bc

KADİM KRALLIĞIN SON VARİSİ

book_age16+
225
FOLLOW
1.1K
READ
others
fated
submissive
heir/heiress
bxg
another world
secrets
supernatural
war
naive
like
intro-logo
Blurb

Menethil Gezegeni, içerisinde bulunan üç krallığa ev sahipliği yapıyordu. Bunlar: Devler ve Titanların karışımı olan Bastard adında bir ırkın yaşadığı Demir Ülkesi, sadece dört ana elementin hüküm sürdüğü Element krallığı ve Kadim Sınıfsızlar Krallığı idi. Demir Ülkesi içinde bulunan Bastard ırkı büyü yapamıyordu sadece ülkelerindeki madenlerden çıkarttıkları malzemeler ile savaş silahları üretebiliyor ve diğer krallıklar ile çok nadir ilişkiler kuruyordu. Element Krallığı ise sadece Hava, Su, Toprak, ve Ateşi kullanabiliyordu. Kadim Sınıfsızlar Krallığı ise sınıflanamayan her türlü büyüyü yapabiliyorlardı; mühür büyüleri, kahinlik, uzay büküm ve buna benzer sınıflanamayan büyüleri ile meşhurdu. 18 yıl önce Kadim Sınıfsızlar Krallığında bir isyan çıkmış ve ülkenin sınırlarına kadar olan canlı ve cansız her şey taşa dönüşmüştü. Kimse ne olduğunu anlayamamış bu durumun sebebini çözmeye çalışsalar bile Kadim Sınıfsızlar Krallığının sınırından içeri girememişlerdi sınır bir bariyer ile çevrilmiş ve bir türlü aşılamaz hale gelmişti. O günden sonra Demir Ülkesi sınırlarını kapatmış ve diğer krallık ile asla bir ilişkiye girmemişti. Kadim Sınıfsızlar Krallığı ise tarihe gömülmüş ve zamanda unutulmaya mâhkum edilmişti ama isyandan önce Kadim Krallığın bilgeleri bir şeyler olacağını sezmiş ve doğan son varisin beline rûn harfler( ay harfleri) ile kadim büyüleri yerleştirmiş. Tarihte sadece iki kişide görülen en kadim büyüyü ise kötü emelleri olanların bulmaması için kalbine mühürlemiş ve varisi dünyada bir yetimhaneye bırakmışlardı. Kadim Krallık taşlaşırken arkalarında bir umuda tutunarak kendi zamanını beklemeye başlamıştı. Peki her şey göründüğü kadar basit mi idi? Geçmişin sırları ile geleceğe yön verilecek bitirilmemiş hesaplar gelecekti en önemlisi varis nerede idi ve kendisinin omuzlarına daha doğarken bindirilmiş bu yükleri kaldırabilecek mi idi?

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Sütunlar ile çevrili bir koridorda yürüyordum. Etrafımdaki koridor geniş sütunları ise orta çağ mimarisini anımsatsa da kolonların tavana kadar ulaşan yerlerdeki süslemeleri daha değişik, hayatımda hiç görmediğim farklı desenler ile çevriliydi. Biraz daha yürüdükten sonra sanki zaman bir anda durmuş gibiydi. Daha önce yüzlerini hiç görmediğim insan heykeller vardı sanki bir şeyden kaçmak istiyorlar ya da bir yere gizlenmeye çalışıyorlarken taşlaşmış gibilerdi. Yürüdükçe bir kadın heykeli fark ettim kucağında bebeği ile koşarken taşlaşmıştı. Yüzlerine daha yakından baktığımda kadının ifadesi korkunçtu gözlerinden akan yaşlar ile taşlaşmıştı, ifadesi çaresizlik ile korkunun birleşimi gibiydi. Kucağında göğsüne bastırdığı bebeğin ise yüzü görünmüyordu sadece yandan gözleri kapalı ama tahminen ağlarken taşlaşmış olduğu seçiliyordu. Burası neresiydi böyle ben neredeydim böyle? Etrafımda böyle onlarca insan koridorun sonuna doğru koşmaya çalışırken taşlaşmıştı, bir adam yere düşmüş vaziyette kalmıştı. Koridorun sonuna doğru vardığımda ürkmüştüm daha fazla insanın yüzüne bakmak istemiyordum. Hızlıca adımlar atarak taşlaşmış insanların arasından ilerlemeye çalışarak koridorun sonunda ki geniş odaya varmıştım. Burası boş bir odaydı. Üç yere açılan koridorlar vardı sadece koridorların iki yanından yukarı tavandaki kubbeye kolonlar uzanıyor ve tam ortada birleşiyordu. Kolonların her biri sarmaşık desenleri ile çevrilmişti ama sarmaşıklar aşırı gerçekçi duruyordu, tavanda ise bir kral ve kraliçe, ellerinde bir kız çocuğu resmedilmişti. Diğer tüm tavan ise insan figürleri vardı halktı galiba ama her şey taşlaşmıştı, tavandaki resim bile renkli olması gerekirken gri taşlaşmış renkte idi. Üçe ayrılmış koridorların en kalabalık taş heykellerin olduğu tarafa doğru yürümeye başladım. Tam koridora girerken yanımda ki kolonun üzerindeki sarmaşıklara dokundum ve aslından kolonların üzerine işlenmiş değil de gerçek sarmaşıklar olduğunu anladım. Etrafımda ki her şey gibi sarmaşıklarda taşlaşmıştı. Burası neresiydi böyle koridorda ilerlerken ileride kapısı yarı açık olan bir odaya varıyordum tabi odanın kapısı da taşlaşmış olduğu için kapıyı itip açamıyordum sadece oluşan az boşluktan içeriye girmek zorundaydım. Kapıya yaklaştığım sırada içeriden bir ses duyup olduğum yerde sabit kaldım. O ses kimindi acaba? Temkinli bir şekilde sessiz adımlar ile ilerleyerek kapının aralık kısmına geldiğim de duyduğum ses daha netti “ Her şey bitti efendim. Kadim Sınıfsızlar Krallığı yok oldu, artık her şey sizin.” Bu da ne demekti böyle? Kadim Sınıfsızlar mı ? Neler oluyordu anlamıyordum o sırada ikinci bir ses daha duydum: “ Emin misin aptal ihtiyar görmüyor musun vâris prensesleri yok ortada. Çabuk onu da bulun. Onunla beraber bu krallığında sonu geldi. Hadi git ve o kızı da bul çabuk.” Diye sert ve kalın bir ses duyduğumda bedenimden bir ürperti dalgası geçmişti. Seslerin sahiplerini korksam da çok merak ediyordum, aralık kapıdan içeriye doğru bakmaya başladığım sırada bedenim geriye doğru çekilerek etrafımda ki her şey silinmeye birbirine girmeye başlıyordu. Ben ise geriye doğru çekilmeye devam ediyordum etrafım bir süre sonra koca bir siyahlıktan ibaret olmuştu. Nefes nefese kalarak yatağımda korku ile sıçrayarak uyanmıştım. Aman Tanrım! Bu gördüğüm rüya da neydi böyle? Soluk soluğa uyandığımda hava daha yeni aydınlanmaya başlıyordu. Gördüğüm rüyanın etkisinden bir türlü çıkamıyordum. 18 olmak üzere idim bu yaşıma kadar hiç rüya görmemiştim. Yatağımda oturur pozisyona gelip kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum, öncelikle rüyamda gördüğüm yerde neresi idi böyle? Ben bu yaşıma kadar korku filmi bile izlememiştim ki kaldığım yetimhanede zaten doğru dürüst televizyon bile izleme şansım olmuyordu. Kalkıp on kişilik kaldığım odada bulunan masanın üzerinde ki sürahiden bir bardak su doldurup içmeye başladım. Bardağı masaya koyup tekrar yatağıma doğru ilerlerken benim yatağımdan iki yatak solumda kalan 6 yaşındaki Ray ağlamaya başlamıştı galiba su içerken uyanıp beni bir an tanıyamadığı için korkmuştu. Hemen yanına ilerleyip baş ucunda ona doğru eğilerek “şiişt benim Ray sakin ol canım.” Diyerek sessizce diğerlerini de uyandırmaması için sakinleştirmeye çalıştım. Ray sesimi tanıyıp karanlıkta benim yüzümü seçebildiğinde tekrar sakinleşip uykuya dalmıştı kendi yatağıma gidip yatağımda oturmaya başladım ekranı kırık ikinci el olan telefonumdan saate baktığımda saatin sabahın üç buçuğu olduğunu gördüm. Uykum kaçmıştı artık gördüğüm rüyanın etkisi ile tekrar uyumaya korkuyordum. Açıkçası rüyamda gördüğüm her şey tedirgin etmişti beni yüzlerinde korkudan akan göz yaşları bile belirgin bir şekilde görülen taşlaşmış insanlar ve o korkutucu sert sesler. Hala görüntüler zihnime geldikçe ürküyordum, kaldığım oda zaten karanlıktı ve ben karanlıktan korkardım, küçüklüğümden beri kaldığım bu odada hep karanlıktan geceleri ağlardım en sonunda gece lambası almıştı müdire hanım ama geçen gün gece lambasının ampulü patlamıştı ve yenisini önümüzde ki ay alacağım maaş ile alabilirdim. O günden beri karanlıkta zar zor uyuyordum ve şu an rüyamın da etkisi ile daha çok korkar olmuştum hemen ayağa kalkıp duvarın kenarında bulunan ve ikişerli olarak ortak kullandığımız beş dolabın üçüncüsüne doğru karanlıkta görebildiğim kadar ilerleyerek içerisinden bir ceket alıp hızlıca üzerime geçirdim. Her saniye bu odada durdukça oda üzerime doğru geliyordu. Hemen odadan çıkıp koridorda bulunan merdivenlerden hızlıca aşağı inmeye başladım. Yetimhanenin çalışanı şu an derin uykusunda olmalıydı ama yatarken dış bahçeye açılan kapıyı kesinlikle kilitlemeyi ihmal etmezdi. Dış kapıya ulaştığımda yine tahminim doğru çıkmıştı, kapı yine kilitlenmişti hemen koridorun bahçeye bakan pencerelerinden birine doğru yaklaşarak pencereyi açtım. Ocak ayındaydık ve dışarısı oldukça soğuk ve karlıydı, bu gecede kar yağmıştı belliydi ama durmuştu üzerimdeki kazak ve altımdaki pijama kalın olsa da üzerime hızlıca aldığım ceket bana çok fazla fayda sağlayamayacak gibiydi. Yine de yüzüme vuran soğuk ile gördüğüm rüyanın etkisi kendime gelmemi sağladıkça yavaş yavaş geçiyordu. Pencereden yetimhanenin karlı bahçesine bakarken girişteki güvenlik kulübeye doğru baktım orta yaşlı güvenlik görevlimiz uyuyakalmıştı kesin yine. Soluk bir ışık yanıyor olsa da dışarıda kimse yoktu. Kaldığım yetimhane şehrin merkezinde yer alsa da eldeki imkanlardan dolayı bahçedeki lambaların yarısı patlamış yarısı ise bahçeyi loş bir ışık olarak aydınlatıyordu. Üç katlı bir binanın ikinci katında kalıyordum. Toplam yüz kişilik bir yetimhanedeydim, bahçeyi seyrederken rüyanın etkisi yavaş yavaş geçse de gerçeklerin etkisi yine zihnimi sarmıştı. Daha bir aylıkken bırakılmıştım bu yetimhaneye müdire hanım beni yine böyle karlı bir akşamda kapının önünde korkmuş bir şekilde etrafına tedirgince bakan genç bir kızın kucağında olduğumu, o kızın beni müdire hanıma verdikten sonra sadece ismimin Roselin olduğunu söylemiş ve beni müdirenin kucağına bırakıp korku ile etrafına bakarak oradan hızlıca ayrılmış. Müdire hanımın söylediğine göre beni kucağına bıraktıktan sonra tek bir kelime bile etmesine izin vermemiş genç kız sadece uzaklaşmış ve gitmiş. Sonrasında ise müdire, beni şaşkın bakışlar ile genç kızın arkasından son kez bakıp içeriye götürmüş. İçeriye kendi odasına geçip hizmetliyi uyandırmadan önce battaniyenin arasına sarılmış olan yüzümü açtığı anda sol kulağımın oradan başlayıp çeneme doğru uzanan yaprak dalına benzeyen ama kara bir leke gibi duran izi görünce şaşkınlığının arttığını ama asıl şaşkınlığının pembe hafif koyu şeker pembesi saçlarımın olduğunu o sırada uyurken yavaş yavaş gözlerimi açtığımı ve göz rengimin de saçlarım gibi koyu şeker pembesi bir renkte olduğunu görmüş o şaşkınlık ile ne yapacağını bilemediğini bir süre beni seyrettiğini söylemişti. Polislere teslim edip etmemekte kararsız kalmış ama yine de beni büyütmeyi seçerek hizmetli çalışan ile birlikte büyütmüşler. İsmi mi genç kızın isteği üzerine değiştirmemiş hiç ama o genç kızın annem olup olmadığını da bilmiyormuş. O geceden bu geceye kadarki geçen 17 yıl boyunca anne baba sevgisi olmadan sadece kaldığım 10 kişilik odalar ve etrafımda neredeyse her ay yeni gelen kızlar ile tanışıp sonrasında ise o kızların evlat edinilip yetimhaneden ayrılmalarına şahit olarak geçirmiştim. Yüzümde gecenin soğuğuna inat gerilen kaslarımı zorlayarak buruk bir gülümseme ile kaplanmıştı. Bulunduğum pencereden belki sayamadığım kadar çok geçmişimi izlemiştim şu anda da yine o anların birindeydim baktığım bahçede hayatımın her dönemini geçirmiştim. hatırlıyordum, hafızamdaki en erken hatıralar beş yaşımdan itibaren zihnimde belirmeye başlıyordu kulağımın oradan başlayıp çeneme doğru ilerleyen ve büyüdükçe çenem den diğer kulağıma doğru yayılan bu siyah iz yüzünden yetimhanede herkes benimle dalga geçmişti. İlk başlarda çocuk olduğum için anlamıyordum ama büyüdükçe ve aklım artık bir şeyleri kavramaya başladığında bu yetimhane bana cehennem olmaya başlamıştı. Çünkü suratımda ki bu iz büyüdükçe bütün yüzüme doğru yayılmaya başlamış ve sanki birisi kömür ile yüzümü çizmiş gibiydi dallara benziyordu ama kömür lekesi gibi şekilsiz de duruyordu. İnsanlar benimle dalga geçtikçe aynalara baktıkça artık kendimden iyice nefret eder olmuştum. İnsanların benimle dalga geçmelerinin tek nedeni yüzümdeki bu leke değildi pembe saçlarım ve gözlerimde herkesin beni cadı, büyücü gibi görmelerine sebep olmuştu bu yüzden müdire hanım küçükken benden ürkmemeleri için saçlarımın boyalı olduğunu gözlerimin ise bir hastalıktan dolayı bu renkte olduğunu söylemişti ama yine de herkes benden hep uzak durmuştu. Buruk gülümsemem küçüklüğümün o korkunç alay dolu günlerini tekrar zihnime dolması ile dudaklarımda donmuş kalmıştı çünkü beş yaşındayken yetimhanede benden on yaş büyük olan iki kız beni "lanetlisin sen!" Diyerek binanın bodrum katında bulunan eski dolapların birinin içine kilitlemişlerdi bütün bir gece o karanlık dolabın içinde korkudan sadece “ kimse yok mu? Çıkarın beni buradan.” Diye ağlamış ve korkudan ne yapacağımı bilememiştim. Ertesi gün ise ağlamaktan uyuya kalmış bir vaziyette bulmuştu beni müdire hanım önceki gece yatağımda olmadığımı fark etmiş ve beni bodrum katına indirirlerken gördüklerini söyleyen kızlar sayesinde bulmuştu beni. Daha beş yaşında iken ilk kez öfke hissi ile tanışmıştım o kızlara olan öfkem ile o an onları dünyadan silmek istiyordum. Müdire hanım bana yapılan zorbalığa karşı o kızları başka bir yetimhaneye göndermişti ama o günden beri karanlıkta kalamıyordum. Fiziksel özelliklerim yüzünden bu yaşıma kadar bana yapılan hiçbir şeyi unutamıyordum her seferinde arkadaşım sandığım kişiler kalbimi kırıyordu. Daha altı yaşında iken Maria adında bir arkadaşım olmuştu, kendisini daha yeni altı yaşına bastığında annesi bakamıyorum diyerek yetimhaneye bırakmıştı onu. Çok utangaç bir kızdı bırakıldığı gün annesinin arkasından ağlayarak annesini çıkış kapısına kadar bacaklarına yapışmış şekilde bırakmayarak onunla gitmek istediğini söylüyordu, bahçede durmuş onun bu halini izlerken onun için üzülmüştüm çünkü benim dizlerine yapışacak veya yüzünü bile görebildiğim bir annem olmamıştı hiç. Annesi Maria’yı çıkış kapısında üzüntülü bir şekilde kendisinden uzaklaştırarak hızlı bir şekilde koşmaya başlamıştı Maria ise arkasından ağlayarak koşmaya çalışsa da güvenlikte ki adam durdurmuştu onu. O şekilde güvenliğin kollarından kurtulup annesine gitmeye çalışan Maria’nın yanına doğru ilerlemeye başlamıştım. Ağlamaktan yorgun düşmüş artık sadece hıçkırıklar ile ağlıyordu. Güvenlik görevlisi onu bahçenin köşesindeki bankın üzerine oturtmuştu, yanına gidip elimdeki eskimiş sarı saçlı bez bebeği ona doğru uzatmıştım. İlk başta ne yaptığımı anlayamaz şekilde hala hafif hafif ağlasa da bebeği almıştı o günden beri hep yan yana olmuştuk. Maria, bu yetimhanede benim ile dalga geçmeyen tek kişi idi. Birbirimizin tek arkadaşı idik. Maria’da ilk başlarda benim gibi utangaç, sessiz, naif bir kızdı siyah boynunda olan kısa saçları, kahve gözleri küçük burnu ile çok sevimli gelirdi gözüme ama Maria büyüdükçe utangaçlığını ve sessizliğini aşarak bir sürü arkadaş edinmeye başlamıştı ama yine de hep en yakın arkadaş olarak beni gördüğünü söylerdi ve bende böyle olduğunu sanırdım hep ta ki geçen yıla kadar. Maria ile dostluğumuz gerçekten liseye kadar çok iyi idi lisede ise Maria artık başka kişiler ile takılmaya başlamış ve tavırları değişmeye başlamıştı artık benimle zaman geçirmek yerine sürekli dışarıda lisede tanıştığı kişiler ile zaman geçirmeye başlamıştı. Artık yetimhanede bize verilen ikinci el kıyafetler yerine yeni ve pahalı kıyafetler giymeye dış görünüşünü günden güne değiştirmeye başlamıştı. Kısa saçlarını uzatmış, makyaj yaparak kendisini daha olgun göstermeye başlamıştı. Bir gün odada yine akşam dışarı çıkmak için kendisinin üzerinde görmediğim ve neresinden bakarsan bak “Ben pahalıyım” Diye bağıran siyah bir elbise giyerken gördüm Maria çalışmıyordu ve çalışmayarak bu elbiseleri almasına yetecek parasının olmadığını biliyordum ona doğru yaklaşıp “ Maria nereye gidiyorsun?” diye sormuştum. Maria ise sanki yabancı bir kişi ile konuşuyormuş gibi sadece “ Arkadaşım ile buluşacağım” Demişti. İnsanı kıran şeylerin her zaman sözler olması çok garibime giderdi fiziksel olarak bir insan sizin canınızı yaktığında er geç o hissettiğiniz acı hissini unutabilir iken; sözlerin sizi kırıp o hissettiğiniz acının ruhunuza işlemesi ve üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin unuttum dediğiniz anda bile başka insanların yüzüne bakmanız bile o acıyı tekrar içinizde hissetmenize sebep oluyordu. Garipti hissedilen acı geçmiyor ama zaman ise ona inat hızla akmaya devam ediyordu. Maria’da hissettiğim ise parçalanıştı, bana karşı kullandığı ses tonu içimi de geçmiş ruhumu üşütmüş ona karşı kurduğum dostluk temellerini parçalamaya başlamıştı. Yine de belki farkında olmadan söylediğini düşünerek sevecen bir tavır ile elimi omzuna koyup yanağımı fondöten ile kaplı yanağına yasladım anında kendisini geri çekerek elimi koyduğum omzunu kurtararak bana kızgın gözler ile bakmıştı. “ Ne yapıyorsun Roselin makyajımı bozuyorsun” diye sert çıkışmıştı evet benden uzaklaştığını biliyordum ama bu tavrı kendisinden hiç beklemiyordum. Bana karşı sanki gün geçtikçe düşman gibi hisler besliyordu sebebini bilmek istiyordum eğer benim fark etmeden ona karşı bir hatam yüzünden ise bunu telafi edebileceğimi düşünüyordum “ Maria bana olan bu davranışının sebebi nedir? Biz seninle yakın arkadaş değil miyiz hatta kardeş gibi büyüdük ne oldu neden birden benden uzaklaştın? Maria haline bir bak sen kendini yüzüne sürdüğün boyaların arkasına sığınacak kadar mı doğallığından utanıyorsun, sen bu üzerindekiler ile kendi olduğun kişiden vazgeçip bambaşka biri mi olmak istiyorsun? Maria artık seni tanıyamıyorum neler oluyor bu üzerindeki giysiler, bu bu kullandığın malzemeleri nereden alıyorsun? Tanrı aşkına Maria sen çalışmıyorsun bile nereden geliyor bütün bunlar?” Ardı ardına sıraladığım sorular karşısında Maria sadece : “ Bana bir şey olduğu yok Roselin asıl sen kendi haline bak doğallığımdan falan utanmıyorum sadece yüzümü renklendiriyorum ayrıca artık küçük değiliz biraz olgun olmamız gerek ve üzerimdekileri erkek arkadaşım hediye etti. Şimdi rahatladın mı sebebini öğrendiğine göre daha fazla sorgulama beni” duyduklarıma inanamıyordum, o an 10 sene boyunca her anımı paylaştığım Maria yerine bambaşka biri duruyordu karşımda. Bana karşı naif ve şefkatli bakan gözleri yerine artık beni yabancı gibi gören bakışları vardı. Hareketleri ve tarzı ise kökten değişmişti. Ondan sonra ise konuşmamıştım susmuş ve odadan ayrılmıştım. Aynı şu anki bahçeye bakan pencerenin önüne gelmiş o zamanda bu pencereden dışarıyı izliyordum. Bir süre sonra yetimhanenin giriş kapısına siyah lüks bir araba yaklaşmıştı içinden beyaz tişört, siyah bit kot giymiş bir çocuk inmişti çocuk desem de rahat 25 yaşında vardı, vücudunun görünen her yeri dövme ile kaplı idi arabadan inip hemen bir sigara yakarak bizim yetimhaneye doğru bakmaya başlamıştı. Bakışlarımız kesiştiğin de ise bana yandan iğrenç bir gülümseme ile bakmıştı. Hemen pencerenin kenarına geçip kendimi duvara doğru gizledim çünkü çocuğun bakışlarından aşırı rahatsız olmuştum. Tekrar göz ucu ile bahçeye baktığımda çocuğa doğru yaklaşan Maria’yı görmem ile şaşkınlığım daha da artmıştı kendi kendime lütfen sevgilisi olmasın diye dua ederken Maria’nın çocuğun yanına varması ile çocuğun ona sarılıp hızlıca dudaklarına bir öpücük kondurduğunu gördüm. Kendi içimde şoklar yaşarken Maria halinden memnun tavırlar ile arabanın ön koltuğuna binerek çocuk ile birlikte oradan uzaklaşmışlardı. Gördüğüm manzaraya şaşırsam da Maria’nın değişen tavırlarından dolayı şaşırmamam gerektiğini biliyordum. O gün Maria ile tekrar konuşmak için gece onu beklesem de Maria o gece çok geç gelip yüzüme bile bakmadan direk yatağına yatıp uyumuştu. O günden sonra bir hafta boyunca hiç konuşmamıştık ama hiç iyi birine benzemeyen dövmeli çocuk her gün Maria’yı almaya gelmişti ve ben her seferinde göz ucu durduğum pencereden onları izliyordum. Dile getiremesem de Maria için üzülüyordum. Dövmeli çocuk ise her seferinde benim olduğum pencereye bakarak sanki birilerini arıyor gibi yetimhanenin pencerelerini kontrol ediyordu. Bir haftanın sonunda ise olan olmuştu. Sekizinci günde odada otururken Maria yine dışarıya çıkacağını belli eden bir şekilde hazırlanmaya başlamıştı. Sonrasında odanın içinden bir zil sesi duyulmaya başlamıştı. O zamanlar benim telefonum yoktu, bildiğim kadarı ile odada bulunan hiçbir kızın telefonu yoktu o zaman bu zil sesi nereden geliyor diye etrafıma doğru bakarken Maria köşedeki kot ceketinin cebinden son model bir telefon çıkarıp yanıt tuşuna basarak kulağına götürmüştü. Telefonu olduğunu bilmiyordum bana böyle bir şeyden bahsetmemişti ama telefonda konuştuğu kişinin kim olduğunu anlamıştım yine o dövmeli çocuk ile konuşuyordu. Maria odada ben yokmuşum gibi çok samimi ve sevecen konuşuyordu o an aramızdaki dostluğun hepten bittiğini anlayarak odadan çıkıp bahçeye indim bahçedeki giriş kapısının yanında ki banka oturarak tam karşımda ki ağacı izlemeye başladım. Bir yandan ise düşünüyordum hangi ara bu kadar uzaklaşmıştık tek arkadaşım dediğim insan ile iki yabancıya dönüşmüştük. Değişmeye bu kadar mı meyilli idi yapımız. Ben kendi kendime düşünürken yanıma birinin oturduğunu hissederek sağ tarafıma döndüğümde ne zaman arabasını giriş kapısının yanına park edip yanıma oturduğunu fark edemediğim dövmeli çocuğa bakıyordum. Bana gülümseyerek bakmasına ise daha fazla sinir olmuştum artık ne kadar dalgınsam bana doğru yaklaşırken fark etmemiştim bile hemen ayağa kalkmak için hamle yaptığım anda kolumu tutarak beni durdurmuştu ‘ Ne yapıyorsun?’ bakışı ile çocuğun suratına bakıp kolumu hemen ellerinden kurtarıp yetimhanenin güvenliğine doğru ilerlemeye başladım. Bu ne cüret idi ne olduğu belirsiz bir çocuk resmen elini kolunu sallayarak rahatça buraya girebiliyordu üzerine birde yanıma oturup benim kolumu tutmuştu. Güvenlik kulübesinin camını elim ile tıklattım. Tahminen otuz beş veya kırklarının başlarında olan kilolu saçlarının araları beyazlamaya başlamış pembe yanaklı güvenlikçi adam camı açarak “ efendim Roselin bir şey mi oldu?” verdiği rahat tepkiye daha da sinirlenmiştim ama bağırmak benim yapımda yoktu bu yüzden sakince “ buraya yabancıların girmemesi gerek ve şu bankta gördüğünüz çocuk izinsiz girmiş çıkarılmasını istiyorum.” Dedim. Güvenlik işaret ettiğim yerdeki dövmeli çocuğa bakarak garip bir ifade ile “ Adının Erik olduğunu senin ve Maria’nın arkadaşı olduğunu söyledi bu yüzden geçmesine izin verdim sürekli Maria ile onu kapının dışında gördüğüm için gerçek sandım.” Şok olmuştum onu tanımadığım halde yalan söylemiş ve arkadaşım olduğunu mu söylemişti gerçekten iğrençti baştan aşağı yalan kelimesinin vücut bulmuş hali gibiydi daha ilk görüşte o çocukta rahatsız olduğum bir şeyler olduğunu anlamıştım ve bu söylenenler den sonra daha iyi anlıyordum. “ onu tanımıyorum ve çok rahatsız oldum lütfen çıkarın” diye güvenlikten yine bir ricada bulundum Güvenlik Maria’nın arkadaşı olup olmadığını sorduğunda ise mecburen onaylamak zorunda kalmıştım o zaman yapacak bir şeyinin olmadığını söylemişti. “Sonuçta Maria arkadaşı imiş” Diyerek o çocuk ile arkadaş değilsem yanından geçip gitmemi ve binaya girmemi söyleyerek camı üzerime kapatmıştı. Hata bende idi. Zaten hangi görevini yerine getirmişti ki bu adam gece gündüz kulübesinde oturur yemek yer ve televizyon izlerdi içeriye giren veya çıkan kişi umurunda bile olmazdı. Sinirlensem de susarak arkamı dönüp binaya doğru ilerledim.Çocuk hala bankta oturuyor ve bana bakıyordu ona bakmamaya özen göstererek uzağından geçip gitmeliydim ilerlerken tam önünden geçip gidecekken bir anda ayağa kalkmış ve önümde durmuştu. Bu kadar hızlı hareket etmesine şaşırmıştım. Boyu tahminen. 1.75 di ama benim boyum 1. 55 santim olduğu için yanında küçük kalıyordum yüzüne bakmadan diğer sol tarafından geçip gidecekken anında o da sol tarafa adım atmıştı bu kez de sağ tarafına geçmek istemiştim ama o da benimle aynı anda sağ tarafına adım atmıştı. En sonunda kafamı kaldırıp gözlerinin içine kendisinden rahatsız olduğumu belirten bakışlar ile bakarak “ çekilir misiniz?” dedim. Kendisi ise bana gülümseyerek bakıyordu ve gülümsemesi gerçekten bana göre iğrençti. Sorumu cevapsız bırakarak “ Ne güzel saçların var gözlerin de öyle sanki gözlerin lens gibi değil de doğal duruyor. Saçlarında öyle ama sana çok yakışmış adım Erik memnun oldum." Diyerek elini uzattı hemen birkaç adım geriye giderek ona cevap vermedim ama suskunluğumu bile çok faklı bir yöne doğru çekmişti “ demek zor kızı oynuyorsun, bunu sevdim” diyerek bana doğru birkaç adım atmaya başlamıştı o an “ Erik!” diyerek bize doğru hem kızgınlık hem de şaşkınlık ile bakan Maria ile karşılaşmıştık. Maria hızla bize doğru gelmeye başladığında ben daha ne olduğunu anlayamamıştım. En sonunda yanımıza vardığı anda gözleri ilk beni ve bana doğru adım atacak olan Erik’e kaydı “ Erik ne yapıyorsun ?” diyerek beni es geçmişti yani ben öyle sanıyordum çünkü biranda gözleri bana dönmüş “ Sen ne kadar kıskançmışsın meğer sırf Erik benim sevgilim olup benim sahip olduklarıma olamadığın için Erik’i etkilemeye mi çalışıyordun?” yaptığı itham karşısında şok olmuş ve gözlerimi iyice açmış Maria’ya bakıyordum Erik’in aslında benim üzerime doğru geldiğini gerçekleri anlatmak üzereyken Erik benden önce davranıp “ sakin ol bebeğim arkadaşının saç rengi dikkatimi çekti sadece ona bakıyordum ama hiçbir saç rengi senin asil siyahların ile yarışamaz.” Diyerek anında Maria’nın beline sarılmıştı. Maria anında sakinleşmiş olsa da bana bakan gözleri düşmanca ve kendisini kıskandığımı sanan şekilde bakmaya devam ediyorlardı. Beraber el ele yetimhanenin çıkış kapısına doğru giderken Maria hala şok içinde bakan gözlerime bakıp aramızda geçen on yıllık dostluğu tamamen silecek o sözleri söylemişti: “Benden uzak dur lanetli kız” arkasını dönmüş ve gitmişti. Duyduğum şey karşısında ruhum incinmişti ona beni beş yaşında iken bodrum kata lanetli diyerek kilitlediklerini anlatmıştım. O ise bu olay yüzünden o kızlara çok sinirlenmiş benim lanetli olmadığımı aksine benimle tanıştığı için çok şanslı olduğunu söylemişti. O günden beri dalga geçseler de kimse bana ‘”lanetli” demiyordu ama tam on yıl sonra en yakınım dediğim kişi tüm ruhumu kıran o cümle ile silmişti dostluğumuzu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KIRIK ANILAR MAHZENİ

read
1.7K
bc

Zor Ajanlar

read
1K
bc

GECE GÜNEŞİ

read
2.1K
bc

O KIZA ŞİMDİ BAK

read
4.0K
bc

PRENSİN KORUMASI

read
8.7K
bc

KARANLIĞIN GÖLGESİ

read
2.5K
bc

GİZ

read
6.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook