bc

Hazel

book_age18+
233
FOLLOW
1K
READ
HE
billionairess
heir/heiress
blue collar
drama
bxb
soldier
secrets
musclebear
like
intro-logo
Blurb

İş adamı babasının infazindan sonra babasının kendisine vasiyet bıraktığı mektup ve madalyayı alarak, babasının gitmesini istediği aileye ulaşmak için Adana'dan kalkan ilk uçakla KKTC'ye giden Hazel, bilmiyordu gideceği aileye gelin olduğunu. Adnan Korkmazer kibrine yenik düşüp kendi infazını onayladığında küçük kızını korumak için birlikte savaştığı asker arkadaşına eskiden verdiği sözü yerine getirmek için kızını KKTC İç İşleri Bakanı olan Mehmet Eroğlu'na gelin olarak yollar. İyi biliyordu hatta emindi Mehmet kızına sahip çıkacak onu koruyup kollayacaktı. Hazel biçare çaldı Mehmet Eroğlu nun kapısını. Bundan sonra hayatı ne yönde gidecekti hiç bir fikri yoktu. Tek arzusu Mehmet beyin onu hatırlayıp evine kabul etmesiydi yoksa Servet Engindağ onu bulduğu andan başı fena halde derde girecekti.

chap-preview
Free preview
Tanıtım
***HAZEL*** Adanalı narinceye kralı Adnan Korkmazer’in dört çocuğundan bir olan Hazel Korkmazer’in başına gelen bahtsız olaylar zinciri ve biranda kendisini Kıbrıs’ta bulması ile bu hikâyemiz başlıyor. Adnan Korkmazer, Adana Kozan’da yaşayan narenciye bahçeleri ve Türkiye’nin en kaliteli pamuğunu üreten aynı zamanda silah kaçakçısı olan bir iş adamı. Yaşı artık ilerlediği ve erkek bir veliahttı olmadığı için kendi bölgesindeki diğer kaçakçıların hafife aldığı bir yaşlı kurt. Hırsı ve kibri kendi servetinden büyük olduğu için bir gün yanlış bir adım atarak rakiplerinin Karataş’tan Lübnan’a kaçırdığı silah yüklü gemisini batırınca, başını amansız bir derde sokar. Rakibi olan Kayserili Servet Engindağ’ın oğlu Emir Engindağ’ında o gemi ile hayatını kaybetmesi sonucu aralarındaki ilişki bir kan davasına döner. Adnan Korkmazer’in erkek bir oğlu olmadığı için Servet Bey, Adnan’ı bitirmek için kötü bir plan kurar. Önce o çok güvendiği bahçelerini ve pamuklarını gözüne kestirir. Amacı Adnan’ı önce maddi yönden yavaş yavaş bitirip kızları önünde aciz bir hale getirip kahroluşunu izlemektir. Bunun için uzun soluklu bir planı devreye koyar. Önce Türkiye’nin bir numara kalitedeki pamuklarına göz diker ve pamuk tarlasına bir böcek sürüsü salar. İlk darbeyi pamuklarından Adnan Bey onunla uğraşırken silahlarını taşıdığı tırlarda polise yakalanınca büyük bir maddi kriz ile baş başa kalır. Adnan silahlarına el konulmasıyla polis ile başı bir süre derde girse de onunla bir bağ kuramayan polisler Adnan’ı serbest bırakır. Bir süre piyasadan çekilmenin doğru olduğunu düşünen Adnan Bey Kozandaki narenciye bahçelerine dikkatini verir. Ne zamanki toplanan hasatlar tırlar ile ünlü meyve suyu fabrikalarına giderler ve oradaki tahlil sonucunda fazla zehir ve katkı maddesi çıkması ile binlerce dönümlük narenciye bahçelerinden toplanan hasat çöp olur o zaman ödemelerini yapamaz hale gelir. İyice çiftliğine çekilen Adnan beye eski dostları da sırtını dönünce evde tek başına kara kara düşünmeye başlar. Bazı arsalarını ve Adana’daki en gözde yerdeki apartman sitelerini satışa koyarak biraz da olsa ödemelerini yapmaya çalışır. Ama ne yapsa yakalattığı silahların ödemesini karşılamaya yetmez. Sıra artık atalarından kalan Kozandaki topraklarına ve çiftliğine gelince bunları da elden çıkartmak istemez. İçten içe çökmeye başlayan Adnan Bey tarlalarında çalışan marabalarının da maaşlarını ödeyemez hale gelince bu durum başta Kozan da sonrada tüm Adana’da büyük yankı bulur. Önce marabalarını işten çıkartır sonra çiftlikte çalışanlarını. Bir tek kâhyası Hamza ve eşi Ceren Hanım onun yanından ayrılmaz. Adnan Bey her ne kadar namı kötü olarak bilinse de kızlarını annesiz büyüttüğü için onlardan sevgisini ve merhametini eksik etmemiştir. Kızlarının üçü evlenip başka şehirlere gitmiştir. Ama küçük kızı halen İspanya da Ziraat Mühendisliği okumaktadır. İspanyada okullar tatil olduğu için memleketine dönen Hazel ise büyük bir özlemle Adana Şakirpaşa havalimanına iner. Karşısına çıkan ilk taksi ile Kozana doğru yol alırken gazetelerde Narenciye Kralı Adanan Korkmazer iflas mı etti? Manşetleri ile neye uğradığını şaşıran Hazel biran önce çiftliğe varmayı ister. Taksi çiftliğe vardığında çiftliğin büyük bahçe kapısında hiçbir çalışanı görmeyen Hazel taksinin ücretini ödeyerek iner ve büyük bahçe kapısını zorla açarak da olsa içeri girer. Çiftliğe kadar uzun yolu elindeki valizleri ile zorla da olsa gitmeyi başarır. Çiftliğin kapısında valizlerini bırakarak evin kapısını çalar ve karşısında Ceren teyzesini görünce sevinçle ona sarılır. “Ah Ceroş ne çok özledim seni bir bilsen” diyen Hazel’e bir anne şefkati ile karşılık veren Ceren hanım oda Hazel’e sıkı sıkıya sarılır. “Kızım benim hoş geldin.” İkili özlemle sarılınca Hazel evin açık kapısından içeriye doğru bakar ve gözleri babasını arar. “Ceroş sen valizlerimi al ben babamı bulacağım” der ve içeriye girer. Ceren hanım büyük bir kederle kıza bakar. “Kızım baban çalışma odasında” deyine Hazel’in adımları evin ortasından yukarıya doğru iki yandan yükselen merdivenleri bulur. Yüreğindeki özlem ve okudukları ile sabırsızca çalışma odasına doğru ilerler. Tam kapıyı çalacağı zaman babasının yükselen sesi ile eli kapıya ulaşmadan olduğu yerde durur. “Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş. Sen kendini ne zannediyorsun şerefsiz köpek o yaptığın inşaatların parasını sana kim verdide sen şimdiki bu haline geldin! Ulan ben sana yardım etmeseydim, sermaye vermeseydim sen hala Karataş’ın çorak topraklarında karpuz yetiştirmeye çalışıyordun! Ne çabuk unuttun!” diye kükremesiyle bir elini kalbinin üzerine getiren Hazel neye uğradığını şaşırır. Babasının konuştuğu kişi Seyfi amcasıydı. Babasının en yakın arkadaşı. Telefonunu eskiden en yakı dostu olan Seyfi’nin yüzüne kapattıktan sonra elini kalbine götüren Adnan Bey çalışma masasındaki koltuğa kendini zorla atar. Hazel daha fazla beklemeden kapıyı açarak içeri girer. Babasının fenalaştığını görmesi ile hemen Hamza amca diye çığlık atar. Kâhya Hamza elindeki ilaçlarla koşarak çalışma odasına girdiğinde Hazel babasının kravatını çıkararak babasına hava alması için alan yaratıyordu. “Babam babam iyi misin? Ne olur kendine gel bak ben geldim Hazel biriciğin aç gözlerini lütfen” diye feryat ederken Hamza efendi elindeki ilaçların birini patronu Adnan beyin ağzına sokmuş aile doktoru Semih beyi de aramıştı. “Kızım korkma doktoru aradım gelir şimdi. Bu ara çok sık olmaya başladı hastaneye de götüremiyoruz.” Diye veryansın eden kâhyanın sözleri ile gözyaşlarını tutamayan Hazel babasının ellerini sıkı sıkı tutar ve babasına bakar. Ama Adnan Bey ufak çaplı bir kriz geçirdiği için Hazel’i bir hayal olarak anımsar. Semih bey geldiğinde müdahalesini yaparak Adnan beyi yatağına yatırırlar. “Kızım babanı ikna etmeye bak, muhtemelen kalbindeki damarlar tıkanık. Biraz daha geç kalırsa Allah korusun onu kaybedebiliriz” demesi ile çaresizce Semih beye bakan Hazel başı ile doktoru onaylar. Saatler sonra biraz kendine gelen Adnan Bey elini tutan kızını görünce kendisini toparlamaya çalışır ne de olsa o bir babadır. Babalar çocukları için yıkılmaz bir dağdır. Ama şuan o dağ yıkılmak için ufak bir darbe bekliyordu. “Kızım hoş geldin neden haber vermedin seni havalimanından almaya gelirdim” dedi göğsünde bitmek bilmeyen bir acı olsa da kızına çaktırmak istemiyordu. Hazel ağlasa da babasına gülümsedi sanki saatler önce babası kriz geçirmemiş gibi. “Sürpriz yaptım babacım, beni gördüğüne mutlu olmadın mı?” der ve ağlamaktan akan burnunu içine çeker. “Olmam mı kızım seni gördüm ya şuan tüm derdim kederim bitti. İyi ki geldin kızım” dedi ve kızının ipek gibi sarı saçlarını okşadı. Belki seni son görüşümdür iyi ki geldin dedi içinden. Adnan Bey diğer üç kızını köklü ailelere gelin vermişti. Kocaları kızlarını korurdu bunu biliyordu. Ama Hazel’i, Hazel’i daha çok küçüktü okumak istiyorum dediğinde kıyamamış onu istediği yere göndermişti. Hala gözünde anaokuluna giden, tek derdi Barbie bebeğinin saçlarının düzgün olmadığı için ağlayan pembe yanaklı şirin kızıydı. O asla gözünde büyüyemiyordu. Ama şuan hali vahimdi keşke dedi keşke senide evlendirip arkanı sağlama aldığımı görseydim diye iç çekti içinden. Birkaç gün sonra kendine tamamen gelen Adnan Bey kızına hiçbir şey yansıtmaz, Hazel’de babası üzülmesin diye sormaz. Ceren hanım ile güzel bir Adana sofrası hazırlayan Hazel babası ile güzel bir yemek plan kurar. Masayı Adananın meşhur yemeklerinden olan içli köftesi ve sulu yüsük çorbası ile donatır. Babası ile güzelce bir akşam yemeği yerken nereden bilebilirlerdi ki bu yemeğin baba kız için son yemekleri olduğunu. Babası yemekleri yerken mutluydu kızı annesi gibi güzel bir el lezzetine sahipti. Ah keşke onunda yuvasını kurduğunu görseydi diye içinden düşündü tekrar. Hazel İspanyadaki maceralarını anlatırken ortama neşe saçıyordu ki çiftliğin dışından gelen silah sesleri bu mutlu masa birden derin bir sessizliğe gömüldü. Adnan Bey biliyordu Servet dediğini yapmış önce itibarını yerler altına almış şimdi ise son hamle için geliyordu. Hazel’e baktı kederle ve ansızın ayağa kalkarak belindeki silahını kızının eline verdi ve duvarda asılı pompalı tüfeği de kendisi alarak Hazel’i tutup yukarı doğru çıkmaya başladı. Hazel anlamıştı birazdan bu çiftlikte kan gövdeyi götürecekti. Hüzünle babasına baktı. Çalışma odasına giren Adnan Bey masasının arkasındaki kitaplığı kaydırarak oradaki gizli bölmeye kızını soktu. “Hazel her ne olursa olsun buradan asla çıkma ben sana seslensem de çıkma silah sesleri kesilse de çıkma.” “Baba babam” dedi ağlayarak babasına sarıldı Hazel. “Üzgünün kızım kibrime yenik düştüm ve bunun cezasını şimdi yaşıyorum. Üzgünüm ki seni koruyamadım.” Dedi oda ağlarken. Silah sesleri iyice artık yakından gelmeye başlayınca Adnan Hazel’i hemen gizli bölmeye itti ve kitaplığın kapısını çekti. O an Servetin konağı inleten sesi yankılandı. “Ooo Adnan Bey neredesiniz. Bu nasıl bir misafirperverlik kapımı kimse açmıyor. Bak kırmak zorunda kaldım” diye alay vari konuşarak çiftliğin kapısından içeri girdi. Adanan çalışma odasının da kapısını kilitleyip merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladı. “Seni davet ettiğimi sanmıyorum Servet!” dedi umursamaz bir tavırla. “Ama gemimi batırıp oğlumun canını aldığında beni bu eve zorunlu davet eden sensin Adnan!” dedi hala daha dalga geçiyordu. Salondaki koltuğa geçip ayaklarını üst üste attı. O sırada Servet’in adamları tüm evi sarmış içerisi adam doluydu. “Bak bu kadar adamı senin için topladım ama çiftlikte öldürecek kimseyi bulamadım. Oldu mu hiç bu? Cık cık” deyip cebinden sigarasını çıkarttı ve çakmağı ile yakarak gri zehri içine çekmeye başladı. “Ne istiyorsun Servet!” dedi Adnan.. “Canını!” dedi bu sefer yüzündeki alay silinmiş saf öfke ile bakıyordu. “Al o zaman ne bekliyorsun?” “ Alacağım zaten duyduğuma göre kızın gelmiş onu da yanıma alıp metresim yapacağım” dediğinde Adnan elinde tuttuğu pompalı ile nişan aldı. “Sen kim oluyorsun da bana bunları söylüyorsun lan it!” diye kükreyince Servetin adamlarının tüm silahları Adnan’a dönmüştü. Adnan’ın zerre umurunda değildi kimse ama kimse kendi kanından olana bunu yapamazdı. Ha gider kızının kafasına sıkar birlikte ölürlerdi ama asla kızının namusunu yerlere sermez, serdirmezdi! Kimse onun namusuna el sürmeyi bırak dil bile uzatamazdı. “Ya oldu mu Adnancık!” “Ya öldür al intikamını ya da siktir git konağımdan!” diye bir kez daha bağırdı. Adnan’ın şuan tek korkusu kızını bulmalarıydı. Aklına gelen ilk şey kurşunu ateşlerse Servet onu vurur ve Hazel’i asla o yerde bulamaz ve çeker giderdi. Şuan aklıselim düşünemiyordu ama bu fikre ikna oldu ve silahını Servete doğrultup emniyetini açtı. “Senin gibi köpekten korkmuyorum, bendeki yürekle hepinizin leşini evimin parkesine sererim. Ya çek vur intikamını al ya da siktir git! Senin meselen benimle kızımla değil! Hem kızım değil bu evde, bu ülkede bile değil onu öyle bir yere sakladım ki ömrünce arasan bulamazsın.” Deyip gülümsedi düşmanına. Servetin duydukları hoşuna gitmemişti. Adnan’ı yavaş yavaş öldürmek istiyordu. “Ha bende senin canını alacak yürek yok diyorsan ben senide oğlunun yanına göndermeyi iyi bilirim” diye son tahrik edici cümlesini kullandı Adnan, çünkü kendisini vurursa kızından ümidi keserdi ve kızı da kaçabilirdi. Duyduğu son cümle ile sinirle ayağa kalkan Servet belinden çıkardığı silah ile üç el Adnan’a ateş etti. Üç kurşunla yaşlı kurt yere serildi. Bedeninden akan kan çocukluğunun geçtiği hatta kendi çocuklarını büyüttüğü evin zeminine ağır ağır akarken yavaşça gözleri kapandı. Servet adamlarına döndü sinirle “Evin her yerini arayın bulun o kızı!” diye kükredi. Kalktığı koltuğa geri oturup silahının kabzasını anlına dayadı. Ona kolay ölüm vaat etmemişti ama o yaşlı kurt sinirleriyle oynayınca dayanamamıştı. Kısa süre sonra salona doluşan adamlar, “Efendim hiçbir yerde kızı bulamadık. Belki dedikleri doğrudur.” Sinirle adamlarına baktı. “Gidin tüm havalimanı kayıtlarını inceleyin ve bana o kızı bulup getirin. Cehennemin dibinde bile olsa getirin!” diye kükredi ve çiftlikten çıkarak aracına bindi. Hazel uzun süre bekledi korkudan tir tir titredi. Annesini düşündü o hiç görmediği kokusunu bile bilmediği kendisini doğururken ölen annesini istedi yanında. Ağladı uzun süre sakin kalamadı babası kim bilir ne durumdaydı. Konaktan silah sesleri duyunca boğazına kocaman bir yumru oturmuştu. Anladı şimdi tamamen yalnız kalmıştı babası da gitmişti annesi gibi. Bekledi yine ama dayanamadı ve açtı gizli bölmenin kapısını ve çalışma odasının penceresinden gizlice baktı çiftliğin avlusuna hiç araba görmeyince yavaşça çalışma odasının kapısını açtı. Adnan Bey azami enerji harcayarak Servetin gitmesini bekledi. Servet onun öleceğinden emindi. Kontrol bile etmemişti. Evini terk ettikten sonra sürüne sürüne üst kata çıktı ve çalışma odasının kapısına dayandığı yerde kala kaldı. Ayağa kalkacak güç bulamadı. Tek umudu son nefesini vermeden kızına gerekli bilgiyi vermekti. Hazel kapıyı açması ile kanlar içindeki babasını görmesi bir oldu. Hıçkırarak ağlarken babasına sarıldı. Adnan Bey son saniyelerini yaşıyordu keza artık ağzından kan gelmeye başlamıştı. Zorlukla nefes alarak açtı ağzını, “Hazel odamdaki kasada bir madalya ve iki mektup var. Biri senin için biri ise mektubunda yazan kişiye vermen için. Hemen git kasadan alabildiğin kadar para al tapuları da al. Onlar atalarımızın toprakları onları koru. Mektuptaki adreste gideceğin adam seni koruyacak onu baban bileceksin ve ne diyorsa yapacaksın. Anladın mı? Ben seni o adamın oğluna verdim onun oğluna eş çocuklarına ana olacaksın.” Zorlukla cümlesini tamamladı. Ama kızındaki hüznü görünce onunda gözleri doldu. “Baba yapma gitme baba, annemsizim babasızda bırakma beni” diye ağlayan kızına son gücüyle kolunu tuttu. “Hazel kalk çabuk dediklerimi yap ve çık bu evden seni bulurlarsa çok kötü olur kalk Hazel git.” Dedi ve başı yan tarafa düştü. Ceren hanımın kolundan çekiştirmesi ile ayaklanan Hazel babasından ayrılmak istemiyordu ama mecburlardı kaçmak zorundalardı. “Hazel kendine gel çabuk bu evden çıkmalıyız” halen daha ağlayan Hazel’e sağlam bir tokat atarak kendine getiren Ceren hanım Hazel ile birlikte çalışma odasına girdi. Hemen bir çanta bulup Hazel’in eline tutuşturdu. Hazel ağlayarak açtı kasayı ve aldı babasının emanetlerini ve çantanın fermuarını çekerek kapattı. Ceren hanım kolundan yaralanmıştı ama Hazel’in annesine sözü vardı canı pahasına kızına sahip çıkıp annelik yapacaktı. Oda sözünü tutuyordu arka kapıdan çıkarak Kozan kalesine doğru koşmaya başladılar. Uzunca bir süre sonra kalenin izbe bir alanına saklandılar. Gece boyu ağlayan Hazel’in acısından kendi kolunun acısını düşünememişti Ceren Hanım. Sabah gün doğumu ile Ceren başındaki yazmayı Hazel’e verdi ve sardı kızın yüzünü. Kozan çarşısına indiklerinde ayrıldılar. Kimse Hazel’i doğru düzgün bilmezdi ama Ceren hanımı herkes tanırdı. “Kızım hiç durmadan sür arabayı havalimanına var ve o mektuptaki yere git, kimseye inanma güvenme sadece o evdeki insanlara güven. ” Yolları artık ayrılmıştı. Ceren de annesinin topraklarına gidecekti o adam onunda harcardı kocasını harcadığı gibi. Hazel hemen bir araç kiraladı ve hiç durmadan Adana’ya sürdü gözünün yaşı hiç durmamıştı. Havalimanına geldiğinde arabasını park etti ve hemen çantadan adı yazan mektubu açtı. “Bu mektubu okuyorsan demek ki ben gözlerimi hayata kapatmışım demektir kızım. Çok üzgünüm ablaların gibi senide sağlam bir aileye emanet etmeden bu dünyadan göçtüğüme. Affet beni seni korumam lazımdı ama benimde vadem buraya kadarmış. Şimdi sana bir adres veriyorum. Bu adam benim KKTC deki savaşta benim için kurşun yemiş can dostumdu ona bir can borcum vardı. Bende ona sen bana can verdin bende senin oğluna kızımı veriyorum, demiştim affet ben sana kıyamadım everemedim seni ama şimdi mecbursun kızım. Bir tek seni can dostum Mehmet korur. Hem öğrendiğime göre oğlu da komisermiş oda seni korur. Git ve o aileye Adnan Korkmazer’in adına yakışır bir gelin ol. Onları ana baba bil. Seni başka türlü koruyamam. Bu da sana son vasiyetimdir. Mehmet Eroğlu’na bu mektubu ve madalyayı verince senin kim olduğunu anlayacaktır. Seni önce Yüce Yaradan’a sonrada Mehmet’e emanet ediyorum. Hoşça kal çimen gözlüm..” mektubu okurken kahrolan Hazel biçare ağlıyordu. Biraz daha arabada kaldıktan sonra hemen gözyaşlarını sildi ve arabadan inip dış hatlar kapısına yöneldi artık nereye gideceğini biliyordu. İlk uçaktan biletini aldı ve üç saat tuvalet kısmında saklandıktan sonra uçağa bindi. Yarım saat sonra Ercan Havalimanına inen Hazel, çıkış yaptığı an karşısına çıkan ilk taksiye bindi ve mektuptaki adresi taksiciye söyledi. Adres ile şaşıran adam kıza dikkatle baktı bitik bir hali vardı. Kıza açılmamış bir su şişesi uzattı ve arabasını Girne dağ yolundan Esentepe’ye çevirdi. İç İşleri Bakanının villasının önünde durduğunda hiç konuşmadan dışarı bakan kıza dönerek. “ Kızım verdiğin adrese geldik. Ama emin misin burası olduğuna.” Duydukları ile şaşıran Hazel adama baktı. “Siz dediğim adrese geldiyseniz doğrudur abi” dedi “Ama burası bakanın evi.” Ne bakanı anlamadı ama anlayacak durumda da değildi zaten. Çantasından para çıkartıp şoföre parayı uzattı. “Teşekkür ederim getirdiğiniz için üstü kalsın” deyip araçtan indiğinde Hazel karşısındaki görkemli villaya baktı dışarıdan. Kocaman üç katlı bir villa ve etrafı büyük demir parmaklıklarla çevriliydi ve kapısında onlarca koruma vardı. Korumalar kıza dikkatle bakınca onlara doğru adımladı ve konuşacak hali kalmasa da zorla adamlara dönüp. “Merhaba ben Hazel Korkmazer. Mehmet Eroğlu ile görüşecektim” dedi. "Kapıya her geleni maalesef içeriye alamiyoruz hanım efendi" diyen korumaya baktı boş boş. Bu adamların Hazel'i içeriye almayacakları belli olunca. Elindeki çantanın kulpunu sıkı sıkı tuttu ve "Git Mehmet beye Gelinin Hazel Eroğlu geldi de." diye resmen bağırdı adama. Duydukları ile dumura uğrayan koruma şaşkınca kıza baktı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.1K
bc

HÜKÜM

read
137.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.7K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook