bc

KIŞ MASALI

book_age12+
325
FOLLOW
1.1K
READ
others
drama
sweet
spiritual
like
intro-logo
Blurb

Yeni bir hayat, yeni bir okul, yeni bir şehir ve her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışan iki kardeş.

Ve geçmişinden taşıdığı ama herkesten gizlediği yara izleriyle hayatına devam eden genç bir adam.

Yolları kesişirken ayakları aşka takılacak, bir macreanın içinde yol alırken başlarına gelen olayları birlikte izlemeye, onlarla ağlayıp onlarla gülmeye var mısınız?

chap-preview
Free preview
BÖLÜM 1
"Taksi geldi Sinemis! Acele et" diyen ablamın sesiyle evime son bir kez daha baktım ve ağlamamak için kendimi sıkarak dışarıda duran taksiye doğru yürüdüm. Dışarıdan evimize son kez baktıktan sonra taksiye bindim ve ablamla birlikte yola koyulduk. Evimize veda etmiştik. Birkaç saat içinde de Kayseri’ye veda edip İstanbul’a, yeni hayatımıza adım atacaktık. Yeni bir hayat, yeni bir başlangıç… Ablamın saçımı okşamasıyla daldığım yerden kurtulup ona zorla da olsa gülümsedim. “Zor geliyor bir tanem biliyorum, ama her şey ikimiz için bunu bil.” dediğinde başımı salladım ve yine camdan dışarı bakmaya başladım. Ablam İstanbul’da çok iyi bir iş bulmuştu ve oraya taşınmaya karar vermişti. Bana fikrimi sorduğunda ona itiraz etmedim. Çünkü buna hakkım olmadığına inanıyordum. Dört yıl önce anne ve babamı kaybettiğimizde ben on dört yaşımdaydım. O korkunç kaza ile daha çocuk sayılabilecek yaşta anne ve babamdan ayrı kalmıştım. Ablam ise yirmi üç yaşındaydı. Üniversite son sınıfta okuyordu. Bu kaza ikimizi de alt üst etmişti ama ben yaşımdan ve suçluluğunu duyduğum bazı şeylerden ötürü daha fazla etkilenmiştim. Bu yüzden bir yıl kaybetmiştim okulda. Ablamsa benim sorumluluğumu üstlendi ve okulunu bitirip çalışmaya başladı. Bana hem annelik hem babalık yapıyordu. Onu, bulduğu ve gitmek istediği iyi bir işten alıkoymaya bu yüzden hakkım yoktu. Buradan ayrılmak çok zor olacaktı ama buna ablam için katlanmak zorundaydım. Tıpkı onun yıllardır benimle ilgili her şeye katlandığı gibi. Ben İstanbul’da yaşamayı kabul ettiğimde ablam çok sevinmişti. Hemen bana bir okul buldu. Liseyi bitirmeme 1,5 yıl kalmıştı.  Yeni okuluma dönem ortasından başlayacaktım.  Ara tatilinden sonra başlayabilmem için taşınmamızı bir ay bekletmiştik. Ablam üniversitede iyi bir bölüm seçmem için benim iyi bir lise eğitimi almamı istiyordu ve bu yüzden beni Kayseri’de bir koleje yazdırmıştı. İstanbul’da daha iyi şartlarda yaşayacağımızı ve beni yine özel bir okula kaydettireceğini söylediğinde ne kadar itiraz etsem de beni dinlemedi. “Benim için bu kadar masrafa girmeni istemiyorum artık” dediğimde “O para bize babamızdan kaldı Sinemis ve babam da senin en iyi şartlarda yaşamanı ve en iyi okullarda okumanı isterdi eğer yaşasaydı” dedi. Üzerine söyleyecek bir kelime bulamamıştım. Zaten genel olarak çok konuşan, tepkilerini gösteren biri değildim. Havaalanına gelip işlemlerimizi yaptırdık. Saati geldiğinde de uçağımıza binip Kayseri’den ayrılmak için kalan dakikalarımızı sessizce geçirdik. Uçak havalanmaya başladığında doğup büyüdüğüm şehrin giderek küçülmesini izledim. İçimden bir şarkı mırıldanarak kendimce veda ettim tüm çocukluğuma, arkadaşlarıma, sokaklara ve evlere… İstanbul Havaalanından çıkıp ablamın otoparkta bıraktığı arabasına bindik. O daha önce iş görüşmelerine, ev işini halletmeye geldiğinde arabasını burada bırakıp uçakla dönmüştü. Yeni evimizin olduğu siteye girdiğimizde ne kadar lüks olduğunu fark ettim. Havuzu bile vardı. Kapısındaki güvenlik bizden bazı bilgiler aldıktan sonra geçmemize izin verdi. E bloktu yeni apartmanımızın numarası. Kayseri’deki evimizin bahçesi vardı. Apartmanda yaşamak bana zor gelecekti biliyordum ama ablam için alışmak zorundaydım. Arabayı park edip valizlerimizi taşımaya başladık. Apartmanda asansör olması çok iyiydi. Çünkü o koca valizleri o kadar katı çıkarmaktansa intihar edebilirdim. Dairemizin olduğu kata çıkıp içeri girdiğimde eski evimize nazaran daha küçük ama şirin bir evle karşılaştım. Ablam valizleri bıraktıktan sonra beni elimden tutup sürükledi ve bir odanın kapısına kadar getirdi. “Bakalım beğenecek misin yeni odanı” diyerek kapıyı açtı ve beni odaya soktu. İçeri girdiğimde gözyaşlarıma artık engel olamıyordum. Yatağım sevdiğim gibi eski tip karyolalara benziyordu ama eski tarzın modernize edilmiş haliydi. Kitaplığımın için kitap doluydu. Yeni bilgisayarım, çalışma masamın üzerinde duruyordu. Boş olan köşeye de akordeon koymuştu. Uzun zamandır çalmadığım baba yadigârım. Onu buraya getirdiğini fark etmemiştim bile. Duvarda ise anne ve babamın resimleri vardı.  Odanın içinde en çok duvardaki resimler ve akordeon beni mutlu etmişti. Akordeon çalmayı bana babam öğretmişti. Çerkes olduğumuz için babam bize çok küçükten danslarımızı, dili, akordeonu ve kurallarımızı öğretmişti. Ablam akordeona çok ilgi duymuyordu, o genelde ders çalışırdı ama ben çalmayı çok sevmiştim. Kendimi özgür hissediyordum onu çalarken. Sanki akordeondan çıkan seslerle ruhum birleşiyor ve boyut değiştiriyordum. Aslında akordeon çalmak benim duygularımı dışa vuruşumdu. “Beğendin mi güzelim” diyen ablamın sesiyle daldığım dünyadan ayrılıp ona sıkıca sarıldım. Ablam bu kadar iyi ve düşünceli olarak her şeyin en iyisini hak ediyordu. Onun bu iyiliğine karşılık İstanbul’a alışmak da sorun olmamalıydı… Ablam saçlarımı öpüp odadan çıkarak beni yalnız bırakmıştı. Ben de onun arkasından içimi boşaltırcasına ağlayarak kendime gelmiştim. Yatağın üzerine uzanıp düşüncelere dalarken kendimi uykunun kollarına bıraktım…   Gözümü açtığımda güneş doğmuştu. Ablam ben uyurken gelmiş üzerime bir battaniye örtmüştü. Salondan gelen seslere bakmak için odamdan çıkıp oraya doğru gittim. Ablam beni görünce “Uyandın mı güzelim” dedi gülümseyerek “Günaydın” “Günaydın abla, işe mi gidiyorsun?” diye sordum ben de. “Evet, sen çok derin uyuyordun o yüzden uyandırmadım. Kahvaltı yapman için biraz alışveriş yapman gerekiyor. Halledebilir misin?” “Hallederim merak etme” dedikten sonra arayarak lavaboyu buldum ve yüzümü yıkadım. İçeriden seslenen ablamı dinlerken bir yandan da ayılmaya çabalıyordum “Ben çıkıyorum Sinemis, masanın üzerine para bırakıyorum. Alt sokakta market var ne istiyorsan al. Hatta biraz fazla alışveriş yaparsan iyi olur akşam aç kalmayalım. Yarın erken çıkacağım okulun için alışveriş yapacağız tamam mı?” diye seslenince “Tamam abla” diye yanıtladım. Kapı sesini duyduğumda gittiğini anladım. Odama geçip henüz yerleştirmediğim valizimi açım ve birkaç kıyafet arayıp buldum. Üzerimi değiştirdim ve masanın üzerindeki parayla anahtarları alıp evden çıktım. Marketi bulmakta biraz zorlansam da sonunda içine girebildim. Kahvaltılık ve ihtiyaç olabilecek şeyleri alıp poşetlerle birlikte dışarı çıktım. Büyük binaları izlerken buraya nasıl alışacağımı düşünüyordum ki aniden duyduğum korna sesiyle sıçradım ve elimdeki poşetleri yere düşürdüm. Dalmıştım ve yola çıktığımı da fark etmemiştim. “Sana nereden yürümen gerektiğini öğretmediler mi?” diye camdan bağıran çocuğa hiç bakmadan poşetleri toplamaya koyuldum. “Bak cevap da vermiyor. Sağır mısın yoksa beni ciddiye mi almıyorsun” dediğinde kafamı kaldırıp baktım. Şoför tarafındaki değil yanındakiydi camdan konuşan. Başımı yeniden eğip son kalan poşeti de aldım ve yerden kalktım. Yürümeye başladığımda kapıyı açıp indi bana bağıran çocuk “Sen hangi gezegenden ya da mağaradan geldin bilmiyorum ama burada böyle bir aptallık edip insanları yolundan ettiğinde özür dilemen gerekir” diyerek önüme dikildi. Uzun boylu biriydi. Sarı ve dalgalı saçları, ela gözleri vardı. Bana öyle öfkeli bakıyordu ki ne diyeceğimi bilemedim. Zaten ben oldum olası kavgayı sevmezdim. “Af edersiniz, fark etmedim” diyerek yürümeye devam ettiğimde yine konuşmaya başladı. “Öyle af edersiniz diyerek kurtulabilecek misin? Böyle mi sanıyorsun?” dediğine bu kez sinirlenmeye başladığımı hissettim. O ise konuşmayı sürdürdü. “Senin bu medeniyetsiz tavırlarından, İstanbullu olmadığın belli oluyor. Paçandan akan bir varoşluğun var. Sahi hangi varoş yerdensin sen?” dediğinde sinirle dönüp “Benim geldiğim yerleri anlamaya yetmez senin aklın. Evet, bu şehre yeni taşındım ve İstanbul’a ilk kez geldim. İçin rahatlayacaksa söyleyeyim, Kayseriliyim. Ama senin sandığın gibi varoş falan değilim. Şimdi beni rahat bırak ve yoluna git” dedim dişlerimin arasından. O ise bana öylece bakıyordu. Şoför tarafının kapısı açılıp içinden esmer, yeşil gözlü bir çocuk indi. “Yeter Alp, rahat bırak artık. Görmemiştir bizi. Sanki İstanbul’da yaşayan herkes medeni olmak zorunda!” diyerek göz ucuyla bana baktı. “Öyle olsun kardeşim.” dedi benimle uğraşan çocuk ve bana son kez bakarak arabaya bindikten sonra ikisi de uzaklaştılar. İstanbul’a gelişimin ilk günü olayla başlamıştı, aman ne güzel! Eve gelip aldıklarımı kontrol ettim. Neyse ki hiçbirine bir şey olmamıştı. Ama aklım o çocuğa takılmıştı. Bana sataşandan çok diğerinin söylediği şeye bozulmuştum. Medeni olmak zorunda değilmiş İstanbullarında yaşayan herkes! Şımarık şeyler! Homurdanarak aldıklarımı yerleştirdim. Kendime kahvaltı hazırlayıp biraz kitap okudum. Biraz internette dolandım ve biraz televizyon izledim. Böyle zaman geçirirken ablam geldi ve birlikte akşam yemeği hazırladık. Yemeğimizi yedikten sonra çay demleyip içtik birlikte. Evde iki tane balkon vardı; biri salonda diğeri benim odamda ve ikisi de uzaktan da olsa denizi görüyordu. Ben balkonu çok sevdiğim için ablam balkonu olan odayı bana vermişti. Çayımızı içtikten sonra odalarımıza dağıldık. Ertesi gün yeni okulum için alışveriş yapacaktık. İçimde zerre kadar merak ve heyecan yoktu aslında. Ama gideceğim okul özel bir kolej olacağı için genelde zengin ve şımarık öğrencileri olacaktı. Bana göre olmadığını biliyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Okulun özel olmasının üzerine, sabah yaşadığım olaydan sonra bu şehirden korkmaya başlamıştım. Bütün bunları bir yana bırakıp yeni başladığım kitabı okuyarak kendimi uykuya hazırladım…BÖL

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.7K
bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook