bc

SOĞUK UYKU

book_age18+
8
FOLLOW
1K
READ
dark
HE
mystery
loser
another world
enimies to lovers
like
intro-logo
Blurb

Fısıltı Diyarı, zamanın bile unuttuğu bir lanet yüzünden içerisinde bulunduğu birçok türü yok etmiş veya yok etmenin eşiğine getirmişti. öyle ki ormanın canlılığını koruyan büyülü yaratıklar sonsuz bir uykuya dalarken, ormanın korucuları Elf ırkını ise bilindiği kadarını tamamen tarihten silmişti ama bu lanetten en çok etkilenen ırk insanoğlu olmuştu. Nüfuslarının yarısı bu lanet ile ölmüştü. Laneti durdurmak için bir araya gelen 13 cadı laneti bilinmeyen bir yol ile durdurabilmişlerdi bu tarihten sonra gelen nesiller hiçbir şey bilmeden hayatlarını yaşamaya devam ettiler. Ta ki şimdi ki zamana kadar. Chise, Fioren Cadılar akademisine giriş sınavını kazanmış ve yeni arkadaşları ile birlikte ırkının sahip olduğu kadim büyüleri öğreneceği için mutlu bir şekilde evinden ayrılmıştı. Akademiye ilk başladığı günler her şey normal ilerliyordu. Bir gün akademinin bahçesinde kendi sınıf arkadaşının bir anda bedeninin taş gibi sertleşmeye başladığını gördü. Arkadaşı çığlıklar içerisinde vücudunu kaplayan bu sertleşme den kurtulmaya çalışıyordu, etrafta bulunan tüm arkadaşları dehşet içerisinde izlerken sonunda arkadaşının bedeni tamamen sertleşerek parçalara ayrılmıştı, etrafa saçılan kanlar Chise ve diğerlerinin bedenlerinin belirli noktalarına sıçrayarak o andan itibaren hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı zamanların başlangıcı olmuştu. görünenin hiçbir zaman göründüğü gibi olmadığı, fedakârlıklar, ihanetler, arkadaşlıklar, sevgiler ve tüm bunlar ve daha fazlası kitabımda.

chap-preview
Free preview
BİR AY IŞIĞI YOLCULUĞU PART 1
Gece, yerini gündüze bırakmak için gökyüzünü terk ederken artık ormanın içerisinde olmam gerektiğini biliyordum. Yaşadığımız ormanın girişleri sadece kendi ırkımız olan cadıların görebileceği geçitler sayesinde girilebiliyordu. Ormanın içerisinde kaldığım eve doğru ilerlerken, bugün 16 yaşıma basmıştım. Bugün hayatımda köklü değişikliklerin olacağı dönüm noktalarından birini yaşıyordum. Fioren Cadılar Akademisine gidecektim. Ne hissedeceğimi tam olarak ifade edemiyordum çünkü hayatım hep bu ormanda geçmişti. ormanın dışına akademiye gidene kadar çıkmak yasaktı. Ailem, güçlerimi kullanmayı tam öğrenmeden dışarıdaki dünyada çok fazla kalamayacağımı söylemişlerdi. Aslında sadece ben değildim, neredeyse Cadılar ormanında yaşayan bütün cadılar akademiye gidip güçlerini kullanmayı öğrenene kadar dışarıya çıkmaları yasaktı. Dış dünyayı merak ediyordum ve bu merakım bugün son bulacaktı. Bunu bilmek adımlarımı hızlandırmıştı. Bir an önce eve gidebilmek için adımlarımı hızlandırmıştım. Cadılar, herkesin sandığı gibi süpürgelerine binip uçabilirdi ama bunu da öğrenmek bir yetenekti ve ben daha tam öğrenememiştim, sonunda eve vardığımda ağaçlardan oluşan evimize son bir kere bakmıştım. Ağaçların içerisinde yaşıyorduk. Ağaçlar o kadar büyüktü ki içerisinde yaşayan ailelere güzel ve geniş bir barınak oluyordu. Cadılar ormanının ne zaman var olduğunu bilmiyordum ama ailem her zaman zamanının başladığı yerde oluştuğunu ve doğanın bize bir armağanı olarak bu ağaçları ve ormanı verdiklerini söylerlerdi. Burada büyümek ve şimdi bu yerden beş yıllığına ayrılacak olmamın verdiği üzüntü kaplamıştı içimi. Büyürken dış dünyayı o kadar çok merak ediyordum ki, evimizi veya bulunduğum ormanı inceleme fırsatı bulamamıştım. O an ait olduğum yerden ayrılacak olmamın üzüntüsü yerleşmişti kalbime. Kapıdan içeriye girdiğimde görüş alanıma ilk annem girmişti. evimizin ortasında bulunan uzun ahşap masaya yemekleri koymak ile meşguldü. Beni gördüğünde, yüzünü büyük ve şefkatli bir gülümseme kaplamıştı. Bana doğru yaklaşırken, geceden bile siyah olan saçları dalgalanıyordu. Annemin duyguları ne zaman yoğun olsa vücudu buna tepki verirdi. ya saçları rüzgar olmadığı halde dalgalanır, ya da bedeninin dışını parıltılar kaplardı. Annem şifacıydı, evimizin her yeri annemin şifa büyüsü için kullandığı bitkiler ile kaplı idi. Bu yüzden evimizin, her zaman canlı ve birbirine karışan bitkilerin o güzel ve anlatılamayan bir kokusu ile dolardı. Annem doğum günüme özel ve bunun yanında bu gece akademiye gideceğim için aile dostlarımızın katılacağı bir yemek düzenlemişti. Her yıl yapılan bu gelenekselleşmiş yemeği bile özleyeceğimi fark etmiştim. Annem, bana şefkatle sarıldığında ona karşılık vermiştim ama gözlerine bakmaya cesaret edemiyordum. Çünkü bütün gece ormanın sınırında gökyüzünü izlemiştim ve annem bana yine kızacaktı. Bana baktığında gece gibi siyah olan saçlarının aynısı olan siyah gözlerinin dolduğunu fark ediyordum. O kadar güzeldi ki annem, göz yaşları geceleri gökyüzünde parlayan yıldızlar gibi duruyordu. Onun neden ağladığını tahmin edebiliyordum ama karşısında ağlamak istemiyordum.Başımı tekrar annemin güvenli olan göğsüne bastırdığımda babamın sesi bizi birbirimizden ayırmıştı. Çünkü o ana kadar annem ile hiç konuşmadan sessiz bir lisan ile aramızda çoktan anlaşmıştık. "Ah Chise, benim küçük su damlam, demek geldin. Annenin sana geceyi yine gizlice ormanın sınırında olduğun için kızmamasına sevinmiş olmalısın ama ben kızıyorum. Bugün doğum günün olsa da tehlikeli durumlardan uzak durmalısın." Diyerek babamda annem ile beni kollarının arasına almıştı. Cadı olmamız bizim duygularımız olmadığı anlamına gelmiyordu asla. Diğer tüm duyguları olan canlılar gibiydik ve ben ailemi gerçekten çok seviyordum. Onlarda beni çok sevgi dolu ve her zaman diğer ırklara saygı ve sevgi dolu olmamı öğretmişlerdi. Her zaman böyle bir aile de büyüdüğüm için kendimi o kadar şanslı hissediyordum ki, buradan ayrılacağımı bilmek beni üzmeye başlamıştı. İçimdeki üzüntü gözyaşlarına dönüştüğü anda anneme daha sıkı sarılmıştım. Sanki bu zamana kadar ayrılmadığım bu evden ayrıldığımda geri dönemeyecekmiş gibi hissediyordum. Annem ağladığımı anladığında o da bana daha çok sarılmaya başlamıştı. Bir süre sarılı kalırken, göz yaşlarımı annemin elbisesine akıtmaya devam ediyordum. Ağlamam zaman geçtikçe şiddetlenmeye başlamıştı. Anne ve babam ise sadece sessizce sarılarak bana destek oluyorlardı. Bir süre sonra sessiz bir iç çekmeye döndüğü anda, annem bana sardığı kollarını hafifletti. Beni kendi bakışlarının hapsine aldığı anda, karşısında ağlamaktan gözleri kızarmış bir halde ona bakıyordum. Çok şefkatli ve gözleri dolmuş bir şekilde bakıyordu ikisi de bana ama ağlamamak için zor tutuyor gibiydiler. Karşımda anne ve babamı bu şekilde bakarken ilk defa ikisinin gerçekten birleşimi olarak görmüştüm kendimi. Saçlarım gece mavisi bir renkte idi. Babamın saçları beyaz, anneminkiler ise geceden bile siyahtı. Gözlerim yeşildi ama içlerinde siyah noktalar vardı. Bu özelliğim de onların birleşimi gibiydi. Annemin gözleri siyah, babamın gözleri ise yeşildi. Ben her birinden bir parça alarak gelmiştim bu dünyaya. Anne ve babama o kadar dikkatli bakıyordum ki annemin titreyen sesini duyduğumda, ancak o zaman kendime gelebilmiştim. “Chise, bu Dünyaya gelişimizin bir nedeni var kızım. Hangi ırka ait olduğun fark etmeksizin bütün canlılar bu dünyaya, sevgi ve mutluluk dağıtmak için gelir. Doğduğunda, bizim için en büyük sevgi ve mutluluk kaynağımız oldun. Bütün ailemizi bir araya bağlayan çok güçlü bir bağ hem de. Büyüdükçe, seninle olan bağımız ve sevgimizde büyüdü canım ama artık bu büyüttüğümüz mutluluğun başkaları ile de tanışıp bize getirdiğin sevgiyi onlara da götürmenin vakti geldi. Bizden ayrılmış olman bizden kopacağın anlamına gelmiyor canım. Kalpten bağlı olan kişiler, nerede olurlarsa olsunlar her zaman birbirlerinin yanındadırlar. Gittiğin yerde, bizi mutlu ettiğin gibi yeni edineceğin arkadaşlarını da mutlu edecek ve bize tekrar döndüğünde onlarla olan kalpten bağın sayesinde hiç ayrılmamış olacaksın.” Annem konuşmasını bitirdikten sonra başımı sallayarak onu onaylamıştım. Haklıydı, ben her zaman onlarla beraberdim, onların birleşimiydim ben onların kalplerinin de bir parçası idim. Ve ben nereye gidersem gideyim o parçaları da yanımda götürecektim. Bakışlarım babamın bana gururla ve geçmişe dalan bakışları ile karşılaştığımda sessizce hafif bir gülümseme ile bana bakıyordu. Arada annemin söylediklerini onaylayan kafa sallayışları dışında sessizdi. Konuşmak için dudaklarını araladığında o an bir şey olmuştu. Gözlerimin önünde karanlık bir perde inmiş gibiydi. Bu tanıdık hissi bir kere daha yaşamıştım sanki ama ne zaman olduğunu hatırlayamıyordum. Önce görüş alanımı kaybetmiş ve her yer zifiri bir karanlığa bürünmüştü. Daha sonra anne ve babamın bana olan seslenişi “ kendine gel Chise, Chise,” babamın “Chise, su damlam neler oluyor? Kendine gel.” Daha sonra sesleri uzaklaşmış ve tamamen kaybolmuştu. Neler olduğunu bilmiyordum ama beş duyumu da yitirmiş gibiydim. Bedenim ve ruhum zifiri karanlıktan oluşan bir hiçliğe çekilmiş gibiydi. Sonra ise uzaktan karanlığı ortadan ikiye ayıran bir ışık bana doğru gelmeye başlamıştı. Gelen ışık bir süre sonra bir görüntüye dönüşmüş ve etrafımı sarmıştı. Görüntü ilk başta bulanık gibiydi ama daha sonra netleşmişti. Görüntüde ilk olarak annemin o güzel ve yıldız gibi parlayan gülüşünü görüyordum. Daha sonra ise kucağında bir bebek olduğunu fark ettim. Kucağındaki bebeğe bakarak etrafına ışık olabilecek güzellikte gülüyordu annem. Daha sonra ise neşe ile kahkahalar atmaya başlamıştı. Annemin arkasında ona yaklaşan babam ise göz yaşları içinde annemin elindeki bebeği kendi kollarının arasına almıştı. Neler olduğunu anlayamıyordum ama babamın kucağında bulunan bebeği görmeyi çok istiyordum. Babam kucağına aldığı bebeğe bakarken bir damla göz yaşı, bebeğe sarılı olan kumaşın üzerine damladı. Annem babamın ağlamasını gördüğünde onun da gözleri dolmuştu. Birbirlerine bakmaya başladıklarında, babam anneme “ Çok güzel, tıpkı su damlası gibi.” Annem babamın cümlesi ile göz yaşları yanaklarından akmaya başlarken başı ile babamı onaylamıştı. O an babamın kucağında bulunan bebeğin ben olduğumu düşünmeye başlamıştım. Çünkü babam bana su damlam diye seslenirdi. Geçmişe ait bir anı mı görüyordum ama Neden? Daha sonra görüntüler tekrar uzaklaşmaya başlarken babamın kucağında bulunan bebeğin saç rengini görmüştüm. Saçları beyaz ve siyahın karışımından oluşuyordu. Görüntüler tekrar uzaklaşırken, birden tekrar karanlığa bürünmüştü her yer. Sonrasında anne ve babamın bana seslenişlerini duymaya başladım. Kendime geldiğimde, anne ve babam bana korku ve endişe dolu bir şekilde bakıyorlardı. Kendime geldiğimi anladıkları anda bana sarıldılar. Annem ağlamaya başlamıştı, o an annemin ağlamasına sebep olduğum için kendimi çok kötü hissediyordum ama bilerek yaptığım bir şey değildi. Anne ve babamın söylediğine göre, ben üç yaşında iken anne ve babama doğru koşuyormuşum ama birden koşmayı bırakıp olduğum yerde durarak hareket etmemeye başlamışım. Annemin söylediğine göre, yanıma geldiğinde göz bebeklerimin olmadığını ve belirli bir süre kendi kendime sayıklıyormuşum. Sonrasında tekrar eski halime dönmüşüm. Şimdi ise tekrar aynı şey oluyordu. Annem şifacı, babam ise ateş büyüsüne sahipti, benim ise hiçbir gücüm ortaya çıkmamıştı ama yaşanan bu durumdan ötürü annem kahin olabileceğimden şüpheleniyordu. Aynı şeyi şimdi yaşadığım için, bende artık kahin olabileceğime inanıyordum ama belki hala ortaya çıkmayan başka bir gücüm olabilirdi. Belki sadece bir anlık olan bir durumdu ve bir daha tekrarı olmayacaktı. Gücümün ne olduğunu tam anlayabilmem için akademiye gitmem şarttı. Anneme sarılarak “Anne, lütfen ağlama. Bir görüntü gördüm. Küçüklüğümde gördüğüm görüntüyü hatırlayamasam da bunu hatırlıyorum anne.” Annem, gözleri hala yıldız ışığına benzeyen göz yaşları eşliğinde bakıp, elleri ile göz yaşlarını sildi. Babam annemin elini tutarak bana gülümseyerek bakıyordu “Galiba, gerçekten bir kahinsin su damlam. Ne gördün bize anlatır mısın?” Babamın söyledikleri ile annem onu onaylayarak bana beklenti ile bakmaya başladılar. Anlatmamı istiyorlardı, evet belki kahindim ama gördüğüm görüntüde ki bebeğin ben olduğuma emindim. Hafızamın gizli köşelerinden çıkarak bana gösterilmiş bir anı olabileceğine emindim. Bana hala beklenti ile bakıyorlardı. Kahinlik, gerçekten nadir görülen bir yetenekti. Evet isterdim gerçekten, bu sayede yeteneğimi geliştireceğim bir gücüm olacaktı. Anne ve babama gülümsemiştim. Gördüğüm görüntülerde onları yan yana ve mutlu bir şekilde görmek beni çok mutlu etmişti. Mutluluktan ağlıyorlardı. “Anne, gördüğüm görüntüde senin kucağında bir bebek vardı. Bebeğe bakarak o kadar mutlu oluyordun ki, kahkahalar ile gülüyordun onu izlerken. Sonra ise babam geldi yanına ve kucağındaki bebeği senden alarak mutluluktan ağlamaya başladı. Sana dönerek “ Çok güzel değil mi? Aynı su damlası gibi.” Dedi, galiba kucağınızda tuttuğunuz bebek bendim. Eğer kahinsem, belki geçmişe dair anılarımı hafızam bazı anlarda bana gösteriyor olmalı değil mi ? Gülümseyerek cümlemi sonlandırdığımda, anne ve babam anlamlandıramadığım bir ifade ile bana bakıyorlardı. Yüzlerindeki ifadeyi bir türlü çözemiyordum ama galiba söylediğim anıyı hatırlamaya çalışıyorlardı. Annem, babama bir kaç bakış daha atarak hemen ifadesini düzeltti ve bana gülümseyerek “ Tatlım, gördüğün görü gerçekten bir anı olmalı. Gittiğin akademide güçlerini kullanmayı çok iyi öğrenerek artık onu yönlendirebilecek ve geleceğe dair görüntüler görebileceksin. Belki güçlerine alışabilmen ve onunla uyumlu olabilmen için hatırlayamadığın anıları görüyor olabilirsin.” Annemin söyledikleri bana gördüğüm görüntüde ki bir kısmı hatırlatmıştı. Kucaklarında tuttukları bebeğin saçları beyaz ve siyahtı. Benim saçlarımsa gece mavisi idi. Acaba sonradan mı saclarımın rengi değişmişti? “Anneciğim, benim saçlarım hep gece mavisi miydi?” Annem, sorduğum soru karşısında öncelikle babama bakmıştı. Neden tereddüt ettiğini anlayamıyordum ama babam ile aralarında sessiz ve benim hiçbir zaman duyamayacağım bir şekilde bir konuşma gerçekleştirmişlerdi. Sonrasında bana baktı annem, sorduğum soru karşısında hafif bir tedirginlik ve şaşkınlık vardı: “Bunu az önce mi gördün canım?” Onu onaylayarak baktığımda bana her zaman ki yumuşak ve şefkatli gülümsemesi ile baktı: “ Gördüğün görüler, bilinçaltının etkisi ile de oluşmuş olabilir bebeğim, sen doğduğundan beri saçların hep gece mavisiydi, neden sordun?” gördüğüm görüdeki bebek aklıma gelince onun kim olduğunu merak etmiştim ama annemin de söylediği gibi belki bilinçaltımın etkisi ile de böyle bir görü görmüş olmalıydım. Annemin sorusunu içimden cevaplamıştım, annem ve baba bana merak ile bakarken onları daha fazla endişelendirmek istemiyordum. Hiçbir şey olmamış gibi onlara gülümsedim: “ Hiçbir şey olmadı anne sadece bir anda merak ettim. Peki neden böyle oluyor? Neden bir anda böyle anlamlandıramadığım görüntüler gördüm, küçükken de böyle bir durumun olduğunu söylemiştin. Sebebini merak ediyorum.” Annem, tekrar bana güç verircesine sarılarak geri çekildi ve: “ İşte bu yüzden akademiye gitmen gerekiyor canım, orada güçlerinin ne olduğunu ve gücünü doğru bir şekilde kullanmayı öğreneceksin. Küçükken de böyle bir durum yaşadın doğru ama o zamandan şimdiki zamana kadar böyle bir durum olmadığı için kahin olmadığını sanıyordum. sadece bir anlık olan bir şey diye düşünmüştüm ama şu an emin oldum. Chise, bebeğim kahin olabilirsin ve gittiğin akademide bunu daha iyi anlayacaksın. Sakın üzülme eğer bu durumun kahinlik ile bir ilgisi yoksa o zaman oradaki öğretmenlerin sana bu durumdan kurtulmana yardım edeceklerdir eminim. Hadi bana yardım et bugün çok özel bir gün.” Annemin gülümsemesine babamın da onaylayan bakışları eklenince az önceki gördüğüm görüde ki farklı renkte saçları olan bebeği çoktan unutmuştum, haklılardı gittiğim akademide her şeyi öğrenecektim. Eğer bir kahin isem bunu nasıl kontrol edeceğimi ve gördüklerimin hangilerinin gerçek olduğunu öğrenecektim. Annemi takip ederek hazırladığı yemekleri masaya taşımasına yardım etmeye başladım. Aradan geçen bir saatin sonunda her şey hazırdı. Annemin enfes yemeklerinin yanında doğum günüm için yaptığı renkli şekerler ile süslenen bir pasta da duruyordu. Çalınan kapı ile babam kapıyı açmış ve içeriye büyükannem ve büyükbabam girmişlerdi. İkisine de aynı anda sarılmıştım. İkisi de şifacıydı ve neredeyse yüz yaşında olmalarına rağmen hala çok genç duruyorlardı. Şifacı olmalarının yanında büyük babamın soyu zaman iblislerine dayanıyordu. Evet cadılar ormanında yaşayan erkeklerin çok nadiri cadı soyundan geliyordu, geriye kalan erkekler ise hep farklı soydan idi. Babamın soyu da zaman iblislerinden geldiği için çok genç duruyorlardı. Büyük babam ise soyunun verdiği genetiğini büyü ile birleştirmiş hem kendisini hem de büyük annemin yaşını tanıştıkları yaşta durdurmuştu. Büyükbabam, çok yetenekli bir büyücüydü. öyle ki gideceğim akademide bile bir zamanlar ders vermişti. kendisinin yetenekleri türünde bile nadir görülen durumlardan biriydi ki büyü ile soyunu birleştirerek fiziksel zamanlarını durdurmayı başarmıştı. Elbette bu sadece fiziksel bir durumdu ölüm onlar içinde vardı ama böylesi bir yetenekle büyükbabamın ve büyükannemin benden çok yaşayacağına emindim. Onları gördüğümde bende büyükbabam gibi yetenekli biri olmayı çok istediğimi o an daha iyi anlamıştım. Onların kanından gelmeme rağmen bizim zaman durdurma gibi bir özelliğimiz yoktu çünkü bu gen sadece erkeklere aktarılabiliyordu ama az öncede söylediğim gibi bu soyda güçlerini yönetmek bile ayrıca yetenek isteyen bir durumdu. Benim zaten böyle bir özelliğe ihtiyacım olmayacaktı, bunu çok sonra anlayacaktım. Dış görünüşümüzün ne olduğu önemli değildi, önemli olan gerçekten elimizdeki o zamanı nasıl kullanıyorduk, bu idi önemli olan, ben her şeyi çok sonradan anlayacaktım. Çok sonradan öğrenecektim zamanın durmasının değil önemli olanın yaşamak olduğunu. Hep beraber oturduğumuz büyük masanın etrafında, el ele tutuşarak gözlerimizi kapamış birbirimize sahip olduğumuz için bizi yaratan Tanrıya şükranlarımızı sunuyorduk. İçimden eğer yukarıda beni duyan bir Tanrı varsa bana sunduğu bu güzel aileyi asla benden almaması için dua ediyordum. İnanç sadece Tanrılara tapmak değildir, inanç her insanın içinde bulunan ve bu duyguyu bir kanıt aramaksızın etrafında değerli gördüğü bir nesneye veya bir aracıya aktarmaktır. Ben en çok bizi birbirimize bağlayan bu sevgiye inanıyordum. Bizi birbirimize bağlayan bu sevginin beni gideceğim akademide koruyacağına adım kadar emindim. Doğduğumdan beri her bir araya gelişimizde tuttuğum bu ellerde hissettiğim sevgiyi, bugüne kadar güçlü hissetmemiştim, kapalı haldeki gözlerimden yanaklarıma değen bir ıslaklık hissettiğimde o ana kadar ağladığımın farkında değildim. Şaşkın bir şekilde gözlerimi açtığımda diğer aile üyelerimde gözlerini açmıştı. Neden ağladığımı kendimde çözemezken bu durumu evden ilk kez ayrılıyor oluşuma vermiştim. Annem, babam, büyükbabam ve büyükannem ağladığımı gördükleri anda hepsi bana sebebini sormaya başlamıştı. Açıkçası bende emin değildim. Az önce hissettiğim bağ mıydı? Yoksa bugün evden ayrılışımın bende oluşturacağı özlem duygusu mu? Çözemiyordum. Yanaklarımdaki nemli gözyaşlarımı ellerim ile silerek onlara gösterebileceğim en içten gülüşümü sundum. Onların benim için endişelenmesini istemiyordum. Derler ki ruh, bedenden önce geleceği yaşar ve sonra tekrar ait olduğu bedene döner. Beden ruhun öncesinde yaşadığı bu geleceğe yaklaştığında ruhunun hissettiklerini önceden hisseder ve buna göre tepki verir. Göz yaşlarımın anlamını şimdilik bilmiyordum ama bu durumu düşündüğüm iki seçenekten birine ait olduğunu biliyordum. Çok da bu durumu uzatıp ailemi üzmek istemiyordum. Bana sordukları soruyu yanıtsız bırakarak gülümsemem eşliğinde “ailem, her şey için teşekkür ederim. Bana sunduğunuz bu güzel sevgiyi her zaman hissettirdiğiniz için teşekkür ederim, bu hissettiğim sevgiyi yanımda akademiye götüreceğim ve tekrar eve dönene kadar her daim içimde hissetmeye devam edeceğim. Şimdi pastayı kesme vakti.” Karşımda beni her an ağlayacakmış gibi izleyen annem, büyükannem ve babam dolu gözler ile beni onaylar iken büyükbabam büyük bir gururla bakıyordu bana. Hafif bir gülümseme eşliğinde sanki gözleri bana değil de bugünden sonraki geleceğime bakıyor gibiydi. Elime aldığım bıçak ile yeni yaşıma girdiğimi gösteren doğum günü pastama bakıyordum üzerinde “Chise’nin Ay ışığındaki yolculuğunun başlangıcına…” Yazılan bir cümle o kadar anlamlı idi ki. Bugün ay ışığının altında bambaşka bir Chise olarak ayrılacaktım bu evden ve en yetenekli cadı olarak dönecektim bu eve. Pastamın üzerindeki yanan mumları söndürmek isterken annem "Chise, bir dilek tut canım.” Gözlerimi kapayarak mumları üflemeden önce dileğimi tuttum. Tuttuğum dileğin gerçek olması için kimseye söylememem gerekiyordu bu bir sırdı ve bu sırrı saklamalıydım. Üflediğim mumların dumanının kokusu burnuma dolduğunda gözlerimi açtım. Pasta o kadar güzeldi ki yuvarlak ve her yeri renkli şekerler ile kaplanmıştı. Ailem beni hep beraber alkışlayarak yanıma geldiler. Pastayı kesmeden önce omuzlarımda hissettiğim anne ve babamın eli benim bedenime bir güç dalgası gönderiyorlardı sanki. Derin bir nefes alarak hissettiğim bu güç ile kesmeye kıyamadığım pastayı dilimlere ayırmaya başladım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Seçilmiş

read
4.1K
bc

Modern Zaman Prensesi

read
1.2K
bc

Rosaline-Tanrıçanın Doğuşu

read
1K
bc

İNTİKAM ATEŞİ

read
6.1K
bc

ÖLÜMLÜK AŞK

read
1.9K
bc

YERALTI KRALİÇESİ +18

read
18.8K
bc

Mafyanın Barbi Bebeği

read
118.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook