bc

SENİ ÖZLEMEK İSTEMEDİM (+18)

book_age18+
1.0K
FOLLOW
8.8K
READ
love-triangle
HE
drama
bxg
office/work place
cheating
friends with benefits
seductive
like
intro-logo
Blurb

"İhtiyacın olan parayı ben verebilirim." Kız gözlerini kocaman açıp baktığında adamın onunla alay edip etmediğini anlamaya çalışıyordu. İnsan sarrafı diye tabir edilen tanım onun için hiç geçerli olmamıştı. Kendi öz amcasını tanıyamayan biri için bu adamın doğru söyleyip söylemediğinden emin olmak imkansızdı. "Ama..." diyerek devam etmesini bekledi. Bu kadar parayı karşılıksız vermek için çok yüce gönüllü, çok seven ya da paranın hesabını bilmeyen biri olmalıydın. "Ama bir süre daha -yalnızca- benimle birlikte olmaya devam edersen..." Aslı ve Serdar'ın çok başka amaçlarla kesişen yolları, aşkı erteleyebilir mi?

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
Kollarını bedenine sarmış üşümemek için değil de, üşümemesi mümkün değildi hava soğuktu, biraz olsun ısınabilmek için aşağı yukarı sıvazlayan kadın, bu gece de geldiği diğer üç geceden farklı davranabileceğini sanmıyordu. Yapacağı şeyi yapmak istememesinin bir önemi yoktu aslında. Yapmak zorundaydı. "Yapmak zorundayım, yapmak zorundayım." diye sürekli tekrar ettiği, kaçıncısı olduğunu bilmediği iki kelimelik telkinin en azından bu gece işe yaraması gerekliydi. Bir başka gece daha aynı hislerle, aynı istekle, aynı cesaretle bu kaldırımda tekrar bekleyemeyeceğinden adı gibi emindi. Adı neydi o an sorsalar cevap verebilir miydi, düşünmek istemedi. Yaşadığı yerden biraz farklı bir muhit seçmesi tanıdık simalarla karşılaşma olasılığını her ne kadar azaltsa da bu her zaman ihtimal dâhilindeydi ve başına böyle beklenmedik bir karşılaşma gelirse yerin dibini yarıp içine nasıl gireceğini hesap etmesi de düşünmesi gerekenler arasındaydı. Önünden geçen her araba ile birlikte, Aslı, yapmak zorunda hissettiği malum işi o gece de yapmaya gelmemiş gibi orada takılmasına sebep olan, yanında bekleyen diğer üç kadından dolayı iyice tedirgin oluyordu. Birbirlerini tanıyor gibi görünen diğerleri önlerinde duran arabaları aralarında bölüşerek artık gitmişlerdi. Yalnız kalalı yarım saatten fazla olmuştu, emindi. Altında mini eteği ve topuksuz çizmeleriyle bir adım öne gidip artık el kaldırması ve önünde bir ihtimal duracak olan arabaya binip gitmesi için zamanının tükenmek üzere olduğunu acıyla fark etti. Belki de üşümesiydi bunun sebebi. Bir an önce esen rüzgarı kesen dört duvar arasına girmek istiyordu. Karar veremedi. Gecenin ayazında tek başına dikilmesi de artık içine korku salmaya başlamıştı. Nitekim yoldan geçen araba sayısı saatin sabahın ikisi olması sebebiyle artmayacaktı. Hem birkaç araba durdurup adamı seçme şansını da kaçırmadan hem de seçecek adam hala geçiyorken adım atmalıydı; ancak üşüdüğünden ve gerginliğinden dolayı titreyen bacakları ona yardımcı olmak niyetinde değildi. Üşüyordu tamam, ama karnı da acıkmaya başlamıştı. Bu iyiye işaret değildi. Gittiği kişinin derdi Aslı'nın açlığını bastırmak değil, kendi açlığını bastırmak olacaktı. İşte bundan adı gibi emindi. "Ya şimdi ya ne zaman" diye söylenirken önünde bir araba yavaşladı. Etrafına bakınması anlamsız olsa da baktığında birini almaya geldiğini varsaymak işine gelecekti. Olmadı. Etraf boştu. Bu geceki nöbetinde de yirmi dört saati devirmişti adam. Yeni gün doğmuş çoktan batmış akşam 22.00'de bitmesi gereken mesaisi acil servisteki yoğunluk nedeniyle 01:30'da hala bitmemişti. Bu da nerdeyse otuz saatten uzun süredir hastanede, sandalye üstünde, masa başında demekti Serdar için. İyi ki; işini seviyordu ve uzayan mesailer çok da dert olmuyordu ona. Evde bekleyen bir ailesi de yoktu. Henüz. Hemşirelerin nöbet değişimlerini yaptığı sırada gelen, zatürre başlangıcı olan son çocuğa da baktıktan sonra eve gitmek için önlüğünü çıkardı ayakta bir yandan da boynunu sağa sola çevirip kaslarını esnetirken. Nöbete yeni gelen Zehra hemşire, "İyi geceler Serdar bey." diyerek işveli bir şekilde önünden kıvırtarak uzaklaşırken, "Benden sana iş çıkmaz güzelim." diyemedi adam. Başını ona doğru eğip "İyi nöbetler Zehra hanım." demekle yetindi ve hastaneden dışarı attı adeta kendisini. Arabasına doğru ilerlerken Ekim soğuğu yüzünü ısırıyordu. Kısacık mesafede kulaklarının bile donarak düşmesinden endişelendi. Geçen haftaya kadar hava bu kadar soğuk değildi hâlbuki. Mevsimler arası geçiş diye bir şey kalmamıştı artık. Ellerini montunun cebine sokup adımlarını hızlandırdı arabaya kadar. Yasemin'i ne kadar özlediğini de düşündü üşüdükçe. Şimdi burada olsaydı evde onu bekliyor olurdu ve adam ona sarılarak daha çabuk ısınabilirdi. Onu özlediğini düşündüğü anda ise önünde sallanan kalçalar tekrar gözünün önünde belirdi gif misali. İstese sahip olamayacağından değil tabii, bunu tercih etmediğinden birlikte olmuyordu kimseyle. Zehra hoştu; ama işle beş dakikalık zevki birbirine karıştırıp olmadık durumlara girmeye gerek yoktu. Salakça zevkler sonucu kendilerini hiç de hoş olmayan münasebetlere sokmak zorunda kalan arkadaşlarını gördükçe bunun belalı bir şey olduğu kanısına vardı. Mecburen evlenenler bile olmuştu. Evleneceği kişi sevdiği kız Yasemin olacaktı. Asla iş ilişkisini farklı boyuta taşımamıştı ve taşımaya da niyeti yoktu Serdar'ın. Aynı hastanede dünya güzeli de çalışsa, onun için de yanıp tutuşsa prensip meselesiydi kendisi için. Tabii bu prensipli meseleler son bir yıldır biriyle birlikte olmadığı gerçeğini değiştirmiyordu. "Yasemin'i arayabilirim." diye sesli düşündüğünde kolundaki dijital saati direkt karşı çıktı buna. O an nöbetinin uzadığına sinirlendiği andı. İngiltere'de saat gece yarısına geliyordu ve sevgilisini telaşlandırmamak için aramaktan vazgeçti. Zaten uyumuş da olabileceğini düşündü. Yasemin'le çıkmaya başlamadığı bir yıl öncesine kadar ara ara tek gecelik ilişkiler yaşıyordu. Her seferinde bu arayı daha da açmaya çalışıyordu o zamanlar; ancak bu gece, hele ki; şimdi uykusu yokken ve gözünün önünde Zehra hemşirenin hareketli kalçaları varken bir yıldır geçmediği, geçse de durmadığı malum caddeden geçmek çok cazip gelmeye başlamıştı. Oradan alıp eve getirdiği hiçbir kadın sonrasında sorun çıkarmamıştı. Hastanenin açık otoparkına geldiğinde arabasına atlayıp evine giden yolu biraz uzatan; ama istediği türden kadınların işe çıktığı caddeye doğru sürmeye başladı. Bu gece seksi ertelemesi artık imkansız olan o gecelerden biriydi. "Belki şansıma güzel fizikli, işini bilen ve beni yormadan memnun edecek bir kadın çıkar." diyerek gaza bastı. Saat gece yarısını çoktan geçtiği halde soğuk Ekim ayında cuma gecesinin tek tük kalabalığı İstanbul'da hala hayat var dedirterek yaşanmaya devam ediyordu. Saat ikiye gelmek üzereyken geçmişte durduğu ve kadınların gözüne kestirdikleri arabaya yanaştıkları kaldırımın kenarında yavaşlamaya başladı. Hiç kimse yok gibiydi. "Şansıma sıçayım. Şimdi lazım ya kimse olmasın zaten." Mini etekli birini gördüğünde az önce aklımdan geçenleri salisede silecek hızda henüz çok geç kalmadığını görerek sevindi. Sadece bir kişi var gibiydi. Bu gece seçim şansı yoktu, o bekleyen tek kişi onu ve şartlarını kabul ederse; ancak onunla birlikte olabilecekti. Dileklerinden birini boşa kullanmak gibi olacaktı; ama kabul etmesini umdu. Bu gece en azından kendine asılmak istemiyordu. Gerçi işe çıkan biri olduğundan da emin olamadı; çünkü yol kenarında değil de duvara daha yakın yerde bekliyordu. Ayağında alışkın olmadığı düz tabanlı çizmeler vardı kadının. Ya bu caddeyi bilmeden gecenin ikisinde birini bekliyor ya da malum işte beklediği kişi ben değilim diye geçirdi aklından. Yine de arabayı yavaşlattı, tam önüne gelince de durdurdu. "En kötü ihtimalle bana hakaret eder yanlış anlamışsam ve ben de başıma belalısı bulaşmadan ayrılırım gaza basıp." diye söylenerek camı açtı. Cam açıldığında ve içindeki adam, "Boş musun?" diye sorduğunda Aslı kendisi için durduğunu anlamamak için aptal olması gerektiğini düşündü. Kendisinin hiç de aptal olmadığını da ekledi aceleyle düşüncelerinin arasına. Tamam belki biraz aptal olabilirdi, sonuçta buradaydı. Hala "Çalışmıyorum." ya da "Ne diyorsun sen be sapık?" demek için şansının olduğunu aklından geçirse de işte o zaman aptallık ettiği gerçeğini kabul etmek zorunda kalacaktı. Aptallar aptallık ederdi. "Al işte önünde durdu adam. Hem de sen bir adım bile atmadan" diye dişlerinin arasından dudakları bile kımıldamadan konuşurken ilerlemeye başladı genç kadın. Yürüyen bantta ilerleyen insanlar gibi hissetti kendisini. Adım attığından emin değildi; ama adama gittikçe yaklaşıyordu. Bu iş için ne gerekiyor bilmese de üç gecedir beklemesi gözlem yapmak için yeterli olmuştu. Şimdi, yarım saat önce gitmiş olan diğer kadınlar gibi cama doğru eğildi ve içeri baktı. Yapboz parçaları gibi dağınık gelen imgeleri birleştirmeye vakti olmadı. Adamın konuşması için beklemesi gerekecekti, kendisi başlarsa saçmalardı. Sadece baktı. Baktı; ama görme ve duyma yetisi kaybolmuş gibi sadece kendisiyle konuşan kişinin dudaklarının kımıldadığını fark edebildi. Konuştuğunu varsaymaktan başka çaresi yoktu. "Boş musun?" diye sormuştu Serdar. Adamın cephesinde işler farklıydı. O her şeyin farkında olarak durmuş, beklemiş, o zaman yavaş adımlarla arabaya doğru gelmeye başlayan kadını dikkatle süzmüştü. İlk izlenimi tabii ki dış görünüşü hakkındaydı. Güzeldi kadın. Uzun, dalgalı, kahverengi saçları, karalıkta tam belli olmayan; ama koyu olmadığına emin olduğu renkte gözleri, uzun bacakları vardı. Giydiği mini etek ve bacaklarında yok denecek kadar ince çoraplarıyla üşüdüğünü tahmin edebiliyordu. Çorap vardı, emindi. Parlıyordu sokak lambasının altında düzgün bacaklarını çevrelerken. Bu dünyada şanslı çoraplar vardı gerçekten. "Hadi kabul et de ısıtayım seni güzelim." diye mırıldandı dudaklarının arasından kadın yaklaşırken. Cama iyice yaklaştığında geçmiş yılların alışkanlığıyla arabaya almadan her şeyi konuşma yanlısı olduğu için açıkça sordu adam. "Gecelik fiyat aynı mı?" Beş yüz lira olduğunu duymuştu geçenlerde Ali'den. Başını salladı. "Oral seks istesem yapar mısın?" Başını salladı. O an ağzının içindeki penisinin görüntüsünü uzaklaştırdı kafasından. Parlatıcı sürdüğü dudakları ne çok kalın ne çok inceydi. "Evim biraz uzak, tedirgin olmazsın değil mi?" Başını salladı. Bu evet mi hayır mı demekti şimdi? Çok kolay olmuştu. İki dakikada pazarlıksız halletmişti; ama kadın hala arabaya binmemişti. Yanlış anlayan bir taraf vardı adama göre. Aslı ağzı oynayan adama bakarken aklından geçenlerin haddi hesabı yoktu. Dört yıl önce geliştirdiği ve nefret ettiği bu iğrenç özelliği, sevmese de onunla birlikteydi artık. Birini dinlerken hepimizde olabilecek bir durumdur bazen hani. Onaylamak için kafamızı sallarız. Aslı da o alışkanlıkla kafasını sallamıştı. Geliştirdiği ve geçiştirdiği bir baş sallamaydı. "Hadi binsene madem." Duyduğu ses ile kulaklarının işitme yetisini kazandığına ikna olarak kapıyı açtı ve ön koltuğa oturdu. Oturdu da ne duyduğu dert oldu bu kez içine. Bir şekilde bir anlaşma yapmış olmalılardı değil mi adam ona bin dediğine ve o da arabaya bindiğine göre değil mi? Bu anlaşmanın -şartları neydi, kaç para verecekti, verecek miydi, kaç saat boyunca ona ne yapacaktı?- hiçbir fikri yoktu genç kadının. Aradan geçen "Gecelik" lafı beyninde dönüp duruyordu. Gecelik... Bu terim, sabahın ikisinden sonra kaç dakika, kaç saat sürüyor onu da bilmiyordu. Bekleyen diğer kadınlarla yakın olmayı diledi. Onlara bir hal hatır sorup "Siz neler yapıyorsunuz deseydim, böyle olmazdı." diye geçirdi aklından bir an. Sadece bir an. Bunu meslek haline getirmeye niyeti yoktu. Niyetinin olmadığını düşünmesi, iyi niyetinin bir göstergesiydi. En azından genel kuralları, çalışma saatlerini ve haklarını öğrenmiş olurdu. "Kör uçuşum hayırlara vesile olur umarım." diyerek gözlerini kapatıp dua etti. Serdar arabayı tekrar hareket ettirip eve doğru sürmeye başladığında kadının kesinlikle üşümüş olduğundan emin oldu. Elleri ince çoraplı bacaklarında ileri geri hareket ediyordu. Koltuk ısıtmasını açtı. Soğuk havalarda veli nimet bir donanımdı. Henüz tek harf çıkmamıştı ağzından. Birazdan ısınır çenesi düşer diye beklemekten başka çaresi yoktu adamın. İşler mi kurallar mı değişmişti Serdar buradan kadın almayalı? Konuşmuyordu ilginç. Genelde susmazlardı. Sessizlik can sıkıcı olmaya başlayınca "Adın ne?" diye yine o sordu bir an bakıp. Sonuçta kendi kendisine de susabilirdi. Kadına ne gerek vardı değil mi? Adını sormakla başlayabilirdi. Devamına kadın karar verirdi nasılsa. Bir yıl önce en son adı Rüya olan biriyle birlikte olmuştu. Rumuzu Rüya. Adı Aysel'di yanlış hatırlamıyorsa. Kadının yaşı kendisinden üç dört yaş büyüktü, onu hatırlıyordu bak. İlkler ve sonlar unutulmaz diye kimden duymuştu, bunu hatırlayamadı. Kadın yaşını göstermiyordu, o iyiydi işte. Şimdiye kadar Aysel sondu. "Adın ne?" diye kendisine soru sorulduğunda bir an için yanındaki kişiye bakmak aklına geldi genç kadının. Yoldan gözünü çevirip yüzüne baktı ve adımladığına inanamayarak geldiği camdan bakarken ayrı olan yapboz parçaları şimdi bütündü. "Aslı." dedi sesinin çıktığına emin olamadan. Karanlıkta bile belli olan yeşil gözleri vardı adamın. Konuşabiliyordu. Adam da bunu düşünmüştü. Bu soruya da cevap vermeseydi, dili olmadığını düşünmeye başlayacaktı. Tekrar baktı kısa süreliğine kadına, diğer sorusunu sormaya yetecek kadar. "Eğer çok sıkıntı olmazsa kendi adını söyler misin?" dedi. Kendi adını mı? Zaten Aslı'nın adını sormamış mıydı? Arabada başkası mı vardı? Al işte –Orospuluğa çıkarken yapılmaması gerekenler 1.- Kendine bir de sahne adı bulması gerekliydi. Diğer geceye sağ salim çıkabilirse bulacaktı. Yazdı aklının hala var olan ve çalıştığına ikna olması gereken küçük bir kısmına. Ah kızlar! Yarına kadar ölmezse ölümüne kankayız diye geçirdi şüpheye düştüğü aynı aklından. Yine de cevapladı. "Gerçek adım Aslı." dedi mecburen. Alev, Kader, Okşan (vardı değil mi böyle bir isim?) vb. bir sürü Türk filminde bu rolü üstlenen ablalarımızın klişe isimleri aklına gelse de söylemek için geç kalmıştı bu seferlik. Gerçek adının -Alev- gece hayatı adının -Aslı- olması saçma gelmişti o an. Aslı diye işe mi çıkılırdı? Kısa kelimelerle duyduğu ses tonu hoşuna gitse de daha havalı bir isim bekliyordu Serdar. Kim bilir ne hevesle kendine -Aslı- demesi çok da umurunda olan bir olay değildi elbette adama göre. Yine de birlikte olduğu kişilerin kendi isimlerini bilmek daha çok hoşuna gidiyordu. Gerçek olduklarını hissediyordu o zaman. Şişme bir bebekle asla yapamazdı. Şimdiye kadar Aslı da şişme bebekten farkı olduğunu Aslı diyerek kanıtlamıştı. Adının Aslı olduğunu söylerken tamam umurunda değildi; ama kendi adını söylemesini istediğinde söylediğinin "Gerçek adım Aslı." olması işte bu umurunda olan bir olay haline geldi. Şaşırmıştı gerçekten. Ağzında sakız yoktu, topuklu ayakkabı giymiyordu, gerçek adıyla çalışıyordu, onu ellemeye ve elleriyle ya da ağzıyla ona muamele çekmeye başlamamıştı. Dahası konuşmuyordu bile. Sesini cevap vermek dışında kullanmıyordu. Yeni bir türle karşı karşıyaydı sanırım. Konulu, konseptli şeyler hoşuna gitmese de kadının dediğine razı oldu. Bu gece Aslı'yla birlikteydi. "Hmm. Peki. Ben de Serdar. İhtiyacın olursa kullanman için. Benim de gerçek adım." diyerek hafifçe tebessüm etti. Niye ihtiyacı olabilirdi ki acaba kadının buna? Ona yapacağı şeyler adını söylemesini mi gerektirecekti? Adını söylediği zaman birleşen parçaların oluşturduğu yüzüne adamakıllı baktı bu kez. Yakışıklı ve genç olduğunu fark etti. En fazla yirmilerinin sonunda ya da otuzlarının başında gibi görünüyordu. Kıyafetleri güzel, temiz, kaliteliydi. Kullandığı araba da ben zenginim diye bağırıyordu. Kabaca gözlemlediği fiziksel detaylardan ışık hızıyla karakter tahliline geçti. Ekim ayının bu soğuk havasında, gecenin bir köründe götü donmasın diye normal şartlarda asla tercih etmeyeceği mini eteğinin oturmasıyla daha da toplanması onu hiç etkilememişti. Sağ elini hiçbir şekilde bacağına atmaya, hatta bacaklarını gözleriyle nazar etmeye bile tenezzül etmemişti. İş ahlakı olan insanları severdi. Yaptığı tahlil sonucu bu adamın ahlaklı olduğu kanısına vardı. Tabii ahlak kavramına yeni bir anlam vermesi gerekebilirdi ama olsun. Bu gecelik bununla yetinmesi gerekecekti. Yani sabaha karşı yol kenarından tanımadığı birini yatağa atmak için arabasına alacak kadar; ama onu kadına aç şekilde, oracıkta elleyip taciz etmeyecek kadar ahlaklı. Bu da bir şeydi. Adını söyledikten sonra ne bir tepki, ne bir memnun oldum, yine ses yoktu. Normalde çoktan arabada işe başlamış olması ve onun da çoktan elinin bacak arasına ulaşmış olması gereken dakikalarda sessizce, biraz şehrin dışında kalan evine doğru sürmeye devam ediyordu adam. Kadın da sessizce dışarıyı izlemeye başladı. Sessizlik feci uykusunu getirmeye başlamadan müzik açmaya karar vererek arabaya entegre olan cep telefonunu açıp sevdiği bir şarkı var mı diye sormak için döndüğünde Aslı'nın uyumuş olduğunu fark etti. "Şaka mısın sen?" diye söylenirken arada sırada kızın yüzünü inceleyerek gözü eteğinin açıkta bıraktığı bacaklarına biraz da olsa kayarak sessizliği bozan müzikle eve gelene kadar hızla sürdü arabayı. Eve gelip de bahçeye girdiğinde arabayı park ettim. Hala uyanmadığı için arabadan inip kapısını açtı ve hafifçe kolundan dürttü kadını uyanması için. Hemen gözlerini açtı. Kadın için şok olduğunu görmek eğlendirdi adamı. Dışarının soğuğundan sonra arabanın sıcağı içini titretti genç kadının ve hafifçe öne doğru kaymasına zemin oluşturmuştu. Vücudunun her yerinin koltuğun her yerine değmesine istiyordu adeta. Nereye gittikleri hakkında bir fikri olmasını çok isterdi. Belki de adam söylemişti de o duymamıştı, çünkü yarım saattir yoldalardı. Evler seyrekleşmeye, gittikleri güzergahta trafik yok denecek kadar az arabayla seyretmeye başladığında ağaçlıklı bir bölgeden geçiyorlardı ve Aslı ona göre sadece iki saniye gözlerini kapatmıştı. En son hatırladığı buydu. Oysa çoktan eve gelmişlerdi. Kolunun hafifçe dürtülmesiyle sıçrayarak uyanmayı beklemiyordu haliyle. "Geldik. İnecek misin?" diye sordu adam ona. "Çok özür dilerim. Tabii hemen." diyebildi sadece. Uyumuş muydu gerçekten? İnanamadı kendine. Zaten onun açmış olduğu kapıdan çıkıp Serdar'ı takip etmeye başladı. Çok büyük olmayan dubleks bir evin çok büyük olan bahçesinden ilerlediler önlü arkalı. Etraf çok ıssız görünüyordu, karanlık ve de. Baykuş sesi bile duyduğuna yemin edebilirdi. Aslı yaptığı deliliğe aklının, beyninin içinde olmadığına emin olup bakarken sadece tanımadığı bu adamın merhametine kaldığını biliyordu. İndiği kapıyı kendisi kapattıktan sonra duyduğu otomatik kilit sesiyle birlikte önden yürümeye başlayan adamı topuksuz çizmeleriyle takip etmeye başladı. Çimlerde hafif hışırdayan çizmelerinden Aslı'nın arkasından geldiğini anlayabiliyordu sadece. Onun dışında gecenin geç olmasının da etkisiyle sessizlik hakimdi bahçeye. Herkeste olan topuklu ayakkabılar bu kadında olmadığı için çok rahat yürüyor diye geçirdi içinden. Aksi takdirde hele bir de yağmurdu yağmışsa çamurlu topraktan topuk çıkarmak zorunda kalıyordu ve bu durumdan hoşlanmıyordu adam. +1 puan Aslı'ya o zaman. Boru değildi, daha yatağa gitmeden Serdar'dan puan tek kadındı. Bedeni şimdiden, evine de gelmişken ısınmaya başlamıştı. Yatakta da bu kadar ergonomikse önlerindeki bir iki saatin zevkli geçeceğinden emindi. Evin kapısını açıp onun geçmesini beklerken Aslı kibar adam diye düşünmeden edemedi. Tıpkı yeni hayatının ilk gecesini geçireceği evin eşiğinden adamın fark etmeyeceği kadar oyalandığını bilemeyeceği gibi. Derin nefes aldığını ise fark eden olmadı. Aslı nefesini tuttuğuna emindi. Bilmediği çok derin sularda yüzecekti az sonra. Boğulmaktan korkuyordu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

41 Günlük AŞK Güncellemesi

read
41.5K
bc

Gençlik Ateşi 'UNUTAMIYORUM '

read
1.2K
bc

Sokak Dövüşçüsü

read
4.1K
bc

Helalim

read
2.5K
bc

Gözyaşı Gecesi Garip Bir Töre Hikayesi

read
48.9K
bc

Yıldızlar Sönerken | Türkçe

read
3.1K
bc

SENDE BENİ BIRAKMA

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook