bc

Aykırı Şehir

book_age18+
11
FOLLOW
1K
READ
dark
dystopian
addiction
like
intro-logo
Blurb

"Beni gerçekten sevseydin..." Zorlukla yutkundum. Gözlerim doldu. En çok sahip olmak istediğim şey bir adamın sevgisi olmamalıydı ama bugüne kadar hiçbir şeyin olmayışına bu denli kahrolmamış, için için kan ağlamamıştım. "Gitmeme izin vermezdin."

Bir adımlık mesafemizi kapatıp yüzüme eğildi. "Ne yapsaydım?" Narin bir dokunuşuyla tenimin her noktasını karıncalandırdı. Kalbim ihtiyacına kavuşmuştu, gürültüsü kulaklarımda uğulduyordu. "Ne yapsaydım şifa kızım? Gözlerimin önünde kendini karanlık dehlizlere atmanı mı izleseydim?" Beyaz saçımın bir tutamı iki parmağı arasında, burnuna oldukça yakındı. Derin bir nefes aldı. "Aşkımıza sırtını ilk sen döndün. Seni bırakmaya mecbur bıraktın. Bana gelmedin. Beni öldürseydin daha az acırdı."

chap-preview
Free preview
0
0 Her zamanki gibi bir gündü. Bazılarından tek farkı öncekine henüz ara veremediğimden biraz daha yorgun olmamdı ama kesinlikle sıradan başlamıştı. Ve elinden alınmadan önce insan sıradanlığın ne kadar güzel bir şey olduğunu bilemeyebiliyordu. Sabaha karşı son kahvemi içerken nöbetimin en sakin vaktindeydim. Gece boyu acil aşırı yoğundu ve bir saat bile uyuyamamıştım. O yüzden kıçımın üstüne oturabildiğim bu an çok kıymetliydi. Eski panjuru yarı açık camdan gün ağarırken hafiften çiseleyen yağmuru görebiliyordum. Başımı bir yere yaslasam sızıp kalabilecek kadar bitkindim ve eve dönerken gideceğim yol, çekeceğim trafik gözümde büyüyordu. Hasta viziti ve vaka sunumundan sonra hastaneden yirmi dört saati aşkın sürenin sonunda çıkarken Zehra "bu tempoya dayanamıyorum" diye şikâyet ediyordu. "Bana tıp yazarken kimse bunları söylemedi." Talha ona alayla baktı. "Salak mısın Cemile? Senin annen de baban da doktor. Hiç mi nöbetleri olmadı?" Zehra elinin tersiyle Talha'nın koluna vurdu. Kaşlarını çatmıştı. "Susar mısın, enerjimin ve beynimin son kırıntılarıyla hayatımın acınasılığına yakınıyorum şu an." Kesinlikle acınası hayat görmemişti. Onlar didişirken çantamın bir yerlerine sıkışmış telefonumun melodisini duyunca yavaşlayıp bir kolunu omzumdan çıkardığım çantamı açabilmek için biraz gerilerinde kaldım. Bu sırada Cevat da ikisinin arasına girmişti. "Yemin ederim güneş gözlerimi acıtıyor sanırsın hastaneden değil mağaradan çıktım." Sesler gittikçe uzaklaşırken nihayet telefonumu bulabildim. Ev arkadaşım Hale arıyordu. Bu biraz şaşırtıcıydı Çünkü yanılmıyorsam derste olması gerekiyordu ve ders saatinde beni aramak onun gibi bir nerdün doğasına aykırıydı. Çantamı tek omzumda tutup telefonu açtım. "Alo" "Lara, Lara, Lara" diye panikle üç kez adımı tekrarladı. "Mahvoldum. Bittim ben. Bittim." Arkasından yoğun şekilde insan sesleri geliyordu. "Sakin ol. Ne oldu?" Bizimkiler arkada kaldığımı fark edince durmuş bana bakıyorlardı. Elimle gitmelerini işaret ettim. Zaten dağılacaktık. Beklemelerine gerek yoktu. Zehra'nın el sallamasına karşılık verdim. Onlar uzaklaşırken de arabama ilerledim. "Anlat." Hiç nefes almaya ihtiyacı yokmuş gibi hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Derste sunacağım bellekteki dosya bozulmuş. Açamıyorum. Hoca gecikti ama her an gelebilir. İlayda'yı aradım açmıyor. Zaten yetişemez de." Sürücü koltuğuna yerleşip telefonu hoparlöre aldım ve tutacağa yerleştirdim. "Eve gidip dönerim ama yetişebilir miyim emin değilim." Asla yetişemezdim, bunun fizik kurallarına aykırı olduğunu o da biliyor olmalıydı. Ev üniversiteye de hastaneye de biraz uzak kalıyordu. "Hayır hayır" diye itiraz etti. "Evden değil. Sunumu beraber yapacağım kızın bilgisayarında yedeği var. Buraya daha yakın. Konum atsam bilgisayarı alıp bana getirir misin lütfen? Lütfen!" Doğrusu istediğim tek şey bir an evvel eve gidip yatağıma kavuşmaktı. Açlığıma rağmen kahvaltı etmeyi bile düşünmüyordum ama Hale'yi zor durumda bırakmaya da içim el vermedi. Sırt çantamı yan koltuğa atıp emniyet kemerimi taktım. "Tamam, gönder konumu, hastaneden çıkıyorum şimdi." Coşkuyla sesi yükseldi. "Sen var ya bir tanesin. Kahramanımsın. Atıyorum konumu, yetiş ne olursun." Onun bu halini görebilen sayılı insanlardandım. Genelde sosyal ilişkiler kuramayan ve muhtemelen bunu istemeyen biriydi. İlayda'nın evdeki varlığına bile sırf arkadaşız diye katlanıyordu. Güldüm. "Abartma, gönder hadi. Görüşürüz." Aramayı sonlandırdım. Konum gelmeden önce de İlayda'ya gecikeceğimi mesaj attım. Hale ulaşamadıysa yüksek ihtimalle uyuyordu ama uyanınca beni göremezse merak ederdi. Bilgisayarı almaya gittiğimde kızın annesi beni bekliyordu zaten, mümkün olduğunca hızlı şekilde fakülteye ulaştırdım. Neyse ki yetişebilmiştim. Ama açlığım iyice bastırmıştı. Yol kenarında bir fırına uğradım. Mideme eziyet olduğunu bile bile bir açma alırken vitrinde ekler görünce ödemeyi yapmadan duraksadım. İlayda bayılırdı ve güzel görünüyordu. Biraz da ekler alıp elimde açmam, radyoda beni uyanık tutacak hareketli şarkılarla doğrudan eve sürdüm. Tek elimde çantam ve fırın poşetiyle apartmana girdiğimde merdivenlerden inen adını asla hatırlamadığım üst komşumuz yaşlı teyzeyle karşılaştık. Selamlaşıp yukarı çıkarken sebepsiz bir ağrı göğsüme çöreklendi. Herhalde yorgunluk bana yük olmuştu. Bayılmadan eve adımını atabildim. Kapısı açık salon boş görünüyordu. Mutfağa yürüdüm. Niyetim poşeti bırakıp odama geçmekti ama İlayda'nın odasından gelen bağırtıyı duydum. "Saçmalama. Ne yapıyorsun?" Kaşlarımı çattım. Kiminle konuşuyordu? Bazen arkadaşlarıyla ters düşer, uzun ve yüksek sesli telefon görüşmeleri yapardı. O yüzden yine telefonda biriyle tartıştığını düşündüm. Ta ki bir adamın konuşmasını duyana kadar... "Kızım beni niye evine çağırdın, çocuk muyuz?" Eve birini çağırmazdık. Bu en başta koyduğumuz kurallardan biriydi fakat şu an kardeşimin kurallarımızı çiğnemesinden daha önemli bir sorun vardı. "Kafayı mı yedin? Beraber takılırız derken kastettiğim bu değildi." Çantayı atıp odaya doğru adım atmıştım ki kardeşim "çekil" diye bağırdı. Bir şeyler düşüyor ya da bir yerlere çarpıyor gibi farklı sesler de geliyordu. "Aptal mısın sen? Sevgiliyiz işte, ne bu ayaklar? Sikeceğim nazını da şimdi." Boğuşuyor gibiydiler. Neyle karşılaşacağımı bilmediğimden geri dönüp titreyen ellerimle panik içinde çekmecelerden birini açtım. Gerekirse kardeşimi ve kendimi savunabilmek için gözüme çarpan ilk bıçağı aldım. Sapını öyle sıkı sıkıya kavramıştım ki henüz holü aşamadan avucum ter içinde kaldı. "Eh, yeter be!" "Bırak!" Kapı kulpunu hışımla indirdiğimde kardeşime saldıran mahluk açılan kapıya döndü. İlayda bu fırsatla onu itse de kurtulamadı. "Abla!" Çok kez bu kelimeyi duymuştum andan ama bu defa içine nasıl bir şükran yüklediğini görebiliyordum. "Abla!" Hüngür hüngür ağlıyordu, üstü başı dağılmıştı ve çok korkmuştu. "Hemen kardeşimi bırak!" Bıçağı görünce temkinle ayağa kalktı. İri yapılıydı, fiziksel olarak ona karşı zayıftım ve korkuyordum da. Parmak boğumlarım bembeyaz kesilmişti. Kapının önünden biraz kenara çekilerek ondan uzaklaştım, uzanıp bıçağımı alamayacağı bir mesafede durmaya çalışıyordum. "Sakin ol. Yanlış anladın, sakin ol." İlayda da kendini yatağın diğer tarafına atıp ayaklandı. Sıkı sıkıya üstündeki pijamaya tutunmuş içli içli ağlamaya devam ediyordu. "Neyi yanlış anladım be pislik herif?" Gelmeseydim olabilecekler gün gibi ortadaydı. "Sen ona..." dedim ama devamına dilim varmadı. Bir adım atmıştı ki "kal orada" diye uyardım. "Sakın yaklaşma." "Bak o benim sevgilim. Bu..." Yatağa baktı ve sonra tekrar bana döndü. "Bu çok normal. Söylesene İlayda." "İster sevgilisi ol ister başka bir şey. Sen ona rızası dışında dokundun, daha da ileri gidecektin. Polisi arayacağım, derdini onlara anlatırsın." Cebimi yokladım. "Hayır!" Gözlerinden alev fışkırıyordu. "Ben o cehenneme gitmem." Üstüme geldi. Bıçağı çekmeye çalışıyordu. "Bırak şunu. Defolup yoluma gideceğim." Ben onun gücüyle baş etmekte zorlanırken İlayda araya girdi. "Çekil!" Artık ne için itiştiğimiz anlamsızlaşmıştı sanki. "Bırak ablamı! Berat!" "Beni oraya gönderemeyeceksiniz." Aklını kaybetmişti. Kolumu tutup beni geri savurdu. Yere sertçe çarpan diz kapaklarımın acısıyla inledim. Bıçak onun ayağının dibine düşmüş olsa da bakmadı bile. İlayda'nın boğazını kavramış, bedenini duvara yaslamıştı. "Senin yüzünden." Bu daha çok bilinçsiz bir sayıklamaydı. "Sana söyle dedim. Uslu da durmadın. Ne kıymetli amın varmış." Kardeşim mosmor olmuş, nefes ihtiyacıyla çırpınıyordu. Kesik kesik konuşabiliyor, yardım istiyordu. Bıçağı aldım, ayağa kalktım. Bu zihniyette bir pislik zaten yaşamamalıydı ama o an kardeşimi kurtarma içgüdüsüyle bıçağı var gücümle sapladım. Benim ellerim kan içinde kalırken o sendeledi, elleri kardeşimin boğazından çekildi. "Sen..." Dünyam sarsıldı. "Ne yaptın?" Kısacık sürede iri bedeni gürültüyle yere yığıldı. " Ö-öldü mü?" Duyuyor, cevap veremiyordum. Bir doktor adayı olarak daha soğukkanlı olmalıydım fakat ben öylece duruyordum. Bedenim ve ruhum kopup gitmişti birbirinden. Önümde yatan adamın nabzına, solunumuna bakmak dâhi aklıma gelmiyordu. Birinin alacaklı gibi kapıyı, zili çalmasıyla içinde kaybolduğum dünyadan uyandım. İlayda ile göz göze geldik. "Ne yapacağız? Abla, ne yapacağız?" "Kapıya bak." Biraz duraksadım. Karar vermek zordu ama saklayamazdık. Bir insanın ölümüne karşı böylesine vurdumduymaz olmak belki canilikti ama şu beden tek nefes daha almasa ve öldüğünden bir kişinin haberi olmadan öylece ortadan kaybolsa gram üzülmezdim. Yine de yakalanırdık ve bu ihtimal ufak olsaydı bile onu bıçaklayan ben olsam da İlayda da yanardı. "Ben ambulans çağıracağım." Bileklerimi tuttu. Buz kesmişti, gözyaşları artarda pınarlarından süzülüyordu. "Olmaz. Seni alırlar." Bir zelzelenin orta yerinde kalmıştık sanki. Sarsılıyor, savruluyor ve yapılması gerekeni bildiğim halde korkunun dış çeperini sıkıca çevrelediği bilincime erişmekte güçlük çekiyordum. Kan ona da bulaşmasın diye tutuşundan kurtuldum. "Dediğimi yap. Hadi." "Abla." Yalvarır gibiydi. "Olmaz, olmaz." Açık kızıl saçlarını tutmuş, başını şiddetle iki yana sallıyordu fakat bu histerik bir kriz, bir titreyişe benziyordu. "Başka bir şey buluruz. Saklarız." Yatağın örtüsüne baktı. "Buna sararız, belki halıya. Gece çıkarırız." Elinin tersiyle yanaklarını sildi. Bembeyaz teni kızarmıştı. "Çözebiliriz. Evet." Daldığı âlemden onu çıkarabilmek için yüksek ve sert bir ses tonu takındım. "İlayda." Fakat duymuyor ya da duymak istemiyordu. "Benim yüzümden oldu. Seni alamazlar. Kimse senden şüphelenmez zaten." Ona bir tokat atıp kendine getirmeliydim ama yapamıyordum. "İlayda. Kes şunu!" Örtüyü parmakları arasından çekip tam önünde durdum. "Sözümü dinle. Yoksa o kapıyı ben açacağım." Çenemle koridoru işaret ettim. Yargılanırken bunun nefsi müdafaa sayılabileceğini umuyordum ama o kapıyı açacaktı ve aslında o an bile derinlerimde bir yerde biliyordum ki o kapı benim için Ayrı Şehir'e açılacaktı.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Her Triplet Alphas

read
7.5M
bc

The Heartless Alpha

read
1.4M
bc

My Professor Is My Alpha Mate

read
458.9K
bc

The Guardian Wolf and her Alpha Mate

read
489.4K
bc

The Perfect Luna

read
4.0M
bc

The Billionaire CEO's Runaway Wife

read
596.6K
bc

Their Bullied and Broken Mate

read
460.5K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook