Yetişkinler için uygundur. ---------------- İçeri girene, hatta yatak odasına geçene kadar gözünü bile açmamıştı. Kolundan sıyrılan adam onu kendine çevirdiğinde gözlerini rüyadan uyanırcasına kırpıştırarak ona çevirdi. Dudağını ısırırken vazgeçmek aklında bile yoktu: Adam onu kucaklayıp hiç de nazik olmayan bir şekilde duvara yapıştırdığında da üzerindeki gömleği yakasından tutup yırtarken de... Ne yabancı bir ülkede ne yabancı bir evde ne de bir yabancının kollarında oluşu önemli değildi. Tek bir şey için hareket etti: onun vahşi sevişmesine ayak uydurmak için. Aynı çabuklukla adamın gömleğini çekiştirdi, dudağını hırpalayan sert dudaklara aynı sertlikle cevap verdi, bacaklarını beline doladı ve sıcaklığında eridi. Yatağa düştüğünde dağılan saçlarını yüzünden çekerken göreceği mükemmellik karşısında hazır değildi; tamamen çıplak kalan adam, onu soyunca utançla bakışlarını kaldırdığında, o kahvelerde göreceği hayranlığa da hazır değildi. Adam, onunla tekrar tekrar sevişiyormuş gibi hayranlıkla vücudunu süzüp her santimini öperken, ellerini çarşafa geçirerek gözlerini kapadı. Klimanın etkisiyle serin olan odada yankılanan kısa inlemelerin kendinden geldiğini fark ettiğinde dişlerini dudağına geçirse de dakikalar aktıkça bu imkansızlaştı. Teninde gezinen hoyrat eller daha önce hissetmediği kadar hoş ve şiddetli duyguların esiri olmasına sebep oluyordu. Adamın dudakları göbeğinin çevresinde gezinirken ayak parmakları kıvrıldı. Çarşafı avuçlayan parmakları siyah saçlara kaydı ve ne yaptığını bilmeden onu daha aşağılara yönlendirdi. Bacaklarını tutup yavaş yavaş öperek ayak bileğine kadar inerken onun her tepkisini takip eden adam, başını yana yatırdı. Gözlerine bakarak bacağının iç kısmını da öpüp dişlediğinde genç kızın nefesi kesildi. Böyle basit bir hareketin bu kadar etkili olacağını bilemezdi. Parmaklarından kasıklarına doğru giden bir elektrik akımına kapılmış gibiydi. Verdiği tepki adamı memnun etmişti. Yüzünde daha önce gördüğü anlık gülümseme tepkisiyle birlikte görünüp kayboldu. Adam onu bacağının iç kısmından göğüslerine kadar öpücüklere boğarak yol alıp üzerine yerleştiğinde başını kaldırdı. Slvya, kendini verdiği, ismini bilmediği adamın bir daha görmeyeceğine emin olduğu yüzünü hafızasına kazımak, bu anı hiç unutmamak için cesurca gülümsedi. Bacaklarının arasına girip sıcaklığında gezinmeye başlayan parmaklarla ürküp ilkin bacağını kapatsa da dudaklarını esir alıp, ağzını keşfeden adam sayesinde ürkekliğinden kurtuldu. Bacakları kendiliğinden aralandığında adamın ağzının içine zevkle inlemeye başladı. Tüm sinir uçları aynı noktada toplanmış onu delirtmek için el birliği yapıyormuş gibiydi. Gözlerini istemese de kısarak başını yumuşak, aynı adam gibi nefis ve ferah kokan yastıkta geriye savurdu. Kimin duyacağını önemsemeden inledi. Adamın dudakları dudağından ayrılıp boynunu ve göğsünü bulduğunda inlemesi yakarışa dönüştü ve bu tatlı eziyet onu içinde hissettiğinde anlık bir acıyla bölündü. -------- Silvia, hastaneden çıkana kadar bir bebek sahibi olmak istemediğini düşünüyordu. Adımları taş yolu, artık hızlanmış olan yağmurun damlaları ise yanaklarını döverken aklında dolaşan tek düşünce vardı: o da asla bir ailesinin olamayacağıydı. Kulaklarında tekrar tekrar duyduğu ses ise "Bir an önce hamile kalmayı denemenizi öneririm!" diyordu. Sese kulak verebilecek bir durumda değildi; işten kovulmuştu, bir bebeğin sorumluluğunu alacak kişilikte olmamasının yanında, artık maddi gücü de elverişli değildi. Hepsini halletse bile çok büyük bir sorun vardı: Ortada bir baba adayı yoktu! Türkçe Hikayeler
Kız uyuyordu. Kız bana ne yaptığını umursamıyordu. Kız çoktan öpülmeyi hak etmişti. Ben de uyanmasını göze alıp çoktandır istediğim şeyi yaptım. Onu hayallerimde olduğu gibi öptüm. Boynunu, yüzünü, dudaklarını dakikalarca öptüğüm halde uyanmamıştı. Ya cidden derin, fazla derin uyuyordu ya da öpülmeye alışmıştı. İkincisini düşünmek yine canımı sıkmıştı. Alkolün bulandırdığı aklıma küfür ederek geri çekildim. Kızı öpmek demek ileri gitmekti. İleri gitmek demek boşanmaya veda etmekti. Ufak bir kontrolsüzlük yüzünden özgürlüğüne veda edecek kadar salak değildim. Hem de ben onu öperken başkasını düşünen bir kız yüzünden! *** Ayaklarım geri geri gidiyordu ama başka çarem yoktu. Ya sabaha kadar eziyete katlanıp erecektim ya da elimden bir kaza çıkacaktı. Odaya girdiğimde gördüğüm manzaraya ayrı, direkt yatağa odaklanan bakışlarıma ayrı söverken kız döndü ve üzerindeki ince örtüden de kurtuldu. Bir kızın teni bu kadar güzel olmamalı. Bacakları bu kadar düzgün de olmamalı. Akıl sağlığım için böyle kalça hiç olmamalı... Bu kadar güzel şey bir araya gelmişken üzerine o minik danteller hiç ama hiç giyilmemeli... Tamam Allah'ım, bir kuluna bu kadar nimet verdin, iyi de olmuş ama azıcık hayatta kalma ve kendini koruma üç güdüsü ya da sağ duyu niye vermedin? Hiç benim gibi adam gay olur mu? Hadi oldu diyelim, bunu görünce tercihlerini sorgulamaz mı? Bizi de sen yarattın, niye bu eziyet! Türkçe Hikayeler
Yetişkinler için uygundur. +18 Bana olan aşkını itiraf ya da inkâr etmedi. Süslü cümleler de kurmadı. Sadece dudakları nazikçe dudaklarımı kavradı. Öylesine güzel bir histi ki... Bir insan birini sıkılmadan ne kadar öperdi? Ayaz'ın öpücüğünün sonu yok gibiydi. Zorlamıyor, hırpalamıyor ve almıyordu. Ayaz veriyordu. İstediğim ilgiyi, sevgiyi bana öyle hissettirerek veriyordu ki... Bitti sandığımda dudakları yüzümde, boynumda, göz kapaklarımda dolanıp yeniden dudaklarıma dönüyordu. Sabırla, hevesle öpüyordu. Nazik dokunuşuna karşın çekinerek birkaç kez dudaklarımı oynattım, o kadar! Daha fazlası için çekiniyordum. Ayaz'ın büyük bir sabırla ne yapmaya çalıştığını kavramıştım. Öpüşmeyi yeni öğreniyordum, gerçekten öpüşmeyi... Öpülmek güzeldi. Onun öpücükleri çok, çok güzeldi. Ama biz öpüşmüyorduk. Ayaz, sabırla ona karşılık vermemi bekliyordu. Tereddütle dudaklarını kavradım yine. Büyük bir farkındalıkla, tamamen hissederek hareketimi yineledim. Boynumdaki parmakları karmakarışık olmuş kızıl kahve saçlarıma daldı. Bacaklarım ona daha yakın olacağım bir pozisyon almak için kıpırdanırken ceplerine doldurduğu şeyleri hissedebiliyordum. Dudaklarının baskısı artarken ağzımı araladım ve dilini ağzımda hissedince ürkekçe geri çekilmeye çalıştım. Ensemde duran eli fazla uzaklaşmama izin vermemişti. “Beni neden öpmüyorsun?” diye sorumu bana sattığında daha cesur davranmaya karar verdim. Daha önce birkaç kez öpüşmüştük. Muhtemelen o zaman da tecrübesiz davranmıştım. Bunu fark etse de benimle alay falan etmemişti. Şimdi de edeceğinden şüpheliydim. Elleri kalçamı bulduğunda artık kucağında oturuyordum. Alçak tavana değmemek için ona doğru eğilmiştim. Kalçalarımı kavrayıp beni kendine bastırdığında nasıl olduğunu anlamadan inledim. Baş döndürücü bir zevk dalgasına kapılmıştım. Bacaklarımın arasında onu hissettiğimde ürkünce çekilmemem için beni tutmaya devam ederek yeniden öptü. O öptü, ben de yeni zevk dalgalarıyla boğuşmaya başladım. Ürküyordum, ama geri çekilemeyecek kadar da yoldan çıkmıştım. Karnım düğüm düğüm, kanım kaynıyordu. Dünyanın en doğal şeyiymiş gibi benimle nazikçe sevişirken korkularımdan uzaklaşmak kolaydı. Tişörtümü kavrayıp yukarı ittiğini hissettim ama bu kez refleksime engel olup elini yakalamak yerine omzuna yakın bir yerden kollarını tuttum. Parmaklarım kasılmış, sert kaslarına gömülmüştü ve bundan rahatsız değildi. Aksine gözlerini kısıp bana öyle bir baktı ki... Parmakları belimi sıkıca kavrayıp yavaşça göbeğime kaydığında dudaklarımdan ikinci bir inilti çıktı. Tepkisiz kalamadı. Benim zayıf sızlanmalarıma karşılık dudaklarımdan kopup boynuma yöneldi. Köprücük kemiğime yakın, hassas bir bölge bulup hafifçe dişledi. Ben aldığım hazla ürperip minik bir itiraz mırıldanana kadar dudakları tüm boynumu dolaştı. Tüm hassas bölgelerimi teker teker onunla birlikte keşfederken düşecekmiş gibi hissediyordum. Ellerimi göğsüne bastırdım. Tüm ağırlığımla üzerine çökmüştüm ama ağırlığımı hissetmiyormuş gibi rahattı. Göbeğimi okşarken elleri arasında arzudan tutuşmuş bir şekilde kıvranmaya başlamıştım. Utancımın çığlık atan ağzına kirli bir bez parçası sokuşturulup kenara itilmişti. Ayaz da en az benim kadar heyecanlanmıştı. Yangın yerinde kalmış gibi hissetmeme sebep olacak kadar ısı yayıyordu. Kaslarının kasılıp gevşemesini fark etmek beni daha sağır, daha kör ediyordu. Ayaz'dan başka her şeye kör, sağır! Dudakları yeniden yavaşça dudaklarıma yöneldi. Başladığı gibi nazik birkaç dokunuştan sonra içini çekerek başını geriye attı. Elleri sıkıca kalçamda duruyor, kımıldamama izin vermiyordu. Bu durumdan hiç şikayetçi değildim. Güzel ellerinin üzerimde olmasını seviyordum ve sanırım kalçamda olmasını daha çok sevmiştim. Benimkiyle yarışacak kadar hızlanmış nefesini düzene koymaya çalışırken çaresiz, boğuk ve erkeksi bir inilti kopardı. Beni dağıttığı kadar onu dağıtmıştım. Ardından yutkunurken hareket eden âdem elmasını izlemekse ayrı bir güzeldi. Onu gerçekten beğendiğimi içten içe kabul ettim. İnkâr etmenin gereği yoktu. Ona deli oluyordum. Ayaz'ın boynu şimdiye kadar gördüğüm en şahane erkek boynu olabilirdi. Tariflemek için şahane kelimesini seçtiğimi fark edince yeniden gülümsedim. Bu kez annemden bir kelime çalmıştım! Annem şu halimi görse ne derdi acaba? Başını hareket ettirmedi. Uzun kirpiklerini kaldırıp yarı aralık gözleriyle beni süzdü. Ellerim hala göğsündeydi. Bakışlarındaki ateşe karşılık halimi fark ettiğimde kızararak hafifçe kımıldandım. Gözlerini sımsıkı kapatıp acı çekiyor gibi “Kımıldama,” diye soluduğunda taş kesilip kaldım. Neden öyle dediğini fark ettiğimde daha çok kızardım. 0Kalın pantolonu ve ince iç çamaşırıma rağmen tüm kaslarını hissedebiliyordum. Ne yapacağımı bilemeyerek donmuş bir şekilde beklerken gözleri yeniden açıldı. Beni, duruşumu ve yüzümdeki ifadeyi gördüğünde arzuyla kasılmış yüzü yumuşadı. Dudağının kıyısında bir gülümseme gezinip kayboldu. “Cesur laflar ediyorsun Nehir Hanım,” deyip bir hamle yaptı ve yer değişmemize sebep oldu. “O kadar da cesur sayılmazsın.”
"Kızla evleneceğim. Bunu onlar istedi." "Aren, onay vermiyorlar işte zorlama be oğlum." "İşte tam olarak bu yüzden evleneceğim. Ben ne kuklayım ne de o yönettikleri büyük şirketleri. Bu benim hayatım ve artık kendi elime almak istiyorum." "Kız olanları öğrendiğinde evlenmek isteyecek mi?" "Duyacağını kim söyledi?" Burak'ın kafası karışmıştı. Aren'in aklından geçenleri anlaması her zaman zor olmuştu ama bu kez hiç bir şey anlamıyordu. "Nasıl yani? Sen, bu kızı seviyor musun? O, seni seviyor mu? Seninle evleneceğini nereden biliyorsun?" "Evlenecek." "Seviyor yani?" Burak, Armi'yi tanıdığı şu birkaç günde bir şey öğrendiyse o da kızın emri vaki ile yola getirilemeyeceğiydi. Hamilelik mevzusunun Aren'in uydurması olduğunu hastanede bahsi geçmediği için çözmüştü. Önce de ihtimal vermemişti ama kafasında ister istemez bir acaba, sorusu oluşmuştu. "Sevecek." -- Kız, adam için neler yapabilirdi? Adam, kız için ne kadar sabırlı olabilirdi? Yakışıklı oyuncu Aren MADRAN, Armina'yı ilk gördüğünde onun da diğer kızlar gibi kendisinden hoşlandığına oldukça emindi. Zor kızı oynadığını düşünerek, Armina'yı öptüğünde Armina'dan yediği tokat sonrası ise yüzü görülmeye değerdi. Armina, belasını bulmuştu! Peki ya Aren?
"Has*tir." Ben ve küfür, küfür ve ben? Ben küfür etmezdim ki. "Bir öpücüğe daha ne dersin." ile başlayan diyalog sınıf tarafından ilgiyle izlenirken yan sıramdaki kız karanlık yerleri görebilmek, erkeğin kim olduğunu çözebilmek adına eğiliyordu. Sanki video da karanlık yerleri izleyiş açısından dolayı göremiyormuş gibi davranıyordu. Aptal kız. En sonunda adamı öptüğümde kızlar romantik bir film izler gibi, "Aaah!" çekerek hüzünle nefes almışlardı. Ben tanımadığım birini mi öpmüştüm? Allah beni kahretsin! Umarım, Youtube'a falan düşmez bu rezil videomuz. "Harbiden, ben kimi öptüm?" derken duyduğum kendi sesimle videoya odaklandım. "Sapık çıktı kurbağa." Ay bir de öptüğüm kurbağanın, prense dönüştüğüne inanmıştım. Ben nasıl bir geri zekâlılık sınırındayım acaba?
Püsküllü Bela'nın devamı'dır. "Bir evliyim diyemedin mi? Başka zaman olsa çenen durmaz!" dedi sinirle solurken. "Bak, kızdın anlıyorum ama yine bana bağırıyorsun." dedim kollarımı göğsümde birleştirirken. "Ya nasıl delirmeden durayım? Karımı benden istediler lan, şaka gibi!" gözleri bana kaydı. Sonra karnıma ithafen, "Sizde büyüyecekseniz büyüyün kızlar! El ananıza göz dikti!" dedi. "Pislikleşme be!" dedim kıkırdarken. "Ayak üstü karımı götüreceklerdi. Hem de evimden!" dedi beni yeniden süzüp. "Gitmem ki!" deyip koluna sarıldım. "Aferin benim karıma!" Türkçe Hikayeler
+18 Yetişkin içeriktir. Kızın ensesini tutmuştu. Sıcaklığı kıza acı veriyordu. Bu sıcaklık, genç kızın dayanamayacağı bir şey değildi. Artık çok daha güçlü ve dokunuşlarına dayanıklıydı. Sözleşmeyi imzalarken söz verdiği gibi yakınında kalabilirdi. Kız beklemeden ona uzandı. Buzdan parmakları üzerinde yükselip beline tutundu ve yüzünü ona yaklaştırdı. “Bir hizmetkarın işi budur değil mi? Efendisini memnun etmek?” diye mırıldandı. Adamı isteyip istemediğini bilmiyordu. Görev bilinciyle hareket ediyordu. Bunun iyi bir fikir olup olmamasıyla da ilgili değildi. Daha önce kimseyi öpmemişti, daha sonra da öpecek kadar sakin bir şekilde yaklaşabileceğinden emin değildi. Adamın sıcak nefesini, kokusunu içine çekerken yeniden yutkundu. Bu onun ilk ve son şansıydı. Merak ediyordu. Bir öpücük. Küçük bir öpücük… Adamın gözlerine bakarken içten içe sürekli aynı şeyi tekrar edip duruyordu. Adamı ne kadar öpmek istediğini, ona dokunması gerektiğini, ihtiyacı olduğunu… Hissettiklerini, düşüncelerini okuyabildiğini biliyordu. Cevap olumsuz olsaydı, efendisi onu çoktan uzaklaştırmış olurdu. Bir hizmetkarı, bir canavarı öpmek… Ba’al ondan tiksiniyorsa şimdi odanın bir köşesine fırlatabilirdi. Genç kız buna üzülmezdi. Belki de üzülürdü. Tüm hisleri karmakarışıktı. İstekleri anbean değişip duruyordu. Adam yapmadı. Uzun parmakları kızın çenesini daha güçlü bir şekilde kavradı. Eğilmek yerine kızın parmak uçlarında yükselmesine izin verdi. Onun dokunuşuna dayanabildiğini anladığında biçimli dudakları keyifle kıvrıldı. Binlerce günaha ortak olmuş dudakları yeni bir günahı daha tatmak için, kızın buz dudaklarının tadına bakmak için yaklaştı. Hiç acelesi yokmuş gibi ağır ağır yaklaştı ve sonunda dudakları buluştu. Genç kız, hissettiği fiziksel acıya ilave olan yeni acıyla ilk an kasıldı. Yanıyordu, eriyordu. Alevleri yeni sözmüş bir közle temas ediyordu. Hiç kimse yanarken böyle bir keyif almazdı. Genç kız hissettiği hazda boğuluyordu. Adamın dolgun, biçimli dudaklarına temas eden dudaklarının içinde uyandırdığı hislerle boğuluyordu. İçine dolan sıcak havayla tüm hücrelerinin yandığını, duygularının tutuştuğunu hissediyor ve anlamaya çalışıyordu. Neler hissettiğini, adamın dokunuşunun yarattığı etkiyi çözmeye çalışırken elleri adamın dövmeleri üzerinde gezindi. Kalbinin üzerinde durdu. Parmakları göğsüne dokunmak için kıvrılırken gözlerini kapamıştı. Hevesle, daha fazlasını almak için baskı yapan o güzel dudaklara daha çok temas etmek için kıvrıldı. Dudaklarını oynattı. Tam olarak neler hissettiğini kavrayamadan önce adam geri çekildi. Şaşıran genç kız adamın zindan karası gözlerine baktı. Hiçbir kadın onun cazibesine direnecek kadar güçlü değildi. Kendisi bile. Artık bir kadındı ve ondan ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın başarılı olamayacağını biliyordu. Korkunç gerçeği fark edip bir adım geri çekildi. Canavar’a esir olmaktan kurtulmak için ona sığınmıştı. Artık onun esiriydi. Hayatını yaşamak istemişti fakat artık bir hayatı yoktu. Tüm hayatı ona aitti. Ellerini çıplak göbeğinin üzerinden beline doladı. Derin nefesler alarak sakinleşmeye, kafasını toplamaya çalıştı. “O kadar kötü müydü?” derken adama bakmamak için bakışlarını ayaklarına çevirdi. Sesi bile daha olgun, daha çekiciydi artık. Ona göre yaşanan şey kötü değildi. Garip hissediyordu ama kötü… Asla. Ruhunu şeytana satmıştı. Şimdi de bedenini sunmak istiyordu.
“Eee?” dedi Emir Ali. “Kuzenim yerine benimle evlenmeni istiyorum.” Burçin ayaklanıp herkesin onlara bakmasına neden olan bir çığlık attı. “Sen ne saçmalıyorsun Eylem!” “Neden sizinle evleneyim?” dedi Emir Ali. “Sizde ondan iyi olan bir şey göremiyorum!” Burçin savaşı kazanmıştı. Rahatlamış bir nefes alarak kuzenine bakarken o samimiyetsiz gülümsemelerinden birini maske edinmişti. “Yalnız görüşebilirsek size neyin daha iyi olduğunu gösterebilirim!” dedi Eylem. Emir Ali, ayaklanan kızın peşi sıra ayağa kalktı. “Ne saçmalıyorsunuz siz!” diye çığlık atan kızı görmezden geldi. Kolunu Eylem’in beline dolayarak onu çıkışa doğru yönlendirdi. Peşlerinden gelmeye çalışan Burçin, herkes onları izlediği için çaresizlik içinde yerinde kalakalmıştı. *** “Evlendiğin gece ne işi?” dedi bir bahane aranırken. “Beni yalnız bırakıp nereye gideceksin?” “Lan kalsam sanki sevişeceğiz!” diye isyan etti Emir Ali. Eylem, “Ne işin var ki?” dedi ağlamaya hazırlanırken. “Benden önemli ne işin var senin? Hem belki, belki sevişeceğiz?” Emir Ali, kısık sesli bir kahkaha attı. “Belki mi?” dedi gergin bir tonda. “Belki için işimi bırakamam. Çocuk gibi davranmayı bıraktığında, gerçekten istediğinde söyle. Oyunlarınla uğraşamam.” Yine de kızın sırtını okşamaya devam ediyordu. Neden devam ettiğini bile bilmiyordu ama onu rahatlatmadan gidebileceğini de sanmıyordu. Eylem, kararsızlıkla dudaklarını ıslattı. Sonunda “Gecelik bile giydim!” diye fısıldadı. “Yani?” dedi Emir Ali. Onun gecelik giydiğinin farkındaydı ama bunun bir davet olduğunu anlamamıştı. Bir an düşünerek daha önce karısının kendi eşofmanları ve tişörtüyle yattığını anımsadı. Bakışları aşağı kaydı, kızın dekoltesinden neredeyse tamamen görünen göğüslerine bir bakış attı. Zaten tahrik olmuştu. Günlerdir onun peşinde gezip istediğini alamadığı için rezil hissediyordu. Şimdi de yarıda kalacak bir sevişmeye başlayacak hevesi kendinde bulamıyordu. “Emir,” dedi Eylem kalçasını hafifçe kımıldatırken. “İstiyorum.” Emir Ali, gözlerini sımsıkı kapayıp yeniden açtı. Derin bir nefes aldı. Karısından yayılan çiçek kokusunu içine çekti. Eylem ‘istiyorum’ dediği an kalbi, mümkünmüş gibi daha bir hızla atmaya başlamış, bacaklarının arasındaki organ, canını yakacak kadar kabarmıştı. Kendini tutmak, kıza bir hayvan gibi saldırmamak için tüm iradesini kullanması gerekiyordu. Onun berrak tenine, terden vücuduna yapışmış, ikinci bir deri gibi göğüslerini saran zar kadar ince geceliğine, gecelikten bile belli olan göğüs uçlarına bir an baktı. Son bir çabayla kendine hakim oldu. “Eylem, sonra bırak dersen bırakamam. Oyun oynuyorsan hiç sırası değil bilesin.” Eylem, “İyi,” diye mırıldandı. Daha fazlasını söylemeye dili bir türlü varmıyordu. Teklifsizce onu öpüp duran, sevişmek için zorlayan adamın neden geri adım attığını anlayamıyor, zihninden elli tane fikir geçiriyordu. En baskın olanı artık beğenilmediği, adamın hevesinin kaçtığı yönünde olanıydı ki, bunu dillendirmeden duramadı. “Artık istemiyorsun beni demek,” deyip başını eğdi, adamın kucağından inmeye çalıştı. Emir Ali, “Ne?” diye sordu, kısa, sinirli bir kahkaha daha atarken. “Ne dedin?” “Başkasının yanına gidiyorsun. Git madem,” dedi Eylem en tatlı sesiyle. Onun bu narin, tatlı halleri Emir Ali’nin dayanmasını güçleştiriyordu. Son sabır kırıntılarını kullanırken “Lan ne başkası, ne istememesi?” dedi sinirle. “İşinin de amına koyim, gitmesinin de… Sen bir baksana bana?” deyip kızın başını yukarı kaldırdı. Gözlerinin içine alev alev yanan gözleriyle uzun uzun baktı. “Eylem, salak mısın kızım sen? Hiçbir şeyden anlamıyorsun da şunu da mı hissetmiyorsun?” diyerek kıza artık pantolonunu zorlamaya başlamış olan şişkinliği gösterdi. Mafyanın Karısı Mafya Töre
+18!!! Beyaz dişlerini göstererek gülümsediğinde kendi düşüncelerim aklımda kalıcı hasar oluştuğunun en büyük kanıtıydı. ''Dişlerimi öpmek istiyorsun ha?'' diyen Phill, ufak keskin bir kahkaha attıktan sonra dudağını dudağıma yapıştırdı. Dili ağzımın içinde dolanıp en sonunda dilimle buluştuğunda hissettiğim şey kesinlikle acı değildi. Zevkten ölünüyorsa şimdiden çiçekleri hazırlayın... Dudaklarını ağzımdan çekmeden beni yere uzattığında yüzünü avuçlayan ellerimden kurtuldu. Boynuma doğru kaydığında başımı yana çevirip öpmesi için ona sunduğum fırsatı es geçti. Dudakları göğsümde gezinmeye başladığında dudağımı ısırıp sesimi çıkartmamaya çalışsam da elleri ve dili de devreye girdiğinde pek de başarılı olamamıştım. Kalbimin deli çırpınışlarına güzel kokusunun hiç faydası olmuyordu. Derin bir nefes aldığımda bal kokusunun içime dolup taştığı dakikalar başladı tekrar. Her nefesimde kokusu içime doluyor beni fena halde sarhoş ediyordu. Ellerinin değip geçtiği her yeri diliyle dolaşıyor ufak ısırıklarla içimde dolanan kanın akışını bozuyordu. Tüm kanımın yön değiştirip ona doğru yol almaya başladığını hissedebiliyordum. Yıllarca ondan uzak kalmama sebep olan lanet inadıma küfürler ediyordum. ''Bebeğim?'' diyen Phill, bana yaptığı zevkli işkenceye mola vermiş yanan gözlerini benimkilere çevirmişti. Onun gözlerinde kendi gözlerimi gördüğümde dudağım kıvrıldı. İlk defa onun gözlerinde yanmıştım, ilk defa onun dudaklarıyla kavrulmuştum, şimdi onun ellerinde dağılıp buharlaşıyordum. Duyularım fena damıtılmıştı. Olabilecek en sek haliyle masaya konmuş sarhoş etmeyi bekleyen skoç gibiydim. Ona verecek bir cevabım yoktu sadece bana dokunsun istiyordum. ''Tenim tenine değsin, terim terine karışsın, kokusu kokuma bulaşsın istiyorum.'' diye düşünürken dudakları az önceki yerine dönüp kaldığı yerden devam ettiğinde gözlerimi kapadım. Cevabıma gerek duymamıştı çünkü aklımda bağırıyordum resmen ona. ''Dokunsana bana.'' diyordum resmen. Ezberle tenimi. Parmaklarının derimde ezmediği tek bir nokta kalmasın istiyordum. Belim yukarı doğru kıvrılırken göğsüm kendiliğinden ona doğru yükseliyordu. Bir eli ile beni destekleyip göğsümün altına kaymasıyla ağzımdan benim bile anlamadığım birkaç kelime çıktı. ''Efendim?'' Dişimin arasından ''Durma.'' dediğimde kısık gülüşü bile sinirlerimi bozmaya yetmemişti çünkü dudakları göbeğime geçmişti. Diliyle tenimde değdiği her noktada ayrı bir yangın çıkartıp bal kokuşu isini çevreye yayıyordu. Göbeğimde yalayıp emmediği bir yerim kalmayınca belimin yanındaki boşluğa kaydı. Diliyle ve eliyle beni şekillendirmeye devam ederken ellerimi omzuna yerleştirdim. Ben kildim o da en iyisinden bir sanatçı. Elleriyle dağılmış çamuru yeniden şekillendiren bir sanatçı gibi tenimde nazikçe dolaşıyordu. Dilinin tüy gibi dokunuşlarına inat kavrayışı sıkıydı. Parmakları derimde dokunup kavradığı her yeri sahipleniyor ele geçiriyor imzasını atıyor ve başka yerleri fethetmeye gidiyordu. Gözlerimi daha da sıkıp kafamdaki zonklamayı, kulağımdaki uğuldamayı bastırmaya çalışırken dili göbeğim ile bacağım arasındaki çukura indi. Dili ve dudakları çukurda oyalanırken eli oradan daha aşağıya kaydığında panikle elini tutmaya çalıştım ama izin vermedi. Eliyle nazikçe bacaklarımı iki yana itti. Merakla ne yapacağını anlamaya çalışırken bacağımın iç tarafına, bu kadar hassas olduğunda haberim olmayan yere, dudağını yapıştırdı. Dokunuşuyla zaten deli gibi atan kalbim kendine has bir tempoya kavuştu. Atış sesi kulağımda zamanı ileri saran bir saat gibi seri bir şekilde dönüp durmaya başlamıştı. Saat tıklamaları ile karışan sık nefesim ufak öpücükler bırakarak diğer tarafa geçtiğinde kesilir gibi oldu. Dizlerimdeki titremeye şaşırmamıştım. Sadece dizlerim değil tüm vücudum titriyordu sanki. Gördüğüm görüntü ile utancım gün yüzüne çıkarken Phill'in başını ittirmek için elimi saçlarına götürdüm. Saçlarının yumuşak telleri parmaklarımdan kayıyordu. ''Phill,'' dediğimde ağzımdan buhar çıkmamasına şaşırmıştım. Önce yanıyorum diyordum ya... Şimdi buharlaşıyorum. Yıllardır içimdekileri önce dondurmuş sonra taşlaştırmıştım. Dudakları göbeğimden aşağıya kaydığında taştan kabuğum kırılmış, eritilmiş yavaş yavaş buharlaşan bir buz kütlesine dönüştüm. Kendimi bir bağımlı gibi hissetmeye başlamıştım. Önce ufak dozlarla uyuşturucu verilmiş sonrasında aşırı doz için yalvaran bir keş gibi. Dokunuşları aklımı, sinirlerimi uyuşturan en bana özel bir uyuşturucuydu sanki. ''Phill...'' diye yineledim ama cevap vermek yerine bacağımın içinde tutup öptüğü hassas noktayı dişleyip yaladığı için cevap vermedi. ''Yapma.'' derken başını itmeye çalışmam işe yaramadı. Öpülmedik yerim kalmadı derken orayı da öpeceğini düşünmemiştim açıkçası. Dudakları, dili ve elleri ile daha önce es geçtiği yeri esir ederken parmaklarım saçlarını kavradı.
Kutunun içinde bir kız vardı! Çırılçıplaktı ve iğrenç durumdaydı. Kir pas içindeydi. Kesin bana yaklaşabilmek için kendisini kutuya koydurmuştu. Ya da biri eşek şakası yapıyordu! Artık alışmıştım kızların saçmalıklarına ama bu hepsinden fazlaydı doğrusu. Kutuya ayağımla ufak bir tekme attığımda hafifçe inlemesi ile kaşlarımı çattım. Sesi acı çekiyor gibiydi. O kadar süre kutuda hareketsiz durunca hem soğuktan hem de çıplak bir şekilde acı çekmesi normaldi. Kendi düşen ağlamaz kızım. "Hadi numara yapmayı bırak, çık kutudan!" Bağırtıma karşılık kız hafifçe inlemekten başka bir şey yapmadığından eğilip parmağımın ucuyla dürtükledim. Uyuya mı kalmıştı ne? Bu ne gamsızlıktır arkadaş. "Kalk kızım, kendine başka bir salak bul.” dedim. Uzun saçları vücudunu birazcık kapatsa da saçlarının örtemediği yerler ortadaydı. Yani kir pas içinde olmayan minik kısmı. Kız tepki vermeyince koluna asıldım. Elimi ona değirmek bile midemin bulanmasına yetmişti. Uzun süre geçeceğini de sanmıyordum. "Kime diyorum ben! Başıma bela mısın?"
BURAK VE PÜREN'İN HİKAYESİDİR. Bela Serisinin 5. kitabıdır. 1. kitap: Tatlı Bela - Bulut & Furkan 2. kitap: Sevgili Bela - Aren & Armina 3. kitap: Püsküllü Bela 1 ve 2 - Güzide & Ersin 4. kitap: Platonik - Nehir & Ayaz 5. kitap: Sisli Anılar (Platonik bittikten sonra devam edecek.) - Burak & Püren Sırayla okumanız şart değildir. İstediğiniz kitaptan başlayabilirsiniz.
Parktan çıkarken bir grup gencin ona seslendiği duydu, arayı açmak için adımlarını hızlandırdı ama topuklu ile istediğini başaramadı. O hızlanınca onlar da iştaha gelip koşturmuş, kısa sürede ona yetişmişti. Biri kolunu yakaladığında korkuyla elinden sıyrıldı. “Korkma güzelim. Niyetim sana zarar vermek değil.” “Ne istiyorsunuz?” deyip ürperen kollarını göğsünde birleştirdi Gümüş. Adam, “Sadece seni!” dediğinde kaşını çattı. “Hey, parası neyse veririm merak etme. Sadece ne kadar olduğunu söyle.” Adamın onu bir fahişe zannetmesine sebep olacak ne yaptığını düşünürken kaşlarını çattı. Kırıtmamış, aşırıya kaçan bir makyaj yapmamış, onunla göz teması bile kurmamıştı. Tek yaptığı parkta oturup kıkırdayan çocukları izlemekti. Ona parayla çalıştığını düşündürtecek tek bir hareketi olmamıştı. Sadece güzeldi ve açık giyinmişti ancak elbisesi bulundukları şehrin sıcağında herkesin giydiğinden daha açık sayılmazdı. “Beni çoktan kafasında bir role oturtmuş ve ne dersem diyeyim öyle olmadığıma inanmayacak!” diye düşündü, haklıydı! Etrafa şöyle bir bakıp henüz ortalığın tenhalaşmadığını fark edince biraz rahatlamış, köşede park halinde duran polis arabasını görünce ise korkusunu yenmişti. Burada ona zarar veremezlerdi. Tek sıkıntı, bağırıp yardım isterse güvendiği polisin devreye girip Murat ve Gamze’ye haber verecek olmasıydı. Onlar işin içine girdiğinde akşama gideceği parti işi yatabilirdi. Bu duyulursa bir daha iş bulamazdı, güvenilirliği iki paralık olurdu ve ceza alırdı. Bu sıralar evde tıkılıp kalma gibi bir lüksü yoktu. Çarçabuk beş genci ve koluna yapışanı inceledi. Diğerleri alelade giyinmişlerdi ama koluna yapışan onların cüzdanı olduğunu ortaya koyacak kadar kaliteli giyinmişti. Üzerindekiler usta bir terziden çıkmıştı. Kumaşı göründüğü kadar iyi değildi. Saati ve kolyesi dışında takısı yoktu. Muhtemelen gözüktüğü kadar zengin değildi. Aklında beliren fikri detaylıca düşünmek için ayrılmış bir zamanı yoktu. “Evet, ne kadar istiyorsun?” deyince onu yeniden süzdü. Adamın ne kadar verebileceğinden emin olamadığı için ütopik bir tutar istemekte karar kıldı. Kulağına yaklaşıp aklına gelen ilk rakamı söyledi. Adamın yüzünde beliren ifadeyi gördüğünde bir kez daha anladı, o parayı vermesine imkân yoktu. “Hey, bir gece için mi?” Adamın yutkunmasını keyifle izledi. Ve onu ve diğerlerini ağzı açık bırakan o cümleyi söyledi. “Saati yüz bin. Gece değil.” Geriye çekilirken “Değerdi, senin için değerdi,” diyen adam, arkadaşlarının yanına döndüğünde rahat bir nefes aldı. Giderlerken ara ara dönüp bakmışlar, kendi aralarında çevirdikleri muhabbete Gümüş’ü konu edindiklerini gizlemeye bile gerek görmemişlerdi. Yüksek sesle konuşmalarından sadece ona teklifi yapanın ismini öğrenebilmişti; Gökhan. Az kalsın başını belaya sokacaktı ve onu deli gibi korkutmayı başarmıştı. “Allah cezanı versin Gökhan!” diyerek başını çevirdi. Biriyle göz göze geldi ve kalakaldı. Koyu kahve ya da siyah, rengini seçemediği derin gözleriyle ona bakıyordu. Esmerdi. Güneşte yanmış birinin bronzluğuna değil doğal bir esmerliğe sahipti adam. Göz altlarında yorgunluk belirtisi olan hafif morluklar vardı. Uykusuz gibi, hastalık atlatmış gibi… Böyle bir adamın hasta olacağını hayalinde canlandıramayınca uykusuz olmalı, diye düşündü. Kendisi morlukları çoğu zaman gözlükle saklardı. Bugün de Ayşe’nin verdiği kapatıcıyla gizlemişti. Aşırı derece uykusuzdu. Parktaki kestirmesi dişinin kovuğuna bile yetmemişti. Karşısındaki adama bakarken uykusuzluğundan tamamen sıyrıldığını hissetti. Tüm hücreleri alarma geçmişti. Gözleri kesiştiğinde adam, rahat bir tavırla yaslandığı son model araçtan sırtını ayırdı, hafifçe doğrulup sigarasını yere atarken kaşını kaldırdı. Uzun boyluydu, giydiği topukluya ve boyu bir seksene yaklaşmış Gümüş’ten bile uzundu. Alnına düşen uzun siyah saçları rüzgarla geriye savrulurken oldukça yakışıklı görünüyordu. Onu baştan aşağı süzen bakışları karşısında, Gümüş kendini çıplak gibi hissetti. Bedeninden bir ürperti geçip giderken üşüdüğünü sandı. Ellerini kollarına atıp sıvazlarken hareket etmek için bir hamlede bulunamıyordu. Nutku tutulmuştu. Adam, bunu fark etmiş gibi dolgun dudaklarını sağa doğru kıvırdı ve bu hareketiyle sadece sağ yanağında derin bir gamze oluştu. Sert, bir sanatkarın usta ellerinden çıkmışçasına mükemmel yüzü kızı süzerken daha da sertleşmiş, çenesi kasılmıştı. Eğlenir gibi gözüküyordu ama ürkütücüydü. Yüzündeki en güzel şey gamzeydi. Hayır, en güzel yeri sağa doğru kıvrılan dudaklarıydı. Gümüş, çekimine kapıldığı adamın yaşını tahmin edememişti ancak kendisinden epeyce büyük olduğunu anlayabilmişti. İnce uzun parmakları olduğunu, gömleğinin altından bile belli olan kaslarıyla aynı anda fark etti. Sade bir yazlık takım giyen adamın üstündeki kıyafetler zenginlik kokuyordu. Duruşundaki bir şeyse parayı pek takmadığını söylüyordu. Gümüş böylelerini daha önce defalarca görmüştü. Zenginliğin içine doğanlardı adam. Sevmediği, uzak durduğu tiplerden… Yine de sadece bir an için onun uzun parmaklarıyla ince beli
🏆 Temmuz ayı süpernova birincisi 🏆İstemiyorum! Şunu bir anla artık! İsteyerek yatağına girmem. Seninle birlikte olmam! Yine de benimle yatmaya çalışırsan bunun adı tecavüz olur!” Murat, sırıttı. “Tecavüz fantezin mi var tatlı kız?” *** Defne, dudaklarından bir hayret sesi çıkmasına engel olamadı. Teninin giderek ısındığının ve fazlasıyla kızardığının farkındaydı. Bir an için adamın kucağında olduğunu, içinde bulunduğu rahatsızlığı bile unutuvermişti. “Ne?” diye sordu şaşkınlıkla. “Sen ne saçmalıyorsun! Kızın bedeninden çok sesine takmıştı. Kafasında en çok dönen şey kızın dizlerinin üzerine çöküp aletini sıkıca kavramış, o tatlı pembe dudaklarıyla onu emerken gözlerini yukarı kaldırmış haliydi. Diğeri de o sesten çıkmasını beklediği çığlıkla kızın içine sertçe gömüldüğü birkaç versiyonu olan sert seksti. Kız gecelikle karşısında dururken favori pozisyonu, onun düşmemek için arkasındaki kapıya sıkıca tutunduğu yeni bir tanesiyle değişti. Defne adamın onu süzme şeklinden rahatsız olarak yanlış bir karar verdiğini fark etti. Diğerleri varken konuşan, mesajları yazan adam ile karşısında gördüğü adam tamamen farklıydı. Adam onu tepeden tırnağa incelerken “Gidiyorum!” deyip geriledi. Kapıyı kapatırken atılıp kolunu yakalamasıyla durdu. “Murat, bırak! Aşağı geldim ama konuşacağın şeyi dinlemek için değil. Sana biz diye bir şey olmayacağını söylemek için. Kelimelerin fikrimi değiştirmeyecek,” derken sesini alçak tutuyordu. Yine de içini titreten soğuğun sesini titretmesine engel olamamıştı. Murat, “Olacak,” dedi, sesi pürüzsüz, kendinden emin çıkıyordu. Kızı hala gözleriyle beceriyordu. Kızın üşüdüğünü fark etmesi için bakışlarını gerdanından koparması; Defne’nin omzunu bükerek hafifçe titremesi ve beyaz teninin sokak lambasının yarım yamalak ışığında bile belli olacak kadar kızarması gerekmişti. Kızı kendine çekerken arabanın üzerinde duran ceketi alıp omzuna attı. “Araçta konuşalım,” dedi. Defne, adamın kokusunu daha önce fark etmemişti. Ceketten burnuna dolan kokuyu beğeniyle içine çekerken, farkında değilmiş gibi omzunu oynatıp ceketin yere düşmesine neden oldu. Adam ters ters bakarken “Hayır dedim!” diyerek elini kurtardı. “İstemiyorum.” Murat, gözlerinin bir an yerdeki cekete kaymasına izin verip yeniden kıza çevirdi. Tepeden tırnağa süzerken “İstemesen de bu iş olacak,” dedi. Aslında bu kadar ileri gitmezdi ama takmıştı. Kız ondan kaçmaya, uzak durmaya çalıştıkça daha da takıyordu. Belki bir kez yatarlarsa bu takıntıdan kurtulup normale dönebilirdi. Ama kızın ailesi de belliydi. Evlenmeden becerirse abisi çıkan sıkıntıyı mutlaka duyardı. Duyunca mesele büyürdü. Mesele büyürse mecburen öldürmek zorunda kalırdı. Bir kız için bir aileyi komple sikip atmak istemiyordu. “Sen ne zırvalıyorsun Murat!” “Geç lan şu arabaya, götün donuyor hala salak salak inatlaşıyorsun. Siktirme inadını!” Rol yapmak buraya kadardı… Defne, şokla aralanan dudaklarını kapatmaya fırsat bulamadan adam yeniden bileğine yapışınca kolunu çekiştirdi ama kendini araca binmekten kurtaramadı. Araçtan inmek için yaptığı hareket adam çenesini sıkıca tuttuğu için yarıda kalırken korkuyla derin bir nefes aldı. “Sikerim inadını da tribini de! Otur akıllı akıllı, anlat derdini! Konuşalım işte!” Defne, yutkundu. Saatler önce Aylin için endişe ediyordu. Şimdi kendi başına açtığı belayı düşünemeyecek kadar korkmuştu. Adamın koyu, kısık gözlerine, ökeyle kastığı çenesine bakarken geri çekilebildiği kadar çekilmiş, kendini ateş saçan nefesinden sakınmaya çalışıyordu. Adam çenesini bırakarak geri çekilmesine izin verirken hırkasının üzerine giyindiği cesaretine sarıldı. Adamın çenesinden kayıp dudaklarını okşamaya başlamış olan parmaklarından sıyrılıp gözlerine bakarken kısık bir sesle konuştu. “Seninle asla olmaz,” dedi. “İstemiyorum. Asla. Seni zaten sevmiyordum, şimdi, şu kelimelerinden de yaptığın şeyden de tiksindim!” dedi. Korkmuş olması içinden geçenleri dillendirmesine engel olmamıştı. Adamın bakışı bile midesinin tepetaklak olmasına neden olurken biraz daha geri çekildi. Cevap “Topla şu ayaklarını, kapıya sıkışmasın!” oldu. Aracı çalıştırdıktan on dakika kadar sonra konuşmaya lütfettiğinde siniri az da olsa yatışmıştı. “Canını sıkmak istemiyordum. Kusura bakma!” diyerek elini uzattı. Bu kez temas ettiği yer, Defne’nin kısa geceliğinin örtemediği bacağıydı. Ve dokunuşu öylesine bir dokunuş değildi. Eli kızın tenini okşarken parmakları sıcaklığını kızın tenine yayarak alev alev yukarı doğru ilerliyordu. Defne, bu dokunuştan kurtulmak için panikle geri çekilip adamın bileğini iterken nefretle “Çek şu elini üzerimden!” diye bağırıp elini savurdu. Tokadı adamın yüzünde patlarken “Hayvan!” diye eklemişti. Murat çenesini kasarak araç kullandığını unutup vızır vızır trafiğin aktığı yolda kıza döndü. “Sen, bana tokat mı attın?” derken sesi, Defne’yi korkudan öldüren bir şey gizliyordu. Kız, üzerlerine gelen ışıkla başını çevirip cama baktığı sırada Murat direksiyonu kırmak için geç kalmıştı. Mafyanın Karısı +18 hikayesinin yan kitabıdır. Töre Aşiret +18 içerik
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.