bc

ÇATLAK ASİSTAN

book_age16+
10.1K
FOLLOW
51.4K
READ
love-triangle
goodgirl
kickass heroine
powerful
brave
comedy
mystery
office/work place
enimies to lovers
love at the first sight
like
intro-logo
Blurb

Büyük bir şirkette yönetici asistanı olarak çalışan Ebru'nun hayatı, şirketin iki ortağının emekliye ayrılıp, yerine oğullarını geçirmesiyle tamamen değişiyor. Sakin ve normal olan hayatı, bu veliaht iki paşazade yüzünden tamamen değişip alt üst oluyor. Üstelik bu yeni patronlar yüzünden başıda beladan belaya giriyor. Tabi sonunda da heyecan ve mizah dolu romantik bir aşkta kaçınılmaz oluyor.

Büyük bir keyifle okuyacağınız aksiyon dolu romantik komedi sizi bekliyor.

chap-preview
Free preview
1.BÖLÜM
Evet benim hikayemde öncelikle kendimi size takdim edeyim diyerek başlayan hikayelerden, kabul ediyorum biraz klişe bir başlangıç fakat emin olun anlatacaklarım hiçte öyle değil. Çünkü hayatıma giren o iki paşazade yüzünden, evet yanlış anlamadınız tam iki paşazade yüzünden ,sakin ve normal olan hayatım tamamıyla değişti. Durun önce şu klişe bölümü bir geçelim, adım Ebru, 25 yaşındayım ve büyük bir elektronik şirketinde yönetici asistanlığı yapıyorum. Bir nevi sekreterlik yani, ama ben yönetici asistanı demeyi tercih ediyorum, çünkü böylesi kulağa daha havalı geliyor. Bizim şirketin iki ortağı vardır, biri Nazım bey diğeri Mehmet bey. Ben Nazım Bey'in asistanıyım, Nazım Bey'in eski sekreteri Seval hanım, emekliye ayrılınca yerine ben geldim. Aslında elektronik mühendisliği okuyordum, ta ki okuldaki gıcık bir çocuğa kafayı çakıp okuldan atılıncaya kadar, çünkü kimse Ebru Türker'in hakkını yiyemez, adamın kafasına her şekilde sokarım bunu, ama ahtım var o okul bitecek. Gerçi son senemdi sabır edeydim de iyiydi ama, neyse uzun lafın kısası çokta uzak değilim bu şirket konularına yani. Neyse patronları size tanıtayım, bu iki yaşlı kurt, diğer bir değişle iki azgın teke de denebilir onlar için sanırım. Yaş yetmiş, ama hala elleri işte, gözleri oynaşta olan adamlar, sonları teneşir paklayacak haberleri yok. Bir gün ya çapkınlık yaparken hık diye can verecekler, yada ikisinin sonu da deli gibi korkup çekindikleri eşlerinin ellerinden olacak. Bir o kadar da kılıbığız yani, e e çekirge kaç kere zıplayabilir ki, eninde sonunda yakayı ele verirler. Fakat eğri oturup doğru konuşmak lazım, söz konusu iş olunca ikisi de gayet ciddi ve ağır amcalar, bu konu da haklarını yiyemem doğrusu. Yaklaşık 2 senedir bu şirkette görev yapmaktayım. O yüzden onları gayet iyi tanıdım. İki ortak çapkın olsalar da söz konusu iş olunca, öyle iri göğüs, seksi kalça yada kıvrımlı vücut hatlarına göre işe almıyorlar elemanlarını. Adamlar zekaya bakıyorlar yani. Yoksa bu kavanoz dibi gözlüklerle yada minik balina halimle bir şansımın olacağını zannetmezdim. Bizim bu şirketin diğer belirgin özelliği ise dedikodu ağlarının çok geniş oluşu, bu ayın en büyük gıybeti ise yeni patronlar, paşazade de diyebiliriz. Bu iki yaşlı çakalın birer tane oğulları var. Junior Nazım ve junior Mehmet, asıl bomba bu veliahtların birer taş ve de babaları gibi birer iki çapkın velet oluşu, armut hep mi dibine düşer arkadaş, yani öyle bir dedikodu dolanıyor ortalarda. Hal böyle olunca şirkette ağzı açık salya içinde bekleyen hatunların sayısı da oldukça hatırı sayılır oldu. Allah'ın işi bazılarına bir yerden alıp başka bir yere veriyorken, bazıları ise işte böyle hepsini dibine kadar sıyırıyor sanırım. Övünmek gibi olmasın bende zeka tavan fakat tipe gelince umutsuz vakayım, gerçi kendimi birilerine beğendirmek gibi bir çabamda yok ama. Neyse size kendim hakkında küçük bir sır daha vereyim. Bende aslında zengin velediyim. Fakat güzel Allah'ım bu donanımları yüklerken bende güzellik kısmını biraz eksik tutmuş sanırım. 'Tövbe estağfurullah, Allah'ım sen beni affet, niyetim asla isyan değil, neyse uzun lafın kısası zengin olsam da bana baba parasıyla bir yerlere gelmek ters, alacağım her şeyi bileğimin hakkı ile almayı tercih ediyorum . Fakir edebiyatı gibi oldu, ama prensip meselesi bu benim için. Doğrusu yeni patronları merak etmiyor da değilim, yanlış anlaşılmasın öyle erkek delisi bir kız olduğum için falan değil. Hiç de olmadım zaten. Tamam dünya güzeli değiliz ama, öyle platonik aşk yaşayacak kadar da umutsuz vaka da değilim elhamdülillah, bendeki merak sadece, işim için, eğer söylenenler doğruysa bu paşazadeler asistan olarak seksi hatun olsun isterler muhtemelen, buda bana yol göründü demek oluyor. Ah Nazım beyciğim ah! Emekliliğin sırası mıydı şimdi, daha ne çapkınlıklarını örtbas edecektim. Şimdi Tülin hanımın dizinin dibinde uslu uslu otur bakalım. Gerçi hiç etik olmasa da çapkınlık konusunda patrona yardım ve yataklık yapsam da aslında beni işe alan patronun karısı Tülin hanım olmuştu. O gün yani iş görüşmesine geldiğim gün odanın içi mankenlik ajansı gibiydi. Allah için hak yiyemem, taş gibi hatun olmalarının yanı sıra zeki olan kızlarda vardı aralarında, yani şansım sıfırdı. Çıkmadık candan umut kesilmez demiş gözünü sevdiğim atalarımız. Ama ben umudu kesmiş, olduğum yerde sünmüş bekliyordum, ta ki Tülin hanım içeriye girene kadar. Kadını ilk gördüğümde "Yok artık sende mi? Bura da sekreter arıyorlar teyze, cenaze işleri başka bina" diyesim geldi. Fakat aldığım terbiye tabi ki buna asla müsaade etmezdi. Kadın önce etrafına baktı, fakat sonra birden ben de dikkat kesildi, oğluna kız beğenen teyzeler gibi kısa bir süzmenin ardından da, "Sen gözlüklü işe alındın." dedi. Tabi duyduklarımla benim ağız belediye çadırı gibi açıldı. Şaşkınca pörtlettiğim gözlerle," Be.. ben mi?" dedim kekeleyerek. Tabi ki bendim, odada benden başka çirkin ördek yavrusu mu vardı. Meğer bu Tülin hanım çok kıskanç bir hatunmuş, eee kadın malını bilmez mi, sonuçta çapkın kocası olduğunu biliyor ve kocası 7/24 asistanla vakit geçirecek, müdahale etmesi şart. Vel hasıl benim iş yeri maceram böyle başladı. Bu güne kadar da tam 2 senedir devam ediyordu. Ta ki bu güne kadar. Yarın büyük gün, paşazadeler işe başlıyor. Artık dananın kuyruğunu çekip kopartacağız. Akşam olduğunda Nazım bey beni odasına çağırmıştı. Odasına girmeden söyleyeceklerini az çok tahmin edebiliyordum. " Bak kızım tam iki senedir beraber çalıştık, iyi bir asistan ve iyi bir pezevenk oldun, Tülin'i beraber iyi uyuttuk. Fakat oğlum genç, yakışıklı ve en önemlisi de bekar, yani senin gibi bir ucubeye artık ihtiyaç kalmadı." Yani tam böyle olmasa da konuşmamızın ana konu bu olacaktı, bu kadar açık açık denemez tabi, bana yapacakları kibarca sepet havası olacak, yani öyle olacağını tahmin ediyordum. Kovulmak değil de asıl bana koyan, tekrar baba dizi dibine düşmek olacak. Yaptığım onca artislikler ve havalı sözler yalan oldu. Hele ki babamın karşısın da kafamı dikleştirirken bir elimi bağrıma koyup diğer elimin de işaret parmağını havaya kaldırırken "Ben Ebru Türker kendi ayaklarımın üzerinde, kendi kazandığım para ile bir gün zirveye çıkacağım" diyerek gerim gerim gerilmelerim yok mu? Hay beynime yapayım, azıcık alttan ataydım ya. Şimdi babamı duyar gibiyim. "Ben sana demiştim, o işler öyle kolay değil prenses" 'Prenses derken' babam işte her şeye rağmen beni çok seviyor, ondan kargaya yavrusunu kuzgun geliyor. Ulan böyle evladım olsa eldivenle severim. Bu tiple benden olsa olsa sadece Shrek çıkar farkında değil babacım. Konuyu dağıtmayalım, ayaklarım geri geri gitse de, patron olan o, mecbur o odaya kuzu kuzu girilecek. O yüzden kapıyı tıklattım, sonra da 'girin' cevabı ile içeriye girdim. Odaya girince de Nazım beyin masasında Tülin hanım ise çapraz sandalyede oturduğunu gördüm. Ben girince nedense ikisi birden bana dönüp kurbanlık koyun muşum gibi acıyan gözlerle bakmaya başladılar. Aslında içinde bulunduğum durum yüzünden bana da öyle gelmişte olabilir tabi. Nazım bey odaya girince her zamanki içten tavrıyla, " Gel kızım otur şuraya" dedi. Bana hep kızım diye hitap ederdi, meğer ne gelirse kızım diyenlerden gelirmiş. Hemen dediği yere oturup anlamaya çalışan gözlerle Nazım beye baktım. "Madem ben senin kızınım niye beni kovuyorsun Allah'sız" diyebilmeyi çok istesem de. " Buyurun Nazım bey" çıktı ağzımdan. Nazım bey ise önce " Bu zamana kadar benim sekreterimdin ve oldukça da iyi iş çıkardın." dedi ve sonra da duraksadı. Tabi duraksar peşi sıra hemen öldürücü son darbeyi vuracak. "Kovuldun" Ama nedense beklediğim gibi olmadı. Nazım bey, " Bundan sonra ben yokum kızım, yerime de oğlum Mert geçiyor. Ama aynı saygı, itina ve hassasiyeti oğlum Mert içinde göstereceğine eminim kızım. Bir ay daha buralardayım fakat asıl patron Mert'tir anlaşıldı mı Ebru kızım?" diyerek sordu. Onun bu sözleri beni ziyadesiyle mutlu etmişti, içimden ise "Anlaşılmaz mı patroncum bu sözlerle ballı ,kaymaklı anlaşıldı hem de." Sözleri geçmeye başlamıştı. Ağzım ise yine istem dışı joker'in ağzı gibi açılmaya başlamıştı. Ama saniyesinde kendimi topladım ve yüzüme ciddi bir ifade yerleştirip. "Tabi ki Nazım bey, siz ne iseniz Mert beyde o odur benim için merak etmeyin. " dedim. Yalanımı sevsinler zengin aile veledi hazıra gelip konacak, sonrada patronculuk oynayacak, neyse ben duyduklarımın bana verdiği haz ve işimi garantiye almanın rahatlığı ile izin isteyerek odadan çıktım. Çünkü kral ve kraliçe devam demişti, Veliahta düşen ise belliydi. *** Ama benim rutin ve sıkıcı olan hayat hikayemde işte tamda bu noktadan sonra değişip, alt üst oluyor. Bu iki paşazade yüzünden, gerçi bu ikisinden biri artık benim müstakbel eşim olacak ama neyse. Siz hazırsanız işte başlıyor..... *** Kaç gündür içimi kemiren kovulma korkusu Nazım beyin söyledikleriyle nihayet bitmişti. Uykularımın katili olmuştu bu paşazade bebeler. Huzurla uyuduğum uykumdan sabah gözüme gelen güneş ışığı ile uyandım, yatakta boylu boyunca gerinerek, " Nede güzel uyumuşum, bebekler gibi e kafa rahat" dedim, fakat sonra gözüm saate ilişince" Saat sekiz mi? Eyvah!" diyerek hemen yataktan fırlamak zorunda kaldım. Tabi bu paniğin sonu yüz üstü yere kapaklanmak oldu. Fakat sızlanmaya vaktim yoktu. Bu yüzden apar topar kalkıp, giyindim ve dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı da sıkıca tepen bağlayıp, olmazsa olmazım gözlüklerimi de taktıktan sonra, oturduğum daireden anca çıkabildim. Artık otobüse binmek için geç kaldığım için de mecburen paraya kıyıp taksi tutmak zorunda kaldım. Tabi şirkete varıp taksimetreyi görünce gözlerim yuvalarından anında fırladı. Ateş saçan gözlerimle taksiciye bakıp. " Yuh be! Adam mı soyuyorsun sen!!!" diyerek bağırdım taksiciye. Taksici ise kafasını iki yana sallayıp cıklamaya başladı. Bense haliyle adama daha da kıl oldum. " Cık cık ne cık cık acelem olmasa seninle şu an çok pis uğraşırdım, ama dua et işe geç kaldım!" dedim, tabi gözlerim sinirle pörtlerken. Adam akşam nöbetinden kalmış belli, kazıklayacak adam arıyor inek, ben bunu yemezdim ya, ama maalesef vakit yok. Bu yüzden önce kendi kendime "Ah be kızım ne vardı o kadar camış gibi uyuyacak!" diyerek saydırdım, sonra da mecburen parayı paşa paşa ödedim. Tabi geçmeyen sinirimle de taksinin kapısını çarpmayı da ihmal etmedim. Taksici ise ," Çüş be kadın!" diye arkamdan bağırıp gaza basıp gitmeye başladı . Öküze bak sen, tamam benim yaptığım da normal değil ama lafın altında da kalacak değilim. Hemen geriye dönüp gitmekte olan arabanın arkasından "O kapıyı kırmadıma şükret sen pis hırsız, sen kime artisleniyorsun, dur göstereyim ben sana ebe... tövbe! ! şerefsiz!" diye bağırdım. Tabi beni tınlayan kim. Atı alan Üsküdar'ı çoktan geçti. Taksi uzaklaşınca biraz olsun sakinleşip üstümü başımı düzeltip şirkete girmeye hazırlandım. Fakat çaprazımdan bir gülme sesi gelince yine duraksayıp, kafamı o yöne doğru çevirip baktım ve o an sanki Türk filminin içine düşmüşüm gibi Yunan büstü gibi bir çocukla göz göze geldim. Çocuk bildiğin taştı o an salyalarım aka aka ona bakardım fakat, bana bakıp güldüğünü fark edince. "Dur bakalım lan bu benle dalga geçiyor ya "deyip kendimi hıza toparladım. Tabi olabilecek en şirret yüz ifademle de. " Sen kime bakıp da o kafan kadar koca ağzını açıp gülüyorsun aslanım" diyerek diklendim. Bu beybi face halleri bana sökmez yani, adamı böyle mors ederler. Söylediklerimle kaşlarını çatıp bana doğru yürümeye başladı, maalesef inkar edemeyeceğim yakışıklı ama gıcık olan herif, sinirlendiği belliydi söylediklerimi anlayamamış gibi bana bakıp, "Anlamadım sen kime dedin o lafları?" diyerek sordu, tabi burnundan sinirle soluyarak. Tamam siyah kuşak vardı da, herif dibime kadar gelince, pek bir iri geldi gözüme, adam benim iki katım oldu birden. Fakat geri adım atmak yok önce adamı şöyle bir aşağıdan yukarı doğru iyice süzdüm. Fakat sonrada alayla çıklayarak "Yok ben bunu her türlü yerim" diyerek mırıldandım." Yanlış anlaşılmasın, yerim derken haklarım manasında, yoksa üstüne atlamayacağım yakışıklı diye. Allah insana çene vermiş bende bunu en iyi kullanan kul olarak. "Kime mi ? Karşıma geçip dalga geçen hödüğe!" dedim yine diklenerek. Fakat sözlerim onu daha da çıldırttı. Bir anda "Sözünü geri al!" diyerek höykürdü. Tabi geri basacak değiliz, bir kere damarlarımdaki Halis Türker kanı buna asla müsaade etmez. Bu yüzden bende " Hadi ya aldırsana!" dedim gayet dalga geçer halde. Laubali tavırlarım onu daha da deli etti, fakat nedense derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı, sonra da yüzüme dik dik bakmaya devam ederken " Dua et kadınsın. "dedi, tabi daha sakin bir dil kullanarak. Sonra da nedense birden yüzündeki o sinirli ifadeyi silip, o da benim gibi aynı alaylı yüz ifadesini yüzüne kondurdu, tabi tıpkı benim gibi de o da beni aşağıdan yukarıya doğru şöyle bir süzdü, sonra da yüzünü ekşiltip, cıklayarak. "Yok ya sana kadın demek , diğerlerine haksızlık olur bence. Sen ..... değişik bir türsün ama çözemedim" dedi pis bir sırıtış eşliğinde, bu sefer sinirlenen ben oldum, yüzüne dik dik baktım salağın, tabi sinirim hat safhalara ulaştı. ' Bu benle dalgaya devam ediyor ya 'diyerek açtım yine o mübarek çenemi, " Senin zekan yetmez canım beni çözmeye, ama iyi bak en azından senin gibi bir öküz türünden değilim. Üstelik kalıp burada sana laflarını öyle güzel yedirirdim. Fakat dua et sen işe geç kaldım." dedim çemkirerek . Dedim de. Sanki çocuğa hakaret etmemişim de stendap yapmışım gibi birden pis pis gülmeye başladı. Yalnız o nasıl gülmektir arkadaş, adamın içine işleyecek cinsten, ben bile normal şartlarda ağzı açık ayran delisi gibi bakardım. Fakat durum tersini gerektiriyordu. Ayak üstü beni gömen salağın ağzının içine düşecek değiliz. Kezban'lığın yeri yok.. Önce "Embesil misin sen ya, ne sırıtıyorsun hala? Anlaşılan tahta eksikliği var sende, zaten normali çatmaz bana,"dedim, sonra da ellerimi yukarı kaldırdım, yan gözle de hala daha bana bakıp sırıtan öküze bakıp. "Allah'ım neden beni böyle tiplerle sınıyorsun ?,"diyerek söylendim. Fakat sonra imanlı yanım devreye girince ' Tövbe Yarabbim, sabah sabah çarpılacağım , Allah'ım affet yine sen beni.' Dedim, biraz Yusuf Yusuf olarak. Fakat sonra gözüm kolumdaki saate ilişince derinlerden gelen bir "EYVAH!!"diyerek haykırışımla bir koşuşum oldu ki. Tam da bu alay eden gıcık tipe malzemeydi yani. Ben koşunca arkamdan "Hey!!" diyerek bağırdı, o an her ne kadar arkamı dönüp "hâlâ daha mı kaşınıyorsun sen aptal herif? "demek istesem de, vaktim olmadığı için maalesef koşmaya devam ettim. Masama vardığımda ise ilk işim benim tam karşı masamda oturan Handan teyzeye patronun gelip gelmediğini sormak oldu. Teyze diyorum, tabi ki kadının yüzüne değil, Handan hanım Mehmet Bey'in asistanıdır. Ta ki bu güne kadar, artık oğlunun asistanı oluyor. Handan hanımın emekliliği gelse de, kadın iş manyağı bir kadın, son nefesine kadar çalışmayı planlıyor herhalde. Ya arkadaş, ne bu inat ya! Bu iş manyağı yaşlılar yüzünden gençler hep mi işsiz kalacak, çık emekliliğine giy pofuduk terliklerini, aç Seda ablamı, hem izle hem koca ara kendine. Ama yok. Bu arada Handan hanımın yaşı elli iki fakat hala bekar, tabi ki bekar kalır kadındaki disiplin ve surattaki gaita atsan yapışmayan o ifadesi ile ıyy sabah sabah bulandı yine midem, kısaca evde kalmış hatun. Gerçi kime laf söylüyorsan, ben ondan farklıyım sanki. Handan hanımdan patronun gelmediğini öğrenince rahat bir nefes aldım. Masama oturup yavşarken, hemen doğrulup önümdeki bilgisayarı açtım. Her sabah olduğu gibi bugünkü burcumun yorumunu okumazsam olmazdı. Senelerdir takip ettiğim bir ablanın burç yorumlarını okuyorum, sanki kadın benim için özel yazıyor gibi mübarek, hepsi mi çıkar arkadaş, kadın astrolog değil medyum sanki. Boğa burcuna ilerleyip durdum. " Bugün sizin için çok farklı bir gün olacak, uzun zamandır yaşadığınız olumsuzluklar son bulacak" falan gezegen filan gezegenin hizasına geliyor. Bu kısımları es geçiyorum, pekte kafam basmıyor buralara. Eğer bassaydı oturduğum yerden iş oh mis yani neyse okumaya devam "Yeni bir aşk kapınızda açmak sizin elinizde." bu son cümleyi okuduktan sonra, gözlerimi devirip. " Yok artık, eh be abla, bir sen vardın, seni de kaybettik . Erken bunama mı yaşıyorsun, yeni bir aşk kapıda derken? Ulan adam beni görse değil kapıya gelmek, ben açmayayım diye kapı dibine bomba koyup, patlatıp kaçar yemin ederim." Ben bu şekilde kendi kendime söylenirken koridor başında Nazım beyi gördüm, yanında ise yok artık bu ne ya? İnsan mı o? ,eğer o insansa ben cinsimden şüphe duyarım diyerek dedirten, bildiğin taş bir yavru vardı. İkisi beraber yanıma kadar yürüyüp geldiler. Bense ağzıma biriken salyaları çaktırmadan yutup, ciddi olmaya çalışarak. " Günaydın Nazım bey" dedim. Sonra yanındaki yakışıklıya dönüp. " Size de günaydın efendim."dedim. O an bana doğru küçük bir gülümseme bıraktı ki zalımın evladı, birden dizlerimin bağı çözüldü resmen, gözlerimin içine bakıp, "Günaydın"deyince de bende kayış koptu haliyle. İlk kez genlerime sövmeye başladım. Babam yakışıklı annem dünya güzeli iken bana hangi tipsiz akrabanın geni bulaşmıştı, bilmiyorum. Bir ara başımı yukarı kaldırıp, "Ben olamamışım be, beni bir geri alıp düzeltsen de tekrar beni buraya ışınlasan olmaz mı?" Diyesim geldi, fakat bunu yapacak kadar aptal değiliz. Ne demişler Mevlam ne eylerse güzel eyler. Tabi görmesini bilene. Acaba bu yakışıklı da beni öyle görebilir miydi? Neyse Nazım bey benim tuhaf halimi görünce" İyi misin kızım?" diyerek sordu, Nazım beyin sorusuyla şöyle bir silkelenip kendime geldim. Fakat karşımda duran Best model of tan fırlayıp gelen şahıs da bana bakıp kıs kıs gülmeye başladı. İlk kez kızamadım sadece aptallığıma utanıp başımı yere eğdim. Şu an resmen uşağı görünce gollom'a bağladım, terazim şaştı yemin ederim. Bundan sonra 'Kıymetlimizzzzzzz' diyerek ortalarda dolanmazsam iyidir. Nazım bey "Eğer kendine geldiysen bugün ki iş planını al gel kızım" dedi. Daha sonra yavruya dönüp, "Yiğit'te bugün geliyor değil mi oğlum? "diyerek sorunca, haliyle benim belediye çadırı ağzım tekrar faaliyete geçip açıldı. Beynimde dönen 'nasıl yani yeni patronum bu yavru mu, yok böyle bir talih, herhalde bir önceki hayatımda birine ciddi bir iyilik yapmış olmalıyım.' sözleri ile yerimde horon tepmemek için kendimi zor tuttum . İkisi birden odaya girince, bende Nazım beyin dediği gibi iş planını alıp peşlerinden girdim. Ben girince Nazım bey oğluna Mehmet diye birinin arayıp aramadığını soruyordu, fakat oğlunun memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle 'hayır' deyişinden sonra bana döndü ve oğlunu bana tanıtıp bugün ki yapılacakları anlatmamı istedi. Bende günlük planları sırasıyla anlatmaya başladım. Fakat cümlemin sonuna gelirken kapı tıklandı. Benim arkam kapıya dönük olduğu için geleni göremedim. Fakat "Günaydın Nazım amca, nasıl sınız?" diyen ses tonu bana hiçte yabancı gelmedi.. Meraktan arkamı dönüp baktığımda ise "Yok artık, sabah tartıştığım çocuk ya bu, bunun burada ne işi var?" Diyerek söylendim panikle. O ise bana doğru dönüp başını öne eğerek hafifçe selam verdi. Yani bu selamdan daha çok "bittin kızım sen" hareketi gibiydi ama. Neyse o an benim aklıma gelen tek şeyse. "Yoksa bu diğer Paşazade mi?" Oldu.

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
134.8K
bc

Kalbimin Derininde

read
7.5K
bc

Leyl Tutkusu

read
306.0K
bc

SINIR (TÜRKÇE)

read
13.0K
bc

KALP HIRSIZI (Hırsız Serisi-2)

read
5.9K
bc

Ufaklık | Texting

read
1.7K
bc

Yasak İlişki (+18)

read
8.0K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook