bc

ÖNCE BEN SEVDİM

book_age16+
712
FOLLOW
3.7K
READ
arrogant
decisive
brave
comedy
sweet
witty
office/work place
lies
twink
stubborn
like
intro-logo
Blurb

Hayvanlar aleminin insan türünün iki farklı cinsindeki bireylerinden olan Zeynep ve Melih farklı karakterlerini, karşılaştıkları ortamlarda medeni şekilde dizginlemeyi ve birbirlerine aşık olmamayı başarabilirler miydi?

Ya da karakterleri sandıkları kadar farklı mıydı?

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM (Z)
"Taksiii! Aman durma. Sen de durma." Taksi, taksi, taksiii... Geçen ellinci taksi. Hayır geçen ellinci dolu taksi. Herkes mi taksiye binmişti? Hiçbiri mi boş olmazdı. Bazıları bence boştu, bilerek almıyorlardı taksiciler ıslak insanlar arka koltuklarını nemlendirmesinler diye. Aniden bastıran sağanak yağmur benim tüm vücudumu yeterince ıslak sıçana döndürmemiş gibi önümden hızla geçen lüks araba dizlerimden aşağısının gölete girmişim gibi iğne ucu kadar bile kuru yerimin kalmadığından emin olmasını sağladı. "Hapşuuu! Allah hapşurdum da yarın hasta yataklardayım kesin. Hadi ama zamanım kalmadı. Geç kaldım." Özenle dalgalı fön çektirdiğim saçlarım omuzlarımdan dümdüz inerken, yüzüme değen her yağmur damlasıyla görüş alanı falan da kalmadı bende. Jilet gibi giysim beni şu an çok zor durumda bırakıyordu. Topuklu stilettolarım su içinde, ayaklarımı sıkmakla meşgulken boru paça pantolon bacaklarımın üstümdeki ikinci bir deri gibiydi. Yapıştı kaldı üstümde. Her arabaya el kaldırıyor olabilirdim. Sarı arabanın biri yirmi beş dakikanın sonunda nihayet önümde durduğunda, iş görüşmesi için geldiğim holdingin karşısındaki binanın önünde beklerken insanlar zor durumlarda korunsun diye düşünülmüş saçaklarının neden olmadığına içimden sövüyordum. "Sıçayım bu işin bacağına. Görüşmeden beş dakika erken çıksam evdeydim şimdi." Dışımdan da sövüyormuşum. Ellerim artık devamlı aşağı yukarı silecek gibi bir taksi durdurma ümidiyle çalışırken önümde yavaşlayan aracın içine şoförü daha frene basmadan kapıyı açıp attım kendimi adamın klimanın sıcak tarafını çevirmiş olmasını umarak. Islaklığım beni üşütmeye başlamıştı. Kapıyı kapattığım gibi yandaki kapıdan da birisi binip kapıyı kapattı. "İmdaaaaaaat! Adam kaçırıyorlar." "Ne adam kaçırması arkadaşım, taksiye bindim ben, iner misin artık? Gelmedin mi daha?" "Sen taksiye bindin de ben hala dışarıda mı bekliyorum? Önce ben bindim." "Uygulamada önce sen binmiş olabilirsin; ama bu taksi benim için durdu, niye diye sor. Çünkü karşıdan durmasını istedim." "Uygulamada önce bindiğim gibi yolun doğru tarafında bekleyerek de durmasını ben istemiş oluyorum bu durumda. Şimdi size iyi günler. Şöför bey Beylikdüzü'ne gidiyoruz arkadaş iner inmez." "Ben durdurdum diyorum ve Pendik'e doğru sür kardeşim sen. Yirmi dakikadır sonunda bir taksi durdu zaten. Elli tane taksinin boş geçmesini bekledim." "Burada yine öncelik benim oluyor. Ben yirmi beş dakikadır bekliyorum yani taksi benim hakkım." "Taksi onu talep edenin hakkıdır. Ben talep ettim taksici kardeş de durdu sağ olsun. Acelem var gidelim." "Ha! Ben taksiyi talep etmedim; ama öyle zevkine alalade taksiye mi bindim yani?" "Arkadaşım ben nereden bileyim sen nelerden zevk alıyorsun? Acil olarak yetişmem gereken bir yer var, sen de benden zamanımı çalıyorsun." "Ben seni tutmayayım bence de artık burada vedalaşım. Sen hemen başka bir taksi bul. Böylece geç kalmamış olursun gideceğin yere. Hapşuuuuu." "Çok yaşa. İn o zaman arkadaşım biz de yolumuza gidelim bir an önce." "Yok sen anlamıyorsun. Dışarıda deli gibi yağmur var, yarım saat ıslak sıçana evrim olduktan sonra caanım bir taksi boş olarak önümde durmuş, niye? Aç parantez çünkü ben el kaldırdığım için kapa parantez ben neden inecekmişim acaba? Benim daha yetişmem gereken bir yer var. Yolum uzun ve hali hazırda on dakikadır senin inmeni bekliyorum. Şimdi lütfen vaktimi daha da almadan iner misin lütfen? Önce el edip bindiğim taksimde yalnız kalmak ve gitmek zorunda olduğum evime gitmek istiyorum." "Sen evine mi gidiyorsun yani çok acele olarak? Yapma gözünü seveyim. Yalanın çıktı iki dakikada ortaya. Ben şahit olacağım bir nikaha yetişmek zorundayım. Saat beşi geçti ve nikah altıda. Yolum uzun. Hava yağmurlu." "Sen bana yalancı mı diyorsun? Ben hiç yalan söylemedim bugüne kadar. Hiç de ihtiyacım olmadı." "Bugün bu taksiyi kendine kapatmak için hariç sanırım ha? Her şeyin bir ilki vardır." "Bana bak hapşuu, arkadaşım. Ben eve yetişmek zorundayım çünkü bu akşam beni istemeye gelecekler. Benim de yolum uzun. Saat beşi geçti ve altı buçukta geleceklerini yazdı sevgilim. Nikah şahitsiz yani sensiz kıyılır, başkasını bulurlar; ama esas kız olmadan kız isteme nasıl olur bir düşün istersen." "Yazık adama. İstemeseler daha iyi gibi geldi bana. Bence sen de gitme. Hatta in taksiden hem bana hem sevgiline iyilik yapmış olursun. Adamlarla tanışırken nasıl da şirin, neşeli, iyi aile kızı tanıtıyorsunuz bir güzel kendinizi. Sevgilin çemkirmelerini görse ailesini alır yurt dışına kaçırır." "Hakkımı aramam kendine centilmen adam diyenlerin nasıl da canını sıkıyor. Sorsam herkes seni ne kadar da nazik, kibar diye tanıyordur etrafında. Tabii hiç bilmezler ki bu yağmurda genç bir kızın taksisine el koymaya çalıştığını. Bunlar konuşulmaz seni yanlış tanıyanların yanında." "Oh ne güzel valla. İşinize geldi mi kadın erkek eşittir. Hakkım da hakkım. Taksime çöreklenmeye gelince iş hoop ben kadınım mağdurum da mağdurum. Sana yağmur yağıyor da bana yağmıyor mu? Hani eşittik. Git ıslan biraz. Şeker değilsin az biraz suda çözünmezsin. Nimettir nimet." "Ben senin rızkına mani olmayayım hiç. Bugünlük ıslanma hakkımı ben, sırılsıklam olarak kullandım zaten. Sana engel olmak istemem. Gerçekten beyefendi, beyefendi diyorum tamamen hanımefendiliğimden, beni yolumdan alıkoyuyorsun. Anneme taksi bekliyorum, hemen binip geliyorum dedim." "İyi ya çık bekle biraz daha. Hem yalan söylememiş olursun annene. Uzatmasan zaten ikimiz de çoktan istediğimiz yere varmıştık. Sen burada inatlaşırken yirmi tane boş taksi geçti dışarıdan. Hadi in de daha fazla geç kalma artık." "Ya ben anlatamıyor muyum? Yolun doğru tarafında olan benim, yirmi beş dakikadır her taksiye el kaldıran benim. Yağmurda geçen yirmi beş dakikadır dememe gerek yok sanırım. Halimden anlayacak kadar zeki görünüyorsun ya da emin olamadım bir an. Şoför bey Beylikdüzü." "Kardeş Pendik. Bak bu aklı da herkese vermem. Mecidiyeköy metrobüs durağı hemen ileride. Bin ona, var git evine daha fazla geç kalmadan. Saat beş buçuk oldu arkadaşım ya. Nikahta şahidim diyorum." "Senin şahit olduğun nikahtan hayır mı gelir adama? Boşanmak istemiyorlarsa zaten vazgeçsinler senden. Dediğin aynı metrobüsün tersi istikameti köprüyü de geçiyor. Söğütlüçeşme yazmasına dikkat et. Ben bir de inip orada mı sıra bekleyeceğim? Kalabalıktır zaten iş çıkışı saati. Zekan boşa gitmesin arkadaşım ben kullanmayacağım, bari sen kullan." "Tamam bunu sen istedin. Kendi isteğinle inersin diye yeterinden fazla uğraştım ben. Annem beni iyi yetiştirdi çünkü. Vicdanım rahat." "Arabadan mı iteceksin beni? Kendi isteğimle inmeyeceğim çünkü. Taksiyi kendim için ben durdurdum. İnan çok isterdim aynı yönlere gidiyor olmayı, bir süre beraber gitmemize izin verirdim; gaddar değilim o kadar; ama seninle aynı yöne değil de zıt yönlere gittiğimiz için ne kadar memnun olduğumu dile getirmeden duramayacağım. Makas ne kadar açılırsa o kadar iyi." "Aynı memnuniyeti ben de en az senin kadar iliklerime kadar hissediyorum da, sen tıpış tıpış ineceksin zaten, itmeme gerek kalmayacak. Şoför kardeş söyle bakalım, sen kimin için durdun?" "Araya girmek istemedim kusura bakmayın. Belki anlaşırsınız diye." "Gördüğün gibi kadınlarla anlaşmak zor değil, imkansız. Yerine göre kadın, yerine göre erkek olmak istiyorlar. Karar verseler bir, bizi de çıkmazdan kurtacaklar; ama yok. Hep zıt, hep tersi yön. Siyaha beyaz, beyaza siyah." "Tebrik ederim işte şimdi zeka kırıntısı görmeye başladım. Gözüm yaşardı. Doğru soruyu sor canımı ye. Söyle şoför bey de insin beyefendi bir an önce. Kim el etti taksiye daha önce?" "El edeni değil de bana ıslık çalanı duyup durdum. Yağmur fena, göz gözü görmüyor silecekler çalışırken." "Fiiyyyuuuuuvvvttht. Bu muydu kardeş duyduğun ses? Sen yapabilir misin bunu? Sen mi durdurmuşsun taksiyi?" "Ya sen. Sen nasıl? Beni indirecek misin gerçekten taksiden? Ailesiyle yola çıkmıştır sevgilim şimdi arayıp sorsam. Bir saatte varmam imkansız bir yirmi beş dakikam daha yok. Üstelik hazır da değilim. Duşa ihtiyacım var. Giyinmem lazım sonra." "Bence de giyin. Ayıp olur sevgiline ve onun ailesine. Aslında az önceki önerin mantıklı. İnme istersen; ama taksideki öncelikli hak sahibi ben olduğum için Pendik'e gideriz önce. Sonra sen sevgili Beylikdüzü'ne ve yazık edeceğin sevgiline dönersin. Tercih senin. Pendik'e kadar olan kısmı çarpı iki olarak da öderim. Yine tam bu noktadan binmiş gibi devam edersin yoluna? Kabul mü?" "Pendik İstanbul'un neresinde kalıyor bilmiyorsun galiba sen. Ya da Beylikdüzü Pendik arasındaki mesafenin ne kadar olduğunu. Birbirine bunlardan daha yakın şehirler var Türkiye'de. Beni bu akşam isteyemeye gelecekler, yarın akşam değil." "O da senin şanssızlığın artık. Teklifimi kabul etmen için son on, dokuz, sekiz..." "İnşallah yetişemezsin de senin yüzünden evlenemezler. Yetişirsen eğer her kimseler inşallah boşanırlar ve sebebi sen olursun." "Ne oldu hanımefendiliğine? Haksızlık durumunda çeyiz sandığına mı kilitledin? Şimdi benimle gelmeyeceksen lütfen in. Yirmi beş dakikam kaldı." "Şeytan görsün yüzünü. Ne geleceğim seninle. Zatürre olurum sokaklarda daha iyi." "Şimdiden geçmiş olsun sana. Bardağın dolu tarafından bakmaya çalış." "Takside kalan senken bardak bana nasıl dolu oluyormuş." "Eline al bir tane. Sadece otuz saniye yağmurda bekle. Taşar bile bardak. İyi akşamlar."  Kapıyı açtığım sertlikten daha sert şekilde çarparak kapattım. Anında ileri atıldı taksi. Öküz. Hem ne öküz. Nasıl o durdurmuş olur ya? Benim önümde durdu taksi. Taksici de hemcinsini korudu. Pislik. "Pislik. Islık çalmışmış. Çok yağmurlu havalarda taksi ıslık çalarak durdurulur diye bir kural mı var?" Hala yağmur yağıyordu. Hala ıslaktım. Hala yağmur yağarken hala ıslak olmam çok normaldi zaten. Taksiden, kurumaya fırsatım olmadan indirildim. Daha ne kadar ıslanabilirdim? Hapşuu. Ellerimi sardım kendime, şemsiyemi de almadım ki evden çıkarken. Çantamda olurdu her zaman. Büyük kol çantamda. Mülakat için minik çantamı almıştım yanıma. Sadece telefon, cüzdan için. Kıyafetimle o çok uygundu çünkü. Minik çanta. Çantam. "Allah kahretsin seni kendini beyefendi sanan İstanbul öküzü. Çantam takside kaldı." Cüzdanım da, İstanbul kartım da. Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa. Telefonum da. Saat altıya gelmek üzere. Yola çıkmışlardır çoktan Bahadır ve ailesi. Nereye? Bize. Niye? Kız istemeye. Kız nerede? Kız burada, kararmaya başlamış havanın yağmurla dövdüğü bir sokak kaldırımında, evinden kırk kilometre uzakta beş parasız, dünyayla iletişimi indirildiği bir taksinin arkasında kalan, iş görüşmesi için geldiği holdingin karşısında. Allah'ım başıma bundan daha kötü ne gelebilirdi? "Aaaa! Biraz yavaş sürsene eşşoğlusu!" Başıma kadar çıkan çamurlu sudan başka? Ne gelebilirdi?

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

HÜKÜM

read
137.4K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.8K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.4K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.2K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook