hanım ve Kaan dışarı çıkıp misafirlerin yanına gitti ama Leyla, yıllardır birlikte olduğu bu adamı iyi tanıdığı için, "Sen de başka bir şey var, ne oldu?" diye sordu
Hakan: "Yok hayatım iyiyim!"
Leyla, Hakan'ın takıldığı şeyi öğrenmeden bırakmak istemeyip konuşturmaya çalıştı, "Seni tanıyorum, ne oldu söyler misin?"
Hakan, derin bir nefes çekip, "Ben bu kızı sanki daha önce görmüştüm! Yüzü, özelikle gözleri çok tanıdık geldi!" dedi
Leyla, "O gece oradaymış ya! illaki karşılaşmışsınızdır!" dedi ama Hakan, hissettiğinden emin bir şekilde, "Yok, bu öyle değil, farklı bir yer ve zamanda gördüm gibi hissediyorum ama ne zaman nerede gördüğümü çıkartamıyorum!" dedi.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.