bc

Sevda Hırsızı

book_age4+
896
FOLLOW
2.7K
READ
family
badgirl
drama
lies
secrets
whodunnit
crime
spiritual
expirenced
like
intro-logo
Blurb

Sevda Hırsızı…

Annesinin son nefesinde emanet ettiği kolyeyi gözü gibi korumaya çalışan genç bir iş adamı ve onu çalmak için her şeyi yapmaya hazır olan genç bir kız..

Sera ve Yavuz"un değerli bir kolye uğruna kesişen yolları.

Sevda Hırsızı sadece Dreame’de.. :)

chap-preview
Free preview
Kişisel Asistan
  Lüks bir villanın koca salonunda duvarı kaplayan bir televizyonun önünde duruyordu 4 genç, ikisi genç kız ikisi de genç adamdı, yıllardır aynı evin içerisinde yaşıyorlardı. En önde genç adamlardan biri duruyor, pür dikkat ekrana bakıyordu. Haber kanallarından biri açıktı, saatlerdir tüm kanallarda aynı haber yer alıyordu. Genç bir iş adamının annesi günler önce son nefesini vermiş, oğluna maddi ve manevi değeri oldukça yüksek olan bir kolye bırakmıştı. Genç adam kameralarında karşısında duruyordu, gözlerinde giymiş olduğu siyah  takımla aynı renk bir gözlük vardı, yüzü asık, bedeni oldukça halsizdi, günlerdir annesinin vedasının acısıyla baş etmeye çalışıyordu. “Kolyeyi görüyor musunuz?” diye sordu dört arkadaştan en baştaki, genç bir adamdı, ismi Can’dı, kıvırcık kısa saçları ve masmavi gözleri vardı. Hayranlık barındıran bakışlarını ekrandan ayırıp yanındaki genç kıza çevirdi, o da aynı şekilde büyülenmiş bir edayla ekranı izliyordu, bir kolye vardı, oldukça değerli taşlarla yapılıydı. Derin bir nefes aldı, elini yavaşça boynunda gezdirip kolyenin koynunda olduğunun hayalini kurdu. “Bu kolye bizim olmalı!” dedi, arkadaşlarının bakışları hızla ona döndü, ismi Burcu’ydu. Omuz hizasında kısa siyah saçları vardı, çekik gözleri tıpkı bir Koreliyi andırıyordu. Yüzünde heyecan ve tebessüm kolyeyi gördüğü ilk anda belirmişti. Birkaç adım geride bir genç kız daha vardı, koltukta tek başına oturmuş sessizce önündeki altınları ayırıyordu, dün gece karlı bir hırsızlık sonrası elde etmişlerdi. İsmi Sera’ydı, uzun düz kestane rengine boyalı saçları vardı, ön taraftan kahküller alnına dökülüyordu. Göz rengi kahverengiydi, kumral bir tene sahipti. Bakışlarını altınlardan ayırıp televizyon ekranına çevirdi, haberlerde hala genç iş adamının annesinin kayıp edişinden söz ediliyordu. Ekranın sağ üst köşesinde de kolyenin koca bir resmi gösteriliyordu. Sera bakışlarını kolyeye çevirdi, oldukça değerli gözüküyordu. Gözlerini kısıp arkadaşına baktı, kafasını yavaşça iki yana salladı. “Bu çok zor, kolye çok güvenlikli bir yerde saklanıyor olmalı.”  Dedi, genç iş adamı annesinden kalan hatırayı özenle koruyor olmalıydı. Burcu kafasını iki yana salladı, çok beğenmişti, bir an önce eline alıp dokunmak, boynuna takmak istiyordu. “Daha öncekiler gibi bunu da başarabiliriz, değil mi?” diye sordu, bakışları üç arkadaşına kaydı. Can gözlerini kısıp yaklaştı, Sera’nın karşısındaki koltuğa oturdu.  Tam yanına da grubun diğer genç adamı olan Barış yerleşti, esmer tenli bir genç adamdı, gözleri yeşilin en koyu rengiydi. Bakışları önce ekrana sonra da heyecanla cevap bekleyen arkadaşına döndü. Kafasını yavaşça olumlu anlamda salladı, daha önce yüzlerce hırsızlık yapmışlardı, arkalarında ize dair tek bir şey kalmamıştı. Yıllardır bu konuda üstlerine yoktu, ülkenin en teşkilatlı hırsızlık çetesiydiler. Bunu da arkadaşları için başarıyla yerine getirmek hiç de zor olmamalıydı. “Peki” dedi, üçününde gözleri anında ona döndü,  “Yapalım” diye ekledi, “ Bu kolyeyi alalım.” Burcu’nun gözleri heyecanla büyüdü, hızla önce Can’a yaklaştı, boynuna sıkı sıkı sarıldı, şimdiden kolyeye kavuşmanın heyecanını yaşamaya başlamıştı. Sera sessiz olduğu kadar da ilgisizdi, önündeki altınları yavaşça toplayıp yere bıraktığı çantaya yerleştirdi, gözlerini heyecanla gözlerine bakan arkadaşına çevirdi, yüzünde ufak bir tebessüm vardı, “Bu kolye bizim olacak” dedi, herkesin yüzünde anında büyük bir gülümseme belirdi. Ondan da onay geldiyse, yeni hırsızlık için artık plan yapma vaktiydi. Herkes koltuklara yerleşti, Sera ve Burcu yanyanda, Can ve Barış da yanyanda ve tam karşılarına oturdu. …. Bir odada sessizce oturuyordu genç bir adam, kahverengi koltukların olduğu ve duvarların kitaplıklarla sarıldığı bir çalışma odasıydı. En dipteki duvarın önünde koca bir masa vardı, üzerine bir isimlik konulmuştu  ve  Yavuz Tuğralı yazıyordu.  Kısık gözleri vardı adamın, dolu dolu ve kızarıktı. Kafasını yere eğip tek bir şeye vermişti odağını, annesinden geriye kalan en değerli şey, kolye. Avucunun arasında sıkıca tutmuştu, daha birkaç gün önce annesinin boynunda parıldıyordu, yıllardır yeri sadece orasıydı. Artık ne annesi vardı ne de kolye ait olduğu yerdeydi, günler önce ömrünün en acı haberiyle sarsılmış, annesini sonsuzluğa uğurlamıştı. “Anne” dedi, zihninde annesinin son görüntüsü belirdi, elinden sıkıca tutmuş, kesik kesik nefesinin arasında kolyeye dikkat etmesini ve ileride evleneceği kişiye hediye etmesini istemişti. Gözünden usulca bir damla yaş kolyenin parıldayan taşlarından birinin üzerine süzüldü, onsuzluğa nasıl dayanacaktı, ömrü onu görmeden nasıl geçecekti, “Çok erkendi” diye ekledi, derin bir nefes verip elinin tersiyle gözlerini sildi. Daha 28’indeydi, daha yuva kurup annesinin gelin ve torun hayalini bile gerçekleştirememişti. Parmaklarının arasında delice sıktı kolyeyi, annesine verdiği sözü ömrü yettiğince yerine getirecek, kolyeyi hep koruyup saklayacaktı. Avucunu yavaşta yüzünden geçirdiği anda bir ses ulaştı kulağına, odanın kapısı tıklanıyordu. Gözlerini o yöne çevirdi, kolyeyi sıkı sıkı tutmuştu. “Gir” dediği anda kapı yavaşça aralandı, genç bir adam göründü. Üzerinde tıpkı onun gibi siyah renk bir takım elbise vardı, İsmi Selçuk’tu, genç adamın yıllardır en yakını, arkadaşı ve dostuydu. Gözlerini odada gezdirip arkadaşına çevirdi Selçuk, derin bir soluk aldı, sıkıntılıydı, annesinin kaybını yaşayan arkadaşı günlerdir işi gücü bırakmış, herkesten uzaklaşmıştı. Kapıyı örtüp ağır adımlarla içeri girdi, Yavuz'un yanına oturdu, bir elini omzuna bırakıp sıktı. “İyi misin?” diye sordu, Yavuz kafasını yavaşça iki yana salladı, acısı o kadar tazeydi ki iyi olması mümkün bile değildi. Hala annesinin yokluğunu unuttuğu anlar çok fazlaydı, buna nasıl alışırdı hiç bilmiyordu. “Zor biliyorum ama bu şekilde annen de huzurlu değil.” Dedi. Genç adam yavaşça alt dudağını ısırdı, bakışlarını kolyeye sabitlemişti. Arkadaşının bakışlarına çevirdi, “Bana ondan geriye sadece bu kolye kaldı.” Dedi. Avucunda delice sıktı, onu korumak için her şeyi yapacaktı, annesinin kokusu vardı sanki üstünde. Selçuk kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı, bu kolye her daim kadının boynundaydı. “Annenin emaneti o, onu hak edecek birini bulana kadar gözün gibi koru.” “Koruyacağım, ömrüm yettiği sürece.” Selçuk’un yüzünde hüzün dolu bir tebessüm belirdi, derin bir nefes alıp kafasını kaldırdığı anda gözleri karşısındaki duvara monte duran televizyona kaydı, sesi kısıktı ve bir haber yayınlanmıştı. Dikkatini o yöne verdi, ekranda altın kolye ve bilezik resimleri vardı. Alt yazıda da, “Dün gece saatlerinde bir evde büyük bir soygun gerçekleşti, evi altüst eden hırsızlar buldukları tüm altınları alıp kayıplara karıştı.” Genç adam merakla ayağa kalktı, televizyonun kumandasını bulup sesini açtı, son zamanlarda şehirde çok fazla hırsızlık olayı gerçekleşiyordu. Bir soygun çetesi vardı, halkın da deyimiyle ‘Hayalet Çete’ her gece farklı bir evip soyup sırlara karışıyordu. Şimdiye değin onları gören hiç olmamıştı. Ağızdan ağza söylentiler her geçen gün de artıyor, insanlar geceleri gözlerini korkuyla kapatıyordu. “Yine” dedi Selçuk, gözlerini ekrana vermiş, dikkatle haberin ayrıntılarını öğrenmeye çalışıyordu. Bu defa da soyguna maruz kalan bir iş adamıydı, öfkeyle kameralara bir şeyler söylüyor, evinin darmadağın olan durumunu gösteriyordu.  “Yine bir soygun” diye ekledi. Yavuz bakışlarını arkadaşının sesiyle ekrana çevirdi, alışılmış bir haberdi yine. Her gün farklı bir evden bu haber geliyor, kanallar süresinin çoğunu onlara ayırıyordu. “İz mi yok mu yine?” diye sordu, Selçuk kafasını iki yana salladı, her defasında olduğu gibi bir hayalet gibi evi soyup yok olmuşlardı. “Gerçekten hayalet gibiler, arkalarında tek bir iz bile bırakmıyorlar.” dedi, Yavuz oralı olmadı, sıkıca tuttuğu kolyeyi avucunun içerisine koydu. “Er ya da geç bulunacaklar, bu hep böyle sürmeyecek.” Dedi arkadaşının sözlerine karşılık. Tüm emniyet ekipleri deli gibi onlara ulaşmaya çalışıyordu. Selçuk geri geri gidip arkadaşının yanına oturdu, kafasını iki yana salladı. Onun gibi düşünmüyordu, yıllardır yakalanmamayı başarıyla sürdürmüşlerdi, bundan sonra da bu şekilde devam edecekti. “Zannetmiyorum” dedi fısıltıyla, çok büyük bir ekip ve çok zeki kişiler olmalılardı. …. Karşılıklı duruyordu dört arkadaş, gecenin bir vaktiydi, tümünün de dikkati önlerinde bulunan bir resimdeydi. Fotokopi makinesiyle çoğaltılmış kolyenin görüntüsü ortada bulunan sehpanın üzerine konulmuştu. “Çok güvenlikli bir yerde olacaktır” dedi Barış, Sera kafasını onaylar anlamında salladı. “Annesinden hatıraymış” diye ekledi. Burcu hızla elini uzatıp resimlerden birini aldı, hayranlıkla inceledi, özel yaptırmaydı, çeşit çeşit mücevherler birleştirilerek oluşmuştu. Gözleri parıldıyordu, “Çok güzel” dedi, Can’ın yüzünde gülümseme oluştu. Evin içerisinde yüzlerce altın, mücevher ve değerli eşya vardı fakat arkadaşının gözleri sadece bu kolyeye bağlı kalmıştı. “Çok az sabret, alacağız” dedi, Burcu gülümsedi. Kafasını hızla olumlu anlamda salladı, çok yakında kolyeye sahip olacaklardı. “Evet şimdi herkes yaptığı araştırmalardan söz etsin” dedi, kolye için ayrı ayrı araştırma yapma görevi verilmişti. “Bu diğer soygunlardan daha farklı olmalı” dedi Sera, hepsinin gözleri merakla ona döndü, sağ yanında bir dosya vardı, elini içerisinde gezdirip birkaç kağıt çıkardı. Birini dikkatle açıp orta sehpaya bıraktı, “Bu kolye annesinden kaldığı için yüksek ihtimalle evde tutacaktır.” Eline bir kalem aldı, kağıdın üzerindeki ev resmini işaret etti, koca bir villaydı, dışarıdan çekilmiş bir görüntüsüydü. Can söylediğini kafasıyla onayladı, “Evet” dedi. “Tamam eve gireriz” diye ekledi Barış, Sera kafasını iki yana salladı, hızla kağıtlardan diğerini açıp sehpaya bıraktı. “Olmaz, diğerleri gibi giremeyiz.”  Kalemin ucuyla kağıdın her köşesine daireler çizdi. Villanın bahçesinin net bir görüntüsüydü, duvarların ardında güvenlik görevlileri vardı. “Ev her taraftan korunuyor, kendimizi riske atamayız.” Diye ekledi, Hızla üçüncü kağıdı açtı, arkadaşlarının gözleri şaşkınlıkla büyüdü, evin içini her ayrıntısıyla gösteren bir kroki gibiydi, kalemi üstüne bıraktığı anda Barış’ın meraklı bakışları ona döndü. “Evin resmini nasıl buldun?” diye sordu, Sera göğsünü gerdi, güzünü kısıp yüzünde koca bir tebessüm oluşturdu. Saatlerce bilgisayar başında oturmuş, genç iş adamı ve ailesinin verdiği tüm ev röportajlarını birleştirip krokiyi oluşturabilmişti. “Üzümü ye bağını sorma” dedi, herkesin yüzünde gülümseme oluştu. Sera’ydı bu, her soygunun kilidi, gücü ve en büyük başarısıydı.”Sera sen çok fenasın” dedi Burcu gülümseyerek. Genç kız bakışlarını arkadaşlarının övgülerine rağmen kağıda çevirdi, elindeki kalemle bir köşeyi karaladı. “Burası orta salon” diye gösterdi, kalemi salonun diğer köşelerine tek tek yaklaştırıp mutfak, banyo ve tuvaleti gösterdi. Son olarak kalemi salonun en orta yerindeki merdivene bıraktı. “Annesinin emanetini korumaya çalışan biri sizce kolyeyi en güvenli olarak nereye koyabilir?” diye sordu, cevabı arkadaşlarından duymak isteyerek bakışlarını onlara çevirdi. “Tabii ki kendisine en yakın yere.” Dedi Can, “Yani odasına!” diye ekledi Burcu. Herkesin yüzünde anında gülümseme oluştu, Sera kafasıyla onayladı, iş adamı annesinin kolyesini kesinlikle kendi odasında tutacaktı. “O zaman yapmamız gereken tek şey var, odanın ve kolyenin yerini öğrenmek.” Dedi Barış, Sera gülümsedi. “Aynen öyle.” Kalemi odası olduğunu düşündüğü birkaç kapının üzerinde gezdiriyordu. Kolye bu odalardan birinde gizliydi, bir şekilde öğrenmelilerdi. “Nasıl yapacağız?” diye sordu Burcu merakla, bakışlarını arkadaşlarına çevirdi, Sera kafasını iki yana salladı, buna bir cevabı yoktu, öyle bir şey olmalıydı ki dikkat çekmeden kolyenin ve odanın yerinden emin olmalıydı. Derin nefes aldığı sırada Can hızla ayağa kalktı, arkasında büyük bir dolap vardı, üstünde birçok kağıt vardı, kendi topladığı bilgilerdi. Eline aldığı gibi yaklaşıp yerine oturdu, “Sanırım bir yolunu biliyorum” diyerek hızla elindeki kağıtları karıştırmaya başladı, tek tek bakıp yere atıyordu. Aradığını aceleyle bulmaya çalışırken bir anda durdu, gözleri parıldadı, yüzünde koca bir gülümseme belirdi. İnternet üzerinden çıkarılan bir çıktı kağıdıydı, orta masaya bıraktığı anda herkesin bakışı oraya yoğunlaştı. Bir kalemle üstleri çizilen yazılara yoğunlaştılar ilk anda, en alt kısımda, “Yavuz Tuğralı için kişisel asistan aranıyor” en altında da aranan özellikler yazıyordu. “Asistan mı?” diye sordu Barış, Sera’nın bakışları Can’ın bakışlarıyla buluştu, “Aklından ne geçiyor?” Can gülümsedi, derin bir nefes verdi, “Bir asistan eve girebilen tek yabancıdır.” “Asistan..” diye fısıldadı Burcu, bir anda aklına gelen ihtimalle gözleri büyüdü. “Kişisel asistan” diye ekledi. “Evet, bunun için başvuru yapacağız.” Burcu gülümsedi, “Bunu yapabilirim sanırım” dedi. Can ve Barış’ın gözleri ise tek bir kişiye yoğunlaşmıştı, korkusuz, gözüpek ve çok zeki birine, Sera’ya. Genç kız arkadaşlarının bakışlarını üzerinde hissettiği anda gözleri büyüdü, “Ben mi?” diye sordu şaşkınlıkla. İki genç adam aynı anda kafasını olumlu anlamda salladı, bu görevi ondan daha iyi hiç kimse yapamazdı. “Evet Sera, başvuruyu sen yapacaksın ve kısa bir süreliğine Yavuz Tuğralı’nın kişisel asistanı olacaksın.” Sera’nın yüzünde koca bir gülümseme oluştu, gözlerini kısıp kafasını olumlu anlamda salladı. Bu işi layığıyla yerine getirip kolyenin yerini öğrenecek ve en kolay yoldan sahip olacaktı. Yavaşça ayağa kalktı, arkadaşlarının önünde birkaç adım ilerleyip iki kolunu açtı, “Ben Sera Ergün..” dedi, alt dudağını ısırıp güldü. “Yavuz Tuğralı’nın yeni kişisel asistanı.”  Diye ekledi, arkadaşlarının alkışlarını duydu. Burcu alkış yaptığı elini indirip gözlerini ilana çevirdi, günler öncesinde yayınlanmıştı. Aranan kriterleri tek tek okuyup arkadaşlarına döndü, “Kriterleri ne yapacağız?” diye sordu merakla, çoğunu arkadaşı kesinlikle taşımıyordu. “ Onu da ben halledeceğim ” dedi Barış, göz kırptı, sahtecilik işi ona aitti, bunu her gerektiğinde layığıyla yerine getiriyordu. Hazırlayacağı evraklarla soygunun bir parçası olacaktı. Burcu gülümsedi, kafasıyla onaylayıp ayağa kalktı, Sera’ya yaklaştı, arkadaşı soygunlarda her daim en iyisiydi. “Sana güveniyoruz.” Dedi, Sera tebessüm edip arkadaşına sarıldı, her defasında olduğu gibi bunu da titizlikle yerine getirip soygun için elinden geleni yapacaktı. O kolye en yakın zamanda yeni sahiplerine gelecekti, başka yolu yoktu. …. Sevda Hırsızı… Sera ve Yavuz'un hikayesi… Sadece Dreame’de… Bölümler her gün düzenli olarak yayınlanacaktır :)  

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.3K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
6.0K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.7K
bc

Leyl Tutkusu

read
308.2K
bc

HÜKÜM

read
137.2K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.1K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook