Aşk... Aşk neydi? Ne demekti? Sevmek aşkla aynı şey miydi? Yoksa ikisi farklı konular mıydı? Aşk mı ölümsüzdü, sevgi mi? Yoksa ikiside bitiyor muydu? Hangisi daha büyüktü? Hangisi daha güçlü? Ya da boşverin ne önemi vardı ki? İster sev ister aşık ol, önemli olan şey bu duyguyu beslediğin kişinin de sana aynı şeyleri hissediyor olmasıydı. İki insanın birbirine aynı şekilde duygu beslemesi ne güzel şeydi... Peki bu kaç milyonda bir olurdu? Kaç kişi birbirini aynı şekilde sevebilirdi ki? Doğa, Doğa Güçlü. Kitabımızın başrolü. O, karşılıklı bir aşk beklemiyordu. Bekleseydi platonik takılmak yerine bir adım gitmeyi seçebilirdi. Ama o bu şekilde mutlu hissediyordu. Bir adım attığında ya rezil olduğuyla kalırsa? Ya Uygar onu tersler ve dalga geçerse? Kendini bu duruma sokmaya gerek yoktu. Böyle olacağından emindi çünkü. Uygar ona hep soğuktu, mesafeliydi. Çevresinde ise ona hayran bir dünya kız vardı. Bunların içinden Doğa mı çekici gelecekti ona? Oysa Doğa’dan çok daha güzel kızlar vardı çevresinde. Sevmeyi deneyeceği bir dünya kız. Doğa bir sene yurt dışına okumaya gitti. Orda karar kılmıştı Uygar’ı bir tarafa atmaya. Gerçi her gün göreceğin bir insanı nasıl kenara atabilirdin ki? Ama olsun Doğa başka birilerinden hoşlanmayı deneyecekti. Yurt dışında denedi ama olmadı. Sıra ülkeye geri döndüğünde denemekteydi. Ama onu orda bir sürpriz bekliyordu. Uygar, Doğa’nın ona aşık olduğunu öğrenmişti. Ve bunu yüzsüz gibi gidip onun suratına vurmuştu. Doğa bu durum karşısında onu tersledi. Öyle bir şeyin eskiden olduğunu, artık olmadığını söyledi. Sonuç olarak aldığı bir karar vardı. Artık başkaları vardı Uygar değil. Bu ne kadar zor olabilirdi ki? Güzel bir kızdı. Ona yürüyen bir sürü erkek vardı. Eminim zor olmayacaktı beğeneceği birini bulmak. Uygar’la da pek bir münasebeti olmadığından zorlanacağını düşünmüyordu. Ama Doğa bir şeyden habersizdi. Doğa ve Uygar’ın ailesi ortak olmuştu. Seyahate birlikte çıkma kararı almışlardı. Bu sırada çocuklarının yalnız kalmalarını istemiyorlardı. Zaten yeterince yoğundular, bari birbirleriyle vakit geçirsinler diye ikisini aynı evde kalmaya ikna ettiler. Doğa’yı çok zor anlar bekliyordu. O evde, tam karşı odasında Uygar vardı. Üstelik Uygar da rahat durmuyordu. Sürekli bir yakınlaşma içerisinde olmaya başladılar. Ama iki yabancı gibi. Doğa bu duruma son vermeliydi. Onun sürtüğü gibi olmuştu. Peki verebildi mi? Uygar ondan uzak duramıyordu. Bu çok anlamsız geliyordu Doğa’ya. Çünkü Doğa’nın habersiz olduğu bir durum söz konusuydu. Uygar Gökalp da Doğa Güçlüye platonik takılıyordu.
İnsan dünyaya gelirken ailesini maalesef ki seçemiyordu. Eğer seçebilseydi Derin kesinlikle onu sırf kız olduğu için bırakıp giden ailesini seçmezdi. Hayatının 14 yılını yetimhanede geçirmişti. Ailesi o 5 yaşına geldiğinde bir erkek çocukları olucaklarını öğrendiler ve Derin'i yetimhaneye bıraktılar. Derin daha 5 yaşındaydı ve istediği tek şey annesi ve babasıydı. O kadar korkmuştu ki... O anlar hafızasından asla silinmiyordu. Bir insan evladını nasıl bırakıp, çekip giderdi? Derin bunu asla anlayamıyordu. Dizilerde böyle değildi. Hiç kimse çocuğunu bırakamaz deniliyordu. Ama bırakılıyordu işte. Kim bilir onun gibi kaç yetim daha vardı. Böyle bırakılmış. Derin yurtta edindiği arkadaşlarıyla planlar kurmuştu. Çıkıp birlikte yaşayacaklardı. Yurt müdürü Aysun Hanım bu kızları çok seviyordu. Onlara iş bile ayarlanmıştı. Burdan çıktıklarında başlarına bir şey gelsin istemiyordu. Derin yurttan arkadaşı Neşe ile çıktığında bir önceki sene yurttan çıkmış ve çalışmaya başlamış olan arkadaşları Hülya'nın evine gitmişlerdi. Öyle ki bu ev hayallerinde bile yoktu. Çünkü Hülya büyük bir şirketin sahibiyle sevgili olmuştu. Sevgilisi Önder Bey Hülya'nın pansiyon köşelerinde kalmasına asla izin vermemişti. Ona kendi evlerinden birini vermişti. Bu ev 3 katlı bahçeli bir evdi. Kızlar cennete düşmüş gibiydiler. Çünkü kendileri yurttan çıkınca tek yatakta hepsi birden nasıl yatar onun planını bile yapmışlardı. Çıktıları akşam Önder kızları akşam eğlenceye götürmek istedi. Özgürlüklerinin açılışıydı bu. Bir bara gittiler. Derin ve Neşe ilk kez bara gitmişlerdi. Açıkçası Derin hiç hoşlanmamıştı bu kalabalıktan. Bu samimiyetlerden. Hava almak için Barın üst katında olan balkona çıkmak istedi. Üst kata çıktığında bir adam ona askıntılık yaptı ve taciz etmeye kalktı. Derin adama bir türlü karşı koyamıyordu. Öyle ki ağlamaya bile başlamıştı. Kendini çok güçsüz hissetmişti. O anda birden ona saldıran adam yeri boylamıştı. Tanımadığı bir başka adam onu kurtarmış ve diğer adamı dövmeye başlamıştı. Derin kendine gelmeye çalışırken onu kurtaran kahramanı dövdüğü adamı postalayıp Derin'in yanına gelmişti. Derin adamın oldukça yakışıklı olduğunu farketti. Üstelik onu kurtarmıştı. Yoksa bu o dizilerde izledikleri türden bir karşılaşmamıydı? Hayatının aşkı olabilir miydi bu adam? Derin'in hayal kırıklığına uğraması fazla uzun sürmedi. Adam ona askıntılık yapıp öpmeye kalkışınca Derin bir fırsatını bulup adamın bacak arasına dizini geçirdi. Adam anlık acıyla yere düştü ve kıvrandı. Derin ise oldukça yakışıklı olan o adama son kez baktı. Daha doğrusu son kez baktığını düşündü. Derin nereden bilebilirdi ki o adamın patronu olduğunu? Her gün o adamı tekrar tekrar görmek zorunda kalacağını? O adamın her seferinde ona tekrar tekrar sarkıntılık yapacağını? Derin hayatının şokunu yaşıyordu. Bu adama nasıl onu patronu olabilirdi? Peki aynı zamanda komşusu olduğunu öğrendiğinde neler olacak? Derin'in arkadaşı ve patronu Aras Bey'in arkadaşı sevgili olduklarında daha çok bir araya gelmek zorunda kalacaklardı. Derin bu adama git gide bir seyler hissederken Aras da çoktan bu kadına vurulmuştu. Ama bunu kabullenmesi zordu. Birde üstüne üstlük birlikte olmuşlardı ve Derin hamile kalmıştı. Aras bu bebeği asla istemiyordu. Derin de ona istemesi için yalvarmayacaktı. Zaten yalvarmasınada gerek kalmayacaktı. Bu ikili ister istemez iyice açılmaya başlayacaktı. İkisini de bu hale getiren aynı yaraydı...
Kumsal, Kumsal Güçlü. Ailesini kaybettiğinden dolayı yurtta büyümek zorunda kalmış bir kız. Ama yalnız değildi. Yanında abiside vardı. Abi kardeş ailesinin ölümünden sonra yurtta kalmak zorunda kaldılar. Onlara sahip çıkmak isteyen bir akrabaları olmadı. Yurtta 3 arkadaş edindiler. Neşe, Cenk ve Selin. Cenk ve Selin sevgililerdi. Diğerleri arkadaş. Bu 5'li birbirine çok bağlıydı. Öyle ki yurttan çıktıktan sonra birlikte yaşamak için anlaştılar. Öyle de oldu. Reşit olan yurttan çıktıktan sonra diğerleri için birşeyler yapacaktı. İlk önce Kumsal'ın abisi Burak ve Cenk çıktı. Onlardan kısa bir süre sonra Selin onlara katıldı. Burak ailesinden kalan şirketin başına geçti çıkar çıkmaz. Selin ve Cenki de şirkette işe aldı. Babasının yakın bir dostu bakıyordu şirkete Burak gelene kadar. Şirketi oldukça da büyütmüştü. Burak güzel bir ev aldı. Kumsal ve Neşe çıkana kadar evin içini güzelce dekora ettiler. Ve o iki haylaza güzel bir hediye hazırladı. İkisini tatile gönderecekti. Bir yaz kampına. Ama bu tamda Burak'ın istediği bir kamptı. Öyle kafalarına göre çıkmak falan yoktu. Burak demeden ordan çıkamazlardı. Üstelik her şeylerinden haberdar olacaktı. Ona kalsa yollamazdı erkekli bir yere ama Selin aklına girmişti. Neşe ve Kumsal onları bekleyen bu sürprizden habersizlerdi. Yurttan çıktıklarından abisinin verdiği bu habere çok sevinmişti. İki arkadaş tatil yapacaklardı. Yurtta iyice bunalmıştı zaten. Biraz eğlenceye hakkı vardı. İkili kampa geldiklerinde oldukça keyiflilerdi. Belki de burda birer sevgili yaparlardı? Neşe bu konuda oldukça emindi. Kampa girdiği andan itibaren yakışıklıları not almaya başlamıştı. Kumsal pek oralı değildi ama. Abisi bu konuda çok sertti çünkü. Böyle bir şeyin altına girmek onu geriyordu. Neşe kendine birini bulduğundan oldukça emindi. Ve o kişinin yanında ki adam ise gözlerini Kumsal'a kitlemişti. Deniz... İlk gördüğü anda Kumsal'a 'Sürtük' demişti. Bu kadar güzel bir kız olsa olsa sürtük olurdu çünkü. En azından o hep öyle bilirdi. Kumsal'ın da böyle olduğu düşüncesi onu üzüyordu. Çünkü ondan etkilenmişti. Ama o hiçbir kızdan etkilenemezdi. Hepsinin annesi gibi orospu olduğundan emindi. Onun bu hayattaki tek hedefi kardeşini yetiştirmek ve ona en iyi hayatı vermekti. Öyle de yapacaktı. Yani en azından o öyle sanıyordu. Her saniye Kumsal'a doğru çekilirken bu kararının arkasında durmayacaktı...
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.