•~~~~•Nurseli,
Acil kapısına gelince, polisler bize kim olduğumuzu sordu... Yakınlık derecesine göre içeri aldıklarını duyunca düşünmeye başladım, sahi, ben ne diyecektim?..
Neyiydim kii?.
Hiç bir şeyi...
Hilde atladı, "Arkadaşlarıyız memur bey."
Polisler bizi içeriye alamayacaklarını söylediğinde asıl yıkılmayı o an yaşamıştım...
"Aileden olmayanları içeri alamıyoruz maalesef."
Kendimi hiç bu kadar kötü hissettiğim bir an hatırlamıyordum. Hilde'ye döndüm ve, "Ne yani, içeri girmem için evlenmiş olmam mı lazımdı?" dedim...
Oysa biz, daha sevgili bile değildik...
Hilde, yine kolumdan çekip acil kapısını gören bir banka oturttu.
Hastaneye gelen, kim olduğunu söylüyor ve giriyordu. Bir arabadan bayılmak üzere olan kadın indirdiler... "Oooğluuummm!" diye bağırıyordu.
O kadar kötü duruyordu ki, "Selim'in annesi mi acaba?" diye düşündüm... Polisler, onlara da kim olduklarını sordu. Kadının oğlu, Furkan komiserin halası olduğunu söyledi ve içeri geçtiler. "Halası bu haldeyse annesi nasıldır acaba?" diye düşündüm.
Bazen ben kalkıyor ayaklarımı sürüye sürüye gidip soruyordum. Bazen de beni yormamak için Hilde kalkıyor, polise gidip "haber var mı?" diye soruyordu.
Kapıdaki polis, bana alışmış olacak ki her yaklaştığımda, ben sormadan haber olmadığını söylüyordu.
Son kalktığımda da ne soracağımı bildiği için, "Biz de her an öğrenemiyoruz ama şu an ikisinin de ameliyatları sürüyormuş. Lütfen bu soğukta beklemeyin, ne zaman çıkacakları belli olmaz. Hem çıksalar da içeriden talimat gelmedikçe sizi içeri alamayacağım!" dedi
Hilde, kolumdan tutup, "Memur bey haklı Nurseli, hadi gel kantinde bekleyelim!" deyince onu duymamış gibi davrandım. Hayattan bağımsız, boş gözlerle tekrar aynı banka geri oturdum.
Filiz ve Özlem kapıya gelmiş ama içeri alınmamıştı. Hilde onlara, "Selim komiserin tanıdığıyız' deyin." dedi. Beş dakika sonra onlar da acilin kapısına geldiler.
Hastaneye geldiğimizden beri yalın ayaktım, büyük ihtimalle ayakkabılarımı emniyette düşürmüştüm. Filiz, yurttan diğer ayakkabılarımı getirmiş, önüme oturup giydirirken, Hilde'ye, "Neden içeri girmediniz?" diye sordu.
Kendime acıyarak boş bir yüz ifadesiyle Filiz'in tuttuğu ayağıma bakıyordum. Derin bir nefes çekip, "Evlenmem gerekiyormuş!" dedim ve aldığım nefesi geri bıraktım.
Filiz ve Özlem şaşkınlıkla, "Neee!" diye bağırınca Hilde göz devirerek, "Saçmalıyor!.. Yakın olmayanları içeri almıyorlar, hepsi buu." dedi
Gelenlerden anladığımıza göre içerisi ana baba günü gibiydi. Duyan hastaneye geldiği için her yer insan kaynıyordu... Bazıları içeri giriyor yarım saat, bir saat kalıp çıkıyordu. Ama ben içeriden ne bir haber alabiliyordum ne de girebiliyordum...
"Dört aay, dört ay boşu boşuna ayrı kaldım. Eğer ayrılmasaydım beni de içeri alırlardı." diyerek sesli yakındığımda Hilde, "Saçmalama Nurseli, bunun olacağını kimse bilemezdi. Birlikte olup derslerin kötü olsaydı bu sefer de birlikte olduğum için kötü diyecektin. Lütfen kendini suçlamayı bırak!" dedi
O an, Gülsüm teyze aklıma geldi. "Hayatını erteleme!" demişti. "Vaktin varken yap!" Ne demek istediğini daha iyi anlamıştım...
Öğleden sonra hareketli saatler olmuş, Vali gelmişti. Emniyet müdürleri, amirler, hepsi gelip içeriden bilgi alıp çıktılar... İki komiserin yaralanması, haberlere de çıkmıştı. Girdiğimiz kapıda basın ordusu birikmiş, hastaneye de artık sadece çok acil hastalar alınıyordu.
Hastanenin bütün sokakları arabalardan kapanmıştı.
Özlem, şaşkınlığını gizleyemeyip, "Hiç bu kadar polisi bir arada görmemiştim. Ne kadar çok varmış!" dedi...
~~~~~~•
Sabahtan beri ağzıma lokma girmemişti, sadece su içiyordum, onu da Hilde zorla içiriyordu, ben sadece yutuyordum... Galibaa...
Akşama doğru kalabalık biraz daha azalmıştı. Özlem, kızlarla vedalaşıp "haber verin" diyerek yanımızdan ayrılmış, Filiz ve Hilde benimle kalmıştı.
Pelin gelemeyip beni aramıştı ama konuşacak halim olmadığından bilgi vermesi için telefonumu Hilde'ye verdim.
Hilde: "Beklemekten başka çaremiz yok." "Tamam söylerim."
"Sen de!.."
Duygularım o kadar boştu ki, söyleneni anlamadığım için Hilde de Pelin'in söylediklerini söyleme gereği bile duymadı.
Akşam olmuş, hava daha da soğumuştu. Kapıdaki polis yine değişmiş yerine başkası gelmişti. Acil kapısına bakarak karşımda biri varmış gibi konuştum.
"İlk polis üç saat kırk beş dakika nöbet tutmuş! İkincisi iki saat yirmi beş dakika! Ama haksızlık değil mi? Neden o daha fazla diğeri daha az tuttu kii?"
Hilde ve Filiz'i korkutmuş olmalıydım ki, birbirlerine endişeli gözlerle bakıyorlardı.
Hilde dayanamayıp, "Nurseliii! Yapma böyle. Aklını mı kaçırmak istiyorsun. Güzelim hadii, topla biraz kendinii..." dedi
O esnada kapıya iki polisle birlikte, bir sivil polis gelmiş etrafı kontrol ediyordu.
"Buraya iki kişi daha koyun!
Kuş uçmasın!
İçeriye hastayla birlikte bir refakatçiden başkası alınmayacak!
Acil girişi geliş yolu olsun. Çıkışlar üst girişten yapılsın!
Tek cadde usulü yapılsın!
Gelen indikten sonra, araba beklemeden otoparka devam etsin!
Anlaşıldı mı?"
Her sözüne yanındaki polisler, "Emredersiniz Mert komiserim!" diyordu.
Mert komiser, içeri girerken, kapıdaki polis beni işaret edip kulağına bir şey söyledi.
Mert, arkasına dönüp bize baktığında ümitlenerek baktım ama o, üçümüzü de tanımıyor gibi baktıktan sonra önüne dönüp nöbetçi polislere yüksek sesle, "Arkadaşlar Doğan komiser ne emir verdiyse harfiyyen uyulacak. Birinci ve ikinci derece yakın akraba haricî içeriye kimse alınmayacak! Anlaşıldı mı?" dedi
Polisler: "Emredersiniz komiserim!"
Mert giderken, Hilde ayağa fırlayıp Mert'in arkasından koştu ama Doğan'a küfür ediyordu... Ben oturduğum yerden izlerken, Filiz koşup Hilde'yi tuttu... Ağzını kapatmaya çalışsa da Hilde, Doğan komiserin gelmişinden geçmişine, onu müjdeleyen ebesinden dedesine, mahalle muhtarından bekçisine, kapısındaki çöpü alan kişiye kadar sövüyordu.
Ben, hayatımda bu kadar özenle edilmiş küfür duymamıştım... Normalde küfretmeyen benim iç sesim olmuş gibi hissedip güldüm.
Hilde, Filiz'in elini ağzından çekip avazı çıkana kadar bağırırken ben, içimden "kapatma kız biraz daha söylesin" diyordum.
Yerimden kalkmadan, "Mert mi?! Meeert! Mii?" diye sayıklıyordum.
Hilde, komiser koridordan kaybolana kadar bağırıp içini döktükten sonra Filiz, kollarından çekiştirerek tekrar yanıma oturttu. Sinirden ikisinin de elinin titrediğini görüyordum... Ufak bi haber çok muydu?.. Yolda görür görmez tanıyan komiser, beni kantine götürüp iki laf edemez miydi?.. En yabancı kişiler bile bilgi alma çabasına girerken... Biraz düşündüğümde ben de o yabancılardan olduğumu hatırladım... Arabasında, evinde, kollarında uyuduğum yabancı...
Ben, sürekli "Mert" deyince Hilde sinirli bir ifadeyle, "Ne diyorsun Nurseliii!" diye bağırdı.
Ne söylediğimi merak ediyor zannedip, "Mert olduğu için mi mert dediler, yoksa adımı Mert acabaa?" diye sordum
Hilde, bu sefer de bana kızarak, "Ne saçmalıyosun kızııımm? Belli ki almayacaklar, ne bekliyoruz boşu boşuna. Gidelim artık hadiiii!" dedi
Yine duymamış gibi yaparak, "Altı emir verdi ama sekiz tane 'emredersiniz Mert komiserim' dediler. Acaba ben hangisini kaçırdım?" diye sordum ve parmaklarımla göstererek tekrar ettim.
"Buraya iki kişi daha koyun,kuş uçmasın.' bir,
'İçeriye hastayla birlikte bir refakatçiden baskasi alınmasın!' iki,
'Alt giriş geliş yolu, üst giriş çıkış kapısı yapılsın!' Üç, 'Tek cadde usulü yapılsın!' dört,
'Gelen insin, araba beklemeden otoparka gitsin!' beş, 'Anlaşıldı mı?' altı, ama onlar sekiz kere 'emredersiniz komiserim!' dedii."
Filiz, ağlamaklı bir sesle yalvarır gibi, "Nurseli, belli ki Selim uyanmadan içeri giremicez. Hadi biraz da kantine gidelim, hasta olursan Selim daha çok üzülmez mi?" dedi.
Ben kimdim ki üzülsün?, Sıradan bi halk, hattaa bir keresinde hapse atmak üzere sorguladığı şüpheliydim... Yaa!.. Ben onun nezdinde şüpheli bile olmuştum ama şimdi hiçbir şey mişim gibi burada bî haber bekletiliyordum...
"Siz gidin, ben beklicem. İnşaallah hasta olurum!.. O zaman içeriye girebilirim belkii." deyip kapıyı izlemeye devam ettim...
Kızlar, beni ikna edemeyeceklerini anlayınca, dönüşümlü olarak kantinde durmaya başladılar.
~~~~~~ Filiz, kantinden iki çay alıp geldi. Hilde'ye bırakıp giderken, bir arabanın korna çalarak hastaneye yaklaştığını görünce bizimle birlikte oraya baktı.
Adam kapıyı açmış, hamile kadını indirmeye çalışıyordu... Kadını güçlükle indirirken; Polis, yanlarına yaklaşarak, arabayı çekmesini söyleyince adam karısının halini gösterip, "Kimsemiz yok!" dedi.
Hilde, kolumdan çekerek, "Başka bir şey istesen olacakmış... Hadi yürüü!" diyerek beni arabanın yanına götürdü... Birlikte kadını tuttuk...
Hilde, "Tamam abi, sen bize bırak!" deyip, çantayı da Filiz'e verdi.
Adam, "Arabayı park edip hemen geliyorum!" dedi ve muhtemelen karısını bizim kollarımıza verip, kendisi de arabayı park etmeye götürdü.
Kapıdaki polis göz kırparak bizi içeri geçirdi... ikinci kapıda da iki polis duruyordu.
Biri bize bakıp, "Hastayla bir kişi!" deyince, Hilde, sertçe, "Kadını mı tutayım, çantayı mı?" dedi.
Polis, kadına baktığında ayakta duracak hali olmadığını görüp, "O zaman iki kişi geçin!" dedi
Hilde, Filiz'e, "Çantayı ver, sen git, babaya, doğumun başladığını söyle!" dedi ve bir eliyle de kadının sırtında anlamsızca bir iki hareket yaptı.
Filiz, çantayı bana verip, "anladım" dedikten sonra bekleme salonuna geçti.
Kadın, o zamana kadar kendisini sıkarken, doğum haberini duyunca daha çok bağırmaya başladı.
Ben de istemsizce, düşmesin diye bir elimle annenin sırtını tutuyor, diğer elimle de gelmesin diye alttan bebeği yukarı doğru itiyordum. (Cahillik herhalde)
Kadın benim kolumu karnından itip,
"Bastırmaaa!" diye bağırdı.
Hemen elimi çektim, Hilde ile sadece kolundan tutarak götürdük. Doğumhane kapısına gelince zile basıp kadını verdik... Onlarda kadını tekerlekli sandalyeye oturtup içeri götürdüler. Hemşire, "Çantayı sonra isteriz!" deyip kapıyı kapattı.
Hilde, gülerek bana bakıyordu. Bense biraz önce yaşadıklarımdan dolayı korkudan neredeyse Selim'i unutmuştum.
Kolumda çanta, "Ne yaşadık biz şimdi yaa?!" der gibi Hilde'ye bakıyordum... Hilde gülümsemesini sürdürürken göz kırpıp, "İçerideyiz!" dedi...
Kulağına yaklaştım ve, "Nasıl yaaa, numara mıydı?.. Ama kadın?..bebek?" dedim
Hilde, parmağıyla sus işareti yaparak,
"Otur ve sabret!" dedi
On beş dakika sonra kapı açıldı, hemşire, "Fatma Hanım'ın yakınları?.." deyince baba yerinden kalkıp. "Evet benim!" dedi
Hemşire: "Girişe gidin ve doğumhaneye kayıt açtırın!"
Adam gitti kayıt açtırıp geldi... Beş dakika sonra da hemşire, elinde üç tüp kan ve idrar kutusuyla tekrar geldi ve, "Bunları acil laboratuvara götürün!.. Bizim yolladığımızı acil olduğunu söyleyin hemen baksınlar." dedi.
Adam, "Tamam!.. Nereye bırakacağım?.."
derken, Hilde atlayıp, "Ben biliyorum abi, sen ver bize burada bekle... Biz hemen verelim... Burada acil bir şey olur belki, sen ayrılma!" dedi
Adam sevinçten ne diyeceğini bilemeyip,
"Allah razı olsun, çok sağ olun. Teşekkür ederim, sizi Allah gönderdi." diyerek övgüleri sıralarken, Hilde, "Tamam abi! Sen sağ ol. Biz hemen götürelim." deyip sonra da, "Acil laboratuvar şurada gel!" diyerek beni kolumdan tutup sürükler gibi götürmeye başladı...
İleride polis olan bir kapıdan daha geçtik. Elimizde kan ve idrar kutusunu gören polisler bize izin veriyorlardı. Bende yerdeki yön bulma yazılarını takip ediyordum.
Hilde, ok işaretiyle gösterilen laboratuvarın tersine yürüyünce durdurdum, "Yanlış gidiyoruz! Laboratuvar gerideki koridorda." diye işaret ettim.
Hilde, beni çekiştirerek, "Saçmalama laboratuvara gitmiyoruz! Yürüüü!" dedi
Ben de duyarlı bir insan gibi Hilde'yi çekip, "Asıl sen saçmalama!.. Kadın orada kim bilir ne halde?!" dediğimde, Hilde biraz daha yaklaştı ve, "Kızım, bir şey biliyoruz herhalde değil mi?.. Doğum öyle başlamaz!.. Son aylarda gaz ağrısıyla, doğum sancısı karıştırılır!.. Hem doğum olursa zaten doktorlar yanında." dedikten sonra elindekileri göstererek, "Şuan bunlara, ondan çok bizim ihtiyacımız var!.. Çaktııınn?" Dedi.
Gülümsedim...
Başkasının sidiğini taşımak ne kadar mutlu ederse o kadar mutluydum... Koridorlara bakınarak gidiyorduk. Son koridora geldiğimizde polis durdurup, "Buradan ileriye geçemezsiniz?" dedi
İçimden, "buraya kadarmış" dedim, "sidik ve kanlar da bi yere kadarmış." Ama Hilde'nin plan devam ediyordu...
"Aaa! öyle miii? Ama Doğan komiser burayı tarif etmişti, Yanlış anladım galibaa pardon!"
Geriye dönecekken, Polis seslendi. "Doğru doğru! Burası buyrun! Sizi normal hasta zannettim, kusura bakmayın."
Hilde, istifini bozmadan, "Önemli değil, Olur öyle, Kolay gelsin!" deyip önüne bakarak devam etti... O an, karşımda eczacı değilde usta bir tiyatrocu varmış gibi hissetmiştim...
Koridor sağ ve sol olarak ikiye ayrılmıştı.
Sol koridorda, Furkan'ın halası, koltukta oturmuş ağlıyordu. Daha sakin ama gözleri yaşlıydı. Demek ki sağ tarafta Selim'in koridoruydu... Tam o tarafa doğru ilerlediğimizde Doğan bize yaklaştı.
Kolumdan çekip direğin arkasında bulunan hemşirelerin odasına götürdü.
"Ne işiniz var burada! Ben sana ne dedim?!" diyerek sessizce kızırıyordu.
Ona o kadar kızgındım ki başımı kaldırmadan dinliyordum...Hilde, ani bir hareketle, Doğan'ın kolundan tutarak kendine çevirdi ve yakasından tutup duvara yapıştırdı.
"Bana bak komiser bozuntusu, Senin yüzünden sabahtan beri kapıda sürünüyoruz. Elimde, sahibini tanımadığım sidik taşıyorum! Seeenn, o gün teknik takip, meknik takip saçmalamasaydın, görmeden geçseydin biz şuan burada ne olduğundan habersiz, yurdumuzda ders çalışıyor olurduk. Şimdi kes sesini! Aşağıda arkadaşımız var, söyle izin versinler, buraya gelsin. Şunları da al laboratuvara gönder!" dedi, elindekileri doğan'ın göğsüne vurarak...
~~~~~~•~~~~~~• Doğan, neye uğradığını şaşırmış gibi testleri aldı, "Burada bekleyin!" deyip dışarı çıktı.
Hilde yine, "KOMİSEEERR!" diye bağırdı
Doğan dönünce de, "Şu çantayı da al, doğumhane kapısında Fatma Hanım'ın kocasına verin!" dedi
Çantayı koluna takıp, omuzlarını pış pışladıktan sonra gönderdi.
Doğan içinden, "Çattık yaaa!" diyordu, ama kız haklıydı, orada gördükten sonra Nurseli mesaj atmıştı.
"Malsın oğlum!" dedi kendi kendine.
Biraz önce Hilde'den aldığı emirleri başka bir polise kendi verip, çantayla testleri gönderdi ve odaya geri döndü...
•~~~~•Nurseli,
Odada, kanepe, dolap ve ufak bir masa ile sandalye vardı.
Hilde ile kanepeye oturdum... Hastane sıcaktı ama ben nedense titriyordum... Hilde, masanın üzerinde duran tansiyon aletini aldı.
Tansiyonumu ölçerken Doğan kapıdan başını uzatıp, "Arkadaşınız hangi kapıda? Adı neee?" diye sordu.
Hilde, sertçe ve yüzüne bakmadan,
"Filiz!.. Acil kapısı." dedi.
Doğan telsizle, "Acil kapısı! Kapıda Filiz Hanımı içeri alın yukarı gelmesine yardımcı olun." dedikten sonra sandalyeyi çekip karşıma oturdu. Meraktan ölüyordum, ama yine de sinirden Doğan'a bakmıyordum.
Hilde, tansiyon aletini aldığı yere bırakırken, "EEEEE?" dedi.
Doğan, anlamamış gibi, "Ne eee?" diyerek karşılık verince, Hilde, geriye yaslanıp alaycı bir tavırla, "Ne haber yaa.. Nasılsın?.. Nasıl gidiyor... İşleer, güçleeer, cesetler ne alemde?" dedikten sonra ciddileşti, "KOMİSEEEERRR MAL MISIN? Selim nasıl diye soruyorum?"
İsmini duyunca dayanamayıp ağlamaya başladığımda, eliyle, "Yaptığını beğendin mi?" der gibi işaret etti.
Doğan: "Ameliyattan çıktılar, Selim'in durumu Furkan'dan iyi... Yoğun bakımdalar."
Hıçkırıklarımdan nefes alamaz hâle gelmiştim, Ellerimi yüzüme kapatıp içime içime ağlıyordum... Bu hiç kimse, o her şeyin iyi olmasına çok mutlu olmuş ve şükretmişti.
İki hemşire odaya gelince Hilde, hemşirelere beni işaret ederek, "Tansiyonu çok düşük! Dokuza dört," dedi
Hemşireler tansiyon aletini tekrar taktı ama bu sefer makine ölçmemişti. Bana, tansiyonumu düzenleyecek ilaç verdikten sonra Doğan, hemşirelere, "Boş oda var mı?" diye sordu.
Hemşirelerden birisi, "Selim komiserin tarafı dolu, ama Furkan komiserin bir odada gençler var... Onları çıkarabilirsek." der demez Doğan, "Gidelim!" dedi ve odadan çıktı.
~~~~~~•~~~~~~
Önceden Furkan'ın kız kardeşinin kaldığı odada, şuan Furkan'ın kuzenleri kalıyordu. Doğan rica ile onları koridora çıkartıp Nurseli ve Hilde'yi çağırdı.
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Koridordan bir polisle Filiz geliyordu. Birlikte giderken, Selim'in koridoruna baktım. Bir kız sandalyeye oturmuş, boşluğa bakıyordu. Yanında da sırtını okşayanlar, kolunu sıkanlar, sürekli bir şeyler söylüyorlardı.
Doğan, bana "Kardeşi!" dedi.
Doğan'ın sesini duyunca, kanım çekilmiş gibi oldum, eminim ki yüzümde de yine sinir ifadesi oluşmuştu. Çünkü Doğan susmuş, devam etmemişti.
Odaya geçtikten sonra hemşire yanımıza geldi ve Doğana, "Kime?" diye sordu, elindeki iğneyi göstererek
Doğan, beni gösterince Hilde, eliyle hemşireyi durdurup, Doğan'a bakarak, "İstemez! Yakını değil yaa, gerek yok. Sen çık biz onu sakinleştiririz." dedi. "Oooohhh" dedim, canım arkadaşım dövmeden de komalık edebiliyordu
Doğan, taşlara doyduğunu belli eder gibi, ellerini havaya kaldırıp dışarı çıkarken, Hilde, beni yatağa oturttu. Filiz'e de, "Sabahtan beri bir şey yemedi, tansiyonu çok düşük!" dedi.
Filiz de ne yapması gerektiğini anlamış gibi başını sallayıp, dışarı çıktı...
~~~~~~•~~~~~~
Doğan, Filiz'in çıktığını görünce yanına geldi.
Filiz, "Büyük ihtimalle dün akşamki yemekle duruyor. Yiyecek almam lazım!" deyince Doğan konuşmadan başıyla bir odayı işaret etti...
Filiz, "Yanlış yaptınız komiser bey." deyip başını iki yana sallayarak "başın belada" der gibi, işaret edilen odaya gitti.
Odada poğaçalar, pideler, meyve suları vardı ama kimsede yiyecek hâl olmadığı için en çok sular alınmıştı. İçeriden üç su ve üç poğaça alıp odaya geldi... Hilde şaşırıp, "Ne çabuk!" der gibi bakınca Filiz, "Karşı odaya koymuşlar." dedi...
~~~~~~•~~~~~~
•~~~~•Nurseli,
Hilde, poğaçanın birini bana uzatıp
"Hadi biraz ye!" dedi
Hiç yiyesim yoktu, sadece suya elimi uzattım. Yemek yiyemiyordum... Hilde, "Bak yemezsen hemşireyi çağırırım serum taktırırım!" diye tehdit etse de kabul etmedim...
~~~~~~Doğan,
Gece saatlerinde koridor iyice boşalmış sadece birinci ve ikinci derece akrabalar ile yakın arkadaşlar kalmıştı.
Tanıdıklar da, "Sabah geliriz." diyerek gitmislerdi... Odaların kapılar açıktı ve hemşireler arada annelere bakıyordu.
Doğan da göz ucuyla kızların odasına bakıp geçiyordu...
Kızlar uyumuştu...
•~~~~•Nurseli,
Yatakta, bacaklarımı karnıma çekmiş denize bakıyordum. Camdan Doğan'ın yansımasını gördüm... Bize bakıp gitmişti. "Bunu yapmak için bayağı bir geç kaldın Doğan bey" diye düşündüm.
Yavaşça yataktan kalktım... Tutunarak kapının eşiğine gelip arkama yaslanarak yere oturdum... Ayakta duracak hâlim kalmamıştı. "Herhalde açlıktan" diye tahmin ediyorum. Yoksa, durup dururken bi yabancının başka bir yabancı için bu hâle gelmesi hiç normal değildi diye düşünüyordum.
Oturduğum yerden hem halimi düşünüyor hem de Selim'in ailesinin koridoruna bakıyordum.
Koridorun başındaki odadan, tekerlekli sandalyede, kolunda serum takılı, diğer elinde tesbih olan bir kadını çıkarttılar
Doğan'ın, "kardeşi" dediği kız, ona "Anne" diye seslenince heyecanlanıp ayağa kalktım, "Nereye gidiyorlar acaba?!" diye düşündükten sonra, Hilde ve Filiz'e bakarak sessizce odadan çıktım. (O gece tanışmak istemediğim ailenin şimdi peşinden gidiyordum)
Selim'in annesini götüren kişi ve kardeşi asansöre bindi. Bende, asansörün önüne gelip kaçıncı katta durduğuna baktım. Bir üst katta durunca, arkamda kalan koridordan dışarı merdivenlere koştum... Yükümü koluma verip trabzanlardan tutunarak, bir kat yukarı çıkıp asansörlerin olduğu yere geldim.
Bir sağa bir sola baktığımda kapının üzerinde yoğun bakım yazdığını gördüm, Selim bu koridorda olabilirdi.
Kapısı açık olan yerden girdim. Bir odanın önü kalabalıktı ve ben içlerinden sadece Doğan'ı tanıyordum. Kalabalığın içinde Selim'in annesini ayağa kalkmış, camdan içeriye bakarken gördüm.
"Oğlum! Yavrum!" diye ağlıyordu.
Camın arkasında Selim yatıyordu. Kalbim hızla çarpmaya başladı, duvara dayanarak derin derin nefes almaya çalıştım ama başımın arkasında ki zonklamaya daha fazla dayanamayacaktım. Önce kulaklarımdan sesler boğuklaşarak kesildi sonra da gözüm kararmaya başladı...
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.