Elif, aynı moralsiz halini eve kadar sürdürünce, Selma hanım farkedip, Engin'le alakalı bir durum mu oldu diye merak etmişti.
Bi müsait an ayarlayıp Leyla'ya haber vererek odasına götürdü.
"Kızım iyi misin?"
"Evet annecim, iyiyim."
"Bu güzel günde anneye yalan söylemek yakışıyor mu bi bak bakalım."
"Annee biraz moralim bozuk ama gerçekten iyiyim."
"Engin'le mi tartıştınız?"
"Hayır hayır!"
"Başını, makyajını mı beğenmedin yoksa."
"Söylemeden bu evden çıkamayacağım değil mi?"
"Sade bu evle kalsa iyii, bu odadan da çıkamazsın."
"Annee, neden bütün yükleri üzerinizde taşımak zorundasınız kii, biz artık büyümedik mi?"
"Tövbestağfurullah, gız o nasıl laf öyle?"
"Anne, sen Selin'in başına gelenleri biliyor muşsun neden bize söylemedin. Babamı görünce bayılmış biliyor muydun?"
"Biliyordum da kızım nasıl söylim, babanı bi dövmediği kalmış."
"Ne demiş?"
"Benden bi beklentiniz olmasın demiş, asla sizi kabul etmicem demiş."
"Etmesin, kim zorluyor ki onu. Kolundan tutup gel şu köşeye otur mu demişiz. Başımızdan geçenleri bilipte etmiyorsa etmesin anne."
"Öyle ama ne bilim, oda genç. Daha küçücük. Kıyamıyorum kii?"
"Annee, şu kızı gözünde büyüt artık, benim yaşımda ve bak üzerimde gelinlik var. Yapma Allah aşkına."
"Demesi kolay, gelde şu yüreğime anlat, arabanın arkasından anne anne diye ağlaması gözümün önünden gitmiyor. Daha dün gibi. Bense ikinize de analık yapamadım."
"Anne, tamam ağlama beni de ağlatacaksın. Akşam konuşalım? Tonla para verdiğimiz makyajım aksın istemiyorum."
"Tamam tamam haklısın ama sende yüzünü düzelt zorla evleniyor zannedecekler."
"Zannetsinler anne, kim ne zannederse zannetsin. Beni bilen biliyor mu?.. Sebebini biliyor mu?.. ben ona bakarım."
"Sana bunları Engin mi söyledi, sorarım ben ona."
"Çok şükür babam gibi biriyle evleniyorum, benden bir şey gizlemeyecek."
"Çok şükür çok şükür ama sen anan gibi olma. Benim yaptığım hataları yapma, hayatınızı zehir etme."
"Şu öğütlerinizi biraz da Selin hanıma saklar mısınız lütfen. Biraz da o dinlesin."
"İnşaallah, hele bi gelsin, gül yüzünü bi göreyim bağrıma basayım da."
"Annee Nurseli de geliyor biliyor musun?"
"Öyleymiş... Selin'e üzülmekten, abine sözümü de tutamadım. Diyorum ki nişandan sonra kabul ederse buraya getirelim, pazartesi buradan gitsin. Yazık kızcağız ne hâle gelmiştir. Destek oluruz."
Elif, annesinin yanaklarını sıkarak, "Kıızz, ben senin analığını da seviyom ama gelinin olmak başka bi ayrıcalık haaa." dedi
"Hadi oradan be, sen git de kaynana nasıl oluyor kendi kaynanandan öğren. Köyün goncasının eşiğine gidiyorsun ona göre."
"Seni en iyi şekilde temsil edeceğime emin olabilirsin. Senin yerini tutamam belki amaa."
"Tutarsın tutarsın. Sen, kanını benden sütünü de Melek'ten aldın. Sadece ben değil onun izi de var sende."
"Kendimi acayip şanslı hissetmeye başladım."
"Öylesin zaten güzel kızım."
Leyla, kapıya vurup, "Anne misafirler geliyor." diyerek kapıyı açınca anne kızın sarıldığını gördü. Hemen koşup, "Hani banaa?!" diyerek onlara sarıldı.
"Kıskanma kızım, gel geeell bu bağıra üç kişi daha sığar."
"Diğer gelininde geliyor heyecanlı mısın, bakalım? hangimizi daha çok seveceksin acabaa?"
"Kocalarını ayırmadığımın hanımlarını da ayırmam... Bakalım şu resmini bile göremediğim gelin adayımız nasıl biriymiş."
Elif: "Anne, o kadar da değil yaa, abim sana şaka yaptı, amma uzattın haa! Yaa gel ben göstereyim. Oğlunun iki yıldır konuştuğu kızı görmemiş mi derler rezil olursun baakk."
"Aaa! annee, hiç görmedin mi?"
"Abim ilk zamanlar dedi ki 'benim gülüme de Leyla yengem gibi yap'. Kazada abimin telefon kaybolunca resimler gitti, sonra da annemin inadı tuttu, ben söz verdim gidip kendim görüp tanışcam diye bakmadı."
"Hııığmm anladım. İyi de anne ben seni daha önce hiç görmemiştim ki, Nurseli seni hastanede görmüş hatırlıyordur."
"Ne bileyim kızım, ben oğluma sevgimi sana değer vererek, seni severek gösterdim, Selim'den de bunu esirgemek istemedim ama bir türlü fırsatını bulamadım, neden bilmiyorum hep bi aksilikler oldu."
Leyla: Annecim, yanlış anlama ama, acaba sen gelin olarak Nurseli'yi değildee..."
"Ihhııhh ıhhııııhh!" Elif'in öksürmesi Leyla'nın geri vites atmasına sebep olmuştu.
"Olsun annecim, sizde bundan sonra kaynaşırsınız."
Korna sesleri odaya gelince, Elif, derin bir nefes çekip, "Hooohhh"layarak geri verdi.
Leyla Elif'te ki heyecanı bastırmak için ellerini tuttu.
~~~~~~•~~~~~~
Selim ve Hakan takım elbiselerini giymiş hazır bir şekilde kapıda Hilde'nin son durumu hakkında konuşuyorlardı.
Damat tarafı, gelin arabasının önü çektiği uzun bir konvoy halinde onlara yaklaşınca "Sonra konuşuruz" dediler.
Birlikte gelen misafirleri karşılayıp hanımları eve yönlendirmeye başladılar.
Engin, sabahkinin iki katı heyecanlı duruyor gibiydi, Selim ıslıkla yanına çağırdı. Rahatlatıcı ses tonuyla, Engin'e bakarak Hakan'la konuştu.
"Abi, biz nişanı iptal mi etsek, şuna baksana küt diye gidecek gibi duruyor."
Hakan: "Oğlum bana bak, bu ne heyecan, bizde damat oldukta bu kadar değildik, bi sakin ol."
"Abi ben aslında sakinim." dedi yüzü al alken.
Selim kahkaha atmış, Hakan'sa gülerek, "Haa bu sakin halin yaanii, heyecanlansan Selim'in dediği gibi gidersin desene." demişti
"Abi, o kadar da olsun, yirmi yıldır ismini duyduğumun kapısındayım Elhamdülillah, heyecanımın benimle alakası yok, başkasına meyletmeyen kalp kuşumun mutluluktan kanat çırpması yüzüme yansıyor."
"Rabb'im ikinize de iki cihanda o kuşa ilk günkü heyecanı nasip etsin."
Selim ve Engin Hakan'ın duasına aynı anda, "Amiiinn" diye karşılık verdiler.
Engin'in büyük abisi Ali yanlarına gelince, birşey söylemeden Hakan, "Naber süt oğlan, hoş geldin." diyerek elini uzattı. Ali, Selim'den bir yaş küçük süt kardeşleriydi. "Hoşbulduk abi nasılsın?"
"İyiyiz çok şükür."
Ali: "Selim sen nasılsın?"
"Bende iyiyim, aynı devam."
Ali: "İyi gördüm seni yaa, hastaneden beri görmemiştim."
Hakan omuzundan vurup, "Hayırsız süt oğlan, kardeşin senden daha vefalı çıktı." deyince Ali kendini üste çıkartmak için, "Aşk olsun abi, olur mu öyle. Ben vekaleten onu gönderdim. Aha yüzü burada yalan desin." deyip Engin'e baktı
Engin, abisini sinir ederek, "Annemin zorla verdirttiği vekalet geçerli mi selim abi?" deyince Ali omuzunu sıkıp Hakan'la Selim'e, "Ya ben şimdi gelin tarafı mıyım yoksa bu geveze damat tarafı mı anlamadım." deyip göz kırptı.
Selim, Ali'ye karşılık: "Bende çok düşündüm biliyo musun, ben şimdi Elif'in hem abisi hem kaynı oluyorum. Ne komik. Bi düşünsene iki kardeşim evleniyor desem millet düşünmekten kafayı yer."
"Sen yine iyisin Selim, süt annem sadece beni emzirmiş, köyde önüme kim gelse ya gardaşım ya bacım. Kim kiminle ne hâlâ kavrayamayan var."
Hakan: Senin başka kimdi yaa?"
"Başka kim mii? Kim değil diye sorsan daha çabuk biter. Annem sağolsun ahiret kardeşim diye önüne gelenin çocuğunu emzirmiş. Hele Savaş'ın ki daha komik, kadını beğenmiyormuş olurda ileride aşık olur evlenirler, bu kadının kızı gelinim olmasın diye emzirmiş düşüne biliyor musun?"
Yanlarına gülerek, "Tamam görüşürüz." deyip telefonu kapatan Engin'in diğer abisi Savaş gelmişti. Gülmesini durdurup, "Adımı duydum sanki?" diyerek alel acele telefonu cebine koyup Hakan'ın elini sıktı.
Hakan, "Hoşgeldin Savaş. Bizde süt kardeşleri konuşuyorduk dedikten sonra Savaş gülümseyerek "Hangimizin kardeşlerini, benimkileri saymayın akşam olur. Şurada bi baksam en az dört kardeş bulurum." deyince Engin abisine dönüp "Abartma" dedi.
Savaş, Selim'in elini sıkarken Engin'e kendini ispatlamak için saymaya kalkınca aslında dört değil altı olduğu ortaya çıktı. Savaş, iki süt kardeşini gelmez zannediyordu ama onlarda gelmişti. (Savaş'ın süt annesinin altı çocuğu vardı.) Engin, Sonnur'un aramasıyla yukarıya çıktı.
Elif, hazırdı ve çıkmak üzereydi. Kaan annesi ve babasıyla aşağıya inmiş arabalara hazırlanmış süsleri takıyordu. Selim'in telefonu çaldı, "Efendim gülüm..." diyerek yanlarından ayrıldı...
Ali, Selma hanıma sarılıp, "Naber süt annem" diyerek muhabbet ederken, Yavuz bey Hakan'a ,"Oğlum senin arabaya birini verelim sende bi taksi çağırıver. İki kişi dışarıda kaldı" deyince Hakan, "Baba çocuk koltuklarını kaldıra bilirim." deyince Selma hanım izin vermemişti.
Savaş, araya girerek, Yavuz amca biraz önce Atakan'la konuştum, Selin'le yaklaşmışlar. Bende onlarla gideceğim, O iki kişiyi de biz alalım." deyince Selma Hanımın gözleri dolmuştu.
Yavuz beyde yutkununca Hakan: "Savaş, annemler sizinle gelsin. Selim bizim kuzenleri götürsün belki sonradan gelen olur annemler geç gelsin. Biz daha fazla oyalanmayalım." dedi.
Annesinin, yıllardır görmediği Selin'le vakit geçirmesini istiyordu.
Savaş, tamam diyerek Yavuz beyle yanlarından ayrılırken Selim morali bozuk bir şekilde annesinin yanına geldi.
Hakan, Hilde'den haber zannederek, "Ne oldu?" diye sordu merakla.
"Nurseli aradı abi yaa, gelemiyormuş."
"Nedeenn?"
"Evine gidiyormuş."
"Üzülme yaa, sağlık olsun."
"Ya aabii, biri çıksın bu kız sana haram desin tamam dicem, sineme çekip kalbime taş bağlayıp oturucam. Bu nedir anlamıyorum ki, hep bi aksilik hep bi lanet..."
Selma hanım, "Tövbe de oğlum o nasıl söz, her şeyin hayırlısı olsun. Sağlık olsun da bu günlerde geçer. Doğru konuş!.." diyerek Selim'i hem teselli etmiş hemde azarlamıştı...
Elif ve Engin aşağı inince, Ali gelin arabasının direksiyonuna geçti. Sonnur da Ali'nin yanına oturdu.
Herkes arabalara geçince korna çalarak salona doğru ilerlediler...
~~~~~•~~~ 30 dakika önce ~~~•~~~~~
Atakan'la kavga ede ede yolculuk yapıyorduk. Navigasyonun çıkış yap dediği yeri kaçırmış on dakikalık yeri yirmi dakikaya çıkartmıştık.
"Sen buraya daha önce gelmedin mi?" dedim yolu hatırlamıyormusun der gibi.
"Lan yoookk, ne gelmesi. Annemler gelmiş ben gelmedim."
"Söze de mii?"
"Söz olmadı kii?"
"Neden?"
"Acil bi hastaları olmuş, şehir dışına çıkmak zorunda kalmışlar. Hatta Engin ertelenecek demişti de son dakika vazgeçildi."
Derin bir iç çekip Hilde'yi hatırladım. Kim diye merak etmiştim, kardeşlerimden biri değilse diğerleri umurumda değildi.
Biraz daha bulamayınca Atakan Savaş'ı aradı. Savaş nerede olduğumuzu sordu. Navigasyonun bu yaptığı bana bir işaret miydi, geri dön gitme mi diyor acaba diye düşündüm ama benim saf arkadaşım yoldan çıkmamıştı...
Mini bir tebessüm ettim, " Yoldan çıkmayan" arkadaşıma kızıyordum. Atakan, onunla dalga geçtiğimi düşünerek, "Ne gülüyoooonnn beee?" deyince daha çok gülmeye başladım.
Atakan sesimden Savaş'ı duyamamış yada kahkahamı Savaş'a dinletmek istediği için hoparlöre almıştı. Savaş'ta bulaşan gülmemden etkilenmiş, gülmeye başlamıştı.
Üçümüz de kahkaha atıyorduk. En çokta ben gülüyordum. Bileklerimi kestiğim gün olduğu gibi gülmekten gözümden yaşlar geliyordu ama kendimi durduramıyordum.
Yine adım adım acıya gidiyor gibi hissetsem de gülmekten kendimi durduramıyordum.
Savaş'ın tarifiyle eve yaklaşınca, "Yeter birazda salonda devam ederiz!" deyip telefonu kapattı. Benim içeriye girmeyeceğimi bilmiyordu.
Ana caddeyi dönüp, ara caddeye girmiştik ki, yanından geçip geride kalan bi dükkan dikkatimi çekti...
İki yıl önce Selim'le börek yediğimiz yerdi...
Benzettim herhalde deyip bir daha bakınca, Atakan acıktığımı düşünmüş olacak ki geri geri gelerek önünde durdu.
Yavaşca indim...
Ağır adımlarla dükkana yürüdüm...
Başımı içeri uzattığımda o abiyi gördüm. "Buyrun hoşgeldiniz!" dedi...
Dükkanın içine baktım, oturduğumuz masayı görünce yüreğime bir bıçak saplandığını hissettim.
İki saat önce ki kötü hislerim, abi'me atacağım dediğim his tekrar vücudumu ele geçirmişti.
En çokta kalbimi...
Daldığım yerden, Atakan'ın, "Ne istersin!" Sözüyle geldim. Dışarı çıkıp. "Atakan, sen burada bekler misin ben bi yere kadar gidip gelicem ondan sonra gideriz." dedim
"Çok oyalanma, Savaş çıkmak üzereler dedi."
"Tamam, çok kısa!" deyip arabanın yanından ayrıldım...
Sayamadığım ama benim yirmi yıldır yürüyormuş gibi hissettiğim bir yolculuktan sonra yanımdan geçen ve aynasında havlu olan bi araba bana korna çalarak yanımda durdu. Arabadaki kişiler Asım abi, Rukiye abla ve oğulları Abdulkadir'di. "Ne kadar büyümüş!" dedim ağlayarak.
Rukiye abla, "Gelsene Selin." deyince, "Biraz yürümek istiyorum." dedim.
Asım hoca, Rukiye ablaya, "Hemen şurası zaten!" diyerek fazla yürümeyeceğimi söylüyordu.
Evet Selim'lerin evine de az kalmıştı fazla yürümeyecektim.
Arabadayken acıya adım adım gidiyorum demiştim ya, işte şuan gerçekten ölüme gidiyor gibi hissediyordum ve yine kendi ayaklarımla...
İçimden dualar ediyordum. Aynı semtte oturdukları gibi: aynı caddede, aynı sokakta, aynı binada otursunlar ama ne olur Allah'ım ne olur aynı evde oturmasınlar yalvarırım diyordum...
Elif'i çok seviyordum ama ne olur kardeşim olmasın lütfen diyordum...
Hakan'ın ilk gün benzettiği ben olmayayım Allah'ım...
Selim'in gözlerini benzettiği her kimse o ben olmayayım Allah'ım...
Hastanede görüp, ayaklarına kapanmak istediğim o nur yüzlü kadın annem olmasın ne olur yalvarırım...
Kendisi gibi öğretmen olacağım adam babam olmasın Allah'ım yalvarırım...
Kaldırımda, yol kenarına park etmiş arabalardan destek alarak yürüyordum.
Bir araba bitince diğerine kendimi zor atıyordum.
Dua'm bu sefer de kabul olacaktı inanıyordum...
Bu sefer de tutsun, bu seferde kabul olsun, söz veriyorum bir daha dua etmeyecektim, bu son duam olacaktı.
Ne sağlık, ne afiyet, ne para hiç bir şey istemeyecektim. Duamın jübilesi bu duam olsun Allah'ım bunu kabul et.
Yalvarıyorum lütfen...
lütfen...
lütfen...
Sen, ol deyince olduransın, yoktan var edensin. Hilde'yi bana, bize bağışladığın gibi bunu da kabul et. Selim'i bana bağışla beni ona bağışla lütfen...
Beni onlara kardeş yapma. Her şey olmaya razıyım, yemin ediyorum her şey olurum onlara. Komşu, el, düşman ama o olmasın, Hakan abim olmasın, Elif'le Kaan kardeşim olmasın...
Selim...
Selimm...
Selimmm...
Onu dua'ma bile getiremiyordum.
Selim'lerin köşeyi döndüğümde bizim köylülerin binalarının önünde beklediğini gördüm.
Son bir duam kalmıştı. Aynı binada oturuyorlardı. Hâlâ inanıyordum...
Yakışıklım, uğruna canımı bile feda ederim dediğim gözümün nuru ilk aşkım...
Kardeşinin nişanına gideceği için hazırlanmış abisiyle kapıda konuşuyordu.
Ali ve Engin'i tanımaları da tamamen komşuluk vazifesiydi.
Bende komşuluk vazifem için buradaydım ya zaten...
Boyuna posuna kurban olduğum damattan bile yakışıklı duruyordu.
Elif'i de anlamıyordum. İnsan komşusunun kızıyla aynı zamanda nişan yapar mıydı? Ne saçma, ben olsam bi sorardım...
Şimdi bizim gelinle kendisi karışacaktı...
Engin'e de kızıyordum, neden nişanlısı benim görümcemle adaştı kii. Başka isim mi yoktu.
Selim'e de kızıyordum, "Aile binası diğer katlar boş." demişti ama benim gerçek ailemle komşulardı.
Acaba bana sürpriz mi yapmak istemişti.
GBT me bakıp, gerçek adımı öğrenip, ailemi bulup evlerine almış olmalıydı.
Kaleyi içten fethedecekti.
"Çakaaalll!"
Bana sormadan böyle bir şey yaptığı için ona kızıyordum...
Bugün onunla konuşmayacaktım.
Yüzünü bile görmek istemiyordum.
İlk defa şuan bir insan için ölmüştür diye dua ediyordum.
Selim: o kayıp abim olacağına, inşaaallaaahhh Melek annem doğru söylüyordur da ölmüştür diye dua ediyordum.
Göz yaşlarımı sildim. Aslında ağlasam da olurdu ama ben yıkıldığımı anlasın istemiyordum. Selim'i aradım. Fatih Selim'i, SEVGİLİMİİİ!..
"Efendim gülüm..." deyince yutkundum.
"Seliiiimmm!" derken sesimden ağladığımı hissetmişti.
"Hadi buyrun!" dediğinde işte şuan oradayız diye düşündüm.
Yine yutkundum...
"Sevgiliiimm!" derken, harfler beni boğuyorlarmış gibi çıkmıştı.
Sesine gurban olduğum, yüzünden de belli olduğu gibi, "Gülüümm, iyi misin?" dedi telaşlanarak
"Gülün kurban olsun sana..." dedim biraz sonra ölecekmiş hasta gibi.
Ciddileşerek, "Nurseli?" deyince
"Efendim birtaneeemm! Efendim aşkıııımm, efendim gülüşüne, bakışına duruşuna kurban olduğum." deyince bunları hiç bu kadar bir arada kullanmadığım için daha da şaşırarak,
"Ne oldu Nurseli korkutma beni." dedi.
Hilde'nin mış miş oyununu abartmış bunları ona hiç bu kadar içtenlikle söyleyememiştim.
"Sen korkma, sen koskoca başkomisersin sana korkmak yakışmaz. Ben korkarım, şuan olduğu gibi... Korkmayı da acıyı da elemi de kederi de bana bırak ben razıyım ama sen beni bırakma."
"Neredesin, söyle geliyorum."
Sustum, ilk defa bu kadar gelmesini isterken, ona sarılmak isterken ona bu kadar çok ihtiyacım varken, "Gelme!" diyordum.
"Söyle neredesin?"
"Seliiimm, gelemezsin?" İki adım ötende dünya kadar uzağındaydım.
"Hemen bana konum at, hemeeeenn!"
"Seliiiimm... annem hastaymış... Gelme... Bende gelemiyorum... Gidiyorum Seliiimm... Ben-"
Ağlamamı anneme yoracaktı biliyorum ama ben onun için ağlıyordum. "Ben gidiyorum Seliiimm..."
"Tamam, nereye gidiyorsunuz söyle bende geleyim. Anneni görürüm."
Ben senin anneni görüyorum Selim, inşaallah sen benim annemi görmüyorsundur. O arkanda ki heyecanlı gözlerle bakan sadece senin annendir...
"Seliiimm... Kapatmam lazım..."
"Nurseli kapatma... Neredesin, söyle geleyim diyorum sana, bağırtma benii."
Keşke olsanda bağırsan, hep hep heeepp bağırsan... O güzel sesinle bağırsan...
...Elimi ağzıma kapatıp hıçkırıklarımı içime gömdükten sonra, derin bir nefes çektim...
Ağlamıyor gibi, bir nefeste: "Selim'imm, Elif'e selam söyle. En kısa zamanda arayacağım. Mutluluklar dilediğimi söyle." dedim
Selim'im: "OOOFFFF Nurseli, şımarık çocuk gibisin, beni burada merakta bırakıp eline ne geçiyor." deyince tüm kalbimle, "Seni seviyorum!" dedim
"İyii, sev. Gıcık...Yarın gelicem ona göre."
"Benim ne olacağım belli değil ama!"
"O ne demek yaa?"
"Eve gidebilirim."
"Tamam... Haber verirsin. Bende hafta sonu anneni ziyarete gelirim, Şuan vaka üzerindeyim biliyorsun. Doğan sıkıştırıp duruyor."
"Kendine iyi bak..."
"Sende gülüm geçmiş olsun. Haber ver bana merak ederim."
Daha fazla dayanamayıp telefonu kapattım. Onu ilk defa uzaktan izliyordum. Ayaklarımda azıcık derman olsaydı eğer, koşar sarılırdım ama ben olduğum yere çivilenmiş kalmıştım...
Biraz sonra Elif ve Engin aşağı indi.
O elbise ile kuğu gibi duran benim hiç bir şeyimdi ama ben onu çok seviyordum.
O elbisenin provalarına birlikte gitmiştik, kumaşının rengine ben karar vermiştim, "Nişanda beyaz mı olur" demişlerdi ama Elif beni kırmamıştı.
Elif'e Elif'ime beyaz çok yakışıyordu. O kadar mutluydu ki. İçimden yapmayı istediklerimi yapamıyordum. Onun bu mutlu gününü mahvedemiyordum...
Bir taş alıp o adamla kadının kafasına vurmamak için kendimi sıkıyordum...
Arabalara binip giderlerken yere oturup gizlendim.
Korna ve ıslık sesleriyle selâmı okuyorlarmış gibi hissediyordum.
Arabaya başımı dayayıp bayılmamak için nefes egzersizi yapıyordum, boğazımdan aşağıya doğru sayısız tükürükler akıyordu. Göz yaşlarım mı daha fazlaydı yutkunmam mı sayamıyordum...
Atakan, yol boyunca beni aramış gibi yanıma gelip omuzlarıma dokundu
"Ne bekliyorsun hadi gidelim!" dediğinde elinden tutup yere çömelttim. Bacaklarım titriyordu. Gözümden, burnumdan ve ağzımdan çıkan sular hepsi birbirine karışmış Selim'imin aldığı kıyafetlere damlıyordu...
Cebinden bi peçete çıkartıp bana uzattı ama onu tutacak dermanı uzatmamıştı.
"Kızım bu aileyle ne alıp veremediğin var. Sana ne oluyor?" dediğinde, "Alamadığım Selim'im var veremediğim Selin'im var diyemedim. "Nefret ediyorum!" dedim yanına oturduğum arabadan tutunup kalkarken...
Herkes gitmiş, kapıda Savaş ve o ikisi kalmıştı. Ve hesaplaşma zamanı gelmişti...
Atakan, onlara doğru yürüdüğümü görüp beni oradan götürmek istedi ama ben kolundan sıyrılıp koşarak karşılarına dikildim...
Evin önüne geldiğimde yüreğimin yerinden fırlayıp ağzıma geleceğini hissetmiştim. Zihnim, gözüm, kulağım, neredeyse bütün bedenim hepsi birlik olmuş beni öldürmeye çalışıyordu...
Nefes!.. nefes almak neydi?.. Ben şuan onu unutmak üzereydim. Yaptığım bu hareketler kesinlikle nefes almak değildi, kafeste çırpınan kuş gibi can çekişiyordum...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.