Emre ile Filiz yol boyunca plan ile ilgili konuşmuştu. Filiz'in isteği üzerine eve yakın yerde indirip, "Cuma görüşürüz." deyince Filiz, Teşekkür ederek arabadan indi.
İçi kıpır kıpır, kalbi şimdiden huzur doluydu. Eve gelip hemen bilgisayarın başına oturdu. Geç saatlere kadar çalışınca Hilde, merak ederek ne oldu diye sordu.
Öğretmenin ricası üzerine bir sunum hazırlayacağını söyledi.
Hilde: "Hadi bakalım kolay gelsin."
F: "Sağ ol, sen yat ben sabahlayacağım gibi." *(Heyecandan uyuyamıyordu)*
H: "Yardım istersen uyandır."
F: "Tamam canım, İyi uykular."
Cuma günü, Filiz birkaç sayfa çıktı alıp, kızların yanına gitti, dosyaları gösterip, "Bunları verip geliyorum beni bekleyin!" deyip koşar adım oradan uzaklaştı.
Binaya girip, kızları gören camda Alp'in gelmesini bekledi. Elindeki dosyaları dikeyine katladıktan sonra kalbine bastırıp derin derin nefes almaya başladı. Her şey hazırdı...
~~~~~~•~~~~~~•
... Selim, Doğan, Pınar ve Zeynep öğlen yemeği için emniyetten çıkarken, Bora, yanlarına gelip, "Selim komiserim, Alp komiserim sizi arayacaktı?" dedi
"Aramadı, bir şey mi oldu?"
"Ayhan amirime ulaşamadı herhalde."
S: "Bora bir şey mi vardı?"
B: "Selim komiserim, bir gözaltı durumu vardı da, Alp komiserim, 'Selim yada Doğan da yanında olsun' demişti. Ayhan amirimizden izin alacaktı."
Doğan, Selim'in bir şey demesine müsade etmeden, "Selim ben giderim, siz geçin bende halledip size yetişirim." deyince Selim yine Zeynep'ten kaçtığını düşünerek kabul etti.
Bora, bir süre dolaştıktan sonra adresi bulamamış gibi yaparak, "Komiserim şu manava bir sorayım." deyip arabadan indi.
Daha sonra, arabaya yaklaşıp, "Komiserim adreste bi yanlışlık olmuş herhalde, benim de şarjım bitti. Sizin telefondan Emre'yi arayabilir miyim, şimdi telsizle anons geçersem bi adres bulamadı derler, rezil olurum!" dedi.
Doğan, telefonunu verirken, "Al al, ara, kimseye de anlatma! Beni de kendinle rezil etme." dedi.
Bora, manava girip önceden kaydettiği mesajı Doğan'a Doğan'dan da Selim'e gönderip kendinden sil yaptı.
Bora, bir kasa çilek alarak bagaja yöneldi. Bagajda GPS Jammer vardı onu açıp, "Utandırma ya Rabb'im!" diyerek direksiyona geçti.
Bora bindiğinde, Doğan kızgın kızgın bakıyordu. Telefonunu verirken, "Hayrolsun inşaallah komiserim, bir şeye mi kızdınız?" dedi
Doğan, sinirli bir ses tonuyla, "Lan biz buraya şüpheliyi gözaltına almak için mi geldik, yoksa bi kasa çilek almak için mi?" dedi.
B: "Komiserim, ben adresi sordum oda sağ olsun baya detaylı tarif etti, o bana yardımcı oldu bende hâk geçmesin dedim."
D: "Adres sormanın karşılığı bir kasa çilek mi?"
B: "Başka şeyler de vardı ama benim canım çilek istedi, akşam birlikte yeriz diye düşündüm komiserim."
D: "Aman aman canın ne istiyorsa ye oğlum, çocuğun gözü şaşı olur sonra!"
B: "Anlamadım komiserim."
D: "Lan kes, uzatmada sür gidelim, yeter oyalandığımız. Maşaallah siz her olayı böyle yaparsanız Alp'in çekeceği var."
B: "Komiserim gerçekten bu sefer bi dalgınlık oldu, o yüzden, yoksa her zaman böyle değil."
D: "Boraa! Bir laf daha edersen seni arabadan atarım, şüpheliyi otobüsle getirmek zorunda kalırsın."
B: "Tamam komiserim tamam. Hemen gidiyorum..."
.... Selim, Bora'nın mesajı alır almaz kızları oldukları yerde bırakıp Bora'nın verdiği adrese doğru yola çıktı...
Bora, Selim'e attığı adrese gelip beklemeye başladı, Doğan, silahını hazırladı. Bora'ya bakarak, "Neyi bekliyoruz acaba, kendi isteğiyle gelmeyecek herhalde değil mi?" deyince Bora üzülmüş gibi, "Komiserim, benim size bilmeden bir kusurum mu oldu?" dedi "Neden sürekli beni azarlıyorsunuz?"
Doğan, Bora'nın bu sorusuna volüm kısarak, "Oğlum saçmalama, biz adamı almaya gelmedik mi? Neyi bekliyoruz diyorum, ne kusuru Allah aşkına? Bugün sende mi bi anormallik var, bende mi çözemedim." dedi
B: "Komiserim, estağfurullah! Alp komiserim önce sağı solu kolaçan et, birden atlama, belki suç ortağı falan vardır biraz izlem yap demişti."
Doğan, boğanın burnundan soluması gibi nefes vererek, "İyiii, izleyelim bakalım. Biz gelene kadar ortak da şüpheli de kaldıysa tâbi." dedi
... Evi izlerken Selim'in araba karşıdan göründü. Doğan, "Bunun burada ne işi var!" deyip arabadan indi, Selim arabayı stop edip silahını çekerek aşağı indi. Nefes nefese, Doğan ile Bora'ya yaklaşıp "Ne oldu, siz iyi misiniz?" deyince Doğan şaşırdı. "İyiyiz abi, ne oldu kii? Neden geldin?"
Selim, Bora'yı göstererek, "Bora senin telefondan takviye istedi!" deyince Doğan Bora'ya döndü, ikisi birden ne olduğunu anlamaya çalışan bir ifadeyle Bora'ya bakıyordu.
Bora içinden, 'Aşk olsun Emre, en zor görevi bana kitledin.' alacağınız olsun diyerek, yutkunduktan sonra dışından, "Komiserim, ben onu size değil Emre'ye atacaktım. Yanlışlıkla size gelmiş kusura bakmayın." deyince Selim, "Lan arkadan çatışma sesi geliyordu?!" dedi
B: "Haa o muu?! Komiserim, ben o zaman manavdaydım, adam arkadan polis dizisi izliyordu, onun sesini duymuşsunuzdur."
S: "Lan senin manavla ne işin var?"
Doğan dalga geçerek,
"Canı çilek aşermiş abisi!"
Selim sinirlenerek,
"Ne çileği ne istemesi, Başlatma çileğinden şimdi, ne hâle geldik haberiniz var mı? Hem sizin telefonlar neden kapalı?"
B: "Komiserim benim şarjım bitti."
D: "Benim ki açık!"
S: "Lan yol boyunca kaç defa aradım, kapalı gözüküyor."
D: "Yok abi, al işte açık."
B: "Amirim ortada bekliyoruz, arabaya mı geçsek?"
Doğan dalga geçerek,
"Operasyonlar kralı, emredersiniz."
S: "Ne oldu yaa, neden bu kadar sinirlisin."
D: "Yaa! abi bi git, zaten sinirlerim bozuldu. Bin şu arabaya."
Arabaya bindiler, Bora telsizle, "Malum adrese geldik, beklemedeyiz!" deyip Emre'ye mesajı gönderdikten sonra evi izlemeye başladı. Doğan: Kapıya sırtı dönük, sol elini böğrüne koymuş, sağ dirseğini de kapıya dayamış, işaret parmağı paralel olarak dudaklarının arasında Bora'yı izliyordu. Bora, sanki önemli bir işe imza atmış gibi ciddi bir şekilde anons yapınca, parmağını alnına götürüp alaylı bir şekilde güldükten sonra, "Şaka mısın oğlum sen? Ne malûm yeri, ne belli malûm olduğu, daha bu adresin bile doğruluğundan emin değiliz ne malûmu nee?" dedi.
Bora, "Aşk olsun komiserim, adres bu işte bakın, 23 numara!" dedi
Selim, iki koltuk arasına oturup, Doğan'ın sinirini bastırmak için omuzuna vurarak, "Ne oluyor abicim nee? Bi sakin ol ne bu sinir?" dedi
Doğan, "Abi bunlar iyice salmış, asayiş bu haldeyse biz yandık!" diye başlayıp olanları Selim'e anlatırken bir anons duyuldu, "Tüm ekiplerin dikkatine 1. mevki 1020'de ağır yaralı trafik kazası, yaralının kimliği Hilde Ballı." Doğan, Hilde Ballı'yı duyunca susup telsize dikkat kesildi, "Ne dedi, Ne dedi?!" diye sordu
Bora, Doğan'ı ti ye alır gibi, "Kaza varmış komiserim!" deyince Doğan yine sinirlenerek, "Orasını anladık lan, kim dedi?" diye sorunca Bora, anonsu tekrar ettirdi. "1020'de trafik kazası, Hilde Ballı, olay yerinde durumu ağır hastaneye sevk edildi." Doğan, şok geçirmiş gibi kaskatı olmuş bir hâlde boşluğa bakıyordu. Selim, Bora'nın koltuğuna vurarak, "Çabuk sor nereye götürüyorlar çabuk." dedi
B: "Komiserim, tanıdık biri mi?"
S: "Çok konuşma da hangi hastaneye kaldırılıyor sor."
Bora, telsizden hastaneyi öğrendi. Selim kendi arabasını kilitleyip, "Sür hadi, sür sür!" dedi.
Doğan, camdan tarafa dönüp ağlamaya başladı...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Emre, boradan mesajı alınca Pınar komiseri aradı, "Pınar komiser, Zeynep komisere belli etmeyin, Doğan komiserim yaralanmış Bora ve Selim komiserim hastaneye götürüyor, bende sizi almaya geliyorum." dedi.
Pınar, telefonu hoparlöre aldığı için Zeynep duymuştu. Hemen Doğan'ı ve Selim'i aramak istediler ama ikisinin telefonuna da ulaşılamıyordu. Pınar, telefonlara ulaşamayınca telsizle, anons yaptı, "Doğan komiserimin son durumu ile ilgili bilgi verir misiniz? Tamam."
Bora'nın telsize gelen anonsu duyduklarında Bora, "Komiserim cevap vereyim mi?" dedi. Doğan, gözlerini silerek Bora'ya döndü, sinirli bir ses tonuyla, "S.ktirme lan Doğan'ını da durumunu da, sen sür! Ben keşke ölsem diyorum sen ne diyorsun?" deyip telsizi kapattı.
Bora, içinden, "Bende bunu istiyordum." dedi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Alp, Pınar'ı aradı, Zeynep ve Pınar inanmıştı. Nurseli ve Hilde de inanmıştı. Operasyon bu aşamaya kadar sorunsuz gelmişti.
Emre, Zeynep ile Pınar'ı aldı, hastaneye geç gitmek için çevre yolundan dolaştırmaya başladı.
Pınar, yollara bakınınca, merakını gidermek için, "Ben gelirken o yolda çalışma vardı, yarım saate orası kilit." dedi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Doğan, Bora'ya, sürekli, "Çabuk Bora çabuk!" diye bağırıyor hızlı sürmesini istiyordu. Hastaneye yaklaştıkların da Bora, ses geliyor bahanesiyle arabayı durdurup indi, Doğan Selim'e bakarak, "Ne sesi ya?! Sen duydun mu?" diye sordu, Selim'de sağına soluna arkasına bakıyordu.
Bora, bagajdan Jammeri kapatıp tekrar bindi, Doğan, omuzuna yumrukla vurup, "Bora, bugün seni öldürmezsem bilki ben öldüğümdendir oğlum, bas şu lânet gaza, araba patlasa da umurumda değil, sür çabuk, yada in ben süreyim." diye bağırınca Selim Doğan'ı sakinleştirmeye çalıştı...
... Bora, şarjının bittiğini söylediği telefonu cebinden çıkartıp Emre'yi aradığında, Selim, ortada bir şeyler döndüğünü anlayıp geriye yaslandı...
Selim'in telsizinin birden bozulması, Doğan'ın, telsizini, "Almıştım diye hatırlıyorum" demesine rağmen ofiste bulamamaları, hepsi bu derece tesadüf olamaz diye düşündü.
Hilde'nin kazasının da bu oyunun bir parçası olması için dua ediyordu. Bora yolu uzattıkça Doğan sinirleniyor, Selim ise her geçen dakika şüphelerinde emin olmaya başlayıp, arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyordu.
Bora'dan sonra Emre konferansla Alp'i aradı.
E: "Komiserim, ben 25 dakika sonra hastanedeyim!"
A: "Ben 15 dakika sonra hastanedeyim. Bora sen?"
Bora ise korkudan sadece, "20!" diyebildi.
Doğan, Bora'ya kızıyordu, "Daha hızlı kullanamıyor musun sen?! Çabuk dedim!"
Alp, Doğan'ın sesini duyup, içinden, "Allah yardımcın olsun Bora." deyip telefonu kapattı.
B: "Komiserim elimden geleni yapıyorum."
D: "Hızlı sür! Çabuk ol! Süremiyorsan ver bana!"
Selim, Doğan'ın kolunu tutarak, sakinleştirmeye çalıştı. "Bu halde nasıl kullanacaksın, bekle az!"
Doğan, ısrarla, "Selim, geç sen sür o zaman abi, bu ne lan! İnip koşsam daha çabuk varırım!" diyordu
S: "Doğan sakin ol, sana öyle geliyor, bende sürsem aynısı olacak, şuan sana zaman geçmiyor gibi, o yüzden böylesin, bırak devam etsin..."
Hastanenin acil tabelasını gördüğü an Doğan Bora'yı durdurup arabadan indi. Koşmaya başladı. Bora, Alp'i arayıp hoparlöre aldı, "Komiserim, Doğan komiserim yaya geliyor." dedi
Alp, "Bırak gelsin, burası tamamdır." deyip kapatınca Selim, "Ne oldu?" diye sordu.
Bora, kollarını yana doğru açıp, dikiz aynasından bakarak, "Olan bana oldu komiserim, vallahi dokuz doğurdum!" derken Emre'yi arayıp, "Emre! Tamamdır gelin." dedi
Doğan, acil kapısından girdiğinde, Nurseli kapıda, "Bırakın!" diye ağlıyordu.
Bağırmaktan sesi kısılmıştı. Doğan, Hilde'yi öldü zannetti. Selim'in vurulduğu gün Nurseli'nin adım atamadığı gibi, oda duvara tutunup, ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Selim yetişip koluna girdi.
Odaya yaklaştıklarında Nurseli Doğan'ı gördü, "Abi!" diyerek yere yığıldı...
Doğan kapıdan içeri girdiğinde yatakta üzeri kapalı birisi vardı. Hilde'yse yerde saçlarını çekerek beyaz önlük giyinmiş Burçak savcıya yalvarıyordu.
"Ölürsem Hilde böyle mi olacak." diye içinden geçirdi, sonra da yine ayaklarını sürüyerek Hilde'nin yanına gitti...
~~~~~~•~~~~~~•
... Bu sefer bayılmadan sevinçten yere yığılmıştım. Doğan abi Hilde'nin yanına gelip, dizlerinin önünde durdu, eğilip titreyen eliyle eline uzandı...
Hilde, aşina olduğu bu kokuyu ve eli tanıyordu. Hızlı hızlı nefes alıp hayâl görmemek ümidiyle başını yukarı kaldırdı. Doğan ağlamaktan kızaran gözleriyle şükür eder gibi Hilde'ye bakıyordu.
Hilde'yi tutup kaldıracak hâli yok gibiydi. Filiz ve hemşire Hilde'yi kaldırdı. Filiz Hilde'nin elini Doğan abiye verirken, Elif gibi, "Bu son olsun!" dedi.
"Çok korktum sana bir şey oldu diye çok korktum!" diyerek ağlayan Doğan'a Hilde sadece "Bende!" diyebilmişti. Önce başını Doğan'ın omuzuna yatırdı, "Burası artık benim, gitmek yok kimse kusura bakmasın artık bırakmam!" deyince Doğan çenesinden tutup yukarı kaldırdı. Dudaklarına eğilip, "Burası da benim!" diyerek öpmeye başladı...
... Zeynep, Pınar'la koşarak geldi. Onları öpüşürken görünce oyun olduğunu anladı. Alp abi kapıyı kapatırken, "Kusura bakma kızım, seni ne kadar severim bilirsin ama bunu yapmak zorundaydım, sakın şahsi algılama!" deyince Zeynep, yüzüğü çıkartıp Alp abiye verdi... Pınar'la oradan ayrılırken, "Siz göreceksiniz, hepinizi pişman edeceğim! göreceksiniz!" diyordu...
Selim, bana sarılıp sakinleştirmeye çalışırken Alp abinin elini sıktı,
"Bu kadarını beklemiyordum, ver öpeceğim!"
Alp, elini uzattı, Selim öpüp alnına koyarken, "Başkan sensin patron, teşekkür ederim ama bu kızı niye bu hale soktun. Travması depreşmiş, nasıl düzelteceğim ben?" deyince,
Alp abi, elini omuzunun hizasında kaldırıp, başını yana eğerek, "Üzgünüm çaylak, başarıya giden yolda kimseye acımam." deyip bana göz kırptı...
~~~~~~•~~~~~~•
...Mert'in örtüyü atması ile Filiz bağırdı, Filiz bağırınca Hilde ve Doğan ayrıldı.
Burçak başıyla Mert'e çık komutu verdikten sonra kendisi de Filiz'in koluna girdi, odanın kapısını açıp, gülerek dışarı çıktılar...
~~~~~~•~~~~~~•
Doğan ve Hilde sarılarak kapıya doğru yürüdü. Onları öyle görünce çok mutlu olmuştum.
Bizim ayırdığımızı Alp abi ve Filiz birleştirmişti...
Doğan abi hâlâ şoku atlatamamış gibiydi, Selim'le Alp abiye bakınca, Selim, elini kaldırıp, "Ben değilim vallahi, tamamen onun işi!" diyerek Alp abiyi işaret etti.
Doğan abi bir yandan Hilde'ye sarılmış bir yandan yumrukla Alp'e vuruyordu, "Neden lan, neden bana da yaptın? İstesen ben zaten gelirdim, o sedyeye de ben yatardım, ölüyordum lan ölüyordum!" deyince Alp,"Yok abi, haksızlık olmasın dedim." dedi
D:"Bravo ya! Çok adilmişsin, aferin sana. Bu soruşturma saçmalığı olmasaydı, ben zaten kaçıracaktım!"
Selim, arkadan omuzuna vurup, dengesini sarsarak, "Aklını mı?" diye sorunca, Doğan abi, omuzunun üstünden bakarak, "Yok lan, o yoktu zaten biliyorsun." deyip Hilde'yi sarsarak, "Bu deveyi de alıp bu diyardan gidecektim...Şuan bize gidiyoruz bu kafayı dağıtmam lazım, herkes geliyor itiraz istemiyorum."
Alp abi, "Emre, Kadir'i ara Ayşe ile Elif'i Doğan'a götürsün, kızlar birşeyler yapsın. Bizde yoldayız, geliyoruz de!" deyince Emre, "Emredersiniz Komiserim."demişti
Selim, bir kere daha şaşırarak, "Kadir de mi biliyor?" deyince Emre "Komiserim sizin telsizlerden o sorumluydu."dedi...
...*(Doğan, başını tutamıyor sürekli Hilde'ye yaslıyordu, birbirlerinin titremesini hissediyorlardı.)*
Doğan abi, başını Hilde'nin başına vurarak, "Eczacı hanım, ilacın var mı?" deyince Hilde, "En son sana vermiştim, ne oldu bitti mi o?" dedi.
D:"Yok evde."
H:"O zaman eve gidince birlikte içeriz."
Selim, "Seni tutayım mı lan, çok kötü gözüküyorsun!" dedi, Doğan abinin koluna girerek.
Doğan, yavaşça kolunu çekip, "Beni bırak, dayanağım yanımda, sen, o un çuvalını tutda düşmesin." dedi beni göstererek.
Hastanenin kapısından çıkınca: Bora, avcunda tuttuğu çileklerden bir tane alıp ısırdıktan sonra elini uzattı, Doğan abiye göz kırpıp, "Komiserim, çilek ister misiniz?" dedi
Doğan, "Sen görürsün" der gibi bakarken, çileklerden bir tane aldı, Hilde'nin ağzına götürüp, "Isır." dedi.
Hilde, yarısına yakını ısırdıktan sonra Doğan'da geri kalanını yedi.
Çileklerden Emre de almak isteyince Bora elini çekti, "Sana yok hain arkadaş, en zor işi bana verdin!" deyince Emre, Alp'e bakarak, "Komiserim siz söyleyin, Bora'nın işi mi daha zordu yoksa bizim işimiz mi?" deyip Bora'ya bakarak devam etti. "Sen, arkada cırcır böceği gibi zır zır ağlayan iki kızla yolculuk yapmak ne kadar zor biliyor musun? Değil mi komiserim?"
Alp, göz kırparak, "Oğlum sus lan! Senin cırcır böcekleri gitti ama benimkiler hâlâ burada." deyince Hilde, Filiz ve ben âni bir bakış attık.
Alp, "Bak, benim için tehlike hâlâ devam ediyor." deyip çileklerden iki tane alarak birini Burçak'a verdi, "Beyaz da yakışmış haa!" diyerek yanımızdan uzaklaştı.
Filiz, bir tane çilek alarak, "Bu planda var mıydı?" deyince Bora gülerek, "Çilekler benim doğaçlamam oldu." deyince, Doğan, kolunu Hilde'nin omuzuna atıp, elinin hizasına denk gelen yanağını sıkarak, "Benim de en sevdiğim meyve oldu." dedi.
Alp'in başını çektiği konvoyla korna çala çala ilerledik...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
....Yolda, Hilde, başını Doğan'ın omuzuna koyarken, Doğan da Hilde'nin başına dayadı. Hilde'nin göz yaşları Doğan'ın gömleğine damlayınca, Doğan konuşmaya başlamak için kısa bir burun çektikten sonra, "İyi misin?" dedi.
H:"Nurseli'ye haksızlık etmişim, yüzüne bakamıyorum, sabret kendini bırakma demiştim, meğer ne kadar sabırlı metanetli bir kızmış!"
D: "Bende kaç aydır Selim aganın yüzüne bakamıyorum, kaç ay benim yüzümden ayrı kaldı... Bir günü bile cehennem azabı gibi geçiyormuş."
Alp, konuşulanları duymuştu, dikiz aynasından Doğan'a bakarak, "Bunu yapmamı Selim istedi." dedi
D:"O kadar derdinin arasında beni düşündü haa! Hiç yoktan adama borçlandık iyi mi?.."
...Konvoy Doğan'ın evine geldiğinde Ayşe ve Elif mutfakta yemek yapıyor, Kadir'de kapının önündeki çardakta oturuyordu. Kadir, arabaları görünce içeriye geldiler diye seslendi...
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
... Ayşe, dışarı çıkıp Hilde'yi görünce hemen yanına koştu, şaşırmış gibi, "Hilde abla!" dedi
Hilde, yanağını sıkarak, "Ne haber güzellik, nasılsın?" deyince hepimiz şok olmuştuk
A: "İyiyim, sen nasılsın?"
H: "Ben de seni iyi gördüm daha iyi oldum. Ne yaptın, bir aylık açığı kapatabilecek misin?"
"Açık yapmadım kii, çalışmaya devam ettim."
H: "Aferin sana."
Hepimiz onlara şaşkınlıkla bakarken, Doğan abi, bizim adımıza da, "Siz nereden tanışıyorsunuz?" diye sordu
Ayşe de, "Asıl siz nereden tanışıyorsunuz? Hilde abla bizim eve gelip, ilaçlarımı getirirdi. Nurseli ablanın yanına taşınana kadar okul çıkışlarında buluşup, birlikte ders çalışıyorduk." deyince Doğan abi ölüm fermanını imzalar gibi, "Nasıl ya, Zeynep'i nasıl atlattın?!" diyerek Hilde'ye baktı.
Hilde, Doğan'ın ağzından o ismi duymaktan sinir olmuş gibi sertçe, "Zeynep kim ya, kırık bacak uzmanı tipik, o varya pabucumun polisi bile olamaz. Önce aklına sahip çıkmayı öğrensin!" dedi
...Hep birlikte masaya oturduk. Herkes yaptığını anlatıyordu, Mert, gülerek, "En zorunu ben yaptım!" deyince Elif, "Ne yaptın?" diye sordu bilmediği için merak ederek
"Yattım! Ama bi ara içim geçmiş, Hilde başımda çığlık atınca uyandım, bayağıdır o kadar güzel uyumamıştım."
Alp: "Mert, sende bizler gibi geceleri uyumayı denersen eğer bu sorunu yaşamazsın." deyince Mert, "Aşk olsun komiserim, hanımların yanında ayıp oluyor." dedi.
... Konuşulanlara anlam vermeye çalışır gibi bir Alp abi'ye, bi Mert'e bakınca, Selim bacağımdan dürterek, 'Anlama boşver' der gibi bakıp göz kırptı.
Alp: "Oğlum, tamam iyi hoş yakışıklı adamsın da, işini yaptırmak için onu kullanma bari."
M: "Komiserim, adım çıktı dokuza inmiyor sekize!"
A: "En son çıktığın KIZ kimdi Mert?"
M: "Ama komiserim onun amacını biliyorsunuz?"
A: "Kimdi kimdi?"
M: "Aşk olsun komiserim, tamamen Selim komiserim içindi, siz de biliyorsunuz."
S: "Alp, ne oluyor? Ne kaçırdım?"
A: "Mert, sen söylemiyorsan ben söylim?"
M: "Siz söyleyin komiserim ama bu sefer gerçekten bir şey olmadı, zannettiğiniz gibi bir şey değil."
S: "LAANN! Aklıma bir şey geliyor ama?"
(Oturduğu yerde toparlanıp Mert'e bakarak)
M: "Komiserim gerçekten, size yardımcı olmak içindi, Burçak savcımla, Alp komiserimin ricası diye bir iki görüşme, dışarıda takıldık yani."
Doğan abi olayı anlayıp hemen araya girip, "Oha! Oha!Oha!.. Lan adam baba baba!.." deyince bende ne olduğunu anlamıştım.
M: "Biliyorum Komiserim, bende ona göre hareket ettim zaten, anladığım kadarıyla da piraye'yi o öldürmemiş, hatta ailelerin karşı çıkmasına rağmen aynı evde çocuğu birlikte büyütebiliriz diye teklif etmiş."
S: "Nasıl ailelere rağmen? Doğan, babası 'ben hamile olduğunu bilmiyordum' demedi mi?
D: "Evet!"
M: "Olur mu komiserim, piraye ölmeden iki hafta önce konuşmak için gittiğinde babası ve amcası birlik olup kadını dövmüşler, yani adamı, yani anladınız siz onu. O gece de kaçma planı yapmışlar."
Doğan, başını ovalayıp, "Tamam Mert yaa! Başımın ağrısından anlayamıyorum, pazartesi konuşalım. Bu güzel ânımı sanayiden çıkma bir kadını konuşarak öldüremicem." deyince olayı bilenler güldüler.
Bora ve Emre beşer dakika arayla nasıl geldiklerini anlattı. Alp, ayağa kalkıp, "Bu güzel atmosferin baş kahramanını açıklamaktan gurur duyuyorum!" deyip Filiz'i ayağa kaldırdı, herkes alkışlarken Hilde, 'öldün' işareti yaptı.
F: "Sen mutlu ol da, ben ölürüm sorun değil!"
A: "Bir diğer kahramanımız; şu an aramızda olmayan, korkusuz, cesaretine hayran kaldığım doktor Yavuz Aslaner. Kendisini gıyabında alkışlıyorum."
Doğan abi, "Harbi, adam; adam gibi adam çıktı iyi mi? Hastane didiklenir mi? Kapanır mı? Hiç umursamadı valla, helal olsun." deyince Kadir, "Amirim adamı o tipi kurtardı bence." dedi göz kırparak
Doğan abi "Nasıl?" diye sordu merakla.
K: "Orada ki yazıcı söyledi, ifadeden çok muhabbet etmişler, müfettişe numarasını vermiş. Aralarında randevulaşmış gibi bir şey olmuş yani."
D: "Yakışıklı adam tâbii, olacak o kadar."
Selim, sinirlenerek, "O müfettişin garezi banaydı galiba?" dedi
Kadir, Selim'e yalvarır gibi, "Komiserim izin var mı? Lütfen!" deyince
Selim, "Anlat hadi anlat." dedi gülerek
Kadir, "Müfettiş soruşturmanın kapandığını söylemek için Selim komiserimin odasına gelmişti... Selim komiserimde, müfettişin gittiğini düşünmüş, taklitini yaparak içeri girdi... Müfettişin komiserime bir bakışı vardı, yiyecekti sanki." derken bir yandan yan yan Kadir'i dinliyor bir yandan da başımı tutuyordum.
Hâlâ kendime gelememiştim ama gıcık olduklarım listesine de bir yenisini eklemiştim...
Hilde'nin yüzüne bakamıyordum. Sanırım Hilde de durumumun farkındaydı.
Alp abi, Selim'e dönüp, "Nurseli nerede ya?! Hiç sesi çıkmıyor, gitti mi yoksa?" deyince bir zamanlar gıcık olduğum savcı Burçak elimi kaldırdı, "Burada olay yeri inceleme uzmanı biri var, onu mu soruyorsun acaba?" dedi
Geldiğimizden beri ilk defa sesli konuşmaya çalıştığım için boğazım gıcık yapmıştı. Gıcığımı temizleyen bir öksürükten sonra konuştum ama sesim hâlâ açılmamıştı.
Alp'e bakarak, savcının neden bana öyle söylediğini açıkladım. Kısık sesimin en üst volumüyle, "Abi bizim köyde bi arkadaş vardı, kendi bisikletinin tekeri patlayınca abilerinin bisikletini alırdı, büyük abisi bisikletini almasın diye o kilitten takıyordu. Oda nereden öğrendiyse açmayı öğrenmiş, gizlice açıp işini halledip geri takıyordu. Bir kaç defa ben oradayken bana kilidi açmayı gösterdi, kutudaki kilit o kilitten olmasaydı nereden bilipte açabilirdim ki?" dedim
Selim, beni daha fazla yormamak için, "Tamam gülüm tamam, sus artık, konuştukça sesin daha çok kısılıyor." deyince Doğan abiye baktım.
Doğan abi bana göz kırptıktan sonra, "Ayşe, abicim benim odada, başucumda çivi de bir poşet takılı, getirsene!" dedi
...Ayşe, koşup poşeti getirdi. Doğan abi, beni göstererek, "Önce ona ver." dedi. Poşetten ilacı çıkarttım, ilacın paket ezilmiş büzülmüştü, kısık ve boğuk sesimle, "Bu ne böyle?" deyince Filiz, "Hilde'ye kızıp acısını ondan çıkarttı?" dedi.
Bende ilacı göstererek, "Selim, bana kızıp çocukları hırpalamazsın değil mi? Yada Alp abi sen?" dedim
Alp abi, "Benim hırsımı çıkarttıklarım genelde katil yada suçlu olacakları için onların böyle olması sorun olmaz bence." diyerek ortamda kahkahalara sebep olmuştu.
Ben ilacı içerken Burçak, Doğan ile Hilde'yi göstererek, "Nurseli sen sevinmemiş gibisin!" dedi...
Ara ara çatallanıp iğrenç bir hâl alan ve masanın diğer tarafına gitmeyen sesimle, "Çok sevindim ya... aşırı mutluyum şuan... mutluluktan ağlamak üzereyim... Ya insan bi haber verir değil mi?.. Son dakika falan, bir cimcikle, bir şey yap, göz kırp, ben bu kıza neler söyledim sen biliyor musun?.." deyip Alp abiye baktım
Filiz, "Planda tam olarak oydu canım!" diyerek göz kırptı
Hilde, son hâlinden rahatsız değilmiş gibi, "Sen o hale gelmeseydin inanmazdım ki, bana her bağırıp hakaret ettiğinde daha da inandım." dediğinde Selim, hislerime tercüman olarak, "Nasıl ya, psikopat mısın kızım sen?" deyince bilmediği bir sırrı daha öğrenmiş oldu...
Filiz, "Nurseli kaza yapmıştı ya hani, bayıldı, hastaneye götürdüler. Biz kazayı da gördük Doğan'ın o halini de gördük, ben yanlarına gidecektim, 'dur bekle' dedi, yollamadı. 'İki gün baş ağrısı çekersin geçer' dedi..." deyince Doğan'a gözlerimi kısıp dudaklarımı gererek baktım.
Selim'se bir Doğan'a bir bana bakıp, "Ne kazası, ne zaman?" deyince masada kısa bir sessizlik oldu...
...Alp, konuyu değiştirmek için, "O değil de, bunlar bir daha ayrılsınlar varyaa elimden kurtulamazlar!" dediğinde masada "benim de" "benim de" diye bir dalga oluştu.
Alp, Selim'in ters ters bakmasına aldırmadan yine Selim'i oyalama işine devam ederek, "Sayın savcım, bir şey söylemek istiyorum, bu ambiyansı bir daha bulamam belki, o yüzden kaçırmak istemiyorum. Hazır bu kadar kişi var," deyip önce Selim'le beni sonra Doğan ve Hilde'yi göstererek, "Benimle, ne bunlar gibi vıcık vıcık, ne de bunlar gibi buz, ortaya karışık olur musun?" dedi
Burçak: "Ben buza çalıyorum ama!" deyince
Alp abi, "E ben de vıcığa, o yüzden ortaya karışık dedim." diyerek göz kırptı.
B: "Bi düşüneyim mi?"
A: "İyi düşün bakalım!"
Elif, Ayşe ve Filiz yemekleri getirmek için mutfağa gidince, Elif'in arkasından bakıp, "Nişanlandı mı?" dedim
S: "Yok gülüm ama yaza doğru belki."
"O zaman!.. Buralarda kimliğim vardı!"
S: "Ne?!"
Çantamdan kimliğimi ararken, "Ne demek ne, bitti Selim, bu yaz evlenelim demiştim, hemen evleniyoruz. Ya da dur, senin işin çok, ver kimliğini ben tarih alırım, ver hadi!" dedim, gıcık olduklarım listesine kişi ekleyip kişi çıkartmaktan yorulmuş gibi bakarak.
S: "Saçmalama!" dedi yan yan bakarak
Selim'e aldırmadan masada sağa sola baktım.
"Buralarda yüzük yok mu ya, versenize."
Kadir, Doğan abiyi gösterip, "Komiserimde bir tane fazlalık var." deyince Hilde de kızgın kızgın Doğan abi'ye baktı.
Doğan, hızlıca yüzüğü çıkartırken, "Unutmuşum! Kurtar beni!" diyerek yüzüğü bana verdi.
Gözlerimi kırparak yüzüğü aldım. Kadir'e de teşekkür eder gibi gözlerimi kırptıktan sonra, yüzüğü Selim'e gösterip, "Sen, Selim Gürdal, benimleee-..."
Selim, ağzımı kapatıp, dirseği ile Kadir'e vurduktan sonra, yüzüğü tekrar Doğan'a verirken bana, "Kusura bakma gülüm bunu sana kaptıramam!" dedi.
"Tamam ama söz ver. Elif'ten önce evleniyoruz." dedim ağlayacak çocuk gibi
S: "Tamam."
"Söz ver!'
S: "Sözz!"
"Tamam anlaştık, bakın siz de şahitsiniz değil mi?" dedikten sonra masada bu seferde, "Evet" "Evet" dalgası oluştu...
... Elif, yemeği getirdi, tencereyi Selim ve benim arama koyup, "Yemek isteyen?" diye sordu.
Selim istemeyince, Alp abi ayağa kalkıp aldığı tabağı Elif'e uzatırken, "Ver ver ben isterim, özledim zaten!" derken, bir anda Elif'le göz göze geldi. Burçak önce Alp'e bakıp sonra Elif'e döndüğü anda, ben ayağa kalkıp Burcak'ın görüş alanını kapattım.
Elif, servis kaşığını bana verip, "Bende suyu getireyim." deyip hızlı adımlarla içeri gitti.
Selim, Elif içeri girene kadar arkasından baktıktan sonra Doğan'a döndü. Doğan, Burçak'ın karşısında oturduğu için, herhangi bir bakışa bürünmeden gözlerini kaçırıp saçlarını parmaklarıyla geriye doğru taradı.
... Yemeği karıştırdıktan sonra, "Abi sen bi durur musun lütfen, burada iki aydır hazır yemek yemekten arkadan bir kulak daha çıkarttım. Siz üçünüz alışkınsınızdır, bak birileri hiç yiyemiyor. Emre ister misin? Bak bu kızın anadan gelen bir el lezzeti var, Yok böyle bir şey." dediğimde Emre, "Olur." dedi.
Hilde, bana yardım etmek için, Filiz'e, "Gördün mü kız, ne diyor?! Mutfağa girdin yaptın da yapma mı dedik, yapsaydın biz de nasiplenirdik." dedi
Hilde ile ânı kurtarmıştık, Selim kulağıma eğilip, "Süpersin gülüm!" dedi
Yemekler yenirken, Ayşe, "Hilde abla, sen ne seversin, ne istersen söyle, onu öğreneyim, size geldikçe onu yapayım!" deyince Hilde, "Bir şartım var, yap, istersen hiç gitme." dedi
A: "Neymiş o?"
Hilde, gözleriyle beni işaret ederek, "Şunun gibi çok konuşma yeter, işten gelince başım ağrımasın ben başka bir şey istemiyorum!" deyince,işaret parmağımı kendime çevirip, "Ben çok mu konuşuyorum? deyip Selim'e döndüm, "Selim?!" deyip, "Hayır canım olur mu öyle şey!" demesini bekledim ama Selim, cevap vermeden benden tarafa olan elini şakağına tutup sandalyeye gömülünce bu sefer diğerlerine sordum. "Elif? Filiz? Doğan abi?"
Doğan abi, haklı gerekçesiyle birlikte, "Bana bakma kızım, ben artık hatuncuyum. Bundan sonra ki felsefem Hilde ne derse o!" diyerek sevgilisini onayladı.
Dudaklarımı büzerek, Alp'in tarafına doğru döndüm, "Sizde mi?" deyince Hilde, "Ayşe, şart ikiye çıktı, böyle trip de istemiyorum." dedi
Bu seferde, damarım şişip yüzüm kızaracak kadar kısık sesle bağırıp, "Kim, ben mi?.. trip!.. Aslaa!.. Seliimm?!."
Selim, bu sefer de havaya bakıp sorudan alakasız, "Yağmur geliyor galiba." deyince omuzuna vurarak, "Hiii hain kostok. Sen görürsün!" deyip geriye yaslandım, kollarımı birleştirerek başımı önüme eğince masadakiler güldü, bende attığım tribi farkedip gülenlere katıldım...
... Çay, çerez ve bir kasa çilek eşliğinde geç saate kadar oturduk. Mert, Kadir, Emre ve Bora izin isteyip ayrıldıktan kısa bir süre sonra Alp'te Burçak ile müsaade istedi.
Masada kalan kızlar, Selim ve Doğan birbirine bakıyordu.
Doğan, Selim'e kaş göz işareti yaptı. Selim, oralı olmadı.
D: "Selim?"
S: "Ne?"
D: "Kalk gitsene lan!"
S: "Ne?!"
D: "Ne demek ne? Git işte, anca gidersin abi, geç kalma!"
S: "Ama abi neden, evde iki oda var?"
D:"O yüzden olabilir mi?"
S: "Ya tamam işte, birinde biz yatarız diğerin de kızlar!"
D:"Pardon? Hoşt hoşt, hadi oradan! Sevgilimle barıştığım gece seninle uyuyacak değilim herhalde!" Dedikten sonra belinden tabancayı çıkartıp masaya koydu, "Tatlı niyetine tadına bakmak isteyen itiraz etsin."
S: "Ama şimdi bu kadar kız!.. sen tek!.. koruyamazsın!.."
D:"Merak etme, biri hariç hepsine abilik ederim ben, hadi bas bas, kalk."
Selim, oflayarak kalktı, beni öpüp diğerlerine veda ederek suratı asık bir şekilde gitti, Doğan abi bana, "Dolapta, temiz nevresim çarşaf var onları kullanın!" dedi.
İki kız mutfağı toplarken, bizde yatakları yaptık. Kapıdan başımı uzatıp, "Abi biz yatıyoruz, iyi geceler." deyince
Doğan abi, "Bir şey lazım mı?" dedi
"Zahmet olacak ama bana verirsen iyi olurdu." dedim
Doğan abi, Hilde'nin elini tutup içeri getirdi. Bana kendi eşofmanını verirken "Diğerleri?" diye sordu
"Onlara gerek yokmuş abi." dedim
"Tamam kızlara söyle hemen uyusunlar bak."
"Tamam abi!"
"Herkese vereceğim rahatsızlıktan dolayı şimdiden özür dilediğimi söyle!"
Fesat iç sesimle "hiiii'iii" çekerek nefesimi tutup gözlerimi belerterek Hilde'ye bakınca, Doğan abi, belini eğip, gözlerimin önünde parmaklarını şıklattı, bakışlarını kendine çevirerek, "Ne! Nee? Aklına ne geldi acaba? Git yat kız çabuk!" dedi gülümseyerek.
Üzülmüş gibi, "Ay şaka mıydı yani?" deyince "Birazcık ciddilik payı vardı." diyerek kedinin fareyle oynaması gibi benimle oynadığını farkettim.
"Abi..!" dedim kızarak
"Kızım ben horluyorum, o yüzden!"
"Atma abi, hastanede o kadar uyuduğunu gördüm, horlamıyordun."
"O zamanlar tam dalmamıştım, ondandır."
"Bana hatırlatırma, son gün bayağı bayağı uyuyordun, korkarak uyandın."
Hilde: "Amma uzattın kız, hadi git de yatın."
Son sözü yine Hilde söylemişti, "Tamam" diyerek kolları uzun gelen eşofmanın dışarıda kalan yerlerini sallayarak bacaklarıma vura vura odaya girip kapıyı kapattım...
Gece yarısını çoktan geçmesine rağmen uyuyamamıştık.Ayşe'nin sesi gelmeyince, kısık sesle, "Ayşe uyudun mu?" diye sordum cevap vermeyince;
"Evet aramızdan ilk ayrılan Ayşe oldu?" dedim
Elif, elini ağzına götürüp, "kığhk" benzeri bir sesle gülerken Filiz ve ben, Elif kadar iradeli olamayacağımızı düşünüp yastığı yüzümüze kapatarak çığlıkla inleme ile karışık kahkaha attık.
Elif, Ayşe'yi işaret ederek, "Hiç uykum yok diyordu bir de!" dedi.
... Karşı odadan Doğan'ın bağırması ile olduğumuz yerde sıçradık. Elif, yarı yatar pozisyondayken birden yerinden doğruldu. Endişeli bir ses tonuyla,
"N.Ne oluyor?" dedi
"Çıkalım mı?" diye sordum.
Filiz itiraz ederek, "Bekleyin az! Saçmalama da susun!" dedi kısık sesle
...*(Doğan, kapıyı açıp lavaboya gitti,sanki midesi içindekileri beğenmiyormuşta dışarı atmak istiyormuş gibi yukarı gönderiyordu.
Öğürürken, "çııığğhğhk" benzeri bir sesle Hilde'nin gitmesini isteyince, Hilde itiraza kapalı gibi, "Saçmalama!" dedi.)*
... Kapıyı dinleyen Elif, bize bakıp, "Kusuyor" deyince bizde aynı anda "Evet" dedik. Ben yere diz çöküp delikten izlemeye başladım.
*(Doğan diz çöktüğü klozetin önünden kalkmadan sifonu çekti, ayağa kalkıp elini yüzünü yıkadı.
Hilde: Lavabonun kenarlarından destek alarak ayakta duran Doğan'ın omuzlarında elini gezdirerek, "Ne gördün?" diye sordu.
Doğan, unutmaya çalıştığı şeyi konuşmak istemediği için, "S.sorma! Aklımdakilerin gerçek olduğunu gördüm." deyince Hilde, başını omzuna koyup, "Geçti, ben artık yanındayım, hiç ayrılmayacağız." deyince Doğan, bir adım geriye gidip duvara yaslanarak yere çöktü.
Ellerini başının arasına alıp, "Gözümün önünden gitmiyor Hilde." dedi "Kafamı boşaltamıyorum. Kalbim bedenimde atmak istemiyor gibi...")*
... Elif, bana "Ne oluyor?" diye sordu. Ben ise ne konuşuklarını duramıyor ama banyonun girişi görebiliyordum.
Gözümü delikten ayırmadan kısık sesle, "Kafasını duvara vuruyor!" deyince Filiz, "Abarttık galiba yaaa!" diyerek yaptığına ilk geceden pişman olmuştu.
Arkama dönüp manidar bir şekilde bakış attım. "Anca mı dank etti aptal, uyusam ben de kâbus görürüm!" dedim
Elif, seslerimizin duyulmasından korkup, "Susun da dinleyelim!" dedi...
*(...Doğan, kafasını yukarı kaldırıp derin bir nefes alarak,"Sabah gidip iki tokat atmazsam geçmeyecek bu!" deyince Hilde Doğan'ın elini tuttu. Parmaklarıyla eline masaj yapar gibi dokunarak, "Ben geçireyim ister misin?" dedi.
Doğan, önce elinin üzerinde anlamsız bir şekilde dairesel dokunuşlar yapan ele bakıp sonra da Hilde'nin yüzüne bakarak, bütün mimikleriyle de belli ederek, "A... An... lamadııımm!" deyince Hilde gülümseyip, "Bence anladın, hadi gel." diyerek kendisiyle aynı anda kalkması için Doğan'ı da çekti.
Doğan, Hilde'nin kendisini çekiştirmesinden dolayı, koridorun ışığını es geçmiş sadece kendi odasının ışığını kapatmıştı...)*
... Gölgeleri odanın camından görünüyordu, ellerimizi ağzımıza kapattık. Kapı kapanınca yatağa oturup elimize aldığımız yastıkları ağzımıza kapatıp boğulma derecesine gelene kadar nefessiz güldükten sonra, yastıkları karınlarımıza koyduk. Bir süre bir şey demeden ne olacak şimdi der gibi birbirimize baktık.
İlk sesli tepki Filiz'den geldi.
"İnanmıyorum Hilde yaaa! OOff, manyak!"
"Kızlar Hilde yatağa adam mı attı şimdi? Vaaaryaaa, Hilde bunu yaptıysa ben iptalim söylim!" dediğimde Elif, ileride yengesi olacağım için bu konuşmayı bana yakıştıramamış gibi, "Saçma sapan konuşma Nurseli! Tövbe tövbe! Doğan abim iradesine yenilmez bir kere tamam mı?" dedi
Ben yaptığım potu anlayıp sessiz kalmayı tercih ederken Filiz, Elif'e; "Bu gecenin sabahı Hilde aynı uyansın varyaa, o abinin elini öperim. İstatistiksel olarak buradan dönüş yok anladın? Köprüden önceki son çıkışı geçtiler yani." deyince, uykulu ve tiz bir ses, "Bence de yapmaz!" dedi.
Sesten tarafa dönüp, "Sen uyumadın mı?" deyince Ayşe uyanma yerine uyandırıldığını söyleyerek, "Gülmenize uyandım." deyip hazır uyanmışken düşüncemi de belirteyim der gibi, "Elif abla haklı, Doğan abi uyumuştur bile, ayrıca o polis, sizin uyanık olduğunuzu bile biliyor olabilir." dedikten sonra arkasına dönerek uyumasına devam etti.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.