bc

DERİN ACI (+18) (TAMAMLANDI)

book_age18+
936
FOLLOW
12.9K
READ
HE
mafia
mystery
like
intro-logo
Blurb

*Cinsellik, şiddet, küfür içerir.

Bir adama aşık oldum. Bu aşk beni alıp karanlık rüzgarlarla savurdu. Acılarla dolu denizde yüzdürdü. Tüm benliğimi yavaş yavaş yok etti. Onu severken karanlık dünyasından habersizdim ama öğrenince de bırakıp gidemeyecek kadar bataklığına batmıştım.Yaşadığım mutluluklar da ondandı, çektiğim acılarda. Ve ben o acılardan kurtulabilmek için ne ondan vazgeçebildim, ne de kendimden.

chap-preview
Free preview
DA-1
''Ne yiyelim?'' diyen Sıla'ya kısa bir bakış atıp elimdeki menüye geri döndüm. O da benim gibi menüye bakıyordu. ''Sanırım karar verdim.'' dediğimde parmağım yemek isimlerinden birinde durdu. ''Hangisi?'' diyerek elimde duran tek katlı deftere baktı. ''Ben de ondan alayım. Yoksa karar veremeyeceğim.'' Gelen garsona siparişleri verdiğimizde sohbete dalmıştık. Karşımdakiyle uzun zamandır görüşmemiştik ve onunla olan sohbetlerimi özlemiştim. ''Bak, sana ne göstereceğim?'' diyerek telefonunu çıkardı ve açtığı resmi bana uzattı. ''Sınıftaki Serpil'i hatırlıyor musun?'' Güldüm. ''Zengin koca bulup evleneceğim derdi.'' Sıla'da benimle birlikte güldü. ''Valla bulmuş, iki gün sonra düğünü var. Gel birlikte gidelim.'' Bunu yapmasına şaşırmamıştım. ''İyi de davetli değiliz ki!'' ''Sosyal medyada davetiyenin resmini paylaşmış ve altına ulaşıp davet edemediğim dostlarım düğüne bekleriz falan yazmış. Klasik paylaşımlar ama neden üstümüze alınmayalım ki? Azıcık eğleniriz. Onu öyle kasıntı kasıntı gezerken görür, dedikodusunu yaparız.'' ''Çok kötüsün!'' dedim ama hala gülüyorduk. Garson gelen yemekleri masaya bırakıp gittiğinde Sıla yalvaran gözlerle bakıyordu. ''Tamam, gidelim ama fazla kalmayız.'' Ellerini mutlulukla çırptı. ''Çok eğleneceğiz.'' Yemeklerimiz bittiğinde öğle arası mola saati de bitmişti ve buradan işe yetişmemiz gerekiyordu. ''Makyajımı tazeleyip geliyorum.'' dedim ve oturduğum sandalyeden kalktım. Lavaboların olduğu yere girdim ve çantamdan makyaj malzemelerimi çıkarıp hızlıca makyajımın üzerinden geçtim. Lavabodan çıkıp Sıla'yı bıraktığım masaya doğru yöneldim. Birkaç adım attığımda olduğu yerde geri geri yürüyen birinin çarpmasıyla geri sendelendim ve arkamdan geçen garsona çarpıp popomun üzerine yere düştüm. Garsonun elindeki içeceklerde çarpıp dengesini bozduğum için başıma aşağıya döküldü. ''Lanet olsun!'' dediğimde çarpan kişi dönüp bana baktı ve ne yaptığının farkına vardığı an yerden kaldırmak için koluma uzandı. ''Özür dilerim. Fark etmedim.'' Restorandaki herkesin gözü üzerimdeydi. Rezil olmuştum! ''Gözlerin yüzünde kafanda değil. Ne diye geri geri yürüyorsun ki!'' Koluma uzanan elini ittim ve öfkeyle yerden kalktım. Saçlarımdan, yüzüme ve kıyafetime akan yapış yapış içeceği elimle silmeye çalıştım. ''Alev, iyi misin?'' Yanıma gelen sıla elindeki peçeteyle yüzümü silmeye başladı. ''Gel lavaboya gidelim.'' Lavaboya geri döndüğümüzde öfkeden ve rezil olmanın verdiği utanmayla yanaklarım kızarmıştı ve kendimi çok kötü hissediyordum. Musluktan akan suyla yüzümü, saçlarımı iyice yıkadım işe yaramayınca en sonunda tamamen kafamı suyun altına soktum. Saçlarım yapış yapıştı silmekle geçecek gibi değildi. Saçlarımın suyunu elimle sıkıp tokayla başımın üzerinde tutturdum. Kıyafeti silmekten başka çarem yoktu. ''Çok kötü durmuyor.'' ''Rezil oldum.'' dedim, neredeyse ağlayacaktım. ''Rezil falan olmadın. Düşünme öyle. Sadece bir kazaydı.'' ''Gidelim buradan.'' Bu restoranda daha fazla kalmak istemiyordum. ''Tamam, hadi gidelim.'' Lavabodan çıkıp ücreti ödemek için kasaya yöneldik. İnsanların ilgisi benden kaymış olsa da hala bana bakıyorlarmış gibi hissediyordum. Kasadaki görevli beni gördüğünde, ''Az önce olanlardan dolayı özür dilemek adına yemeğiniz bizden efendim.'' dedi. ''Gerek yok.'' dedim ve cüzdanımı çıkardım. ''Sizin suçunuz değildi. O kaba herif yüzünden oldu.'' ''O kaba herifin bu şekilde özür dilemesini kabul edin, lütfen.'' Önce sesini duydum sonra kendisini gördüm. Hafif uzun saçlarından birkaç tutamı alnına düşmüştü. ''Yakınıma yaklaşmayın yeterli.'' Kasiyere döndüm. ''Borcumuz ne kadar?'' Yabancı yanıma gelerek cüzdanımı çantama doğru geri ittirdi. ''Burada kimse sizden para almayacak. Az önce olanlardan dolayı bir kez daha özür dilerim.'' ''Size ne!'' diye bağırdım gözlerine öfkeyle bakarak. ''Kime para verip vermeyeceğimi siz belirleyecek değilsiniz!'' Tekrar kasiyere baktım. ''Sen de borcumu söyle? Ne diye bu adamı dinliyorsun ki?'' Kasiyer tekrar ''Borcunuz yok efendim.'' dediğinde sakinleşmek için gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Sıla kolumdan çekiştirmeye başladı. ''Tamam, Alev gidelim artık!'' Kolumu geri çektim. ''Gitmiyorum. Restoranın sahibi, müdürü ya da burayla ilgilenen her kimse onu çağırın.'' Az önce yaşadığım rezaletin etkisi hala üzerimdeydi ve öfkemi yönlendirecek yer arıyordum. ''Buyurun, buranın sahibi benim.'' Karşımdakinin sözleriyle bakışlarım kasiyere çevrildi. Söylenenleri onaylayarak bakıyordu. Ne yani, şimdi bana çarpan adam buranın sahibi miydi? Adama atarlanıp durmuştum ama hak etmişti. ''Canın cehenneme!'' dedim ve restorandan fırlarcasına çıktım. Arkamdan attığı kahkahayı duyabiliyordum. Geçen taksiyi durdurup Sıla ile bindik. Onun işyeri daha yakın olduğu için önce o indi ben yola devam ettim. İşyerimin önünde inip binaya girdim. İçeri girmek için çantamdan personel kimlik kartımı aradım ama yoktu. Alt üst ettim, bulamadım. Görevli tanıdığından geçmem için girişi açtı. Sabah yanımdaydı. Muhtemelen bir yerde düşürmüştüm. Bir de yenisini çıkartmam gerecekti! Bir şirketin muhasebe bölümünde çalışıyordum. Masamın başına geçip yapmam gereken hesaplamalara geri döndüm. Yorgunlukla başımı geri kaldırıp sağa sola oynatarak gevşetmeye çalıştım. Mesai bitimine birkaç dakika kalmıştı. Masadaki dosyaları toparlayıp yerlerine yerleştirdim ve günün işle ilgili kısmını bitirmek için hazırlanmaya başladım. Çantamı toparladığımda diğerleri çoktan çıkmıştı. Eve gidip bir an önce üzerimdeki kirli kıyafetten kurtulmak ve banyo etmek istiyordum. Merdivenleri inip binadan çıktım. Yolun olduğu kısma adım attığımda hemen şirketin önünde park etmiş araçlardan birinin kapısı hızla açıldı ve bana çarptı. Çarpmanın etkisiyle bir kez daha popomun üzerine düştüm. ''Yok artık!'' diye söylendim ve arabanın içinden inenle ''Siktir!'' dedim. ''Bu kadar da olmaz!'' Yine o adamdı! ''Düşmanlığımız olsa bu kadarı yapılmaz ama!'' Yerden kalktım ve üzerime bulaşan tozu elimle silkeledim. ''Kapıyı açmadan yola baksana.'' ''Kötü tesadüf oldu. Özür dilesem de pek işe yaramayacak gibi.'' ''Senin özrün bile kabul olmaz.'' Gidecekken önüme geçti. ''Lütfen, en azından yaptıklarımın telafisi için evinize kadar bırakmama izin verin.'' ''Gerek yok.'' Gitmek istediğimde tekrar önüme geçti. ''Israr ediyorum ve bu ısrarım teklifimi kabul edene kadar devam edecek.'' ''Sizi tanımıyorum ve bir yabancının arabasına da binecek değilim.'' ''Bence bu kadar samimiyetten sonra yabancı sayılmayız.'' Öfkeyle yüzüne baktım. ''Ukala!'' dedim ve yanından geçip yürümeye devam ettim. Eve geldiğimde yaptığım ilk şey üzerimi çıkarıp banyo etmek olmuştu. Tekrarını istemeyeceğim berbat bir gün yaşamıştım. Mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlarken telefonum çalmaya başladı. Telefonu aldığımda yüzümde bir gülümseme oluştu ve cevapladım. ''Annem!'' dediğimde ''Bal kızım.'' diyen sesi yükseldi. ''Nasılsınız? Babannem nasıl?'' ''Şehrin gürültüsünden sonra köy havası iyi geldi. Hatta bugün komşumuzun küçük bir kuzusu doğdu ama annesi sanırım hastaymış doğumu yaparken ölmüş. O da kuzuyu babaannene hediye olarak verdi. Şimdi onu biberonla besliyor ve gayet mutlu.'' Sözleri bittiğinde arkadan cılız bir 'me' sesi yükselince güldüm. ''Baktığın çocuklar iki tane oldu yani.'' ''Üç tane oldu.'' diye düzeltince ''Ben artık çocuk değilim.'' dedim. ''Sen hala benim küçük bebeğimsin.'' Sözlerine tekrar karşı gelmedim. Onun biricik ve küçük kızı olmak hoşuma gidiyordu. ''Bir ihtiyacınız var mı annem? Alıp göndereyim ya da paranız bittiyse...'' ''Hayır, her şeyimiz var ve köyde paraya pek ihtiyacımız da yok. Köydeki yaşlıların hepsi babaanneni tanıyor ve ellerinden gelen yardımı yapıyorlar. Hatta bahçeyi temizleyip domates, salatalık falan ektik. Bir gün izin alıp gelmelisin.'' ''İlk fırsatta.'' ''Kendine iyi bak bebeğim.'' ''Siz de kendinize iyi bakın melek annem.'' dedim ve telefonu kapattık. Babaannemin Alzheimer olduğunu öğrendiğimizde nasıl baş edeceğimiz bilememiştik ama annem her zamanki gibi üstesinden gelmişti. Zaten babam öldüğünde kucağında bir yaşında bebekle yalnız kalıncada ayakta durmayı başarmıştı. Hem çalışmış hem beni büyütmüştü. Kendi anne, babası olmayınca tek ailesi ben kalmıştım. Eh, büyükbabamda yaşlılığa yenilince babaannemi de yanımıza almıştık sonra da hastalığı ortaya çıkmıştı. Bir yerden sonra küçük bir çocuk gibi şehirdeki araba seslerinden bile korkmaya başlayınca annemde tek çareyi onu alıp köydeki uzun zamandır uğranmayan o eve götürmek zorunda kalmıştı. Gideli iki hafta olmuştu ama şimdiden onları özlemiştim. Bir gün evlenecek olursam kayınvalidemle kesinlikle annem ve babaannem gibi olmak istiyordum. Kaynana gelin olarak çatışmak değil de anne kız gibi geçinmek daha güzeldi. Tek başıma yemek yemeye hala alışamamış olsam da karnımı doyurup dinlenmek için kendimi yatağa bıraktım.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

MİLYONER BEBEK

read
22.5K
bc

Toprağın Simyası

read
39.5K
bc

Limon Ağacı

read
37.8K
bc

Puma

read
112.3K
bc

ŞEYTANA TUTUKLU

read
3.0K
bc

ARAF ~ KAYBOLUŞ

read
1K
bc

Hangimiz Düşman

read
4.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook