bc

SİLİKLEŞMİŞ RUH PARÇALARI

book_age16+
397
FOLLOW
1.6K
READ
fated
goodgirl
student
drama
sweet
bxg
highschool
first love
school
spiritual
like
intro-logo
Blurb

KİTAP FİNAL OLMUŞTUR

İsmim Mihrimah, dışarıdan bakıldığında normal bir ailenin üçüncü ve son çocuğuyum ama gerçekte; doğduğum için kendi öz ailesi tarafından nefret edilen, dışlanan, hor görülen bir evladım. küçüklüğümden beri ailem tarafından biraz ilgi ve sevgi görebilmek için okulumdaki bütün derslerimde birinci olmama, bunun yarı sıra Özel İstanbul Kolejine tam bursu kazanmama rağmen sevginin zerresini görememiş bir çocuğum. Gittiğim özel kolej ise bu mutsuz ve sevgisiz hayatımı değiştirecek bir olaya sahip olmuş. kendimi derin ve karanlık bir kuyudan çıkarıp daha derin ve dipsiz bir okyanusa itildiğimi fark edemeyecek kadar sevgi açlığında olduğumu görmemi sağlamıştı. Hayat mı? Bu hayat beni doğduğuma her gün pişman eden, her gün ölmek için yalvardığım bir zaman diliminden başka bir şey değildi.

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Artık bu hayattan o kadar sıkıldım ki nereye gideceğimi, kime nasıl davranmam gerektiğini hatta artık nasıl konuşulması gerektiğini bile kavrayamıyorum. Adım Mihrimah on altı yaşında hiçbir şeyi tam olarak beceremeyen, sürekli hata yapan, ailesinde ki üçüncü ve son doğan çocuğum ama her gün keşke hiç doğmasaydım diyerek başlıyorum güne. Doğduğumda gözlerimde pigment eksikliği olarak yani heterokromi olarak doğdum bu yüzden sol gözüm kahverengi, sağ gözüm ise yeşil renkte. Böyle doğmayı ben istememiştim hiç hem de ama nasıl doğacağımıza veya hangi ailede doğacağımıza biz karar veremiyorduk kaderimde beni büyütürken beni sevmeyen, istemeyen, her yaptığıma kusur bulan bir anne, onun yanında sürekli anneme ve bize küfür eden bir baba ( beni genelde yok sayan, hiç var olmamışım gibi davranan) ve en önemlisi iki de erkek kardeşe sahiptim. Güral ve Gökhan abim çift yumurta ikiziydi ikisi de şu an 20 yaşında Bursa da Tıp fakültesi ikinci sınıf öğrencisi idiler. Annemin ve babamın gözde evlatlarıydı ikisi de her seferinde abilerimi her yerde över dururdu. Bana gelince bende çok çalışkandım gerçekten sırf abilerimi sevdiği gibi beni de sevebilmeleri için anne ve babamın her istediğini yapar onların gözlerinin içine bakardım, sırf bana da biraz ilgi gösterebilip biraz onlar tarafından gurur duyulabilmek için her şeyi yapardım. Özel İstanbul Kolejine tam burslu olarak kabul edilmiştim. Şu an ise lise ikinci sınıfta idim ama anne ve babam bu habere sadece " Altı üstü normal bir lise yerine, paralı bir lise de okuyacaksın; Azıcık abilerini örnek al onlar normal parasız liseden tıp fakültesini kazandılar." Diyerek beni yine başarımla bile yerin dibine gömmüşlerdi. Ne diyebilirdim ki, görmek istemeyene nasıl gösterebilirdim veya duymak istemediklerini nasıl onlara ulaştırabilirdim ki? Bana dair her şeylerini kapatmışlardı, onlar ile aramda gün geçtikçe büyüyen ve aşılması imkansızlaşan duvarlar oluşuyordu. Sebebini çok merak ediyordum ama hiç sormaya cesaret edememiştim çünkü diğerlerine bu kadar yakınken bana olan tavırları zoruma gitse de anne ve babama bana karşı nefret beslediklerini açık açık hissetsem de bu duyguyu onların ağzından canlı bir şekilde duyacağım diye soramıyordum. Onlara ne kadar beni kırsalar da yakıştıramıyordum benden nefret ettiklerini her defasında gösterseler de yine de bu duyguyu onlara yakıştırmak bile bana tuhaf geliyordu. Bazen mutfakta bir bardağı kırdığımda annemi daha ayrı bir sinir kaplar ve beni soba yakmakta kullandığımız odun dalları ile döverdi. "Yapma!" Diyerek ağlasam da gözlerini bir kana susamışlık bürürdü annemin. Daha sonra köşede sessizce ağlarken bana bakar tiksinir bir ifade ile de " keşke sen ölseydin." Derdi bunu her seferinde söylüyordu ama cesaret edipte "niye böyle söylüyorsun, ben sana ne yaptım ?" Diyemez, ağlardım. Babam anneme göre daha ılımlı davranırdı, ben okula giderken azda olsa harçlık verir, kıyafetlerim falan çok eskidiğinde yenilerini almam için ayrı para verirdi ama bu kadardı o bana annem gibi hakaretler etmese de hep uzak dururdu benden. Sessiz bir isyandı sanki onunki normalde çok yüzüme bile bakmazdı ama ara sıra gözlerimiz birbiri ile kesiştiğinde sanki başka birine duyduğu bir özlemi görür gibi olurdum ama direk çevirirdi gözlerini. Farklı bir hastalık ile doğduğum içinse hep çevre tarafından alay konusu olurdum. Gözlerim farklı diye insanlar benimle konuşurken tedirgin olurdu. Daha sayamayacağım ama zamanla öğreneceğiniz hayatımın en genel özeti bu. İstanbul'un kenar mahallelerinde üç odalı bir evde yaşayan ama hayatımın her gününü cehennemden kesitler olarak yaşayan ben için hayatımın gidişatını nasıl düzeltebilirim? Aslında cevap basit liseyi iyi bir derece ile bitirip güzel bir üniversiteye giderek belki o zaman hem meslek hayatım hem de aile hayatım düzelebilir. Neyse şimdi uyumam gerek ne de olsa yarın yeni bir dönem ve yeni bir okul günü. Alarmın sesi yattığım odayı doldurduğunda gözlerimi direk açmıştım. Alışkanlık olmuştu çok fazla derin uyuyamıyordum çünkü annem ne zaman uyuduğumu görse beni uyandırıp ev işi veya yemek yaptırırdı. saat daha sabahın altısıydı okula gitmeme daha iki saat vardı ama her sabah olduğu gibi evi çıkmadan önce toplayıp kahvaltıyı hazır etmeliydim yoksa annem geldiğinde yine bana güzel bir karşılama seremonisi yapacaktı. Eylül ayındaydık daha havalar çok soğumamıştı bu yüzden sobayı yakmama gerek yoktu. Hemen kalkıp banyoya giderek işlerimi hallettim geri oturma odasına dönüp yattığım koltuktaki yorganımı ve yastığımı katlayarak koltuğun altına koydum, aa evet söylemeyi unuttum üç odalı evimizde ben oturma odasındaki koltukta yatıyorum. Nedeni ise çok basit evin bir odası anne ve babamın, diğeri abimlerin diğeri ise oturma odası. Annem abimler şu an başka şehirde olmalarına rağmen her an geri gelirler diye odalarında uyumama izin vermiyor ve koltukta yatıyorum ama sağ olsun eşyalarımın abimlerin odasında ayrı küçük bir dolaba koymama izin veriyor, yaşadığım evde resmen üvey evlat muamelesi görmeye o kadar alışkındım ki ne kadar kırılırsam kırılayım alışmıştım, bu yüzden artık bu durumları bile düşünmüyordum. abimlerin odasından okul üniformamı giyip odadaki boydan aynanın karşısına geçtim. Aynada kendime bakarken üç ay aradan sonra yine bu üniformayı giydiğim için mutluydum. Zira üç aylık uzun bir yaz tatili benim için çok çileli bir mevsim olarak geçmişti. Okulun üniforması siyah düz gömlek üzerine siyah okul ceketi ceket üzerinde sadece beyaz şeritleri vardı, altımda ise siyah düz hafif pileli eteği ve ucu yine beyaz şeritler ile şekillendirilmişti. ve üzerine taktığım siyah kravattan oluşuyordu. Aşırı sade ve güzeldi, tam istediğim gibi idi. Sadelik güzeldi huzurlu idi. göğüslerimin altında biten kahverengi saçlarıma bakarken acaba bugüne özel bir şekil mi yapsam diye düşünmüştüm ve bugüne özel umut dolu bir başlangıç olması adına saçlarımı ensemde topuz yapıp yanlardan kısa hafif tutamları olan kakülümü çıkarmıştım. kendime baktığımda tatlıydım aslında. Güzel değildim ama sevimli bir yapım vardı buna inanıyordum. güzel bir burnum olmasa da çok çıkık kemerli olmayan bir burnum yeşil ve kahve olan iki farklı badem gözlerim ve yüzümün belirli yerlerinde olan benlerim vardı kendi kendime o an gülümseyerek bir kaç dakika kendimi seyrederken, bir anda saatin kaç olduğuna bakmak için içeri oturma odasına gittim, odanın ortasındaki sehpanın üzerinde ki telefonumdan saate baktım. "eyvah! " şimdiden saat yedi buçuğa geliyordu ve benim yarım saat sonra evden çıkmam gerekiyordu ama daha ortada kahvaltı bile yoktu. Bu kadar zaman nasıl bu kadar oyalandığımı düşünerek kendime kızıyor, bir yandan da hızlıca kahvaltı hazırlamaya çalışıyordum bir şekilde 10 dakikaya çayı demlemeyi başarmıştım normal atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştım ama maalesef yemeye vaktim yoktu. abimlerin odasından çantamı ve üzerime normal gri polarımı giyerek annemleri uyandırmak için odalarına doğru ilerledim hızlıca kapılarını elim ile tıklattığı da içeriden herhangi bir ses gelmiyordu. Biraz daha yüksek bir ses ile kapıyı çalıp " anne, baba günaydın, ben kahvaltıyı hazırladım, çayın altını da kıstım siz uyanınca yersiniz ben okula gidiyorum." Dedim ve hemen çıkış kapısına doğru ilerledim. Gerisi onlara aitti ben üzerime düşeni yapmıştım. kapıdan çıkıp derin bir oh çektim, üç aydır doğru dürüst evden çıkmamıştım ve şimdi yine her gün de olsa gidebileceğim bir okul dönemine daha başlıyorduk. hemen beyaz spor ayakkabılarımı giyerek durağa doğru yürümeye başlamıştım. Eylül'ün sonlarına doğru geliyorduk ve sonbahar mevsimine giriyorduk yürürken kendime bugünün güzel geçeceğine dair motive edici cümleler kuruyordum. Durağa geldiğimde cebimden kulaklıklarımı çıkarıp abimin eski telefonuna taktım. İkinci el olsa da güzel bir akıllı telefondu ve bana yetiyordu müzik olarak 'Mabel Matiz'den Aşk yok olmaktır ' şarkısını açmıştım yavaş yavaş kendi kendime mırıldanarak otobüsü bekliyordum. otobüs geldiğinde her zamanki o doluluk bile bugün beni rahatsız etmiyordu. Ben çok pozitif olacaktım ve güzel bir döneme başlayacaktım. otobüse bindiğimde tam ortadaki otobüs direğine tutunmuş dışarıyı izliyordum. Otobüs her zamanki gibi çok dolu idi. Benim gibi okula giden bir sürü öğrencinin yanında işe yetişmeye çalışan bir sürü kişi vardı. Bazıları telefonunun ekranına eğilmiş bir yandan düşmemek için direğe tutunurken bir yandan da karşısında ki insana mesaj yazıyorlardı. Bazıları ise kafalarını cama yaslamış uyuyorlardı. Benim gibi hayattan bezmiş olan ve dışarıdan her türlü belli olan bir kaç kişiyi de gözüm hemen seçmişti. İnsanları yine de bu şekilde sıralamak iyi bir şey değildi, çünkü kimsenin neler yaşadığını bilemezdik. İnsanın iç dünyası denilen yer bambaşka bir evren gibi idi ve insan dışarıya ne kadar kapalı ise iç dünyasına bir o kadar açık olur, dışarıda yaşayamadığı ne varsa orada yaşardı. Benim gibi, ineceğim durağa yaklaştığımda içimde garip bir heyecan oluşmuştu. Bu kadar fazla mı özlemiştim okulu? Galiba özlemiştim, çok fazla arkadaşım olmamasına hatta tamam hiç arkadaşım olmamasına rağmen kendimi burada toplumun ayrılmayan bir parçası olarak görüyordum. İneceğim durak geldiğinde otobüsten inip okula doğru yürümeye başlamıştım. Okuduğum lise merkezdeki binaların arasında geniş bir araziye inşa edilmişti. İçerisinde her türlü faaliyet vardı ve ben burada ne kadar yalnız olsam da diğer öğrenciler ile aynı imkanlara sahipmişim gibi hissediyordum. Evet ben burada burslu olarak okuyordum, diğer bazı öğrenciler haricinde neredeyse bütün öğrencileri bırakan özel arabalar veya kendilerine ait özel araçlar ile geliyorlardı ama yine de bende onlar gibi burada eğitim gördüğüm için mutluydum. Burası en azından beni derin yalnızlığımdan bir nebzede olsa kurtaran tek şeydi. okulun bahçesine girdiğimde birbirine sarılan, gülümseyen, basketbol gibi oyun oynayanları gördüğümde içimi bir nebze kurtarabildiğim yalnızlığa tekrar boğulmuş bir vaziyette girdiğimi hissettim çünkü bu kadar insanın içerisinde yalnız ve gülümseyebileceğim bir arkadaşımın bile olmadığını fark ettiğimde aslında sadece kendimi kandırdığımı anladım. İçimi yalnızlığın yanında buruk bir hüzün kaplamıştı çünkü ben çok aciz ve acınası bir durumdaydım. Ailem bana ilgi göstermezken içimdeki derin boşluğu başka şekilde doldurmaya çalışıyordum, hatta onu bile beceremiyordum. Orada öylece durmuş etrafıma bakarken gözlerimin dolduğunu hissettim ve hemen sınıfa doğru yürümeye başladım. Okulun içerisine doğru yürürken bir yandan da ağlamamak için sürekli gözlerimi kırpıştırıyor, garip garip hareketler yapıyordum. Ağlamamak için verdiğim savaş etrafımda bana bakanlar için komik bir sirk gösterisine dönmüş olmalı idi ki bana bakıp gülüyorlar bazen kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. onları umursamıyordum buraya ilk geldiğim yılda zaten benimle yeterince dalga geçmişlerdi. ama ben onları gram umursamamıştım çünkü ben zaten bu şekilde büyümüştüm ve bir süreden sonra sadece kabullenmiştim. Ne derlerse veya ne tavır alırlarsa alsınlar sadece susuyordum. bu yıl ikinci sınıf olduğum için okulun ikinci katındaydı sınıfım ikinci kata doğru çıkarken merdivenlerde içimden "vaov!" Dediğim bir kaç kız iniyordu. Üzerlerinde her halinden "ben pahalıyım!" diye bağıran çantaları, bakımlı ellerindeki telefonları ve sanki tek dertleri saçlarında ki kırıklarmış gibi bunu tartışarak yanımdan geçip gitmişlerdi. Merdivenlerden çıkmış sınıfa doğru ilerlerken dudaklarımı buruk bir gülümseme kapladı işte benim buradaki insanların hayatları ile benim hayatımın arasında ki uçurum farkının küçük bir örneği buydu işte. Hala kendi kendime buruk bir gülümseme ile yürürken sonunda koridorun sonundaki sınıfıma ulaşmıştım. Kapı açıktı, derin bir nefes alarak içeriye adımımı attım vee süpriz! Sınıf neredeyse boştu sadece bir kaç kız duvar tarafındaki orta sıralara oturmuş sohbet ediyorlardı. gerisi ise bazı sıralara çantalar bırakılmış ve boştu, kendime nerede oturacağıma karar vermek için orada durup sıralara bakarken ders saatine son üç dakika kalmıştı. Ben hala karar vermeye çalışırken sınıfın kapısı açılmış ve içeriye ilk görüşte karanlık ve derin yalnızlığıma umut olan bir güneş ışığı girmişti. Pardon içime düşen göktaşıda olabilirdi çünkü resmen bende bir deprem etkisi yaratmıştı. Şaka şaka o kadarda değildi he he tamam çocuk aşırı yakışıklı idi. Kendisini geçen yıldan hatırlamıyordum ama galiba yani gelmişti. Çocuk uzun boylu böyle 1.80 cm falandı açık kahve saçları ve normal kahverengi gözleri vardı ama sert çene hatları ve şekilli olan vucudu ile yürüyen bir yakışıklılık abidesi gibiydi ama daha ilk girişinden "ben çok zenginim, paran yoksa bana bakamazsın bile." Der gibiydi. çocuğa artık nasıl baktıysam, gözleri beni bulmuş ve bana başka bir yaratıkmışım gibi bakmıştı. O an hemen kendime gelerek pencere tarafından en arkaya geçip oturmuştum. Çocuk beni hiç görmemiş gibi davranıp sanki fakir olduğumu da anlamış gibi benden en uzağa duvar kenarında ki en arka sıraya oturmuştu. Hemen içimden " ne egoist, aman seni ne yapayım ben be." diyerek çaktırmadan çocuğa çemkirmiştim. Evet yakışıklı idi ama benim için yakışıklılık ikinci planda idi. Belki inanmıyorsunuz, belki " he he bizde zaten ilk karaktere önem veriyoruz." gibi şeyler diyorsunuz ama benim için gerçekten yakışıklılık ikinci planda idi tamam çok yakışıklı olmasın ama azıcık olsunlardandım ben. Hayatımda hiç sevgilim olmamıştı ki zaten annem duysa bir de bunun için döverdi ben, diğer evlatları ne yapsa destekleyen annem ben ne yapsam kusur bulur ve kızar dı, evden dışarı bir işim olduğunda bile zaman tutarak gönderirdi. Bir sevgilim olduğunu duysa herhalde "namusumuzu iki paralık ettin." Diyerek beni mahvederdi ama ben hayatıma girecek kişinin ilk ve son olmasını isteyenlerdendim bu yüzden seçimimi iyi yapacak ve annemlerin öğrendiğinde bile engel olmayacak kadar iyi biri olmasını istiyordum. Ve o spor salonlarından başka salona girmemiş çocuk çoktan listemden çıkmıştı. Yine kendi kendime sanki çocukta benim için ölüp bitiyormuş da ben onu reddetmişim gibi sessizce gülmeye başlamıştım, kimse bana iyiden iyiye deli damgası yapıştırmasın diye de pencereden dışarıyı seyretmeye başlamıştım. Dersin başlamasına son bir dakika kalmıştı. Bu süre zarfında sadece pencereden dışarıya bakarken sınıfa öğrenciler gelmeye başlamıştı bile. Kafamı çevirip başka sınıfa yeni gelen biri var mı acaba ? Diye bakmaya başladım. İçeriye birkaç tane güzel kız girmişti, ay pardon bunlar bizim sınıfın sürtükler adı altında olan ve geçen yıl benimle hep dalga geçen kız grubu idi. Elfin ve Adel, bu ikisinin adları bile hayatlarımızın arasında ki farkı niteler şekilde idi ama keşke içleri de böyle olsaydı. Elfin gerçekten güzel bir kızdı bana kıyasla baya baya güzeldi. Siyah saçları ön kahkül kısımlarını ve yanlarını sarıya boyatmıştı ama paranın gücü öyle bir şeydi ki sarı ve siyahın tonu efsane tutturulmuştu. Bu rengi bizim kuaförde yapsalar ıyk! Ben ortaya çıkan rengi düşünemiyorum bile. Bunun yanında kahverengi çekik gözleri küçük kalkık burnu ve dolgun dudakları ve minik yuvarlak suratı ile gerçekten herkesin dönüp bir kere daha bakacağı güzellikte idi. Arkadaşı Adel'in de Elfin' den altta kalır yani yoktu gecen yıl siyah olan saçlarını bu yıl koyu pembeye boyatmıştı. Mavi gözleri ve burnun üzerindeki çilleri ve üçgen şeklindeki yüz hatları ile gerçekten çok güzeldi. İkisi de birbirinden güzeldi ve bunu kabul etmemek imkansızdı. Geçen yıl ikisi de daha ilk gün burslu ve derslerimin iyi olduğunu öğrendiklerinde bana sözlü dalga geçmişlerdi ama sadece o kadardı benimle çok fazla uğraşmadılar çünkü filmlerin aksine burası özel bir okul olsa da bir eğitim kurumu idi ve gerçekten ders çalışmamız gerekiyordu, ağır ve disiplinli bir okuldu ama tabiki gerektiği yerde paranın sözü geçiyordu buna emindim. Adel Elfin'e göre daha sessiz bir yapıda idi ama bazen o da dalga geçmişti ama dediğim gibi öyle çok fazla bir dalga söz konusu değildi ikisi de sadece gözlerimin farklı olmasından dolayı sınıfta dikkat çekmeme sinir olmuş ve bunun üzerine dalga konusu yapılıp oradan da burslu olmama geçmişlerdi. Evet normalde hiç umursamamıştım ama sadece " yaşadığınız yer o derece mi fakir?Baksana gözleri bile gelişmediği için doğarken farklı renk ile doğmuş." Bu sözler incitmişti beni ama susmuştum, zaten onlarda karşılık vermediğimi gördükleri için rahat bırakmışlardı beni. Okulda bir kaç arkadaş edinmiştim ama dışarıda çok fazla görüşme ihtimalimiz yoktu, yaz tatilinde ise hiç görüşemezdik zaten annem asla izin vermezdi, bu yüzden telefonla mesajlaşmıştık. Sınıfa daha bir kaç kız daha girip benim gibi bir kaç burslu olduğunu bildiğim öğrenci girmişti. En son ise uzun boylu siyah saçlı ve buradan gördüğüm kadarı ile yeşile yakın renkli gözleri olan bir çocuk girmişti. Bu çocukta yakışıklıydı ama yüzündeki belirgin çene hatları ile daha dikkat çekici duruyordu. Çocuğa bir öncekine baktığım gibi yiyecekmiş gibi bakmamak adına hemen önümde oturan çocuğun sırtına bakmaya başladım, siyah saçlı çocuk benim yan tarafımda ki orta sıralara geçerek oturdu ve arkasından öğretmen girdi sınıfa. Öğretmen geldiğinde bende dahil hepimiz ayağa kalkmıştık. Gelen hoca tarih hocamız Melih hoca idi. Kendisini seviyordum, çok şefkatli ve tatlı bir hocaydı daha çok gençti 24 yaşında olduğunu söylemişti. Melih hoca hepimize güler yüz ile bakarak oturmamızı işaret etti ve " yeni bir yıla hoşgeldiniz çocuklar. Vay canına hepiniz nasıl da büyümüşsünüz üç ay içerisinde " dediğinde o an gerçekten sınıftaki bir çok kişi evrim değil devrim olarak dönmüştü. " Bedir baya uzamışsın bir an tanıyamadım seni." Melih hocanın dedikleri ile gözleri siyah saçlı çocuğu bulunca içimden bir "oha!" Demiştim bu çocuk geçen yıl ki kısa olan çocuk mu idi? Şimdi hatırlıyorum. geçen yıl gerçekten kısa bir çocuktu çok kısa değildi ama şu an ki gibi de uzun değildi. Çocuk ile hiç konuşma fırsatımız olmamıştı çünkü çocuk aşırı sessiz ve sınıftakiler ile de çok fazla samimi olduğunu görmemiştim, Elfin'ler ile arkadaştı ama onlar ile de çok fazla samimi değildi anladığım kadarı ile çok fazla konuşmayı seven biri değildi ama şu an baya değişmiş olarak görüyordum. Aslına bakılırsa sınıfta ben hariç herkes baya değişmişti, ben ise hiç değişmemiştim. He he olsun diyerek kendime tesellilerde bulundum demek ki ben hiç değişmeyerek zamana meydan okuyacak ve hep aynı kalacaktım. Kendi kendime yaptığım bu acınası espiri ile çaktırmadan güldüm. Bedir, Melih hocanın söylediklerine sadece hafif bir tebessüm ve kafa sallaması ile cevap vermişti ve başka bir şey yapmamıştı. Melih hocada bu duruma alışkın olmuş olmalı ki çok fazla zorlamamıştı. sonrasında ise duvar kenarında ki o kahverengi rengi yürüyen ego ve para yığını adını verdiğim çocuğu işaret ederek ayağa kaldırıp tüm sınıfa doğru " çocuklar Fırat ile tanışın kendisi bu yıl sınıfımıza yeni nakil oldu. Kendini tanıt lütfen Fırat." İsminin Fırat olduğunu öğrendiğim çocuk ayağa kalkarak bütün sınıfa önce bir göz gezdirmiş ve daha sonra ise konuşmaya başlamıştı. " adım Fırat ÖZYAL buraya Manisa'dan geliyorum, memnun oldum." Diyerek yerine oturmuştu. Eee bu kadar mı idi? Hiç ilgi çekici bir şey söylememişti, ben şahsen önce bize ne kadar zengin olduğunu ve karşısındaki kişi ile de parası kadar konuşacağını söyleyeceğini sanıyordum. Çocuğun parası ile baya uğraştıktan sonra kendi kendime " bu kadar yeter, şimdi ders vakti" diyerek ilk dersi tarih olarak bitirmiştik teneffüste sınıftaki dolaplarımıza bırakılan kitapları ve ders programını alıp ayarlama yaparak tekrar sırama oturmuş ve yanımda getirdiğim çantamdaki romanımı çıkararak okumaya başladım. Bu aralar çok beğendiğim bir kitap olan ' Kan Ve Tuz ' kitabını okuyordum. bir ara sınıfa doğru bakış attığımda Bedir yerinde oturmuş telefonu ile oynuyor Fırat ise hemen Elfin Adel ve daha adını şu an hatırlayamadığım diğer kız ve erkekler ile toplu şekilde sohbet ediyorlardı. Ara sıra Bediri'de sohbete dahil etmeye çalışıyorlardı ama Bedir ise havalı bir şekilde reddetmişti. Hepsine bir göz devirip geri kitabıma dönmüştüm. ikinci ders ise yine tarihti. bu şekilde öğlen yemeğine kadar sorunsuz bir şekilde bitirmiştik dersleri. Öğlen yemek süresinin bitimine kadar hızlıca kafeteryadan bir tost ve çay alıp bahçeye uçar adımlar ile çıkıp sakin bir yere geçmiştim. Oturduğum banktan okulun bahçesindeki öğrencileri hem izliyor hem de çayımı yudumlarken tostumu da hemen kıtlıktan çıkmış gibi iki lokmada bitirmiştim. Öylesine boş boş çayımı yudumlarken yine grupça dolaşan Elfin'leri gördüm. Para parayı çekermiş arkadaşlar Fırat ile şimdiden aralarından su sızmıyor gibi idi. En arkalarında ise Bedir vardı ve her zamanki gibi telefona eğilmiş şekilde onları takip ediyordu. Orada öylece durmuş, bir elimde bulunan çay ile resmen geleni geçeni seyreden mahalle kadınları gibi hissetmiştim kendimi. Her neyse diyerek ayağa kalktım ve üzerimi ellerim ile temizleyerek sınıfa doğru yürümeye başladım. Kendimi aşırı sıkılmış hissediyordum, o sırada önümden kol kola girmiş şekilde geçen Şevval'i görmüştüm Şevval benim sınırlı sayıdaki arkadaşlarımdan biri idi yanına gidip selam vermek için hareketlendiğimde onlara yaklaştığımda " Şevval!" diye seslendim. Şevval arkasını dönüp bana baktığında yanındaki arkadaşı ile onların yanına varana kadar beni beklemişlerdi. Şevval'in yanına vardığımda ona sarılmak için hamle yaptığımda kendisinin biraz benden uzak ve mesafeli durduğunu hissetmiştim. Geri çekildiğimde yüzünde oluşan zoraki bir gülümseme ile " merhaba Mihrimah, nasılsın?"Diye sorduğunda beni yanındaki arkadaşı ile tanıştırmasını bekliyordum ama onun yerine samimiyetten yoksun bir tonla sadece " nasılsın?" Demişti. Yine de bozuntuya vermeden belki daha sonra tanıştıracak diyerek ön yargısız bir şekilde " iyiyim Şevval sen nasılsın? Bu yaz görüşemedik hiç ama seni özlemişim." Diyerek ona beklenti ile baktığımda Şevval'İn de bana aynı şekilde benzeri bir cümle kuracağını düşünürken Şevval tam aksine yanındaki arkadaşına bakmış ve daha sonra ise " daha sonra konuşalım olur mu Mihrimah, şu an bir işimizi halletmemiz gerekiyor, Hoşça kal." Dedi ve hızla yanındaki arkadaşı ile bulunduğum yerden uzaklaşmışlardı. Neden bu şekilde davrandığını çözemesem de az çok tahmin edebiliyordum. Büyük ihtimalle kendine yaz tatilinde daha yakın bir arkadaş bulmuştu ve bu kişi yanındaki kızdı kesin. Benimle buluşup bir kafede bile oturmamız çok zorken tabi ki kendisine istediği zaman buluşabileceği bir arkadaşı olsun istemesi normal bir şeydi ama bu şekilde bana istenmeyen muamelesi yapılması ne kadar evde alışkın olduğum bir durum olsa da incitmişti beni, çünkü ben en azından bu okulda iç dünyam dışında hissettiklerimi paylaşabileceğim, sorularım veya bir yardıma ihtiyacım olduğunda danışabileceğim bir arkadaşım olacağına inanmıştım ama anlaşılan insanlar benim gibi değildi. Ben benim için değerli olan kişiler ile arama ne kadar zaman girerse girsin o kişi ile tekrar karşılaştığımda sanki daha dün yan yanaymışız gibi asla samimiyetimden bir şey kaybetmezdim, çünkü sevgi, samimiyet bu duygular benim için çok değerli ve bulunması çok zor olan duygulardı ama bu duygulara bir kez sahip olduğunuzda kaybetmeniz çok zor oluyordu ama anlaşılan şimdiki insanlar böyle değildi. Günlerini her an yan yana geçirebilecekleri kişiler arıyorlardı, araya en ufak bir zaman girdiğinde ise direk o kişiler ile aralarındaki bağları silip atıyor ve o kişinin yerine başkasını koyuyorlar, sonra o kişi ile de bağlarını sona erdirip yerine başkalarını koyarak bu döngüyü devam ettiriyorlardı. Ben böyle değildim ben hiçbir zaman böyle biri olmakta asla istemiyordum. İnsanları kullanan ama onları birer hiçmiş gibi davranan biri asla olmayacaktım. Arkalarından orada durmuş dudaklarıma yerleştirdiğim buruk bir gülümseme ile okuldaki tek arkadaşıma yalnız sessiz bir veda ediyordum, çünkü bir daha benimle konuşmayacağına adım gibi emindim. Sınıfa gitmek için arkamı döndüğümde okulun girişine doğru hızlı bir şekilde yürümeye başladım. okulun girişinin yanında bulunan banklarda grup şekilde oturup sohbet eden Elfin ve arkadaşlarını gördüğümde direk kafamı çevirip onlara hiç bakmadan direk girişe yönelim ama birinin bana baktığını hissedip tekrar o tarafa baktığımda Bedir'in elindeki telefondan başını kaldırmış şekilde dikkatle bana baktığını gördüm. bakışmamız iki saniye falan sürmüştü, ben hemen bakışlarımı geri çevirerek okula girmiş sınıfa doğru ilerliyordum. Merdivenlerden çıkarken Bedir'in Neden bana dikkatli bir şekilde baktığını düşünüyordum ama sonra belki dalmıştır diyerek bu düşünceleri kafamdan uzaklaştırdım. Hayatım yeterince ellerimden kayıp gidiyordu bir de üzerine "A acaba neden baktı?" gibi saçma bir soru ile kendime kuruntu yapmayacaktım. öğleden sonraki dersleri de dinlemiş çıkış zili çaldığı anda direk kendimi çıkışa doğru tabiri caizse atmıştım. Hemen hızlıca diğer öğrencilerin arasında koridorda ilerlemeye, merdivenlere ulaşmaya çalışıyordum. Nedense kendimi aşırı daralmış hissediyordum, Bir an önce dışarıya temiz havaya ihtiyacım vardı. Sonunda merdivenlere ulaşmayı başarabilmiştim, hızlı adımlar ile aşağı inerken ayağım takılmış ve o kadar insanın içinde yere yapışmıştım. Evet ciddi ciddi yere yapışmıştım ve etrafımdaki kişiler yarısı yanımdan geçerken yardım etmek yerine ya sesli kahkaha atıyor ya da sessiz bir şekilde gülüyorlardı. İçimden hepsine kızgınlık ile sövmek istiyordum ama küfürden nefret eden bir yapım vardı bu yüzden tek yapabildiğim kızmaktı. Daha fazla rezil olmamak için hemen ayağa kalktığımda hiçbir şey olmamış gibi üzerimi düzeltip yoluma devam etmek için adımımı attığım anda sağ bileğimde bir acı hissetmiştim "ay!" diyerek merdivenler yerine arkamdaki duvarın dibine doğru zar zor gidip biraz dinlenip ağrının geçmesini bekleyecektim. Köşeye geçip yere oturmak istiyordum ama okul eteğim açılabilirdi diz kapağımın bir karış üzerinde çok kısa olmasa da yine de yeterince rezil olmuştum, oturmak istemiyordum ama mecburdum öğrencilerin azalıp merdivenlerdeki alanın boşalmasını bekliyordum. Bir süre sonra ortalık biraz daha sakinleşince yere köşeye oturup eteğimin çok açılmamasına dikkat ederek ayakkabımı çıkarmıştım, çorabımı da çıkartarak sağ bileğimi ovalamaya çalışıyordum ama dokunduğumda bile çok kötü bir acı hissediyordum, galiba bileğimi burkmuştum, birazdan geçeceğini düşünürken merdivenlerden bir elinde telefon diğer elinde ise omzunda tuttuğu sırt çantası ile inen Bedir'i görmüştüm, gözlerimi tekrar bileğime çevirdiğimde " iyi misin?" Diye bir ses işitmem ile kafamı kaldırarak bana merdivenin son basamağından bakan Bedir'i gördüm. Bana mı seslendi acaba? Diye kendi kendime sorgulama yapacakken bizden başka kimsenin olmadığını görünce bana seslendiğini anladım, bileğimin acıdığını çaktırmadan " ah! Evet teşekkür ederim iyiyim." Onayladığını belli eden bir baş hareketi yaparak yanımdan geçip gitmişti. O kadar kişi yanımdan gülüp geçmişken çok konuşmadığı için sesini yakından ilk kez duyduğum dışarıdan aşırı umursamaz görünen bu çocuğun bana nasıl olduğumu sorması ama tabii ki iyiyim dediği anda ısrar etmeden yanımdan geçip gitse de yine de mutlu etmişti beni. birinin bana en son ne zaman iyi misin? Diye sorduğunu hatırlamıyordum bile. Ailem bile çok hasta olup zorunda kalmadıkları sürece yüzüme bile bakmazlardı. Bir anda gözlerim dolmuş bomboş merdivenlerin bittiği yerdeki zeminde oturmuş ağlıyordum, aklıma gelen anılar yine beni üzmüş ve tekrar ağlamama sebep olmuştu. Öyle bir halde idim ki neredeyse biri bana iyi misin? Dedi diye mutluluktan da ağlayacaktım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.2K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.8K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.1K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook