bc

Bir Davetsiz Misafir

book_age4+
745
FOLLOW
2.7K
READ
possessive
family
goodgirl
powerful
drama
mystery
city
small town
first love
whodunnit
like
intro-logo
Blurb

Yumruklarla çalınan kapının sesiyle araladı genç adam gözlerini. Yıkık olan kapının, erken davranmazsa bu vuruşlara dayanamayıp yıkılacağından adı gibi emindi.

Gecenin bir yarısıydı. Odasındaki sönmüş kömür sobasına bakıp hızla üzerindeki battaniyeyi attı, ayağa kalktı. Evdeki üç odadan biri olan odasının kapısını süratle aralayıp koridora çıktığında, kapalı olan dış kapının önünde korkuyla bekleyen ailesini gördü.

Annesi endişeyle bekliyor, kız kardeşi de yaşlı gözleriyle duruyordu. Hızla ikisini de sakinleştirip kapıya yaklaştı. Hala yumruklarla çalınıyordu.

"Kimsin!"

Diye sordu, cevap yoktu. Ailesine döndü. Onları köşeye çekip kapının arkasına geçti. Derin bir nefesle kapıdaki sürgüye elini yaklaştırdı, kız kardeşi korkuyla gözyaşı döküyordu.

En son kapı böyle vurulduğunda, babasının ölüm haberini almıştı. Ali Demir, bakışını yeniden ona çevirip işaret parmağını dudağına yaklaştırarak sessiz olmasını istedikten sonra kilidi yavaşça çektiğinde, genç bir kız fırtına hızında girdi içeri.

Kendisine şaşkınlıkla bakan bu aileyi umursamadan, genç adamı geriye iterek kapıyı örtüp sürgüyü çekti. Derin bir nefesle arkasını dönüp sırtını kapıya yasladı, karşısında biri mavi olmak üzere üç çift meraklı göz gördü.

"Kimsin sen?!"

Öfkeyle yaklaştı genç adam. Uzun düz siyah saçları, uyum içerisindeki kömür gözleri ve karı andıran beyaz teni ile karşısındakilere bakıyordu kız. Ter atan yüzüne, duracak derecede hızla çarpan kalbine ve soğuktan titreyen ellerine rağmen gülümsemeye çalıştı. Tek elini yavaşça kaldırıp umursamazca salladı.

"Bir davetsiz misafir"

.....

Ve Çiçek, Keçi'ye Aşık oldu ❤️

chap-preview
Free preview
Başlangıç
Genç bir kız elindeki şeffaf poşetle yürüyordu. Gittiği küçük bakkaldan kahvaltı için sadece iki taze somun ekmek almıştı. Küçük, dar ve oldukça yıkık bir sokaktı yaşadığı yer. Müstakil eski on evden oluşan bu sokağın karşılıklı iki kaldırımında beşer ev bulunurdu ve hepsi de tek kattan ve küçük bahçeden oluşurdu. Ağzında şarkılar mırıldanarak yürüyor, gördüğü herkese tebessüm ediyor ve top oynayan çocukların saçlarını okşuyordu. Çocukluğunu geçirdiği bu mahalle onun her anına şahit olmuştu. Burada doğmuş, okula gidip genç kız olmuş ve burada en büyük acıyı yaşayıp babasını kaybetmişti. Sadece 20 yaşında genç bir kızdı. Kahverengi saçlarını özensizce yukarıdan at kuyruğu yapmış, bulunduğu mevsimin ayazına karşın dizine yetişen ince yeşil triko hırka ve siyah bir pijama altı giymişti. Ön düğmelerini açık bıraktığı hırkanın içerisinden krem renk boğazlı ince sweati görünüyordu. Annesine görünmeden evden çıkabildiğinin en büyük göstergesiydi bu. Asla bu havada montsuz dışarı çıkmasına izin vermezdi. Poşeti sallaya sallaya bir kapıya yaklaştı. Sokağın sağ kaldırımının en orta yerinde demir, kısmen boyası kalkmış ve oldukça eski bir kapıydı. Uzanıp kulpunu yavaşça çevirdi, karşısına ilkin bir bahçe çıktı. Kışa ve soğuğa rağmen iki tarafında çiçeklerin olduğu ince bir yol vardı önünde. Yolun sonu müstakil bir eve çıkıyordu. Birkaç adımdan oluşan küçük yolu geçip evin kapısında durdurdu adımını. Üç basamak yüksekliğinde küçük bir balkonu vardı. Balkonda, eve ait pencerelerden birinin önünde eski bir kanepe bulunurdu. Ailesiyle burada yaz akşamları oturur, sohbet ederlerdi. Onun tam bitişiğinde ahşap ve kahverengiye acemice boyanmış bir kapı vardı. Buz olan ellerini hırkanın cebine koyup bir anahtar çıkardı. Oldukça sessiz olmaya çalışıp kilidi yuvasına geçirmeye çalıştığı anda kapı iç taraftan bir hışımla açıldı. "Rüya!" Annesi endişeyle gözlerine bakıyordu. Elinde kızının montu vardı, çok çabuk hastalandığını biliyordu. "Neredesin!?" "Ekmek almaya gittim" Zeynep Hanım derin bir nefes aldı, elindeki montu bir köşeye bıraktı. Kırışmış yüzü ve ilerlemiş yaşına rağmen beyaz tenine uyum sağlayan pembe yanakları ve kısa siyah saçları vardı. Omuzlarına kahverengi bir şal örtmüştü, gözleri endişeliydi. Dakikalardır evin içerisinde, dışarıya montsuz çıktığını fark ettiği kızını bekliyordu. "Neden montunu giymedin? Hasta mı olmak istiyorsun yine?" Biraz da kızgınlık içeren ses tonuyla kızının gözlerine bakıyordu, Rüya gülümseyip içeri girdi, annesinin evhamlı hallerine alışkındı. Bu kadın, çocuklarının büyüdüğüne hala ikna olmamıştı. Adımını küçük salonun sağına çevirdi. Küçük ve oldukça dar olan mutfağa girdi, ekmek poşetini tezgahın üzerine bıraktı, annesine döndü. Iki eliyle yanaklarını sıkıp gülümseyerek gözlerine baktı. "Bir sorun yok Zeynep Sultan, hava göründüğü kadar soğuk değil" Annesinin gözleri kısıktı, söylediğine kesinlikle inanmıyordu. Hava çok soğuktu, günlerdir aralıksız kat yapıyordu. Kızının elinden tuttu, arkasından çekiştirerek mutfaktan çıkardı. Tam karşıda bulunan bir odaya girdi, oturma odasıydı. Önünde koyu kahve renklerde bir kömür sobası bulunuyordu. Yeni kömür ve odun atmıştı, sıcacıktı. Tam bitişiğinde de vişne rengi bir minder vardı, genç kızı oturtup karşısına dikildi. Gözlerini kıstı, işaret parmağını salladı. "Ben izin vermeden buradan kalkmayacaksın!" Rüya gülümseyerek omuz silkti. Annesi, bu dünyada tutunduğu en değerlilerden biriydi. Zaten onun için bu hayatın anlamı olan iki kişi vardı sadece. Biri annesi ve diğeri de şu an odanın kapı pervazına sırtını yaslayıp, kollarını göğsünde birleştiren ağabeyiydi. Üzerinde yarım kol siyah bir tişört ve siyah bir eşofman altı vardı adamın. Mavi gözleri parıldıyor, kardeşinin minder hapsine gülüyordu. "Yine kızdırdın değil mi?" Rüya bakışını kaldırdı. Aralarında sadece bir adımlık mesafe vardı. Zaten bulundukları oda sadece altı adımdan oluşuyordu. Genç kız ağabeyinin tam aksine ela olan gözlerini kıstı. "Sadece ekmek almak istemiştim. Çok iyi niyetli bir davranıştı" Genç adam gülüyordu, annesinin mindere oturtması demek, oradan o izin vermediği sürece kalkılamayacağı anlamına geliyordu. Tek adım atıp kız kardeşine yaklaştı, çok az eğildi, gözlerini gözlerine dikti. "Zeynep Sultan'ın gözetimi altında olacaksın bugün yine, sana sabır diliyorum" Geriye çekildi Ali Demir, yeniden sırtını kapıya yasladı. Kardeşi ve annesinin aksine gözleri mavinin en güzel tonuydu. Fazlasıyla uzun bir bedene ve kaslı bir vücuda sahipti. Kahverengiye kaçan açık renk saçları ve yuvarlak yüzü vardı. Kardeşi emindi, bir çok kızı etkileyebilirdi bir gülüşle. Ağabeyinin üzerindeki kısa kol tişörte bakıp gözlerini gülümseyerek kıstı. İntikam alma vaktiydi. "Anne!" Zeynep Hanım hızlı adımlarla mutfaktan çıkıp odaya girdi. Telaşlıydı. "Abim bu soğukta kısa kol giymiş" Genç adamın şaşkın bakışı önce kardeşini sonra annesini buldu. Açıklama yapma zorunluluğu hissetti, biliyordu azar işitecekti. Dudaklarını araladı, Zeynep Hanım fırsat vermeden hızla kolundan tutup kapıdan uzaklaştırdı. Aynı anda da söyleniyordu. "Büyümeyeceksiniz değil mi? Ne zaman kendinize dikkat etmeyi öğreneceksiniz!" Kapının arkasına takılı demir bir askı vardı, kadın siyah bir üst indirdi. Triko ve uzun kolluydu. Tebessümle izleyen kızına rağmen oğluna yaklaştı. Küçük bir çocuk gibi önünde durup kollarını giydirdi. Önündeki fermuarı da kapattı, genç adam derin bir nefes verdi. Evin içerisinde sıcağa tahammülü olmayan tek kişiydi, kalın giysilere kesinlikle dayanamıyordu. Kışın en soğuk döneminde bile tişört giyer, üstüne ise sadece siyah deri montunu çekerdi. "Anne, o kadar da soğuk değil" "Kar yağıyor! Anne sözü dinlemeyi öğretemedim ben size!" Sitemleriyle mutfağa yeniden yol alan annesinin gidişini izledi adam. Bakışı kardeşine kaydı, kıs kıs gülüyordu. Ağabeyinden gerçekten istediği intikamı alabilmişti. Zafer onundu. "Küçük cadı! Bunu yanına bırakmayacağım, unutma" Mavi gözlerini kıstı, Rüya gülmeye devam ediyordu. Onu kızdırmak oldukça hoşuna gidiyordu. "Bekleyeceğim canım abim" Elini sobanın sıcak havasına tuttu, bir yandan da ağabeyine bakıyordu. Ceketin fermuarını açmış, derin derin nefes alıp rahatlamaya çalışıyordu. Gülerek diğer elini de sobanın sıcaklığına çevirdi. Sadece beş yaş vardı iki kardeş arasında. Yoksulluklarına rağmen evlerinden mutluluk ve huzur hiçbir zaman eksik olmazdı. Bu yıkık ve eski evi ısıtan, sobaya attıkları kömür ve odun değil, üç kişilik ailenin arasındaki sıcaklık, bağ ve sevgiydi. .... Evin kapısını koşar adımlarla açtı Ali Demir, hızla kapının önünde, kanepenin tam bitişiğinde bulunan ayakkabılıktan siyah kısa botlarını aldı. Eğildi, üstünde annesinin zorlamasıyla lacivert bir triko kazak, siyah deri bir mont ve mavi bir kot pantolon vardı. Bağcıklarını aceleyle bağladı, ayağa kalktı. "Demir!!" Annesinin telaşlı sesini duydu, adımlarını durdurdu. Tam bahçe kapının önündeydi, bakışını geriye çevirdi, kadının endişeli gözlerini gördü. "Hemen buraya gelmen gerekiyor! Çabuk! " Genç adam şaşkındı, merakla geri dönüp yanına yaklaştı. Önüne dikildi. "Ne oldu anne?" Zeynep Hanım arkasına sakladığı bereyi çıkardı, rengi siyahtı. Oğlunun yanına yanaşıp yavaşça başına taktı. Ali Demir şaşkındı, acelesi vardı fakat annesi bere için mi onu geri çağırmıştı. "Bere için mi çağırdın? Geç kaldım anne, sevkiyata yetişemeyeceğim" Hızla yeniden arkasını dönüp bahçe kapısına yaklaştı. Açmak için kulpuna dokunduğu sırada yine bir sesleniş duydu. Kız kardeşinin sesiydi. "Bekle abi! Beni de bekle!" Çizmelerini giymeye çalışan Rüya'ya bakıp derin bir nefes aldı. Kolundaki saate baktı. Önemli bir sevkiyat vardı, son dakika hatırlamıştı. Bakışını kardeşine çevirdi, ayakkabılarını giymişti. Hızla döndü, bahçeden çıktı. Cebinden bir anahtar çıkarıp kapının önünde park edilmiş olan küçük ve eski mavi kamyonete yaklaştı. Kapısını açıp çalıştırdı, genç kız koşarak yetişip sürücü koltuğundaki ağabeyinin yanında yerini aldı. Elindeki bereyi açık bıraktığı saçlarının üzerine taktı, Ali Demir kamyoneti çalıştırdı. ..... Yumruklarla çalınan kapının sesiyle araladı genç adam gözlerini. Yıkık olan kapının, erken davranmazsa bu vuruşlara dayanamayıp yıkılacağından adı gibi emindi. Gecenin bir yarısıydı. Odasındaki sönmüş kömür sobasına bakıp hızla üzerindeki battaniyeyi attı, ayağa kalktı. Evdeki üç odadan biri olan odasının kapısını süratle aralayıp koridora çıktı, kapalı olan dış kapının önünde korkuyla bekleyen ailesini gördü. Annesi endişeyle bekliyor, kız kardeşi de yaşlı gözleriyle duruyordu. Hızla ikisini de sakinleştirip kapıya yaklaştı. Hala yumruklarla çalınmaya devam ediyordu. "Kimsin!" Diye sordu, cevap yoktu. Ailesine döndü. Onları köşeye çekip kapının arkasına geçti. Derin bir nefesle kapıdaki sürgüye elini yaklaştırdı, kız kardeşi korkuyla gözyaşı döküyordu. En son kapı böyle vurulduğunda, babasının ölüm haberini almıştı. Ali Demir, bakışını yeniden ona çevirip işaret parmağını dudağına yaklaştırarak sessiz olmasını istedikten sonra kilidi yavaşça çekti, genç bir kız fırtına hızında girdi içeri. Kendisine şaşkınlıkla bakan bu aileyi umursamadan, genç adamı geriye iterek kapıyı örtüp sürgüyü çekti. Derin bir nefesle arkasını dönüp sırtını kapıya yasladı, karşısında biri mavi olmak üzere üç çift meraklı göz gördü. "Kimsin sen?!" Öfkeyle yaklaştı genç adam. Uzun düz siyah saçları, uyum içerisindeki kömür gözleri ve karı andıran beyaz teni ile karşısındakilere bakıyordu kız. Ter atan yüzüne, duracak derecede hızla çarpan kalbine ve soğuktan titreyen ellerine rağmen gülümsemeye çalıştı. Tek elini yavaşça kaldırıp umursamazca salladı. "Bir davetsiz misafir" Genç adamın şaşkın mavileri önce gecenin bir yarısı evlerine davetsiz gelen bu kıza, ardından ailesine döndü. Herkesin zihninde aynı anda bu kızın kim olduğuyla ilgili sorular yer aldı fakat hiç kimse hayatlarının merkezine oturacağını tahmin bile edemedi.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.7K
bc

HÜKÜM

read
137.2K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.2K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook