~~~~~~•~~bir hafta sonra~~•~~~~~~
...Doğan odaya girdi. Selim'in seruma baktıktan sonra cama doğru yürüdü. Selim'le konuşmuyor, yüzüne bakmıyordu.
S: "Haber var mı?"
Doğan, Selim'e bakmadan, "Ne oo merak mı ettin?" dedi.
"Kendim kalkıp bakmadan söylersin diye düşünüyorum."
Doğan, "Hayır merak ettiğim şu, öğrenip ne yapacaksın? Eserinin muhteşemliği ile övünmek istiyorsan eğer gider bakarsın...
Tâbi kızın ailesi seni yanına sokarsa.
Senin çenen açıldığına göre iyisin. Ben gidiyorum." deyip odadan çıktı.
Koridorda Elif ile Leyla konuşuyorlardı.
Yanlarına yaklaşıp, "Elif, biraz izin verir misin?" deyince Elif, odaya gitti.
Doğan, kapının kapandığından emin olunca Leyla'ya, "O akşam Hilde'nin ne yapmaya çalıştığını anladın mı? Selim, vurulunca kendinden geçerken, 'İlk defa pişman oldum' demişti. Şimdi de ben söylüyorum onlara yardım ederek pişman oldum!" deyince Leyla, meraklı gözlerle bakarken, "Bunu bana neden söylüyorsun, ben ne yapabilirim kii?" dedi
"Şaka mı yapıyorsun Leyla, o evde Selma teyzeden sonra sözü en çok geçen kişi sensin?"
"Neden biliyor musun? Haddimi ve yerimi bildiğim için, üzerime düşmeyen şeylere karışmıyorum."
"O zaman bu dikkatini, Selim'den yana durmayarak devam ettir."
"Denge Doğan, denge!.. Her şey denge üzerine kurulmuştur. Aile içinde de denge olmazsa bir taraf ağır basar. Üste çıkan yendiğini zanneder ama düşünce altta kalandan daha fazla canı yanar. Herkes, onların birlikte olmasına engel olmaya çalışırken, bende sırt dönersem ne olur söylim mi? Selim'in gözlerinde cılız bir ışık kaldı, o da söner! Anlıyor musun? Bence herkes benim yaptığım gibi yerini ve haddini bilir ve sınırlarını geçmeye çalışmazsa, kader zaten en güzel ağını örecek ve alınlarında ne yazıyorsa o olacaktır."
"Bu süre zarfında ölen ölecek kalan sağlara şükür mü edeceğiz pekii?"
"Ecel nerede nasıl gelecek kim bilebilir kii? Bak sana bir hikaye anlatayım.
Süleyman aleyhisselam zamanında bir adam, korku ve telâş içinde Hazret-i Süleyman'a gelir ve:
"-Bu sabah Azrâil karşıma çıktı, bana hışımla baktı. Anladım ki benim canımı alacak. Ey kudretli Peygamber! Her şey senin emrinde. Rüzgâra emret, beni buradan tâ Hindistan'a iletsin. O zaman Azrâil belki beni bulamaz!" der.
Hazret-i Süleyman, adamın bu saf hâline ve ısrarlı yalvarmalarına acır ve rüzgâra:
"-Haydi bu adamı Hindistan'a bırak!" der. Rüzgâr adamı alır ve kısa sürede Hindistan'ın uzak bir adasına götürür.
Hazret-i Süleyman aleyhisselam, biraz sonra Azrâil aleyhisselam ile karşılaşır ve o adama neden hışımla baktığını sorar. Azrâil aleyhisselam ise: "-Ben ona hışımla değil, hayretle baktım. Çünkü Allah Teâlâ bana, o adamın canını bu akşam Hindistan'da almamı emretmişti. Ben de o adamın yüz kanadı bile olsa, bu akşam Hindistan'da olamaz, bu nasıl iştir, diye hayretle bakmıştım." der!..
Ecel gelmişse ne bir saniye ileri ne bir saniye geri oynar! kaza ve kadere iman etmek sadece dil ile olmamalı kalp ile de tasdik edilmeli. O kızların alnında ne yazıyorsa o olacaktır, bize düşen dua ve sabır!"
Sorunun cevabına gelince, eveeett kalanlara şükür edip gidenlere rahmet okuyacağız. Şimdi müsadenle, bakmam gereken hastalarım var!" deyip Doğan'ın
yanından ayrıldı.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~
İki gün sonra!
Doğan, kriminalden Sinem'i ve Zeki'yi odaya çağırdı. Sinem kapıya vurup odaya girdi. "Bizi çağırmışsınız komiserim!"
Selim, "Gelin, gelin, kapıyı kapatın. Ayşe'lerin evden örnek alacaktınız ne olduu?" diye sordu.
Sinem, "Komiserim gittik aldık ama duvar ve halıdan alınan örneklerden bir şey çıkacağını zannetmiyorum!" dedi göz kırparak.
Doğan, "Bir aksilik olmadı değil mi?" diyerek işini garanti altına almak istiyordu
Zeki: "Amirim!.. Okan, Ayşe'nin ve annesinin swaplarını odada alırken biz de Sinem'le halı ve duvardan örnek aldık, hiç bir sorun çıkmadı merak etmeyin!"
Kapı çaldı. Selim'in, "Gel" demesinin ardından Okan odaya girdi. Selim'in karşısında durup oturmak için izin istediğinde odadakilerin hepsinin yüzleri asılmıştı.
O)"Selim komiserim bilgi vermek için gelmiştim, gerçi siz, asıl benim vermem gereken bilgi için yardımcılarımı çağırmışsınız ama olsun... Beni yerimde bulamadınız herhalde diye düşünüyorum... Neyse, konuya dönecek olursak Ayşe'lerin eve gittik ve swap örneklerini aldık! Halı ve duvarda kan izine rastladık vee!" cebinden aldığı örnekleri çıkartıp Selim'le Doğan'a göstererek, "Necati'nin bazı şeyleri kaybettiğini ve adının bunamış'a çıktığını duymuştum. Bende işimi şansa bırakmadım ve tekrar kendim örnek aldım, bunları hemen inceleyip raporu en kısa sürede size teslim edeceğimden emin olabilirsiniz, müsadenizle!" deyip Sinem'le Zeki'ye göz kırparak odadan çıktı.
Selim ve Doğan'ın morali bozuldu. Doğan Okan'ın arkasından, "Güvenmiştim lan!.. İlk defa güvendiğim biri beni yanıltıyor, yaşlanıyorum herhalde!" deyip başını elleri arasına alıp masaya dayandı.
Selim, "Siz çıkabilirsiniz, elinizden geleni yaptınız sağolun arkadaşlar!" deyip Sinem'le Zeki'yi odadan gönderdi.
Ayağa kalktı bacağını rahat hareket ettiremediği için aksıyordu.
Volta atarken ne yapacağını düşünüyordu, Doğan; Alıp gideyim aaabii, annesini de Ayşe'yi de bizim oraya götüreyim!" dedi
Selim, başka planlar düşünürken, "Saçmalama Doğan! Kriminalden çare yok, savcıyı halletmem lazım!" diyerek Doğan'ı tersledi.
D: "Alp diyordun ne oldu?"
S: "Bilmiyorum Doğan, gelme üstüme!.. Bir yolunu bulup halledeceğim, Ayşe yada annesi, ikisini de kurtarmanın bir yolunu bulacağımm! Onları bir gün bile hapse göndermeyeceğim!.. Tamam mı? Güven bana, ayrıca sen bu Ayşe konusunda neden bu kadar acele ediyorsun kii?"
"Bende seninle aynı fikirdeyim de ondan! Özellikle Ayşe'nin hapse girmesini istemiyorum!"
S: "Ben çıkıyorum!"
D: "Nereye?"
S: "Nereye olabilir!"
D: "Yerinde olsam çelenkle giderdim."
S: "Bana bi iyilik yapmak ister misin?"
D: "Haayıırr!"
Selim, "Öyle tahmin etmiştim, akşam beni bekleme sen yat!" deyip odadan çıktı. Yolda Elif aradı. "Abi neredesin?" dedi tavırlı bir ses tonuyla.
S: "Hastaneye gidiyorum Elif, bir şey mi diyecektin?"
E: "Yok abi! Akşam gelecek misin diye aradım, aslında annem soruyor!"
S: "Bir süre daha Doğan'da kalsam iyi olacak!"
E: "Aabiii umudunu kaybetme olur mu? İnşaallah iyi olacak."
S: "Tamam canım, görüşürüz!"
Selim, kazadan sonra her gün olduğu gibi, yine hastaneye gitmişti. Yoğun bakım servisine çıktı, camdan içeriyi izlerken içinden yalvarıyordu, "Lütfen, lütfen bırakma kendini, yalvarıyorum."
Arkasından kendine yaklaşanların sesini duymamıştı. "Vicdan değil mi komiserr, vicdaan! Geceleri uyutmayan, iliği kemiğinden ayıran vicdan, benim kızımın ne günahı vardı söyler misin? Her zaman ki gibi okuluna gidiyordu!Hayallerini umutlarını çaldın! Şimdi de vicdanın varmış gibi buradan gitmiyorsun. Doktorlar ne diyo biliyor musun? Yaşasa bile artık yürüyemez diyor, hangisine yanayım ben!"
Selim, daha fazla dayanamayıp koşar adım oradan uzaklaştı...
Yengesinin yanına gidip kapıyı birden açtı. Leyla son hastasını muayene ediyordu.
Sinirlenmiş gibi, "Beyefendi içeride hastam var!.. Lütfen dışarıda bekleyin!" diyerek Selim'i gönderdi.
Selim, koridorda bir sağa bir sola dolanıyordu. Hasta ile birlikte, Leyla'nın asistanı da dışarı çıktı, Selim'e içeri girebileceğini söyleyip oradan ayrıldı.
Selim kapıya vurup içeri girince Leyla,
"Başta yapacağını sonda mı yapıyorsun?
Selimm kendine gelir misin lütfen!" deyince Selim, özür dilemeden hesap sorar gibi "Bana neden söylemedin?" deyip çıkıştı.
"Neyiii?"
"Yaşasa bile yürüyemeyeceğini!"
"Selim!.. Buraya gelirken yolda üç kere kalbi durmuş birisinden bahsediyoruz.
Bu zamana kadar yaşaması bile mucizeyken, yürüyemez denmesi kadar peşin hüküm olamaz bence! bu, doktorunun öngörüsü, çıkmadık candan ümit kesilmez."
"Beni rahatlatmak için söylemiyorsun değil mi?"
"Ben sana ilk gün ne dedim! Bu kızın yaşama hevesi kalmamış direnmiyor dedim değil mi? Yine iş onda bitiyor, bizim yapacağımız bir şey yok!"
"Başka bir hastaneye götürsek, yurt dışına meselaa!"
"Sen, bu hastanenin koşulları yetersiz mi diyorsun yaanii?"
"Hayır, asla! Ama denemediğim bir şey kalsın istemiyorum!"
"Özrün kabahatinden büyük oldu farkında mısın? Biz eksik bir şey yapmadık merak etme. Seni, o kadar kan kaybına rağmen öldürmeyen, Furkan'ı bir santimle kurtaran Allah'a güven! Eskiden olsa cihazların eksikliği, ulaşım vs etkilerden belkii ama günümüz Türkiye'sinde yurtdışından hiç bir farkımız yok!"
"Özür dilerim!"
"Sen bir an önce sonuca gitmek istiyorsun anlıyorum ama beklemekten başka çare yok!"
Selim, üzgün bir şekilde uzaklara daldı.
"Uykuların nasıl? İlaçlarını düzenli kullanıyorsun değil mi?"
"Yenge, uyumak istemiyorum! Kabusuma bir yenisi daha eklendi!"
"Kader değişir ama kaza değişmez Selim! Kendini suçlamayı bırak!"
"Kimi suçlamalıyım sence?"
"Ortada suçlanacak kimse yok! İlle suçlanacak birini ararsan şirke düşersin yapma! Sen git işine bak, bizim işimizi de bize bırak. Sen katil kovala bende o kıza yardımcı olayım ne dersin?"
"Onu bile yapamıyorum kii! Elimde iki yarımdan bir tam katil var ama ben onları kovalamak yerine aklamaya çalışıyorum!"
"Seninle ortak yanımız bu herhalde. Geçenlerde iki kişiyi öldürmüş, kendisi de intihar etmiş birini kurtarmaya çalıştım. Adam öldü ama ben, bir katil öldü diye sevinmek yerine bir can gitti diye üzüldüm! Her ne kadar suçlu da olsalar insan oldukları gerçeğini değiştirmediği için bizde onlar için çabalıyoruz."
"Sen psikoloji mi okusaydın nee?"
"Ağabeyini Tuğçe'ye kaptırırdım!" dedi göz kırparak.
Selim, meraklı gözlerle bakınca, "Bildiğimi bilmiyorlar, sende unut! Hadi çıkalım. Ağabeyini bekletmeyelim." dedi
"Siz gidin ben Doğan'a gideceğim!"
"Daha ne zamana kadar orada kalmayı düşünüyorsun?"
"Benim de bir birey olduğumu anlayıp, isteklerime saygı duyduklarından emin olana kadar!"
"Yani artık gelmeyeceksin, neyse ben sana ve isteklerine saygı duyup çocuklarıma kavuşmaya gidiyorum. Hoşçakal!" deyip birlikte çıktılar.
Selim, geç saatlere kadar kız kulesinin karşısında oturuyor sonra da Doğan'a gidiyordu.
~~~~~~•~~~~~~•~~~~~~•
Doğan sabah uyandı duş aldı, üzerini giyip Selim'in yanına geldi, "Ne o laann akşamdan kalma, dün ne yaptın?"
"Aynıı! Hastaneye gittim!"
"Var mı bi değişiklik?"
"Yook, daha da kötüsü var! Doktor yaşarsa yürüyemez demiş!"
"Leyla mı?"
"Hayır ortopedi doktoru!"
"Leyla ne diyor pekii?"
"Çıkmadık candan ümit kesilmez'diyor."
"Doğru söylemiş, bence karamsar olma! Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler. Önce kahvaltı yapıp mı gidelim, alıp merkezde mi yiyelim!"
"Ben önce hastaneye gideceğim, oradan gelirim." deyip orta sehpanın üzerinden anahtarını aldı ve çıktı.
Doğan, arkasından üzgün bir şekilde bakıp, "Dert bindi, bin bir oldu ne diyeyim!" dedi... ~~~~~~•~~~~~~
... Selim, hastaneye gelip yoğun bakım katına çıktığında koridorda kimse yoktu. Normalde annesi yada babası muhakkak olurdu. İçine bir ürperti doldu ve hızlı adımlarla camın oraya geldi.
Yatak boştu, korktuğu olmuştu. Duvara yaslanarak yere oturdu, hıçkırarak ağlamaya başladı. Bir yandan ağlıyor bir yandan da kafasını duvara vuruyordu, "Benim yüzümden! Benim yüzümden! Keşke ben ölseydim! Allah'ım ben ne yapacağım şimdi, bu acıyla nasıl yaşarım!"
Hemşire, Selim'i görüp hemen Leyla'ya haber verdi. Leyla, koşarak Selim'in yanına gelip kaldırmaya çalıştı, "Seliim!.. Selim kaallkk!"
"Benim yüzümden, ben öldürdüm onu been!"
"Seliim durrr yapmaa!.. Kimsenin öldüğü yok, ölmedi merak etme."
Selim yengesinin gözlerine baktı,
"Gerçekten miii?"
"Sevmediğim şeyi yaptırma banaa, yemin ederim ölmedi, komadan çıktı! daha detaylı bir tomografisini istedim oraya götürmüşlerdir. Dua etmeye devam et. Bundan sonra inşaallah buradan yürüyerek çıkışı kaldı! Farklı bir komplikasyon olmazsa döndü, tamam mı? Hadi kalk! Kızı iyileşti ama annesi hâlâ kızgın seni burada görmesin! Sen git uyanınca ben bi şekilde seni yanına aldıracağım, bana güven. Hadi git şimdi."
Selim kalktı göz yaşlarını silip tuvalete gitti. Elini yüzünü yıkadıktan sonra arabaya geldi. Başını direksiyona koyup bu sefer de sevinçten ağlamaya başladı...
~~~~~~•~~~~~~
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.